Ana Sayfa Blog Sayfa 3818

Beslenme alışkanlıklarımız dünyayı değiştiriyor

Nature dergisinde yayınlanan “Beslenmenin Sürdürülebilir Çevre ve İnsan Sağlığı ile İlişkisi” adlı araştırma; insanların beslenme alışkanlıklarının insan ve çevre sağlığı ile olan ilişkisini küresel düzeyde ortaya koyuyor. Araştırmaya göre sağlıklı beslenmenin yaygınlaşması ile hem diyabet, koroner kalp hastalıkları gibi beslenmeye bağlı hastalıklar azaltılabilir hem de bu sayede tarımsal sera gazı emisyonları azaltılarak ve ormansızlaşmanın önüne geçilerek çevre tahribatı önlenebilir.

david_tilman2_001
David Tilman

Kaliforniya Üniversitesi Bren Çevre Bilimi ve Yönetimi Enstitüsü’nden profesör David Tilman ve Minnesota Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi Michael Clark’ın gerçekleştirdiği araştırmada; yem ve et üretiminin çevresel maliyetleri üzerine yapılmış önceki araştırma verileri ile birlikte dünyanın en fazla nüfusa sahip 100 ülkesinin 50 yıllık beslenme trendleri, beslenme ile ilişkili hastalıklardaki ölüm oranları ve nüfus artış oranları birlikte analiz edilerek sonuçlar elde ediliyor.

Tilman, araştırmanın kapsamı ile ilgili “Önceki araştırmalar, ülkesel bazda beslenmenin etkilerine bakarken bu araştırma ile ilk defa küresel ölçekte beslenmenin insan ve çevre sağlığı üzerindeki etkilerine bakılıyor. Dünya nüfusunun %90’ının beslenme alışkanlıkları ve bunların çevresel etkileri ile ilgili veri topladık. Araştırmadaki veriler beslenme, sağlık ve çevre unsurlarının birbirlerini nasıl etkilediklerini ve nereye doğru gittiklerini gösteriyor” açıklamasını yaparken sözlerini şu şekilde sürdürüyor;

Bulguların çoğu şaşırtıcı değil ancak küresel etkileri korkutucu. Çoğumuz yüksek kalorinin sağlık için kötü olduğunu, kırmızı et tüketiminin çevreye zarar verdiğini ve bazı beslenme çeşitlerinin daha sağlıklı olduğunu biliriz. Bu araştırmada bizi asıl şaşırtan küresel düzeydeki beslenme eğilimlerinin gezegene olan etkisinin ne kadar büyük olduğunu ve değişiminin ne kadar hızlı olduğunu görmek oldu. Beslenmenin sera gazı emisyonlarını ne düzeyde arttırdığını, tropikal ormanları ve diğer ekosistemleri ne ölçüde tahrip ettiğini görmek gerçekten şaşırtıcı.

Araştırma gösteriyor ki 1961-2009 yılları arasında kişi başına et tüketimi, boş kalori alımı ve alınan toplam kalori miktarı, gelir artışı ve kentleşme gibi faktörlerin etkisi ile birlikte artış gösterdi. Beslenme eğilimi bu şekilde devam ettiği takdirde 2050 yılında beslenme içeriğini %60 oranında boş kalori, %20-50 oranında ise hayvansal gıda ve çok az bir kısmını bitkisel gıda oluşturacaktır. 2050 yılındaki bu beslenme sera gazı emisyonlarını %80 oranında attırırken tarım arazisi oluşabilmesi için ormanların yok edilmesi ve beraberinde türlerin yok edilmesine neden olacak ve ayrıca su kaynaklarına atılan kimyasal gübre ve pestisit akışı da artmış olacaktır.

Araştırma verileri; yeme trendinin sağlıklı beslenme(Akdeniz, pesketaryen(*), vejetaryen) olarak değiştiği durumda ise Tip 2 diyabet riskinin %16-41, koroner kalp hastalıklarının %20-26, bazı kanser tiplerinin ise %7-13 oranında düşeceğini ve beraberinde gıda üretiminden kaynaklı sera gazı emisyonlarınının %40 oranında azalacağını gösteriyor.

Tilman bu değişikliğin gezegende yaratacağı değişikliği şöyle açıklıyor;

Eğer dünyadaki beslenme trendi bu üç beslenmeye dönerse sağlık artacağı gibi şu an bütün arabaların, kamyonların, uçakların, trenlerin ve gemilerin saldığı sera gazı emisyonları oranına eşit oranda emisyon azalmış olacak. Ayrıca beslenmedeki bu geçiş büyüklük olarak ABD’nin yarısı kadar tropikal ormanın ve savanın yok edilmesini engellemiş olacak.

Kaynaklar: bren.ucsb.edu, medicaldaily.com

* hayvan eti olarak sadece balık tüketen

(Yeşil Gazete)

Trafik Mağdurları için Bağdat Caddesi’nde kefenli anma günü

Her yıl Kasım ayı’nın 3. Pazar günü gerçekleştirilen Dünya Trafik Mağdurları Anma Günü için bu yıl 16 Kasım Pazar günü İstanbul ve Ankara’da eylemler düzenlendi.

25q...
İstanbul’da eylem yeri Bağdat Caddesi idi

İstanbul’da anma gününün adresi Bağdat Caddesi idi. Suat Ayöz Trafik Mağdurları Derneği (SATMD) tarafından 8.cisi düzenlenen eylemde değişik trafik ihlalleri sonucu hayatını kaybeden insanları temsilen üzerlerine kefen giyen ve yüzlerini beyaza boyayan dernek üyeleri caddenin iki yanında saf tutarak 20 dakika boyunca trafiğin içinde seyredenlerde farkındalık oluşturmaya çalıştı.

İçki şisesi tutarak alkollü araç kullanmanın ölümcül sonuçlarını, bisiklet kaskı takarak trafikte bisikletlilerin can güvenliğinin olmadığını, direksiyon başında cep telefonu kullanarak seyir halinde dikkat dağınıklığı yaşayanları, motorsiklet kaskı ile anma gününe katılarak motorsiklet kullanıcılarının trafikte yaşadığı tehlikeleri dile getiren SATMD üyelerinin 20 dakikalık eylemi gerek yayalardan gerekse de Araç sürücülerinden yoğun destek gördü.

http://youtu.be/TGqGHBJpx0g

Dünya Trafik Mağdurlarını Anma Günü için İstanbul dışında Ankara’da da etkinlikler düzenlendi. Kuğulu Park’ta okunan basın açıklaması

Dernek Başkanı Yeşim Ayöz eylem sonrası yaptığı basın açıklamasında, “Biz her gün yollarda taksit taksit ölüyoruz ve yaralanıyoruz. Gazete manşetlerine, istatistiklere giriyoruz. Toplu ölüm ve yaralanmalarda da gündem oluşturuyoruz. Gündemin etkisi ile kısa süreli denetimler, acil ve günü kurtaracak çözümler yaratıp yine yolumuza devam ediyoruz. Bugün burada her yıl Kasım ayının 3. Pazarı yaptığımız gibi, yollarda hayatını kaybeden ve yaralanan milyonlarca insanımızı sevgi ve saygı ile anıyoruz. Trafik çarpışmalarının yüzde 98’i insan hatasından kaynaklanmaktadır” diye konuştu.

27

Trafik Mağdurları, 1993 yılından beri her yıl Kasım ayında anılıyor. BM Genel Kurulu 2005 yılında aldığı kararla Kasım ayının üçüncü Pazar gününü Trafik Mağdurlarını Anma Günü olarak belirledi.

SATMD, Avrupa Trafik Mağdurları Federasyonu’nun (FEVR – Federation Europenne des Victimes de la Route) üyesi olarak 8 yıldır Anma Günü’nü Türkiye’de de gerçekleştiriyor.

(Yeşil Gazete)

 

 

Yırca’da termik santraller hava kirliliğini iki kat arttırdı

Kolin Termik Santral Projesi nedeniyle 6.000 zeytin ağacını kaybeden Yırca köylülerinin sağlığı da kömürlü termik santraller nedeniyle tehdit altında. Greenpeace’in, Soma’ya bağlı Yırca Köyü’nde yaptığı 24 saatlik hava kirliliği ölçümünün sonuçları, köydeki hava kirliliğinin Dünya Sağlık Örgütü’nün güvenilir olarak belirttiği günlük limitlerin iki katından fazla olduğunu gösteriyor.

21 SomaTermikSantrali2...

Yapılan ölçümlerde ince partikül madde değerlerinin bazı anlarda, günlük sağlık sınırının beş katına kadar yükseldiği de görüldü.

“Kirliliğin nedeni Termik Santral”

Greenpeace Araştırmacısı Buket Atlı, “Buradaki kirliliğin en büyük nedenlerinden biri, Yırca köyünün yanı başında olan Soma kömürlü termik santrali. Bu santral, Avrupa’nın en çok can alan ikinci kömürlü termik santrali” diye konuştu.

20 GP_BuketAtli
Greenpeace araştırmacısı Buket Atlı

Kömürlü santrallerin yaydığı gözle görülemeyen partikül maddelerin sessiz bir katil gibi başta akciğer kanseri ve KOAH olmak üzere akciğer hastalıklarına, astım, bronşit gibi solunum yolu rahatsızlıkları gibi hastalıklara neden olduğunu dile getiren Atlı, “Bu bölgede var olan kirlilik ve sağlık sorunlarının katlanarak artmaması için, planlanan Kolin Termik Santrali’nin tamamen iptal edilmesi gerektiği çok açık. Türkiye’nin enerji ihtiyacı için, öncelikle enerji verimliliği çözümleri uygulanmalı ve güneş, rüzgar gibi temiz enerji çözümlerine gidilmelidir” vurgusunda bulundu..

Greenpeace’in ölçümünü yaptığı Partikül Maddeler (PM 2,5), kömürlü termik santrallerin yaydığı, kum tanesinden bile daha küçük, gözle görünemeyen ama akciğerlere nüfus ederek akciğer ve solunum yolu rahatsızlıkları, kalp ve damar hastalıkları ve kanser gibi pek çok sağlık sorununa neden olan tehlikeli bir madde olarak biliniyor. Avrupa Çevre ve Sağlık Örgütü’nün (HEAL) 2013 tarihli raporuna göre bu maddeler, kömürlü termik santrallerden çıkan kirletici maddeler içinde ozonla birlikte en tehlikeli olanı.

Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın köyde çocukların sıklıkla astım ve bronşite yakalandığını söylüyor
Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın köyde çocukların sıklıkla astım ve bronşite yakalandığını söylüyor

Köyde KOAH ve akciğer kanserinin çok yaygın olduğunu ifade eden Yırca Köyü Muhtarı Mustafa Akın da “Son 15 gün içinde iki kişi akciğer kanserinden öldü. Bunun nedenleri hem santralden çıkan gaz, hem de santralin kül barajı. Nefes alamıyor, çamaşır asamıyoruz. Çocuklar da etkileniyor. Küçük çocuklarda astım ve bronşit çok var” şeklinde konuştu.

Greenpeace’in bu yıl Mayıs ayında yayımladığı Sessiz Katil raporuna göreyse 2010 yılında Soma Termik Santrali’nden kaynaklı hava kirliliği 1340 erken ölüme yol açtı.

(Yeşil Gazete)

Ermenek’te 6 madencinin daha cansız bedenine ulaşıldı

Ermenek madeninde günlerdir kendilerine ulaşılamayan altı işçinin daha cesedine ulaşıldı. Madende mahsur kalan sekiz işçiyi kurtarma çalışmaları ise halen devam ediyor.

19 ermenek...Madenin 4. başyukarı  bölümünden çıkarılan altı işçinin cenazesi, ocağın girişinde ambulanslara alınarak Ermenek Devlet Hastanesi’ne gönderildi.

28 Ekim’de su baskının yaşandığı madende 18 işçi mahsur kalmış,  6 Kasım’da iki, Pazartesi günü de (Dün) iki işçinin cansız bedenleri bulunmuştu.

Madendeki sekiz işçiyi kurtarma çalışmaları sürüyor.

(Bianet)

Yırca’ya dayanışma ziyareti #direnzeytin – Umut Aykutlu

Gezi yazıları yazmanın bende yarattığı en olumsuz yan, okuyanları tek başına birşeyler tüketmeye, para harcamaya yönlendiriyor olma hissidir. Gezi yazıları yazmaya yeni başlamış olsam da bu his zaman  zaman yazmaktan soğumama bile neden olabiliyor.Paylaşmak istediğim bu yazıda ise durum biraz farklı. Bu yüzden içim oldukça rahat.

Rahatlamama sebep olan “gezi” yazısı ise bir süredir zeytin ağaçları kesilmesin diye direnişte olan Soma’nın Yırca köyündeki güzel insanlara ve olaylara dair.

17

İnternette, gazetelerde Yırca ile ilgili haberleri duyduğumdan bu yana oraya gitme ve insanları yaşam alanlarında ziyaret etme isteğim vardı. Hatta kendime rota çizip, çadırlı bir bisiklet turu yapmayı bile planladım fakat bir türlü gidemedim. Cuma günü bu haftasonu yine gidemeyeceğim diye düşünmeye başlamıştım ki bir heyecanla aslında bu fikrin ertelenmemesi gerektiği üzerinden Cumartesi günü Yırcaya arabayla gitmeye karar verdim. Ayrıca bu ziyarette heyecanıma ortak olan Begüm de bana eşlik etti.

Akşamdan sözler verildi ve sabahtan buluşuldu. Yolda güzel demli çaylarla kahvaltı yapılıp, keyifli uzun sohbetler eşliğinde yaklaşık 1 saat 40 dakikada Soma’ya ulaştık. Soma giriş tabelasının hemen ardındaki Yırca okunu takip ettik. Köye giden yol üzerinde bulunan ve önünde çok sayıda sıra sıra kamyonun beklediği Soma termik santralinin yanından geçtik.  Köy orada mı burada mı derken nihayet zeytin nöbeti oklarını bulduk.

10 zeytin nöbeti

Dışarıya adım atmamız ile birlikte yol üzerindeki termik santralden geliyor olması muhtemel ağır kokuyu hissettik. Okları takip ederek toprak yoldan aşağı yürümeye başladık. Yürüdükçe gideceğimiz yer belirginleşiyor ve bizim gibi buraya gelmiş çok sayıda ki araç ve minibüsü görüyorduk. Sonunda arabaların yanına gelmiştik ki sol tarafımızda kalan alanın medyadan izlediğimiz, o vahşi katliamın yapıldığı, güzelim ağaçların yattığı yer olduğunu fark ettik.

Yürümeye devam edip insanların toplandığı alana doğru ilerledik.  Buraya geliş amacım; olan bitenlere tanık olmak, mümkünse birer ağaç dikmek ve insanları biraz dinlemekti. Lakin insanların yanına geldiğimde ilk olarak ne yapmam gerektiği konusunda hiç bir fikrim yoktu. Kısa süreli anlamsızlık ve yabancılaşma hissini üzerimden attıktan sonra yavaş yavaş insanların arasına karışmaya ve onları gözlemlemeye başladım.

Etraftaki insanların bir kısmı dilek ağaçlarına çaputlar bağlıyor, bir kısmı orta yaşlı bir abinin bağlamasından dökülen nağmeleri dinliyordu. Diğer yandan ise çocuklar yazılama duvarına büyük bir aşk ve neşeyle birşeyler yazıyor, başka bir grup ise ateş etrafında çaylarını yudumlayarak sohbet ediyorlardı. Ortamın keyfini hissedip biraz etrafa dokunduktan sonra ağaçların bulunduğu yöne doğru ilerledik. Alanı daha iyi görebileceğini düşünerek önce köy çocuklarının da tırmandığı bir tepeye doğru çıktık. Buraya tırmanması sandığımız kadar kolay olmadı fakat tepeye çıktığımızda yapılan katliamı yukarıdan görme şansını bulduk.

11 Zeytin Nöbeti

Derin düşüncelerle boğuşmaktan bir an sıyrılıp tepede yanlarına yanaştığımız çocuklarla kısa ama keyifli bir sohbete giriştik ve gerçek anlamda Yırca ile ilk temasımız böylece başlamış oldu.

Tepede biraz soluklanıp oturduktan sonra katliamın olduğu alanda uzaktan ne yaptıklarını seçemediğimiz insanların yanına gittik. Yanlarına yaklaştıkça yaşanan zulmü ve vahşeti yakından hissettik. Üzerlerinde binlerce zeytin bulunan güzelim zeytin ağaçları birbir yerinden edilmiş toprağa serilmişti.  Gördüklerim bana savaş filmlerinde izlediğim kadınların, çocukların ve birçok sivilin öldürüldüğü ve cansız bedenlerinin bulunduğu savaş alanlarını anımsatıyordu. Saldırıya maruz kalanların kendilerini savunabilmesi mümkün değildi bu sefer çünkü onlar sadece ağaçtı. İnsan olmaya dair derdi davası olanlar onlarlaydı fakat sonuç alınamamıştı bir şekilde ve boyunları bükük bir şekilde yerde yatıyorlardı.

Katliam alanından içimiz cız ederek insanların toplandığı alana doğru ilerledik. Yanlarına varıp ne yaptıklarını sorduğumuzda bize köylülere zeytinleri toplama konusunda yardım ettiklerini söylediler ve biz de yere eğilip başladık zeytinleri toplamaya.

12 zeytin nöbeti

Katliam sırasında o kadar çok zeytin yerlere saçılmış ki anlatılması imkansız. Bu zeytinleri hasat zamanını geldiği bir dönemde ağaçtan toplamak yerine yerlerden toplamak ise oldukça zordu. Bizimle beraber zeytinleri toplayan köylülerle konuştuğumuzda yere saçılan zeytinlerin bu haliyle sadece sıkmalık olabileceği ve oldukça düşük paralara satabileceklerini bahsettiler. Zeytin toplama sırasında selamlaşmalar, konuşmalar derken sohbet akmaya başlamıştı. Herkesin dilinde bir öfke ve kızgınlık vardı. Herkes bir yandan köylülere yardımcı olabilmek için yerden tek tek zeytinleri toplarken diğer yandan ise hislerini etraftaki insanlarla paylaşıyordu.

Ortam bir an için ölüm sonrası gidilen yas evini anımsattı bana ve içimi bir hüzün kapladı. Ölüm sonrası hissedilen o çaresizlik hissi, birşey yapamama ve artık gideni geri döndürememe hissi …

Bir Avuç Zeytin için 15 Yıl

Kesilen ağaçlar kesilmişti ve geri dönüşü pek o kadar da kolay değildi. Bir zeytin fidanını toprağa dikip tekrar bir avuç zeytin alabilmek için tam 15 yıl gerekiyormuş.

13  zeytin nöbeti

Düşünün 15 koca yıl …

Verilen emeği ve o sabrı düşünün …

Yapılan zulmü, zalimliği şimdi tekrar düşünün. Yaşanan toprak ananın çocukları olan bu zeytin ağaçlarının dramı.

Gerçi bu topraklarda dram hiç bitmiyor. Daha yakın zamanda 301 insan toprağın altında can vermişken 6000 ağaç nedir ki değil mi devlet büyükleri.

Neyse biraz daha ötede oturan bir başka grubun yanına doğru yöneldik. Sadece köylülerden oluşan bu grup da zeytin topluyordu. Onlarla da kısa bir sohbet edip, dertlerini, yaşanan olayları onların dilinden dinledik.

Tüm sohbetleri toplayacak olursak aklımda kalan başlıklar;

*6000 ağacın bulunduğu alan birden fazla köye ait ve köylülerin bir kısmı kamulaştırmayı kabul ederken bir kısmı ise kabul etmemiş

*Kabul edenlerin de etmeyenlerin de tüm ağaçları bir gecede kesilmiş

14

*Zeytinleri kesilen insanlar paralarını almış olsalar dahi artık bu civarda kurulacak yeni santral ya da işletmelerle eskisi gibi yaşayamayacaklarını ve çocuklarının, torunlarının bu topraklarda yaşamlarını sürdüremeyeceklerinin farkındalar

* Kamulaştırma bedellerini almış olmalarına karşın konunun hala tartışılır olması, dava sürecinin devam ediyor olmasına rağmen  hasat zamanı gelen zeytinlerin apar topar yangından mal kaçırır gibi kesilmesine tepkililer

*Ağaç üzerinde iken toplaması daha kolay olan ve satışlarından da daha çok gelir edebilecekken böyle bir kıyımın olmasına dair öfkeliler

*Civarda zeytinlik alan dışında düz alan çok fazla olmasına karşın bu alana göz dikilmesine bir anlam veremiyorlar

*Yıkım öncesinde işe alınan güvenlik görevlilerinin bir kısmı köydeki insanlardanmış fakat bu olaylardan sonra onlar da işten çıkarılmışlar

Konunun tüm detaylarına hakim olmadığımdan dolayı keskin cümleler kullanmak ve ezberden konuşmak istemiyorum. Fakat sonuç olarak köylüler bu ağaçların kesilmiş olmasına oldukça tepkili.Burada yaşanılanları özetleyecek bir şeyi de kıyımın olduğu alandan dönüş sırasında sohbet ettiğimiz bir abimiz söyledi.

Sesi hala kulaklarımda …

Doğurmasına az kalmış hamile bir kadın hiç öldürülür mü? Nerede yazar bu ? Kim kabul edebilir bunu ve neden yapar?”

İşte akılara takılan ve hisleri özetleyenler bunlar.

15

Dönüş yoluna geçmeden önce köylülerin toplandığı yere tekrar geri dönüp dayanışma için kurulmuş sofraya yönelip birkaç lokma birşey yedik. İnsanlarla biraz daha sohbet ettikten sonra oradakilerle vedalaştık.

Köylüler oraya gelen insanları evlerinde ağırlarcasına ellerinden gelen tüm imkanları kullanarak sevgi ve özenle sundular. Bunun sonucu ve dayanışmanın yarattığı mutlulukla, bölgeden ayrılan insanlar köylülere sarılarak bölgeden ayrıldı.

Buradan ayrılırken aklımda bir katliama tanık olmanın öfkesi, dayanışmanın getirdiği mutluluk ve coşku, gelecek günlere dair ise beraberliğin yaratığı güven, kendime dair ise iyi ki türlü bahanelere kapılmayıp gelmişim hisleri ile ayrıldım.

16

Zaman dayanışma zamanı ve başka bir dünya mümkün …

Umut Aykutlu

 

Umut Aykutlu

http://koalayolda.blogspot.com.tr/

Kudüs’te Sinagog’a saldırı

Kudüs’te bir sinagoga satır ve bıçaklarla düzenlenen saldırıda ilk belirlemelere göre en az 4 kişi öldü.

Gelen ilk bilgilere göre Filistinli olduğu belirtilen iki saldırgan satır ve bıçaklarla Har Nof semtindeki sinagoga geldi. Saldırıda 4 kişi can verirken biri ağır olmak üzere 9 kişi de yaralandı.

9...

İsrail Emniyet birimi sözcüsü Micky Rosenfeld, saldırıda ibadet edenlerin hedef alındığını belirtti. Yaralananlar Kudüs’te tedavi altına alındı.

İsrail’in Channel 2 televizyon kanalına konuşan ve sinagogda ibadet ettiği sırada saldırıya tanıklık eden bir İsrailli, “Kaçmaya çalıştım. Elinde bıçak taşıyan bir adam bana yaklaştı. Aramızda bir sandalye ve bir masa vardı… Boynumdaki tallit takıldı. Ben de kaçtım” dedi.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın da içinde bulunduğu Harem-üş-Şerif bölgesindeki politikalarının devam edeceği ve “Kudüs’ün ebedi başkentleri” olduğu şeklindeki sözleri tansiyonu yükseltmişti.

Filistin özerk yönetimi lideri Mahmud Abbas şiddetten İsrail hükümetinin sorumlu tutmuş, “Filistin halkına, kutsal mekânlarına ve Müslümanlara savaş açılmıştır” ifadelerini kullanmıştı. Artan gerginlik “üçüncü intifada” tartışmasını gündeme getirmişti.

(BBC Türkçe, DW Türkçe)

Avrupa’da en fazla “modern köle” Türkiye’de

Walk Free’nin bu yıl ikincisini yayınladığı Küresel Kölelik Endeksi, dünyada 35.8 milyon insanın kölelik koşulları içinde yaşadığını ortaya koydu. Türkiye, endekse göre Avrupa’da en fazla ‘köle’nin yaşadığı ülke.

8...

Avustralya’da çalşmalarını sürdüren İnsan hakları kuruluşu Walk Free’nin verilerine göre dünyada 35 milyon 800 bin kişi kölelik benzeri koşullarda yaşıyor. Dünya çapında ‘köle’ sayısının yarısı beş ülkede; Hindistan, Çin, Pakistan, Özbekistan ve Rusya’da bulunuyor.

Vakfın araştırmasında cinsel sömürüden zoraki evliliğe, alıkonmadan zorla çalıştırılmaya çeşitli vakaları kapsayan ‘modern kölelik’, endekste daha önce tahmin edildiğinden daha yaygın çıktı.

‘Köle’lerin toplam nüfusa oranı açısından Moritanya başı çekerken, Hindistan sayı olarak en fazla ‘köle’nin yaşadığı ülke.

Toplam “köle” sayısı baz alındığında Avrupa’nın lideri Türkiye

Avrupa ülkeleri arasında köleliğin en yaygın olduğu ülkeler listesinde Bulgaristan başı çekiyor. Modern kölelerin nüfusa oranına göre yapılan sıralamada Türkiye 15’inci, Almanya 21’inci sırada yer alıyor. Listenin en altında ise en az ‘köle’nin yaşadığı İzlanda bulunuyor. Türkiye kölelerin nüfusa oranı açısından dünyada ise 167 ülke arasında 105’inci sırada yer alıyor.

Endekste Türkiye’de yaşayan ‘modern köle’ sayısı 185 bin 500 olarak kaydediliyor. Türkiye toplam sayı açısından bakıldığında Avrupa’da en fazla ‘modern kölenin’ yaşadığı ülke konumunda.

Türkiye’de çocuk yaşta evlendirilen kızlar ve zoraki evliliklerin sıralamada etkili olduğu belirtiliyor.

(DW Türkçe)

 

Soma’dan sonra Biga’da da 360bin ağaç tehdit altında

Biga Yarımadası’nın kuzey sahillerinde ormanlık alanlara termik santral inşa etmek için yapılan 6 başvuruya bakanlık onayı çıkması durumunda kesilecek ağaç sayısı toplam 361 bin 924 olarak hesaplandı.

3...

Aykut Küçükkaya’nın Cumhuriyet gazetesinde yer alan haberine göre, termik santrallar 4 bin 700 dönümden daha büyük bir orman alanını kalıcı olarak tahrip edecek.

Akdeniz Fokları da Tehdit Altında

Termik santrallar ayrıca bölgede bulunan Akdeniz foklarını da tehdit edecek. Termik santral limanları Akdeniz foku mağarasının üzerine yapılmak isteniyor. Bölge, 2013 yılında Akdeniz Foku Araştırma Grubu tarafından hazırlanan rapora göre “Önemli Akdeniz Foku Yaşam Alanı” olarak belirlenmiş. Akdeniz Fokları, Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından yayımlanan “Kırmızı Liste”de soyu kritik derecede tehdit altında olan tür olarak sınıflandırıyor.

Biga Yarımadası üzerinde termik santral inşa etmek için Filiz Kirazlıdere Elektrik Üretim AŞ, Sarıkaya Karaburun Elektrik Üretim AŞ, DD Elektrik Üretim ve Enerji Yat. A.Ş., Biga Enerji Elektrik Üretim AŞ, Naren Enerji Elektrik Üretim AŞ  şirketlerinin yapmış olduğu ÇED başvuruları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda onay bekliyor.

Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kaarı vermesinden hemen önce Kolin Şirketler Grubu’nun Soma Yırca’da 6 bin zeytin ağacını bir gece yarısı operasyonu ile kesip köklenmesi hala akıllarda. Biga’nın da benzer bir kader ile başbaşa kalmaması için Yırca’da olduğunun aksine tehlike başgöstermeden kamuoyu desteğini sağlamak önemli.

(Cumhuriyet, T24)

İklim Değişikliği Anlaşması: Nedir, Ne değildir – Bill McKibben

Huffington Post’da Bill McKibben imzası ile çıkan yazıyı Yeşil Gazete gönüllü çevirmenlerinden Bahar Baştüzel‘in çevirisi ile sunuyoruz

* * *

1) Tarihidir: . John Kerry, New York Times gazetesinde yayımlanan yazısında  anlaşmayı açıklayan ifadesinde haklıydı. Çin ve Amerika’nın iklim değişikliği üzerine yaptığı anlaşmayı ‘tarihi’ olarak ifade ederken haklıydı. İlk defa, gelişmekte olan bir ülke emisyon sınırlamasını kabul etti. Bu duruma, uluslararası iklim değişikliği görüşmelerinin ileriye doğru yol alması için gereksinim duyuluyordu

Climate March in New York

2) Bağlayıcı değildir: Bu anlaşmayla Başkan Obama, gelecek Amerika başkanları ve kongrelerin kullanacağı bir borç senedi yazmış oldu (Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de Çin Komünist Partisi Merkez Politbürosu için aynı şeyi yaptı). Her iki ülke de hedeflere ulaşmak için harekete geçerse bu anlaşmanın bir anlamı olur, ancak bu durum şu anda söz konusu değil. Önümüzdeki dönemlerde hedeflere ulaşmak için çok yoğun çalışılması gerekiyor.

3) İhtiyaç duyulduğu anda yenilenebilen enerjinin hazır olduğunun kanıtıdır: Çin, 2030’a kadar enerji üretiminin %20’sini temiz enerji kaynaklarından üreteceğini belirtti.  Bu sadece mümkün değil, aynı zamanda kolay da. Bunun farkındalar,  çünkü son 10 yılda güneş enerjisi panellerinin maliyetini yüzde 90 azaltarak, üretimi kökten değiştirdiler.

4) İklim probleminden kurtulmamızı sağlamaz: Ortalama sıcaklık artışı bir dereceye yaklaştı. Bu durum, muazzam miktarda buzul erimesi için yeterli oldu, hava şartlarının zıvanadan çıkmasından bahsetmiyorum bile. Hedeflenen sıcaklık artışının bunun iki katından fazla olması aptallık. Ancak, yine de, iki tarafın en azından bir fiyasko olan Kopenhag Konferansı’nın tek ufacık başarısı olan 2 derece hedefini zayıflatmamaya karar verdiğini görmek güzel.

5) Diğer ülkeler üzerine baskı kurmak için iyi bir yoldur.  Herhangi bir hedefe imza atmaktan kaçınan Hindistan’dan yeni döndüm. Ancak, yine de anlaşmadan çıkarılacak ders şu: Gerçek dünya liderleri en azından iklim hakkında konuştuklarını göstermeliler ve seneye Paris’te gerçekleşecek olan küresel görüşmelerin daha enteresan hale gelmesi için zemin hazırlamalılar.

6) Obama’nın Keystone boru hattı gibi konulardan kurtulmasına sağlamaz: Eğer Obama bu çeşit hedeflerinde ciddi ise, buna dair adımlar atması gerekiyor. Yeni boru hatlarını onaylaması veya yeni sondaj çalışmalarına yetki vermesi durumunda, anlaşmayı bir yükümlülük olarak görmediğini göstermiş olacak. İçki içmemeyi savunup bir kasa bira almak şaşırtıcı bir durum olur doğrusu.

7) Fosil yakıt yatırımcılarının güvenli alan arayışlarının devam etmesi gerektiğini hatırlatır: Fosil yakıt alanındaki yatırımların geri çekilmesi hareketi hız kazanırken kendini yalnızca ahlaki bir zeminde konumlandırmıyor. Geleceğin eski enerjiler için yokuş aşağıya giden bir eğride konumlanmak anlamına geldiğini de iddia ediyor. Bu da yatırımcılar için ciddiye alınması gereken bir tehlike işareti.

8) Konulan hedef hiçbir şekilde esnek değildirHedeflenen rakamlara ulaşmak oldukça kolay. Bu rakamlardan kuşkulanmak isterseniz, gerçekten karbon emisyonunu azaltmayı hedeflemek yerine emisyon azaltılmasında bir alt değer koymaya ve fosil yakıtlardan uzaklaşmayı yönetmeye çalıştıklarını söyleyebilirsiniz. Mesela Almanlar, 2020’lerin ortalarında enerjilerinin %60’ını temiz kaynaklardan üretirken,  biz hala karbon emisyonlarını milim milim azaltmaya çalışıyor olacağız.

9) İşin aslı şu ki,  toplumsal hareketler işe yarıyor: Başkan Obama, anlaşmada kutsallaştırdığı, 2050 yılına kadar karbon emisyonlarını %80 azaltma hedefini ilk olarak 2007 yılında başkanlığa adayken, bu hedefin ülke çapında gerçekleşen 1,400 gösteride talep edilmesinden bir hafta sonra, desteklemişti. Çin ve ABD arasındaki anlaşmanın yapılması ise tarihteki en büyük küresel iklim gösterilerinden yedi hafta sonra ve Çin’deki hava kirliliğinden dolayı süregelen huzursuzluklar devam ederken oldu.

10) Diğer bir deyişle, medeniyetimizin ciddi bir kaybetme tehlikesi içinde bulunduğu, yaşanabilir bir iklim uğruna verilen savaştan geriye küçük bir adım bile atılamaz. Bunun bir son değil de bir başlangıç olmasını istiyorsak, bu beyefendilerden sonra gelen liderleri bilimin taleplerini karşılamaya zorlayan daha büyük ve güçlü toplum hareketleri oluşturmalıyız. Bugün, bir pankart taşımış, dilekçe imzalamış ve hapse girmiş herkes için bir başarıdır ve ilerleme yolunda birçoklarının bize katılması için de bir çağrıdır!

 

Yazının İngilizce Orjinali

Yazar: Bill Mckibben

Yeşil Gazete için çeviren: Bahar Baştüzel

(Yeşil Gazete, Huffington Post)

Sürdürülebilir Yaşam filmleri fongogo ile sürdürülebilecek, destek için bugün son !

7-8-9 Kasım tarihlerinde 11 ilde eş zamanlı gerçekleşen Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nde yaklaşık 10.000 izleyiciye ulaşan filmler yakında Surdurulebiliryasam.tv’de!

sytvlogo_yesilgazete

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali bu sene 11 ilde, toplam 14 salonda 20 belgesel ve 81 konuşmacısı ile 10.000’e yakın izleyiciyle buluştu.
2014’de 7. yılını dolduran Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nde şimdiye kadar gösterilen belgesellerin Türkçe altyazıyla yayınlanacağı Surdurulebiliryasam.tv ise görselin gücünden faydalanarak sürdürülebilir bir yaşam için gereken kültürel değişime katkı vermeyi amaçlayan bir web projesi. Şu anda 2008’den bu yana festivalde gösterilen 20 filmin yayına alındığı web sayfasına her hafta yeni belgeseller eklenecek. Birçok filmin yönetmen veya yapımcısı filmlerinin sadece Türkiye’de, Türkçe altyazıyla yayınlamasına ücretsiz olarak izin verdiği web sayfasında düşük bir ücret karşılığında izlenebilecek filmler de olacak. Yönetmenlerin talebi doğrultusunda 3$ karşılığında izleme ücreti ile bir hafta boyunca izlenebilecek bu filmler için izleyicilerin ödediği ücretin tamamı yönetmenleri destekleyecek.
Surdurulebiliryasam.tv’de dünyanın her köşesinden ilham veren çözüm hikayeleri içeren belgesel ve kısa filmlerin yanısıra Türkiye’de sürdürülebilir bir yaşam için çalışmalar gerçekleştiren kurumların filmleri de yeralacak. Böylece izleyiciler Türkiye’de ve dünyada bu doğrultuda yapılan çalışmaları yakından takip edebilecek; websayfasına ücretsiz olarak üye olan bireysel kullanıcılar filmlere yorum yapabilecek ve benzer ilgi alanları olan kişiler birbirini bulabilecek.
Surdurulebiliryasam.tv’nin hayata geçmesi için Fongogo.com’da açılan kitlesel destek kampanyası bugün saat 24:00’e kadar destek almaya devam edecek. Desteklerinizi http://www.fongogo.com/p/surdurulebiliryasamtv üzerinden gerçekleştirebilirsiniz .
(Yeşil Gazete)