Ana Sayfa Blog Sayfa 4211

Çocuk Vakfı, değerlendirme kurulundan ayrıldı

Çocuk Vakfı, Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu’nun çalışmaması nedeniyle kuruldan çekildiklerini bildirdi. Kalkınma Bakanlığı’na kurulun hazırladığı Çocuk Hakları Strateji Belgesi’nden başka bir strateji belgesi daha gönderildiğini açıkladı.

Çocuk Vakfı Başkanı Mustafa Ruhi Şirin “Çocuk Hakları Strateji Belgesi’nin hayata geçirilmemesi ve Çocuk Hakları İzleme ve Değerlendirme Kurulu’nun da bugüne kadar işlevine yönelik hiçbir çalışma yapmaması nedeniyle çekilme kararı aldık” dedi.

Şirin bianet’e verdiği bilgide, Türkiye’nin ilk çocuk hakları strateji belgesinin 26 aydır askıda olduğunu ve bu kurulun da bir kere toplanarak bu belgeyi kabul ettiğini hatırlattı.

(Bianet)

 

Darısı Türkiye’ye, Bosna-Hersek nefret suçları yasasını kabul etti

Bosna Hersek Parlamentosu, 23 Temmuz’da nefret suçları yasasını kabul etti. Ceza Kanunu’na göre, herhangi bir kişinin cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yönelik nefret saikiyle işlenmiş suçlar da ağırlaştırılmış cezaya tabi olacak.

Ömer Akpınar’ın Kaos GL’de yer alan haberine göre yasa, Bosna Hersek hükümetinin Nefret Söylemi ve Nefret Suçuyla Mücadele Koalisyonu’yla kurduğu ortaklığın sonucu hazırlandı. Koalisyonun kurucularından Sarajevo Open Center (SOC), aynı zamanda Kaos GL’nin oluşturduğu Bölgesel Ağ’ın bir üyesi.

SOC avukatı Vladana Vasić

SOC avukatı Vladana Vasić, nefret yasasıyla ilgili mücadelelerinin 2010 yılında başladığını; fakat Adalet Bakanlığı tarafından görmezden gelindiğini anlatıyor.

“Aralık 2012’de genç bir geyin nefret suçuna kurban gitmesi üzerine bütün kurumlarla bu yasanın gerekliliği üzerine irtibata geçtik. Sonrasında Parlamento, Bakanlığı kendisi harekete geçirdi.”

Eylül’de geçmesi beklenen yasanın birdenbire kabul edilmesi şaşkınlık yaratsa da, Vasić Bosna Hersekli LGBT’lerin hükümete ve sivil toplum örgütlerine güvenlerinin arttığını söylüyor.

Yasayla birlikte nefret suçlarında bir azalma olup olmadığını zaman gösterecek; fakat şu an için ülkedeki LGBT’ler kendi güvenliklerine dair önemli bir yasanın kabul edilmesinin sevincini yaşıyor.

(Kaos GL)

 

 

Kara Kartal’ın patronu Slaven Bilic, “Gerçek anlamda sosyalistim”

Beşiktaş futbol takımının yeni teknik direktörü Slaven Bilic Beşiktaş dergisine açıklamalarda bulundu. Gerçek anlamda bir sosyalist olduğunu söyleyen Bilic, “paylaşmayı bilirseniz onurunuzla ve mutlulukla yaşayabilirsiniz” dedi.

Beşiktaş Dergisi Editörü Senem Gülkar’ın sorularını yanıtlayan futbol takımının yeni teknik direktörü Slaven Bilic, hayata ve spora bakış açısına ilişkin dikkat çekici noktalara değindi.

Kendileri için önemli olanın; oyunun defansif yönünü iyi oynayanla ofansif yönünü iyi oynayan oyuncular arasında iyi bir birliktelik yaratıp, sağlam bir takım yapısı ortaya çıkarmak olduğunu vurgulayan Bilic, “Ancak elinizdekileri paylaşmayı bilirseniz onurunuzla ve mutlulukla yaşayabilirsiniz. Ben bir sosyalistim ama gerçek anlamda bir sosyalistim” şeklinde konuştu.

Dünyayı tek başıma kurtaramayacağımı gayet iyi biliyorum diyen Slaven Bilic, sözlerini şöyle sürdürdü, “Ancak bir haksızlığa, adaletsizliğe karşı bir mücadele varsa, ben daima en ön saflarda olmayı tercih ederim ve hayata da buradan bakarım.”

(Beşiktaş Dergisi, Haber-Sol, Yeşil Gazete)

Barcelona’dan kısa kısa: Missy Franklin, Federica Pellegrini’nin önünde altına uzandı

Dünya Yüzme Şampiyonası İspanya’nın Barselona şehrinde devam ediyor. Kadınlar 200 metre serbest yarışında güçlü rakiplerini geçerek Altın madalyaya uzanan Missy Franklin, şampiyonadaki 3.Altın madalyasına ulaştı.

1:52:98 ile dünya rekorunu elinde bulunduran olimpiyat şampiyonu Federica Pellegrini’yı1:54.81’lik yılın en iyi derecesini yaparak geride bırakan Franklin, 100 metre sırtüstü ve 4*100 kadınlar yarışında kazandığı altın madalyalara 200 metre yarışını da eklemiş oldu.

Tarih Yazan Adam  Chad le Clos

Dünya Yüzme Şampiyonasına Olimpiyat Şampiyonu olarak gelen güney Afrikalı Chad le Clos, büyük bir mücadeleye sahne olan 200 metre kelebek yarışını kazandı. 2005 ve 200 yıllarında M.Phelps’in katılmadığı turnuvalarda Dünya Şampiyonu ünvanını kazanan  Pawel Korzeniowski’yi son dönüşte geride bırakarak yarışı kazanan Chad le Clos, bu yılın en iyi derecesi olan 1:54.32 derecesiyle altın madalyaya uzanırken aynı zamanda Amerika ve Avrupa dışından turnuvalara katılıp üst üste Olimpiyat ve Dünya Şampiyonluğunu elde eden ilk sporcu oldu. Chad le Clos, Güney Afrika’lı bir yüzücü.

Sun Yang 3’leme Peşinde

Londra Olimpiyatların 400 ve 1500 metrede son Olimpiyat şampiyonu SunYang, Dünya Şampiyonasında 3’leme yaparak (400-800-1500) yarışlarını kazanarak Grant Hackett’ın 2005 yılında montreal’de kazandığı başarıyı tekrarlamak istiyor. İki sene önce Şangay’da 800 ve 1500 metre yarışlarını kazanan Sunyang 400 metre’de 2. Olunca bu rekoru kıl payı kaçırmıştı.

Sun Yang Tarihe Geçmeye Çok Yakın…

Dünya Şampiyonasının ilk gününde Erkekler 400 metre serbest finalinde yarışın favorisi Sun Yang, 3:41.59’luk derecesiyle altın madalyanın sahibi olan Sun Yang,dün de 800’de çok rahat bir yarış çıkartan Sun Yang, 7:41.36’luk derecesiyle en yakın rakibine 2 saniyeye yakın fark atarak altın madalyaya uzandı. Podyumda gözyaşlarını tutamayan genç sporcu bu durumu “ Kazanıp kazanmamam önemli değil, bu kendimi ifade ediş biçimim, her zaman duygusal bir insanım” açıklamasını yaptı.

Van der Burgh, kendi rekorunu Kıramadı

Erkekler 50 metre kurbağalama yarışında 26.77’lik derecesiyle altın madalyaya uzanan Cameronvan der Burgh, kendisine ait dünya rekorunu 10 saliseyle kaçırdı.Roma 2009’da kırdığı, kendisine ait dünya rekorundan 10 salise yavaş bir derece olan 26.77’yle birinci gelen Cameronvan der Burgh, Barselona’daki ilk altın madalyasını kazandı.

Derleyen: Muhittin Kurban

(Yeşil Gazete)




 

Dersim’den – Erbil’e bisiklet turu, “Ji bo jiyaneke nû, pê li pedalê bike”

Eko-Jin ve Diyarbakır Bisiklet Ve Doğa Sporları Kulübü 9 – 25 Ağustos tarihleri arasında “Dersim’den – Erbil’e” , “Ji bo jiyaneke nû, pê li pedalê bike – Yeni bir yaşam için pedalla” sloganı ile bir bisiklet turu düzenliyor.

paylaşmak için tklynz / click for to share

Bir zamanlar değil bisiklet turu düzenlemek güvenli bir şekilde gezinmenin bile hiçbir zaman mümkün olamayacağının düşünüldüğü bir coğrafyada gerçekleşecek bisiklet turunun barışın doğaya ve yaşama katkısını vurgulamak amacı ile düzenlendiği belirtilen basın açıklamasında, Barış’ın sadece insanlar arasında yapılan bir akit olmadığını vurgulanarak, “Barış, savaşlarla zarar verdiğimiz canlı ve cansız tüm doğayla yapıldığında anlam kazanır. Barış, silahları susturmanın yanı sıra, doğaya karşı sorumluluk duyma, bir özür dileme, af dileme seremonisidir” deniyor.

Bisiklet turuna katılmak isteyenlerin aşağıda belirtilen rota güzergahları kapsamında ve belirtilen tarihlerde yolculuğa dâhil olabileceği belirtilmiş durumda.

Son dakika değişiklikleri ve güncellemeler için bilgi alınabilecek adresler ise şöyle

Eko-Jîn FaceBook hesabı : https://www.facebook.com/ekolojin
Eko-Jîn FaceBook gurubu : https://www.facebook.com/groups/ekojin
Bisiklet turunun FaceBook gurubu : https://www.facebook.com/groups/jiyanekenu
Diyarbakır Bisiklet Ve Doğa Sporları Kulübü FaceBook Sayfası: https://www.facebook.com/dibidosk
Diyarbakır Bisiklet Ve Doğa Sporları Kulübü web adresi : www.dibidosk.com

Eko-Jin’in bisiklet turu güzergahı ile türkçe ve kürtçe yapılan basın açıklamasının tam metnini her iki dilde de paylaşıyoruz

Bisiklet turunun güzergahı ve tur programı şu şekilde

09 Ağustos / Dersim (Buluşma)

10 Ağustos / Dersim – Kovancılar

11 Ağustos / Kovancılar – Maden

12 Ağustos / Maden – Amed (Diyarbakır)

13 Ağustos / Amed – Bismil

14 Ağustos / Bismil – Hasankeyf

15 Ağustos / Hasankeyf (Dinlenme ve Etkinlik)

16 Ağustos / Hasankeyf – Ilısu

17 Ağustos / Ilısu – Şırnak

17 Ağustos / Roboskî – Şırnak

18 Ağustos / Şırnak – Silopi

19 Ağustos / Silopi – Duhok

20 Ağustos / Duhok – Amedi

21 Ağustos / Amedi – Barzan

22 Ağustos / Barzan – Akre

23 Ağustos / Akre – Soran

24 Ağustos / Soran – Shaqlawa

25 Ağustos / Shaqlawa – Erbil

* * *

Türkçe

“Barış sadece insanlar arasında yapılan bir akit değildir. Barış, savaşlarla zarar verdiğimiz canlı ve cansız tüm doğayla yapıldığında anlam kazanır. Barış, silahları susturmanın yanı sıra, doğaya karşı sorumluluk duyma, bir özür dileme, af dileme seremonisidir.

9 Ağustos 2013 tarihinde nehirlerinde yüzüp, dağlarına sığındığımız, nesiller boyu derinliklerine kök saldığımız toprakların bize yüklediği sorumluluğun bilinciyle,bisikletlerimizle Dersim’den yola koyulacağız. Savaşlar ve çatışmalar esnasında tahrip edilen topraklarımızın sesini duyurmaya çalışacağız. Süregelen ekolojik yıkımı fotoğraflayıp kayıt altına alacağız.

Talanı ve yıkımı yıllardır üç maymunu oynayarak perdeleyen basın kuruluşlarının ilgisizliğine başkaldırırken, coğrafyamızın feryadını vicdanlı yüreklere iletmek için pedallarımıza asılacağız. Yolda, popüler kültürün unutturmaya çalıştığı kadim bilgileri öğrenecek, yerleşim yerlerinde yerel tohumları toplayıp paylaşacağız. Sınırları aşıp kentler ve köyler arasında dostluk köprüsü olmaya çabalayacağız.

Bu arada dünya ekoloji hareketlerinin deneyimleri hakkındaki bilgilerimizi paylaşarak, film gösterimlerine devam ederek, köy köy, kasaba kasaba ilerleyip yolculuğumuza Güney Kürdistan topraklarında son vereceğiz”

* * *

Kürtçe

Aştî bi tenê ne peymaneke di nava mirovan de ye. Ku aştî bi xwezaya bi şer û pevçunan zirar dîtiye re bête kirin wê watedar be. Herwiha aştî li gel çekberdanê li hemberî xwezayê seramoniyeke berpirsiyariyê, lêborîn xwestinê û daxwaza efûkirinê ye. Di 9ê Tebaxa 2013yan de bo axa ku me di çem û rûbarên wê de melevanî kiriye, me xwe spartiye çiyayên wê, em ê bi duçerxên xwe ji bajarê Dersîmê bi rê kevin. Em ê dengê axa xwe ya ku di dema şer û pevçûnan de kavil bûye, bidin hisandin. Em ê wêrankirina ekolojîk a ku ji berê de ye berdewam e bi wêneyan tomar bikin. Em li hemberî saziyên çapemeniyê ên ku fena sê meymûnan talan û wêrankirina axa me nîşan nadin serî radikin û ji bo ku em hawara axa xwe bigihînin kesên dilnerm, em ê pê li pedalan bikin. Em ê di rê de bi zanîna ku ji aliyê çanda populer ve hatiye jibîrxistin agahdar bin, li wargehan tovên herêmî bidin û bistînin. Em ê sînoran derbas bikin û hewl bidin ku di navbera gund û bajaran de bibin pirên aşitiyê. Herwiha em ê qala zanyariyên xwe yên di derheqê hewldanên bizavên ekolojîk ên cîhanê de bikin, bi nîşandayina fîlman em ê gund bi gund, navçe bi navçe bigerin û em ê rêwitiya xwe li başûrê welêt bi dawî bikin”

Haber: Alper Tolga Akkuş

(Yeşil Gazete)

Çevre hakkının daniskası : Aarhus sözleşmesi – Dr. Tolga Şirin

Hatırlayacak olursak “çevre hakkına” ilişkin böylesi yaygın tartışmalar, 2008 yılında da gerçekleşmiş, hidroelektrik santral (HES) ve nükleer santral projelerine karşı gerçekleşen protestolardan sonra “çevrecinin daniskası olmak” münakaşası yaşanmıştı (bkz. “Çevrecinin daniskası”, 23.08.2008 tarihli Taraf). O dönemki tartışmalarda; ileri sürülen argümanların yanında, özellikle argo bir sözcük olan daniska, gündemde yer etmişti. Bu sözcüğün anlamı ve kökenine ilişkin çeşitli tevatürler üzerine konuşmuştuk. Bu tevatürlerden biri de, “âlâ, has” anlamına gelen bu kelimenin, köken olarak “Danimarkalı kelimesinden türediğiydi. Kelimenin kökeninin gerçekten de bu olup olmadığından emin değilim ama eğer çevre hakkını güvence altına alan sözleşmelerden bahsedeceksek, kelimenin tam anlamıyla çevre hakkının “daniskasını” yani Aarhus Sözleşmesi’ni gözardı edemeyiz.


Aarhus Sözleşmesi veya gerçek ismiyle “Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Çevresel Karar Verme Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi”, 1970’li yıllardan bu yana ivme kazanan çevre hakkı tartışmalarının birikimi ve Avrupa bünyesinde 33 ülke ve birçok sivil toplum örgütünün katılımıyla sürdürülen on farklı toplantıdan sonra, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın ifadesiyle “çevresel demokrasi konusunda BM bünyesinde şimdiye kadar gerçekleştirilen girişimlerin en iddialısı” olarak 25.06.1998 tarihinde Danimarka’nın Aarhus kentinde imzaya açıldı ve 30.10.2001 tarihinde yürürlüğe girdi. Bugün Sözleşme’nin tarafı olan 46 devlet (biri AB) bulunuyor. Türkiye ise hâlen, ne ilk sözleşme metnini, ne de sonradan yürürlüğe giren ek protokolleri imzaladı ve AB ilerleme raporlarındaki eleştirilere rağmen bunda ısrar ediyor. AB üyeleri ve adayları arasında bu durumda olan devlet bulunmazken, Avrupa Konseyi içinde aynı trajik durumu sadece Rusya ve Andora paylaşıyor.

 


Aarhus Sözleşmesi ne içeriyor?


Bu sözleşmeyi “daniska kılan şey, sadece Danimarka’da imzalanmış olması değil, aynı zamanda çevre hakkına ilişkin “âlâ” hükümler içermesi. Aarhus Sözleşmesi’nin üç temel amacı bulunuyor. Sözleşme, “şimdiki ve gelecekteki kuşakların” sağlıklı bir çevrede yaşaması için;


1) çevresel bilgiye erişimi,


2) karar alma sürecine, ilgili halkın katılımını ve


3) yargısal makamlara başvuru haklarını güvence altına alıyor.


Bu amaçlar, Sözleşme’yi ayrıcalıklı kılıyor.


Birincisi, “çevresel bilginin” sadece hava, toprak ve suyla sınırlanmamış olması. Sözleşme’ye göre genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) ile iktisadi analizleri vb. konuları da içerecek bilgiler de çevresel bilgi niteliği taşıyor. Dahası bu erişime açık bilgiler, sadece resmî makamların değil, özelleştirme yoluyla kamu hizmetini yürüten özel sektör kuruluşlarının faaliyetlerini de içeriyor. Sözleşme’ye göre hemen herkes, özel sektör/ kamu faaliyetlerine ilişkin olarak, dar anlamda doğayla ilgili konularda değil, örneğin GDO’lu besinlere ilişkin veya çevre projelerindeki alım-satım, maliyet analizleri vs. konularında şeffaflık talebinde bulunabilme ve bilgiye erişebilme hakkına sahip. Öyle ki taraf devletler, çevresel bilgiye erişim hakkını, teknik ve bürokratik prosedürlerden çıkartıp, basit ve ulaşılabilir kılmakla (örn. elektronik ortamda veri sunma vs.) yükümlü durumda.


Sözleşme’de vurgulanan ikinci önemli konu, çevresel karar alma süreçlerine “halkın katılımının” öngörülmesi. Sözleşme, bu katılımı soyut bir düzeyden çıkartıyor; yani Sözleşme, “en küçük durak değişikliğinde dahi halka sorulacak olmasını” keyfiyete dayalı bir lütuf değil, hukuki bir zorunluluk hâline getiriyor. Taraf devletler bir çevre projesine giriştiğinde, bu projeyle ilişkili halkı, hem projenin erken aşamasında hem de ilerleyen her bir aşamada, konuya dair (ilan, ücretsiz bilgi sunumu vb. yollarla) haberdar etmekle, sürece ilişkin sorulara tatmin edici yanıtlar sunmakla ve “ilgili halkın” konuyla ilgili yaklaşımına uygun hareket etmekle yükümlü kalıyor. Sözkonusu yükümlülük, ciddi çevresel etkiler doğurabilecek bir düzenleme (yasa, yönetmelik vs.) hazırlanmasında da geçerli. Taraf devletler, böyle bir yola girdiklerinde düzenleme taslaklarını halka sunmak, ilgili halkın görüşlerini doğrudan veya temsilcileri aracılığıyla sunmasını sağlamak ve icabında talepleri düzenlemeye yansıtmak yükümlülüğü altında. Bu yükümlülük, önemli çevresel düzenlemelerin, içeriği belirsiz torba yasalarla tek gecede yürürlüğe girdiği Türkiye açısından oldukça önem taşıyor.


Sözleşme’nin üçüncü önemli unsuru ise yargısal başvuru yollarına ilişkin. Malum, korkuluk olmayınca tarla hasat vermiyor. Halkın çevresel bilgiye erişimi ve katılımının sağlanmaması hâlinde bunun yargısal denetime tabi olmaması düşünülemez. Sözleşme, bu hakların ihlali hâlinde bağımsız ve tarafsız organlara başvuru hakkını güvence altına aldığı gibi, son derece olumlu bir hükümle, bu hakların ihlali hâlinde konuyla ilgili menfaati olsun-olmasın “herkesin” başvuru yapabileceğini düzenliyor.

Çevreci aktivistlere öneri: Aarhus Sözleşmesi imzalansın kampanyası


Gezi Parkı eylemleri, siyasal yelpazenin farklı öznelerinin meşreplerine göre çevre hakkına ilişkin bir şeyler söylemesini sağladı, sağlıyor. Ne var ki bu söylemler içinde “Aarhus Sözleşmesi’nin imzalanmaması sorunu” cılız kaldı. Toz duman, manipülasyonlar, orantısız kolluk müdahalesi ve işkence iddiaları arasında bu sesin cılız kalması görece anlaşılır. Ancak bunlar, insan hakları mücadelesinin bütüncül olduğu gerçeği karşısında çevre hakkı için somut bir kazanımı ıskalamamıza neden olmamalı. Aarhus Sözleşmesi imzalansın” çevreci siyasetin somut kampanya sloganlarından biri olabilir. Öyle ki “çevrecinin daniskası olan”, “çevre hakkının daniska sözleşmesini” imzalanmak durumunda kalabilir.

 

Dr. tolga şirin – Taraf

Boğazpınar, 2. Karasu Kültür ve Sanat Festivali’ne hazır

HES belası ile mücadelesini yılmaksızın sürdüren Tarsus’un Boğazpınar Köyünü şimdiden 10 – 11 Ağustos tarihlerinde 2. kez düzenlenecek olan Boğazpınar Köyü Karasu Kültür ve Sanat Festivali‘nin heyecanı sarmış durumda.

Cumartesi ve Pazar günlerini kapsayan festival süresince doğal güzellikleri göz kamaştırıcı olan Karasu’dan çadır kamp da kurulacak. Festivali düzenleyen Boğazpınar HES Karşıtı Platform tarafından yapılan açıklamada ellerinde sınırlı sayıda çadır bulunduğundan festivale gelmek isteyenlerin her ihtimale karşı çadırlarını da yanlarında getirmeleri belirtilmiş.

Peki 2. Boğazpınar Köyü Karasu Kültür ve Sanat Festivali’nde bizleri ne bekliyor.

10 Ağustos Cumartesi saat 11:00’de Karasu’ya doğru yapılacak yürüyüş ile festivalin açılışı yapılacak. 17:00’deki resmi açılış törenine kadar ise Karasu’nun dibinde gerçekleşecek piknik esnasında Boğazpınar’daki HES gerçeği, HES karşıtı platformunun mücadelesinin ele alındığı basın açıklamasının yanısıra müzik dinletisi ile festival havası katılımcıları içine alacak.

17:00’de Boğazpınar ve çevre köy muhtlarlarının açılış konuşmasından sonra ise Boğazpınar Köyü Halk Oyunları Ekibi, Boğazpınar Köyü Müzik Grubu,  Kenzin Köyü Tiyatro Topluluğu, Tarsus Halk Eğitim Merkezi Halk Oyunları Ekibi’nin gösterisini izlemek mümkün.

11 Ağustos Pazar günü saat 15:00’de gerçekleşecek panelin konuşmacıları ise Ziraat Mühendisi Ersin GÜL, Sarıkeçililer Derneği Başkanı  Pervin ÇOBAN ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Mersin eş sözcüsü Osman Yılmaz.

Panel sonrasında Merhaba Sanat Tiyatrosu’nun tiyatro gösterisini izleyecek olan festival katılımcıları Boğazpınar köylü kadınların Karasu Şiirleri dinletisinin ardından Turhan Alıcı ve Grup Kararsesi konserinin keyfini çıkaracakları.

2. Boğazpınar Köyü Karasu Kültür ve Sanat Festivali ile ilgili ayrıntı bilgi almak, son dakikan güncellemelerinden haberdar olmak ve festival programı için festivalin facebook sayfası

(Yeşil Gazete)

Tate Modern’de toplanan direnişçilerden Gezi kareografisi; “Diren Türkiye Londra seninle!”

Londra’nın merkezindeki Tate Modern’in bahçesinde buluşan binden fazla kişi Türkiye’de barışçıl gösterilere karşı şiddeti katlanarak artan polis müdahalesini protesto etti.

paylaşmak için tklynz / click for to share

Ellerindeki “Penguins out, Zebras in” (Penguenler demode, Zebralar yeni moda), “Stop police attacks in turkey” (Türkiye’deki polis saldırılarını durdurun), “resist turkey, london is with you” (Diren Türkiye, Londra seninle”, “corrupt government and police attack people in turkey” (Kokuşmuş hükümet ve polis Türkiye’de halka saldırıyor” yazılı pankarlar ile Gezi Direnişine desteklerini gösterdi.

Tate Modern’in bahçesindeki şenlikli protesto eyleminde davullar, ziller, defler çalarak şarkı söyleyen topluluk zaman zaman da “Zıpla zıpla zıplamayan Tayyiptir” ve Bu daha başlangıç, Mücadeleye devam sloganının ingilizcesi olan, ““this is just the beginning. We will keep fighting” ile Gezi Direnişçilerinin yalnız olmadıklarını bir kez daha kanıtladı

(Yeşil Gazete, Catch21)

Hücrede unutulan zanlıya 4 milyon dolar tazminat

0

Amerika Birleşik Devletleri’nin San Diego şehrinde bir üniversite öğrencisi, dört gün boyunca nezarethanede unutulmasının ardından açtığı davada devletten 4 milyon dolardan fazla tazminat almaya hak kazandı.

Daniel Çong, hayatta kalabilmek için idrarını içmek zorunda kaldığını, ölüm korkusuyla koluna annesi için bir mesaj kazıdığını ve halüsinasyonlar gördüğünü söyledi.

2012’de düzenlenen bir uyuşturucu operasyonunda gözaltına alınan Çong’a bir suçlama yöneltilmeyeceği söylenmiş ancak bunun ardından dört gün boyunca, tutulduğu hücreye hiç kimse gelmemişti.

Adalet Bakanlığı müfettişleri, hâlâ, Çong’un hücrede nasıl unutulduğunu araştırıyor.

Dört gün sonra hücreden kurtarılan Çong, aşırı su kaybı, böbrek yetmezliği, kramplar ve yemek borusundaki yırtık nedeniyle tedavi görmüştü. Çong’un bu süre içinde 7 kilo kaybettiği de belirtiliyor.

Daniel Çong, yaşananların bir hata olduğuna inanıyor.

Çong’un tutulduğu hücrenin pencereleri olmadığı ve dört gün boyunca su ya da yiyecekten mahrum kaldığı ifade ediliyor.

Çong’un avukatı, müvekkilinin yaşadıklarının ardından, Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi’nin gözaltı uygulamalarında değişiklik yapıldığını bu çerçevede hücrelere kameralar yerleştirildiğini ve artık tüm nezarethanelerde hücrelerin her gün kontrol edildiğini belirtti.

 

Afrika’nın en eski millî parkı tehdit altında

Dünya Doğayı Koruma Vakfı WWF, İngiltere merkezli bir petrol şirketine, Afrika’nın en eski milli parkında petrol arama planlarından vazgeçmesi çağrısında bulundu.

Vakıf, Soco International şirketinin planlarının Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki Virunga Millî Parkı’nı tehlikeye attığını açıkladı.

Virunga Millî Parkı, aralarında nesli tükenme tehdidi altında olan dağ gorillerinin de bulunduğu yaklaşık üç bin farklı tür hayvanı barındırıyor. Soco International, yaptığı çalışmaların Milli Park’ı tehlikeye attığı iddialarını reddediyor ve bu aşamada sadece o bölgenin potansiyel kaynaklarıyla ilgili fizibilite çalışmaları yapıldığını belirtiyor.

Bölge tehdit altında

WWF, hazırladığı raporda, Dünya Mirası listesinde bulunan Virunga Millî Parkı’ndaki petrol kaynaklarının kullanıma açılmasının geniş çaplı kirliliğe, çevrenin zarar görmesine ve anlaşmazlıklara ve çatışmalara neden olabileceği uyarısında bulundu.

Vakfın Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki ülke yöneticisi Raymond Lumbuenamo “Bu bölgeyi bir petrol sahasına çevirirseniz, bundan geri dönüş mümkün olmaz. O güzellik mahvedilecek, kirletilecek” dedi.

Fransız Total şirketinin bu bölgeyle ilgilenmediğini açıklaması ardından Soco International Virunga Millî Parkı’nda çalışan tek şirket olarak kaldı.

WWF, petrol aramak yerine, bu bölgeye fayda sağlayacak hidroelektrik üretimi, balıkçılık, çevre turizmi gibi sürdürülebilir çalışmalara ağırlık verilmesi gerektiğini vurguladı.

1925’te kuruldu

Göller, ormanlık alanlar, ovalar ve yanardağlardan oluşan Virunga Millî Parkı, 1925 yılında Belçika Kralı Birinci Albert tarafından kurulmuştu.

Millî Parkın resmî internet sitesine göre, parkta, nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan 200 dağ gorili yaşıyor.

Uluslararası Gorilleri koruma Programı, tüm dünyada 880 dağ gorili bulunduğunu belirtiyor.

Silahlı gruplar arasında devam eden çatışmalar ve bölgedeki güvenlik durumuyla ilgili endişeler nedeniyle tüm turistik çalışmalar askıya alınmış durumda.

(BBC)