Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

‘Plastiğin hayatımızdaki yeri çok’ yaklaşımının halk ve çevre sağlığı maliyeti

0

Plastik artık hayatımızın her alanında. Bunun kaçınılmaz bir durum olduğu algısı da oldukça yerleşik. Ne yana dönseniz plastik! Ne yerseniz yiyin, ne içerseniz için mutlaka plastikle temaslı. Bu kadar tehlikeli bir malzemenin bu kadar hayatın içine dâhil olması, hayatı ne derece yanlış yaşıyor olduğumuzun da göstergesi. Üstelik bu işteki tüm belirleyicilik plastik üreticilerine ve plastikten başka hiçbir şeyi ambalaj olarak kullanmak istemeyen şirketlere bırakılmış.

İşte plastiğin hayatımızda yeri çoktur yaklaşımının da üreticisi bu şirketler. Vatandaşa çöp toplatmak dışında hiçbir sorumluluk duymayan şirketlerin yaptıkları tüm çabalar plastiğin hayatımızdaki yerinin, heryerdeliğinin devamlılığını sağlamak. Çöp ticaretini yapan, plastiğe binlerce çeşit zehirli kimyasal ekleyip yeni yeni formlara sokan, alternatiflerinin gelişmesine olanak vermeyecek bir rekabetçilikle piyasayı plastiğe boğan da aynı şirketler ve onların uzantıları. Bundan 20 yıl önce hayatımızda olmayan bir şeyin bugün hayatımızın merkezinde yer alıyor olmasını düşündüğümüzde bu devamlılığı sağlamak için nasıl da başarılı olduklarını anlayabiliriz.

Dağın tepesindeki kirlilik

Hayatımızın merkezinde değil de alternatiflerden biri olsa yine bir şekilde normal karşılanabilecek bir malzemenin, yarattığı tehditlere rağmen bu kadar hayatın içinde olması akıl alır gibi değil. Uzun zamandır bu köşeden plastiğin ne derece sorunlu bir malzeme olduğunu anlatıp duruyorum. Bunu yaparken kişisel bilgilerimi değil yapılan araştırmalara referans vermeye özen gösteriyorum. Yapılan araştırmaların sayısı o kadar hızlı artıyor ki her yeni araştırma plastiğin hayatın her alanına girmesinin çevresel ve insan sağlığı açısından maliyetinin de yeni boyutlarını ortaya koyuyor. Bunlardan ilki oldukça üzücü sonuçları olan bir çalışma. Everest Tepesi‘nin bazı noktalarındaki kar ve buz örneklerindeki mikroplastik kirliliğini içeren bu çalışma özellikle kamp alanlarından aldıkları örneklerde ciddi mikroplastik olduğunu ortaya koymuş. Bu kirliliğin en önemli sorumlusu ise, plastiğin kullanımıyla birlikte oldukça çeşitlenen outdoor eşyalar.

Bunun yanında plastiğin diğer kullanımlarından kaynaklı oluşan mikroplastiklere de rastlanılmış. Plastiğin envai çeşidinin de katkısıyla ucuzlayan ve çeşitlenen outdoor eşyalar artık daha ucuz ve daha kalitesiz. Herkesin erişebildiği bu extrem spor ürünlerinin yaygınlaşması uzak dünya noktalarına da bu ürünlerden kaynaklanan kirleticilerin taşınmasının önünü açıyor. Ayrıca bu outdoor eşyaların artık tek problemi mikroplastik kaynağı olmaları değil. Bunun yanında bu eşyalara dayanım, su geçirmezlik vb özellikler kazandırmak için birçok çeşitli kimyasalın da eklendiğini hatırlatmakta fayda var.

Gıdalardaki tehlike

Diğer bir çalışma ise plastik ambalajlar da dahil gıdayla temas eden malzemelerin yapımında kullanılan kimyasalların sayısı ve haklarında neyin bilindiğiyle ilgili.

Bu çalışmada plastik ambalajlar gibi gıda ile temas eden malzemelerle ilişkili 12.000 tane kimyasal olduğu belirlenmiş. Bu kimyasalların sadece % 70’inin detaylıca bilindiği ve bilinenler içerisinde de bu kimyasallardan 608 tanesinin oldukça zehirli olduğu ortaya konulmuş. Bunların gıdaya bulaşabildiğine dair onlarca çalışma mevcut. Etkileri ise kanserojenlikten tutun da hormon bozuculuğa kadar envai çeşitlilikte. İşte bu kimyasallar eklenerek yapılmış gıdalar neredeyse her alanda karşımızda. Organik etiketli olan gıdalar da bu malzemelerle kaplı, geleneksel olarak üretilenler de. Neredeyse alternatif ve zehirsiz ambalajla satışa sunulan ürün yok gibi artık. Bazı ürün gruplarında özellikle artık plastik dışında bir başka ambalaja rastlamak imkânsız…

Bu toksik kimyasallara 7’den 70’e tüm herkes maruz kalıyor. Buna karşı alınan önlem ne peki? Plastiğin hayatımızda yeri çok ama doğada yeri yok! Yersen. Bir de Çevre Ajansı kurulması var. O da bu zehirleri tükettikten sonra ortaya çıkacak çöplerden gelecek paranın kimler tarafından paylaşılacağı ile ilgili. Plastik üretimine ve her alana plastiğin sokulmasına dair herhangi bir önlem söz konusu değil. Bu plastiklerde kullanılan kimyasallara dair de herhangi bir önlem yok ama bol maaşlı yöneticilerin istihdam edileceği yeni kurumlar sağlı sollu geliyor.

Yediğimiz mikroplastikler

Bir diğer çalışma da direkt insanlardan alınan örneklerle ilişkili.

Her ne kadar metodolojisinde bazı eksiklikler olsa da sonuçları ciddiye alınabilecek bu çalışma, kalın bağırsak ameliyatı geçirmiş hastalardan alınan numunelerle ilgili. Kuzeydoğu Malezya‘da ikamet eden 11 yetişkinden (ortalama yaş 45.7 olan altı erkek, 5 kadın) kolektomi örnekleri alınmış ve bir takım işlemin ardından örneklerde mikroplastiklerin olup olmadığı araştırılmış. Sonuçlar en az diğer çalışmalar kadar ürkütücü. 11 numunenin 11’inde de mikroplastiğe rastlanılmış. Mikroplastiklerin miktarı, ortalama olarak kişi başına 331 partikül veya gram doku başına 28,1 partikül olarak bulunmuş. Plastiğin hayatımızdaki yerinin çokluğunun olağan bir sonucu olarak mikroplastik yediğimizin kanıtı olan bu çalışma da bize durumun vahameti hakkında yeterince veri sağlıyor.

Yazıcıların toneri!

Benzer daha bir sürü çalışma hali hazırda yayınlanmak üzere dergilerin sistemlerine yüklenmiş vaziyette. Mesela bunlardan biri ofis ve evlerimizde yaygın olarak kullandığımız yazıcılar ve bu yazıcılarda kullanılan tonerlerle ilgili. Size yaptığımız her yazdırma işlemi esnasında milyonlarca mikro ve nanoplastiğin havaya karıştığını söylesem ne dersiniz? Durun tahmin edeyim: Yok artık! Aynen ben de bu çalışmayı ilk duyduğumda bu tepkiyi vermiştim. Hiçbir zararı olmadığı yaygın olarak düşünülen tonerlerin adeta bir mikroplastik yayma makinesi olduklarını söylersek hata yapmış olmayız. Yani yazdırma sıklığımızı azaltmanın sadece kağıt israfını engellemeye değil aynı zamanda mikroplastik salımını da azaltmaya yarayacağını bilmekte fayda var.

Sonuç olarak plastiğin hayatımızda yeri çoktur yaklaşımının hem çevremizden hem de sağlığımızdan çok şey götürdüğüne artık şüphe yok. O halde daha az plastik söylemini güçlendirmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerde olduğumuzu da anlamamız gerekiyor.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.