Köşe Yazıları

Referandum’un yankıları gelmeye başladı: HSYK

0

Bu haftasonu Referandum’un en önemli maddelerinden biri, değişikliğin yapılmasındaki amaçlardan bir tanesi, hayata geçti. Engellilere ve çocuklara pozitif ayrımcılık yapılmasına başlandı… Yok hayır bu olmadı tabii ki. Yasadışı dinlemelere ve fişlemelere karşı harekete mi geçildi? Yenilenmiş ve at yarışı bülteni boyutuna inmiş Radikal’in ilk manşeti olmak dışında bu konuda da bir gelişme olmadı.

Fakat, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri yapıldı. 206 adayın ve 11 bine yakın seçmenin oy kullandığı seçim sonucunda Adalet Bakanlığı listesi seçimi kazandı. Bakanın, müsteşarın ve  Cumhurbaşkanı’ndan tarafından atanan üyelerin de eklenmesiyle yeni HSYK belirlenmiş oldu. Sonuçların belki de tek iyi yanı şu oldu: Artık Bakan ya da müsteşar görüşmeleri kilitleyemeyecek, kilitlemesine gerek kalmayacak.

Referandum öncesi tüm yazılarda, bu değişikliklerin gerçekleşmemesi gereğine yönelik gerekçeler sıralarken hep en başa kuvvetler ayrılığına yönelik etkisini koymaya çalışmıştım. “Kazananın hepsini alacağı” tezini hep savundum. 2 Nisan günü yazdığım “CmHP’ye Rağmen Referandumda Hayır!” yazısından beri bu böyle.

Seçilen yöntem yine bir referandum. Ve yine en ilkel yöntemi. Tam bir kazanan hepsini alır mantığı ile ortaya konuyor her şey. Hem referandumun yapısı böyle, hem de referandumun içeriği böyle.

(…)

İşin bir de, mantık kısmı var ki, beni bu daha çok ilgilendiriyor. Çağdaş toplumlarda güç, iktidar dağıtılmalı. Tek elde toplanmamalı. Hem de öyle kuvvetler ayrılığı gibi yasama, yürütme ve yargı şeklinde ya da işin Türkiye kısmında olduğu gibi hava, deniz ve kara kuvvetleri gibi de değil. Olabildiğince ayrılmalı. Merkez dağıtılmalı. Üyesi bulunduğum ekolojik hareketin de temel ilkelerinden biri bu. Yerellik sadece, belediye anlamında değerlendirilemez. Peki bu Anayasa değişikliğiyle ne olacak? Akp ya da başka bir parti. Bunlar bugün var yarın yok ama bir hükümet her zaman olacak ise, bu değişiklikler hükümete büyük bir güç vermekte. Yani seçimi kazanan her şeyi alacak. Yargı şu anda tarafsız değil evet. Ama benim sorunum yargının o tarafta değil de, bu tarafta olması değil ki. Değişiklikler sonucunda yargı tarafını değiştirirse, bu neyi değiştirecek? İlerleme mi olacak bu? Hayır. Değişme mi olacak? Hayır! Sorun da tam burada işte. Bu referandumun en temel değişikliği, gücü iktidarı dağıtan değil, daha da merkezde toplayan bir düzenleme getiriyor.

O gün bu yazının yayınlanmasından sonra internetteki sosyal ağların bir tanesinde yazımla dalga geçmeye çalışan Taraf yazarı, şimdi yayın koordinatörü olduğu gazetesinde HSYK seçimlerinin nasıl da demokrasiye karşı kazanılmış bir “Pirus Zaferi” olduğunu anlattırmakla meşgul. Pirus Zaferi tanımı ne onun ne de benim. Bakın kimin:

Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhangazi Ertekin seçim sonuçlarının hükümet için “pirus zaferi” olduğunu belirterek “Birinci gayri meşru yargı idaresi yıkıldı, ikinci gayri meşru yargı idaresi de yıkılacaktır” dedi.

Bu noktada Orhangazi Ertekin özelinden, böyle düşünen genele “good morning after supper” demek gereği duyuyorum. Sözlükler bunu iki şekilde çevirmişler. Bir tanesi “Atı alan Üsküdar’ı geçti, diğeri “Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye…” Şimdi, yeni bir antidemokratik süreç, yeni bir vesayet rejimi olduğunu/ortaya çıktığını ve bir olumsuz durumdan kurtulmanın, başka bir olumsuz durumun onunla yer değiştirmesini desteklemek olmadığını madem bu kadar çabuk anlayacaktık, neden yaşadık biz tüm bunları? Referandum öncesi yazdıkları ortada olan biri olarak, zamanın doğrulamasından geçiren biri olarak, aksini yazan ve savunanlardan şimdi de bir değerlendirme istiyorum ben kişisel olarak. İşte demokrasi, işte yargı bağımsızlığı, işte vesayet… Yetmez mi?

Ve tüm bunlar çok açık ki henüz daha başlangıç. Demokrasi beklerken, propaganda yasaklı ve gelecek ipotekli kişilerin eline giden bürokrat listeleri görenler, Anayasa Mahkemesi’ne sadece AKP’nin oylarıyla seçilen kişileri görenler; o HSYK’nın ve o Anayasa Mahkemesi’nin şekillendirdiği bir yargının, yürütme ve yasama ile birleşmesiyle ortaya çıkacak “şey”in nasıl olacağını hayal edebiliyorlar mı? İnanın o zaman, 12 Eylül öncesi tavırlar bile bazılarını kurtarmaya yetmeyebilir AKP bloğu karşısında. Unutmamalı ki, Hanefi Avcı ne işkenceci olduğu için, ne Mersin’de hakkında iddia edilenler için, ne yasadışı dinlemeler için ne de başka illegal davranışları sonrasında tutuklandı. Avcı, çocuklarını okullarında okutacak kadar yakın olduğu bir cemaati, belki de içeriden biri olarak, eleştiren bir kitap yazdıktan sonra tutuklandı.

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

You may also like

Comments

Comments are closed.