Referandum’daki İllüzyon

Sonuç olarak bakıldığında, büyük bir tazyik var. Başbakan, ülkücülerin evet demesini istiyor. Hayır'ın ülkücülere ihanet olduğunu savunuyor. Marqulies gibi düşünenler (açıkça söylemek gerekirse; başarılı bir tatktikle sesleri, sayısal mevcutlarından çok daha fazla çıkıyor) ise Hayır'ın sol olmadığını, devlet destekleyici bir tutum olduğunu söylüyorlar. Evet'in gerçek Müslümanlığın 6. şartı olduğunu ifade edenler de vardır mutlaka.

21 Temmuz tarihli Taraf Gazetesi’ndeki köşesinde Roni Marqulies, “‘Hayır’ Kelimesinin Kaç Anlamı Vardır” başlıklı bir yazı yayınladı. Yazının konusu tahmin edilebileceği gibi 12 Eylül’de gerçekleşecek olan Anayasa Referandumu. Yazıdan bir bölüm alıntılayalım:

O gün bugündür (28 Şubat’tan bahsediyor. k.) aynı durum keskinleşerek devam ediyor. Sapla saman, devletten yana olan solla devlete karşı olan sol ayrılıyor.

Bunun en yeni ve en çarpıcı örneği Anayasa referandumu.

Sol 30 yıldır bu Anayasa’nın değişmesini istiyor. Şimdi birileri değiştiriyor. Az değiştiriyor, çok değiştiriyor, ama değiştiriyor.

Ve solun geniş kesimleri yine mevcut devletten yana tavır alarak “Hayır” diyor!

Şimdi alıntı bu. Sol ikiye ayrılmış. Devlet yanlısı sol. Devlet karşıtı sol. Roni Marqulies, yazıdan anlaşıldığı gibi, kendisini devlet karşıtı sol üyesi olarak tarif ediyor. Sekiz senedir (Devletin yaşının %10’u yani) hükümet olan ve iktidarının ilk yıllarında karşı çıktığı devlet kurumlarını, kendi düşüncesiyle yönetmeye başladıktan sonra, aynen korumayı seçen (YÖK’e kısa bir bakış bunu anlamaya yeter sanırım) AKP de devlet karşıtı.. Bunu yazıdaki “dinin muhafazakâr ve ama aynı zamanda muhalif olabilme özelliği” ve “Müslümanlığın anti-emperyalist ve devlet karşıtı olabilme özellikleri” tabirlerinden anlıyoruz. (Bir de ne zamandan beri muhafazakarlık, statükoculuk diye de okunabilir ve anti-emperyalist tutum, bu da ulusalcıların ağzından düşürmediği bir tabirdir, makbul oldu?) Bir düşünce hem muhafazakar, hem de muhalif ise bu iyi, olumlu bir durum mudur? Muhafazakarlık en basit anlatımla, var olan belli bir durumu (bu durum şimdide olabilir, geçmişte olabilir) koruma isteğidir. Bu isteğe sahip bir kesimin muhalif olması şartların değişmesi ile mümkündür ancak. Muhaliflikleri de değişimle doğru oranda artacaktır çünkü muhalif olunan aslında değişimin, var olan durumdan uzaklaşılmanın kendisidir. 1675 yılındaki gibi yaşamak isteyen kesimler, 2010 yılında tabii ki muhalif olacaktır. Bu durum olumlu mudur? Tarihte gerçekleşen değişimlerin hepsini düşünerek tekrar bakılmalı bu duruma.

Genel alıntıya dönersek; neden bu kadar gizlenmek ve farklı gösterilmek isteniyor gerçek? Mesela neden, bu hükümetin 7 kere Anayasa değiştirdiği, toplamda da bu Anayasa’nın 15 kere değiştiği gizleniyor? Sanki AKP’nin, bu ilk ve tek değişikliğine; sırf AKP istiyor diye karşı çıkılıyormuş izlenimi yaratılıyor? Yalanla, dayatmayla savunulan bir değişiklikten, gerçekte ne ortaya çıkabilir?

Hadi diyelim ki, bu gerçeğin yamultulması olgusunu gözardı ettik. Şöyle bir mantık olabilir mi? “Şimdi birileri değiştiriyor. Az değiştiriyor, çok değiştiriyor, ama değiştiriyor.” Tamam da, değiştirilmesini istiyoruz diye, hatta tümden yenilenmesi tek gerçek seçenek olduğu halde, sadece değişiklik olsun diye bir duruma veya her duruma onay verilir mi? Bu kadar basit mi? İçerikten bu kadar bağımsız, bir değişikliği savunmak, bir değişikliğe onay vermek siyasi bir tavır mıdır? Yoksa, örneğini daha çok dinde gördüğümüz bir koşulsuz bağlılık tavrı mıdır?

Sonuç olarak bakıldığında, büyük bir tazyik var. Başbakan, ülkücülerin evet demesini istiyor. Hayır’ın ülkücülere ihanet olduğunu savunuyor. Marqulies gibi düşünenler (açıkça söylemek gerekirse; başarılı bir tatktikle sesleri, sayısal mevcutlarından çok daha fazla çıkıyor) ise Hayır’ın sol olmadığını, devlet destekleyici bir tutum olduğunu söylüyorlar. Evet’in gerçek Müslümanlığın 6. şartı olduğunu ifade edenler de vardır mutlaka. Tüm bu ortam ise, AKP’nin son 8 yılda kendine yönelik  olarak ekonomik, kültürel ve politik alanda elde ettiği toplumsal başarının ürünü. Türk-İslam sentezinin en başarılı ürünü, en yüksek kattaki temsilcisi; gerçek solcu, has ülkücü, adanmış Müslüman ve devlet karştı… İllüzyonun büyüklüğüne bakar mısınız?

Yeşil Gazete ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

Koray Doğan Urbarlı
Koray Doğan Urbarlıhttp://urbarli.net
İzmir’de doğdu. İzmir Kız Lisesi’nden sonra Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. İlk önce Ege Üniversitesi Sosyoloji’de, sorasında da Ankara Üniversitesi Sosyoloji’de yüksek lisans yapmaya başladı. İkincisine devam ediyor. Bir kamu belediyesinin Dış İlişkiler Müdürlüğü’nde beyaz yakalı işçi olarak hayatına devam ediyor. Yeşil Gazete ekibine köşe yazıları, Türkiye, spor ve Dünya haberleri ile katkı sunuyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR