Editörün SeçtikleriEkolojiİklim KriziManşet

[26 Eylül Dünya Çevre Sağlığı Günü] ‘Hava kirliliği, en çok insan ölümüne yol açan çevre sorunu’

0

Haber: Ataberk ERGİN

*

26 Eylül, Uluslararası Çevre Sağlığı Federasyonu (IFEH), tarafından 2011 yılında Dünya Çevre Sağlığı Günü‘nü olarak ilan edildi. Bu gün, çevre sağlığı konusunda farkındalık yaratmaya odaklanıyor.

Dünya Sağlık Örgütü‘nün (DSÖ) 2016’da yayımladığı basın açıklamasına göre, küresel çevre sorunları her yıl 12,6 milyondan fazla insanın ölümüne neden oluyor. Söz konusu sorunlar arasında toprak kirliliği, ultraviyole radyasyon ve biyoçeşitlilik kaybı da yer alıyor.

Verilere göre, 100’den fazla hastalık ve yaralanma doğrudan çevresel sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriliyor. Bu sorunlar genellikle en çok yoksul ve halihazırda sağlık hizmetlerinde önemli zafiyetleri olan toplulukları etkiliyor.

‣ Temiz çevre hakkı, temel insan hakkı olarak tanındı: Şimdi ne olacak?

‘İklim değişikliği pandemilere sebep olabilir’

En az 155 devlet, ulusal mevzuat ya da uluslararası anlaşmalar yoluyla vatandaşlarına sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı tanıyor. Bu korumalara rağmen, DSÖ tüm ölümlerin yüzde 23’ünün toprak ve hava kirliliği, su kirliliği ve kimyasallara maruz kalma gibi “çevresel risklerle” bağlantılı olduğunu tahmin ediyor.

Geçtiğimiz on yılın insanlık tarihinin en sıcak dönemi olduğunu ve orman yangınları, seller ve kasırgaların yaşamları, geçim kaynaklarını ve gıda güvenliğini tehdit eden düzenli olaylar haline geldiğini ifade eden araştırmacılar, iklim değişikliğinin mikropların hayatta kalmasını etkileyerek virüslerin yayılmasını kolaylaştırdığını belirtiyor.

Bilim insanları, önlem alınmazsa; pandemilerin daha sık görülmesinin ve daha hızlı yayılıp daha büyük ekonomik etkiye sahip olmasının ve daha fazla insanı öldürmesinin muhtemel olduğunu vurguluyor.

Fotoğraf: AP

‣ Araştırma: Son beş yılda her altı kişiden biri çevre kirliliği nedeniyle hayatını kaybetti

‘İklim değişikliği doğal afetleri tetikliyor’

İklim değişikliğinin birtakım hastalıkları, var olan hastalıkların olumsuz etkilerini ve bu hastalıklara bağlı ölümleri artırdığını belirten Çevre ve İklim Politikaları Kıdemli Danışmanı ve Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, bu durumu şöyle detaylandırdı:

“İlk olarak, doğal afetlerin yaşanmasında ve şiddetinde sıklık artıyor; seller, hortumlar, fırtınalar ve dolu gibi hava olaylarıyla yaşanan doğrudan yaşam kayıpları var. Örneğin, geçtiğimiz hafta sel nedeniyle Libya‘da yaklaşık 10 bine yakın insanın hayatını kaybetti. Benzer sıkıntıları geçtiğimiz yılın yaz aylarında Karadeniz illerinde yaşamıştık. Bir yandan orman yangınları devam ediyordu, diğer tarafta seller vardı ve yaşam kayıplarına neden olmuştu. Keza aynı şekilde orman yangınlarının sıklığı artıyor. Yangınlar da ciddi yaralanmalara, ölümlere neden olabiliyor. Dolayısıyla doğal afetlerin sıklığında ve şiddetindeki artış doğrudan bir insan sağlığı sorunu, bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkıyor. İkincisi, sıcak dalgaları nedeniyle özellikle daha öncesinden kalp-damar, beyin ve sinir sistemi rahatsızlıkları, solunum yolu rahatsızlıkları olan insanlarımızın bu hastalıklarının şiddeti artabiliyor ve kimi zaman ani ölümlere de neden olabiliyor.”

Fotoğraf: NRDC

‣ Birleşmiş Milletler: Çevre kirliliği Covid-19’dan daha çok ölüme neden oluyor

‘Hava kirliliği ölümlerin en önemli sebebi’

Aynı zamanda Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü olan Gümüşel salgın hastalıkların artabileceğini vurguladı:

“İklim değişikliğiyle birlikte maalesef hava kalitesi de bozuluyor. Hava kirliliği arttıkça özellikle partikül madde kirliliği, yani o ince toz dediğimiz kirleticiler havadaki yoğunluğu artabiliyor. Örneğin, orman yangınlarıyla birlikte PM2.5 yoğunluğu çok sağlıksız düzeylere ulaşabiliyor. Ayrıca sıcaklıkların artması ile soluduğumuz atmosfer katmanındaki ozon da sağlığa zararlı düzeylere yükseliyor. Atmosferdeki sıcaklığın artışıyla birlikte yine solunum yolu, kalp rahatsızlıkları gibi hastalıkların tetiklenmesine, şiddetinin artmasına, kimi zaman da ölümlerle sonuçlanmasına yol açıyor. Son olarak da iklim değişikliği nedeniyle mikrobiyal dünyada da çok büyük değişiklikler oluyor. Virüsler, bakteriler ve bazı türlerin hızlı bir şekilde popülasyonları artabiliyor ve bu mikrobik organizmaların taşıdığı hastalıklar yaygınlaşabiliyor. Örneğin sivrisinek nüfusu, sıcaklık ve nem artışıyla hızlı bir şekilde artıyor ve bunun sonucunda sıtma gibi salgın hastalıklar oluşabiliyor”

DSÖ’nün açıkladığı ölü sayılarına değinen Gümüşel, hava kirliliğinin gerçekleşen ölümlerde en önemli faktör olduğunu belirtti:

“Çevre sağlığı sebebiyle insan ölümlerine hava kirliliği birinci sıradaki sorun.  Maalesef, 12,6 milyon ölümün 7 milyonu hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerden oluşuyor. Bu ölümler genel olarak ev ve bina gibi iç ortam hava kalitesinin kötülüğüyle ilgili yaşanabiliyor. Yılda yaklaşık 3 milyon kişi iç ortamdaki hava kirliliğinden kaynaklı 4 milyonu aşkını da dış ortam hava kirliliğinden, yani sokağa çıktığımızda soluduğumuz havanın kirliliği nedeniyle hayatını kaybediyor. Hava kirliliği, öncelikle fosil yakıtların yakılması nedeniyle atmosfere salınan kirletici maddelerden oluşuyor. Bu maddelerin arasında; kükürt dioksit, azot dioksit, ozon, karbonmonoksit gibi bileşenler yer alıyor. Ama çevre risklerinin tamamı hava kirliliğiyle sınırlı değil. Örneğin su kirliliğinden kaynaklı yani salgın hastalıkların su aracılığıyla yaygınlaşması nedeniyle yaşanan ölümler var; toprağın yine havada olduğu gibi tehlikeli kimyasal maddelerle kirlenmesi nedeniyle oluşan ölümler var. Ayrıyeten radyo aktiviteden kaynaklı hastalıklar ve ölümler var.”

Fotoğraf: Reuters

‘Üretim ve tüketim kalıplarını değiştirmeliyiz’

İnsanların üretim ve tüketim kalıplarını değiştirmesi gerektiğine dikkat çeken Gümüşel, yaşanan can kayıplarına karşı nasıl önlem alınabileceğini şöyle açıkladı:

“Çok ciddi bir üretim döngüsü içerisindeyiz. Bu süreçteki kirlilikler, topraktan ham maddenin çıkarıldığı madencilik aşamasından üretim sürecine değin havaya, suya, toprağa bırakılan zehirli maddelere ve çıkan ürünlerin tüketilmesinden sonra atık haline geldiğinde ortaya çıkmasına kadar her aşamasında aslında yaşam döngüsüne ve çevreye zarar veriyor. Üretmeye ve bu hızla tüketmeye devam edersek maalesef çevre sağlığını korumamız mümkün olmayacak. Her şeyden önce ihtiyacımız kadar üretmek ve bunu da temiz üretim yöntemleriyle olduğunca doğaya zarar vermeyen ham maddeleri kullanarak ve üretim süreçlerinde çıkan atıkları bilimsel yöntemlerle bertaraf ederek gerçekleştirebiliriz.”

‘Çevreyi korumak en başta devletin sorumluluğu’

İnsanlığın kendini doğanın dışında konumlandırdığı sürece doğaya sahip çıkmasının mümkün olmayacağını ifade eden Gümüşel, çevre sağlığını korumanın ilk yolunun bilgi edinmek olduğunu ve devletin bu konuda sorumlu olduğunu şöyle açıkladı:

“İnsanın doğayla etkileşim içerisinde yaşadığını söylemekte fayda var. Hem ekonomik anlamda hem de gündelik hayatımızda biz hayatımızı sürdürürken de sürekli doğayla etkileşim içerisindeyiz. Bir kere doğanın parçası olduğumuzu ve attığımız her adımın, her insani faaliyetlerin ve ekonomik faaliyetlerin doğa üzerinde kalıcı bir etkisi olduğunun bilincinde olarak yaşamamız gerekiyor. Çevre sağlığı tıbbın, özellikle halk sağlığı kolunun, çok önemli bir bileşeni. Bu konuda altyapının geliştirilmesi, izleme-değerlendirme çalışmalarının güçlendirilmesi çok önemli. Örneğin Türkiye‘de hava kalitesini izlemek için 340 tane istasyon var ama görüyoruz ki bu istasyonların yarısının daha azından hava kirliliğine dair veri alabiliyoruz. Oysa soluduğumuz havanın ne kadar temiz ya da ne kadar kirli olduğunu bilemeden bunun etkisini de çalışmamız mümkün değil. Çevre sağlığının birinci koşulu çevreye verdiğimiz zararı, çevreye yaptığımız etkiyi yakın takip etmek ve bunu azaltmak için yöntem geliştirmek. Bu tabii ki en başta devletin sorumluluğunda ve bizler de sivil toplum örgütleri olarak kamuya ödevlerini hatırlatmak için elimizden geleni yapıyoruz.”

Gümüşel, çevre sağlığının korunması için vatandaşları da göreve çağırdı:

“Yurttaşlar da  çevre sağlığının korunması açısından talepkar olabilir. Örneğin yaşadıkları bölgede hava kirliliği ya da bir akarsuda kirlilik sorunu yaşanıyorsa mutlaka Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne başvurarak bu konuda şikayette bulunabilir. Yurttaşların bilgi edinme hakkı ve dilekçe hakkı, çevre sağlığının korunması anlamında önemli haklardan olduğunu vurgulamak isterim.”

You may also like

Comments

Comments are closed.