Sebze, meyvede kim kazanıyor? / Tayfun Özkaya

Çiftçi ve tüketici değil şüphesiz. Altı yıl geriye gidelim. 2010 yılında bu aylarda kısaca Hâl Kanunu denilen yasa tartışılarak değişmişti. O yıllarda yasa çıkarılırken yetkililersebze, meyve fiyatlarının makul düzeylerde oluşacağını, enflasyonun düşeceğini, gıda güvenliğinin sağlanacağını ileri sürmüşlerdi. Yasayı çiftçi ve tüketicilere sempatikgöstermek için, pazarlarda çiftçilere yüzde 20, hâllerde ise üretici örgütlerine yüzde 10pay ayrılması yasada belirtilmişti. Acı ilacı şekere bulama taktiği idi. Bu da bir Çin savaş stratejisi idi. Yoksa üretici örgütlerinin böyle bir gücü yoktu ve bu ayrılan yerlerhiçbir zaman dolmadı. Ama bu arada birçoğunun kafası karıştı ve toplum için iyi şeyler yapıldığı kanısına vardılar. Yasayı desteklediler veya karşı çıkmadılar. Hâl yasası, o zaman da öngördüğümüz gibi süpermarketlere güç kazandırdı. Hâle girmeden ürün almaları yasalaştı. Hâldeki  kabzımallar bu tehlikeyi o zaman görmüşlerdi.

Tabii o günlerde onlar epeyce güçlü idi.Çiftçi hep en altta kalıyordu. Gene en alttalar. Süpermarketler yasanın çıktığı yıldan bu yana güçlendiler ve piyasaya epeyce hâkim oldular. Bu yasadan şüphesiz tüketici de kazanmadı. Rus krizine rağmen marketlerde fiyatlar düşmedi. Yasada hâllerde büyüklüğüne göre laboratuvarlar kurulacağı, hatta kurmayanlara ceza verileceği yazmakta idi. Bu da gerçekleşmedi.

Hâlbuki bu çok önemli bir problem. Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezinde yapılan bir araştırma yediğimiz tarım ürünlerinde ciddi düzeylerde tarım ilacı kalıntısı olduğunu ortaya çıkarmıştı.

Araştırmada 2013 ve 2014 yıllarında Ocak-Nisan arasında semt pazarlarından tesadüfen toplanmış 709 domates, biber, hıyar, kabak, çilek, patlıcan ve portakalda 335 pestisit (tarım ilacı) kalıntısı aranmıştı. Araştırma sonuçlarına göre bu sebze ve meyvelerin ilk yıl yüzde 21’i, ikinci yıl ise yüzde 25’i Tarım Bakanlığı ölçütlerine göre bile kesinlikle yenilmeyecek kadar tarımsal zehir içeriyor.

Şöyle bir benzetme yapalım: Elimizde bir gözünde mermi olan dört gözlü bir Rus Ruleti var.Yasa gıda güvenliğini de sağlamadı. O zaman iddia edilmesine rağmen ne sebze ve meyvede enflasyon dizginlendi, ne de sağlıklı bir ürün sağlandı. Halbuki kooperatifler, ekolojik köylü pazarları, topluluk destekli tarım grupları desteklenseydi hem çiftçi hem de tüketici için daha iyi bir ortam oluşabilirdi. Bunun yerine süpermarketler tercih edilmiş oldu. Şimdi o zaman neler söylendiğini pek kimse hatırlamıyor. Bunları hatırlatmak gerekli diye düşündüm.

Tayfun Özkaya – Yurttayfun Özkaya1

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Balık ekmek yemekle olmaz, Marmara’nın suyunu için!-Mehveş Evin

Ne yazık ki müsilaj felaketini balık yemek, denize girmek, denizin yüzeyini temiz görmeye indirgemek, bu büyük ekolojik krizi durdurmanın önündeki en büyük engel.

Marmara Denizi’ndeki kirlilik sorununa bir çözüm: Agroekoloji – Bülent Şık

Agroekolojik yöntemler sulardaki nitrat kirliliğini azaltıcı bir sonuç doğurur ve bu da içme suyu kaynaklarının korunması anlamına gelir.

Örgütlü sessizlik – Arat Dink

Zeki Tekiner, dört ay önce başka bir silahlı saldırıdan şans eseri ölümcül bir yara almadan kurtulmuştu. Vali’yi olayın siyasi boyutu olduğuna ikna edememişlerdi. Dostları Nevşehir’den bir süre uzaklaşmasını istediler. O, “Bana Nevşehirliden zarar gelmez” dedi, kaldı. Su, tanıdık akıyor, değil mi?

Marmara Denizi’ndeki müsilaj kirliliğinde kömürlü termik santrallerin etkisi incelenmeli- Pelin Cengiz

İstediğiniz kadar yüzey temizliği yapın, bir yeri temizlerken diğer taraftan atık devam ediyorsa buna temizlik denir mi?

Marmara’nın ölümü: İstanbul kolera salgınına hazır mı – Bülent Şık

Denizdeki müsilajin kolera salgını getirmesi mümkün. Ama her şeye rağmen devam etmekten ziyade durmayı, onarmayı öne çıkarmalıyız. İnsan, bitki, hayvan ve çevre sağlığını bir bütünün birbiriyle ilişkili parçaları olarak görmeye çalışarak çözümler arayacağız.

EN ÇOK OKUNANLAR