Ana Sayfa Blog Sayfa 597

Dünya 8 büyüklüğündeki depremlere dayanırken Türkiye neden enkaz haline geldi?

Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki deprem ve artçı depremlerde 14 bin 351’e yükseldi. Yaralı sayısı ise 63 bin 794 oldu. TBMM Genel Kurulu’nda, 10 ilde 3 ay süreyle OHAL ilan edildi.

Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya, Hatay ve Elazığ‘da yıkılan bina sayısı ise 6 bin 444 olarak açıklandı.

Can kaybı ve hasarın büyüklüğü, benzer büyüklükteki diğer depremleri akla getirdi. Şili‘de 2014’te 8,2 ve 2015’te 8,3 büyüklüğündeki depremlerde ölü sayısı 15’i geçmedi. Peki Türkiye’deki depremin bu kadar büyük bir yıkıma yol açmasının ardında ne tür nedenler yatıyor?

DW‘den Clare Roth‘un aktardığına göre; deprem merkezi yakınında çekilen görüntüler, binaların, bazı uzmanların “krep tarzı” tabir ettiği şekilde çöktüğünü, yani katların birbirinin üstüne yassı bir şekilde yığıldığını gösteriyor. Bu tür yıkımlarda enkaz altında hayatta kalma şansı azalıyor.

İngiltere‘deki Southampton Üniversitesi’nden deprem ve yapı mühendisliği profesörü Mehdi Kashani, bu şekilde yıkılan çok katlı binaların genelde eski binalar olduğuna ve yumuşak katlı (soft storey) tabir edilen şekilde tasarlandığına işaret ediyor. Yumuşak katlı binalar, katlarında büyük pencereler, geniş kapılar ve diğer açıklıklar bulunan yapıları ifade ediyor. Özellikle deprem bölgelerinde bu tür açıklıklar yerine sağlam duvarların bulunması gerekiyor. Giriş katlarında geniş mağaza alanlarının bulunduğu binalara Türkiye’de sıklıkla rastlanıyor. Girişte bulunan “yumuşak” katlar, bir depremde binanın bu katın üstüne yığılması riskini doğuruyor.

‘1995’teki Kobe depremi dünyada dönüm noktası oldu’

Türkiye’deki deprem bölgesinde bazı binalar günümüzde yer sarsıntılarına dayanıklı bir şekilde inşa edilse de pek çok bina, sismik analizlere dayalı tasarımların geliştirildiği dönem öncesinden kalma.

Mehdi Kashani, sismik analizlere dayalı bina tasarımlarında temel ilkelerin 1960’lı ve 1970’li yıllarda oluşturulmaya başlandığını ve çok da eski olmadığını belirtiyor.

Kashani, “1995’te Japonya‘daki Kobe depremi, pek çok şeyin değişmesinde çok büyük bir dönüm noktası oldu. Nerelerde hatalar yapıldığı analiz edildi ve araştırmalara daha fazla ağırlık verilmesine neden oldu. Böylelikle 1990’ların sonları, 2000’lerin başlarında bina deprem yönetmeliklerinin çoğu büyük ölçüde değişmeye başladı” diyor.

‘Sığ deprem’ faktörü

Depremde meydana gelen büyük yıkımda tasarımın yanı sıra depremin büyüklüğü ve türü de rol oynuyor. Deprem mühendisi Kashani, Türkiye’de meydana gelenin çok şiddetli ve “sığ” bir deprem olduğuna işaret ediyor.

Tektonik plakaların çarpışmasıyla oluşan şokun yer yüzeyine yakın olması, yer üstündeki etkinin daha güçlü hissedilmesine neden oluyor. Bu tür depremler “sığ deprem” olarak adlandırılıyor. Yerin daha derinliklerinde oluşan şokların yer yüzeyine ulaşması daha fazla zaman aldığı için etkisi daha zayıf oluyor.

Bazı depremlerin büyüklüğü çok fazla olmadığı halde büyük yıkım yaratması da sığ ya da derin olup olmadığıyla bağlantılı. Kashani, İran’da 2003’te meydana gelen depremi örnek gösteriyor. Bem kentindeki depremin büyüklüğü 6,3 olmasına rağmen 25 binden fazla can kaybına yol açmıştı.

Yapısal sistem malzemeden daha önemli

Deprem mühendisi Kashani, depreme karşı dayanıklılıkta en önemli faktörün malzemeden ziyade yapısal özellikler olduğunu belirtiyor. Doğru tasarlanmış bir yapıda tuğla, beton gibi yapı malzemelerinin depreme karşı sağlam bir dayanak oluşturacağını vurgulayan Kashani, yapısal tasarımı iyi olmayan bir binanın Türkiye ve Suriye’deki örneklerde görüldüğü üzere yerle bir olacağını kaydediyor.

Kashani, mevcut teknoloji kullanılarak sismik yapı tasarımıyla inşa edilmiş binaların, çok güçlü depremleri bile yıkılmadan ya da ağır hasar görmeden atlatabildiklerini ve bunun can kaybını azalttığını belirtiyor. Binaların yine de belli bir hasar gördüğünü, ancak önümüzdeki yıllarda bu konuda da ilerlemeler kaydedileceğine inandığını belirtiyor.

Türkiye’de meydana gelen deprem, önümüzdeki aylarda dünyadaki deprem bilimcileri ve mühendisleri meşgul etmeye devam edecek. Özellikle de depremde ayakta kalan binalar üzerindeki incelemeler ve hangi özelliklerin binanın yıkılmamasına neden olduğunun araştırılması önemli bir odak noktasını oluşturuyor. Deprem bölgesinde yapılacak araştırmaların bu alanda ilerlemeler kaydedilmesine yardımcı olması umuluyor.

TTB: İnşaat ve madencilik faaliyetleri durdurularak tüm ekipler bölgeye sevk edilmeli

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Tabip Odaları, deprem bölgesinde sağlık hizmetlerinin sürdürülmesinde Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlükleriyle koordinasyon çağrısı yaparak, deprem bölgesine malzeme ve insan gücü ulaştırma konusunda yetkili sayılma ve engellenmeme talebinde bulundu.

Türkiye’nin uğradığı ağır yıkım nedeniyle ülkenin on ilinde milyonlarca insanın etkilendiği afet, yalnızca afet bölgesinin değil tüm ülkenin hatta dünyanın sorunu olduğunu durumunda. Öyle ki, Dünya Sağlık Örgütü deprem nedeniyle en üst düzey 3. Seviye Acil Durum ilan etti.

İstanbul Tabip Odası (İTO), yaptığı bir basın açıklamasında “Afet yönetiminde tıpkı sağlık hizmetinde olduğu gibi en önemli evre önleyici tedbirlerin alındığı zarar azaltımı ve hazırlık aşamalardır” ifadelerine yer verdi.

İTO, 6 Şubat deprem felaketinden yıllar önce bilim insanları tarafından Doğu Anadolu fay hattı üzerinde yer alan bölge için defalarca deprem uyarısı yapıldığını, ancak bu ilk iki aşamada hiçbir şey yapılmamış olduğunu aktardı.

Bu ihmalin hasarın devasa boyutundan da anlaşıldığını kaydeden uzmanlar, afetlerin kurumsal, bölgesel ve ulusal afet planları olmayan hazırlıksız toplumlara en büyük zararları verdiğini kaydetti.

Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri yönetmeliğine göre ulusal düzey hizmet grubu planlarının, ana çözüm ortağı bakanlık, kurum ve kuruluşlar ile destek çözüm ortakları tarafından birlikte hazırlanması gerekiyor.

Bütün doğal afetler insan sağlığını doğrudan tehdit ediyor. Bu nedenle ulusal düzeyde hazırlanacak her tür afet planında hekim örgütleri kurum, kuruluş ve destek çözüm ortağı olarak yer alması önem taşıyor. Hekim örgütlerinin hem afet öncesi planlarda hem de afet sırası ve sonrasında yapılacaklar konusunda planlayıcı, karar verici mekanizmaların içinde olması önem taşıyor.

Bölgede görevli sağlık personeli yıkılan, ağır hasar gören hastane binalarında, kimi yerlerde elektrik olmayan koşullarda, bazen aç, susuz büyük bir özveriyle çalışıyor. Koşullar bilinmesine rağmen halen her branştan yüzlerce hekim, her gün gönüllü çalışma talebiyle İstanbul Tabip Odası’na başvuruyor.

‘Enkazlar, sağlık hizmetlerini engelliyor’

Afet öncesi aşamaları geride bırakan bölge, halen afet sırası aşamasında bulunuyor. İTO, bu aşamada kısa vadede yapılacakları şöyle sıralıyor:

  • Olaya zamanında, hızlı ve etkili müdahale ederek kayıpların en düşük seviyede tutulması,
  • Afetzedelerin su, yiyecek, giyecek, ısınma, barınma, psikolojik destek gibi hayati ihtiyaçlarının en kısa süre içerisinde ve en uygun yöntemlerle karşılanması,
  • Yangın, salgın hastalık gibi ikincil afetlerin önlenmesi.

Uzmanlar bu amaçların tümünün farklı düzeylerde sağlık hizmetleri ile ilgili olduğuna ve uzun soluklu bir mücadele ve çalışma gerektirdiğine dikkati çekerek, şu ifadelere yer verdi:

Bölgede sağlık hizmetlerinin önündeki en önemli engel enkazın kaldırılamamasıdır. Ülkedeki inşaat ve madencilik faaliyeti durdurularak tüm iş makineleri ve operatörleri bölgeye sevk edilmeli ve enkaz bir an önce kaldırılmalıdır. Çünkü enkazın kaldırılamaması her an salgın hastalıkların ortaya çıkmasına yol açacak bir zemin hazırlamaktadır.

Depremin birinci günü İstanbul Tabip Odası’nın her tür destek için hazır olduğunu İl Sağlık Müdürlüğü’ne bildirdiğini ifade eden açıklama, üye hekimlerin en önemli amacının tüm olanaklarıyla, dayanışma içinde can kurtarmak olduğunun altını çizdi ve her koşulda ve özveriyle çalışmaya hazır olduklarını İTO’na yaptıkları gönüllü çalışma başvuruları ile gösterdiğini kaydetti.

İTO, yeterli olan afet ilanı yerine yetkililerin özgürlük ve haklarının da kısıtlanmasını getiren OHAL ilanının siyasi ve maksadını aşan bir uygulama olduğunu vurgulayarak, sorunların OHAL ve sosyal medyaya getirilen kısıtlamalarla çözülemeyeceğini ifade etti.

Uzmanlar, “Dayanışma yaşatır, gün yaşama sarılma günüdür” diyerek yetkililere bazı hususları hatırlattı:

  • Orta vadede bölgede görev yapan hekimlerin, sağlık çalışanları ve diğer gönüllülerin deprem nedeniyle yaşadıkları maddi ve manevi travmalarla çalışmaya devam etmeleri yerine, dinlenmeye alınması ve yerlerine yeni ekipler getirilmesi, bölgede çalışan sağlık ekiplerinin bir plan dahilinde birer haftalık vardiyalarla çalışmasının sağlanması gerekiyor. İyi planlandığı takdirde çok sayıda gönüllü hekim ve sağlık çalışanı olduğundan bu koşulun sağlanmasının sorun olması beklenmiyor.
  • Yaralıların gönderildiği illerdeki sağlık organizasyonunun olağanüstü koşullar göz önüne alınarak yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
  • İnsanların barınma, beslenme, soğuktan korunma gibi ihtiyaçları doğrudan sağlıklarını ilgilendirdiği için tıbbi malzeme ve insan gücü yanı sıra bu hizmetleri sağlayacak desteğin ulaştırılmasında da Tabip Odaları’nın engellenmemesi gerekiyor.
  • Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Müdürlükleri’nin TTB ve tabip odaları ile koordinasyon içinde olması, deprem bölgesinde sağlık hizmetlerinin planlanmasında, deprem bölgesine tıbbi malzeme ve insan gücü ulaştırma konusunda engellenmemesi, yetkili sayılması gerekiyor.

AB, Türkiye ve Suriye için küresel fonları harekete geçirecek

Avrupa Birliği (AB) Türkiye‘de meydana gelen Maraş merkezli yıkıcı depremlerin ardından Türkiye ve Suriye için mart ayı başında bir donörler (bağışçılar) konferansı düzenleyecek.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Twitter’da yaptığı paylaşımda İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile birlikte Türk makamlarıyla koordinasyon halinde bir bağışçılar konferansına ev sahipliği yapma niyetlerini açıkladı. Konferans Mart ayında Brüksel‘de yapılacak. Birlik şu ana kadar 23 ülkeden 31 arama kurtarma ekibi ve beş sağlık ekibini deprem bölgesine göndermiş durumda.

‘İki ülke AB’ye güvenebilir’

Von der Leyen, mesajında “Şu anda birlikte hayat kurtarmak için zamana karşı yarışıyoruz. Yakında birlikte yardımda bulunacağız. Türkiye ve Suriye AB’ye güvenebilir. İsveç Başbakanı ve ben Mart ayı başında Brüksel’de bir donörler konferansına ev sahipliği yapacağız. (Depremden) etkilenen topluluklar için küresel çapta fonları harekete geçirelim” dedi.

İki depremin ardından Türkiye ve Suriye’de hayatını kaybedenlerin sayısı son verilere göre 16 bini geçmiş durumda.

Taziye ve destek mesajları

Avrupa ülkeleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben yazdıkları mektupta taziye dileklerinde de bulundu.

Avrupa Konseyi üyeleri tarafından imzalanan mektupta “Halkınız üzücü bir çile yaşıyor. Avrupa Konseyi Üyeleri olarak, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremin ardından yaşanan yıkıcı can kayıpları dolayısıyla en derin taziyelerimizi ifade etmek isteriz. Bu korkunç felaketin dramatik sonuçları karşısında derin bir şok ve üzüntü içerisindeyiz” denildi.

Yakınlarını kaybeden tüm ailelere başsağlığı ve yaralılara acil şifa dileyen AB ülkeleri, Türkiye ve Suriye halkıyla tam bir dayanışma içerisinde olduklarını belirterek mümkün olan her türlü yardımı süratle sağlamak için ellerinden geleni yaptıklarını kaydetti.

 

İskenderun’da yıkık hastanelerde tedavi krizi: Acil müdahale, acilden çok morga dönüştürüldü

Merkez üssü Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ilçesi olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerde etkilenen on ilde son açıklamalara göre; can kaybı 14 bin 14’e, yaralı sayısı 63 bin 794’e yükseldi. Depremin ardından artçılar yaşanmaya devam ediyor.

Depremin en çok hissedildiği şehirlerden biri de Hatay. Depremden onlarca saat sonrasında bile bölgeye arama kurtarma ekipleri gelmedi. Birçok insan enkaz altından konum bildirmesine rağmen vatandaşlar için ekipler sevk edilemedi. Ancak dünden (8 Şubat) bu yana bölgeye yardımlar gelmeye başladı.

İskenderun’da enkaz kentteki hemen hemen her binada yıkıma sebebiyet verdi, kalanlarda ise hasar bulunuyor. İlçede neredeyse her noktada soğukta kalan insanlar kendilerini yaktıkları ateşlerle ısıtıyor. AFAD çadırları yetersiz ve hastaneler de acil müdahaleye yanıt verecek kadar ayakta kalamamış, ya yıkılmış ya da hasar almış durumda. Ali Danış, İskenderun’da enkaz altında yakınları kalan vatandaşlardan biri ve enkazın altından çıkarılan yakınları için bulunduğu İskenderun Devlet Hastanesi‘nden aktarıyor:

‘Acil müdahale, acilden çok morga dönüştürüldü’

“Enkazın yanındayım. İskenderun Devlet Hastanesi’nin çok önemli bir kısmı çöktü. Burada tedavi gören kayınvalidem, ona refakat eden de eşim vardı. Depremde onlar binanın altında kaldılar. Acil müdahale, acilden çok morga dönüştürüldü. Enkazdan çıkarılan cansız bedenler oraya götürülüyor. Fakat bugünden ya da dün akşamdan itibaren karışıklık var. Başka yerlerden gelen cansız bedenleri de oraya götürülüyorlar. En azından bir kısmını, belki de yakınlardakini… Dolayısıyla orada ciddi bir kaos var. Çok zor ilerlenebiliyor. Çünkü hepsi bir arada yürümeye çalışıyor. Bir yanda cenazeyi götürmek isteyenler, bir yanda teşhis bekleyenler… İçerideki hastalar ve refakatçileriyle çalışanların durumunu bilmiyoruz, öylece bekliyoruz.”

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk

Danış, bölgeye sevk edilen asker ve AFAD ekiplerinin sayısının hala az olduğunu, bazı enkazların başında bekleyen birkaç kişi bulunduğu ve yardımlar gelse de koordinasyonsuz olunduğunu belirtiyor.

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk

Öte yandan yardım ve arama-kurtarma faaliyetlerini halen insanların kendileri yapıyor. Danış, “Şu saatten sonra kimsenin pek ümidi kalmadı ama yine de ısrarla devam ediyorlar” diyor. İlk günlerde tamamen kendi başlarına kaldıklarını söyleyen Ali Danış, insanların arama kurtarma çalışmaları da dahil olmak üzere her şeyi kendi çabalarıyla yapmaya çalıştıklarını belirtiyor.

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin

İskenderun’da yerel bir gazeteci olan Nazire Gülenay ise hala yakınlarını, arkadaşlarını enkazdan çıkaramadıklarını ifade ediyor. Gülenay’ın yakın gazeteci arkadaşları depremde hayatını kaybetti. Gazeteci Nazire Gülenay bölgede yaşadıklarını şöyle anlatıyor:

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin

“Hala enkaz çalışmaları devam ediyor. Çalışmalar dünden bugüne hızlı bir şekilde ilerledi. Depremzedelere müdahale ediliyor. Ölenlerin kayıtları alınıyor. Mahalle muhtarları bununla ilgileniyor. İnsanlar yakınlarını defnettikten sonra o görüntüye tanık olmamak için şehri terk ediyor. Kent bomboş. Arabalara sığınıyorlar. Kimileri ateş yakıyor, yerde oturuyor, yerde yatıyorlar. Enkazlardan daha çok ölüler çıkmaya başladı. ”

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin

Depremde açık alanlara sığınmak zorunda kaldıklarını anlatan Gülenay, “Ailemin yanında kalmak zorundayım. Ama tek başıma bu dayanışma ruhunu sürdürüyorum. Yardımları ulaştırıyorum” diyor.

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin

Öte yandan enkaz bölgesinde her yerin pislik içerisinde olduğunu aktaran Gülenay, yetkililerden bir süpürge, bir tanker su talep ettiklerini, gerekirse suyun gölden alınabileceğini ve kendilerinin bunu arıtabileceklerini söylediğini ancak hiçbir yanıt alamadığını söylüyor.

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin

Hiçbir lavabonun steril olmadığını aktaran Gülenay, şunları söylüyor:

“Her yer pislik içinde. Yatacak yerleri yok. İlk günden beri burada çadırların, su tankerlerinin bulunması gerekirdi. Ne lavabo var, ne çadırlar kurulmuş durumda. Bizim elimizde süpürge verilsin, çöp poşeti verilsin. Biz kendi alanlarımızı temizleyelim başka alanda barınan insanlara da aynısını söyleyelim. İtfaiye gönderilsin. Dezenfekte etsin. lavabolar çok pislik içinde. Su tankeri bıraksınlar ya da bir görevli bıraksınlar.”

İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk

Vatandaşların kendi çabalarıyla müthiş bir dayanışma örneği gösterdiğini belirten Gülenay, Türkiye’nin yarısı gibi yurtdışından gönderilen bağışların gerçekten depremzedeler için kullanılıp kullanılmayacağından şüpheli:

“Şu an Avrupa’dan gelen bağışların denetimi nasıl olacak, insanlara ulaşılacak mı?”

Afet modelleme şirketi’nden stresi artan fayların haritası

Afet modelleme şirketi Temblor, Kahramanmaraş‘ta meydana gelen iki depremin hangi fay hattındaki stresi artırdığını araştırdı.

IRDeS, Tohoku Universitesi‘nden Shinji Toda‘nın kaleme aldığı ve Temblor ekibinden Ross S. Stein, Ali Değer Özbakır,Volkan Sevilgen , Gabriel Lotto Serkan Sevilgen ile CİCESE’den Hector Gonzalez-Huizar‘ın katkı verdiği raporda, yeni deprem ve artçıların meydana gelebileceği fayların haritasını çıkarılıyor. 

Bilim insanları bu katkı ile amaçlarının, Türkiye’nin gelişen deprem dizilimini desteklemede stres transferinin rolünü anlamak olduğunu söylüyor: “Bu bize, gelecekteki artçı şokların dağılımını tahmin etmede yardımcı olabilecek ve sonraki ana şok olasılığını değerlendirmemizi sağlayacak araçlar ve içgörüler sağlayabilir. Yani, bu bir ön hazırlık olsa da, ümidimiz zamanında olabilmesidir.”
Maraş’taki depremlerin büyüklüğünü 7.8 ve 7.5 olarak veren Temblor uzmanları, depremlerin bazı stres loblarını etkilediğini belirterek,  özellikle doğu-batı yönünde uzanan kırmızı banda dikkat çekiyor.

Toda, buradaki stres seviyesinin arttığını ve artçıların bu bölgede meydana gelme olasılığının güçlü olduğunu belirtiyor. Çalışmaya göre, bu hattaki risk,  Kuzeydoğu Anadolu fay hattındakinden çok daha güçlü.

Temblor, bu hesaplamaların nerede artçı olacağını kesin olarak göstermese de olasılığın nerede arttığını gösterdiğini belirtiyor.

Uzmanlar büyüklüğünü 7.8 olarak verdikleri Pazarcık depreminin dokuz saat sonra meydana gelen ve kendilerinin 7.5 olarak ölçtükleri Elbistan depremine neden olduğunun söylenemeyeceğini, ancak ilk depremin ikincisi “desteklediğini” ifade edebileceklerini söylüyor: “Çünkü  gerilme artışı, bir fay kırılmadan önce biriktiği düşünülen kabaca 30 barlık Coulomb geriliminin %5’inden fazla değildi.”

Yine de uzmanların görüşüne göre,  ürgü ve Çardak fayları, Doğu Anadolu Fayı’na paralel gitmediğinden, bu hesaplamaların  bu fayların tetiklenmesiyle ilgili olduğunu veya olmadığını kanıtlamak çok mümkün değil: “Sürgü ve Çardak fay loblarında -7,8 büyüklüğünden 7,5 büyüklüğündeki depremlere kadar geçen dokuz saatlik süre boyunca büyüklüğü -4,1 ve daha büyük olan artçı sarsıntı meydana gelmedi. Bu hesaplamalarda, 7,5 büyüklüğündeki depremin yerini veya büyüklüğünü öngörmemizi sağlayacak hiçbir şey yoktu.”

Doğu Anadolu Fayı’nda bu büyüklükteki depremler nadir

Doğu Anadolu Fay Zonu’nun tamamını göz önünde bulundurarak bu olayların olasılığını değerlendirmek için Temblor’un T-GEAR modelini kullandıklarını anlatan uzmanlar; Doğu Anadolu Fayı’nın üretebileceği depremlerle ilgili de şunları söylüyor:

“Doğu Anadolu Fayı yılda yaklaşık 10 milimetrelik bir kayma oranına sahiptir. Kuzey Anadolu Fayı ve Kaliforniya’daki San Andreas Fayı’nın yarısından daha az ve Kaliforniya’daki Hayward Fayı ile hemen hemen aynı. 1795’ten bu yana, Doğu Anadolu Fayı’nda yaklaşık sekiz kez,  büyüklükleri 6.7 ila 7.2 arasında olan depremler yaşandı. Bu tahminlerin görece kısa tarihi kayıtlarla, faydaki düşük kayma oranı ve bu büyüklükteki depremlerdeki kayma miktarıyla tutarlı olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle, Doğu Anadolu Fayı toplam uzunluğu daha kısa olmasına, daha yavaş kaymasına ve son yüzyılda Kuzey Anadolu Fayı ile benzer bir deprem seyri göstermemesine rağmen, yine de incelenen iki fay gibi çok büyük depremler yapabilir. Dolayısıyla cevabımız, bu olayların nadir olduğu, ancak olasılık dışı olmadığıdır.”

Diğer uyarılar

6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremlerin, yakın gelecekte başka yerlerdeki depremleri tetikleyebileceğine dair uyarılar da geliyor.

Alman Yerbilimleri Araştırma Merkezi, İç Anadolu bölgesinde yakın gelecekte yeni ve büyük depremlerin meydana gelebileceğine dair uyarmıştı.

Yerbilimci Prof. Dr. Naci Görür de, Erzincan-Bingöl fayı hakkında, “Burası yakında kırılır. Çok beklemeyeceğimizi düşünüyorum” dedi. Hatay ve Adana için de tekrar uyarı yapan Görür, bugün de İstanbul için beklenen büyük deprem için artık vakit kalmadığı uyarısı yaptı.

Naci Görür’den İstanbul depremi uyarısı: Zamanı geliyor

 

 

Depremzede çocuklara ‘koruyucu aile’ olmak için başvurular e-Devlet’ten yapılabilecek

Kahramanmaraş‘ta 7,7 ile 7,6 büyüklüğünde meydana gelen ve 10 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, depremzede çocuklar ile ilgili bugün yazılı açıklama yaptı.

“Deprem bölgesinde korunma ve bakım ihtiyacı tespit edilen çocukların durumlarının bakanlık personeli tarafından titizlikle değerlendirildiği” belirtilen açıklamada; çocukların, sırada bulunan koruyucu ailelerin yanına yerleştirildiği bilgisi verildi.

Açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Deprem nedeniyle çocuklarımıza koruyucu aile olmak isteyen vatandaşlarımız için aşağıdaki duyurunun yapılması gereği duyulmuştur. Aile ve yakınlarına ulaşılamayan çocuklarımız ilk olarak bakanlığımıza bağlı kuruluşlarımıza alınmakta, güvenli şekilde bakımları sağlanmakta ve ailelerine ulaşma çalışmaları yapılmaktadır. Deprem bölgesinde korunma ve bakım ihtiyacı tespit edilen çocukların durumları meslek elemanlarımız tarafından titizlikle değerlendirmekte, sırada bulunan ve mevcut koruyucu ailelerimizin yanlarına yerleştirme işlemleri sürdürülmektedir. Yeni başvuruda bulunacak koruyucu aile adaylarımız e- Devlet üzerinden veya deprem bölgesinin dışında ikamet ettikleri ilin Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüklerimize şahsen başvurabilirler. Vatandaşlarımıza çocuklarımız için koruyucu aile olma talepleri konusunda göstermiş oldukları hassasiyet nedeniyle teşekkür ederiz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Koruyucu Aile, Evlat Edinme Derneği‘nin paylaşmış olduğu Korucu aileliğe dair merak edilenler ve detaylardan bazılarını, aşağıda okuyucularımıza sunuyoruz.

Koruyucu aile olmak nedir?

Koruyucu ailelik, çeşitli sebeplerle biyolojik ailesiyle yaşayamayan, devlet korumasında kurum bakımında yaşayan, 0-18 yaş aralığındaki çocuklara sağlanan aile yanında bakım hizmetlerinden biri.

Çocuğun, fiziksel şartlar ne kadar iyi olsa da kurum bakımında kalması birçok faktörde olumsuzluklar doğurabiliyor. Bilimsel araştırmalar, kurum bakımı yerine, birebir ilgi, sevgi ve saygının olduğu bir aile yanında büyümesinin fiziksel, duygusal ve psiko-sosyal gelişimi için daha iyi olacağını kanıtlıyor ve koruyucu ailelik de alternatif bir bakım modeli olarak, bu amaca yönelik uygulanıyor.

Koruyucu ailelikte, çocukların kurum ortamı yerine üstün yararı gereğince, sağlıklı bir aile ortamında büyümesini sağlamak amaçlanıyor.

Kimler koruyucu aile olabilir?

T.C. vatandaşı olup 25-65 yaş aralığında olan, en az ilkokul mezunu, düzenli bir geliri olan kişiler veya çiftler koruyucu ailelik başvurusunda bulunabiliyor.

Toplumda çok bilinmese de bekar bireyler de koruyucu aile olabiliyor. Ayrıca ailenin biyolojik çocuğunun olması, koruyucu aile olmasına engel teşkil etmiyor.

Hangi çocuklar koruyucu aileye yerleştirilebilir?

Biyolojik anne ve babası hayatta olan ancak onların yanında kalması uygun olmayan, biyolojik aile ile hukuki bağı devam ettiği için evlat edindirilmesi de mümkün olmayan, devlet koruması altında olan çocuklar, uygun görülmeleri halinde koruyucu ailelerle eşleştiriliyor.

Çocuğun koruyucu aileye yerleştirilmesi için biyolojik anne ve babasından rıza alınmasına gerek bulunmuyor.

Koruyucu aile olunacak çocuğun yaşı ve cinsiyeti seçilebilir mi?

Koruyucu aile adayları, başvuru esnasında koruyucu ailesi olmak istediği çocuğun yaş ve cinsiyet niteliklerini belirtebiliyor ama süreç içerisinde yapılan görüşmeler neticesinde, sosyal hizmet uzmanları ailenin dinamiklerine uygun çocuk niteliği hakkında değerlendirme ve tavsiyede bulunuyor. Aileler bu konuda esneklik sağlayabiliyor.

Ancak çocukların gösterilmesi ve aradan seçim yapılması gibi bir uygulama bulunmuyor.

Koruyucu aile olmak için nereye başvurulur?

Koruyucu aile olmak isteyen kişiler, yaşadıkları ildeki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın İl Müdürlüklerindeki koruyucu aile birimine başvurabiliyor.

Koruyucu ailenin başvurudan sonra gerçekleşen hazırlık süreci ortalama altı ila sekiz aylık bir zaman arasında gerçekleşiyor.

Çocuk kaç yaşına kadar koruyucu ailede kalır?

Çocuğun koruyucu aile yanında kalma süresi, koruma altına alınma nedenine bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Çocuk uzun yıllar koruyucu ailesinin yanında kalabileceği gibi belirli bir süreden sonra biyolojik ailesine döndürülme ihtimali de bulunuyor.

Biyolojik ailesine döndürülme ihtimali, çocuğun yüksek yararı göz önünde bulundurularak kurum tarafından oluşturulan komisyon ile karara bağlanıyor. Ancak bu biyolojik aileye döndürülme oranı oldukça düşük.

Koruyucu aileler, biyolojik aile şartlarını iyileştirdiğinde çocuğun biyolojik aileye dönme ihtimalini bilerek bu hizmete dahil oluyor. Ancak mevzuatta tanımı ne kadar süreli koruyucu ailelik olarak geçse de, uygulamada çok büyük oranda, çocuklar devlet korumasının  kaldırıldığı, reşit oldukları 18 yaşına kadar ailenin yanında yaşıyor, hatta 18 yaşını doldurduktan sonra biyolojik ailelerdeki gibi, aile yanında kalmaya devam edebiliyor.

Koruyucu aile hizmeti, çocuklara en çok hangi açılardan fayda sağlıyor?

Tüm dünyada ve ülkemizde yapılan bilimsel araştırmalar, personel eliyle toplu bakım modellerinde çocukların gelişiminin fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan olumsuz etkilendiğini, akranlarının çok gerisinde kaldığını gösteriyor.

Devlet eli ile toplu bakım modellerinde fiziki şartlar genellikle iyi olmasına rağmen, çocukların bakım verenlerle temaslarının çok yetersiz olması, birebir ilgi ve sevgi eksikliği, bakım verenlerin sürekli değişmesi gibi sorunlar çocuklarda güvenli bağlanmanın gerçekleşmesine engel oluyor, değersizlik hissi yaratıyor, toplumda yaşamak için gerekli donanımlara sahip olmadan yetişmelerine sebep oluyor.

Gelişmiş ülkelerde personel eliyle bakım modelleri 1950’lerden itibaren giderek azalma gösterirken, birçok ülkede terkedilmiş durumda. Bu ülkelerde koruyucu ailelik ve evlat edinme oranları yüzde 85 seviyelerinde iken ülkemizde bu oran yüzde 30’larda seyrediyor.

Çocuğun koruyucu ailesi ile birlikte yaşaması onun fiziksel, psikolojik ve sosyal açıdan sağlıklı gelişim göstermesine, travmaların iyileştirilmesine, baş etme kapasitesinin güçlendirilmesine, aile yanında büyüme hakkının yanında eğitim, sağlık, oyun vb. gibi diğer haklarının da sağlanmasına imkan yaratıyor.

Koruyucu aile olmakla ilgili diğer detaylar nelerdir?

Çocuk ile koruyucu aile arasında 18 yaş olması şartı bulunmuyor. Koruyucu ailede olan çocuk, devlet korumasında ve takibinde, biyolojik ailesinin kütüğünde kalmaya devam ediyor.

Maraş depreminde yaşamını yitirenlerin sayısı 14 bine yükseldi

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde yaşamını yitirenlerin sayısı 14 bin 14, yaralı sayısı 63 bin 794’e yükseldi.

Gaziantep‘te açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgedeki 10 ilde OHAL uygulanması için gerekli adımların atıldığını açıklayarak, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nde kararın ilan edileceğini söyledi.

Erdoğan, OHAL ilanının gerekçesi olarak, süreci istismar eden ve ticarette yolsuzluğa giden tefecilere, fitne ve fesat gruplarına karşı müdahale imkanının devlete verilmesini öne sürdü.

Maraş barınağındaki hayvanlar için dayanışma çağrısı

Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerden etkilenen, enkaz altında kalan ve yaralanan hayvanlar için harekete geçen Angels Farm Sanctuary (Haybap Ferdinand’ın Çiftliği) bugün Maraş hayvan barınağındaki köpeklerle ilgili bir duyuru paylaştı.

Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan çitflik, barınağın depremden hasar almadığını belirttiği açıklamasında şöyle dedi:

“Kahramanmaraş barınağında kimsesiz kalan dostlarımıza el uzattık, durumları kritik olanları kliniğe alıyoruz. Depremden hasar almamış barınak; ama şu an kimsesiz durumda. Her barınakta olan benzer manzara burada yine var, ama şu an amaç barınağı yermek değil el uzatmak.”

Aynı çağrıyı iki gün önce (7 Şubat) İzmir‘den yola çıkan Hayvan Arama Kurtarma Derneği (H.A.R.K.) de yaparak dayanışma çağrısında bulundu.

Dayanışmada bulunmak isteyen kişilerin kuruluşla 05304928998 numaralı telefon numarasından veya [email protected] mail adresinden iletişime geçebileceği aktarıldı.

Naci Görür’den İstanbul depremi uyarısı: Zamanı geliyor

Akademi Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, 6 Şubat’ta saat 04.17’de Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ilçesinde 7,7 ve saat 13.24’te Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde meydana gelen ve 10 ilde büyük hasara yol açan son 100 yılın en büyük depremini değerlendirerek İstanbul için de uyarılar yaptı.

Kahramanmaraş depreminin ardından DHA‘ya değerlendirmelerde bulunan Görür, “Bunu ilk kez söylüyorum bunu bütün Türkiye duysun, Türkiye’de en fazla deprem üreten iki fay var. Biri Kuzey Anadolu fayı, diğeri Doğu Anadolu fayı. Her iki fay enerjisinin büyük bir kısmını boşalttı” dedi.

İstanbul’da hasarın daha fazla olacağını belirten Prof. Dr. Naci Görür, “İstanbul’da durum hiç iyi değil. Bilimsel bütün araştırmalar, İstanbul’da zamanın gelmekte olduğunu gösteriyor” diyerek uyarılarda bulundu.

‘Çok ender görülen bir durum’

Prof. Dr. Naci Görür, depremle ilgili olarak üç gün önce uyarı yaptığını vurgulayarak, “Elazığ depremi olduğu zaman sizlere beyanat verdim. Elazığ depremi Doğu Anadolu fayı üzerinde oldu, o fay uyandı. Daha önce deprem üretmiyordu. Ben, ’21. asırda bir deprem üreterek enerjisini boşaltacak’ dedim. Doğu Anadolu fayı Elazığ yöresini kırdıktan sonra, Maraş, Çelikhan, Erkenek ve Hatay bölgesi tehdit haline geldi, ‘Bundan sonra ben büyük depremlerin bu yörelerde olacağını düşünüyorum’ dedim” diye konuştu.

Bir bölgenin uzun zaman deprem üretmediği zaman o fay hattının çok büyük ölçüde enerji biriktirdiğinin düşünüldüğünü aktaran Görür, Elazığ depreminde açığa çıkan enerjinin bir kısmının Doğu Anadolu fayının Maraş tarafına transfer edildiğini bildirdi.

Görür, şunları ekledi:

“Zaten Maraş’ta önemli bir enerji birikmişse, bir de siz ekstra bir enerjiyi oraya transfer etmişseniz, Maraş’tan korkmaya başlarız. İşte o korkudan, beklentiden dolayı ‘Maraş’a dikkat edin’ dedim. ‘Deprem hazırlıklarına başlayın, kentsel dönüşümü burada ihmal etmeyin’ diye yazdım, çizdim, söyledim. Maalesef 6 Şubat geldi, 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki deprem oldu. Bu ikinci deprem, ‘tetiklenme’ ile oldu. Oradaki fay sistemleri birbirlerini tetikledi. İlk deprem Ölüdeniz fayında, ikinci deprem Doğu Anadolu fayı üzerinde oldu. Böyle dokuz saat arayla iki deprem olması çok ender görülen bir durum. Baktığımız zaman, binaların çoğu sefer tası gibi çökmüş” dedi.

‘Hatay ve Adana kesiminde dikkatli olmamız lazım’

Prof. Dr. Naci Görür, Hatay ve Adana için uyarılarda bulunarak, “Çevredeki faylarda belirli bir stres transferi olabilir. Bu depremlerden sonra Hatay ve Adana yöresinin daha hassas hale geldiğini düşünüyorum” dedi. “Adana havzasında Doğu Anadolu fay kuşağının devamı gibi düşünülen, orada da irili ufaklı faylar var, Hatay’ın ölü fay kesimlerinde bir stres transferinin olabileceğini, oralara bir yük geldiğini düşünüyorum. Oralarda özenli ve dikkatli olmak lazım ama onun dışında büyük ölçüde Doğu Anadolu fayı enerjisini boşalttı ve azalttı. Tıpkı Kuzey Anadolu fayı gibi.”

Bundan sonra söz konusu faylarda büyük ölçüde bir rahatlama olacağını ifade eden Görür, uzun dönem büyük depremler meydana gelmeyeceğini ama belirttiği yerlerde dikkatli olunması gerektiğini açıkladı:

“Bizim endişe ettiğimiz yerler Bingöl ile Karlıova arasında, Doğu Anadolu fayının en Kuzey Doğu ucunda bir kesim var. Orada en son deprem 1766 gibi oldu, oradan endişe ediyoruz. Bu Maraş fayından dolayı, Hatay ve Adana havzası kesiminde dikkatli olmamız lazım.”

Depreme hazırlanmak için şans: Birkaç yüz sene büyük deprem olmayacak

Kuzey Anadolu fayı ve Doğu Anadolu fayının enerjisinin büyük bir kısmını boşaltmasının, önümüzdeki birkaç yüz sene içerisinde en azından bu iki fay kuşağı boyunca Türkiye’de çok büyük bir deprem olmayacağı anlamına geldiğini söyleyen Görür, “Bu bizim için ülkeyi depreme hazırlama açısından bir şans” diye konuştu.

“İrili ufaklı başka yerlerde deprem olabilir, burada da küçük depremler olur ama Türkiye’nin en ağırlıklı fay zonları enerjiyi boşalttı. Bu bir imkan, bunu ilk kez söylüyorum bunu bütün Türkiye duysun.”

‘İstanbul’da 7,5 bekliyoruz’

İstanbul’da hasarın daha fazla olacağını belirten yer bilimci “İstanbul’da durum hiç iyi değil. Nasıl 3 gün önce ‘Maraş’tan endişe ediyoruz’ diye yazdıysam aynı şekilde İstanbul’dan endişe ediyorum” diyerek uyarıda bulundu.

Bilimsel bütün araştırmaların, beklenen büyük İstanbul depremi için zamanın yaklaştığına işaret ettiğini kaydeden Görür, “Ancak Maraş depremi beklediğimiz Marmara depreminden daha büyük. İstanbul’da en fazla 7,5 bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Görür, şunları söyledi:

İstanbul’da daha küçük deprem beklememize rağmen, İstanbul’da hasar Maraş’tan daha fazla olur. Diğer yandan Maraş’ta da hasarın epey fazla olacağını üzülerek tahmin ediyorum, inşallah yanılırım ama açıklanınca göreceğiz.

‘Afet Bakanlığı kurulmalı’

Türkiye’de bir Afet Bakanlığı’nın kurulması gerektiğini ifade eden Görür, deprem gibi afetlerle mücadele için önerilerde bulundu:

“Önce bir Afet Bakanlığı kurulacak. Bu bakanlık kurulduktan sonra, iyi bir bütçesi olacak, gerekli altyapı ve koordinasyonu yapılacak. 5 yıllık planlar ile deprem kuşaklarından başlanacak ve deprem kuşaklarındaki her kent deprem dirençli kentlere dönüştürülecek. Önce bir mikrobölgeleme çalışması yapılacak. Risk analizi yapılacak ondan sonra zarar azaltma çalışmaları yapılacak.”

Pakistan ve Tayvan hükümet yetkilileri maaşlarını Türkiye’ye bağışlıyor

Maraş‘ta meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından dünyanın pek çok bölgesinden farklı ülkeler Türkiye’ye destek ve yardım açıklamaları yapmaya devam ediyor.

Geçen yıl yaşanan sellerin yarattığı ekonomik yıkımın etkilerinin sürdüğü Pakistan‘ın Başbakanı Şahbaz Şerif, Türkiye’ye maddi yardım sağlamak üzere bir bağış fonu kurduklarını açıkladı. Şerif, Pakistan Federal Kabinesi‘nin bir aylık maaşlarını, diğer hükümet çalışanlarının ise bir günlük maaşlarını fona bağışlayacağını duyurdu. Başbakan, kabine üyelerine hitaben yaptığı konuşmada, ülkenin yaklaşık üçte birinin sular altında kaldığı sel sırasında Türkiye’nin Pakistan’ın yanında olduğunu söyledi.

Tayvan’dan da bir maaş bağış

Tayvan lideri Tsai Ing-wen de Tayvan hükümet yetkililerinin bir maaşlarını ‘afet yardımı’ için Türkiye’ye bağışlayacağını duyurdu.

Tsai’nin yanı sıra, Başkan Yardımcısı Lai Ching-te, Başbakan Chen Chien-jen ve Başbakan Yardımcısı Cheng Wen-tsan de bir maaşlarını afet yardımına bağışlamayı taahhüt etti.

Tayvan hükümeti daha önce Türkiye’ye 2 milyon dolar nakit yardımda bulunmuştu. Halk da hükümetin bağış için açtığı hesaplara bugün itibariyle 340 bin dolardan fazla katkı sağlamış durumda. Tayvan, ayrıca 130 kişiden oluşan iki arama kurtarma ekibini Türkiye’de gönderdi.  40 kişilik ilk ekip afet bölgesi Adıyaman‘da çalışmalarına başlarken 90 kişilik ikinci ekibin de onlara katılması bekleniyor.

Tayvan lideri, Türkiye’ye ulaşan ilk ekiple yaptığı video konferans görüşmesinde, Türkiye’nin, 1999’da yaşanan depremde Tayvan’a arama kurtarma ekibi gönderen ilk ülke olduğuna dikkat çekti: “20 yıl önce, (Tayvan depreminde), Türkiye bize ilk yardım elini uzatan ülke oldu. Şimdi biz bu iyiliğe karşılık veriyoruz.”