Ana Sayfa Blog Sayfa 414

Gazeteciler Kepenek, Yükler, Deniz ve Akyüz adli kontrolle serbest, Fırat Can Arslan tutuklandı

bianet kadın ve LGBTİ+ hakları editörü ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İşyeri Temsilcisi, gazeteci Evrim Kepenek, dün öğle saatlerinde evi basılarak ve kelepçelenerek gözaltına alındıktan sonra bugün çıkarıldığı Çağlayan‘daki İstanbul Adliyesi’nde serbest bırakıldı.

Geceyi gözaltına geçiren Kepenek, bu sabah saat 10.00’da adliyeye getirildi. Polis, Kepenek’i adliyeye götürdüğü sırada metal kelepçe taktı. Adliye güvenliği ise gelişmeleri takip eden gazetecilere “Çekim yapmak için izniniz var mı” diyerek engel olmaya çalıştı, “Size burada çekim yaptırmam” dedi. Ancak güvenlik müdürleri daha sonra personelini geri çekti.

Kepenek’in savcılıktaki ifade işlemi 11.40 civarında başladı, buradaki ifadesinin ardından yurtdışına çıkış yasağı ve ayda bir imza vermek şeklindeki adli kontrol tedbirleri uygulanarak serbest bırakılmasına hükmedildi.

Evrim Kepenek, serbest kalmasının ardından yaptığı açıklamada, “Retweet etmenin suç olduğunu deneyimlediğim için Türkiye adına üzgünüm. Fırat Can Arslan’ın haber olacak bilgiyi yaydığı için tutuklanması da ayrıca utanç verici” dedi.

Kepenek,  T24 editörü Sibel Yükler, gazeteci Evrim DenizMezopotamya Ajansı muhabirleri Delal Akyüz ve Fırat Can Arslan‘ın gözaltı gerekçesinin Diyarbakır‘dan Samsun Vezirköprü‘ye tayin olan savcı ve hakim eşiyle ilgili Twitter paylaşımı olduğu belirtilmişti.

Gözaltılara ilişkin konuşan avukat Resul Temur, gazetecilerin gözaltı gerekçesinin Arslan’ın söz konusu paylaşımı olduğunu;  gazetecilere, “kamu görevlisinin kimliğini açıklamak” ve “kamu görevlisini hedef göstermek” suçlaması yönetildiğini söylemişti.

Beş gazetecinin gözaltına alınmasının nedeni açıklandı: Retweet

Üç gazeteci de dün akşam bırakıldı, Arslan tutuklandı

Ankara’da gözaltına alınan T24 editörü Sibel Yükler ile Mezopotamya Ajansı muhabiri Fırat Can Arslan, İzmir’de gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı muhabiri Delal Akyüz ve Diyarbakır’da gözaltına alınan gazeteci Evrim Deniz ise  emniyetteki sorgularının ardından dün akşam saatlerinde adliyeye sevk edildi.

Yükler, Deniz ve Akyüz, yurt dışı yasağı ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken; Arslan, “Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek- (TMK 6/1)” suçlamasıyla tutuklandı.

Hakimlik, tutuklama gerekçesinde şunları kaydetti:

“Terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme suçunu işlediğini, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı terör suçları soruşturma bürosunda görev yapan Cumhuriyet Savcısı ve eşi olan Hakim’in isimlerini paylaştığı, Cumhuriyet Savcısının görevine ilişkin dava ve bu dava dosyasında tutuklu olan gazeteci kişiler de vurgulanmak suretiyle yeni görev yerinin belirtildiği,  kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin mevcut olduğu ve kaçma ihtimalinin kuvvetle muhtemel bulunması sebebiyle adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı gerekçesiyle tutuklanması karar verilmiştir”

İfadesinde suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Arslan  ise “Yaptığım paylaşımda sadece Hakimler Savcılar Kurulu kararmesini paylaştım hiçbir yorum katmadım, hedef göstermek gibi bir niyetim ve amacım yoktu” dedi.

T24 editörü Sibel Yükler ile MA muhabirleri Delal Akyüz ve Fırat Can Aslan gözaltına alındı
bianet editörü Evrim Kepenek de evi basılarak gözaltına alındı

Akbelen in peril: Energy company destroys forest for coal as activists flood to defend trees

Thousands of trees in Akbelen Forest in southwestern Turkiye have been destroyed since Monday to expand a coal mine nearby as the tension between activists and the gendarmerie forces continues to fluctuate.

Located in İkizköy village in the Aegean province of Muğla, Akbelen Forest has been occupied by the residents of the village as well as ecology activists for over two years to prevent ecocide in the area and defend the trees from the energy company that runs the coal mine.

Hundreds of ecology activists from across Turkiye flooded to Akbelen Forest to stop the cutting down of the trees upon the entrance of the logging crew into the forest.

Meanwhile, the gendarmerie set up barricades to prevent the activists from accessing the area where tree-cutting was being conducted.

Akbelen

The activists attempted multiple times to pass the gendarmerie’s barricades to stop logging. The gendarmerie intervened twice by force with activists, using pepper gas, batons, shields, and water cannons.

Several people were reported to be injured during the incident, and 65-year-old Havva Ova was hospitalized due to the impact of pressurized water and pepper gas. She was discharged from the hospital and joined the protests in Akbelen Forest again the next day.

Seven people including İsmail Hakkı Atal, the volunteering attorney conducting the legal cases regarding Akbelen Forest, and the member of İkizköy Environmental Committee Hasan Yorulmaz were taken into custody to be released later in the day.

As part of a civil disobedience protest, the activists passing the gendarmerie’s barrier occupied the trees to prevent tree cutting on Wednesday. As activists were forced to leave the area, the residents of İkizköy reported that several people were taken into custody by gendarmerie forces.

Akbelen

More on Akbelen Forest

YK Energy, a joint affiliate of IC Holding and Limak Holding, which is known to have close ties with the Turkish government, intended to cut down the trees in the 740-decare section of the Akbelen Forest to expand a coal mine that would provide lignite to the Yeniköy and Kemerköy thermal power plants.

Although the company had obtained the permissions required, the residents of İkizköy, environmental activists, and lawyers objected to the destruction of the forest through lawsuits and by actively occupying Akbelen for over two years.

Akbelen

Kemer’deki orman yangınında üçüncü gün

Antalya’nın Kemer ilçesi, Göynük Değirmendere Mahallesi‘ndeki ormanlık alanda pazartesi günü, akşam saatlerinde çıkan yangını kontrol altına alma çalışmaları sürüyor.

Şu ana kadar yanan alanın 180 hektarı geçtiği belirtiliyor.

Yangını söndürme çalışmaları, gece boyunca helikopterlerle devam etti. Gece görüş sistemlerine sahip beş helikopter bölgede görevlendirildi.

Salı sabahı başlayan müdahalelerde 22 helikopter ve 10 uçak ile çok sayıda ekip görev almıştı. Ancak rüzgar hızının zaman zaman artması, yangına müdahaleyi zorlaştırıyor.

Kemer Belediye Başkanı Necati Topaloğlu çalışmalarla ilgili NTV kanalına şunları söyledi: “Şu anda (yangını) bir yere sıkıştırdılar ama bugün ayın en sıcak günü olacak. Helikopterlerin su aldığı yer çok yakın olduğu için bugün öğlene kadar kontrol altına alınır diye düşünüyoruz.  Bizim en büyük dezavantajımız karadan hiç müdahale edemiyoruz. Şu anda zirveye çıktı yangın, 900-950 metrede sonrası kayalık. Ama bir başka yere kozalak atarsa o zaman başka yere sıçrayabilir. Yerleşim yerlerini tehdit edecek bir durum yok şu anda” dedi.

Bugün (26 Temmuz Çarşamba) sabahın ilk saatlerinden itibaren çok sayıda helikopter ve uçak da çalışmalara yeniden katıldı.

Bölgede çalışan helikopterler, alçalarak denizden aldıkları suyu, yanan alanlara taşıyarak söndürme çalışmalarına destek veriyor. Karadan da çok sayıda arazöz, iş makinesi, itfaiye araçları ve orman işçileriyle yangına müdahale sürüyor.

Yangının neden çıktığı henüz bilinmiyor, ancak sert rüzgarın etkisiyle geniş ve sarp bir alana yayıldığı için söndürmede güçlük yaşanıyor.

Türkiye’de 10 günde 203 orman yangını çıktı

Avukatlardan Akbelen için suç duyurusu

Muğla‘nın Milas ilçesine bağlı Akbelen Ormanı‘nda bir şafak baskınıyla yapılan kanunsuz kesimin ardından avukatlar bugün Milas Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu. .

Suç duyurusunun ardından acil yürütmeyi durdurma talebiyle Muğla İdare Mahkemesi’ne açılan dava öncesinde bir de basın açıklaması yapıldı.

Av. İsmail Hakkı Atal, Av. Arif Ali Cangı ve Denizli Barosu‘ndan Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu Üyesi Av. Özgür Orpak‘ın konuşmasının ardından yapılan basın açıklamasını Muğla Barosu Genel Sekreteri Av. Şükriye Metin okudu:

‘Yürütme, ivedilikle durdurulmalı’

“Çevremizi, doğamızı, Muğla’mızı ilgilendiren bu konuda alınacak tüm kararlarda şeffaf bir idari işleyiş, hukuka uygun bir yargı denetimi olması gerekirken, İdare Mahkemesi’nde mevcut yürüyen davada henüz bir karar çıkmamış olması vatandaşlarımızın adalete olan güven duygusunu sarsmaktadır. İkizköylülerimizin açtığı yeni davada acilen ve ivedilikle yürütmenin durdurulması kararı verilmesi gerekmektedir. Kesilen ağaçlarımızın vicdan muhasebesi artık yargıya devredilmiştir. Tüm bu hukuki süreçte canla başla mücadele veren İkizköylü halkımızın yanındayız. Hukuki sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız.”

‣ Akbelen Ormanı’nda sabaha karşı testere sesleri: Maden için ağaç kesimine başlandı
‣ Akbelen’de ağaçları savunanlara cop, kalkan, biber gazlı jandarma müdahalesi: Gözaltılar var
‣ İkizköylü Esra Işık’tan kolluk kuvvetine: Gözüme bakamıyorsunuz çünkü gerçeği biliyorsunuz
‣ Akbelen’de köylülere ikinci saldırı: Tomalar kullanıldı, 65 yaşındaki kadın hastanelik oldu
‣ Akbelen’de son gelişmeler: İkizköylü kadınlar oturma eylemi başlattı
‣ Akbelen Ormanı’nda ekokırım: Jandarma barikatının ötesinde binlerce ağaç katledildi
‣ Akbelen’de doğa savunucularından ağaçlara sarılarak sivil itaatsizlik eylemi: Gözaltılar var

Akbelen’de doğa savunucularından ağaçlara sarılarak sivil itaatsizlik eylemi: Gözaltılar var

Muğla‘nın Milas ilçesindeki İkizköy mevkiindeki Akbelen Ormanı‘da kömür madeni için 24 Temmuz’da başlatılan ekokırım devam ederken, köylüler ve ekoloji aktivistleri sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirerek ağaçları kesimden korumaya çalıştı.

Alanda Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek amacıyla ağaç katliamı gerçekleştirilirken, İkizköylüler ve ormanları korumak amacıyla mücadele eden aktivistler, iki gündür devam eden ağaç kesimi sırasında henüz kesilmemiş olan ağaçlara sarılarak, dokunarak, dayanarak Anayasal görevlerini yerine getirmeye çalıştı.

‘Jandarma kanunsuz emre itaatten suç işliyor’

Avukat İsmail Hakkı Atal, yapılan ağaç kesimlerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu, Akbelen’deki doğa savunucularına müdahale eden kolluk güçlerinin ‘kanunsuz emre itaat’ ettiğini ve bunun bir suç olduğunu hatırlattı.

Atal, “Anayasanın 169’uncu maddesi bize bu ormanı koruma görevi veriyor. Anayasanın 169’uncu maddesi herkese emrediyor. Limak İçtaş’a da emrediyor, Orman Genel Müdürü’ne de emrediyor, Orman Bakanı’na da emrediyor, valiye de emrediyor, kaymakama da emrediyor. Diyor ki ‘Devlet ormanları hiçbir şekilde eksiltilmez.’ Burası bir devlet ormanıdır. Devlet ormanında orman zarar görürse yerine yeniden orman dikilir; bunlar ormanı yok ediyorlar” dedi.

Jandarma ile konuşan Atal, “Bak komutan, sen şu an kanunsuz emre itaat ediyorsun. Hukuken senin yaptığın yasa dışı; bizim değil. Sen kanunsuz emre itaat ediyorsun. Kanunsuz emre itaat suçtur!” dedi.

Avukat Atal, pazartesi günü Muğla’nın Bayır mevkiinde orman yangın varken orman ekiplerinin yangını söndürmek yerine Akbelen Ormanı’na gelip ağaç kesimi yaptığını hatırlattı.

Akbelen

‘Anayasa bize ormanı koruma hakkı veriyor’

Aktivistlerin gerçekleştirdikleri sivil itaatsizlik eyleminin anayasal dayanağını Atal şöyle açıkladı:

“Şimdi biz bir sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştiriyoruz çünkü buna anayasal hakkımız var. Anayasa, devletin yasaları bize bu hakkı veriyor. Fakat Muğla’da Limak İçtaş’a kanunlar uygulanmıyor. Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre hiçbir zümreye, hiçbir sınıfa imtiyaz tanınamaz. Ama Anayasa’nın 10’uncu maddesi burada uygulanmıyor. Burada imtiyazlı bir zümre, imtiyazlı bir sınıf var, Limak İçtaş var.”

Atal’ın açıklamasının ardından Türkiye’nin birçok yerinden gelen ve her yaştan İkizköylüler ve ekoloji savunucuları sivil itaatsizlik eylemlerine başlayarak ağaçlara sarıldı.

Aktivistler bir süre sonra jandarma güçleri tarafından bölgeden çıkarıldı. Bazı aktivistlerin gözaltına alındığı belirtildi.

‣ Akbelen Ormanı’nda sabaha karşı testere sesleri: Maden için ağaç kesimine başlandı
‣ Akbelen’de ağaçları savunanlara cop, kalkan, biber gazlı jandarma müdahalesi: Gözaltılar var
‣ İkizköylü Esra Işık’tan kolluk kuvvetine: Gözüme bakamıyorsunuz çünkü gerçeği biliyorsunuz
‣ Akbelen’de köylülere ikinci saldırı: Tomalar kullanıldı, 65 yaşındaki kadın hastanelik oldu
‣ Akbelen’de son gelişmeler: İkizköylü kadınlar oturma eylemi başlattı
‣ Akbelen Ormanı’nda ekokırım: Jandarma barikatının ötesinde binlerce ağaç katledildi

Beş gazetecinin gözaltına alınmasının nedeni açıklandı: Retweet

bianet editörü Evrim Kepenek ile T24 editörü Sibel Yükler, gazeteci Evrim Deniz, Mezopotamya Ajansı muhabirleri Delal Akyüz ve Fırat Can Arslan‘ın gözaltı gerekçesinin Diyarbakır‘dan Samsun Vezirköprü‘ye tayin olan savcı ve hakim eşiyle ilgili Twitter paylaşımı olduğu ifade edildi.

Gazeteci Fırat Can Arslan, 18 Haziran’da Diyarbakır’da davası görülen 18 Kürt gazetecinin iddianamesini hazırlayan savcı ve mahkeme heyetindeki eşinin Samsun Vezirköprü’ye tayin edilmesini içeren bir paylaşım yaptı.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, paylaşımı yapan Arslan ve retweet eden (sosyal medya platformu Twitter’da bir kullanıcının paylaşımını diğer kullanıcıların paylaşan) gazeteciler hakkında soruşturma başlattı.

bianet‘in aktardığına göre, gözaltılara ilişkin konuşan avukat Resul Temur, savcı ile görüştüğünü ve o anda soruşturmanın içeriğine dair detaylı bilgi edinemediklerini aktardı. Ancak gazetecilerin gözaltı gerekçesinin Arslan’ın söz konusu paylaşımı olduğunu belirtti.

Temur, gazetecilere, “kamu görevlisinin kimliğini açıklamak” ve “kamu görevlisini hedef göstermek” suçlaması yönetildiğini söyledi.

Ankara’da gözaltına alınan gazeteciler Sibel Yükler, Fırat Can Arslan ve İzmir’de gözaltına alınan Delal Akyüz’ün emniyetteki sorguları bitti.

Emniyetteki sorgunun ardından gazeteciler Yükler ve Arslan Ankara Adliyesi’ne götürüldü. Savcılık ifadesinin ardından Yükler, adli kontrol şartıyla, Arslan ise; tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi.

Yükler, adli kontrol şartıyla serbest bırakılırken, Arslan’ın mahkemedeki sorgusu devam ediyor.

İzmir’de gözaltında tutulan Akyüz ise; Konak Adliyesi’ne götürüldü, Akyüz savcılık ifadesinin ardından adli kontrol şartıyla mahkemeye sevk edildi.

Avukat Özdoğan: Tweet’i niçin paylaştıklarını sordular

Avukat Nuray Özdoğan, gazetecilerin, “terörle mücadelede görevli kişiyi hedef göstermek” suçlamasıyla gözaltına alındıklarını söyledi.

Gazetecilere tek soru sorulduğunu belirten Özdoğan, şunları söyledi:

“Sibel Yükler’e, Fırat Can Arslan’ın paylaşımını neden retweet ettiğini, Fırat Can Arslan’ın ise neden bu paylaşımı yaptığını sordular. Gazeteciler, paylaşımın haber değeri olduğunu, gazetecilik faaliyeti olduğunu belirttiler. Gizli bir bilgiyi paylaşmadıklarını, suçlama konusu yapılan bilginin HSYK kararnamesi olduğunu ve kamuya açık olduğunu söylediler. Hedef gösterme olmadığını söylediler.”

‣ T24 editörü Sibel Yükler ile MA muhabirleri Delal Akyüz ve Fırat Can Aslan gözaltına alındı

Evrim Kepenek

Evrim Kepenek’in ifade işlemi sona erdi

Öğlen saatlerinde gözaltına alınan bianet’in Kadın ve LGBTİ+ hakları editörü Evrim Kepenek’in Taksim Şehit Haşim Usta Polis Merkezi‘ndeki ifade işlemi sona erdi.

İfadede Kepenek’e bianet’in avukatı Meriç Eyüboğlu ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatı Ülkü Şahin eşlik etti. İfade işlemi yaklaşık bir saat sürdü.

Polis Kepenek’e ifadede Diyarbakır’da Haziran 2022’den Temmuz 2023’e kadar hapis tutulan 16 (yargılanan 18) gazetecinin iddianamesini hazırlayan savcı ve mahkeme heyetindeki eşinin Samsun Vezirköprü’ye tayin edilmesini yazan Fırat Arslan’ın tweetini neden paylaştığını sordu.

İfade sonrası bilgi veren Meriç Eyüboğlu, polisin ilk olarak ifadeyi soruşturma savcısına göndereceklerini ve kararına göre hareket edeceklerini söylediklerini aktardı. Eyüboğlu, “Ancak ifade sırasında polisin yaptıkları telefon konuşmalarından bu gece tutulacaklarını anladık” dedi.

‣ bianet editörü Evrim Kepenek de evi basılarak gözaltına alındı

‘Tümüyle keyfi, tümüyle hukuk dışı bir durum’

Eyüboğlu, şöyle konuştu:

“Nitekim ifadeden sonra Evrim’in bu gece gözaltında kalacağı yarın sabahtan Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) vasıtasıyla Diyarbakır Savcılığına bağlanıp ifade vereceği  ‘resmi’leşti.  İfadeye davet edilse gidip verecek yıllardır aynı adreste ikamet eden  işyeri, telefonu bilinen kamuoyunca tanınan her zaman erişilebilecek bir gazetecinin ev baskınıyla bir de kelepçelenerek gözaltına alınması üstüne bir gece de gözaltında tutulması tümüyle keyfi, tümüyle hukuk dışı bir durum. Gözaltındaki tüm işlemler 14.48 itibariyle bittiği halde serbest bırakılmaması da yani yarın sabah alınacağı söylenen SEGBİS ifadesinin bugün alınmaması da keyfiyetin bir başka göstergesi.”

“Peki tüm bunlar neden?” diye soran Eyüboğlu devamında şu açıklamayı yaptı:

“Resmi Gazete’de yayımlanan son hakim savcı atamaların ilişkin haber yapılması ve bu haberin retweetlenmesi. Aleni olan bir bilginin haberleştirilmesi bir yana bunun dünyanın her yerinde haber değeri olduğu tüm toplumu ilgilendirdiği de açık. Üstelik haberde ismi geçen savcı ve hakim Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 6/1 maddesinde düzenlenen ‘terörle mücadelede görev alan kamu görevlisi’ tanımına girmediği için de bu suçlama hukuken tamamıyla temelsiz. Sonuç olarak tek kelimeyle söylersem bu intikam gözaltısı, intikam soruşturması. Hiçbir hukuki temeli yok.”

Türk Toraks Derneği: Akbelen’de halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı elinden alınıyor

Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu Muğla‘nın Milas ilçesinde Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek amacıyla Akbelen Ormanı‘nda süren ekolojik yıkıma ilişkin yayımladığı basın açıklamasında, söz konusu ormanın Bodrum ve Milas’ı besleyen en önemli su havzasında bulunduğuna dikkati çekti.

Açıklamada “Bölgedeki orman ekosisteminin ÖrenYoğunoluk istikametindeki kısmı geçtiğimiz yıllarda ülkemizde yaşanan orman yangınlarında tamamen yok olmuştur. Ayrıca Hüsamlar, Çakıralan, Sekköy, Bağdamlar bölgesindeki orman alanları Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri ile Linyit Maden İşletmesi tarafından kömür elde etmek amacıyla kesilmiştir” denildi.

Kömür sahasından Kuzeybatı istikametindeki son doğal ormanın Akbelen Ormanı olduğunu belirten dernek, “Bu yapılanlar ülkemizin de imzaladığı Paris anlaşmasında belirtilen ‘enerji için kömür kullanımını sonlandırma’ taahhüdü ile çelişmektedir” vurgusu yapıldı.

Açıklamada, şu bilgilere yer verildi:

Muğla’daki üç termik santral, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının sadece yüzde 2’sini oluşturmaktadır ve ülkemizin kurulu enerji gücü ülke ihtiyacını fazlasıyla karşılayacak kapasitededir. Ekosistem ve iklim değişikliğinin önlenmesi için hayati önemi olan ormanlarımız yüzde 2’lik enerji için feda edilemez.

Türk Toraks Derneği Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu, “Sürdürülebilir bir gelecek için, geleceğimiz, çocuklarımız için bu kıyıma dur diyoruz. Sürdürülebilir kalkınmanın önüne dünyamızın ve tüm canlıların geleceğini koyuyoruz” ifadelerini kullandı.

‘Halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı elinden alınıyor’

Açıklamada ayrıca Akbelen Ormanı’nın kesilmesi durumunda zaten işlevinin büyük bir ölçekte orman yangınları ve kömür madenciliği ile kaybetmiş durumda olan ve bölgenin en önemli su kaynağı olan yüzey suyu havzasının işlevini tamamen kaybedeceği uyarısı yapıldı.

Çalışma grubu, şu noktalara dikkat çekti:

• Akbelen Ormanı, yerleşimler, tarım alanları ile maden sahaları arasında kalan son doğal yaşam ortamı olduğu için özellikle Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi Ek Liste II Kesin Korunacak Hayvan Türleri listesinde bulunan ve alanda en az bir defa gözlemlenen veya sesi duyulan kuş türlerinin üreme, beslenme, barınma ve dinlenme amacıyla kullandığı doğal yaşam ortamıdır.

• Akbelen Ormanı, Ören-İkizköy hattı ile İkizköy-Tuzabat ile İkizköy-Çamlıca-Bağyaka hattındaki doğal ormanları birbirine bağlayan doğal bir koridor işlevi sağlamaktadır. Akbelen Ormanı’nın ortadan kaldırılması, bu doğal ekolojik köprüyü ortadan kaldırarak, Milas’ın güneyi ile kuzeyini birbirinden ayırarak büyük bir doğal yaşam ortamı parçalanmasına sebep olacaktır.

• Muğla’da var olan üç termik santral ve yarattığı hava kirliliği ve sera gazlarına karşı, karbondioksiti absorbe ederek kirliliği ve sera etkisini azaltan, Muğla’mıza nefes aldıran ormanlarımız yok olursa, turizmin, balın, zeytinin merkezi Muğla büyük yara alacaktır. Bu yapılan girişim, halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının elinden alınmasıdır.

• Akbelen Ormanı, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen orman yangınları ile büyük ölçekte tahrip olan Ören – İkizköy hattındaki ormana bağımlı türler için bir sığınak işlevi de görmektedir.

‘Bütün ormanların gözetimi devlete aittir’

Uzmanlar, Anayasa’nın 169’uncu Maddesinde geçen ‘Bütün ormanların gözetimi devlete aittir’ ifadesini hatırlatarak “Bu nedenle, devam etmekte olan orman kesiminin acil olarak durdurulması gereklidir” dedi.

Çalışma grubu, devlet yöneticilerine, Tarım Orman Genel Müdürlüğü’ne, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na çağrıda bulunarak şunları kaydetti:

Bu kıyıma dur deyin! Nefes alma kaynaklarımız, ağaçlarımız yangınlarla yok olurken, dünyamız iklim krizi ile yanıp kavrulurken, dünyamızın adeta bir sigortası görevi gören ormanlarımıza kıyılmasına izin vermeyin!

Akbelen Ormanı’nda ekokırım: Jandarma barikatının ötesinde binlerce ağaç katledildi

Muğla‘nın Milas ilçesinde yer alan Akbelen Ormanı‘da kömür madeni için dün (24 Temmuz) başlatılan ekokırım devam ediyor.

Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek amacıyla ağaç katliamı gerçekleştirilirken, kolluk kuvvetleri dört yılı aşkın süredir İkizköylüler tarafından korunan ormanda barikatlar kurdu.

Ağaç kesiminin gerçekleştirildiği alana, kömür için yerlerinden edilen köylülerin ve aktivistlerin girişine izin verilmiyor.

Aktivistler Hakan Tosun ve Bahadır Altan jandarma barikatını aşarak kesim alanına girdi. Tosun, alanda kesilmiş binlerce ağaç olduğunu belirtti.

Hakan Tosun, daha önce İkizköy’e bağlı olan ancak kömür madeni sahasına dahil edilerek yok edilen Işıkdere Mahallesi‘nin karşısında kalan alandaki ağaçların da tamamen kesilmiş olduğunu bildirdi.

Altan ise şu bilgileri paylaştı:

Akbelen Ormanı’nın dayandığı yer burası, madenin. Ama burada kömürü yüzeyde bulamadıkları için ormana yöneliyorlar. Sola doğru döndüğümüzde, burada, bu siyah alanda kömür var umuduyla ormanı altındaki kömür için katletmeye karar verdiler.

Altan, ağaç kesimi yapılan alanları göstererek “Geleceğimizi kesiyorlar, cellatları da bizden maalesef” diye konuştu.

‣ Akbelen Ormanı’nda sabaha karşı testere sesleri: Maden için ağaç kesimine başlandı
‣ Akbelen’de ağaçları savunanlara cop, kalkan, biber gazlı jandarma müdahalesi: Gözaltılar var
‣ İkizköylü Esra Işık’tan kolluk kuvvetine: Gözüme bakamıyorsunuz çünkü gerçeği biliyorsunuz
‣ Akbelen’de köylülere ikinci saldırı: Tomalar kullanıldı, 65 yaşındaki kadın hastanelik oldu
‣ Akbelen’de son gelişmeler: İkizköylü kadınlar oturma eylemi başlattı
‣ Akbelen’de doğa savunucularından ağaçlara sarılarak sivil itaatsizlik eylemi: Gözaltılar var

Akbelen kıyımı Meclis’te

Muğla‘nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı‘nda kömür madeni açmak için bölge halkının tüm direnişine rağmen jandarma ve polis eşliğinde başlatılan ağaç kesimi Meclis gündemine de taşındı.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden (Yeşil Sol) İstanbul Milletvekili  Özgül Saki, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı tarafından yanıtlanması istemiyle orman kıyımına ilişkin soru önergesi verdi. Saki, önergesinde bölge halkının yaşam alanını ihlal eden ve salt sermayedarların öncelediği projede, Bakanlık tarafından nasıl bir kamu yararı gözetildiğini, Paris Anlaşması’nın imzalanmış olmasına rağmen kömürde niye ısrar edildiğini ve orman katliamının telafisinin nasıl yapılacağını sordu.

Özgül Saki’nin başvurusunda şu ifadeler yer aldı:

“Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy Mahallesi’nde bulunan Akbelen Ormanı yüzlerce canlı türünün beslenme, üreme ve barınma bölgesi olmakla birlikte bölgede yaşayan halkın yaşama alanı ve küresel ölçekte ise özenle korunması gereken bir karbon yutak alanıdır.

Ancak 740 dönümlük ormanlık alanda bulunan ağaçlar Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini işleten Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji tarafından, termik santrallere linyit sağlayacak açık maden ocağı yapmak amacıyla kesilmek istenmiş, bu durum bölge halkı ve birçok ekoloji hareketi tarafından büyük tepkiyle karşılanmış, bu projenin insan yaşamı ve ekosistemde yaratacağı tahribata ilişkin görüş bildirilmiştir. Akbelenli köylüler ve ekoloji savunucuları jandarma tarafından şiddete uğramalarına, gördükleri baskılara rağmen
doğa nöbeti tutmuş ve direnmeye devam etmişlerdir.

Köylüler ve ekoloji savunucuları öte yandan hukuki mücadele başlatmış ve yürütmeyi durdurmak için dava açmıştır. Yargı sürecinde bölgede yapılan iki bilirkişi incelemesinde raporlar köylülerin lehine çıkmışsa da son bilirkişi incelemesi raporu, şirket lehine hazırlanmıştır. Şirket lehine hazırlanan son
raporla birlikte 1 Aralık 2022’de mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararı
kaldırılmıştır.

Doğa Nöbeti’nin ikinci yılına girmesinden kısa bir süre sonra bugün (24.07.2023) sabaha karşı 05.30’da bölgeye çok sayıda Jandarma ekibi ve TOMA sevk edilmiştir.”

Özgül’ün Bakan Yumaklı’nın cevaplandırmasını istediği sorular ise şöyle:

  • Birçok ekoloji savunucusu, akademisyen ve çevre hareketinin geri dönüşü imkansız bir ekolojik yıkım olarak değerlendirdiği ve bölge halkının yaşam alanını ihlal eden ve salt sermayedarların öncelediği projede, Bakanlığınız tarafından nasıl bir kamu yararı gözetilmektedir?
  • Limak’a ve sermayedarlara termik santral için ruhsat izni veren Tarım ve Orman Bakanlığı’nın asli görevi yok edilmek istenen binlerce dönümlük ormanı korumak değil midir?
  • Paris İklim Anlaşması ile karbon salınımının azaltılması taahhüdü verilmişken, kömür ve fosil yakıtlara dayalı enerji üretimini azaltmak gerekli iken neden tersi yönünde adımlar atılmaktadır?
  •  Neden elektrik üretimi için her açıdan maliyeti yüksek olan doğaya geri dönüşü çok zor olumsuz etkileri olan kömür gibi kaynaklarda ısrar edilmektedir?
  • Şirket lehine hazırlanan son bilirkişi raporunun bilimsel dayanağı nedir? İlgili Bakanlık olarak siz raporu nasıl değerlendirmektesiniz?
  • Yaklaşık 18 bin 204 adet ağaç kesileceği öngörülen proje alanında yaşanan orman katliamının telafisi nasıl yapılacaktır? Madencilik faaliyetleri nedeniyle oluşacak toz emisyonunun tarım alanlarında yaratacağı tahribata karşı ne gibi önlemler alınacaktır?
  •  Söz konusu projeyle birlikte yaşanması muhtemel olan yer altı sularının yüzeye boşalması ve bölgeye düşen mevsimsel yağışın yüzeysel akışa geçmesiyle oluşabilecek sel felaketlerine karşı ne gibi önlemler alınacaktır?

DEVA’dan Rızvanoğlu: Akbelen, memleket meselesidir

Demokrasi ve Atılım Partisi’nden (DEVA) İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu da olağanüstü gündemle toplanan Meclis Genel Kurulu’ndan videolu bir açıklama yaptı.

“Akbelen bir vatanperverlik meselesidir. Biz de Akbelen için buradayız”  Rızvanoğlu şunları söyledi: “Bu sabah ülke güne daha az ormanla başladı. Akbelen göz göre göre yok ediliyor. Bir taraftan orman yangınlarıyla mücadele ediyoruz, bir taraftan ormanlar kesiliyor. 

İkizköylülerin tek istedikleri, tarım yapabilmek, köylerinde kalabilmek ve yeşille iş içe yaşayabilmek. Bu insanlara kulak vermek yerine sinyal kesicilerle sesleri kısılmak istendi. Bilinmelidir ki, dün yakılan ağıtları kesmeye hiç bir sinyal kesici yetmez.”

‣ Akbelen Ormanı’nda sabaha karşı testere sesleri: Maden için ağaç kesimine başlandı
‣ Akbelen’de ağaçları savunanlara cop, kalkan, biber gazlı jandarma müdahalesi: Gözaltılar var
‣ İkizköylü Esra Işık’tan kolluk kuvvetine: Gözüme bakamıyorsunuz çünkü gerçeği biliyorsunuz
‣ Akbelen’de köylülere ikinci saldırı: Tomalar kullanıldı, 65 yaşındaki kadın hastanelik oldu
‣ Akbelen’de son gelişmeler: İkizköylü kadınlar oturma eylemi başlattı
‣ Akbelen Ormanı’nda ekokırım: Jandarma barikatının ötesinde binlerce ağaç katledildi
‣ Akbelen’de doğa savunucularından ağaçlara sarılarak sivil itaatsizlik eylemi: Gözaltılar var

‘Depreme ve iklime dayanıklı kentler yaratmalıyız’

Bu metin ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Ender Peker ve Çankaya Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Ezgi Orhan tarafından partnerimiz İklim Masası için kaleme alınmıştır. 

*

50 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği Kahramanmaraş depremlerinin de   yakın zamanda hatırlattığı üzere, Türkiye’nin neredeyse tamamı deprem riskine açık ve yüzölçümünün %42’si birinci derece deprem bölgesinde bulunuyor. Buna ek olarak kentlerimiz, iklim krizi kaynaklı aşırı yağışlara, taşkınlara, sıcak hava dalgalarına ve uzun kuraklıklara giderek daha fazla maruz kalacak.

Ancak her ikisi de kentsel mekan üretimiyle doğrudan ilişkili olan bu iki risk, Türkiye’de çoğunlukla birbirinden bağımsız ele alınıyor. Oysa sürdürülebilir kentler yaratmanın yolu, deprem ve iklim kaynaklı riskleri aynı anda azaltacak politikalar geliştirmekten geçiyor.

Deprem sonrası doğru adımlar atılmalı

Afetlere dirençli kentler yaratmak, özellikle 6 Şubat Depremleri sonrasında uygulanacak kamu politikaları söz konusu olduğunda önem kazanıyor. Geçmişte yaşanan depremler sonrasında izlenen yeniden yapılanma politikaları, sürdürülebilir yaşam çevreleri üretmede başarısız oldu. Kamu kaynakları, depremden etkilenen hane halkları için konut üretimine aktarıldı; ancak acil barınma ihtiyacını karşılama telaşıyla atılan bu adımlar, kapsamlı bir planlama yapılmadan uygulandı.

Örneğin 1999 Depremi sonrası Adapazarı’nda inşa edilen yeniden yerleşim alanları, kentten uzak ve güvenli zeminde, büyük ölçüde konut sağlama projeleri olarak hayata geçirildi. Ancak sürdürülebilir yerleşim ilkeleri, uzun vadeli ve iklim duyarlı kentleşme politikaları gözetilemedi. Açık ve yeşil alan sistemleri, yaya ve bisiklet ağları, motorize olmayan toplu taşıma sunumları ve kentsel su yönetimi gibi yaşanabilir çevrelerin üretiminde kritik rol oynayan kentsel bileşenler gündeme alınamadı. Bir başka sorun ise yeni inşa edilen konut alanlarının iş ve çalışma alanlarına uzak olması, Adapazarı’nda depremzedelerin yaklaşık 10 yıl sonra kalıcı konut alanlarından yıkım gören merkeze dönmeye başlamalarına neden oldu. Bu da kalıcı konut inşası için aktarılan kamu kaynaklarının kısa vadeli çözüm üretmiş olsa da uzun erimde sürdürülebilir ve etkin kullanılamadığını gösteriyor.

Yeniden inşa edilecek kentlerde, hem aynı hataları tekrar etmemek hem de iklim ve deprem risklerini bir arada ele alabilecek ulusal, bölgesel ve yerel strateji ve eylemler üretebilmek önem taşıyor.

Kontrol edilebilir risklere hazırlıklı olunmalı

İklim krizi ve depremler söz konusu olduğunda kentler, kaçınılabilir ve kaçınılmaz olmak üzere farklı risklerle karşı karşıya kalıyorlar. Adından da anlaşılacağı üzere, kaçınılmaz risklerden tamamen sakınmak mümkün değil; ancak en az düzeyde etkilenmek için mutlaka hazırlıklı olmak ve şehirlerin mevcut kırılganlıklarını dikkate almak gerekiyor.

Kentsel nüfusun hızlı artması, kurumsal kapasitenin yetersiz olması ve kaynak eksikliği gibi sosyo-ekonomik unsurların yanı sıra sanayi yığılmaları, büyüyen enformel yerleşimler ve plansız kentleşme gibi fiziki etkenler de kentlerin deprem karşısındaki kırılganlığını artırıyor. Bunlar sonucunda, artan nüfusu barındırmak için yoğun kentsel yerleşmeler ortaya çıkıyor. Kentler, sulak alanlar veya fay hatları gibi riskli bölgelere doğru genişleyebiliyor. Etkilenecek nüfusu azaltmak için, dengeli nüfus, istihdam ve kalkınma politikaları ile risklerle başa çıkabilecek bölgesel planların yapılması önem taşıyor.

Afet sonrası enerji güvenliği için yenilenebilir enerji önemli

Afet riskleri bağlamında dikkat edilmesi gereken önemli konulardan biri, fosil yakıta dayalı merkezi sistemlere alternatif olarak yenilenebilir enerji kaynaklarını yaygınlaştırmak.

Fosil yakıtlara dayalı ulaşım, ısınma, elektrik ve haberleşme sistemleri, hem iklim değişikliğinin temel nedeni olan karbon salımına yol açıyor hem de kentsel riskleri artırıyor. Üstelik bir afet anında altyapının yetersiz kalması, kentsel müdahalede ciddi sorunlar doğuruyor. Bunun örneğini, 6 Şubat Depremleri sonrasındaki müdahale aşamasında deneyimledik. Enerjinin yedeklenmemiş olması, kurtarma operasyonlarının kilitlenmesine ve gece saatlerinde de durmak zorunda kalmasına neden oldu.

Deprem ve iklim riskleri açısından değerlendirildiğinde, fosil yakıtların yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame edilmesi gerekir. Böylelikle bir kesinti anında farklı kaynaklardan enerji temin edebilen sistemler devreye girebilir ve kentsel hayatın sürekliliği sağlanmış olur.

Afet risklerine karşı kompakt kentler tercih edilmeli

İklim ve deprem riskleri karşısında kentlerin kırılganlık düzeylerini belirleyen etkenlerden bir diğeri de kent formu, yani kentlerin saçaklanması veya kompakt olması.

Kompakt kent formunda ulaşım mesafeleri kısa ve dolayısıyla özel araç bağımlılığı daha azken, afet sonrası müdahale ve hizmet sunumu da hızlı ve güvenli bir şekilde yapılabilir. Saçaklanan bir kentte ise kriz ortamında müdahalede bulunmak ve kaynak dağıtımını yürütmek güçtür.

Konut, sanayi, ticaret gibi alanlar arasındaki mesafelerin artması, saçaklanmayı tetikleyerek karbon emisyonlarının artmasına ve ulaşım davranışlarının değişmesine yol açar. Örneğin, kent yayıldıkça, toplu taşım hizmet sunumu zorlaşır ve bu da özel araç kullanımının artmasına neden olur. Bu bakımdan, ülkemizde 1950 sonrası uygulamalarla yaygınlaşan kentsel saçaklanma, aslında her iki afet türü için de kaçınılması gereken bir kent formudur ve yeni inşa edilecek kentlerde bu kontrolsüz yayılmadan vazgeçilmelidir.

Ancak depremden etkilenen kentlerin yeniden inşasında görece daha kolay izlenebilecek olan kompaktlık ilkesini, hali hazırda saçaklanmış kentlerde uygulamak oldukça zorlu. Örneğin İstanbul gibi bir kenti kompakt forma dönüştürmeye çalışmak, gerçekçi bir strateji değil. Bunun için en temelde, su kaynakları, havzalar, sulak alanlar, ormanlar, tarım arazileri, meralar gibi doğal kaynakların gelecek kuşaklara aktarılması için kentsel gelişmenin sınırlarının ve doğal eşiklerin bilimsel yöntemlerle çizilmesi gerekir.

Yüksek nüfusa sahip mega kentlerde izlenebilecek yöntem, topografya ve zemin koşullarını göz önünde bulundurarak yeni kompakt alt odaklar ya da bunların birleşiminden oluşan koridorlar yaratmak olabilir. Fakat bunlar, bugün kentsel dönüşüm projelerinde görmeye alıştığımız dar bir coğrafyada dikey büyüyen yüksek katlı yapılar olarak düşünülmemeli. Çünkü böylesi bir doku, yoğun yapılaşma, trafik sıkışıklığı ve beraberinde de emisyon artışını tetikler.

Bu konuda iyi örnekler olarak Barselona, Kopenhag ve Amsterdam gibi şehirler alınabilir. Bu kentlerin izlediği kompaktlık politikaları, doğal alanları koruyan, birbiriyle ilişkili çalışma ve yaşama alanları kuran, alt yapı maliyetlerini ve erişim mesafelerini azaltan, toplu taşım kullanımını teşvik eden ve özel araç kullanımını düşüren kentler üretmiştir.

Yeşil alanlar doğru tasarlanmalı ve erişilebilir olmalı

Kentsel açık ve yeşil alanlar ise bir yandan su ve toprak kaynaklarının korunmasını sağlarken bir yandan da deprem sonrası ilk erişilebilecek alanlar oldukları için, iklim krizine ve depreme dayanıklı kentler inşa etmede önemli rol oynarlar.

Yeşil alanlar, kent içinde hava koridorları yaratır, yüzey geçirgenliğini artırır, karbon yutak alanları oluşturur ve termal konfor sağlar. Aynı zamanda deprem durumunda toplanma alanı olarak kullanılabilirler ve acil durumlarda buralarda bir araya gelerek yardım dağıtmak, bilgi akışı sağlamak mümkündür.

Bu alanları planlarken, mahalle parkları, çocuk parkları, oyun alanları, spor sahaları gibi, gündelik yaşama hizmet edecek esneklikte ve çeşitli büyüklüklerde olmalarına dikkat etmek gerekiyor. Ülkemizde yeşil alanlar genellikle mahalle parkı olarak düşünülür, oysa bu alanlar afetlerle mücadelede oldukça önemlidir ve tasarlanırken, kolay erişilebilecek, yürüme mesafesi içinde ve her mahallede adil hizmet verebilecek şekilde konumlanmaları gerekir.

Bu alanlarda sert ve yumuşak zemin dengesini de gözetmek elzem. Örneğin, deprem sonrası toplanmayı engelleyecek veya hızlı hareket etmeyi zorlaştıracak nitelikte geniş toprak yüzeyler tercih edilmemeli. Bu alanlara, fazla su ihtiyacı bulunmayan bitkilerin dikilmesi de bir diğer önemli mesele.

Kent içi ulaşımda raylı sistemler artırılmalı

Kentleşme kaynaklı karbon emisyonlarının en temel nedenlerinden biri de motorize taşıt odaklı kentsel ulaşım sistemleri. Özellikle artan özel araç kullanımı, yaygın toplu taşıma ağının ve altyapısının olmaması, kentsel ısı adası oluşumunu tetikliyor.

Deprem riskleri açısından değerlendirildiğinde ise, karayolu odaklı ulaşım sistemlerinin bozulması, yardımların aksamasına ve tahliyenin güçleşmesine neden oluyor. 6 Şubat Depremi akabinde de bölgedeki kara yollarında çökme ve yarıklar meydana gelmesinin, birçok yere ulaşım ve müdahaleleri aksattı.

Bu riskleri azaltmak için alternatif ulaşım rotaları belirlemek, kent bütününde farklı kademelerdeki büyüklüklerde ve sürekliliği olan yol ağı sunmak önemli. Farklı türlerle çeşitlendirilmiş kent içi ulaşım ağı da deprem sırasında ve sonrasında aksama yaşanmadan erişilebilirliğin devam etmesini sağlar. Yüksek deprem riski olan kentlerde, dar yollardan ve tek yön trafik düzenlemelerinden kaçınmak, deprem sonrasında müdahale için önemlidir.

Ulaşıma bu gözle bakıldığında, karayolu sistemlerinin raylı sistemlerle desteklenmesinin önemi görülüyor. Mahallelerde bisiklet kullanımını ve yaya dolaşımını teşvik eden iklim duyarlı yaklaşımlar, acil durumlarda hızlı tahliyeyi de kolaylaştıracaktır.

Özetle, mevcut durumda karayolu odaklı ulaşım sistemlerine sahip kentlerin, raylı sistemler, motorsuz ulaşım sistemleri ve deniz taşımacılığı gibi diğer türlerle desteklenmesi ve bu türlerin birbirleriyle entegre edilmesi gerekir.

Yapılar da iklim değişikliğine hazırlanmalı

Kentlerde binaların bitişik veya ayrık nizam tasarlanması da sokak oluşumunu ve dolayısıyla yaya konforunu, şehrin yürünebilirliğini, hatta yapılardaki enerji tüketim kalıplarını etkiliyor. Yapıların etrafındaki bahçe mesafeleri, sokak dokusunu ve gökyüzünü görüş alanını belirler. Bu da güneşten ne ölçüde faydalanılabileceğini ve ısınmadaki enerji tüketim seviyelerini etkiler.

Yapı nizamına ek olarak yapımının formunu ve yönelimini de yerel iklim koşullarına uygun belirlemek gerekir. Çatı ve pencere tasarımları, bina cephesindeki açıklıklar ve yapı malzemesi gibi yapısal ögeler, geçirgenlik ve yalıtım açısından da enerji tüketimini etkiler.

Bunlara ek olarak, akıllı sistem tasarımlarıyla binalarda yenilenebilir enerji üretmek, yağmur suyu toplamak, depolamak ve arıtmak mümkün.

Sürdürülebilir kentler için afetlere hazırlık şart

Sürdürülebilir kentler ve insan yerleşimleri yaratmak öncelikle afet risklerini azaltmayı gerektiriyor. Bu nedenle ülkemizde deprem ve iklim değişikliği, kentsel planlamanın merkezine alınmalı. Eyleme geçmek için kısa vadede ülkemizdeki mevzuatın sağladığı olanaklar çerçevesinde bir hareket alanı mevcut. Ancak süregelen kentleşme pratiklerimizi değiştirmek için orta ve uzun vadede radikal adımların atılması gerekiyor. Karar vericiler, bilim insanları ve sivil toplumun birlikte hareket ederek dirençli kentleşme politikaları üretmesi ve hayata geçirilmesinde aktif rol alması önem taşıyor.

*

Kaynak Makale: ‘Mekansal Planlamada Deprem Riski ve İklim Krizini Birlikte Ele Almak’ (Ender Peker ve Ezgi Orhan)