Rusya ve Ukrayna heyetlerinin İstanbul Dolmabahçe görüşmesi sona erdi. Heyetlerden ilerleme kaydedildiğine dair açıklamalar geldi.
Ukrayna heyetinden Mihail Podolyak, “Bugünkü görüşmenin sonuçları liderler seviyesinde bir görüşme yapılması için yeterlidir” dedi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin‘in danışmanı Vladimir Medinsky de müzakerelerin yapıcı olduğunu ve Rus heyetinin Kremlin‘e rapor vereceğini söyledi.
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da “Müzakerelerin başlamasından bu yana en anlamlı ilerleme bugün kaydedildi. Daha zor meselelere sonraki seviyelerde iki ülkenin dışişleri bakanlarının şekil vermeleri öngörülmektedir” açıklamasını yaptı.
Ukrayna, Türkiye dahil 8 ülkeden garantörlük istedi
Ukrayna heyeti üyeleri, Türkiye, İsrail, Fransa, ABD, İngiltere,Almanya, Polonya ve Kanada‘yı garantör olarak görmek istediklerini belirtti.
Heyet, Kiev‘in tarafsızlık statüsü karşılığında bu ülkelerin gelecekte Ukrayna’nın güvenliğini “garanti etmelerini” ve yabancı askeri üs ve güçlere ev sahipliği yapmama sözü vermelerini teklif etti.
Ukrayna heyetinden David Arakhamia, isteklerini NATO’nun beşinci maddesine benzeterek şunları söyledi:
“Ukrayna’ya bir saldırı olması durumunda üç gün içinde garantör ülkelerle istişareler başlayacak ve diplomatik bir çözüm sağlanamazsa garantör ülkeler bize asker ve silah desteği sağlayabilecek. Güvenliğin sağlanması için her türlü adımın atılması mümkün olabilir, Ukrayna hava sahasının kapatılması dahil.“
Unconditional security guarantees for Ukraine, ceasefire, effective decisions on humanitarian corridors and humanitarian convoys, observance by the parties of the rules and customs of war. Difficult negotiations for peace in our country. Istanbul round right now… pic.twitter.com/SUTAQrAhA2
Ukrayna, herhangi bir nihai anlaşmanın, Ukrayna halkının referandum yoluyla rızasını alması ve savaşı sona erdirmesi gerektiğini de belirtti.
Ukraynalı yetkililer ilk kez, Rusya’nın işgal ettiği topraklar üzerindeki olası tavizlerin ana hatlarını çizerek, 2014 yılında Rusya’nın ilhak ettiği Ukrayna yarımadası Kırım‘ın statüsü hakkında 15 yıllık bir müzakere süreci önerdi.
Mykhail Podolyak, Rusya’nın artık Ukrayna’nın bir parçası olarak tanımadığı Donbas‘ın, iki lider arasındaki görüşmelerde tartışılabileceğini söyledi. Podolyak, “Aşağı yukarı tüm tartışmalı konuları görüştük, tekliflerimiz yapıldı” dedi.
Rusya’dan ilk adım
Moskova, karşılıklı güveni artırmak ve daha sonraki müzakereler için gerekli koşulları yaratmak için çatışmaların devam ettiği Kiev ve Çernigiv yakınlarındaki askeri faaliyetleri “büyük ölçüde azaltacağını” söyledi.
Rusya, ateşkes görüşmelerinde ilerleme kaydedildiğinin bir işareti olarak, Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenski arasında bir görüşme yapılabileceğini de söyledi.Rusya’nın baş müzakerecisi Vladimir Medinsky, Kremlin‘in Ukrayna ile Rusya arasında bir barış anlaşması taslağı hazır olduğunda böyle bir toplantı yapmaya hazır olduğunu söyledi.
Rusya ayrıca, Putin ile Zelenski arasında olası bir görüşmenin zaman çizelgesini hızlandırmaya hazır olduğunu da ifade etti.
Ordu Çevre Derneği’nin (ORÇEV) Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin (OBB) rıhtım ile Melet Irmağı arasındaki kıyı düzenleme ve deniz dolgu projesinin iptali için açtığı davada, Ordu 1. İdare Mahkemesi tarafından verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) iptal kararından sonra Ordu 2. İdare Mahkemesi kararıyla Melet Irmağı’nın doğu tarafına yapılmak istenen balıkçı barınağı hakkında iptal kararı verilmişti. ORÇEV, mahkeme kararına rağmen Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarını sürdürmesi üzerine alana giderek mahkeme kararını şantiyelere astı.
Çalışma alanlarında parti, sendika, dernek temsilcileriyle birlikte basın açıklaması yapıldı. Polis yoğun güvenlik önlemleri aldı. Şantiyelere mahkeme kararını astıktan sonra ORÇEV Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül basın açıklaması yaptı. Gönül, basın açıklamasında “Bugün buraya Anayasa’nın 56. maddesinde yer alan ödevimizi yapmaya geldik. Anayasa’nın 56.maddesi şöyle: ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir’ İşte biz de bu ödevimizi yerine getirmek için geldik” dedi.
‘Hukuksal ve yasal yolları denedik’
Mahkeme kararlarını ilgililere ilettiklerini belirten Gönül, “Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin burada, Melet Irmağı’nın doğu tarafında balıkçı barınağı yapmak istiyor, yapmaya başladı da. Bir kez daha vurgulayalım ki; balıkçı barınağı bir gereksinimdir. Yeri yanlıştır. Açtığımız dava sonucu önce yürütmeyi durdurma kararı çıktı ancak OBB, çalışmayı durdurmadı” şeklinde konuştu ve ekledi:
“Cumhuriyet Başsavcılığına iki kez suç duyurusu yaptık. Ordu Büyükşehir Belediyesine ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğüne de mahkeme kararı nedeniyle çalışmaların durdurulmasını istedik. Ancak çalışmalar durmadı. Yasal ve hukuksal görevlerimizi yaptık. Sıra Anayasanın bizlere verdiği ödevimizi yapmaya geldi. Fiili ve meşru mücadele hakkımızı kullanıyoruz.”
‘Duymayanlara yeniden duyuruyoruz
Mahkeme kararına uyulmak zorunda olduğunu belirten Gönül, “Mahkeme kararını şantiyenin girişine asıyoruz. Mahkeme kararı hoşunuza gitmeyebilir ancak uymak zorundasınız. Mahkeme kararına rağmen çalışılıyorsa suç işleniyor demektir. Burası muz cumhuriyeti değil. Valiliğe, emniyete ve yetkililere sesleniyoruz, mahkeme kararına uyulmadığında bundan sonra fiili durdurma eylemi yapacağız” dedi.
Ordu’da dört bölgede bulunan çalışmaların hemen durdurulması gerektiğini ifade eden ORÇEV Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, “Buralara da mahkeme kararlarını aşacağız ve çalışmaların durdurulmasını sağlayacağız. Bu dört yer neresi açıklayalım: Birincisi, balıkçı barınağı; ikincisi, Civil Irmağı kenarında kumsala yapılan balık lokantası; üçüncüsü belediye karşısındaki iskele; dördüncüsü de belediye karşısındaki otoparkta yapılan çalışma. Buralarda bırakın çalışmayı, araçları bile bulundurmak suçtur. Tüm araçlar buradan uzaklaşmalı, şantiye kaldırılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Ne olmuştu?
ORÇEV, OBB 1. Ordu İdare Mahkemesi tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararına rağmen kıyı dolgu ve düzenleme projesi çalışmasını durdurmaması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
Ordu Çevre Derneği yönetim kurulu adına yapılan açıklamada, “Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından Melet Irmağı ağzına yapmak istediği balıkçı barınağının yerinin uygun olmadığı ve ekolojik sorunlara neden olacağı gerekçesiyle dava açtık. Mahkeme de iddialarımızı olumlu değerlendirerek ‘yürütmeyi durdurma’ kararı verdi. İdare Mahkemesi’nde duruşmalı mahkememiz de tamamlandı. Süreç, karar aşamasında. Buna karşın Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı basın açıklamasıyla balıkçı barınağının yapılacağı doğrultusunda bilgi veriyor. Mahkeme kararlarını önemsemiyor” denildi.
OBB kıyı dolgu ve düzenleme projesi çalışmasını durdurmaması üzerine ORÇEV Ordu Valiliğine ve İl Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne Şubat’ta dilekçe vermişti.
Denizli‘nin Tavas ilçesi Avdan köyü ve çevresinde kömür madeni için toprakları acele kamulaştırma ile ellerinden alınan köylüler ve Büyük Menderes İnisiyatifi; İkizköy‘e dayanışma ziyaretinde bulundu.
İkizköy Çevre Komitesi, “Avdanlı dostlarımıza kömür madeninin İkizköy’ün Işıkdere mevkiinde ve Milas’ta yarattığı büyük doğa tahribatını, termik santral şirketinin bundan sonra el koymak istediği zeytinlik ve tarım arazilerimizi, Akbelen ormanını gösterdik. Derelerimizi nasıl kuruttuğunu ve kirlettiğini, havamızı nasıl tozla kapladığını, zeytinlerimizi nasıl verimsiz hale getirdiğini yerinde anlattık” açıklamasını yaptı.
Grup, daha sonra hep birlikteYatağan Turgut‘ta 2017’den beri kömüre karşı zeytin mücadelesi veren Turgutlularla buluştu.
Hep birlikte Yeşilbağcılar kömür sahası ile Turgut zeytinliklerinin kesiştiği noktada “Turgut’ta, Avdan’da, İkizköy’de kömüre hayır” diyen direnşçiler, ortak bir basın açıklaması yaptı.
“Bugün burada, kömür için topraklarına el konulmak istenen; zeytinlikleri, tarım alanları, dereleri, vadileri, ormanları yok edilmek istenen Denizli Avdan, Milas İkizköy ve Yatağan Turgut köylüleri ve yaşam savunucuları olarak kömürün topraklarımıza el koymasına, yaşam hakkımıza el koymasına karşı yan yana duruyoruz” sözleriyle başlayan açıklama şöyle devam etti:
Yatağan Termik Santrali’ne verecek bir metrekare daha toprağımız yok
“Yatağan Termik Santrali bu yıl tam 40 yaşında! 40 yıldır yarattığı hava kirliliği ile tam 33 bin insanın erken ölümüne neden oldu. Bu 40 yılda tam 21 bin bebeğin erken doğumuna yol açtı.
Yatağan Termik Santrali yüzünden 74,5 milyon günü biz Turgutlular, İkizköylüler, Avdanlılar, İskenderiyeliler, Rodoslular, Aydınlılar, hasta geçirdik. Çünkü hava kirliliği sınır tanımadan öldürüyor.
Yatağan Termik Santraline kömür sağlansın diye on binlerce dönüm maden ocağı açıldı. Tam 5 köy yıkıldı; Eskihisar, Tınaz iki kez taşındı. Binlerce insan evinden yurdundan oldu, aileler parçalandı. Yeşilbağcılar,TOKİ evlerine hapsedildi.
On binlerce dönüm orman, tarım ve zeytinlik alan talan edildi. Yüzbinlerce zeytin ağacı, çam, meşe, pinar kesildi, küründü, katledildi. Turgut’un zeytinlikleri yanı başındaki ölüm çukurunun tozundan meyve vermez oldu.
Kömürcülerin gözünde ne tarihimizin, ne kültürümüzün değeri var. Binlerce yıllık Stratonikeia, Hekate’nin evi Lagina da yıkılabilir onlara göre; Eskihisar’ın mezarlığı da.”
Artık kömüre de, santrale de verecek tek bir canımız, ağacımız, bir metrekare toprağımız yok derken, santral artık dursun, kömürün egemenliği son bulsun derken, santral özelleştirildi.
Şimdi sadece bir şirketin kârı için bizden 25 yıl daha ölmemizi bekliyorlar.
Tarım, kömür uğruna feda ediliyor
“Bugün burada zehir solunan topraklardayız. Kömürlü elektrik santralleri belasının, insan sağlığını görmezden gelen hastalık ve ölüm saçan sonuçları yaşanmaya devam ediyor.
Bunca erken ölüm, solunum yolu hastalıkları her gün katlanarak büyürken, hiçbir yasal düzenleme tanınmadan, hiçbir önlem alınmadan kömürlü elektrik santralleri çalışmaya devam ediyor.
Santrallerin çalışması devam etsin diye köylünün, toprak sahibinin tarlasına, evine göz dikiliyor, kömür için insanlar topraklarından, yurtlarından mahrum ediliyor.
Köylü yaşadığı ortamdan koparılıp sürgün ediliyor, mülksüzleşiyor. Bu da yetmiyor tarım ve gıda üretimi bitiyor meyve, sebze, hububat üretimi kömür uğruna feda ediliyor.
“Yatağan Termik Santralinin kömür ihtiyacı var denilerek, santral zehir saçmaya devam etsin denilerek tam 140 km uzaktaki Denizli ilinin Avdan bölgesinde kömür ocağı amaçlı 3 milyon 760 bin metrekarelik alanı kapsayan kamulaştırdılar.
İki yıl önce termik santral kurma kararı ile Avdan halkının karşısına gelmişlerdi. Köylünün kararlı duruşu karşısında Termik Santral yapımından vazgeçildi.
Ancak kâr hırsı ve bir avuç sermayedarın sefası uğruna bu kez acil kamulaştırma kararı çıkarıldı. Köylünün bu hayatta başka hiçbir dayanağı yokken toprağı kömür uğruna alınmak isteniyor.
Bu kamulaştırma kararı ile yaklaşık 3 bin köylü evinden mahrum ediliyor, 4 yerleşik mahalle yok oluyor. Zeytinlikler, meyve bahçeleri, hububat sahaları yerle bir oluyor.
Sonuçlar bununla bitmiyor yörenin iklim dengesi bozuluyor. Havası kirleniyor. İçme suyu ve yeraltı suyu tamamen tehlikeye giriyor.
Bizler yılmayacağız, susmayacağız. Kömürü değil tarımı, zehiri değil temiz havayı, sermayeyi değil köylünün toprağını, doğal yaşamı, insan sağlığını savunmaya devam ediyoruz. Edeceğiz.”
Ne olmuştu?
Yatağan ilçesi içindeki aktif kömür sahalarında kömür kalmadığı için Yatağan Termik Santrali’ne şu anda Soma’dan, daha önce de Milas ve Kütahya’dan kömür getirilmişti.
Denizli Tavas ilçesine bağlı Avdan köylüleri, iki yıl önce önce termik santral tehdidi ile mücadelelerine başlamış, ve termik santral iptal edilmişti. Daha sonra kömür ocağı için başlatılan ÇED süreci de köylüler tarafından yargıya taşınarak engelldndi.
Bu ocak ayında ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile acele kamulaştırma yapılarak 3.760 dönüm büyüklüğünde tarım arazilerine el konmuştu.
Maden sahasının ÇED raporuna göre, termik santrale 140 kilometre uzaktan çıkarılacak bu kömür Yatağan Termik Santrali’nde yakıt olarak kullanılacak. Kamulaştırma 3 bin köylüyü topraklarından ediyor.
Yatağan’ın Hacıbayramlar mahallesinde açılmak istenen yeraltı kömür işletmesi projesi, Valiliğin verdiği ‘ÇED gerekli değildir kararı’ nedeniyle 2019 yılında Turgutlu yurttaşTayibe Demirel tarafından dava edilmiş, Danıştay ÇED gerekli değildir kararını iptal etmişti. Bu süreç devam ederken ÇED başvurusu yapan Yatağan Termik Enerji Üretim A.Ş.’nin projesine 24 Mart 2022 tarihinde ÇED olumlu kararı verildi. Muğla Çevre Platformu bu karara dava açmaya hazırlanıyor.
Öte yandan, hem Muğla, Aydın, Denizli illerinin elektrik dağıtım şirketini hem de Yatağan Termik Santrali’ni elinde bulunduran Aydem Enerji A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ceyhan Saldanlı, yakıt sıkıntısı yaşayan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin devre dışı kalması halinde ulusal ölçekte elektrik kesintileri yaşanabileceğini iddia ediyor.
Yaşam savunucuları, basın açıklamalarında iddiaları yalanlayarak şu yanıtları sıraladı:
Enerji sektörü uzmanlarına göre, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santrallerinin çalıştırılmaması durumunda teknik olarak Türkiye’de mevcut diğer santrallerin toplam kurulu güçleri (baz ve tepe yüklerde) ihtiyacı karşılayabilecek düzeydedir.
Ülkemizin elektrik iletim şebekesi ağ şeklinde olup tüm bölgeler birbirine bağlıdır. Söz konusu üç santraldan oluşacak açık (teknik olarak) ülke genelinde ve Ege Bölgesi özelinde diğer santrallar tarafından telafi edilebilecektir, bir kesinti söz konusu olmayacaktır.
2021 yılı sonunda toplam kurulu güç 99.819,6 MW’tır. Yatağan (630 MW), Yeniköy (420 MW), Kemerköy (630 MW) Termik Santrallerinin toplam kurulu gücü 1.680 MW olup, bu değer ülke genel toplamının %1,70’idir.
Bugün Elazığ Geçici Hayvan Bakımevi‘nde yaşanan hak ihlallerine dair bakımevi çalışanlarının yargılandığı davanın karar duruşması görüldü.
Yaşamdan Yana Derneği, Hayvan Hakları ve Etiği Derneği, Konya Barosu, Elazığ Barosu ve Türkan Ceylan’ın katılma talepleri önceki duruşmalarda olduğu gibi reddedildi.
Hakim, sanıklara ‘görevi kötüye kullanma’ suçunun alt sınırından altı ay ceza verdi. Sanıklara ‘iyi hal indirimi’ verilirken, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildi. Hayvan hakkı savunucuları binlerce hayvanın ölmesine ilişkin davada verilen cezanın kabul edilemez olduğunu, karara itiraz edeceklerini, mücadelenin henüz bitmediğini açıkladı.
Mahkeme salonunun önünde 10 kişilik çevik kuvvet ekibi hazır bulunurken, Konya ve Elazığ Barosu avukatlarının duruşma salonuna alınmasına izin verilmemesinin ardından baro avukatları katılma taleplerini ileteceklerini söyleyerek duruşma salonuna girebildi. Avukatlar kendilerine sanık gibi davranıldığını, telefonlarına bakmalarına dahi izin verilmediğini belirtti.
‘Bakımevi’nde bir problem yok’
Dün sanık tarafı dinlenmesi için beş isim talep etmiş, kedilerin yavru kedileri yemesinin doğal bir davranış olduğunu söyleyen uzman görüşü sunmuştu. Hayvan Hakları İzleme Komitesi tarafından yapılan basın açıklamasında, beş tanıktan ikisinin duruşmada dinlendiği ve tanıkların çelişkili ifadeler verdiği bildirildi. İlk tanık dava konusu olaydan sonra işe girmiş olduğunu söyledi.
Hayvan Hakları İzleme Komitesi tarafından verilen bilgiye göre; tanığın işleyişe dair söylediği bazı hususların diğer tanıklarla çelişmesi üzerine hakim soru sorunca her iki ifadenin de doğru olduğunu söyledi. İki tanık da şu an bakımevinde bir problem olmadığını belirtti. Ancak bir önceki duruşmada hayvan hakkı aktivistleri bakımevini ziyaret etmiş, hak ihlallerinin devam ettiği için yeni bir suç duyurusunda bulunmuştu.
Sanık müdafii gönüllüleri işaret etti
Hayvan koruma gönüllüleri maddi zararlarına dair somut belgeler sunmalarına rağmen katılma talepleri yine reddedildi. Sanık müdafii “Şikayette bulunan gönüllülerin hepsi yardım toplamaktan yargılanıyorlar hesaplarında yüksek meblağda paralar var bunlar araştırılsın” diyerek gönüllüleri işaret etti.
Sanık “Bizi Allah gibi görüyorlar, her hayvanı iyileştirebiliriz sanıyorlar, ölünce kıyamet koparılıyor” dedi. Tanıklar hayvanların trafik kazasında ölmüş olabileceğini söyledi. Ancak Komite tarafından yapılan açıklamada keşif raporunda hayvanların bakımsızlıktan öldüğünü kanıtlar nitelikte deliller olduğu belirtildi. Sanık, sosyal medyada paylaşılan fotoğraflardan “para kazanıldığını” da iddia etti.
Adana Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO) deniz kaplumbağası kostümü ile Adana’da gelenekselleşen Portakal ÇiçeğiFestivali’ne katıldı. Dernek üyeleri Adana’nın, küresel ölçekte tehlike altında olan deniz kaplumbağasının yuvalama sahillerinden Sugözü’ne yapımı devam eden Hunutlu kömürlü termik santrali hakkında ziyaretçileri bilgilendirdi.
ÇETKO, bu yıl doğa ve su temalı kostüm yarışmasında, deniz kaplumbağası kostümüyle Adana’daki yuvalama alanı santral inşaatına feda edilen deniz kaplumbağalarını ve Adana’nın temiz hava hakkını temsil etmek üzere alanda bulundu.
‘Sugözü kumsalı yeşil deniz kaplumbağasının varlığını korumak için önemli’
Yeşil deniz kaplumbağası (C. mydas) Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan Kırmızı Liste’de tehlike altındaki canlı statüsünde. Türkiye’nin Doğu Akdeniz Bölgesi’ndeki kumsalları, yeşil deniz kaplumbağasının tüm Akdeniz’deki popülasyonunun yüzde 80’ine, tüm Türkiye’deki popülasyonun ise yüzde 91,5’ine ev sahipliği yapıyor.
Adana’da yapılan Hunutlu termik santrali, Sugözü Kumsalı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan Deniz Kaplumbağalarının Korunmasına İlişkin 2009-10 sayılı Genelge’ye göre korunması gereken önemli bir deniz kaplumbağası yuvalama alanı olan bölgede bulunuyor. ÇETKO tarafından yapılan açıklamada santralin yalnızca yuvalama alanını etkilemekle kalmayacağı, aynı zamanda Akdeniz ekosisteminin sağlıklı işleyişini de bozacağı belirtilerek “Dolayısıyla, yeşil deniz kaplumbağasının tüm Akdeniz’deki popülasyonu, Türkiye’de etkin korunan kumsalların varlığına bağlı” denildi. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Türün milyonlarca yıldır devam eden yaşam döngüsünde, İskenderun Körfezi ekolojik açıdan uygun ortamı sağlıyor. Körfezde hali hazırda iki kömürlü termik santral bulunuyor. Bunlardan biri olan Sugözü termik santrali, yeni yapılan ve bir Çin yatırımı olan Hunutlu ithal kömürlü termik santraline sadece 1.8 km uzaklıkta. Geçen yıl eldeki verilerle Hunutlu termik santralinin fizibilitesini ortaya koyan çalışmaya göre santral, 30 yıllık işletme ömrü boyunca kendini geri ödeyemeyecek bir yatırım olacak.”
‘Proje Adana’nın temiz havasına, insanına mal olacak’
Festivale katılan ÇETKO Başkanı Dr. Sadun Bölükbaşı, Adana’da mevcut enerji ve endüstri yatırımlarından dolayı havadaki zehirli partikül maddelerin Dünya Sağlık Örgütü’nün hava kirliliği limitlerinin üç katı olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Sağlık ve Çevre Birliği’nin en yeni çalışması, Adana’daki termik santrallerin yaklaşık 114 milyar TL sağlık maliyetine ve dört bin kişinin erken ölümüne neden olduğunu ortaya koyuyor. Ekonomik açıdan bakıldığında ise, 2020 koşulları altında hesaplanan fizibilite çalışması günümüzün koşullarına uyarlandığında, Hunutlu termik santralinin geri ödemesinin imkansız hale geleceği aşikardır. Havayı, suyu, toprağı zehirleyecek, halk sağlığını tehdit edecek, iklim krizi çağında fosil yakıtları geride bırakmamız gerekirken Türkiye’nin kömür bağımlılığını artıracak Hunutlu Kömürlü Termik Santral projesi kabul edilebilir bir proje değil.”
‘Kaplumbağa kömür sevmez’
Adana’ya Temiz Hava kampanyasını başlatan ve Doğu Akdeniz Çevre Platformu’nun bir üyesi olan Dr. Bölükbaşı sözlerine şöyle devam etti:
“Change.org’ta iki yıl önce ‘Adana’ya temiz hava’ ismiyle başlatılan imza kampanyasına bugüne kadar tüm Türkiye’den 113 binden fazla kişi destek verdi. Yıllardır devam eden mücadelemizi, Adana’ya yeni bir kömürlü termik santral istemediğimizi, ‘Adana Portakal Çiçeği Festivali’nde de söylemiş olduk. Adana’ya kömürün is kokusu değil, portakal çiçeklerinin kokusu yakışır’ dedik. Kampanya bileşenlerini temsilen ÇETKO olarak deniz kaplumbağası kostümünü giydim ve festival kortejine katıldım. Kostüm, farkındalık yaratmak adına etkili oldu. Tüm çabamız, Hunutlu termik santralinin faaliyete geçmemesi; Adana’ya temiz hava, geleceğimizi korumak için…”.
Festival alanında deniz kaplumbağası maketi ile fotoğraf çektiren ziyaretçiler, Hunutlu termik santrali hakkında bilgilendirildi. Kortej geçişinde ise “Kaplumbağa kömür sevmez” pankartı taşıyan deniz kaplumbağası kostümü dikkat çekti.
Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), 2021 yılında insan hakları konusunda 154 ülkedeki gelişmeleri derlediği “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı raporunu yayımladı.
Pandemi sürecindeki adaletsizliklerin 2021 yılında perçinlendiğini kaydeden raporda, “Aşı stoklama ve iklim krizini çözmeye yönelik isteksizlik, küresel işbirliği umutlarını söndürdü. Ekonomik toparlanma vaatleri yerleşik gelir eşitsizliği nedeniyle yetersiz kaldı” açıklaması yapıldı.
Raporun Türkiye‘ye ilişkin bölümünde, Boğaziçi Üniversitesi‘ndeki kayyım protestolarından, İstanbul Sözleşmesi‘nden çıkılmasına; HDP‘yi kapatma davasından işkence ve zorla kaybetmelere kadar pek çok gelişme konu edildi.
Af Örgütü, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını şu sözlerle değerlendirdi:
“Türkiye, Cumhurbaşkanı kararı ile Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden (İstanbul Sözleşmesi) çekilerek kadınları ve kız çocukları ayrım gözetmeksizin tüm şiddet biçimlerine karşı koruyan hayati önemdeki bir sözleşmeden yoksun bıraktı.
Karar, Covid-19 pandemisi sürecinde ev içi şiddet vakalarının arttığı bir dönemde açıklandı ve ülke çapında protestolara yol açtı.
Bağımsız kadın hakları örgütlerinin bildirdiğine göre yıl boyunca 280 kadın toplumsal cinsiyete dayalı şiddet sonucunda öldürüldü, 217 kadının ölümü ise şüpheli bulundu.”
Raporda, Türkiye’deki insan hakkı ihlallerine ilişkin şunlar kaydedildi:
Yargı sistemindeki derin kusurlar giderilmedi.
Muhalif siyasetçiler, gazeteciler, insan hakları savunucuları ve diğer kişiler temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararlarıyla karşı karşıya kalmaya devam etti.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Hükümet yetkilileri LGBTİ+’ları homofobik söylemlerle hedef aldı.
Barışçıl toplanma özgürlüğü sert bir biçimde sınırlandırıldı.
Yeni bir yasa, sivil toplum örgütlerinin örgütlenme özgürlüğünü aşırı derecede kısıtladı.
İşkence ve diğer türde kötü muameleye ilişkin ciddi ve güvenilir iddialarda bulunuldu.
5 milyon 200 bin göçmen ve mülteciye barınma sağladı ancak binlerce sığınmacının ülkeye girişi engellendi. Mülteci karşıtı söylemin yükselişiyle mültecilere ve göçmenlere yönelik fiziksel saldırılar arttı.
Devletler, şirketlerle açgözlülük oyunu oynadı
Raporun sonunda, “Bilim ve teknolojideki gelişmeler, şirketlerin açgözlülüğü hükümetlerin suç ortaklığıyla baltalandı” ifadelerine yer verildi.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, açıklamasında şunları söyledi:
“Liderler, pandeminin etkilerini ağırlaştıran köklü eşitsizliklere dair ‘daha iyisini inşa etme’ vaatlerini sıraladı. Ama gerçekte dev şirketlerle işbirliği içinde trajik bir ihanet ve açgözlülük oyunu oynadılar.
2021 bir iyileşme ve toparlanma yılı olmalıydı. Ama aksine, daha derin eşitsizliklerin ve daha büyük bir istikrarsızlığın kaynağı oldu ve gelecek yıllara yakıcı bir miras bıraktı.
Bu tüm dünyada böyle olsa da en çok zarar görenler, kalıcı yoksulluğun ön saflarında olanlar dahil en şiddetli biçimde ötekileştirilen topluluklar oldu.”
Hükümetlerin gittikçe çeşitlenen yöntemleri ve taktikleri devreye sokmasıyla birlikte 2021’de bağımsız ve eleştirel sesleri susturmaya yönelik küresel eğilimin huz kazandığını belirten Callamard, dünya çapındaki çatışmalara dair “Çok az durumda gereken uluslararası tepki verildi ve çok az vakada adalet ve hesap verebilirlik sağlandı” dedi.
2021’de en az 67 ülke ifade, örgütlenme veya toplanma özgürlüğünü kısıtlamak için yeni yasalar çıkardı. Çin‘de yetkililer internet servis sağlayıcılara, “ulusal güvenliği tehlikeye atan” web sitelerine erişimi engelleme talimatı verdi ve Sincan ve Hong Kong gibi tartışmalı konuların konuşulduğu uygulamaları engelledi.
Dünyanın dört bir yanında genç ve yerli aktivistleri, iklim krizine müdahale etmedikleri için liderlere meydan okudu.
Pek çok sivil toplum örgütünün de temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrede yaşama hakkının tanınması için başarılı lobi faaliyetleri yürüttüğü belirtildi.
Dünya genelindeki hareketlerin sergilediği somut ve kararlı direnç bir umut ışığıdır. Bu insanlar korkmadan ve yılmadan, daha eşit bir dünya çağrısı yapıyor diye sözlerini noktalayan Callamard, “Ülke liderleri yapmasa da bizler küresel dayanışmayı inşa etmek ve büyütmek zorundayız” dedi.
Çevre, İklim ve Sağlık için İş Birliği Projesi (ÇİSİP) ve Temiz Hava Hakkı Platformu hava kirliliğine karşı Türkiye’nin önlem alması gerektiği yönündeki çağrılarını yinelediler.
Türkiye’de, geçen yıl Avrupa Birliği Müktesebatına uyum çerçevesinde hazırlanan ve henüz taslak aşamasında olan yeni yönetmeliğin ihtiyaçları karşılamaktan uzak olduğunun bildirildiği toplantıda “Henüz yürürlüğe girmemekle birlikte taslak mevzuatta PM2.5 sınır değerinin 2021’de yıllık 30 μg/m3 olması azalarak 2029 için 25 μg/m3’e ulaşması hedefleniyor. Ancak bu değerler DSÖ’nün ne eski ne de yeni değerlerini karşılamıyor, hatta Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yıllık 5 μg/m3 olarak belirlediği yeni sınır değerinin neredeyse 5-6 kat üzerinde” denildi.
ÇİSİP ağında yer alan sağlık uzmanlarına göre; 2021’de açıklanan yeni DSÖ hava kalitesi sınır değerleri dikkate alarak hava kirliliği ile mücadele edilmesi, dolayısıyla yönetmelikte belirlenen değerlerin bu doğrultuda güncellenerek yürürlüğe girmesi gerekiyor. Açıklamada şu ifadelere yer veriliyor:
“Türkiye’de mevcut durumda hava kalitesi DSÖ’nün halk sağlığını korumak için belirlediği güncel sınır değerlerini de, bir öncekini de karşılamıyor. Hava kalitesini ölçen bu değerlere göre ülkemizde hiçbir yerde hava kalitesi sağlıklı düzeylerde değil yani ülkemizdeki hava kirliliği insan sağlığına zarar verecek boyutta.”
Temiz Hava Hakkı ve ÇİSİP’deki uzmanların yaptığı bir çalışmaya göre; DSÖ’nün eski kılavuz değerlerine uyulsaydı dahi, Türkiye’de yılda yaklaşık 45 bin erken ölüm engellenebilirdi. Araştırmaya göre; 2021’de bu yana geçerli olan daha düşük alt sınır değerlerine uyulması halinde ise daha fazla erken ölüm engellenebilecek.
‘Bir mevzuat olmaması en büyük eksiklik’
“Hava kirletici maddelerden en büyük sağlık tehdidi oluşturan PM 10 için Türkiye’deki mevcut değer DSÖ’nün 2021 yılı öncesi için belirlediği değerin bile 2 katıyken, PM 2.5 için ise tam bir ölçüm bulunmuyor” ifadelerinin yer aldığı açıklamada mevzuat eksikliğine ise şöyle değiniliyor:
“DSÖ’nün güncel değerlerine uyum konusunda 2021’de tüm ülkeler sınıfta kalırken, Türkiye’de de durum farklı olmadı. Temiz hava için özellikle PM2.5 için ulusal limitlerin DSÖ hava kalitesi kılavuzu ile uyumlu olması ve PM2.5 ölçüm istasyon sayısının artması büyük önem taşıyor. Türkiye’de PM2.5 ölçümlerinin ülke genelinde yaygın olmaması ve PM2.5 sınır değerine ilişkin bir mevzuatın yürürlükte olmaması en büyük eksiklik olarak görülüyor.”
Hava Kirliliği yüksek tansiyon ve sigara kullanımından sonra en büyük sağlık riski
Hava kirliliğinin her yıl sekiz milyon erken ölüme yol açtığı tahmin ediliyor. Bu ölümlerin 4.2 milyonu sanayi, trafik ve ısınma gibi kaynaklı dış ortam hava kirliliği, 3.8 milyonu ise evlerde ısınma ve yemek amaçlı kullanılan yakıtlardan kaynaklanan iç ortam hava kirliliği nedeniyle gerçekleşiyor.Yüksek tansiyon, tütün kullanımı ve bulaşıcı hastalıklardan sonra üçüncü önde gelen ölüm nedeni hava kirliliği.
2019’da Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan Küresel Hastalık Yükü araştırmasına göre; dünya genelinde kadınlarda 2.92 milyon ölümün (tüm kadın ölümlerinin yüzde 11,3’ü), erkeklerde 3.75 milyon ölümün (tüm erkek ölümlerinin yüzde 12,2’si) hava kirliliğine bağlı gerçekleştiği hesaplandı.
Türkiye’de ise, ÇİSİP’de yer alan uzmanların da destek verdiği Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından 2020’de yayınlanan ve DSÖ 2005 değerlerini baz alan araştırmaya göre 2017 – 2019 yılları arasında hava kirliliği nedeniyle trafik kazalarının neredeyse 6-7 katı kadar ölüm yaşandı. Aynı araştırmaya göre; hava kirliliği DSÖ kılavuz değerine indirilseydi; 2019’da tüm ölümlerin yüzde 7,9’u (31.476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin yüzde 12,13’ü (45.398 ölüm) önlenebilirdi. Yeni DSÖ değerlerinin baz alınması durumunda ise bundan da fazla ölüm engellenebilirdi.
‘Hava kirliliğinden etkilenmeyen organ ve sistem neredeyse yoktur’
Doç. Dr. Semih Ayta
ÇİSİP ve Temiz Hava Hakkı Platformu’nda yer alan sağlık uzmanlarından Çocuk Nörolojisi Uzmanı Doç. Dr. Semih Ayta “Hava kirliliğinden etkilenmeyen organ ve sistem neredeyse yoktur. Özellikle kalp damar ve solunum sistemleri daha çok etkilenmektedir. Maruziyet düzeyi ve süresi ile kalp damar hastalık riski artsa da yapılan çalışmalarla güvenli bir eşik değer olmadığı sonucuna varılmıştır. Anne karnında metil civa, kurşun gibi ağır metallere maruz kalmanın çocukta IQ düzeylerini etkileyebildiği kabul edilmektedir. Çocuk hastalarla yapılan çalışmalar, gene özgü DNA metilasyonunun hava kirliliği ile astım atakları arasındaki olası aracı rolünü ortaya koymuştur” dedi.
‘PM10 kirliliği eski DSÖ sınırlarına düşürülseydi yüzde 11,9 bebek ölümü önlenebilirdi’
Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan “Türkiye’de 2018’de 19 milyon çocuğun (0-14 yaş, nüfusun yüzde 23’ü) ortalama 49 μg/m3 PM10’a maruz kaldığını tahmin ediyoruz. Aynı yıl için DSÖ araçlarıyla yaptığımız bir çalışmada maruz kalınan PM10 kirliliği eski DSÖ sınırlarına düşürülseydi, 2018’de gerçekleşen 8.959 hastane başvurusunun, yüzde 17,8 akut ölümün ve yüzde 11,9 bebek ölümünün önlenebileceğini saptadık” ifadelerini kullandı. Çağlayan sözlerine şöyle devam etti:
“Ülke çapında hava kirliliğinin izlenmesi halk sağlığı açısından alınacak tedbirlerde büyük önem taşıyor. Özellikle PM2.5 için ulusal limitlerin DSÖ hava kalitesi kılavuzu ile uyumlu olması ve PM2.5 istasyon sayısının artması ve veri erişiminin kolaylaştırılması atılması gereken önemli adımlar.”
‘İklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olayları sonucu ortaya çıkan solunum hastalıkları nedeniyle ölümler artıyor’
Dr. Melike Yavuz
Halk Sağlığı Uzmanı ve Öğretim Üyesi Dr. Melike Yavuz da “Fosil yakıt kullanımın azaltılması hava kalitesini iyileştirebilir. Kısa süre önce yayımlanan bir araştırmaya göre, 2018’de fosil yakıt kullanımı 8,7 milyon ölüme neden olmuştur. İklim değişikliği kaynaklı aşırı hava olayları, hava kirliliği ve aero alerjenlerdeki artış sonucu ortaya çıkan solunum hastalıkları nedeniyle ölümler artıyor. Araştırmalar iklim değişikliği sebebiyle Avrupa’da 2050’ye kadar kanarya otu poleni hava konsantrasyonunun dört katına kadar çıkabileceğini gösteriyor. Bu durumdan etkilenen insanların sayısının 33 milyondan 77 milyona çıkacağı anlamına geliyor” dedi.
DSÖ Kılavuz değerleri neden önemli?
Sağlığı olumsuz etkileyen temel hava kirleticiler partikül madde (PM10) ve ince partikül madde (PM2.5), kükürtdioksit (SO2), azot dioksit (NO2), ozon (O3) ve karbonmonoksit (CO) olarak biliniyor. Kapsamlı bilimsel kanıtlara dayanarak dünya çapında halk sağlığını korumak için gerekli olan hava kalitesi seviyelerini belirleyen Dünya Sağlık Örgütü, hava kirliliğine neden olan bu maddelerin kılavuz değerlerini içeren DSÖ Küresel Hava Kalitesi Kılavuzu’nun 2021’de revize ederek daha da aşağıya çekti.
DSÖ Küresel Hava Kalitesi Kılavuzu, aynı zamanda bir toplumun hava kirliliği maruziyetinin sağlık sorunlarına neden olabileceği seviyeleri aşıp aşmadığını ve ne kadar aştığını değerlendirmek için bir referans görevi görüyor. İnce parçacıklar veya PM2.5 olarak da bilinen çapı 2,5 mikrometreden küçük parçacıklar sağlık için en büyük riski oluşturuyor.
DSÖ’nün 2005 yılı hava kalitesi kılavuz değerleri, Eylül 2021’de güncellenen değerleri ve Türkiye’nin güncel limitleri ile hazırlanan aşağıdaki tablo, kirleticiler için hızlıca yeni limitler belirlenmesinin gerekliliğini ortaya koyuyor.
Kirletici
DSÖ 2005 Yılı Değerleri (metreküpte mikrogram)
DSÖ 2021 Yılı Değerleri (metreküpte mikrogram)
Türkiye Güncel Limitler (metreküpte mikrogram)
PM10
(Yıllık Değer)
20 μg/m3
15 μg/m3
40 μg/m3
PM2.5
(Yıllık Değer)
10 μg/m3
5 μg/m3
–
NO2
(Yıllık Değer)
40 μg/m3
10 μg/m3
40 μg/m3
SO2
(Günlük Değer)
20 μg/m3
40 μg/m3
20 μg/m3
O3
(Yoğun Dönem)
–
60 μg/m3
120 μg/m3
CO
(Günlük Değer)
–
4 μg/m3
10 μg/m3
Hava kirliliğine karşı en fazla risk altında olan gruplar:
Bebekler ve küçük çocuklar
65 yaş üstü yaşlılar
Kronik hastalığı olan kişiler
Sosyo-ekonomik düzeyi düşük bölgelerde yaşayanlar
Kirli havaya maruziyet riskinin yüksek olduğu mesleklerde çalışanlar
ÇİSİP’ten karar alıcılara yönelik talepler:
DSÖ hava kirliliği kılavuz değerlerine ulusal aksiyon planlarında yer verilmesi
Kirliliğin izlenmesi
Sağlık verilerinin kamuoyu ile paylaşılması
Fosil yakıt teşvikleri ve kirliliğe yol açan diğer teşviklerin sonlandırılması
Endüstriyel yatırımların izin süreçlerinde sağlık etki değerlendirmesi (SED) yöntemine yer verilmesi
Sağlık çalışanlarının karar alma süreçlerine dahil olması.
Resmi Gazete‘de bugün yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile, Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı’na belediyeler dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarının müzelerinin yönetimini ve eserlerin taarrufunu devralabilme yetkisi getirildi. Devir Cumhurbaşkanı onayına bağlandı.
Kararname ile Milli Saraylar İdaresi, Cumhurbaşkanı onayıyla yeni müze de kurabilecek.
Daha önce de İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimindeki Galata Kulesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı‘na devredilmiş, kulenin giriş ücretlerine zam yapılmıştı.
Belediyeler ve kamu kurumlarına ait İstanbul’daki müzeler arasında, Miniatürk, Yerebatan Sarnıcı, Aşiyan Müzesi, İstanbul Üniversitesi Rıdvan Çelikel Arkeoloji Müzesi gibi pek çok müze bulunuyor.
Yetki genişletme kararının neden alındığına dair henüz bir açıklama gelmedi.
Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgalinin 34. gününde ülkede çatışmalar devam ederken tarafların müzakere heyetleri dün akşam İstanbul‘a geldi.
Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi‘nde yapılacak barış görüşmeleri sabah 10.30’da başladı.
İki haftadan uzun bir süredir ilk kez üst düzey yetkililer yüz yüze bir araya geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıyı açarken yaptığı konuşmada, “Adil bir barışın kaybedeni olmayacağına inanıyoruz. Çatışmanın uzaması hiç kimsenin yararına değildir” dedi.
Ukrayna heyetinin müzakerelerde birinci önceliği ateşkes. Rusya, diğer taleplerinin yanı sıra, Ukrayna’nın NATO‘ya katılmaktan vazgeçmesini istiyor. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenski,bu konuda taviz vermeye hazır olduklarını söylemişti.
Görüşmeler öncesinde yaptığı basın açıklamasında Ukrayna Dışişleri Bakanı Dymitro Kuleba, “Halkımızı, topraklarımızı ya da egemenliğimizi pazarlık konusu yapmıyoruz” dedi. Ukrayna İçişleri Bakanı Vadim Denisenko ise bu görüşmelerden büyük bir adım beklemediğini belirtti.
Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov da daha önceki açıklamalarında, müzakerelerde henüz kayda değer bir ilerleme sağlanmadığını söylemiş, ancak yüz yüze görüşmelerin başlamasının önemli olduğunu belirtmişti.
Zelenski: Tarafsızlık statüsüne hazırız
Zelenski dün yaptığı konuşmada da ülkesinin jeopolitik tarafsız statüyü benimsemeyi tartışmaya hazır olduğunu söyledi. Tarafsızlık statüsüyle ilgili anayasa değişikliğine hazır olduğunu belirten Ukrayna lideri, Rus gazetecilere yaptığı açıklamada “Güvenlik garantisi, tarafsızlık, nükleersiz ülke statüsü gibi konularda yürümeye hazırız. Rusya’nın ilk talebi buydu: hatırladığım kadarıyla bu yüzden savaş başlattılar” şeklinde konuştu.
Ukrayna’nın güvenlik garantisinin görüşüldüğünü ancak bunun kağıt üstünde olmaması gerektiğini belirten Zelenski, “Teminatın, tüm garantörler tarafından imzalanacak ciddi bir anlaşmaya dönüşmesinden yanayız. Bu belgenin garantör ülkelerin parlamentolarında onaylanması ve Ukrayna’da bununla ilgili referandum yapılması gerekiyor” açıklamasını yaptı.
Zelenski, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile doğrudan anlaşmamız lazım. Anlaşmaya varmak için Ukrayna’dan askerlerini çekmesi ve benimle buluşmaya gelmesi gerekiyor” dedi.
Rusya ve Ukrayna ilk kez bakanlar düzeyinde Antalya‘da görüşmüştü. Çavuşoğlu‘nun katılımıyla gerçekleşen üçlü toplantıda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Ukraynalı mevkidaşı Dymitro Kuleba bir araya gelmişti.
Taraflar ilk olarak Belarus‘ta yüz yüze, sonrasında ise online konferans yöntemiyle görüşmüş; ilerlemeye dair çelişkili açıklamalar yapmışlardı.
Mart başında zeytinlik sahalarını madencilik faaliyetlerine açan madencilik yönetmeliğindeki değişiklik kararına imza atan Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığının 61 ilde 344 maden sahası için ihale açmasına çevre aktivistlerinden tepkiler geliyor. Ordu’daki aktivistler şehirde yapılması planlanan dört adet maden sahası ihalesine ilişkin tepkilerini ortaya koydular. 24 Mayıs’ta yapılacak ihaleler öncesi açıklamada bulunulan Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) tarafından yaşam alanlarının, ormanların, tarım arazilerin yok edildiğine; toprağın ve suyun rant alanına çevrildiğine dikkat çekildi.
Ordu’da Korgan ve Altınordu‘da bir, Ulubey‘de iki olmak üzere maden arama çalışmaları gerçekleştirilmesi için yapılacak ihaleye ilişkin açıklamada ORÇEV yönetim kurulu tarafından “Türkiye genelinde 744 maden sahası ilan edilmişti. Bunlardan 11 adedi Ordu’daydı. Şimdi parça parça maden arama için ihaleye çıkarılıyor. İhalenin iptali gerekiyor. Ordu’nun her tarafı maden sahasına çevrildi. HES’ler, taş ocakları, deniz dolgusu, maden sahaları derken yaşanmaz bir il haline getiriliyoruz” denildi.
‘Ülke parça parça satılıyor’
“Korgan’daki alan 1994,39 dönüm ve Korgan-Aybastı arasında (Çakırlı-Bozcaarmut arası); Altınordu ilçesinde 1832,1 dönüm ve ; Ulubey’de 295,94 dönüm Akoluk Mahallesi’nde; 167,67 dönüm Ebemçukuru-Şekeroluk arası. Bu da gösteriyor ki; ülke parça parça satılıyor” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada ORÇEV’in doğa mücadelesine devam edeceği vurgulandı.
‘Toprağımız suyumuz yok ediliyor’
Yöre insanlarını, parti, sendika, dernek, odaları erkenden hareket etmeye çağıran ORÇEV yönetim kurulu açıklamasında, “Bu ihalenin yapılmaması için sesimiz yükseltmemiz, hukuki süreci başlatmamız gerekir. Tüm partiler, sendikalar, dernekler, odalar birlikte hareket etmeli ki başarılı olunsun. Toprağımız, suyumuz yok ediliyor. Toprağın üstü altından değerlidir. Bu nedenle şirketler para kazanacak diye geleceğimizin yok edilmesine izin vermeyelim” denildi.