Ana Sayfa Blog Sayfa 994

İklim krizini ilk kez belgeleyen kadın: Eunice Foote

Nichola Daunton’ın Euronews’te yer alan bu yazısı, Yeşil Gazete tarafından (derlenerek) çevrilmiştir.

***

Muhtemelen Eunice Newton Foote‘u hiç duymamışsınızdır, oysa iklim değişikliğini keşfettiği söylenen erkekten tam beş yıl önce ilk kez iklim değişikliğini belgeleyen kişidir.

Foote‘un 1856’da yaptığı deneyi üzerine yayımladığı  bilimsel makalesinde, “güneş ışınlarının en yüksek etkisinin karbonik asit gazında (karbondioksit) olduğunu buldum” ifadesi yer alıyor. Bu, “sera gazı etkisi”nin modern tanımının temelini atsa da keşif, 1861’de John Tyndall adlı İrlandalı bir bilim insanına atfedilir.

Eunice Foote iklim değişikliğine dair büyük keşfini yaptığında 37 yaşındaydı. ABD Connecticut‘ta bir çiftlikte büyümüş olan Foote, gençliğinin sonlarında Amerika‘daki ilk kadın hazırlık okulu olan Troy Kadın Ruhban Okulu‘nda (daha sonraki adıyla Emma Willard Okulu) eğitim gördü. New York‘taki bu okul, ileri matematik ve fen dersleriyle, genç kadınlara bir erkeğinkine benzer bir eğitim sunan ilk okuldu.

Bilime olan ilgisinin yanı sıra Foote aynı zamanda aktif bir kadın hakları savunucusuydu. Dönemin önde gelen kadın oy hakkı savunucularından Elizabeth Candy Stanton tarafından düzenlenen ilk kadın hakları konferansı 1848 Seneca Falls Sözleşmesi‘nin de yayın kurulundaydı.

Foote’un “Güneş ışınlarının ısısı üzerine” adlı bilimsel makalesi, Kasım 1856’da American Journal of Science and Arts‘ta yayımlandı.

Deneyde iki cam silindir, iki termometre ve bir hava pompası kullanan Foote, silindirlerden birine karbondioksit, diğerine hava pompaladı ve sonra onları güneşe çıkardı.

Foote, makalesinde, “Karbondioksit gazı içeren alıcı, diğerinden çok daha fazla ısındı ve çıkarıldıktan sonra soğuması birkaç kat daha uzun sürdü” dedi. Karbondioksit silindirindeki daha yüksek sıcaklık Foote’a en fazla ısıyı bu gazın tuttuğunu gösterdi.

Foote, deneyi hidrojen ve oksijen de dahil olmak üzere bir dizi farklı gaz üzerinde de gerçekleştirdi ve şöyle yazdı:“Güneşin ısısını hidrojen gazında 108°, karışık havada 106°, oksijen gazında 108° ve karbonik asit gazında 125 ° olarak gözlemledim.”

Bu bulgu ile Foote’un şu sonuca vardı:

“Karbondioksit gazı atmosferde bulunduğunda dünyamıza yüksek bir sıcaklık verir ve eğer varsayıldığı gibi tarihinin bir döneminde şimdikinden daha büyük oranlarla havaya karşacaksa, hem kendi etkisinden hem de artan ağırlıktan dolayı sıcaklığın artması zorunlu bir sonuç olacaktır.”

Bu, CO2’nin Dünya’nın sıcaklığını değiştirme gücüne sahip olduğunun ilk bilimsel onayıydı.

Övgüleri neden John Tyndall aldı?

John Tyndall, Foote bulgularını yayınladığında, manyetizma ve polarite üzerine yaptığı çalışmalarla halihazırda bilim camiasında tanınan İrlandalı bir fizikçiydi.

Hatta Tyndall, Foote’un karbondioksit deneyinin yayımlandığı The American Journal of Science and Arts’ın aynı sayısında, renk körlüğü üzerine bir makale yayınlamıştı.

Daha sonra 1861’de Tyndall, oksijen, su buharı ve karbondioksit dahil olmak üzere gazların emiciliği üzerine bir deney yaptı. Kendi tasarımı olan bir oran spektrofotometresini kullanarak, daha sonra sonuçları “sera etkisi” olarak tanımlanacak bu deneyde, bu gazların kızılötesi absorpsiyonunu ölçtü.

Tyndall’ın Foote’un araştırmasını çalıp çalmadığı konusunda tartışmalar devam ediyor. Belki de Foote’un deneyinin, gelecekteki keşiflerini etkilediğini söylemek daha doğru olur ancak yine de bulgularında ona atıfta bulunmadı.

Tyndall, iklim değişikliği biliminin kurucularından biri olarak anılırken, Foote 21. yüzyılın başlarına kadar unutulmuştu. Tyndall, 1893’te karısı ona uykusuzluk için verdiği ölümcül dozda kloral hidratla onu yanlışlıkla öldürünceye kadar, önde gelen bir bilim insanı olarak anıldı.

Erken iklim bilimi nasıldı?

19. yüzyıl, iklim bilimi ve fosil yakıtların kullanımında önemli bir dönüm noktasıydı. 1800 yılında dünya nüfusu ilk kez bir milyara ulaştı ve 18. yüzyılın sonlarında James Watt‘ın buhar motorunu geliştirilmesiyle Sanayi Devrimi oldu.

1880’lerde fabrikalara elektrik üretmek için kömür kullanılırken, Karl Benz’in “Motorwagen” isimli ilk otomobili, toplu ve özel ulaşım çağını başlattı. 1927’de fosil yakıtlardan ve endüstriden kaynaklanan karbon emisyonları yılda bir milyar tona ulaştı.

Bu büyük toplumsal değişimler ilk başta tam olarak anlaşılmadı. 1896’da İsveçli kimyager Svante Arrhenius,  kömür yakmanın sera etkisiyle Dünya’da birkaç derece sıcaklık farkı yaratacağını doğru bir şekilde tahmin etti fakat sıcaklık artışının insanlık için faydalı olabileceğini düşündü.

Sera etkisi ve yıkıcı sonuçları, ABD’li bilim insanı Wallace Broecker‘ın “küresel ısınma” terimini icat ettiği 20. yüzyılın ortalarına kadar ciddiye alınmadı.

Foote’un iklim bilimi tarihine katkısı, emekli jeolog Ray Sorenson tarafından 2010 yılında yeniden keşfedildi. Keşif tekrar  yayımlandı ve Santa Barbara’daki California Üniversitesi, 2019’da Foote’un çalışmaları hakkında bir sergi açtı.

Bilim tarihinde unutulan diğer kadınlar

Ancak ne yazık ki Foote, tarihten silinen veya keşiflerinin övgüsünü bir erkeğe kaptıran tek kadın bilim insanı değil.

Nükleer fisyonu (atom bölünmesini) keşfeden bilim ekibinin önemli bir üyesi Lise Meitner göz ardı edilerek Nobel Ödülü 1944’te Otto Hahn’a verilmesi örneğinde olduğu gibi.

Neyse ki, NASA matematikçileri Katherine G. Johnson, Dorothy Vaughan ve Mary Jackson‘ın hikayesini anlatan ‘Hidden Figures’ gibi filmlerin gösterdiği gibi, kadınlar hak ettikleri tanınırlığa ulaşmaya başlıyorlar.

Beyaz olmayan bu üç kadın, NASA’nın ilk yıllarında önemli roller oynamalarına rağmen filmin  gösterime girdiği 2016’ya kadar tarihsel olarak göz ardı edilmişlerdi.

Bilirkişi incelemesi öncesi ‘Ya Kanal ya İstanbul’ eylemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ülkemizin en önemli değerlerinden biri olarak tarihteki yerini alacaktır” dediği Kanal İstanbul’un yapılmaması için vatandaşlar “Ya Kanal ya İstanbul” diyerek Kadıköy Rıhtım‘da bir eylem gerçekleştirecek.

Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu tarafından duyurulan eylem 19 Mart’ta saat 17.00’da Beşiktaş İskelesi önünde gerçekleştirilecek. Koordinasyon tarafından yapılan açıklamada “Kararlıyız! Kanalı yaptırmayacağız” ifadelerine yer verildi.

İstanbul 10. İdare Mahkemesi tarafından Şubat’ta verilen keşif ve bilirkişi incelemesi kararı öncesi eylem çağrısında bulunan Koordinasyon tarafından yapılan açıklamada “Kanal ÇED davası keşif ve bilirkişi incelemesinden önce sokaktayız” denildi.

Keşif ve bilirkişi incelemesi kararı, Halkın Kurtuluş Partisi’nin (HKP), ‘Kanal İstanbul’ projesinin yapımına karşı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından düzenlenen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Raporu’nun iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açması sonrası alınmıştı. 24 Mart’ta gerçekleştirilecek incelemeye ilişkin karar, uyuşmazlığın, teknik yönden açıklığa kavuşturulabilmesi için alanında uzman bilirkişilerin görüşüne başvurulması gerekli görülerek verilmişti.

Rusya’da canlı yayında ‘savaşa hayır’ protestosu

Rusya’da devlet kanalı Channel One‘ın stüdyosuna giren bir protestocu, canlı yayın sırasında kamera önünde “Savaşa hayır, savaşı durdurun” yazan pankart açtı.

Kanalın editörlerindenMarina Ovsyannikova,  canlı yayını sunan spikerin arkasına geçerek kameralara pankartı gösterdi.

Pankartta, “Propagandalara inanmayın, burada size yalan söylüyorlar, Ruslar savaşa karşı” yazıyor.

Ovsyannikova, protestosundan önce çektiği bir videoda, Kremlin propogandası yapan bu kanalda beş yıldır herkese yalan söylediği için utandığını söylüyor ve olanlardan Putin‘i sorumlu tutuyor. Ovsyannikova sözlerini, “Biz aklı başında olan Rus vatandaşları bu çılgınlığı durdurabilecek güce sahibiz. Protesto edin, korkmayın. Hepimizi hapse atamazlar” diyerek bitiriyor.

Marina Ovsyannikova, eylemin ardından gözaltına alındı. Tass ajansına konuşan bir yetkili, Ovsyannikova hakkında “silahlı kuvvetleri itibarsızlaştırmaya karşı” bir yasa çerçevesinde suçlama getirilebileceğini söyledi. Bu suçlamayla 1 yıla varan hapis cezaları öngörülüyor.

‘Sosyoekolojik dönüşüm için feminizm şart’

Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi ev sahipliğinde Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları başlıklı etkinlik serisi 10 Mart’ta başladı. Ekolojik kriz karşısında getirilen önlemlere, geliştirilen mücadele biçimlerine feminist bir perspektifle katkı sunmayı hedefleyen serinin ilk etkinliğinde “Yeşil Yeni Düzen, Küçülme ve Dayanışma Ekonomilerine Feminist Yaklaşımlar” teması ele alındı. Çevrimiçi etkinlikte çevre bilimlerinde toplumsal cinsiyet, küresel çevre politikaları, alternatif ekonomik yaklaşımlar ve ekofeminist politik ekoloji konularında araştırma yürüten Berlin Humbolt Üniversitesi’nden Prof. Dr. Christine Bauhardt ağırlandı.

Bauhardt konuşmasına, kadınların kapitalizme, patriyarkaya ve ekolojik yıkımlara karşı çok uzun zamandır mücadele ettiğinden ve kadınların bu alanda sesinin oldukça yüksek çıktığından bahsederek başladı ve ekledi:

“Ekofeminizm, hem insan ve doğa ilişkilerini ele alan kuramsal bir çerçeve, hem de aktivist bir yaklaşım. Ekofeminizmin çok kapsamlı bir hedefi var; gündemine hem ekolojik bir yaşam pratiğini hem de barışçıl, demokratik bir dünyanın koşullarını alıyor.”

Kapitalizmin, ekolojik yıkım ve cinsiyetçi iş bölümüyle ilişkisi

Etkinlik boyunca Bauhardt, kapitalizm ve ekoloji bağlamında yaşanılan krizlerin nedenlerine ve sonuçlarına odaklanırken feminist politik ekolojinin bu krizlere dair geliştirdiği eleştirel bakış açısının önemini vurguladı. Bauhardt, kapitalizmin, ekolojik yıkım ve cinsiyetçi iş bölümü ile olan ilişkisini görmenin öneminin altını çizdi ve bu ilişkiyi şöyle tarif etti:

“Kadın emeğinin sömürüsü ile gezegen kaynaklarının istismarı arasında bir bağlantı var. Kapitalist ekonomi hem çevreyi hem de kadınları sınırsız bir şekilde sömürülebilecek bir kaynak olarak görüyor”.

‘Ücretsiz bakım emeği kapitalizm ve patriyarka tarafından sömürülüyor’

Bauhardt, “bakım emeği”nin ekolojik yıkım ile cinsiyetçi iş bölümü arasındaki bağlantıyı görebilmek için kritik bir kavram ve pratik olduğunu belirtti. Feminist iktisata göre bakım emeğinin sadece kapitalist sistemin değil her ekonomik sistemin temelinde yer aldığını ifade eden Bauhardt, bugünkü küresel ekonominin kadınların ücretsiz ve düşük ücretli bakım işlerine bağlı olduğunun altını çizdi.

Ücretsiz bakım emeğinin kapitalizm ve patriyarka tarafından sömürüldüğünü ifade eden Bauhardt, ücretsiz bakım emeğinin erkekler ve kadınlar arasında eşit dağılması gerektiğini söyledi. Ekofeminizmin bir yandan bakım emeğinin hem insanlar arası bir ilişkilenme biçimi olarak etik bir pratiğe gönderme yaptığını, hem de kadınların üzerine bırakılan emek yoğun bir iş olduğunu ifade etti. Bu nedenle çevreyle ilişkimizi yeniden düşünürken bakım etiğinden faydalanılması gerektiğini, çevre sorunlarına çözüm üretirken de bakım pratiğindeki eşitsiz ilişkilerin hesaba katılması gerektiğini belirtti.

‘Avrupa Yeşil Mutabakatı merkezine bakım emeğini almalı’

Bauhardt, kömür ve petrolün yerinin yenilenebilir enerjilerle değiştirilmesi, hava yolu trafiğinin yerini yüksek hızlı trenlerin yer alması, geleneksel araçların yerine elektrikli araçların kullanılması gibi temel hedeflerin Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın odak noktasını oluşturduğunu belirtti.

‘Mutabakatın merkezinde erkek istihdamı var’

Bauhardt’ın en temel eleştirisi ise bu yeşil yeni düzende bakımla ilgili bir herhangi tartışmanın veya müzakerenin yer almaması oldu. Bauhardt bu konuya ilişkin görüşlerini şu şekilde ifade etti:

“Avrupa Yeşil Mutabakatı tamamen teknolojiye odaklanmış, merkezinde erkek istihdamı var. Halbuki tam bir dönüşüm hedefleniyorsa ücretsiz bakım emeği, ekonomik ve sosyal dönüşümün merkezinde olmalı. Refah, sadece ticari ürün bolluğu, parasal zenginlik anlamına gelmiyor, üretimden çok daha fazlasını ifade ediyor. Özellikle bakım emeğinin toplumsal cinsiyet perspektifinden ele alınması gerekiyor. Enerji, inşaat gibi ekonominin önde gelen sektörlerinde erkek dominasyonu söz konusu, bu sektörlere kadınların entegrasyonu oldukça hayati.”

‘Sosyoekolojik dönüşüm için feminizm şart’

Son olarak patriyarkal ve sömürüye dayalı bir sistemin parçası olmayı reddetmek ve sosyoekolojik dönüşüm için feminizmin şart olduğu vurgulayan Christine Bauhardt, şu ifadeleri kullandı:

“Gelecekteki ütopyalara bel bağlamak yerine şimdiki yaşadığımız dünyada bir ütopya yaratmamız gerek. Ödensin ya da ödenmesin bakım emeğine odaklanılmalı. Ücretli ve ücretsiz emek arasında fark kalmamalı. Birçok alanda asimetrik iktidar ilişkileri söz konusu; bakım ekonomisinde hem kadınlar hem de erkekler için eşit ve iyi şartlar sağlanması gerekiyor. Sosyal zenginlik ve büyüme ekonomisi, gayrisafi millî hasılaya değil, toplumsal zenginliğin yaratılması anlayışına dayanmalı. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümlerini kıracak bir düzene ihtiyacımız var.”

Feminist Politik Ekoloji Buluşmaları’nın ikincisine Sussex Üniversitesi’nde Kalkınma Çalışmaları Enstitüsü’nün direktörü, antropolog ve coğrafyacı Melissa Leach konuk olacak. Melissa Leach küresel kalkınma, eşitsizlik, toplumsal cinsiyet, sürdürülebilirlik, sağlık ve bulaşıcı hastalıklar konularında çalışmalar yürütüyor ve sosyal bilim, bilim ve politika arasındaki ilişkilerle ilgileniyor. 11 Nisan 2022 tarihinde gerçekleşecek etkinliğin duyurusu Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi sosyal medya hesapları üzerinden takip edilebiliyor.

Bahçeli’nin hedefi bu kez de hekimler oldu: Gidişleri olsun da dönüşleri olmasın

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada grevdeki hekimleri hedef aldı. Bahçeli Türk Tabipler Birliği (TTB) öncülüğünde 81 ilde çalışma koşullarının düzenlenmesi için iki gündür Covid-19 da dahil olmak üzere acil durumlar dışında Büyük G(ö)rev‘de olan hekimlerle sağlık çalışanlarına “Gidişleri olsun da dönüşleri olmasın” dedi.

Bahçeli’nin hekimleri hedef aldığı konuşmasından satır başları şöyle:

“Başta doktorlarımız olmak üzere sağlık çalışanlarımızın haklı taleplerinin bilincindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın açıkladığı 5 müjdenin yerinde olduğunu kanaatindeyiz. MHP ve Cumhur İttifakı sağlığımızı emanet ettiğimiz hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarının destekçisidir.”

‘Bunlar Hipokrat yeminini çiğneyen yüzkaralarıdır’

“Covid-19 hastalığının şiddetlendiği dönemde vatandaşımızı korkuya sevk eden, endişeye sevk eden küçük bir azınlığın kara propagandalarını da unutmuş değiliz. TTürk Tabipleri Birliği’nin, bu kara propagandanın sevk ve idaresinin yapıldığı nifak yuvası olarak her tertibe, her yalana, her iftiraya sarıldığı aleni bir gerçek olarak karşımızdadır. Bunlar mesleğe başlarken ettikleri Hipokrat yeminlerini çiğneyen, hekimliğin itibarına menfur ideolojik saplantılarla zarar veren yüz karalarıdır.”

‘Bunlar dışında giden olursa keyifleri bilir’

“Şimdi de diyorlar ki hekimlerimiz Türkiye’yi terk ediyorlarmış. Bilmiyorlar ki, kalpleri vatan ve millet sevgisiyle çarpan hekimlerimizin hiçbir yere gittiği veya gitmeyi düşündüğü yoktur. Türk Tabipleri Birliği’ne bakarsak, Türkiye sağlıkta çoktan iflas bayrağını çekmiştir. Eğer bu ülkeden gitmesi gereken birileri varsa TTB‘nin yönetimini çöreklenmiş bir avuç bölücü ve Türkiye karşıtıdır. Haydi buyursunlar, gidişleri olsun da dönüşleri olmasın. Bunlar dışında giden olursa keyifleri bilir.”

Bahçeli’nin Tıp Bayramı’na ilişkin konuşmasından satır başları ise şöyle:

“Dün kutladığımız 14 Mart Tıp Bayramı, taşıdığı pek çok anlamın yanı sıra; bir vefanın, bir feragatin, bir erdemin, eşsiz ve emsalsiz bir özverinin başta doktorlarımız olmak üzere, tüm sağlık çalışanlarımızda nasıl bayraklaştığını ifade eden özel bir gündür. Doktorlarımıza, hemşirelerimize, ebelerimize, hasta bakıcılarımıza, kısacası tıbbın yüz akları olan insanlarımıza ne yapsak az, ne söylesek eksiktir. Nitekim onlara gönül borcumuzu ödememiz kolay değildir.”

“KOVİD-19’la mücadelede doktorlarımız ve diğer bütün sağlık çalışanlarımız hayatlarını riske atma pahasına, insanüstü bir gayretle mücadele etmişlerdir.
Hepsine müteşekkiriz, hepsine şükran duyuyoruz. Gece demediler, gündüz demediler, adeta fedakârlık anıtı haline geldiler. Türkiye, sağlık alanında övgüyle bahsedilen bir başarı yakalamışsa bunun ilk halkasında doğru yönetim ve isabetli alt yapı yatırımları olduğu kadar; doktorlarımız vardır, hemşirelerimiz vardır, ebelerimiz vardır, hasta bakıcılarımız vardır, teknik kadro vardır.”

“İnsan ve toplum sağlığının müdafaası amacıyla yapılan her çalışma, gösterilen her çaba milletimizin baş tacı, can tahtıdır. Biz başta doktorlarımız olmak üzere, sağlık çalışanlarımızın temel sorunlarının, haklı taleplerinin bilincindeyiz.”

Almanya Başbakanı Scholz ilk kez Türkiye’de: İş birliği mesajları

Almanya Federal Cumhuriyeti Şansölyesi Olaf Scholz, göreve geldikten sonraki Türkiye‘ye ilk resmi ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Külliyesi‘ndeki resmi törenle karşılandı.

Ankara‘da önce Anıtkabiri‘i ziyaret edip Atatürk’ün mozolesine çelenk bırakan Başbakan Scholz, ardından Anıtkabir özel defterini imzaladı.

İkili, Külliye‘deki baş başa görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, Scholz onuruna resmi akşam yemeği verdi.Açıklamasında Erdoğan, görüşmede siyasi, askeri, ekonomik, ticari, kültürel her türlü konuyu ele aldıklarını söyleyerek, Rusya‘nın Ukrayna işgalini de değerlendirme fırsatını bulduklarını aktardı.

Erdoğan, “NATO müttefiki iki ülke olarak ortak görüş ve endişelere sahip olduğumuzu teyit ettik. Avrupa güvenliğine yönelik zaruri önlemleri alırken, diğer yandan çözüme yönelik diplomatik çabaların hızlandırılması gerektiği hususunda mutabık kaldık” açıklamasını yaptı.

Erdoğan, Scholz ile İstanbul‘daki Türk-Alman Üniversitesi özelinde görüştüklerini ve burada bir ilahiyat fakültesi kurulması talebinde bulunduğunu söyledi.

Scholz’dan teşekkür

Erdoğan, bu çalkantılı dönemde Almanya ile yüksek düzeyli istişare mekanizmalarının canlandırılması gerektiğini belirtti ve Scholz ile yakın diyalog ve iş birliğini sürdürmekte kararlı olduklarını ifade etti.

Rusya’nın Ukrayna’daki şiddet dolu tutumunun kınanması konusunda Erdoğan ile ynı görüşte olduklaırnı ifade eden Başbakan Scholz, Montrö Sözleşmesi gereğince boğazları savaş gemilerine kapatarak krizin tırmanmasını engellediği için Türkiye’ye teşekkür etti ve sorunların yalnızca diplomatik yolla çözülebileceğini vurguladı.

Scholz ayrıca, Rusya ve Ukrayna arasındaki diplomasiyi sağlamaya yardımcı olan Türkiye’yi takdir ettiğini söyledi:

“Türkiye’de iki ülkenin dışişleri bakanının görüşmesi çok yararlı oldu. Biz insanlara destek olmak istiyoruz. Almanya’ya 100 binden fazla göçmen geldi. Hepimiz bu konuda destek olmalıyız, bu sorumluluk hepimizin.”

Enerjide iş birliği mesajı

Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi konusunu da ele aldıklarını aktaran Şansölye, Almanya’nın fosil enerji kaynaklarından vazgeçmeye başladığını hatırlatarak enerji alanında başka ülkelerle iş birliğini artırmak istediklerini ifade etti ve “Almanya ile Türkiye arasında olduğu kadar, Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında da enerji alanında iş birliği çok önemli” dedi.

Almanya ile 2020’de 38 milyar dolar civarında olan ikili ticaret hacminin 2021’de 41 milyar doları aştığını belirten Erdoğan ise “Bu rakamı 50 milyar dolara taşımakta kararlıyız. İş birliğimizin yenilenebilir enerji, iklim değişikliği ile mücadele, yeşil dönüşüm, yapay zeka ve dijitalleşme gibi yeni alanlarda da yoğunlaşmasının, bu hedefe ulaşmamıza yardımcı olacağına inanıyorum” dedi.

‘İnsan hakları ve hukuk konusunda farklı fikirler var’

Almanya Başbakanı, “Kuzey Amerika ve Batı Avrupa, Türkiye de dahil yakın iş birliği içindedir. Güvenliğimizi savunmak durumundayız” diyerek demokrasi ve insan haklarının bu bağlamda önemli konular olduğunu belirtti.

Türkiye’de ev hapsinde ve tutuklu olan Alman vatandaşlarının olduğuna değinen Schoz, “Görüş ayrılıkları da var tabii ki, örneğin insan hakları, hukuk devleti söz konusu olduğunda farklı fikirler var. Burada bazı gelişmeler yaşandı. Hala devam eden sorunların en kısa zamanda çözüme kavuşacağına inanıyoruz” dedi.

Fotoğraf: Burhan Bilici / Associated Press

Erdoğan’ın İsrail Cumhurbaşkanı ve Yunanistan Başbakanı ile görüşmesini memnuniyetle karşıladığını ifade eden Başbakan, göç ve mülteciler konusunda işbirliğinin çok önemli olduğunu da söyledi. Gümrük Birliği konusunda müzakerelerin süreceğini aktaran Scholz, “Türkiye ile ikili ilişkilerimiz iyi” dedi:

“Özellikle Almanya’da çok sayıda Türkiye kökenli vatandaşlarımız var. Onlar bizim toplumumuzun önemli unsurlarıdır. Federal hükümet ve mecliste Türkiye kökenli temsilcilerimiz var, Alman politikasına etkin katkılarından çok mutluyum.”

Alman merkezli yayın kuruluşu Deutsche Welle (DW)‘nin Türkçe yayınına ve başka uluslararası yayın kuruluşlarına lisans zorunluluğu getirilmesi ile ilgili soruya Scholz, “DW’yi desteklediğimizi görüşmede de dile getirdim. DW’nin serbestçe ve kısıtlama olmaksızın yayın yapma imkanına sahip olması gerektiğini ilettim. Hedefimiz, bunun sağlanması” şeklinde yanıt verdi.

Erdoğan bir soru üzerine “Ukrayna’nın işgali göz önüne alındığında Türkiye’nin Rusya’dan gelecekte silah satın alıp almayacağını söylemek için erken. Ankara koşullara göre karar verecek” dedi.

Hekimlerin Büyük G(ö)revi ikinci gününde: Oyalama değil, somut adımlar istiyoruz

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve sağlık emek-meslek örgütlerinin çağrısıyla Türkiye’nin dört bir yanında “Sağlıklı bir gelecek ellerimizde” diyerek çıkılan iş bırakma eyleminde ikinci güne gelindi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta “Gidiyorlarsa gitsinler” sözlerinin ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Tıp Bayramı kapsamında “Devletimizin sizler için en iyisini yapma kararlılığından emin olun” dediği mektubun ardından hekimler dün “Emeğimizin en değersiz hale getirildiği dönemdeyiz” diyerek başlattıkları Büyük G(ö)rev’i bugün de sürdürüyor.

Hekimler 14 Mart Tıp Bayramı‘nda kutlama yerine insani çalışma koşullarına erişebilmek adına taleplerini yinelemek üzere dün ‘Büyük G(ö)rev’i başlattı. Büyük G(ö)rev kapsamında Taksim’deki Atatürk Anıtı‘na çelenk bırakmak isteyen İstanbul Tabip Odası üyeleri dün polis tarafından engellendi.

‘Acil durumlar aksatılmayacak’

TTB dün Büyük G(ö)rev süresince her g(ö)rev etkinliğinde olduğu gibi, acil hastalar, diyaliz hastaları, acil gebeler, yoğun bakım hastaları ve kanser hastalarının bakımının aksatılmayacağını da duyurmuştu.

Erdoğan: Ülkenin hekimlerine hem vefa borcu hem ihtiyacı var

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise dün sağlıkta yeni düzenlemeyi açıklamış, sağlık çalışanlarının grevde olduğu 14 Mart Tıp Bayramı’nda “Ülkenin hekimlerine hem vefa borcu hem ihtiyacı var” demişti. Erdoğan, yurt dışına giden doktorların, yakın zamanda istikametlerini yeniden ülkelerine çevireceklerinden şüphe duymadığını da söylemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün hekimler grevdeyken sağlık çalışanlarına şöyle seslenmişti:

“Sağlık personeline yönelik işlenen kasten yaralama suçu CMK kapsamında kataloğa dahil ediliyor. Bu düzenleme ile kamu hizmetlerinden yaralanmak hakkının engellemesi suçuna verilen ceza sağlık hizmetleri söz konusu olduğunda artırılıyor. Sağlık çalışanlarıyla ilgili bir Mesleki Sorumluluk Kurulu oluşturuyor, önemli bir sorunu daha kökten çözüyoruz. Tüm sağlık mensuplarının muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin uygulamaları nedeniyle ceza soruşturması açılabilmesi kurul iznine bağlı olacak. Mesleki Sorumluluk Kurulu, kararlarından dolayı idari ve mali açıdan mesul tutulamayacak. Kamu ve devlette görev yapan sağlık personeline idare tarafından verilen tazminatın rücu ettirilip ettirilmeyeceğine de bu kurul karar verecek.”

Erdoğan sağlık alanında yapılacak iyileştirmeleri duyurdu

Erdoğan kasten yaralama suçuna getirilecek yaptırıma dahil olarak; maaş ödeme sistemleri ve mali haklarında önemli iyileştirmeler sağlanacağını, Sağlık Bakanlığı döner sermaye dağıtım sisteminin döner sermayeden ödeme yapılmayan hastane kalmayacak şekilde etkinleştirileceğini, hemşireler başta olmak üzere lisans mezunu sağlık çalışanlarının 3600 ek gösterge kapsamına alınacağını ve aile hekimlerinin temel ücretlerinde de artış yapılacağını duyurmuştu.

Hekimler ne talep ediyor?

Hekimlerin 14 Mart Tıp Bayramı’ndan önce açıkladığı 10 acil talep şöyleydi:
1. TTB’nin önerdiği “Sağlıkta Şiddet Yasası” acilen yasalaşmalı; cezalar tutuksuz yargılanma ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” düzenlemelerinin uygulandığı sınırların üzerine çıkarılmalıdır.
2. Kamu hastanelerinde göreve yeni başlayan pratisyen ve asistan hekimler için temel ücret (maaş+sabit ek ödeme) yoksulluk sınırının en az iki katı, uzman hekimler için yoksulluk sınırının en az iki buçuk katı olmalı; sabit ek ödemeler genel bütçeden karşılanmalıdır.
3. Özel sağlık sektöründe çalışan hekimlerin sosyal güvenlik primleri “prim ödeme tavanı” üzerinden çalıştıkları kurumlar tarafından ödenmeli; ücretleri en az yoksulluk sınırının iki buçuk katı olmalıdır.
4. Aile hekimi maaşları en az yoksulluk sınırının iki katına yükseltilmeli; tüm ASM binaları kamu tarafından inşa edilmeli, aynı standartlarda donanımı kamu tarafından sağlanmalı, bütün giderleri Sağlık Bakanlığı’nca karşılanmalı; Aile Hekimliği Ceza Yönetmeliği geri çekilmelidir.
5. OSGB‘lerde çalışan işyeri hekimlerinin ücretleri Türk Tabipleri Birliği’nin belirlediği asgari ücret üzerinden ödenmelidir.
6. Emekli SandığıSSKBAĞ-KUR farkı gözetilmeksizin bütün emekli hekim maaşları (25 yılda emeklilik baz alınarak) pratisyen hekimler için asgari 15 bin TL, uzman hekimler için asgari 18 bin TL’ye çıkarılmalıdır.
7. Çalışma ortamlarımız ve koşullarımız iyileştirilmeli, başta asistanlar olmak üzere bütün hekimlere nöbet ücreti kesilmeden nöbet ertesi izin hakkı tanınmalı, intörn hekim ücretleri en az asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır.
8. COVID-19 “illiyet bağı” aranmaksızın meslek hastalığı sayılmalı, pandemide çalışılan her yıl için 120 gün yıpranma payı uygulanmalı, hekimler için ek gösterge 7 bin 200 olmalıdır.
9. Sağlık sistemi ve kurumsal sorunlar kaynaklı malpraktis davaları ile hekimleri ödeyemeyecekleri tazminatlara mahkûm eden uygulamaların önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
10. Hekimleri de hastaları da mağdur eden, hekimlere karşı şiddet kaynağı olan, halkın sağlığını tehlikeye atan 5 dakikada muayene dayatmasından vazgeçilmeli, hasta randevuları her hastaya en az 20 dakika ayrılacak şekilde düzenlenmelidir.

Rusya’ya dördüncü yaptırım paketi, tarafların dördüncü görüşmesi

Rusya ve Ukrayna arasında dün telekonferans yoluyla başlayan görüşmenin teknik arızalar sebebiyle bugüne ertelendiği açıklandı. Ukrayna heyetinden Mikhail Podolyak, acil ateşkes çağrılarını yineleyerek görüşmede Rus birliklerinin geri çekilmesi Ukrayna’nın güvenlik garantilerinin görüşüldüğünü söyledi.

Podolyak, Twitter paylaşımında “zor da olsa bir diyalog kurulduğunu” söyleyerek, “Bunun sebebi iki tarafın çok farklı politik sistemleri olması; Ukrayna’da özgür diyalogun toplum içinde benimsenir, Rusya’da ise halk baskı altına alınıyor” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği‘ne göre  komşu ülkelere sığınan Ukraynalıların sayısı 2 milyon 700 bine ulaştı.

Rusya Savunma Bakanlığı, ayrılıkçı bölge Donetsk‘te Ukrayna birliklerinin füze saldırısı düzenlediğini, çocuklar da dahil 20 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Rus medyasında görüntüler servis edildi. Donetsk lideri Denis Puşilin, Ukrayna’nın misket bombası kullandığını öne sürdü. Ukrayna ise füzenin bariz şekilde Rus mühimmatı olduğunu söyleyerek suçlamaları reddetti.

Ukrayna Acil Durum Servisi, Rus birlikleri tarafından gerçekleştirilen hava saldırısında başkent Kiev‘deki 144 daireli dokuz katlı bir apartmanın vurulduğunu ve 2 sivilin hayatını kaybettiğini bildirdi.

Geçen hafta hava saldırısıyla vurulan Mariupol kentindeki çocuk ve doğum hastanesinde yaralanan bir hamile kadın ve bebeği hayatını kaybetti. Enkazdan çıkarılıp başka bir hastanede tedaviye alınan kadın ve bebeği kurtarılamadı.Rus birliklerinin kuşatması altında bulunan Mariupol’de oluşturulan insani koridordan bugün 160 araçlık bir konvoyun şehirden ayrıldığı bildirildi.

Kentte günlerdir elektrik, ısı su ve yiyecek sıkıntısı yaşanırken tahliye çalışmalarının da sürekli aksadığı belirtiliyor, Ukrayna, Rusya’nın insani koridorları hedef aldığını söylüyordu.

Uluslararası basın meslek örgütleri, Kiev’de Irpin kasabasında sivillerin tahliyesini haberleştirirken öldürülen gazeteci ABD’li gazeteci Brent Renaud’un öldürülmesinin savaş suçu olduğunu söyledi. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) açıklamasında gazetecilerin asla hedef olamayacağını belirtirken, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Genel Sekreteri Anthony Bellanger de tüm yetkilileri bu savaş suçununn  faillerini tespit etmeye çağırdı.

Avrupa Birliği (AB), Rusya’ya karşı dördüncü yaptırım paketinde uzlaştığını açıkladı. Detaylar henüz resmi olarak açıklanmadı ancak yaptırımların, Rusya’dan demir ve çelik ithalatına yasak, ülkedeki enerji sektörüne yatırım yasağı, lüks mallarda Rusya’ya ihracatın yasaklanması, bazı Rus oligarkların yaptırımlara dahil edilmesi gibi maddeler içerdiği belirtiliyor.

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, ABD‘nin Rusya’nın Çin‘den yardım istediği iddiasını reddederek “Ukrayna’daki özel operasyonumuzu bağımsız şekilde yürütme potansiyelimiz var, operasyon belirlenen takvimle gerçekleşecek” dedi. Çin Dışişleri Bakanlığı da konuyu yalanlayarak ‘dezenformasyon’ olarak niteledi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price ise bugün yaptığı açıklamada, “Çin’in nasıl bir destek sağladığını çok yakından izliyoruz. Mali veya askeri herhangi bir destek bizim için büyük endişe kaynağı olacaktır” dedi.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, başkent Moskova’da basına açıklamalarda bulundu. Lavrov, ekonomik işbirliği amacıyla Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri‘ni ziyaret edeceğini söyledi. Bu açıklama, Rusya’nın Batı yaptırımlarını aşmak için Körfez ülkeleriyle ilişkiyi geliştirmek istediği yorumlarına neden oldu.

Lavrov, ülkesine yönelik Ukrayna topraklarından herhangi bir tehdidin olmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Ukrayna-Rusya savaşının ”nükleer çatışma olasılığı” doğurduğunu söyledi. GuterresRusya’nın nükleer alarm seviyesini yükselttiğini hatırlatarak, ”Bir zamanlar düşünülemez olan nükleer çatışma olasılığı, şimdi yeniden ihtimal dahilinde” dedi.

New York‘ta açıklama yapan Guterres, Rusya’nın açtığı savaşın siviller üzerindeki etkisininkorkunç olduğunu belirterek ”Sonuç ne olursa olsun, bu savaşın kazananı olmayacak, sadece kaybedenleri olacak” ifadelerini kullandı.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Genel Kurulu‘nun,  savaşı görüşmek üzere gerçekleşen olağanüstü toplantısında video konferansla katılanUkrayna Başbakanı Denis Şmıgal, Rusya’nın Avrupa Konseyi‘nden derhal ihraç edilmesini talep etti. Şmıgal, Rusya’nın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) birçok maddesini ve insan haklarını ihlal ettiğini söyledi.

ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John KirbyABD Savunma Bakanı Lloyd Austin‘in Brüksel’deki NATO Savunma Bakanları Toplantısı’na katılacağını açıkladı. Austin, Belçika’nın ardından Slovakya ve Bulgaristan’ı ziyaret edecek. 

ABD’li ilaç firması Pfizer, bugün yaptığı açıklamada Rusya’ya ilaç göndermeye devam edeceğini ancak ülkede yeni klinik çalışmalar yapmayacağını açıkladı. Pfizer, açıklamasında, “Rusya’ya ilaç göndermeyi durdurmak, hastaların önceliği prensibine aykırı olur. Özellikle kanser ve kardiyovasküler hastalık tedavisi gören hastalara ilaç göndermeyi durdurmamız çok sayıda ölüme neden olabilir” dedi.

SpaceX‘in CEO’su Elon Musk, Rusya Devlet Başkanı Putin‘e Twitter’dan meydan okudu. Musk, Putin’i “teke tek” mücadeleye çağırdı. Musk, Rusça Kremlin’in adresini de ekleyerek “Bahsin konusu Ukrayna, kabul ediyor musunuz?” yazdı.

Pınar Gültekin cinayetinde tutuklu Mertcan Avcı tahliye edildi

Muğla‘da, üniversite öğrencisi Pınar Gültekin‘i öldüren Cemal Metin Avcı‘nın, suç delillerini gizleyip yok ettiği iddiasıyla tutuksuz yargılanırken, itiraz üzerine delilleri karartmaktan tutuklanan kardeşi Mertcan Avcı‘nın, avukatının itirazı üzerine tahliyesine karar verildi.

Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi‘nce Mertcan Avcı’nın tahliye edilmesine ilişkin verilen karara Pınar Gültekin’in babası Sıddık ve annesi Şefika Gültekin tepki gösterdi. Pınar Gültekin’in ailesi telefonla Mertcan Avcı’nın tahliyesi ile ilgili açıklama yaptı.

‘Bu mahkemeden gerçekten hiçbir şey beklemiyorum’

Baba Gültekin, “Ben bu mahkemeden gerçekten hiçbir şey beklemiyorum. Mertcan Avcı mahkemeye çıkmadan Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi bunu tahliye ediyor. Kızımı kardeşiyle beraber, babasıyla annesiyle, ortaklarıyla beraber, delilleriyle her şey ortada iken diri diri yakıyorlar. Canice katliam yapıyorlar. Ve mahkeme Mertcan Avcı’yı tahliye ediyor. Sayın Cumhurbaşkanıma, Adalet Bakanı’na sesleniyorum. Sayın Cumhurbaşkanım bizzat kendisi ‘Ben bunun takipçisi olacağım’ demişti. Madem ki takipçisi oluyor, hiç olmazsa bir müfettiş göndersinler. Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne. Bu dosyayı incelesinler. Artık Muğla’ya gerçekten gitmek istemiyorum. O mahkemeye katılmak istemiyorum. Defalarca reddi hakim istedik. Bu dünyada istediğim tek şey adalet. Başka bir şey istemiyorum” dedi.

‘Duruşma görülmeden caniyi serbest bıraktılar’

Anne Şefika Gültekin ise “Kızımı diri diri yaktılar. Bizi ailece bitirdiler. Anne olarak adalet istiyorum. Duruşma görülmeden caniyi serbest bıraktılar. Bu dünyada adalet yoksa, öbür dünya var” diye konuştu.

Ne olmuştu?

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü öğrencisi 27 yaşındaki Pınar Gültekin, 16 Temmuz 2020’de kaybolduğu duyurulmuştu. Soruşturma kapsamında 5 gün sonra gözaltına alınan eski sevgilisi Cemal Metin Avcı, çıkan kavgada Gültekin’i öldürdüğünü itiraf etti. Avcı’nın gösterdiği yerde bulunan varilde, Gültekin’in cesedine ulaşıldı. Adliyeye sevk edilen Cemal Metin Avcı, ‘canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme’ suçundan tutuklandı.

Avcı’nın kardeşi Mertcan Avcı‘nın telefon sinyallerinden ağabeyiyle aynı zamanda bağ evinde olduğu tespit edildi. Gözaltına alınan Mertcan Avcı da tutuklandı. Mertcan Avcı, 15 Şubat 2021’deki duruşmada, imza atma yükümlülüğü ve yurt dışı çıkış yasağı konularak tahliye edildi. Pınar Gültekin’in ailesinin avukatı, sanık Cemal Metin Avcı’nın annesi Ayten Avcı, babası Selim Avcı, boşandığı eski eşi Eda Karagün ile ortağı Şükrü Gökhan Orhan‘ın da ‘delilleri yok etme, gizleme ve değiştirme’ suçunu işlediğini iddia ederek şikayetçi oldu. Olay yerindeki sigara izmariti de failin annesine ait çıkmıştı. Muğla Cumhuriyet Savcılığı, 2 Ekim 2020’de şüpheliler hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Karara yapılan itirazın Muğla Sulh Ceza Hakimliği de kesin olarak reddine hükmetti.

Ailenin avukatı Rezan Epözdemir, Muğla Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği kesin kararın Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulması istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı‘na başvurdu. Başsavcılık, kararı bozarak 4 şüpheli hakkında iddianame hazırlanmasına karar verdi. Savcılık tarafından hazırlanan yeni iddianamede şüpheliler Selim Avcı, Ayten Avcı, Eda Karagün ile Şükrü Gökhan Orhan’ın kasten adam öldürme sonrasındaki zaman diliminde, olay mahalline birlikte gidip, suç delillerini yok ederek, gizlediklerine dair haklarında yeterli şüphe bulunduğuna kanaat getirilerek ayrı ayrı cezalandırılmaları talep edildi. Mahkeme, ilerleyen süreçte, her iki dosyanın birleştirilmesine karar verdi.

Davanın 24 Ocak 2022 günü görülen 9’uncu duruşmasında savcı mütalaasını açıkladı. Savcı, Pınar Gültekin’in hayattayken yangına maruz kaldığının oy birliği ile kabul edildiğini belirterek, Cemal Metin Avcı’nın ‘canavarca hisle öldürme‘ suçundan cezalandırılmasını talep etti. Mertcan Avcı’nın da ‘suç delillerini gizleme ve değiştirme eyleminde bulunması’ suçundan cezalandırılmasını, Cemal Metin Avcı’nın eski eşi Eda Karagün, iş ortağı Şükrü Gökhan Orhan, annesi Ayten ve babası Selim Avcı’nın da ‘suç delillerini yok etmek ve gizlemek‘ suçundan cezalandırılmasını istedi.
Gültekin ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, adli kontrol şartıyla daha önce serbest bırakılan Mertcan Avcı’nın tutuklanması amacıyla bir kez daha savcılığa başvurdu. Mertcan Avcı, 21 Şubat’ta ‘canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme‘ suçuna iştirakten tutuklandı.

İddianamede müebbet hapsi istendi

Muğla Cumhuriyet Başsavcı Vekili Ali Cenk Düzgün tarafından hazırlanan iddianamede, Mertcan Avcı’nın, Gültekin’in bulunduğu varildeki yangını önleyecek, sonlandıracak ve ağabeyini engelleyecek hiçbir eylemde bulunmadığına yer verilerek, canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme suçuna iştirakten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.

Mahkeme iddianameyi iade etti

İddianame, Muğla 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme, ‘suça doğrudan etki edebilecek nitelikteki delillerin toplanmadan hazırlandığı gerekçesiyle’ iddianamenin iadesine karar verdi. Muğla Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Ali Cenk Düzgün, iade kararına itiraz etti. Düzgün, itirazında Mertcan Avcı hakkında yürütülen soruşturmada, mevcut verilerle toplanabilecek tüm delillerin toplandığını, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturacak delil elde edildiğini anlattı.

Savcılığın itirazı kabul edildi

Savcılığın itirazını değerlendiren Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul etti. Kararda, itirazın kabulünün gerekçesi, “Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı’nda Pınar’ın kesin ölüm sebebi ile zamanının belirlenmesi için mevcut veriler bağlamında mümkün olan tüm tespitler yapılarak iddianamenin düzenlendiği kanaati oluştuğundan, yeniden rapor alınmasının artık mahkemenin takdirinde olduğu, iddianamenin iade kararının yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır” denildi.

Mertcan Avcı kaçma şüphesi yok diye tahliye edildi

21.Şubat 2022′ de Pınar Gültekin’in avukatı Rezan Epözdemir’in itirazı üzerine 15 Şubat’ta tahliye edilen Mercan Avcı tekrar tutuklandı. Mertcan Avcı’nın tutukluluğuna avukatı tarafından itiraz edildi. İtirazı değerlendiren Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Mertcan Avcı’nın mevcut delil durumu, aynı delil durumu ile sanığın tutuklanma taleplerinin reddedilmesi, kaçma şüphesinin olmaması, adli kontrol tedbirlerine uyması nedeniyle itiraz yolu açık olmak üzere tahliyesine karar verdi.

Rusya’da savaş karşıtı protestolarda tutuklananların sayısı 14 bini geçti

Rusya’da insan hakları ve ifade özgürlüğü konularında çalışan sivil toplum örgütü OVD-Info, Rusya’nın Ukrayna‘ya saldırdığı 24 Şubat tarihinden itibaren gözaltına alınan protestocuların sayısının 14 bin 850’ye yükseldiğini aktardı. Örgüt ayrıca Moskova‘da darp edilerek gözaltına alınan iki kişinin kayıp olduğunu, bilgisi olanların haber vermelerini istedi.

Geçen hafta sonu polis, Rusya genelindeki savaş karşıtı gösterilerde 5 binden fazla göstericiyi tutukladı.

Rusya’da yetkililerden izin almadan sokağa çıkıp gösteri yapmak yasa dışı. Yeni onaylanan bir yasayla Ukrayna’daki savaşı “savaş” olarak adlandırmak da yasaklandı ve bu “Rus ordusunu itibarsızlaştırma” suçu haline getirildi. Suç, ilk seferde ağır para cezası ve tekrarlanması halinde 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak.

Moskova’daki Tverskaya Caddesi‘nde  elinde “net voyne” (Rusça “savaşa hayır”) anlamına gelecek yıldız işaretli “*** *****”  bir karton parçası tuttuğu için gözaltına alınan alınan kişi  bahsi geçen suçtan tutuklandı.

Novosibirsk’te Lenin Meydanı’nda boş bir kağıt tutan bir kişi de gözaltına alındı.

Gürcistan’ın başkenti Tiflis’teki İsviçre Büyükelçiliği önünde Belarus, Rusya ve Ukrayna göçmenleri bir araya gelerek “savaşa hayır” dedi.

Ukrayna Femen ve Rusya Pussy Riat grupları da eyleme bir arada katıldı.

Dün gece savaşı protesto etmek için Rusya’daki 850 restoranlarını kapatan fast food zinciri McDonald’s’ın ülke genelindeki çeşitli restoranlarında damiting düzenlendi. Kapanışa yakın saatlerde onlarca kişi son bir hamburger için kuyruğa girdi ve McDrive’larda uzun araba kuyrukları oluştu.

Rusya’da Instagram’a erişim resmen engellendi