Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği Diyarbakır’da hasar alan Galeria’da mahsur kalan hayvanlara rağmen başlatılan yıkım durduruldu. Hiçbir çaba sonuç vermeyince binaya yanaşabilecek sepetli bir vinç Elazığ’dan getirildi. Kediler için katlara kapanlı kafes bırakıldı. Kedilerden biri kurtarılarak sağlık kontrolü için veterinere gönderildi.
Diyarbakır Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Leyla Naz Eren de sağlık kontrolünde eşlik etti. Kedinin sahibine de bilgi verilerek iletişime geçildi. İçeride kalan diğer hayvanlar için ise kurtarma çalışmaları sürüyor.
Kahramanmaraş merkezli depremin etkilediği Diyarbakır’da hasar alan Galeria’da mahsur kalan hayvanlara rağmen başlatılan yıkım durduruldu. Hiçbir çaba sonuç vermeyince binaya yanaşabilecek sepetli bir vinç Elazığ’dan getirildi. Kediler için katlara kapanlı kafes bırakılacağı öğrenildi. Kurtarma çalışmaları sürüyor.
Diyarbakır Valiliği, depremden etkilenen Galeria sitesinde devam eden yıkım çalışmalarının içeride bir kedinin olduğunun tespit edilmesi üzerine durdurulduğunu açıkladı. Bunun üzerine AFAD ve itfaiye ekipleri kontrollü bir şekilde kedinin kurtarılması için çalışma başlattı. Yıkım alanına gelen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne ait itfaiye aracı, kedinin olduğu en üst kata kadar yükseltildi ancak binaya yanaşamadı. Bu çabanın sonuçsuz kalması üzerine kurtarma helikopteri binanın üzerine getirildi.
Bir süre binanın üzerinde uçan helikopterden sarkıtılan bir halatla binaya doğru inen bir kişi, binanın yıkılan bölümünde ara ara gözüken kediye yaklaşmaya çalıştı. Ancak bir süre bu şekilde beklenilmesine rağmen kedi kurtarılamadı. Bu çabanın ardından içine yaş mama konulan kedi kafesi bir drone bağlanarak uçurulmaya başlandı ve mahsur kalan kedilerin olduğu bölgelere yanaştırılarak kedilerin kafese girmesi beklenildi ama bir sonuç alınamadı.
Hiçbir çaba sonuç vermeyince binaya yanaşabilecek sepetli bir vinç Elazığ’da bulundu. Vatandaşların günlerce istediği sepetli vinç nihayet Elazığ’dan getirildi. Kediler için katlara kapanlı kafes bırakılacağı öğrenildi. Kurtarma çalışmaları sürüyor.
6 Şubat’ta Kahramanmaraş‘ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen ve Maraş, Gaziantep, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Kilis, Osmaniye, Malatya ve Adana‘da ağır yıkıma yol açan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremler, Türkiye‘nin afet yönetimindeki eksikliklerini bir kez daha -ve en acı şekilde- gözler önüne serdi.
TürkMühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeofizik Mühendisleri Odasıİstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı Burak Çatlıoğlu, kentlerin enkaz yönetim planlarına dair eksiklikleri ve yapılması gerekenleri Yeşil Gazete‘ye değerlendirdi.
Şehirlerin afetlere karşı dirençlerinin artırılması gerektiğini belirten Çatlıoğlu, “İllerimizin inşaat ve yıkıntı atıklarına karşı enkaz yönetim planlarının da oluşturulması gerekiyor. Bu, deprem başta olmak üzere diğer afetler için de geçerli” dedi.
Enkaz yönetim planı olmamasından kaynaklı sorunların tipik bir örneğinin Karadeniz Bölgesindeki taşkın örneği sonrasında da yaşandığını kaydeden Çatlıoğlu, şunları söyledi:
“Bozkurt’ta derelerin taşması sonucu orada betonarme ve yığma yapıların da yıkıldığını gördük. Derelerin dağdan taşıyıp şehre getirdiği çamur kütlesine şahit olduk. Bunlar bir yandan insanların sağlığını etkilemesiyle birlikte bir yandan da çevreyi ciddi anlamda etkiledi. Yer altı sularını kirletti ve taşınan molozlar ve yıkılan binalardaki inşaat ve yıkıntı atığı dediğimiz afet atığı, döküm sahalarının daha önceden belirlenmemesi, bir enkaz yönetim planının olmayışı sebebiyle, çaresiz bir şekilde ortadan kaldırılmak için hafriyat kamyonlarına yüklendi ve denize boşaltıldı.”
1999 Gölcük depremi sonrasında da bir kısım inşaat atığının aynı şekilde denize boşaltıldığını hatırlatan Çatlıoğlu, Maraş merkezli depremler nedeniyle 10 tane şehirde ciddi yıkım meydana geldiği halde, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından ortaya çıkan inşaat atıklarının ne yapılacağına dair hiçbir bilgi verilmediğini belirtti:
“Afetin koordinasyonunu sağlayacak AFAD yetkililerinden açıklama yok. Zaten afeti yönetemediler ki afet sonrası oluşacak atıkları yönetebilsinler.”
Afet koordinasyon merkezleri ve afet yönetim planlarında eksiklikler mevcut
Türkiye’de yalnızca büyükşehir belediyelerinde afet koordinasyon merkezleri bulunurken, büyükşehir olmayan illerde bu tür bir koordinasyon merkezi söz konusu değil. Var olan merkezlerde ise inşaat yıkıntı atığı enkaz planları bulunmuyor.
Depremden etkilenen 10 ilde meydana gelen yıkımın miktarı ve geniş bir coğrafyayı kaplamasının enkaz yönetimi açısından büyük bir zorluk olduğuna değinen Çatlıoğlu, vakit kaybetmeden ihtiyaç duyulan planların hazırlanması gerektiğini ifade etti:
“Buradaki 10 ilimizde yıkım çok büyük bir alanı kapsadığı için, baş edilmesi, yönetilmesi çok zor olduğu için buradaki çıkacak enkazların zaten belirlenmiş dahi olsa döküm sahalarının yetersiz kalacağını ve bu durumda bir an önce bu enkazdan kurtulmak için bakanlığın ve belediyelerin bertaraf etme çabasıyla bu özeni göstermeyeceğini düşünüyorum. Bu özeni göstermek istese dahi mevcut döküm sahalarının bunu karşılayamayacağını düşünüyorum.”
Bu tür bir plan İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Enkaz Yönetim Planı adıyla hazırlandı. Oluşturulan plandaki öneriler çerçevesinde yeni uygulamalar hayata geçirilecek.
Çatlıoğlu, tüm belediyelerde afet koordinasyon merkezleri kurulmasının ve enkaz yönetim planlarının hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizerek, bu planlara döküm sahalarının güncel durumlarının sürekli takip edilmesi, hafriyat kamyonların gidecekleri yolların belirlenmesi ve iş makinelerinin sayısının dahil edilmesi gerektiğini belirtti ve ekledi:
Biz burada görüyoruz ki depremin yaşandığı bölgede iş makineleri daha enkaz arama kurtarma çalışmalarında bile yeterli değilken, önümüzdeki süreçte bu enkazın kaldırılması da başlı başına ayrı bir afet yönetimi olacak. Biz bu konuda çok büyük eksiklerimiz olduğunu ülkece görmüş bulunuyoruz.
Çevre ve insan sağlığı için tehditler incelenmeli
Çatlıoğlu, 10 ilde ortaya çıkan tonlarca molozun doğru bir şekilde bertaraf edilmediği takdirde yer altı sularına, tarım arazilerine, bitki örtüsüne, çevre sağlığının yanı sıra insan ve sağlığına da zarar vereceğinin altını çizdi.
AFAD’ın deprem sonrası meydana gelebilecek ikincil afetler ve çevresel sorunlar konusunda gerekli inceleme ve açıklamaları yapmadığını kaydeden Çatlıoğlu, İskenderun Limanında meydana gelen yangının akıbetinin açıklanmadığını vurgulayarak “Bu yangın kontrol altına alındıktan sonra kimyasal bir sızıntıya sebep olup olmadığıyla ilgili bir açıklama yapılması gerekiyordu. Özellikle İskenderun bölgesinde ve liman bölgesinde yaşanan yıkımlardan dolayı bir kimyasal sızıntı gerçekleşmiş midir, bir radyoaktif atık çevreye yayılmış mıdır, bunun tespitini AFAD’ın yapması gerekiyor” dedi: “Bu konu AFAD’ın görev ve sorumluluğunda. Ancak AFAD yetkilileri tarafından halka böyle bir bilgilendirme yapılmadı.”
Depremden etkilenen şehirlerde yer alan sanayi tesislerinde incelemeler yapılması, olası bir çevresel bir tehdidin önüne geçilmesi açısından önem arz ediyor.
Çatlıoğlu, “Sanayi bölgesindeki yıkımlardan bir kimyasal sızıntı gerçekleşmiş midir, toprak veya yer altı suları bunlardan etkilenmiş midir, bununla ilgili bir açıklama yapılması gerekiyor” diye konuştu:
“Doğaya kontrolsüz bir şekilde bırakacağınız her afet atığı yağmur sularıyla o enkazın içerisinden süzülerek daha sonra yeraltı sularına karışacak. Yeraltı sularının kirlenmesinin, insan ve çevre üzerinde çok büyük etkileri olacaktır. Çünkü su hayattır, suya ihtiyacımız var. Bizim yer altı sularını korumamız gerekiyor. Verimli topraklarımızı korumamız gerekiyor. Bu nedenle bu atıkların kontrollü bir şekilde dizayn edilmiş, amacına uygun hazırlanmış döküm sahalarına atmamız ve denetimini yapmamız gerekiyor.”
‘Doğru ve hızlı bir şekilde bertaraf edilmeli’
İnşaat atıklarının kontrollü bertarafı için özel döküm sahalarının oluşturulması ve bunların planlanması, yerlerinin belirlenmesi gerektiğini aktaran Çatlıoğlu, “Döküm sahalarının tabanına ve yüzeyine geçirimsiz malzemeler örtülür. Bu yapay malzemeler olur, ya da doğadaki geçirimsiz bir madde olan kil tabakalarıyla kaplayıp hapsedersiniz. Bu şekilde kontrollü bir döküm yapılması ve bu atıkların döküm sahalarının içerisine atılması gerekiyor” diye açıkladı.
2013 öncesi yapılarda yoğun bir şekilde kullanılan asbest, depremden etkilenen illerde yıkılan binaların çoğunun eski olması nedeniyle molozlarda tehlikeli miktarda bulunuyor. Akciğer zarı kanseri başta olmak üzere birçok sağlık sorununa yol açan bu maddenin çevreye yayılması da insan ve çevre sağlığına tehdit oluşturuyor.
“Enkazdan çıkan ve asbest içerme ihtimali olan tozlar, binalar yıkıldıktan sonra bütün bitki örtüsünü ve kentlerin yüzeyini kaplamış görünüyor. Bunlar tamamen çevreye çökmüş durumda” diye konuşan Çatlıoğlu, enkazların kaldırılış süreçleri ne kadar uzarsa insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkilerinin de o kadar artıracağının aşikar olduğuna dikkat çekti.
İstanbul depreminin enkazını kaldırmak üç yıl sürebilir
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı ile İBB tarafından hazırlanan İstanbul Enkaz Yönetimi Planı’na göre, İstanbul’da 7,5 büyüklüğündeki bir deprem senaryosunda yıkılacak bina sayısının ortalaması ve etkilenecek bölgelerin belirlenmesiyle, yaklaşık 25 milyon ton moloz ortaya çıkacağı tahmin ediliyor.
Raporda değinilen analizleri açıklayan Çatlıoğlu şunlara dikkat çekti:
“Yapılan hesaplara göre bir hafriyat kamyonunun 25 ton yük alabileceğini kabul edersek, 1 milyon sefer yapılması lazım. Yine aynı rapordaki bilgilere göre İBB’ye ait olan enkaz kaldırma kapasitesinde çalışacak görevli makine ve ekipmanların listesini iyimser bir şekilde yorumlarsak, bu 25 milyon tonluk enkazın mevcut ekipmanlarla yaklaşık üç yılda kaldırılabileceği öngörülüyor” dedi. “Bu, ne kadar büyük bir yıkımla ve felaketle karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor.”
Çatlıoğlu, özel şirketlerin hafriyat kamyonları ve iş makineleri devreye girdiğinde bu sürecin kısalabileceğine değinerek “Bu desteklerle bir yıla bile indirgense çok büyük bir yıkımla karşı karşıya olmamız söz konusu. Zaten Doğu Anadolu bölgemizde yaşanan yıkımın enkazının kaldırılması da yaklaşık bir yılı bulacaktır diye düşünüyorum” diye ekledi.
ANKARA-Deprem bölgesinde yaşanan su ve hijyen sıkıntısı her geçen gün artarken, uzmanların asbest uyarısına TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Muhammet Balta’dan değerlendirme geldi.
Balta, binaların yıkıldığı şehir merkezlerinde yaşayanların kalmadığı iddiasında bulunarak, “Artık merkezde yaşamıyor insanlar. Çadır kentler, konteynerlerde vatandaşlar. Ben bir sorun olacağını sanmıyorum. Bu tür söylentilerle insanları korkuya sevk etmemek lazım” dedi.
‘Allah’tan gelen bir olay’
Kendisinin maden mühendisi olduğunu belirterek, peş peşe gelen 7,7’lik ve 7,6’lık depremlere, “Allah’tan gelen bir olay” değerlendirmesi yapan Balta, TBMM’de Deprem Araştırma Komisyonu kurulup kurulmayacağı sorusuna, “Şimdiden bir şey söylemek mümkün değil, bilemiyorum” yanıtı verdi.
Balta özetle şunları kaydetti:
“Şiddet olarak yıkımı çok büyük depremlerdi. 7 km, yüzeye yakın. Depremlerin peş peşe olması Allahtan gelen bir olay. İnşallah bir an önce enkazlar kaldırılır. Parti ayrımı gözetmeksizin tüm belediyeler orada. Belediyeler temizlik yapıyor. Hijyen için de anında ilaçlamalar yapılıyor. Kurulan çadırlar konteynerlerle bu şartlara uyum sağlanıyor. Kış şartları bize zaman tanıdı. Ben bir sorun olacağını düşünmüyorum.”
‘İnsanları korkutmamak lazım’
Bu tür uyarıların yapılabileceğini ancak insanları “etkilemeden yapmak gerektiğini” söyleyen Balta, “Zaten şehir merkezinde yaşayan insanlar yok. Çadır kentlerde, konteynerlerde vatandaşlar. Doğal yaşam yok zaten enkaz kaldırılan yerlerde. Ben bir sorun olacağını sanmıyorum. Bu tür söylentilerle
insanları korkuya sevk etmemek lazım” dedi
Meclis’te komisyon kurulur mu?
Muhammed Balta, depremlerin ardından Meclis’te bir araştırma-soruşturma komisyonu kurulup kurulmayacağına ilişkin sorumuza şu yanıtı verdi:
“Ben orada yorum yapmak istemem. Devlette süreklilik vardır. Biz bir hukuk devletiyiz. Görev yapan yasaması var, yürütmesi var. Yürütme de bu konuyla alakalı çalışmalar yapar. Artılar neydi, depremle ilgili eksiler neydi, bunlara bakılır, değerlendirilir. Biz güçlü bir devletiz. Kurumlar kendi aralarında bunu değerlendirir. Meclis de üzerine düşeni yapar. Komisyon kurulur mu, ne zaman kurulur ona ben bir şey diyemem.”
‘Türk milletinin yaraların sarılmasında eşi benzeri yok’
Depremden etkilenen birinci derece yakını olmadığını ancak yaşananların kendilerini de derinden üzdüğünü ifade eden Komisyon Başkanı, “Allah beterinden korusun. Ateş düştüğü yeri yakar. Yaklaşık bir haftadır hem Osmaniye, hem Hatay’dayım. Türk milleti yaraların sarılmasında eşi benzeri olmayan bir millet. İyi ki böyle bir milletin evladıyız. Orada kardeşlerimizin beslenme ile ilgili sorunları varken biz yemek yiyemeyiz huzurlu şekilde. Bizim de üzerimize ne düşüyorsa yapmak zorundayız” diye konuştu.
‘Vatandaş bizi teselli etti’
Altı AKP‘li milletvekiliyle Osmaniye ve Hatay’ın Kırıkhan ilçesine bağlı bütün köyleri gezdiklerini anlatan Balta, insanların tüm acılarına rağmen çok vakur durduğunu iddia etti: “Bu kadar acıya rağmen hem teşekkür etmesini biliyor hem de gelen yardımlarda da, ihtiyacı olanlara yardımlar gitsin diye “bizde var” diyecek kadar da anlayışlı ve yüreği zengin olan insanlar. Biz bazı yerlerde yardımcı olmaya çalışırken, onlar bize moral verdi. Bunu söylemek isterim.”
‘Bölgede tepkiyle karşılanmadık’
Deprem bölgesinde tepkiyle karşılaşmadıklarını öne süren Balta, “Biz tepkiyle karşılaşmadık ama karşılaşsak da kendimizi onların yerine koymak
lazım. Elbette yakınlarını kaybeden insanlar farklı şeyler söyleyebilirler. Biz milletvekili olarak bunları biliyoruz. O insanları için empati yapmak lazım. Bu tür zamanlarda normaldir, olabilir. Ama biz böyle olaylarla karşılaşmadık. Eksikleri ne varsa bir milletvekilleri olarak onlarla birlikte olduk. İlgililere
ihtiyaçları ilettik” dedi.
Türkiye, Kahramanmaraş depremlerinin ardından adeta bir enkaz haline döndü. 10 ilde yaşanan yıkım, 42 bin 310 insanın hayatına mal oldu. Bu sayının resmi rakam olduğunu hatırlatmakta yarar var. Zira ülkede yaşanan son iki haftalık süreç, birçok insanın resmi rakamlara dair zaten yitirilmiş inançlarını yok etti. Tam bu noktada toplumsal olarak kronikleşmiş hale gelen sorular akla geliyor:
“Deprem neden Japonya‘ya yıkım getirmiyor da Türkiye’ye getiriyor?”
“Japonya’da olsa yetkililer istifa ederdi, Türkiye’de neden kimse istifa etmedi?”
İskenderun‘da yaşayan Mimar Ercüment Kimyon, bu soruların yanıtlarını veriyor. Hatay‘da yıllardır yapılan plan değişikliğine karşı depremselliğe işaret ederek mücadele eden bir isim olan Kimyon’dan bu sorulara yanıt niteliğinde en çok “rüşvet”, “rant ilişkileri“, “diplomalı imzacılar” ve “torpil” kelimelerini duyuyoruz.
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin
‘Plan yapma yetkisi olan kurumar taleplere göre plan yaptılar’
“Toplumun değer yargıları yok olmuş; rant, kâr peşinde. Kamuculuk tükenmiş. Kamu yararı kavramını, anlayışını yok etmişler. İmar yetkileri, imar rantları yarışır hale gelmiş. Bu yetkilere dayanarak buradaki deprem gerçeği unutulmuş. İmar planlama yapılırken bu gerçeğe uygun yapılaşma kararları alınmamış. Bilimsel ölçüde bir planlama da yapılmamış. Belediye ve il genel meclisleri, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da dahil karar verici organlar, plan yapma yetkisi olan kurum ve kuruluşlar istek ve taleplere göre plan yaptılar. Yapılaşma izinlerinin önünü açtılar. Jeolojik, topografik durumu dikkate almadılar.”
Böyle sıralıyor bu yıkımın sebeplerini Mimar Ercüment Kimyon.
İskenderun Devlet Hastanesi‘nde 70 kişi hayatını kaybetmişti. Hastanenin 2012’de bilirkişilerce ortaya koyulmuş bir “Depreme dayanıksız” raporu vardı. Hastane kullanılmaya devam edildi.
Fotoğraf: Vedat Örüç
İskenderun’da yapılan plan değişiklikliklerine karşı yıllarca açtığı davaların sayısı 300’e ulaşan Ercüment Kimyon, bilimsel değerlendirmeler hiçe sayılarak gerçekleştirilen yapılanmalara dikkat çekiyor.
Karadeniz‘de dere yatağı önemsenmeden evler inşa edildi.
Zemin sıvılaşması olan bölgelerde, genellikle dere yatakları ve deniz kıyıları, yapılaşmalar gerçekleştirildi.
Diplomalı imzacılar
Kimyon, “Fay kırıklarının geçtiği coğrafyada bu gerçeği gözardı ettik; çok yüksek yapılar yaptık. Bilimsel değerleri denetlemedik. Mühendislik hizmetlerini doğru dürüst yapmadık. Bu hizmetleri veren kurum ve kuruluşları yani eğitim kurullarından, üniversitelerden çıkan, bu diplomaları alanlar da yeterince eğitilmeden bu alanda hizmet etmeye başladı. Yapı denetim işleri özel sektöre devredildi. Emekli, 60’ından sonra imzacı mühendisler yapı denetim şirketlerinde inşaatların yerlerini görmeden imza atmaya başladılar” diyor.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’nin verilerine göre; inşaat mühendisliği bölümü toplam kontenjanları 2010’dan 2018’e yüzde 123 artırıldı. 12 bin 965’lik kontenjan sayısıyla 2018’de zirve yapıldı.
2018’e kadar kontenjanların yüzde 90’dan fazlasının dolduğu, 2018’de ortaya çıkan ekonomik krizle beraber doluluk oranının düşmeye başladığı gözlemlendi.
TMMOB raporunda “2021 yılı için Türkiye’de 680 kişi başına 1 inşaat mühendisi hesaplanmaktadır. Bu rakam ne kadar hata da içerse neredeyse Amerika’nın iki katıdır” denildi.
İnşaat sektörüne verilen kontenjanların artışı ile birlikte genç mezunlar da istihdam edilemedikleri için imzacılık yaparak hiç görmedikleri inşaatlara onay verilmesini sağlıyor. Binlerce mezun veren mühendislik bölümleri birçok mühendisin diplomalarını şirketlere kiralamasına neden oluyor ve bu da depremde yıkılan binalardaki sorumluların gözden kaçmasına neden olabilir.
‘Hırsızlık bu toplumun genetiğine işlenmiş: Hepimiz vergi kaçırıyoruz’
İnşaat sektöründe ehil müteahhitler olmadığını aktaran Kimyon, “Önüne gelen diplomasız, eğitimsiz ya da tefeci, rantçı, oto alım-satımcı kişiler müteahhit oldular” diyor ve ekliyor:
“Bir de hırsızlık bu toplumun genetiğine işlenmiş. Hepimiz vergi kaçırıyoruz. İmardan hırsızlık yapıyoruz. Arkadan da imar barışı, imar aflarıyla bunları da yasallaştırıyoruz. Bütün bunların hepsi üst üste gelince bu felaketin olacağı ortadaydı. Bunları yıllardır söylüyoruz.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe, 2018’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde çıkarılan imar affında Türkiye çapında 3 milyon 152 bin yapıya kayıt belgesi verildiğini açıklamıştı.
2018’de çıkarıllan imar affıyla depremin etkilediği 10 ilde 294 bin kaçak yapı affedilmişti.
‘Valisinden, bakanına kadar bu hırsızlık zincirinin bir parçası olmuşlar’
Son yirmi yıl içerisinde meclis üyeliği yapmış bir isim de olan Mimar Ercüment Kimyon, bu sürede imarda yapılan değişikliklere ilişkin 300 tane dava açtığını şöyle anlatıyor:
“300 tane açtığım dava var. Şimdi bunları yaparken ‘Adam her şeye karşı, deli divane’ dediler. Öldürülmeye kadar varan problemler yaşadık. Böyle bir kentte, böyle çevrelerde devlet de yok. Devletin valisinden, kaymakamına, bakanına kadar bu hırsızlık zincirinin bir parçası olmuşlar. Belediye başkanları, belediye meclisleri bu hırsızlığın ortağı olmuşlar. Niye? Meclis gündemlerine bakıyorsunuz gündemin yüzde 92’si imar pan değişiklikleri. Yani bunların bütün sorunları bitmiş, sabah akşam imar değişikliği yapıyorlar. Bu meclislerde AKP‘si, CHP‘si, MHP‘si el birliğiyle geçiriyorlar. Hiçbir siyasi parti hırsızlığın, arsızlığın, rant ilişkilerinin dışında tutulamaz.”
İskenderun, Drone Fotoğraf: Cevat Ezgin
‘Aymazlık, umursamazlık böyle bir sonucun ortaya çıkmasına sebep oldu’
Kirlenmişliğin siyasetçiden vatandaşına, müteahhitinden sokaktaki yurttaşa kadar her bir insanın iliğine kadar işlemiş olmasının sonuçlarının yaşandığını aktaran Kimyon, şunları söylüyor:
“Bu kadar aymazlık, umursamazlık böyle bir sonucun ortaya çıkmasına sebep oldu. Bunu söylerken sistemin çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu da söylemek zorundayız. Kamu yararına uygun, bilimsel temellerle verilmiş kararlarla, yerel yönetimden merkezi idareye kadar doğru işleri yapmak üzere organize olunmaz ve bu konuda bir duyarlılık olmazsa buna benzer olaylar 1999’da da oldu, bugün de oldu, bundan sonra da olacak gibi görünüyor. Yukarıdan aşağıya yeniden toplumun kültürel ve eğitim olarak değişime uğraması lazım. Ahlaki değerlerin de değişmesi lazım. Bu değerler değişmediği müddetçe bu tür felaketleri yaşamaya mecburuz. Az bilenden, diplomalısına kadar herkes bu ahlaksızlığın bir parçası.”
‘Üstü kapatılmaya çalışacak bir konu’
Açtığı davalara işaret eden Ercüment Kimyon, “Hukuk sistemi de çürümüş. Yıllarca süren dava süreçleri sonucunda mühendisler, müteahhitler suçu ötekine atmış olacak. O kararları verenlere lafı atacaklar. Pinpon topu gibi oradan buraya, sağa sola savrularak zamana yayılacak. Üstü kapatılmaya çalışacak bir konu. Siyasetçiden, cumhurbaşkanına eski başbakanlara, meclis üyelerine kadar Ankara’dan belirlenirse, sonucu bu. Bu süreçte günah keçisi ararsak 3-5 tane günah keçisi bulacağız. Sadece kamuoyunu tatmin edeceğiz” diyor.
Hatay, Antakya -Fotoğraf: Vedat Örüç
Japonya’daki gibi…
Sistemde ve toplumda bu yanlışlığın düzeltilmesi için esaslı bir reform gerektiğini aktaran Ercüment Kimyon, “Toplumun eğitimi, kültürü, dünyaya bakış açısı değer yargıları, Japonya’daki gibi olması lazım. [Japonya’da] sorumluların zaman içinde yanlışlarından dolayı kendilerini cezalandırdıkları bir ahlak anlayışları var. Bizde ahlak da kalmamış. Müslüman bir ülkede ahlaksızlık diz boyu. Neye elimizi atsak bir kirlenmişlikle karşı karşıyayız” diye isyan ediyor.
‘Kentin içinde belli kişilere hedef gösterdiler’
Mimar Ercüment Kimyon’a imar plan değişikliklerine açtığı davalar nedeniyle kimlerden tehdit aldığını soruyoruz. Listesi oldukça uzun:
“Rant çevreleri, belediye başkanları, müteahhitler… Bizi kendilerinin önlerinde engel gören unsurlardı. Ormanları, kıyıları talan ettiler. Çok katlı imar yoğunluklarının yüksek verildiği yerler de mahkeme kararıyla durdurulunca, ihalelerde yolsuzluklar olunca bunları şiddetle önlemeye çalışacakları yöntemlere başvurdular. Silahlı saldırı, araba yakma var… Her şey var. Bunlar da devletin gözü önünde olurken bunların hepsi faili meçhule gitti.
İskenderun, Fotoğraf: Gürcan Öztürk
Bizim arsamız yoktu, müteahhit değildik, rant ilişkileri içerisinde değildik duyarlı bir mimar olarak bunun mücadelesini verdik. İşimizden, aşımızdan, ekmeğimizden olduk. Vebalı bir mimar olduk. Kentin içinde belli kişilere hedef gösterdiler.
Kendi psikolojik travmalarımı söylemiyorum bile. Ama şimdi bakın herkes travma yaşıyor. Altında kaldılar enkazın. Sistem, yöneticiler, imza atanlar da belki kısmen enkazın altında kaldı. Ama hırsızlıkları arsızlıkları yapanların bir kısmı belki dışarıdan kıs kıs gülüyordur. Yeni iş, enkaz , toplu konut inşaat yapacağız diye iştahı kabaranlar yine türeyecek. Sistemde bir değişiklik yapmazsanız yeni birileri yeni iş kapısı felaketten bile rant çıkaracak.”
Yeni bir hayat kurmak ne kadar zaman alır?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir yılda yeni binaların inşa edileceğini, vatandaşları bu sürede sağlam, güvenli ve huzurlu konutlara taşımaya başlayacaklarını söylemişti. Vatandaşlar şu an soğukla mücadele ediyor ve hala konteyner bekleniyor.
Ercüment Kimyon, enkazın kaldırılmasının ve yeniden normal yaşama dönülmesinin birkaç yıldan aşağı sürmeyeceğini söylüyor:
“Vatandaşlara yeni bina, barınma imkanları yapabilirsiniz. Ama aynı yerde, aynı anlayışla yapacaksanız hiçbir farkı yok. Yeni binalar da çöktü. Çünkü sistem değişmiyor: Denetim sistemi. Devletin yapıları yıkılıyor. Hastaneler yıkılıyor. Devletin onardığı, güçlendirdiği yapılar çöküyor. Devlet bu kadar kadrosu olmasına rağmen kendi malını bile denetleyemiyor.
Yapılaşmanın yüzde 60-70’i kaçak yapılaşma olursa… Kaçak yapılarda tutulan tutanaklardan sonra kaç tane bina yıkmış bu belediyeler? Bunlar yıkılmıyor. Bunlara para cezası yazarak bir gelir kapısı olarak görürseniz bu işleri bu sistem kendini sürdürür.”
‘Hırsızlar topluluğu’
Asıl denetim sorumluluğunun belediyelerde olduğunu vurgulayan Kimyon, bugün yaşanan yıkımın sorumlularının daha sonra yeniden görülüp görülmeyeceğine ilişkin sorumuza şöyle yanıt veriyor:
“Bunlar organize gruplar. Temsilcilerini meclislere sokuyorlar. İş insanlarının insanları belediye meclislerinde meclis üyesi. Belediye meclisinin yanlış bir kararı iptal ediliyor, bir ay sonra yeniden meclis kararı alınıyor. Yeniden plan kararını yürürlüğe sokuyorlar. Bizim aldığımız yargı kararı, iptal kararı bir iki senede çıkarken, kendisi meclisteki bir ay sonraki toplantıda hiçbir değişikliğe uğramadan aynı kararı meclisten geçirebiliyor. ‘Hırsızlar topluluğu’ diyelim.”
“Sistemin çürümüşlüğü” diyor Kimyon, bütün ekonominin yap-satçı inşaat sektörü üzerinden döndürülmesinin hükümetin genel politikası olduğunu ve bunun da 20 senedir sürdürüldüğünü aktarıyor:
“Yaşadığımız bu tablo da geçmişten bugüne gelen yanlışların üstüne katlanarak geldi. Bu tablo bugün olmasaydı bir sene ya da 3 sene sonra olacaktı.”
‘Staj defterimi imzalar mısın?’
Denetimin mevzuata uygun yapılması ve işin eğitimini alan kişilerin meslek disiplini içerisinde mesleğe saygılı bir şekilde eğitilmiş olması gerektiğini belirten Kimyon, “‘Etik değerler‘ diyoruz, mezun olan çocuk geliyor 20 katlı binaya imza atıyor, beş bin 10 bin lira rakamlarla bu işi yapıyor. Onun bilgisi tecrübesi nedir, o da belli değil. Deneyimin de anlamı kalmadı, bilginin, yıllarının birikiminin sonucunun da. Aniden öğrenci geliyor ‘Abi staj defterimi imzalar mısın?’ diyor. Ben böyle staj defterini imzalamadım. Ama böyle imzalatılan, eğitim alan mimar, mühendis var. Bu sektörde çalışan mühendis kadrolarının da bilimsel temellerle eğitimin uygulama alanında nasıl yetiştiği konusunda da boşluklar var” diyor ve son olarak şunları ekliyor:
“Eğitimde de reform olacak. Yetişen elemanların da uygulama alanında okuldan mezun olarak hemen yetkin bir insan olarak çıkmaması lazım. Ama kurumsal bir altyapı yok Türkiye’de. Herkes bireyci anlayışla çalışıyor. Her yere de üniversite açarsanız az birikimli, yetenekleri sınırlı elemanlar da bu sektörlerde imzacılık yapıyor. Özel sektöre her şeyi devrederseniz kamucu yaklaşımdan uzak kalırsanız sonucu bu olur.”
Birleşik Krallık merkezli uluslararası haber ajansı Reuters, AKP‘de seçim tarihi için 18 Haziran’ın ağırlık kazandığını ve partinin daha önce “Yeter, söz milletindir” olarak belirlenen sloganın yerini “Türkiye’yi birlikte inşa ediyoruz” sloganın alacağını yazdı.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından enkaz kaldırma çalışmaları ve cenazelerin toprağa verilmesi devam ederken, siyasette seçim tarihi tartışmaları da sürüyor. Son olarak AKP’nin kurucularından Bülent Arınç, seçimlerin ertelenmesi talebinde bulunmuş, muhalefet ise öneriye karşı çıkarak seçimlerin zamanında yapılması gerektiğini vurgulamıştı.
Reuters‘a konuşan AKP’den üst düzey bir yetkili, “Seçim tarihinin ertelenmesi görüşü yerine seçimin zamanında yer alması görüşü öne çıkmış durumda” dedi.
“Şu anda 18 Haziran’da seçimin yapılması görüşü ağırlık kazandı” diyen yetkili, “Bu konuda detaylı değerlendirmeler yapıldı. Depremzedelere yönelik inşaat çalışmaları da başlıyor. Kaybedilecek zaman yok” ifadelerini kullandı.
Seçim tarihi konusunda 18 Haziran ön planda
Bir hükümet yetkilisi ise, seçim için AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin görüşeceğini belirterek, iki parti arasında bazı temaslar olduğunu, nihai kararın liderler tarafından verileceğini ifade etti.
“Seçim için daha önce açıklanan 14 Mayıs, normal tarih olan 18 Haziran ve kasım ayına ertelenmesi gibi alternatifler üzerinde duruluyordu” diyen yetkili, şunları kaydetti:
Ancak gelinen noktada daha çok seçimlerin 18 Haziran’da yapılması yaklaşımı daha öne çıkmış durumda… 18 Haziran’da seçim konusunda mutabakat sağlanması büyük olasılık.
Seçim sloganı değişiyor: Türkiye’yi birlikte inşa ediyoruz
Reuters’a konuşan bir başka hükümet yetkilisi ise, AKP’de seçim sloganının değişeceğini ifade etti.
“Kayıplar çok ağır ancak o tarihe kadar en azından fiziki olarak bile olsa bir miktar depremin izlerinin silinip insanların oturabileceklerini görecekleri inşaatlar yükselmeye başlayacak” diyen yetkili, şöyle devam etti: “Daha önce ‘Yeter söz milletindir’ olarak belirlenen sloganın yerini ‘Türkiye’yi birlikte inşa ediyoruz’ sloganı alacak.”
Kıbrıs‘ta 9-13 Şubat tarihlerinde 12 gagalı balinanın karaya vurarak ölmesi üzerine Kıbrıs Yaban Hayat Araştırma Enstitüsü, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), KKTC Veteriner, Çevre Koruma ile Hayvancılık Dairesi’nden uzmanlar çalışma başlattı.
Kıbrıs Yaban Hayat Araştırma Enstitüsü Direktörü Kemal Basat, güney kesiminde yedi, kuzey kesiminde beş olmak üzere 12 gagalı balinanın Kıbrıs kıyılarında karaya vurduğunu söyledi.
Kuzeyde karaya vuran gagalı balinaların kurtarılması için Taşkent Doğa Parkı, Sahil Güvenlik, Lefke Belediyesi, Güzelyurt Belediyesi, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Polis Genel Müdürlüğü ile bölgedeki balıkçılar ve gönüllü vatandaşların çalışma yürüttüğünü dile getiren Basat, “Ne yazık ki karaya vuran balinalar ya ölü halde bulundu ya da müdahaleye rağmen karaya vurduktan kısa süre sonra yaşamını yitirdi. Benzer şekilde güneydeki yedi balinanın da yaşamlarını yitirdiği öğrenildi” dedi.
Yaban Hayat Hastanesi Başhekimi Vet. Dr. Tayfun Çanakcı ise gagalı balinaların kesin ölüm nedenin belirlenmesi için nekropsi çalışması yapıldığını vurguladı.
Yapılan incelemede boyları 3,9 ile 4,7 metre arasında değişen beş genç balinanın, Erenköy’deki hariç olmak üzere besi durumlarının iyi olduğuna dikkati çeken Çanakcı, şunları anlattı:
“Balinaların muhtelif organlarında damar içinde hava kabarcıkları net olarak görüldü. Sindirim sisteminde ve böbreklerde çeşitli parazitler belirlendi ve ileri tetkikler için hepsi toplandı. Beş balinada da benzer olarak organlarda genel kanamalı bir görünüm hakimdi. Damarlardaki hava kabarcıkları, organlardaki değişimler, organlarda görülen patolojiler değerlendirildiğinde ses kaynağından kaçma sırasında normal dalış davranışının değişmesi nedeni ile vurgun hastalığında olduğu gibi gaz embolisi oluştuğu düşünülmektedir.
Bunun nedenin de kafa ve kulak kanalı etrafındaki kanamalar olarak değerlendirildiğinde akustik bir travmaya bağlı oluştuğu değerlendirilmektedir. Nekropsisi yapılan tüm bireylerin midelerinin dolu olduğu dolayısıyla yaşanan bu durumun akut olarak geliştiğini ve uzun süreli bir etkiye bağlı olmadığını göstermektedir.”
Bir balinanın karnında 20×16 santimetre boyutunda tek kullanımlık plastik ambalaj bulduklarını aktaran Çanakcı, bu tip plastik atıkların canlılara verebileceği zararlar açısından önemli örnek teşkil ettiğini sözlerine ekledi.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Arda Mehmet Tonay da Maraş merkezli depremlerin ardından balinaların afetten dolayı öldüğüne dair paylaşılan haberlerin doğru olmadığını söyledi:
“Akdeniz’de ölen 12 gagalı balinanın Türkiye’de gerçekleşen büyük depremlerle herhangi bir ilişkisinin olmadığı düşünülmektedir. Her ne kadar depremlerin akustik etki yarattığı bilinse de oluşan depremlerin karada gerçekleşmesi ve depremlerden 3,5 gün sonra karaya vurma vakalarının görülmesi nedeniyle ölümlerle ilgili olmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca dünyada balinaların deprem sebebiyle öldüğü bilimsel olarak kanıtlanmamıştır. Gagalı balinaların tüm dünyada askeri tatbikatlarda kullanılan düşük ve orta frekanslı sonarlardan, petrol/doğal gaz aramak için yapılan ‘sismik sörveyler’de kullanılan ses kaynaklarından akustik travma geçirdikleri ve bu nedenle toplu olarak karaya vurdukları bilinmektedir.”
Kurumların ortak hazırladığı araştırmanın ön raporundan da bahseden Tonay, Akdeniz’de 1963 yılından beri yaklaşık 20 toplu ölüm vakası görüldüğü, en sonuncusunun ise geçen yıl şubat ayında Yunanistan‘nın Korfu Adası‘nda meydana geldiğini kaydetti.
Askeri tatbikatlar durdurulsun çağrısı
Tonay, Karadeniz, Akdeniz ve Mücavir Atlantik Bölgesinde Yaşayan Deniz Memeli Türlerinin Korunması Anlaşması (ACCOBAMS) üyesi ülkelerin, 2013 yılında Akdeniz’de belirlenen gagalı balinalar özel alanlarında sonar veya su altı patlamalarının olduğu askeri tatbikatlarının yapılmasından mutlak kaçınılması gerektiğini kararlaştırdığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Yapılan araştırmalar ve elde edilen NAVTEX verilerine göre, şubat ayında adanın doğu, güney ve batı bölgelerinde geniş alanlarda Rusya Federasyonu’nun planlı askeri atış talimleri olduğu, ölümlerin artmasından endişe edildiğinden önlem amaçlı tüm ülkelerin Doğu Akdeniz’de ve özellikle kırılgan habitatları ve savunmasız fauna ve flora türlerini destekleyen benzersiz bir deniz ekosistemi olan Finike Denizaltı Dağları Özel Çevre Koruma Bölgesi‘nde planlı/plansız tüm askeri tatbikatların durdurması gerekiyor.”
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Maraş merkezli depremlerin ardından yaşanan eksiklikleri ekrana taşıyan kanalları ceza uyguladı.
RTÜK’ün bugünkü (22 Şubat) toplantısında, 6 Şubat’ta yaşanan depremin ardından yapılan yayınlar ele alındı. Kurula AKP ve MHP kontenjanından seçilen üyeler, ağır cezalara imza attı.
Üst Kurul’un son toplantısında alınan kararlar şöyle:
TİPİstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın deprem bölgesinden katıldığı yayın nedeniyle Halk TV’ye, Merdan Yanardağ ile Emre Kongar’ın 18 Dakika programında depremle ilgili sağcı iktidar eleştirisi nedeniyle de Tele 1’e yüzde beş para, beş kez de program durdurma cezası verildi.
Fox TV’de Orta Sayfa ile Halk TV’de Halk Meydanı programına “özgürce kanaat oluşumunu engellemekten” reklam geliri oranında yüzde üçer para cezası verildi.
Depremzedenin önünden mikrofonu çeken, eksikliklere isyan eden depremzedelerin sesini kısan kanallara ise hiçbir yaptırım uygulanmadı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun CHP kontenjanından üyesi İlhan Taşçı, sosyal medya platformu Twitter üzerinde yaptığı paylaşımlarda verilen cezalara tepki gösterdi.
4-Gerçeği aktarmamak, binlerce yurttaşımızın feryadını duyurmamak hem ayıptır, hem suçtur, hem de gazetecilik mesleğine ihanettir. Hele de devletin valisi bile “gerçeği”kabul etmişken! Tüm telaş seçimlerde iktidarı kaybetmemek için. Battıkça çırpınıyorlar, çırpındıkça batıyorlar!
Taşçı, “Gerçeği aktarmamak, binlerce yurttaşımızın feryadını duyurmamak hem ayıptır, hem suçtur, hem de gazetecilik mesleğine ihanettir” dedi. “Hele de devletin valisi bile “gerçeği” kabul etmişken! Tüm telaş seçimlerde iktidarı kaybetmemek için. Battıkça çırpınıyorlar, çırpındıkça batıyorlar!”
‘Not ise not ediyoruz’
CHP’nin diğer RTÜK üyesi Okan Konuralp de sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şunları söyledi:
“RTÜK, Merdan Yanardağ’ın “İmar affı” eleştirilerini “Toplumu kin ve düşmanlığa tahrik” ve TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın açıklamalarını “Devletin bölünmez bütünlüğüne aykırı” kabul etti. Bu gerekçelerle TELE1 ve Halktv’ye 5 program durdurma ve % 5 para cezası verdi.
Bu cezalara ek olarak TELE1 ve HalkTv birer dosyadan daha para cezasına çarptırıldı. Para cezası alan diğer üç yayıncı kuruluş ise FOX ve Yıldız En oldu.
Bu cezalar vesilesiyle söylemeliyim ki RTÜK cezaları eliyle basın özgürlüğünü boğmaya çalışan siyasi irade suçluluk telaşındadır. Not ise not ediyoruz! Kamuoyuna saygılarımla…”
RTÜK’ten açıklama: Yalanı gerçek gibi göstermeye çalıştılar, yaptırım üst sınırdan
Toplantının ardından RTÜK’ten yapılan “RTÜK, yalan haber ve manipülasyona ‘Dur’ dedi” başlıklı açıklamada ise “Üst Kurul, deprem yayınları sırasında yalanı gerçek gibi göstermeye çalışan medya kuruluşlarına üst sınırdan ağır yaptırımlar uyguladı” denildi.
Cezalarla ilgili açıklama şöyle:
“Üst Kurul, haftalık olağan toplantısında deprem yayınlarını mercek altına aldı. İzleme uzmanlarının hazırladığı raporları değerlendiren RTÜK, 5 ayrı dosyayı karara bağladı.
FOX’ta yayınlanan “Orta Sayfa” programında moderatör Doğan Şentürk’ün, AFAD’ın yardımları engellediği sözleri yaptırıma uğradı. Şentürk, yayında hayırsever vatandaşların gönderdiği kışlık giyim malzemelerinin AFAD tarafından kabul edilmeyerek geri gönderildiğini söyledi. Yayındaki diğer yorumcuların bilginin doğru olmadığını belirtmelerine rağmen yanlışta ısrar eden Şentürk’ün tavrı, 6112 sayılı Yasa’nın ihlali olarak görüldü. RTÜK, yayıncı FOX’a üst sınırdan idari para cezası yaptırımı uyguladı.
RTÜK toplantısında Halk TV’nin iki ayrı dosyası da görüşüldü. “Büyük Felaket Özel Yayın” programında TİP Milletvekili Ahmet Şık’ın “buradaki tablodan sonra herkes şunu kafasına kazıyabilir. Bu ülkede böyle bir devletin düşmanı olmak haktır ve meşrudur” şeklindeki sözleri yayıncı kanala yaptırım getirdi.
Üst Kurul, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Yayın hizmetleri….Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.” hükmünü ihlal eden Halk TV’ye üst sınırdan 5 kez program durdurma ve üst sınırdan idari para cezası yaptırımı uygulanmasına karar verdi.
Halk TV’nin ikinci raporu ise deprem bölgesinden yayına bağlanan Şirin Payzın’ın sözlerine ilişkindi. Toplantıda Payzın’ın bölgede sistematik yağmacılık ve hırsızlık yapıldığı iddiaları masaya yatırıldı. Üst Kurul, sözlerin Yasada geçen “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz” hükmünü ihlal ettiğini belirleyerek Halk TV’ye üst sınırdan idari para cezası verdi.
Tele 1’in “18 Dakika” programında Merdan Yanardağ’ın depremdeki yıkımın sorumlusunun siyasi iktidar ve belediyeler olduğunu öne sürmesi ve “İnsanlar bile bile bu merkez sağ, muhafazakâr partilere, gerici partilere oy vermeye devam ettiler. Gölcük depreminin nedenini Ya işte oradaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın, Donanma Komutanlığı‘nın orduevinde dans ediyorlardı, bu yüzden Allah’ın cezası onları vurdu. diyen zihniyet bugün iktidardır.” şeklindeki sözleri de yayıncılık ilkesi ihlali kabul edildi. RTÜK, Tele 1 hakkında üst sınırdan idari para cezası ve yine üst sınırdan 5 kez program durdurma cezası kararı verdi.
Aynı kanalın “Forum” programında ise, sunucu Namık Koçak’ın Macar Arama Kurtarma ekibinin başından geçtiğini iddia ettiği, “bir benzinlikte pet şişe suyun dövizle parasını istediler” şeklindeki sözleri rapora konu oldu. Söz konusu yayında teyit edilmemiş, kulaktan dolma bir bilginin yüzde yüz gerçekmiş gibi anlatılması daha sonra Macaristan Büyükelçisi Victor Matis tarafından da yalanlanmıştı.
Üst Kurul, sorumlu yayıncılık yapmayan Tele 1’e üst sınırdan idari para cezası yaptırımı uyguladı.”
Mersin Ticaret Borsası‘nda bir araya gelen 47 kurum, kuruluş ve STK temsilcileri, Maraş merkezli depremlerin ardından kente yönelen yoğun göçe ilişkin ortak bir açıklama yaptı.
Depremlerden hemen sonra kente yaklaşık 400 bin depremzedenin göç ettiği belirtilen açıklamada, “Afet sonrası Mersin’e gelen plansız ancak zorunlu göç dalgasının etkisiyle altyapı, barınma ve ulaşım başta olmak üzere pek çok alanda kentin olanaklarının üzerine çıkılmasından dolayı, göç dalgası bir ‘sosyal afet’ haline dönüşmüştür” denildi.
Aralarında Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası, Esnaf Odaları Birliği, Ziraat odaları, iş adamları dernekleri, Mersin Tabip Odası, KESK‘e bağlı sendikalar, Türk-İş’e bağlı sendikalar, DİSK‘e bağlı sendikalar, TMMOB‘a bağlı meslek odalarının da bulunduğu kurum ve örgütler, açıklamalarında, depremzedelerin göçüyle ortaya çıkan yeni ihtiyaçların sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde karşılanabilmesi ve kentin daha dirençli hale gelmesi için aşağıda yer alan ve kentin kaderini etkileyecek öncelikli taleplerini şöyle sıraladı:
Özel destek ve statü:
“Mersin, özel bir destek/statü kapsamına alınmalıdır. 2022 il nüfusu 1 milyon 916 bin olan Mersin ve kentimizde yaşayan ve nüfus sayımına dahil olmayan yabancı uyruklu 400 bin yabancıya ek olarak, yaklaşık 400 bin depremzedeye de ev sahipliği yapmaya başlamıştır.”
Deprem yardımları
“İki hafta gibi kısa bir süre içinde Mersin’in nüfusu yüzde 40’e yakın bir oranda artmıştır. Bu gerçekten hareketle; merkezi bütçeden Mersin’e nüfusu ile orantılı olarak aktarılması gereken tüm kaynaklar, bu oranda artırılmalı ve acilen kullanıma açılmalıdır. Toplanan ve devletimizce verilecek olan deprem yardımlarının etkilenen illere dağıtılmasında, Mersin’in yüz binlerce depremzedeye ev sahipliği yaptığı göz önüne alınmalıdır.”
PERSONEL SAYISI VE TEŞVİK PROGRAMLARI
Kentte sağlık ve eğitim dahil birçok ihtiyaç arttı. Bu ihtiyacı karşılayabilmek için, bu hizmetlerin miktarını ve bunları yerine getirecek personel sayısını hızla artırmalıyız. Depremzede vatandaşlarımızın istihdam edilmelerini teşvik etmek üzere, İŞKUR tarafından sadece depremzedelere yönelik istihdam teşvik programları başlatılmalıdır.
Üçüncü bölgeden beşinci bölgeye alınmalı
Yatırım Teşvik Sistemi’nde 3’üncü bölgede yer alan Mersin’in, mevcut olağanüstü koşullar göz önüne alınarak, 5’inci bölgeye alınması sağlanmalıdır. Kentimiz için hayata geçirilmesi önem arz eden aşağıdaki projelerin ivedilikle tamamlanmasını talep ediyoruz; içme ve kullanma suyu ihtiyacını giderecek Pamukluk Barajı’nın isale hattı ve arıtma tesisleri, Çukurova Bölgesel Havaalanı’nın hizmete açılması, istihdam sorununu çözecek OSB ve küçük sanayi sitelerinin; altyapılarının tamamlanması ve genişletilmesi için olanaklar sağlanması, konut açığının giderilmesi için toplu konut ve altyapı yatırımlarına destek sağlanması gerektiğine inanıyoruz.
Projeler ivedilikle hayata geçirilmeli
Ayrıca Mersin’in ekonomik gelişimine önemli katkılar vereceğine inandığımız devam eden ve planlanan projelerin hayata geçirilmesinde fayda görüyoruz. Bunlar; ilan edilmiş turizm bölgelerinin yatırıma dönüştürülmesi, Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programı’na da alınmış olan Mersin metrosunun hayata geçirilebilmesi için ilgili tüm prosedürlerin tamamlanması, Çeşmeli-Taşucu Otoyolu Projesi, Mersin-Antalya yolunun, Mersin-Gaziantep Hızlı Tren Hattı‘nın, Mersin Ana Konteyner Limanı‘nın yapılması.”
Depremlerin ilk gününden itibaren Ahbap’a destek veren oyuncular Oktay Kaynarca ve Kenan İmirzalıoğlu’nun, ‘Tek Yürek Türkiye’ bağış gecesine kabul edilmediğini yazdığı için işten çıkarılan gazeteci Birsen Altuntaş’ın haberine erişim engeli geldi.
Altuntaş kendi adını taşıyan web sitesinde, ‘ATV’nin son anda ‘Tek Yürek Türkiye‘ yayınından iki oyuncunun çıkardığını’yazmış; yazının ardından magazin müdürlüğünü yürüttüğü TV100’den çıkarılmıştı.
Sosyal medya hesabından erişi engeline ilişkin bir açıklama yayımlayan Birsen Altuntaş “Oktay Kaynarca ve Kenan İmirzalıoğlu’nun #TürkiyeTekYürek bağış gecesine neden katılamadığına ilişkin yaptığım haberime mahkeme kararıyla erişim yasağı getirilmiştir. Haberime erişim sağlayamadığınızda şaşırmamanız adına bu gelişmeyi bilgilerinize sunarım” dedi.
#OktayKaynarca ve #Kenanİmirzalıoğlu'nun #TürkiyeTekYürek bağış gecesinde neden katılamadığına ilişkin yaptığım haberime mahkeme kararıyla erişim yasağı getirilmiştir. Haberime erişim sağlayamadığınızda şaşırmamanız adına bu gelişmeyi bilgilerinize sunarım.
Maraş merkezli depremlerin ardından, 15 Şubat gecesi Türkiye’nin sekiz ulusal televizyon kanalı; ATV, FOX, Kanal D, Kanal 7, SHOW, TRT 1 ve TV8‘de düzenlenen depremzedelere yardım gecesinde, kanalların ekran yüzleri bağış toplamıştı.
Altuntaş, ‘ATV yönetiminin Kaynarca ve İmirzalıoğlu’yu istemediğini’ yazmış ve ardından TV100’deki işine son verilmişti.