Köşe Yazıları

Rio’da Sessiz Geçen Günler – 1

0

Sevgili Günlük;

Bugün Rio’da 2. Günüm. Rio, güzel bir şehir,  hava da ne kavurucu sıcak, ne de soğuk. Bence Rio’ya gelmek için en uygun zaman. Biraz nemli, o da kadı kızında da olur.

Ipanema plajını gezmek de çok eğlenceliydi, Botafogo’da yerel pazarı ziyaret etmek de…

Bir dakika ya,

Ben buraya, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı, namı değer Rio+20’ye gelmiştim değil mi?

Hani şu, yeşil ekonomiye geçişi masaya yatırmayı ve yoksulluğu önleme planları yapmayı planlayan toplantı. Tüm Birleşmiş Milletler üyelerinin katıldığı toplantı…

Ama ne yazık ki, toplantıya dair anlatacak pek bir şey olmadığı için, ben de yazıya başlarken hafiften dalıp Rio’yu anlattım galiba.

Neyse, biraz bugüne kadar olanı özetleyip kendi deneyimimi de üzerine katarak bir iki bir şey söyleyeyim bari.

Resmi toplantının zaten içler acısı olduğu, herkesi büyük hayal kırıklığına uğratacağı bekleniyordu. Temelde yeşil ekonominin ve sürdürülebilir kalkınmanın kurumsal çerçevesini planlamayı amaçlayan toplantıdan kimse kalıcı, etkileyici bir şeyler çıkmasını beklemiyor.

Yaklaşık bir haftadır, bürokratlar ve devletlerin orta düzey temsilcileri Rio’da, toplantı sonu onaylanması planlanan “draft text”i tartışıyormuş. Taslak metin, sözde bugün tamamlanacakken, iki gün önce internete sızdı. (resmi kaynaklar tabi bugün sızan metni tekrar açıkladılar)

Metin, her zamanki klasik BM metinleri gibi, kimseyi mutlu etmedi. Özellikle birçok sivil toplum kuruluşu metni ağır şekilde eleştirdi. Herkes nasibini aldı eleştiriden; Brezilya süreci yönetememek ve zayıf bir metin ortaya çıkarmak ile suçlanırken, AB’nin sürdürülebilirlik alanındaki çalışmalar için finansal destek taahhüdünde bulunmaması hayal kırıklığı yarattı. Diğer taraftan ABD ve Çin arasındaki kriz de devam ediyor:

İklim tartışmalarını takip edenler bilir, ABD bir türlü sorumluluklarını kabul etmiyordu. ABD’siz doğan anlaşmaların yalan olduğunu bilen BM (bakınız Kyoto Protokolü), “ortak ama farklı sorumluluklar” gibi bir orta yol bulmuştu, ABD de bu yaklaşımı kabul edeceğine dair açıklamalar yapmıştı. Ama kabaca tabirle ABD’nin tekrar kıvırması / kıvırmaya çalışması da sivil toplum tarafından tepki çekti.

Çin ve sözde gelişmekte olan ülkeler mi; yine aynı hikaye; “bizim de gelişmek hakkımız, bizim de doğayı sömürmek hakkımız, siz sömürürken iyiydi” çocukluğu…

Özellikle bugün, resmi olarak taslak metin yayınlanınca, WWF ve Oxfam başta olmak üzere bir çok sivil toplum kuruluşundan yüksek dozda eleştiriler geldi.

Neyse, resmi konferans tarafı bu, taslak metinin bu hali ile geçmesi zor görünüyor. Hoş geçmesi de bir işe yaramaz ya…

Sokak mı, işte asıl beni mutsuz eden kısım da bu. Bugün tüm günümü, Flamengo Park’daki “Halk Toplantısı’nda” geçirdim. Daha doğrusu geçirmeye çalıştım.  Belki bugün ilk defa gittiğimdendir ve bana denk gelmiştir ama, Flamengo Park’da hayal kırıklığına uğradım.

Öncelikle, “halk toplantısından” ziyade, Türkiye’de sık sık gördüğüm, STK Fuarı gibi bir şeydi.  Farklı STKların (150 – 200 tane olabilir) stand açıp ürün sattığı, toplantıların çocuğunun boş olduğu, (hoş toplantıların çoğu zaten Portekizce ya da İspanyolca) bir STK Fuarı havası var “Halk Toplantısında”.

Zaten bankaların sponsor olduğu bir “Halk Toplantısı”. Bel altı çalışmak gibi olacak ama bana Yeşil Badana’nın tanımı gibi geldi. Mesela bankanın biri üç tane bisiklet koymuştu, çevirince elektrik üretiyorsunuz karşılığında da size bir matara ve kalem veriyor. Açıkçası, Kopenhag ve diğer toplantılardaki “Halk Toplantıları” deneyimimden sonra ciddi bir şaşkınlık yaşadım.

Eylem yapan, bağıran çağıran insan sayısı yok denecek kadar azdı. Çok fazla iletişim kurma şansı da bulamadım (belki benden kaynaklanıyordur). Rio’da sivil toplum da pek sesli gelmedi bana.

Sonra, Rio da pek toplantıyı takmıyor gibi. Bugün akşam üstü, Flamengo Park sarmayınca şehir merkezinde ve Flamengo Park çevresinde ve Güney Rio’da uzun uzun yürüdüm.  Rio+20 için gelmemiş olsam, Rio’da bir Birleşmiş Milletler toplantısı yapıldığından pek de haberim olmazdı.

Yani buralar sessiz günlük. Yarın şafak vakti; resmi müzakereler başlıyor ve ben de orada olacağım. Bakalım neler olacak.  Malum ekolojistin ekmeği umut; en karanlık zaman şafaktan önce mi dir?

Korkum da var, onu da uzatmadan ekleyeyim:

1992 Rio Zirvesi, çevre ve ekoloji mücadelesine büyük darbe vurmuş, bir Truva atı gibi değişim isteyenlerin arasına sızarak, sahte umutlar vermişti (Truva atı benzetmesi Ümit Şahin’den alıntıdır).

Benim korkum da, çevrecilerin dilinden sürdürülebilirliği alıp sürdürülebilir kalkınma adı altında kapitalizme genişleme imkanı sağlayan yaklaşımını bir benzerinin burada yaşanmasıdır.

Yeşil ekonominin dillere pelesenk edilmesi ve  artık yutulmayan Sürdürülebilir Kalkınma söyleminin terki diyar edip kapitalizmin yeni Truva atının Yeşil Ekonomi olması.

 

You may also like

Comments

Comments are closed.