Ana Sayfa Blog Sayfa 3916

Afet toplanma yeri olan Moda Bostanı’na otopark

Moda Bostanı’nın önünde bulunan arazi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kararıyla otopark yapılmak isteniyor. Afet toplanma bölgesi olan ve Gezi eylemlerinin ardından bostan olarak kullanılan araziye bugün sabah saatlerinde dozerler geldi. Caferağa Dayanışması bostanda çadır kurup nöbete başlamış durumda.

bostan

Moda Bostanı’na otopark yapma çalışmaları bir süredir devam ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin izniyle özel bir şirkete verilen araziyle ilgili İstanbul 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, aynı zamanda afet toplanma yeri olan alanın otopark olamayacağına dair kararını açıklamıştı. Buna rağmen bugün sabah saatlerinde belediye çalışanları ve bir dozer bostanın kapısına dayandı.

Otopark karşısına otopark!

Caferağa Dayanışması’ndan Melis Özbakır yaşananları şöyle anlattı: “Sabah 10’a doğru ellerinde ruhsatla gelmişler; komşular görüp de müdahale etmese şimdiye bostana girmişlerdi. 18 arabalık bir otopark yapılacağı söyleniyor ama bizim için bu inandırıcı değil. Üstelik bostanın hemen karşısında zaten bir otopark var. Söğütlüçeşme’yi, Kuşdili’ni beton haline getirdiler. Muhtemelen buraya da aynı şeyi yapacaklar.”

Şu anda bostanda yaklaşık 25 kişi nöbet tutuyor. Özbakır, imza kampanyası başlattıklarını ve toplanan imzaların Fen İşleri Müdürlüğü’ne teslim edileceğini belirtiyor.

Otopark yapılmaya çalışılan Moda Bostanı’ysa tüm bereketiyle fasulye, biber, patlıcan ve domateslerleri vermeye devam ediyor.

(Gözde Kazaz / Yeşil Gazete)

Gökçeada’da sintine tesisine karşı mücadele devam ediyor

Gökçeada’nın girişindeki Kuzu Limanı’na sintine depolama ve arıtma tesisi yapılmasının önüne geçmek için hazırlanan imza kampanyası devam ediyor.

Ekran Resmi 2014-07-31 12.48.24

1. derece SİT alanı olan limana sintine (zehirli kimyasallar içeren gemi atık suyu) depolama tesisi yapılması geçen seneden beri gündemde. Sürdürülebilir turizm için uğraş veren organik adada, bir önceki dönemin AKP’li belediye başkanı projenin onaylanması için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yazı yazmıştı. Yerel seçim sonrası adaya MHP’li Ünal Çetin belediye başkanı oldu. Haziran ayında Hürriyet Gazetesi’nde konuşan Çetin, “ekonomik olarak zor durumda olsak da biz bu işin içinde olmak istemiyoruz” diyip Çanakkale Valisi’ne de haber vererek süreci durdurmak için rapor hazırlayacağını açıkladı.

fft81_mf2256059

Öte yandan change.org sitesinde Figen Harmanlı, “Gökçeada’nın girişindeki Kuzu Limanı’na, sintine depolama ve arıtma tesisi kurulmasın!” başlığıyla bir imza kampanyası başlattı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çanakkale Valiliği, Gökçeada Belediye Başkanlığı’na hitaben hazırlanan imza kampanyasına şimdiye kadar sadece Valilikten cevap geldi. 7 Temmuz’da bir açıklama yayımlayan Valilik, “Gökçeada Kuzu Limanı’na Sintine Depolama ve Arıtma Tesisi Kurulması” Valiliğimizce de uygun görülmemekte olup konu ilgili Bakanlığa da iletilmiştir. Ayrıca tesis

Soma’yı işleten firmaya Amasya’da termik izni

Soma maden ocağını işleten firmaya Amasya’da termik santral izni verildi. Soma AŞ’ye ilk onayı veren, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu oldu.

Ekran Resmi 2014-07-31 11.58.18

Manisa Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği madeni işleten Soma Holding’e Amasya’ya kurulacak termik santral için de ilk izin çıktı.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Soma Holding’in ön lisans başvurusunu kabul etti.

Cumhuriyet gazetesinde yer alan habere göre Holding’e bağlı Gürmin Enerji/Madencilik Firması’nın başvurusu incelenmeye başlandı.

EPDK, şirketin başvurusunu soma faciası üzerinden daha bir ay bile geçmeden Haziran ayında değerlendirmeye almıştı.

Proje kapsamında Merzifon ve Suluova arasında 300 megawattliık kömürle çalışan bir termik santral kurulacak.

Amasya’daki çevre ve ekoloji mücadelesi veren örgütler ise projeye tepkili.

Hazırladıkları raporlarda, bölgenin deprem bölgesi oluşu, çevreyi kirleteceği, insan sağlığını olumsuz etkileyeceği gibi detaylara yer veriliyor.

(Cumhuriyet/ Yeşil Gazete)

Gramsci’nin Unita’sı faşizme direndi, piyasaya direnemedi

Marksist kuramın önde gelen düşünürlerinden Antonio Gramsci’nin 1924’te kurduğu Unita (Birlik) gazetesi yaşadığı mali kriz nedeniyle sağcılara satılmak yerine yayınını durdurdu.

fft16_mf2321311

BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre, 1970’lerde 230 binin üzerinde satan Unita’nın tirajı son dönemde 23 bine düşmüştü. Gazete, yine Gramsci’nin kurduğu ve liderliğini yaptığı İtalyan Komünist Partisi’nin yayın organıydı. Gazete son yıllarda sıklıkla ekonomik sorunlar yaşıyor, çalışanlarına maaş ödeyemiyordu.

Unita, sol içindeki bölünmeler, devlet yardımındaki kesintiler, reklam gelirlerinin gerilemesi ve internet medyasının yarattığı rekabet gibi sorunların üstesinden gelemeyince son 20 yılda 4 kez iflas ilan etmişti.

Borçları 39 milyon euro’ya ulaşan gazetenin son üç aydır da çalışanlara maaşlarını ödeyemediği bildiriliyor.

Berlusconi’nin destekçileri talip oldu

Gazeteyi borç krizinden kurtarmak için 14 Temmuz’da bir satın alma girişimi yaşanmış, ancak gazetenin yayın kurulu bu satışa karşı çıkmıştı. Gazeteyi satın almak isteyenler ise, eski Başbakan Silvio Berlusconi’nin partisinden milletvekili Daniela Santanche ve yine Berlusconi’ye yakınlığıyla bilinen televizyon sunucusu Paola Ferrari’ydi. Unita yayın kurulu, sol çizgide yayın yapan gazetenin sağcıların eline düşmesine izin vermemişti. Ancak bu satın alma girişimini reddettikten yaklaşık iki hafta sonra gazete kapanma kararını açıklamak zorunda kaldı. Dün yapılan toplantıda, Unita’nın 31 Temmuz’dan sonra baskısını “askıya alması” kararlaştırıldı.

Unita bugün tam sayfa “Unita’yı öldürdüler” manşetiyle yayın durdurma kararını okurlarına duyurdu.

Üst başlık olarak da Gramsci’nin gazetenin kuruluşu için yazdığı mektuptaki ifadelerine yer verildi:

”Solcu bir gazete olmalı. Sade ve basit “Unita” (birlik) adını öneriyorum, bu isim işçiler için bir simge olacak ve daha genel bir anlam da taşıyacak.”

Gazete, yayın durdurma kararına 3 sayfa ayırırken, geri kalan sayfaları boş halde yayımlandı.

Gazete çalışanlarının sendikasından yapılan açıklamada da “Yolun sonuna gelindi. Üç aylık mücadelenin ardından Unita’yı öldürmeyi başardılar. Hissedarlar, gazeteyi kurtarabilecek planlar üzerinde anlaşmaya varmayı başaramadı” denildi.

Gazetenin 31 Temmuz’da son kez bayilerde satılmasının ardından da çözüm görüşmelerinin sürmesi bekleniyor.

Unita’nın hissedarlarından biri olan iktidardaki Demokratik Parti’nin (PD) gazeteyi kurtarmak için devreye girmesi çağrıları yapılıyor. PD’li Başbakan Matteo Renzi de Unita’yı kurtarmaya çalışacaklarını açıkladı.

Unita gazetesi 1924’te Gramsci tarafından kurulduğunda “işçilerin ve çiftçilerin gazetesi” sloganını kullanıyor, 1991’den bu yana da “Antonio Gramsci’nin kurduğu gazete” alt başlığıyla yayımlanıyordu.

Faşist lider Benito Mussolini’nin iktidarda olduğu 1926’da kapatılan gazete, Fransa’da gizlice basılıp el altından dağıtılmaya devam etmiş, 1945’te de İtalya’da yasal olarak yayın hayatına dönmüştü.

Dünya kavruluyor

Japonya’yı kavuran sıcak hava dalgası nedeniyle 17 kişi hayatını kaybetti. 38.8 ° C’ye çıkan sıcaklar yüzünden yaklaşık bin 900  kişinin de hastaneye kaldırıldığı ülke tarihinin en sıcak günlerini yaşıyor.

japonya

14 şehirde sıcaklık rekorunun kırıldığı Japonya, geçtiğimiz sene de aşırı sıcak bir yaz geçirmiş, özellikle 5-11 Ağustos 2013 tarihleri, gelmiş geçmiş en sıcak günler olarak kayda geçmişti. Fakat Japonya bu konuda yalnız değil; geçtiğimiz hafta Arizona’nın Phoenix şehrinde de sıcaklık 46 ° C’ye ulaştı. Phoenix İtfaiye Departmanı, özellikle güneşin tepede olduğu saatlerde vatandaşları evde kalmaları konusunda uyardı.

Bilim insanları, iklim değişikliğinin daha sık ve daha şiddetli sıcak hava dalgalarına neden olacağı konusunda uzun zamandır uyarıyordu. Bu uzmanlardan biri olan Ulusal Doğal Yaşam Federasyonu başkanı  Amanda Staudt, “iklim değişikliğinin arttırdığı sıcak hava dalgaları özellikle yaşlılar, çocuklar gibi hassas nüfus için ciddi sonuçlara yol açıyır” diyor ve ekliyor, “sıcak hava dalgalarının sonucu olarak şehirlerde hava kirliliği artacak, kalp krizi, felç ve astım riskiyle daha da sık karşılacağız”

(Yeşil Gazete)

 

Mesele kimin kazanacağı değil; kimin kazanmaması gerektiği

fft81_mf2311393Kazanmayı isteyenin kuralları ve araçları belirlediği; bu yetmezmiş gibi süreç içerisinde de araçları istediği gibi kontrol edebildiği bir seçime daha yaklaşıyoruz. Artık geleneksel hale geldi bu durum. Nasıl yapılacağı bile son ana kadar belli olmayan, hala belli noktaları karanlıkta kalmış bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi ilk turuna 10 gün kaldı. Bu özellikleriyle Dünya’da eşi benzeri görülmemiş, pek de görülmeyecek bir seçim süreci yaşıyoruz. Bir tarafta devletin tüm olanaklarını kullanan (Nasıl kullanmasın? Aday şu anda zaten Başbakan ve herhangi bir bürokrat demokratik işleyiş gereği olanlara itiraz edecek olsa neler olur tahmin edebiliyoruz!) bir aday, diğer tarafta ise kendilerini aday gösteren parti ya da partiler ile seçmenlerinin çabalarıyla bir takım işler yapmaya çalışan iki aday var.

Durum böyle olunca örneğin İstanbul’da gerçekleşen bir açılışta aday, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı gibi söze başlayıp, Başbakan gibi devam ediyor. Bu sırada dinleyenler onun Cumhurbaşkanlığı logosunu taşıyan bayraklar sallarken o Dünya liderliği ile Cumhurbaşkanlığı adaylığı arasında gidip gelirken kendisini eski futbolculardan oluşan bir takıma goller atarken bulabiliyor. Hem de sırtında 12. Cumhurbaşkanı olmaya aday olması sebebiyle 12 numaralı formayı taşırken. İşin daha ilginci tüm bunların giderleri bir futbol takımının kasasından çıkıyor ve bu tür yardımları denetlemesi gereken kurumların ne kadar “iyi çalıştığını” biz 30 Mart’ta gördük. Belediyeye bağlı bir takımın, bir adaya “Gol-Show” yaptırması mesela, bu bol eksikli seçim mevzuatında hangi maddeye denk geliyor bilen var mı? Sadece ve sadece, bu işleri denetlemesi gerekenler İstanbul, Ankara, İzmir ve Diyarbakır’da billbordların hangi adaya kaç paraya kiralandığını şeffaf olarak ortaya koyabilirler mi? Hangi şehirde adaylara eşit, hangi şehirde ise farklı davranılıyor öğrensek! Belki de bir adaya maddi yardım yapmanın tek seçeneği, bankaya para yatırmak değildir?

Bu sadece bir örnek! Adaylık konuşmalarının yapılacağı yerlere, bu ülkenin Başbakan’a tahsis ettiği uçağa binerek gidilmesi ve dolaylı olarak tüm vatandaşların cebinden seçim çalışmaları için “yardım” toplanması ise başka bir örnek. Örnekler çoğaltılabilir ama sonuç değişmez. Adil olmayan bir seçimle karşı karşıyayız ve ne yazık ki bu adil olmama durumunun oylar kullanıldıktan sonra devam edeceğine dair korkular da çok az sayıda kişide görülen bir durum değil. Peki ne yapmak gerekir?

Öncelikle bu seçimle ilgili en net bilinen gerçeği tekrarlamakta fayda var: Üç adayın yarıştığı, iki turlu bir seçimle karşı karşıyayız ve seçimin tek turda bitmesi için bir adayın geçerli oyların %50’sinden fazlasını alması gerekiyor. En geniş katılımlı anket olan son yerel seçimlerde ortaya çıkan sonuç gösterdi ki iki adayın temsil ettiği parti ya da partilerin oyları yüzde olarak eşit. Diğer aday olan Selahattin Demirtaş’ın ise başarılı ve geçmişten farklı bir seçim kampanyası ile etkisini arttırdığı ortada. Seçimin ikinci turunda adayı elenen seçmenin ne yapacağı konusu belki de, şu günlerde yapılan propagandadan bile daha önemli. Örneğin Ekmelleddin İhsanoğlu’nun “Eğer aday olmasaydım oyumu Demirtaş’a verirdim” çıkışı ikinci tur için yapılmış “ince” bir gönderme. Çünkü büyük ihtimalle ikinci turda Demirtaş aday olmayacak ve oyunu kime kullanacağı çok önemli bir hal alıyor.

Tekrar seçimin o basit aritmetiğine dönersek ilk turda desteklediğimiz aday seçilemeyecek olabilir ama oy kullanmak, istemediğimiz adayın seçilmesini engelleyecektir. Eğer ilk turda desteklediğimiz aday ikinci tura kalırsa zaten ortada bir sorun yok. Aynı oyu tekrar kullanabiliriz ve elenen adayın seçmeninin de bizimle aynı oyu kullanmasını bekleriz. Fakat kalmazsa, o zaman oyumuzu en azından kazananı değil kaybedeni belirlemek için vermek gerekir. Bu gibi enteresan denklemli seçimlerde kazananı belirleyemiyor olabiliriz ama kimin kaybedeceğine karar verebiliriz. Ve sadece son 1.5 yıla baktığımızda da bu gibi bir hareketin arkasını dolduracak yeteri kadar hem politik, hem de insani argüman bulabiliriz. Sandığın başına gider, üç adaydan kendimize en yakın olana oy verir, daha sonra da aynı davranışı bu sefer iki aday için tekrarlarız. Evet, belki hangi üç adaydan ikisi kalsa da “yanı başımızda” bir aday bulmakta zorlanabiliriz ama hangi adayın çok çok uzakta olduğu konusunda sorun yaşayacağımızı da sanmıyorum.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/Urbarli

Kaligrafide yeni bir boyut

Eski Yunanca’da güzel ve yazı anlamına gelen kelimelerden oluşmuş güzel yazı yazma sanatı olan kaligrafinin geçmişi çok eskilere dayanıyor. Yazıyı sadece iletişim aracı olarak görmeyip onu görsel bir şölene dönüştüren bu sanatla yazılanlar, geçmişten günümüze sözcüklere verilmiş büyülü biçimler olarak karşımıza çıkar ve iletişim aracı olan yazıya bakışımızı sekteye uğratır.

Bilgisayarın iletişim araçlarının başında geldiği günümüzde el yazımızı bile neredeyse unuttuğumuzu düşünürsek şimdilerde bu sanatın davetiye zarflarında, masa üstü isimliklerinde uygulanan yazı tekniği olarak kalmasına bir açıklık getirmiş oluruz.

Ancak hikayeyi dönüştürerek sürdüren sanatçılar da yok değil. Tolga Girgin bu sanatçılardan biri. Elektrik mühendisi ve grafik tasarımcı olan Girgin bu sanata, kullandığı gölge tekniği ile üçüncü bir boyut katıyor. Çalışmalarına bakıldığında havada duruyormuş izlenimi veren harfler ya da kağıt üzerinde sökülebilecekmiş gibi duran yazılar beyinde kısa süren bir algılama sorunu da yaşatıyor.

tolgag3

tolgag4

tolgag2

tolgag

Sanatçının diğer çalışmalarını buradan ve buradan takip edebilirsiniz.

(Yeşil Gazete)

 

 

 

Gülen kadınlardan ‘ağlayan adama’ tepki büyüyor

AKP Hükümeti Sözcüsü Bülent Arınç’ın  ‘kahkaha’ açıklamasına tepkiler çığ gibi büyüyor. Sosyal medyadan kadınlar #direnkahkaha etiketiyle kahkahalı fotoğraflarını paylaşmaya devam ederken 4 Ağustos’da, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur’un da katılımıyla Arınç hakkında suç duyurusunda bulunacak. 8 Ağustos cuma akşamı ise İstanbul, Galatasaray meydanında eylem var.

1487437_803739993009910_3984401730429916680_n

Yeni açıklamada tatile yalnız çıkan kadınlar da hedef!

Hükümeti Sözcüsü Bülent Arınç’ın AK Parti Bursa’daki bayramlaşma töreninde yaptığı ‘ahlaki tespitleri’ kadınların büyük tepkisini çekti. Arınç’ın ‘Kadınsa o da iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak’ sözlerinin ardından önce sosyal medyada başlayan kahkaha eylemi sonra sokak eylemlerine, ardından da dış basına ulaştı.

Bugün Bülent Arınç, tepkiler üzerine bir açıklama yaptı; fakat hükümet sözcüsünün yeni açıklaması da epey eleştirileceğe benziyor. Bir buçuk saatlik bir konuşmanın bir kısmını aldığı için medyaya kızan Arınç, ‘neyse ki tamamını da yayınlayan televizyonlar vardı’ dedi ve kendini şöyle ‘düzeltti’: “O konuşmamdan bir kısım alınmış. Sadece kadınlar kahkaha atmasın dediysem akıl dışı bir iş yapmışımdır. ama orada ahlak kurallarıyla ilgili bir konuşma yaptım. Kocasını bırakıp tatile çıkanlar, direği gördüğünde dayanamayıp direğe çıkanlar… Böyle bir hayatın içinde siz olabilirsiniz, size kızmanın ötesinde acıyabilirim”

Açıklamanın ardından kadınlar sosyal medyada #direnkahkaha ibaresiyle fotoğraflarını paylaşmaya başladı.

Dersim’de kahkaha eylemi

Tunceli’de ise yaklaşık 40 kadın, açıklamaya tepki göstermek için bir araya gelerek ‘Bir kahkaha da sen at’ yazılı pankart açtı. Eylemci kadınlar adına konuşan Ayfer Ber, “Türkiye’de kadınlar katlediliyor, hergün bir iki kadın öldürülüyor. Kadınlar sokaklarda rahat değil, iktidar kendi işine geldiği gibi haraket ediyor. Kadın hakları, kadın özgürlükleri konusunda adım atmayan iktidarın bakanı çıkıp kadınların kahkaha atmasına karşı çıkıyor. Bu nasıl mantıktır, bu nasıl zihniyettir, anlamak mümkün değil” dedi. Konuşmanın ardından kadınlar hep birlikte kahkahalar attı. Kadınlara çevrede bulunan erkerler de kahkaha atarak destek verdi.

fft81_mf2320618

‘Bu bir şaka değil’

Yurt dışı basın da Arınç’ın açıklamalarına ve eleştirilere ver verdi. The Times haberi “Bu bir şaka değil: Türk lider kadınlara gülmeyin dedi” başlığıyla verirken, The Guardian “Türk başbakan yardımcısı kadınlar kahkaha atmasın diyor”, dedi; BBC ise haberi “Türkiye’de kadınlar gülüyor” başlığıyla duyurdu.

FEMEN’den destek

Bugün de FEMEN örgütünün Türkiye şubesi, bedenine ‘gerçek kadın gülmez, öyle mi?’yazan ve gülen bir kadının fotoğrafına yer verdi.

Ekran Resmi 2014-07-30 15.12.11

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 4 Ağustos’ta saat 13.30’da Çağlayan Adliyesi’nde bir araya gelerek, Bülent Arınç hakkında,’kahkaha atan kadınları hedef gösterdiği’ gerekçesiyle suç duyurusunda bulunacak. Milletvekili Melda Onur’un da katılacağı suç duyurusundan dört gün son da saat 19.30’da Galatasaray Meydanı’nda buluşularak ‘kadınların gülmelerini değil ölmelerini yasaklayın’ denecek.

Paltform, kadın cinayetlerini durdurmak için beş maddelik acil eylem planı açıklamıştı. Maddeler şöyleydi:
– Cumhurbaşkanı, Başbakan ve meclisteki bütün parti liderlerinin kadına yönelik şiddeti kınaması
– 6284 sayılı korunma kanununun etkin uygulanması
– Ceza kanununda caydırıcı ceza
– Kadın Bakanlığı kurulması
– Cinsiyet ve cinsel yönelim eşitliğini esas alan yeni anayasa

(Gözde Kazaz / Yeşil Gazete)

Halk Cephesinden Demirtaş’a engelleme

Nurtepe’de Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş için çalışma yürüten HDP üyeleri, Halk Cephesi tarafından engellenmek istendi.

HDP’lilerin kurduğu standı dağıtan Halk Cepheliler, Demirtaş broşürlerini de yaktı. Bunun üzerine HDP üyeleri ile diğer grup arasında çatışma yaşandı.

Tartışmanın, Halk Cephesi üyelerinin “Çayan Mahallesi” olarak adlandırdıkları mahallede Selahattin Demirtaş için seçim çalışması yaptırmayacaklarını söylemesi ile başladığı öğrenildi. Yaşanan tartışma çatışmaya dönüşürken, her iki taraftan da yaralılar olduğu, Kürtlere ait bazı dükkanların saldırıya uğradığı bildirildi.

Halk Cephesi resmi twitter adresinden “Çayan Mahallesi’nde hiçbir siyasi partiye seçim propagandası yaptırmayacağız” açıklaması yaparken, halkınsesitv.com sitesinde yer alan haberde ise HDP’lilerin Halk Cephesi üyelerine saldırdığı öne sürüldü

nurtepe

Gerginlliğin Demirtaş standının açılmasıyla başladığı öğrenildi. Standın kaldırılmasını isteyen Halk Cephelilere kaldırılmayacağı yanıtı verilmesi üzerine stand dağıtıldı, bildiriler yakıldı. Halk Cephesi üyelerinin saldırısının ardından başlayan gerginlik gece geç saatlere kadar sürdü. Saldırı sırasında yaralanan 12 kişinin sağlık durumlarının ise iyi olduğu öğrenildi.Gerginlik sonrasında yaşanan arbedede, her iki taraftan da yaralıların olduğu bilgisi geldi.

(ETHA, DİHA, Yeşil Gazete)

Cumhurbaşkanının yeşil olma ihtimalini sevmek – Pelin Cengiz

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turuna az bir zaman kala kime neden oy verilmesi, kimin neden seçilmesi gerektiğine ilişkin pek çok beyanat mevcut. Malum, her ne kadar Erdoğan değiştirmek istese de, cumhurbaşkanlığı kurumu icra makamı değil ancak, yönlendirme, ufuk açma ve aynı zamanda farkındalığı arttırma misyonuna sahip bir kurum olarak önemli bir konuma sahip. Dolayısıyla, doğaldır ki cumhurbaşkanlığı için yarışan üç adayın da açıkladığı seçim programlarını hükümet programı olarak değerlendirmemek gerekli. Fakat, öne çıkardıkları konular, vurguladıkları sorunlar, dile getirdikleri hassasiyetler, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduklarında öncelik verecekleri konulara dair önemli ipuçları veriyor.

Türkiye’nin gündeminde acilen çözüm bekleyen, yeni bir şey söyleyen fikirlere ihtiyaç duyulan öncelikli konular var. Bunların yanı sıra, toplumsal barışın, demokrasinin, hukukun temel alındığı, hak ve özgürlüklerin korunduğu bir ülke olabilmek için de bu vizyona sahip insanlar gerekli. Tüm bunların yanı sıra çoğu zaman görmezden gelinen, kalkınma için feda edilmesinden en ufak bir rahatsızlık duyulmayan konuların başında da çevreye ve doğaya saygı konusu geliyor.

Üç cumhurbaşkanı adayı arasında bu meseleyi seçim kampanyasının başlıklarından biri hâline getirmiş olan Selahattin Demirtaş’ın Yeni Yaşam Çağrısı, son derece kapsayıcı, beylik laflardan uzak, dinamik bir politik mücadele hattına işaret ediyor. Demirtaş ile ilgili pek çok şey söyleyebiliriz ama şunu dile getirerek bir haklılığı teslim etmeliyiz: Demirtaş, adaylığını açıkladığı andan itibaren ülkedeki siyaset iklimine yepyeni bir soluk getirdi. Kürt siyasetinin öteden beri aşina olduğu ve öncelikli konuları arasında yer alan ekoloji, Demirtaş’ın programında Yeşil başlığı altında ele alınıyor. “Yeşil” kavramının seçilmiş olmasını da önemsiyorum. Belli ki Demirtaş son dönemde Türkiye’de görünür olmaya başlayan Yeşil siyasetin müktesebatını da programına dâhil etmiş.

Seçim kampanyasının startını verdiği konuşmasında Demirtaş’ın şu sözleri dikkat değer: “Bu coğrafyanın farklı köşelerinde farklı aktörlerle tekrarlanan tablo aslında aynıdır. Deresinin üzerine HES yapımına direndiği için jandarmadan dayak yiyen Karadenizli kadın, sanayi atıklarının zehirlediği Ergene suyuyla üretimini sürdürmeye çalışan Trakyalı çiftçi, yaşam alanları nükleer ya da termik santral inşaatlarıyla tehdit edilen köylüler. Karnımızı doyuran toprak, kanımızı temizleyen hava, yaşamın kaynağı su ve bu dünyayı paylaştığımız diğer türler: Bugün bunların hepsi için direnmeyi göze alamayanların demokrasiden, adaletten ve insanlık için bir gelecekten bahsetmesine imkân yoktur. Yaşam hakkı sadece insanlar için geçerli bir hak değildir. Bu gerçeklikten hareketle bütün hayvanların da yaşam hakkını savunmak temel ilkelerimizdendir.”

Geçen hafta Munzur, Hasankeyf, Karadeniz’in dereleri, İstanbul’un Kuzey Ormanları’na dikkat çekmek için düzenlenen bisiklet turunda pedal çeviren Demirtaş, ekoloji ve doğayla ilintili konuların en fazla hassasiyet göstereceği konular olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanının yürütmeyi durdurma yetkisi yok ancak Demirtaş, cumhurbaşkanı seçildiği takdirde Devlet Denetleme Kurulu’na hazırlatacağı raporları mahkemelere göndereceğini belirterek, bu konuların takipçisi olacağını gösterdi. Üstelik, cumhurbaşkanı olarak ekolojik dengeye zarar verecek projelere bizzat kendisinin dava açacağının da sözünü verdi.

Başbakan Erdoğan ve partisinin topyekûn uygulamalarıyla geldiğimiz nokta ortada, 12 yıldır tamamen doğa düşmanı, ekoloji karşıtı bir politika yürüttüğüyle ilgili pek çok örnek vermek mümkün. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun web sitesinde yer alan seçim vizyonunun son cümlesi zaten kendini her yönden ele veriyor: Ülkemizin tüm mega projelerini iktidar ve muhalefetin el ele kutlayacağı, birlikte kurdele kesip ortak sevinç yaşayacağı bir Türkiye inşa etmek!

Diğer iki adayın seçim programlarında yer alan kalkınma ve çevre konularına ilişkin vaatleri bir sonraki yazıda ele alacağım.

 

Pelin Cengiz – Taraf