Ana Sayfa Blog Sayfa 3821

Otpor, Mi Minör ve Gezi… – Osman Kavala

Geçtiğimiz Pazar günü İsmail Saymaz arayıp benim Otpor isimli örgütün işbirliği ile Gezi eylemlerini başlatan bir tiyatro performansını finanse ettiğimi ve yönlendirdiğimi iddia eden emniyet raporunu okumaya başladığında önce gülme tuttu. Sonra, biraz kendime gelip kendisine bu senaryoyu kaleme alanların bu boyutta böyle bir paranoya geliştirmiş olmalarını ürkütücü bulduğumu söyledim. Bu raporun hazırlandığı daireden sorumlu kişinin artık görevde olmadığını öğrenmek beni rahatlattı.

18Ancak, olayın üzerinde düşündükçe, ilk tepkimin de rahatlamamın da çok dengeli olmadığı sonucuna varıyorum. Benzer örnekleri düşünmeye başladığımda aklıma ilk gelen “Vatan Yahut Silistre” piyesi ve bu yüzden Namık Kemal’in sürülmüş olması. Aynı dönemde, Ermenilerin Sultan Abdülhamit’e suikast düzenlemek için Hamlet’i sahnelediklerine dair istihbarat raporları da hazırlanmış. Ama, tabii, bunların üzerinden yüz yıldan fazla birzaman geçti. 12 Mart döneminde de Sovyetler Birliği ile ilişkisi olduğu düşünülen solcuların sanat faaliyetleri yoluyla komünist propaganda yaptıkları ve anarşiyi tetiklediklerine dair bir inanç vardı. Ancak, Sovyetlerin dağılması, uluslararası komünizmin bir tehdit olarak görünmemesi ve piyasa dinamiklerinin ağır basmasıyla sanatın siyasi dinamikleri bu şekilde etkileyeceğine dair endişeler epey zayıfladı.

Ben, 2000’li yıllarda, siyasi mesajı olan sanatın bu kadar marjinalleştiği bir ortamda, bir istihbarat uzmanının kendi muhakeme yeteneği ile workshop düzenlemek, piyes sahneye koymak gibi faaliyetlerin Gezi olaylarına yol açtığına dair bir rapor düzenlemiş olmasını, en hafif ifadeyle, yadırgatıcı buluyorum.

Hakkaniyetli davranmak gerekirse, söz konusu emniyet görevlisinin genel siyasi ortamdan etkilenmiş olabileceğini söylemek durumundayız. Gezi olayları başladıktan kısa bir süre sonra, bunların dış güçler tarafından örgütlendiğine dair iddialar gittikçe yaygınlaşan biçimde hükümet çevrelerinden ve hükümet yanlısı basından duyulmaya başlandı. Hatta, bir devlet görevlisi bu konuda devletin elinde belgeler olduğunu da açıklamıştı. İktidarın bu kadar kendinden emin ve tereddütsüz biçimde suçu ve suçluyu tarif ettiği bir ortamda emniyet görevlilerinin etkilememesi düşünülebilir mi? Bu iddialara biran önce geçerlilik kazandıracak senaryoları ortaya çıkarabilmek için uzmanların tahayyül sınırlarını aşırı zorlayarak ipuçlarını birleştirmeye çalışacakları beklenemez mi?

Ancak, doğrusu bu olayı, sadece, emniyet teşkilatı içinde birilerinin hükümete hoş gelecek çalışmalarından ibaretmiş gibi düşünmek, arka planı ıskalamak olur. Her ne kadar, Gezi olaylarının bir piyese bağlanması pek itibar edilebilecek türden bir açıklama gibi görünmese de, işin içinde Soros’un ve dış güçlerin bulunduğu senaryoların Türkiye ‘de müşterisi az değil, ve bunlar sadece Hükümeti destekleyenler arasından çıkmıyor. Gezi olaylarından önce, çok benzer senaryolar AKP muhalifi çevreler tarafından da tarafından da büyük bir özgüvenle seslendirildiler.

Dostu olmadığına inanılan ülkemiz insanları arasında derine işlemiş bir dış güçler algısı mevcut. İçte de işbirlikçileri olan bu mihrakların yürüttükleri düşmanca faaliyetlerin niteliği siyasi konjonktüre göre değişiyor, dış mihrakların kendileri de farklılaşabiliyor, Suudi Arabistan’dan İsrail’e, ABD’den İran’a kadar çok geniş bir coğrafyayı kapsayabiliyor. Şu anda revaçta olan komplo senaryolarının aktörleri daha ziyade Batı’dan çevreler. Yahudilerin ve masonların ABD ile birlikte dünyayı ve Türkiye’yi kontrol altında tuttuklarına dair söylemin yakın dönem siyasi hayatımıza girmesini Milli Görüş hareketine borçluyuz. Ancak, Türkiye’de rasyonel düşünce geleneğine en fazla hakim siyasi liderlerinden olan Ecevit’in dahi, Kürtlerin siyasi taleplerinin arkasında Suudi-Arap ortaklığı ile kurulmuş ARAMCO petrol şirketinin bulunduğunu söylediği hatırımızdadır.

Bunları düşündüğümde, bu fantastik senaryonun hazırlandığı daireden sorumlu yöneticinin artık görev başında olmaması beni rahatlatmıyor. İç ve dış düşmanların Türkiye’nin başına çorap örmek için at koşturduğu bir dünya algısı ve söylemi, bu tür senaryo yazarlarına ilham vermeye devam edecek gibi gözüküyor. Her şeye rağmen, ülkemizde de aklı selim sahibi insanların seslerinin daha çok duyulacağı, bu tür senaryoların müşteri bulamayacağı bir ortamın oluşacağını ümit etmek istiyorum. Büyük bir özveriyle çalışan özel tiyatrolara daha fazla insanların gittiği, güncel piyeslerin yanısıra Shakespeare’in eserlerinin de daha fazla sahnelendiği bir ülkede sanırım bu tür çalışmalara rağbet eden pek kimse olmayacaktır.

Bu yazı radikal.com.tr/ den alınmıştır

Osman Kavala

 

 

Osman Kavala

Türkiye ve Ermenistanlı Genç Çevreciler Platformu’na katılmak ister miydiniz?

Yeryüzü Derneği, Türkiye ve Ermenistanlı Genç Çevreciler Platformu’na temel teşkil etmesi için 20 – 24 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da, “Bölgesel Çevre Sorunları ve Gençlik Çalışmaları” eğitimi düzenliyor.

16...

 

Ermenistan ve Türkiye’de yaşayan gençler arasında hem çevresel sorunlara eğilme hem de her iki ülkenin gençlik çalışmaları arasında bir bağ kurma amacını güden eğitimlerde ela alınacak konular ise şu şekilde sıralanmış;

  • Küresel Çevre Sorunları ve bölgelere (Ermenistan ve Türkiye) etkileri (İklim değişikliği, Sürdürülebilirlik, Enerji vsr)
  • Türkiye ve Ermenistan’ın karşı karşıya bulunduğu bölgesel çevre sorunları
  • Gençlik Çalışmaları ve gelecek nesillerin hakları

17 yeryuzu_dernegi_fidan_organik_300x300Eğitim dilinin İngilizce olacağı ve her iki ülkeden toplam 16 katılımcının dahil edileceği çalışmada yer alacak gençlerin 18-30 yaş aralığında olmaları, Çevre sorunları ile ilgileniyor olmaları, İngilizce iletişim kurabilmeleri ve başvuru formunda belirtilen tüm eğitim programına eksiksiz katılmaları gerekmekte.

Katılımcıların ulaşım, konaklama ve vize gibi masraflarının Yeryüzü Derneği tarafından karşılanacağı program Türkiye-Ermenistan İlişkilerini Normalleştirme Projesi ve Avrupa Birliği tarafından destekleniyor.

Başvuru tarihinin 24 Kasım’da sona ereceği, programa katılanların ise 1 Aralık’ta ilan edileceği eğitim ile ilgili detaylı bilgi için Yeryüzü Derneği’ne [email protected] mail adresi üzerinden ulaşmak mümkün.

Programa bu link üzerinden başvuru yapmak mümkün

(Yeşil Gazete)

 

 

Küresel Yeşil Mücadele

Ekran Resmi 2014-11-12 14.10.43Yırca’da Kolin adlı şirketin çevreden toplayıp üniforma giydirdiği insanlarla birlikte köylülere saldırarak 85 yıllık 6000 zeytin ağacını kesmesinden sonra internette bir fotoğraf dolaşıma girdi. Fotoğraf gerçekten çok etkileyiciydi. Başında beyaz bir tülbent, üzerinde ise kırmızı bir hırka olan köylü kadın, dalları çevresine düşmüş bir zeytin ağacının gövdesine sarılıp, ağacı koruyamadığı için acı çekiyordu. Belki çocuklarına vermediği ilgiyi verdiği ağacın zarar görmesine üzülüyordu. Arkasında da üniformalı kişiler kadına bakıyorlardı. Belli ki o ağacı o hale getirenler ve kadına bu acıyı tattıranlar arkadakilerdi. Fakat Yırca’daki katliamdan sonra hızla yayılan bu fotoğraf Yırca’dan değildi. 2010 yılında İsrail’de çekilmişti. Tamamen 2014 Yırcasını anlatan bir fotoğraf olduğu için sahiplenildi, paylaşıldı. Demek ki ortada bir benzerlik var. Olanlar benzer, olanlara karşı mağdurların tepkileri benzer, olanların insanlarda oluşturduğu his benzer.

İşte o his aslında Dünya’yı sarıyor ve saracak. Sarıyor çünkü bugün Dünya’nın en küresel mücadelesi doğa için, insanlığın ve bir parçası olduğu doğanın varlığını sürdürmesi için yapılan mücadele. Daha evrensel amaçlarla, kendine his kardeşleri, his eşleri bulabilen başka bir mücadele yok. Düşünün ki, 2010 yılında İsrail askerinin yerleşimcilerin zeytin ağaçlarına karşı yaptıklarının verdiği acının karşılığı, 2014 yılında Türkiye’de betonist kafanın verdiği acıda kendisini bulabilmektedir.

Ekran Resmi 2014-11-12 15.05.58Bir adım daha atalım. 25 Ekim günü Fransa’da Tastet Ormanı’na yapılmak istenen baraja karşı gerçekleşen protestolarda bir kişi sırtından vurularak öldürüldü. Öldürülen Remi Fraisse adlı 21 yaşında pasifist bir göstericiydi. ZAD üyesiydi. ZAD oluşumu adını Zone d’Amenagement Différé – Farklı Planlama Bölgesi’nden alıyor. ZAD bölgesi ile birlikte yerel yönetimler 5-10 yıl boyunca buralara havaalanı, baraj gibi özel planlar uygulayabilecekler. Protestocular ZAD kısaltmasına el koyarak onu Zone à Défendre yani Savunulacak Alan anlamında kullanmaya başlamışlar. ZADistlerin yerel direnişleri yavaş yavaş Fransa’yı sarmaya başlıyor. Ne kadar benzer değil mi? Acele kamulaştırmalarla ya da zaten kamunun “malı” olarak görülen ormanlara, zeytinliklere yapılan köprülerle, havaalanlarıyla ya da butik camilerle… Remi Fraisse’nin Fransa’da 39 hektarlık bir orman alanı için gerçekleştirdiği mücadele aynı zamanda bizim için de gerçekleşmiş bir mücadele değil midir? Tam da öyledir! Doğa’nın sınırı yok. Sınırı olmayan bir amaç için mücadele de sınırsızdır, küreseldir.

Ekran Resmi 2014-11-12 14.46.51Metin Lokumcu ya da Cihan Eren… Ve isimlerini duymadığımız, hatırlamadığımız Brezilya yerlileri… Farklı bir amaç için mi canlarından oldular? Yaşadıkları yere HES yapılmasın diye, koca Karadeniz Sahili’ne betondan bir pranga vurulmasın diye ve Amazonlar kaçak olarak kesilmesin, suları çalınmasın, barajlarla yaşam yok edilmesin diye; aynı amaç uğruna mücadele ederken öldüler. Farklı coğrafyalarda, farklı noktalarına bakarken aynı hissin etrafında… Yoksa, Amazon yerlilerinin ormanları kaçak olarak kesecek kişileri ellerinde sopalarla beklemesiyle, Karadeniz’in dağlarında HESçileri ellerinde sopalarla beklemesi arasında nasıl bir fark bulabilirsiniz?

Örnekler çoğaltılabilir. Daha tüm Türkiye’yi saran Gezi Parkı’na, Avrupa’daki antinükleer hareketlere ya da daha güncel olarak Validebağ Korusu’na ve ABD’de kendini hissettiren kaya gazına karşı hareketlere de gelmeden hem de! Ya da bir kaç ay önce tüm Dünya’yı buluşturan iklim mücadelesine… Evet, örnekler çoğaltılabilir fakat mücadele ortak. Mücadele küresel! Başka başka adlarla da olsa, başka başka biçimlerle de olsa küresel bir Yeşil mücadele sürüyor. Yaşamı sıkıp suyunu çıkartanlara; bununla da yetinmeyip bir de onu şişeleyip satanlara karşı; bu gidişi durdurmak isteyenlerin mücadelesi Dünya’yı sarıyor.

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/Urbarli

Türkiye’nin başörtüsü ile maç yöneten ilk kadın hakemi

FIFA’nın Ekim ayında kadın futbolcu ve hakemlerin başörtüyle maça çıkmasına izin vermesinin ardından, Türkiye’de ilk kez bir başörtülü kadın hakem Afyonkarahisar’da görev aldı.

Afyonkarahisar’da haftasonu U-15 Ligi’nde Demirspor’la Sandıklıspor arasında Atatürk Spor Tesisleri’nde oynanan maçta, 21 yaşındaki Buhra Yurdakul, başörtüsüyle yan hakem olarak görev yaptı.

14...

İlk kez görev aldığı maçın kendisi için önemli bir dönüm noktası olduğunu söyleyen Buhra Yurdakul, Türkiye’de bir ilk olmaktan duyduğu mutluluğu aktardı. Hayallerinin gerçek olduğunu aktaran Yurdakul, “Bir yıldır bekliyordum, sonunda bu kararla sahaya çıkabildim. Çok mutluyum. Hayalleri olan insanlar vazgeçmesin. Benim hayallerim gerçek oldu” dedi.

2013 yılında katıldığı hakem kursunun ardından  Herkes İçin Futbol (HİF) hakemi olarak çıktığı ilk maçında yan hakemlik yapan Yurdakul, Türkiye’de ilk kez başörtüsüyle maç yöneten hakem oldu.

Uzun kollu hakem forması tercih eden Buhra Yurdakul, siyah hakem formasıyla aynı renk başörtüsü taktı. Şortunun altına yine siyah tayt giyen Yurdakul, maç öncesi futbolcuların kramponlarını ve kale ağlarını kontrol ettikten sonra görev yerine geçti.

Türkiye Futbol Federasyonu’nun HİF hakemi uygulamasında başarılı sonuçlar alan hakemler, iki yıl içinde il hakemi olma hakkı kazanabiliyor. Buhra Yurdakul da başarısını sürdürmesi halinde il hakemliğine yükselebilecek.

Karşılaşma, Demirspor’un 2-1 üstünlüğüyle sona erdi.

 

Çin’in hava kirliliği bilançosu: Yılda 670bin ölüm

Çin’de hava kirliliğinin 2012’de 670 bin kişinin ölümüne yol açtığı ortaya çıktı. Kömür tüketimini azaltılmazsa, bu sayı daha da artacak.

Tsinghua Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, Çin ekonomisinin çarklarını döndüren kömürün her yıl en az 670 bin insanın hayatına mal olduğunu gösterdi. Araştırmada, Pekin’in kömüre uygulanan vergiyi 10 kat artırması gerektiği savunuldu.

Profesör Teng Fei’nin başını çektiği araştırmada, Çin’in geride kalan 20 yılda gösterdiği büyük ekonomik gelişimin karanlık yüzü mercek altına yatırıldı. Araştırma, 1.4 milyarlık Çin nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının hava kirliliğine maruz kaldığını belirtirken, nüfusun yüzde 10’unun Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen tehlike seviyesinin 10 katı kirlilik altında yaşadığı ifade edildi.

13...
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl ortalama 7 milyon insan hava kirliliği sebebiyle ölüyor

Araştırma, Batı dünyasının iklim değişikliğine karşı uzun dönemde alması gereken önlemlere karşı, Çin’in hava kirliliğiyle mücadelede en kısa zamanda adım atması gerektiğini gözler önüne serdi. Çib hükümeti, ülkenin daha gelişmiş olan doğu eyaletlerinde kömür tüketimini azaltsa da, ABD’li yetkililerin tahminlerine göre 2040 yılına kadar ülkenin en büyük enerji kaynağının yüzde 50’si kömür olacak.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada her yıl ortalama 7 milyon insan hava kirliliği sebebiyle ölüyor. [Fotoğraf: Gettyimages]
Tsinghua Üniversitesi tarafından yapılan araştırma, Çin ekonomisinin çarklarını döndüren kömürün her yıl en az 670 bin insanın hayatına mal olduğunu gösterdi. Araştırmada, Pekin’in kömüre uygulanan vergiyi 10 kat artırması gerektiği savunuldu.

Profesör Teng Fei’nin başını çektiği araştırmada, Çin’in geride kalan 20 yılda gösterdiği büyük ekonomik gelişimin karanlık yüzü mercek altına yatırıldı. Araştırma, 1.4 milyarlık Çin nüfusunun yüzde 70’inden fazlasının hava kirliliğine maruz kaldığını belirtirken, nüfusun yüzde 10’unun Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen tehlike seviyesinin 10 katı kirlilik altında yaşadığı ifade edildi.

Araştırma, Batı dünyasının iklim değişikliğine karşı uzun dönemde alması gereken önlemlere karşı, Çin’in hava kirliliğiyle mücadelede en kısa zamanda adım atması gerektiğini gözler önüne serdi. Çib hükümeti, ülkenin daha gelişmiş olan doğu eyaletlerinde kömür tüketimini azaltsa da, ABD’li yetkililerin tahminlerine göre 2040 yılına kadar ülkenin en büyük enerji kaynağının yüzde 50’si kömür olacak.

South China Morning Post’ta detayları verilen araştırmaya göre, Feng kömür kullanımına karşı en kısa zamanda adım atılması gerektiğini belirterek vergilerin 10 kar artırılmasını önerdi. Feng, PM2.5 olarak da bilinen, 2.5 mikrogramdan küçük parçacıkların, 2012’de kalp ve kanser dahil olmak üzere birçok hastalıktan 670 bin kişinin ölümüne yol açtığını belirtti.

Araştırma, neredeyse halkın tümünün maskeyle dolaştığı Shenyang gibi büyük kentlerde, PM2.5 kirliliğine maruz kalan nüfusun yüzde 70’in üzerinde olduğunu gösterdi. Dahası, Çin’de metreküp başına 35 mikrogram hava kirliliği içeren bölgelerde 157 milyon kişinin yaşadığına dikkat çekildi.

(Al Jazeera)

Zeytin ağaçları ölümsüzdür – Burçin Tetik

Selam ağaç düşmanları, bugün nasılsınız?

11Birkaç gündür yine insanların gözünde yaş, evlerinde dirlik, kalplerinde huzur bırakmadınız. İnsanın en eski alışkanlıklarından birini, bir ağaca senelerce emek verip meyvelerini toplamayı, belki de elimizde kalan en hakiki deneyimi öldürmeyi başardınız. Ağaç yetiştirmek çocuk büyütmek gibiymiş, ben hiç yapmadım ama tahmin ederim. Öyle beş ayda diktiğiniz binalara benzemez sizden yaşlı ağaçların altında oturmak. Zaman alır, emek alır, sabır alır, toprağa damlayan ter alır. Daha hızlı, en çabuk inşaatlar için avuç avuç insan öldürmeyi, cinayetlere “kaza” demeyi çok seven sizlerin anlayacağı türden bir deneyim değildir bu. Sizin binalarınız çukurlarına dökülen kanların üzerinde yükselir, onların ağaçları terleriyle ıslanan toprakta büyür. Siz öldürdükçe, onlar diriltir.

Sayın hayat düşmanları, siz kahvaltıda ne yersiniz?

Biz hayatı sevenler genelde sıcak simitler, kırmızı domatesler yeriz, siyahlı yeşilli çaylar içeriz. Bir de ne ararız sofrada biliyor musunuz? Zeytin. Sahi, siz zeytin yemez misiniz? Kahvaltılarda bir kase dolusu karanlık yer, ince belli bardağınızda kömür mü içersiniz? İçinizin çirkinliği, yediklerinizden midir? Binyıllardır burada olan zeytin ağaçları, bunu yanınıza bırakır mı dersiniz? Bir gün zeytin yemeye kalktığınızda zehir gibi boğazınızdan akmaz, kurşun gibi midenizi delmez mi zannedersiniz? Siz, asırlık ağaçların, antik medeniyetlerin, eski masalların yanında bir hiç olduğunuzu  bilmez misiniz? Bilmezseniz, unuttuysanız hatırlatalım. İyi dinleyin.

Eski zamanlarda hem tanrıça Athena’nın hem de denizler tanrısı Poseidon’un çok sevdiği bir şehir vardır. İkisi de şehre hakim olmak isteyince, aralarında bir yarışma yapılmasına karar verilir. Şehre ve insanlarına en güzel hediyeyi veren  kişi, şehre sahip olacaktır. Poseidon bunun üzerine kayaları yerinden oynatır, toprağı yarar ve bir pınar yaratır. Fakat halk bu görkemli su kaynağına sevinemez, çünkü suyu denizler gibi tuzludur ve işlerine yaramaz. Athena ise bir adet zeytin ağacı diker toprağa. Zeytin ağacı gıda demektir, yağ demektir, odun demektir. Aynı zamanda uzun soluklu sabrın ve barışın temsilidir. Bu kıymetli ağaca o kadar sevinir ki herkes, şehir Athena’nın olur.

Siz zeytin ağacı düşmanlarına hatırlatmakta fayda var: Poseidon’un oğlu şehre hükmedememenin öfkesiyle eline bir balta alıp Athena’nın diktiği ağaca saldırır, ancak balta elinden savrulup kendi kafasını keser.

Zeytin ağacı Herkül’ün elinde güce ve dirence vücut verir, bahçelere bereket getirmesi için dikilir ve dalları tanrılara adak olarak sunulur. O kadar değerlidir bu ağaç. Hem ayakta kalmayı sembolize eder, hem barışı. Antik zamanlarda insanlar evlerinin kapılarına asmışlardır zeytin dallarını, kötü ruhlardan korunmak için.

Biz bugün antik olmayan, havası suyu kirli, denizleri toprağı kirli, insanlarının içi kirli bu zamanlarda zeytin ağaçlarını siz kötü ruhlardan koruyamadık. Bir değil, on değil, binlercesini bir çırpıda kestiniz. Yasal olmadığını, haksız olduğunuzu, kötülük yaptığınızı bile bile kestiniz.  Satın aldığınız adamlarınıza zeytin sahiplerini dövdürttünüz. Haksız olduğunuzun bilgisi sizi daha çok sinirlendirmiş, ağaçlarına zarar gelmesin diye yollara oturan insanların güzelliği kendi çirkinliğinizi iyice ortaya çıkarmış olacak ki, yıkım için saldırdınız. Toprağa tecavüz ettiniz. İnsanların hayatlarını mahvettiniz. Güzel olan her şeyden korkup, tek bildiğiniz gerçek olan çirkinliğe dönüştürdünüz hepsini.

Persler Athena’nın şehrine saldırdıklarında onun diktiği zeytin ağacını yakarlar. Ancak ağaç bir gecede filizlenip ölümsüzlüğünü kanıtlar. İşin aslı şu ki sayın masal düşmanları, binlerce yıllık hikayelerde siz birer hiçsiniz. Bundan yüz yıl sonra hiç kimse hırsları uğruna ağaçlara savaş açan iblislerin isimlerini bilmeyecek. İnsanlar yine zeytin ağaçlarının efsanelerini anlatacak, hasatlarında şenlik yapacak ve gölgelerinde dinlenecekler. O ağaçlar sizlerden binlerce yıl önce buradaydılar ve sizden binlerce yıl sonra da yine buralarda olacaklar. Çünkü zeytin ağaçları, kutsal ve ölümsüzdürler.

Bu yazı bianet.org/ dan alınmıştır

 

Burçin Tetik

Meksika’da kayıp öğrenci isyanı büyüyor: Parti merkezi yakıldı

Meksika’da 43 sol görüşlü öğrencinin kaybedilmesini protesto amacıyla düzenlenen gösteriler hükümeti hedef aldı. Göstericiler iktidar partisinin bir merkezini ateşe verdiler.

Protestoların yoğunlaştığı Guerrero vilayetinde yine eylem vardı. Vilayet merkezi Chilpancingo’da sayıları bini bulan göstericiler Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto başkanlığındaki hükümeti protesto etti. İktidardaki Kurumsal Devrimci Parti’nin (PRI) teşkilât binası ateşe verildi. Göstericilere polis müdahale etti. İkisi gazeteci üç kişi yaralandı.

10...

Meksika’da kayıpları protesto gösterileri sırasında yerel yönetim binaları yakılırken Acapulco havaalanıişgal edilmişti.

Meksika Başsavcısı Jesus Murillo Karam’ın geçen hafta yaptığı açıklamaya göre, 26 Eylül’de ülkenin güneybatısındaki Iguala’da kaybolan öğrenciler önce polis tarafından gözaltına alındı. Öğrencilerden 6’sını öldüren polis, 43’ünü ise “Guerreros Unidos” (Birleşik Savaşçılar) isimli uyuşturucu çetesine teslim etmişti.

Öğrenciler çete mensupları tarafından bir çöp toplama alanında kurşuna dizildi. Üzerine benzin dökülen cesetleri 14 saat boyunca yakıldı. Kalan parçalar çöp torbalarına doldurulduktan sonra bir nehre atıldı.

Çete liderinin “Ceset parçaları kül haline getirip nehre döktük. Asla bulamayacaklar” ifadelerini kullandığı telefon konuşması basına yansımıştı.

Başsavcı Karam, bulunan parçalarda genetik çalışma yapmanın zorluğuna dikkat çekerek Avusturyalı bir uzman şirketten yardım istendiğini açıklamıştı.

(Deutsche Welle Türkçe)

Avrupa Yeşilleri, İstanbul’da LGBTİ örgütleri ile buluştu

7-9 Kasım 2014 tarihleri arasında 21. Konsey toplantısı için İstanbul’da bir araya gelen Avrupa Yeşilleri (European Greens), konsey çalışmalarının yanında Türkiye’den LGBTİ örgütleri ile bir araya geldi ve ortaklaşa mücadele yollarını tartıştı.

8 Kasım Cumartesi günü yapılan “Türkiye’de LGBTİ” oturumuna Avrupa Parlamentosu Milletvekilleri Terry Reintke ve Ulrike Lunacek’in yanı sıra Avrupa’dan çok sayıda LGBTİ aktivisti de katıldı. Türkiye’den ise Kaos GL Derneği’ni temsilen Yasemin Öz ile Kırmızı Şemsiye, Lambdaistanbul ve SPoD’tan aktivistler toplantıya katıldı.

9 yesilleristanbul...

Türkiye’den LGBTİ örgütlerinin çalışmalarını aktarmasıyla başlayan toplantıda, dayanışma kanallarını geliştirme yolları tartışıldı. SPoD LGBTİ’den Sezen Yalçın, Anayasa’ya cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eklenmesine ilişkin kampanya sürecini aktardı.

“Anayasa’yı şimdilik değiştiremesek bile özellikle ayrımcılık konusunda atacağımız adımlar mühim” diyen Yasemin Öz ise; İş Kanunu, Devlet Memurları Kanunu gibi kanunları değiştirmenin önemli olduğunu belirtti. Hükümet’i adım atma noktasında zorlamanın önemine değindi.

Yeşiller milletvekilleri Reintke ve Lunacek Türkiye’deki LGBTİ örgütlerle bundan böyle daha yakın çalışma yapacaklarını belirttiler. Karşılıklı görüş alış verişinin ardından toplantı sona erdi.

(Kaos GL)

 

Trans Evi Fotoğraf Sergisi 15 – 21 Kasım tarihleri arasında Karşı Sanat’da

Ömer Tevfik’in hazırladığı Trans Evi Fotoğraf Sergisi 15 – 21 Kasım tarihleri arasında Karşı Sanat’da açılıyor.

8Trans Misafirhanesi ve misafirlerinin görsellerinden oluşan sergide, transfobik nefret suçlarına karşı mücadelede, şiddeti deneyimleyenleri kurbanlaştırmayan ve aynılaştırmayan bir söylem kullanmanın önemi vurgulanıyor.

Trans Misafirhanesi ve misafirlerinin görsellerinden oluşan Trans Evi Fotoğraf Sergisi trans bireylerin geliştirdikleri direnç mekanizmaları, alternatif barınma alanları, kentsel dönüşümün sonuçları gibi konuları gündeme taşıyor.

Trans Misafirhanesi 2012’de, İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği tarafından 2012’de barınma, sağlık hizmetlerine erişim gibi konularda yardıma ihtiyaç duyan trans bireylere güvenli bir alan açma amacıyla kuruldu.

2009’dan bu yana çeşitli fotoğraf projelerinde yer alan Ömer Tevfik Erten, 2013’te İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği’nin de partnerlerinden biri olduğu Trans X Türkiye projesi tarafından düzenlenen BUT Kısa Film Yarışması’nda “İsimsiz” adlı çalışmasıyla birincilik ödülünü aldı.

2010 yılından bu yana Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi öğrencisi olan Erten son bir yıldır trans hareketi üzerine belge fotoğraf çalışmaları yürütüyor.

(Bianet)

Kısırlaştırma ameliyatı sırasında 11 Hintli kadın öldü

0

Hindistan’da başarısız olan tüp bağlama ameliyatları nedeniyle 11 kadının hayatını kaybettiği bildirildi.

Toplam 83 kadının Çattişgarh isimli eyalette devlet tarafından kurulan bir sağlık kampında ameliyat edildiği, hastanelere kaldırıların 30 diğer kadından bir kısmının da durumlarının ciddi olduğu söyleniyor.

7...

Hindistan’da devlet artan nüfusla baş etmek için zaman zaman aile planlaması kampları kurarak, kitlesel olarak kısırlaştırma ameliyatları gerçekleştiriyor. Cumartesi günü Bilaspur bölgesine bağlı Pendari köyünde yapılan ameliyatlarda yetkililer ihmal iddiasını redderken, köylüler ameliyatların aceleye getirildiğini söylüyor.

Köylüler 83 kadının tamamının 6 saat içinde tek bir doktor ve asistanı tarafından ameliyat edildiğini söylüyor. Hükümet soruşturma başlatırken, Bilaspur bölgesi sağlık yetkilisi Dr. RK Bhange ölüm nedenlerinin otopsiden sonra belli olacağını söyledi.

Yanlış yapılan doğum kontrol ameliyatı vakaları ülkede ilk kez yaşanmadı.2012 yılında Bihar’da üç adam iki saat içinde 53 kadını ameliyat ettikleri için tutuklanmıştı. Adamlar ameliyatları bir tarlada anestezi olmadan gerçekleştiriyordu.

Hindistan’da hükümet onyıllardır aile planlamasını öne çıkarmaya, aileleri daha az çocuk sahibi olmaya teşvik etmeye çalışıyor.

(BBC Türkçe)