Ana Sayfa Blog Sayfa 3705

“Narmanlı Han kapatılamaz!” diyenler haftasonu buluşuyor

Beyoğlu Kent Savunması, 4 Nisan Cumartesi günü 15:00’de Narmanlı Han’ın kapatılamayacağını göstermek ve buraya hep birlikte sahip çıkmak için Narmanlı Han önünde buluşuyor.

14.narmanlı han -afiş

“Beyoğlu’nun sinemaları, hanları, pasajları, bir bir halka kapatılmaya, yıkılmaya, dönüştürülmeye devam ediyor! Beyoğlu’nun tarihi-kültürel-sosyal belleği pervasızca ve umursamazca yok ediliyor. Beyoğlu’nda kent cinayetleri, üstelik de Beyoğlu Belediyesi tarafından işlenmeye devam ediliyor! Ama biz de Beyoğlu’nu savunmaya devam ediyoruz. Beyoğlu’nda ısrarcıyız!” diyen Beyoğlu Kent Savunması, “Beyoğlu hafızasının en önemli mekanlarından birini tanınmaz hale getirmeyi amaçlıyor. Buna izin vermeyeceğiz!” diyor.

Beyoğlu’nun sinemalar, hanlar ve pasajları ile bir bir kapatılmasının ardındaki sistemi de açıklayan Kent Savunması; Beyoğlu’nu kurtarma konusundaki ısrarlarını ise, “Hem de; Kendi işi olmamasına rağmen, bir yatırımcı gibi Beyoğlu’nu uluslararası gayrimenkul fuarlarında pazarlamaya çalışan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’dan; Beyoğlu’nun dönüşümünde yer alarak muazzam pastadan pay kapmaya çalışan Sermayeden;  Beyoğlu’nda işlenen tarihi-kültürel yapı cinayetlerinden sorumlu Koruma Kurullarından, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan; Ve tabi ki, Sermayeyle elele Beyoğlu’nu hiçbir mesleki etik, kültürel değer, koruma ahlakı gözetmeden dönüştürmeye can atan mimarlar, mühendisler, plancılar, restoratörler, kısacası meslek insanlarından;  Halil Onur’lar, Sinan Genim’ler, ve diğerlerinden..” sözleri ile ifade ediyor.

(Yeşil Gazete)

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bursa halkının itirazını kaale almadı: DOSAB ÇED raporu kabul edildi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bursa’da yapılması planlanan DOSAB termik santralinin ÇED raporu İDK tarafından yeterli bulunup nihai kabul edildi. Bursa halkı, DOSAB Termik Santrali’ni istemediğini aylardır gösteri ve yürüyüşler ile duyurma çabasını ise devam ettiriyor.

13.dosab termik santraline hayır

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Bursa’da yapılması planlanan DOSAB (Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi) termik santrali ile ilgili hazırlanan ÇED raporunun İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’nca (İDK) nihai kabul edildiğini duyurdu. Bakanlığın web sayfasında 1 Nisan Çarşamba günü yapılan duyuruda “ÇED raporu, İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunca yeterli bulunmuş olup, nihai kabul edilmiştir” denildi. Rapor, “halkın görüş ve önerilerini almak üzere”10 gün süreyle Bursa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünde ve Bakanlıkta askıda kalacak.

DOSAB Termik Santraline Hayır Platformu mücadeleye devam ediyor

DOSAB Termik Santraline Hayır Platformu’nda biraraya gelen Bursa halkı ise santrale karşı mücadele veriyor. 40 kişilik yürütme kuruluyla 100’e yakın örgütün yer aldığı Platform, mücadelenin her ayağında aktif. Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında, santrale karşı topladıkları 5500 imzayı kendilerinden kaçırılan ÇED sürecinin görüşüleceği Ankara’ya yolladılar. Bakanlığın “gerek yok” dediği halkı bilgilendirme toplantılarını yoğun mahalle katılımlarıyla kendileri gerçekleştirdiler. Santralin konuşulacağı her toplantıda onlar da hazır bulundu: Eylül’de Kent Konseyi ve Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği ‘Bursa Konuşuyor’ etkinliğine katılmaları engellenmek istenince toplantıyı ‘Bursa kapı önünde konuşuyor’a dönüştürdüler.

Aralık ayında Osmangazi Belediyesi meclis toplantısına üzerlerinde ‘DOSAB’da termik santrale hayır’ yazan önlüklerle girdiler, belediye başkanı salonu terk etti. Yine Aralık’ta yüzlerce kişinin katıldığı mitingde tek ses oldular, “Termiğe inat yaşasın hayat” dediler. Bakanlığın ÇED’e ilişkin İnceleme Denetleme Kurulu toplantısı kapılar ardında yapılırken onlar Bakanlık önündeydi. Yıl biterken de “Marmara’yı Bursa’dan savunuyoruz” diyerek Marmara Mitingi’nde, İstanbul’daydılar. Mücadelelerinin diğer kentlere kurulması planlanan santrallere karşı olduğunu da dile getirdiler.

(Sendika.org)

AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, “Türkiye’de cinnet hali var. Herkesi düşman zannediyorlar”

Avrupa Parlamentosu (AP)  Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, Türkiye’de temel haklar ve basın hürriyetinin baskı altında olduğunu söyledi. Hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün eleştirileri “devlete tehdit” olarak gördüğünü söyleyen Harms, “Etraflarının düşmanlar tarafından sarıldığını düşünüyorlar. Bu cinnet hali.” dedi.

12.ap yeşiller grubu rebecca harms

Zaman Gazetesi’nden Namık Kemal Parlak’ın haberine göre Yeşiller Grubu’ndan, AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a çok sert eleştiriler geldi. Yeşiller Grubu, basın hürriyeti başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerde ciddi gerileme olduğunu düşünüyor. Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Rebecca Harms, Türkiye’de artık basın hürriyetinin kalmadığını, Erdoğan’ı tenkit etmeye cesaret eden gazetecilerin tehdit edildiğini ve Türkiye’de cinnet halinin yaşandığını söyledi. Kürt sorununun çözümünde sona yaklaşıldığına dair herhangi bir öngörü bulunmadığını söyleyen Harms, paralel devlet tezine Brüksel’de kimsenin inanmadığını söyledi.

17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının kapatıldığı, soruşturmaları açan savcıların soruşturulmaya başlandığı sorulan Harms, Erdoğan ve hükümetin saklayacağı şeyler olduğunu söyledi. “Demek ki hükümet ve Cumhurbaşkanı’nın saklayacak bir şeyi var. Yolsuzluk iddialarını soruşturmak isteyenlerin hepsine ‘devlet düşmanı’ olarak bakılıyor ve bunların hepsi de aynı akıbeti paylaşıyor. Bu devam etmesi çok güç bir yol. Seçimlere kadar normal vatandaşlar hakkında da benzer birçok dava açılmasından korkuyorum.” diyen Harms, Erdoğan ve hükümetine büyük kredi açtıklarını ve uzun süre desteklediklerini vurgulayarak şu an büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını belirtti.

İktidarın 17 Aralık’tan sonra sarıldığı paralel devlet tezlerine de değinen Harms, Brüksel’de tezin alıcısı olmadığını söyledi. Alman siyasetçi, “Bu konuda bir veya iki suçlama olsa belki tezin bir şansı olurdu. Fakat bu suçlamalar ikide bir yapılıyor, temel olarak da derin devleti soruşturmaya gayret gösterenlere karşı yapılıyorsa inandırıcı olmuyor. Dolayısıyla buna hiç kimse inanamıyor.” şeklinde konuştu.

(Zaman)

Cumhurbaşkanı’ndan acil görüş bekliyoruz… – Saruhan Oluç

‘40 kere söyleyince olurmuş’ derler ya, işte oldu. Geçtiğimiz günlerde Slovenya’ya uçarken, havaalanında AKP’nin seçim bildirgesini okuduğunu ve görüşlerini Başbakan’a ilettiğini kameralar önünde beyan etti. Ama uçaktan inince, hava basıncının etkisiyle olsa gerek, “yok okumadım, sadece hakkında konuştum” dedi. Sonra da “diğer partiler de bildirgelerini bana gönderirlerse, okur görüşlerimi bildiririm” sözlerini sarf etti. İşte tarafsız Cumhurbaşkanı böyle olunur. Halkın özlediği de bütün partilerin bildirgelerini okuyup, görüşlerini bildiren bir cumhurbaşkanıdır zaten! ‘Böylesi dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur, o nedenle ne kadar şükretsek azdır’ diyerek, seçim bildirgemizdeki bazı içerikleri kendisine danışmaya karar verdik. Biz, Türkiye gibi büyük bir coğrafyanın var olan merkeziyetçi idari yapıyla daha fazla yönetilemeyeceğini, bu yapının değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yolunun ise daha fazla merkezileşme değil adem-i merkeziyetçi bir denge ve özerklik düzeninin üretilmesi olacağını söylüyoruz. Çağdaş demokrasilerin temel özelliğinin, halkın karar ve yönetim süreçlerine aktif katılımı olduğunu, demokrasinin de müzakereci ve katılımcı olması gerektiğini düşünüyoruz.

Karar yetkilerini tek merkeze, süper yetkili tek kişiye veya merkezileşmiş yapılara toplayan değil, yerel demokrasileri güçlendiren, yerel yönetimleri demokratikleştiren ve yerinden yönetimi geliştiren; eğitim, sağlık, ulaşım, asayiş vb. gibi alanlardaki merkezi yetkileri yerellere devreden bir idari yapının gerekli olduğunu söylüyoruz. Biz, demokrasinin sadakat sistemi ile değil, liyakata dayalı olarak gelişeceğini düşünüyoruz. Kuvvetler ayrılığının, denge ve denetim mekanizmalarının kurumsallaştığı bir idari yapının ve siyaset zemininin evrensel demokratik ilkeler çerçevesinde sağlanması gerektiğini savunuyoruz. Ne dersiniz Sayın Cumhurbaşkanı? Biz, demokratik siyaseti tarif ederken, vatandaşlık kavramının özgürlük, gönüllülük ve eşitlik üzerinden tanımlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yasal ve anayasal güvencelerini tarif etmek gerektiğini söylüyoruz. Ancak çoğulcu demokratik bir anlayış üzerine bina edilecek demokratik bir ulusun Türkiye’deki farklı kimlikleri, kültürleri, anadilleri ve inançları demokratik ve eşit bir ortamda bir arada yaşatacağını düşünüyoruz. Demokratik cumhuriyetin, ortak vatanın ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması yoluyla gerçek özelliğine kavuşacağını söylüyoruz. Ne dersiniz Sayın Cumhurbaşkanı?

Kadınların eşitliğinin vazgeçilmez olduğunu, bunu garanti altına almanın önemli bir adımının, bütün siyasal ve idari yapılarda ve süreçlerde kadınların eşitliği anlayışı üzerine kurulmuş eşbaşkanlık modelinin kurumsallaşması ve yasallaşması olduğunu düşünüyoruz. Siz, bu eşitlik anlayışına ne dersiniz Sayın Cumhurbaşkanı? Bu topraklardaki ekolojik dengenin korunabilmesinin, doğanın tahribatının yasal ve anayasal bir suç olduğunu, doğa haklarının tanınmasının geleceği kurtarmak açısından önemli bir adım olacağını söylüyoruz. Ne dersiniz Sayın Cumhurbaşkanı?

Müzakerenin, tarafların konuşarak, etkileşime girerek değişmesi, değiştikleri oranda ortak yol bulmaları süreci olduğunu, demokratik zihniyetin gelişmesinin höt zötle değil, bu işleyişle olabileceğini söylüyoruz. Ne dersiniz Sayın Cumhurbaşkanı? Çözüm sürecine ilişkin düne oranla çok daha geri bir noktada durduğunuzu, atılması gerekli kimi adımları bloke ettiğinizi, çözüm süreciyle ilgili derin bir sorunla karşı karşıya olduğunuzu düşünüyor, çözüm sürecini yavaşlatarak askıya alma iradesini sergilediğinizi söylüyoruz. Ne dersiniz Sayın Cumhurbaşkanı?

Demokratik bir iklimin oluşturulmasının, kutuplaşma ve gerilim yaratarak değil, topluma güven ve huzur verecek bir çabayla gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Acil cevap bekliyoruz. Stop…

Bu yazı ozgur-gundem.com/ dan alınmıştır

11.saruhan oluç

 

Saruhan Oluç

Meksika körfezinde yine petrol platformu patladı: 4 ölü, 45 yaralı

Meksika körfezinde bulunan Meksika devlet petrol şirketi Pemex‘e ait petrol platformunda bugün meydana gelen patlamada 4 kişinin öldüğü, en az 45 kişinin yaralandığı bildiriliyor.

CBgkEIiUYAE6xVK.jpg large

Meksika körfezinin Campache koyunda bulunan Abkatun Permanente platformu bugün yerel saatle 3:40’da, Türkiye saatiyle 12:40’da bir patlama sonucunda yanmaya başladı. Platformda 300 işçi çalışıyordu. Yakında bulunan Ciudad del Carmen hastanesi acil servisinden alınan bilgi 45 yaralı getirildiği yönünde. Son bilgilere göre patlamada 4 kişinin öldüğü doğrulandı.

rig_3253708b

Campache koyu Meksika körfezinin en fazla petrol çıkarılan yerlerinden biri. Halen 8 geminin söndürmeye çalıştığı platformdan ne kadar petrolün denize yayıldığı henüz bilinmiyor.

20 Nisan 2010’da yine Meksika körfezinde BP’ye ait bir petrol platformunda meydana gelen patlamada 11 işçi ölmüş, aylarca denize akan yaklaşık 5 milyon varil petrol Meksika körfezinde geniş bir alandaki canlı yaşamı yok etmişti.

campeche

(NY Daily News, Telegraph, Yeşil Gazete)

Berkin Elvan’ın ailesi: “Bu açıklama son mesajımızdır”

elvan ailesiDün, Çağlayan Adalet Sarayı’nda Savcı Mehmet Kiraz’ın ve saldırganların ölümüyle sonuçlanan rehine krizi ve operasyonun ardından Berkin Elvan’ın ailesi bir açıklama yaptı. Saldırganlar Savcı Kiraz’ı Berkin Elvan’ın katillerinin bulunması talebiyle rehin almışlardı.

Açıklamalarını “Bu açıklama son mesajımızdır” diye bitiren Gülsüm ve Sami Elvan “Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa dosyamızı aile olarak sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe ihtiyacımız yok. Bu bir tepki değil. Bu hukukla aramızda artık kimse olmasın diye… kimse bizim acımızı tam anlamıyor kaldı ki nasıl anlatacaklar bunu mahkemeye… Biz bugüne kadar olduğu gibi orada olacağız ve davamızı takip edeceğiz” dedi.

Elvan ailesinin mesajının tam metni şöyle:

Ailemizin son açıklamasıdır.

Aşık Veysel “koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa” demişti. Hiçbirimiz aynı durumu, aynı olayı aynı yorumlamıyoruz. Kalbimiz farklı şeyler dese bile bir şekilde bulunduğumuz taraf o duruma farklı yorum yapmamızı sağlıyor. Berkin vurulduğunda ve öldüğünde böyleydi, savcı Mehmet Kiraz ve iki genç öldürüldüğünde de böyle oldu.
Tertemiz duygularıyla ayrım gözetmeksizin insanların acılarını sahiplenenler, destek olanlar, adaletsizliğe, hukuksuzluğa tertemiz duygularıyla karşı çıkan dostların her zaman başımızın üstünde yeri vardır.
Bunun dışında kalanların görüşüne saygı duyamıyoruz artık. Saygı duymadıklarımız için Berkin, Ceylan, Uğur, Nihat, Burak, Yasin, Mehmet Kiraz, Bahattin, Şafak sadece bir sonraki ölüm olana kadar geçerli gündem ve siyaset malzemesidir. Yeni ölümler yeni gündemler…
İsimler ölüp gider. Onlar için önemli olan sadece ölenin siyasi kimliği, o yoksa etnik kimliği, o da tutmazsa mezhebi… Çocuk olduğu için, genç olduğu için, kadın-erkek olduğu için hepsinden önemlisi insan olduğu için sahip çıkmayanlar yönlendiriyorlar hayatı. Artık yeter. Biz Berkin’e yetiştiremedik gözyaşlarımızı ancak siz başkalarının gözyaşları aksın ve siyaset yapalım diye bekliyorsunuz. Mecliste olsun olmasın, sağ ya da sol görüşlü, iktidar partisinden meclis dışı muhalefetine çoğunuz aynısınız. Bu hayat çok acı, çünkü sizler günlük siyaset yapasınız, gündeminiz dolu olsun diye bizler evlatlarımızı, eşlerimizi, babalarımızı, annelerimizi toprağa veriyoruz.
Burak Karamanoğlu hayatını kaybettiğinde babasını aradım. Eşimden başka kimseye sormadım. Eşimle konuştuk ve evlat acısı yaşayan bir babayı aramak zorundayız, bu insanlık görevidir dedik. Alkışlayan oldu karşı çıkıp eleştiren oldu bundan yararlanmaya çalışanlar oldu. Alkışınız, eleştiriniz sizin olsun. Biz evladını kaybetmiş bir babayı aradık, tıpkı İbrahim Aras’ın, Nihat Kazanhan’ın ailelerini aradığımız gibi.
Ben Sami Elvan, dün yaşananları ilk olarak sosyal medyadan öğrendim ve yıkıldım. Eşim, ben, ailem yıkıldık. Nasıl olabilir böyle bir şey dedik! Daha önce defalarca, Berkin’i öldürenlerin isimleri belli olsun, yargı önüne çıkarılsınlar diye gittiğim o binada bulunmayı çok istedim. Orada olmam dün avukatların ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün talebiyle sağlandı ve adliyeye girebildim. O odada kimse zarar görmesin diye elimden geleni yapmaya çalıştım. Savcı beyin ve o gençlerin  kılına zarar gelmesin diye çok gayret ettim. Dün 1 değil 2 değil tam 3 kez daha Berkin’in acısını yaşadım o odada yaşananlarla. Ben kattan ayrılana kadar içeridekilerin sağ olarak çıkması ihtimali vardı. Ancak şu an hepsinin cenazesi var ekranlarda. Bu davanın beklediğimiz bir cezayla sonuçlanacağına zaten inanmıyorduk. Gezi davaları ortada. Öldürülen ve sakat kalan kardeşlerimizin açılmayan, sürüncemeye bırakılan davaları ortada. Dün itibarıyla bizim davamızın adil bir yargılama ile sürdürüleceğine olan inancımız iyice bitmiştir.
Şimdi savcı Mehmet Kiraz’ın ailesine başsağlığı diliyoruz ve biliyoruz ki küfreden, hainsiniz diyen, helal olsun diyen bir dolu insan çıkacak. Umurumuzda değil ne dediğiniz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak en içten duygularla ve tüm samimiyetimizle Savcı Mehmet Kiraz’ın acılı ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, acılarını paylaşıyoruz, çok üzgünüz. Biz Berkin’in anne ve babası olarak Bahattin’in ve Şafak’ın ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz, çok üzgünüz…
Cumhurbaşkanından, sivil toplum kuruluşuna, medyasından, sokağına siyasetleriniz, politikalarınız, çıkarlarınız, hesaplarınız artık bizden uzak olsun. Çocuğumuzu bize geri getirebilen var mı? Varsa öyle birisi o çıksın ve konuşsun ne derse, ne isterse yapmaya hazırız. Yok değil mi?
Susun artık. Berkin öldü. Biz her gün yeniden yeniden öldük.
Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa dosyamızı aile olarak sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe ihtiyacımız yok. Bu bir tepki değil. Bu hukukla aramızda artık kimse olmasın diye… kimse bizim acımızı tam anlamıyor kaldı ki nasıl anlatacaklar bunu mahkemeye… Biz bugüne kadar olduğu gibi orada olacağız ve davamızı takip edeceğiz.  Sadece daha önce evladını kaybetmiş anne, babalar, aileler bizimle birlikte katılmak isterlerse davaya onları kabul edeceğiz. Sonuçta hiçbir şey çocuğumuzu geri getirmeyecek. Tek çabamız başka çocuklar ölmesin, başka analar ağlamasın diye sürecek. Bugüne kadar yüzlerce insan Berkin için gözaltına alındı, soruşturma yaşadı, tutuklandı, okuldan ve işten atıldı, yaralandı. Yeter artık. Kimse zarar görmesin. Görüşü, inancı, konumu, kim olduğu önemli değil. İnsan olan kimse artık zarar görmesin.
Ben Gülsüm Elvan, ben Sami Elvan…
Bundan sonra da kimsenin burnu kanamasın, analar ağlamasın diye elimizden geleni yapacağız. Evladını, eşini, babasını, annesini kaybetmiş ailelerle yan yana olacağız. Kan akmasın, silahlar sussun, barış ve adalet olsun, çocuklar öldürülmesin diye hayatımızın sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Bugüne kadar hiçbir çıkar gözetmeden bize destek olan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz. Bugün Abdullah Cömert’in ailesinin yanında Balıkesir’de olamadık üzgünüz. Bugünden sonra sosyal medya hesaplarımızı kullanmayacağız. Bu açıklama son mesajımızdır.
Gülsüm Elvan – Sami Elvan”
(Yeşil Gazete)

Japonya’nın batısındaki reaktörlerin altında aktif fay kırığı !

Tsuraga Nükleer santrali

25 Mart Çarşamba günü Japonya Nükleer Düzenleme Kurulu’ndan(NDK) alınan bilgiye göre Fukui Eyaleti’nde Japan Atomic Power şirketi tarafından işletilen Tsuraga Nükleer santralinin denizin altından gelen aktif bir fay hattı üzerine kurulmuş olduğu öğrenildi. Söz konusu bilgi Fukuşima nükleer faciası sonrasında Japonya genelinde mevcut nükleer santrallerin depreme dayanıklılığının araştırılmaya başlanmasından tam 2 yıl sonra elde edilmiş oldu ki bu bulgu, Tsuraga nükleer santralinin bir daha çalıştırılmasına izin vermeyecek kadar önemli.

Santralin işletmecisine reaktörün altından geçen fay hattının aktif olduğunu gösteren  detaylı bir rapor verilmesine rağmen bir reaktör işler durumda.  Buna rağmen işletme yetkilileri bulguları yalanlayarak tam da fay hattı üzerinde olduğu önesürülen 2 no’lu reaktör ile beraber tüm reaktörlerin yeniden çalıştırılması amacıyla güvenlik testi başvurusu yapacaklarını ifade etti.

Altında aktif fay kırığı tespit edildiği için kapalı tutulan Tsuraga Nükleer santrali
Altında aktif fay kırığı olduğu tespit edilen  Tsuraga nükleer santrali

 

Aomori’de Tohoku Elektrik şirketi Higashidori Nükleer santrali

İncelemenin sonucunun santralin çalıştırılmaması yönünde olacağı beklense de, işletmecinin Nükleer Düzenleme Kurulu’nun bu raporunu geçersiz kılacak veriler paylaşabileceği senaryosuna karşılık NDK başkanı Shunichi Tanaka, inceleme tamamlandığında bilirkişi raporunun düzenleneceğini ve bu raporun fay hattının aktif olup olmadığına dair temel ve kesin değerlendirmeleri  içereceğini söyledi.

NDK, fay hattını ilk kez 2013 yılında tespit etti ve daha ileri araştırmaların yapılması gerektiğini açıkladı. Lakin santralin işletmecisi, NDK’ya çıkmasını arzu ettiği sonuca göre uygun veriler sundu. Aynı yıl NDK inceleme programı 2 numaralı reaktörün altında Urasako Fay hattının tetikleyebileceği bir başka fay kırığı daha bulunduğunu bildirdi.

1986 Çernobil faciasından sonra en korkunç nükleer felakete sebep olan 2011 Fukuşima Nükleer faciası sonrasında uygulamaya konan yeni yasa ve yönetmelikler nükleer santrallerin fay kırıkları üzerine yapılmasına izin vermiyor.

Fukuşima nükleer santralinde yaşanan bir dizi tam erime vakasından sonra inceleme programı Japonya’daki 48 nükleer reaktör için güvenlik kriterlerini uygulamaya sokmuştu. İnceleme programı yetkilileri geçen hafta Çarşamba günü de Aomori’deki Tohoku Elektrik şirketi’ne ait Higashidori Nükleer santrali civarında çok sayıda fay hattı olduğunu açıkladı. Higashidori Nükleer santralinin tamamen kapatılıp kapatılmayacağı ilerleyen süreçte bir dizi güvenlik incelemesinden sonra belli olacak.

Bir daha açılması mümkün olmayacak reaktörlerin bertarafı, hiç şüphesiz durudurulmuş olan nükleer santrallerin güvenlik standartlarına uygunlukları ispatlandığı gibi derhal tekrar açılmasını savunan Başbakan Abe’nin hiç hoşlanmadığı bir konu. Zira nükleer dışındaki tüm santrallerin ihtiyacı olan fosil yakıtların ithalat kalemleri diğer kurların karşısında değeri düşen Japon yeni sebebiyle hükümetin bilançosunu zorluyor.

Yeşil Gazete notu:

Bu haberi okuyunca iki sorunun sorulması gerekiyor:

1) 2011 Fukuşima Nükleer faciasından sonra mevcut nükleer santrallerinin kurulmuş olduğu zeminde deprem etüd-güvenlik sorgulama çalışmalarına başlayan Japonya henüz çalışmalarını neticelendirmemiş ve nükleer santrallerini tekrar işletmeye açamamışken nasıl oluyor da Sinop’a nükleer tekolojisini ihraç etme kararını alabiliyor ?

2) 1974’te yer lisansı verilen Mersin/Akkuyu Nükleer Santrali için bugünkü teknolojik altyapı kullanılarak Japonların 2011’den 2013’e kadar süren araştırmasına benzer detaylı bir fay hattı araştırmasının yapılması gerekmiyor mu?

 

(Nuclear powerdaily, Yeşil Gazete)

(Çeviri ve yorum :Pınar Demircan)

 

Mersin Mezitli Belediye Başkanı’ndan nükleere karşı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na dava

Mersin’e bağlı Mezitli ilçesi$nin CHP’li Belediye Başkanı Neşet Tarhan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Akkuyu Nükleer Santrali için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi’ne (ÇED) olumlu rapor vermesine karşı dava açtı.

24.mezitli belediye başkanı neşet tarhandan nükleere dava

Mersin Sonses Gazetesi’nin haberine göre konuyla ilgili açıklama yapan Başkan Tarhan, Türkiye’nin ilk nükleer santralini Mersin’de kurmak isteyen Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin ÇED raporu, yöre halkının itirazlarına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kabul edildiğini ve ÇED’e olumlu rapor verildiğini söyledi.

Tarhan, ÇED raporunun iptali istemiyle idari dava açtığını belirterek, dava gerekçesi olarak Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin çevresel ve sosyal risklerini gösterdiğini kaydetti. Tarhan, “Akkuyu Nükleer Santrali ÇED olumlu raporuna karşı tarafımdan idare mahkemesinde dava açılmıştır. Devam eden dava dosyasına Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yanında davaya müdahale talepli dilekçe verilmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin çevresel ve sosyal riskleri herkesin malumudur. Akkuyu Nükleer A.Ş.’nin davaya müdahale talebi hususunda takdir mahkemenin olmakla birlikte böyle bir talebin tarafımdan kabulü mümkün değildir. Bu konuda yasal başvurumu yapmış bulunuyorum” ifadelerini kullandı.

(Mersin Sonses)

 

Fenerbahçeli McCoughtry, “Lezbiyen olduğum için takımdan dışlandım”

Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nın eski oyuncularından Angel McCoughtry, kız arkadaşıyla olan ilişkisini yalanlamazsa takımdan atılacağı yönünde tehdit edildiğini açıkladı.

23.angel_mccoughtry

Fenerbahçe’de 2010-2015 yılları arasında forma giyen 1,85’lik forvet, dün fotoğraf paylaşım uygulaması Instagram’dan kız arkadaşıyla çektiği selfie’yle bir açıklama yaptı. Geçtiğimiz ay Fenerbahçe ile sözleşmesini fesheden McCoughtry, çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığına maruz kaldığını paylaştı.

Lezbiyen ilişkini yalanlamaz isen takımdan çıkarsın dediler

McCoughtry’nin sevgilisi ile birlikte çekilmiş fotoğrafını Instagram hesabından paylaşıp ingilizce olarak kaleme aldığı açıklamanın Türkçe tam metni şu şekilde;

22.mccoughtry

“Evet, ayrımcılığına uğradık, uğruyoruz! Arkadaşlarımızı kaybettik! Aile fertlerimiz üzgün. Dinimin yüz karası olduğumu söylediler. Bildiğim bir şey var, o da AŞK’ın harika bir duygu olduğu. Yurtdışındaki son takımım, ilişkimin yalan olduğunu sosyal medyadan duyuran sahte bir mektup yazmazsam işimden olacağım yönünde beni tehdit etti. Ancak tek bildiğim, Aşkın harika bir duydu olduğu. Hepimiz insanız, yargılıyoruz, anlıyorum ama Tanrı ile konuştukça, bütün kudretine rağmen beni bir kez olsun yargıladığını hissetmedim. Bana düşmemi, öğrenmemi ve büyümemi söylüyor çünkü hayat buymuş. Ama aynı zamanda kalbimi tertemiz tutmamı ve ona inanmamı söylüyor. Tek bildiğim aşkın harika bir duygu olduğu ve TANRInın Aşk olduğu.”

 

(Kaos GL)

 

Engelli Kadınlar Mersin’den ses verdi, “Engelliyiz, kadınız; cinsiyetsiz değiliz”

Engelli Kadın Derneği, Mersin’deki farkındalık atölyesinin ardından 28 Mart Cumartesi günü, Özgür Çocuk Parkı’nda “Engelli Kadınların Sessiz Direnişi” buluşmasında bir basın açıklaması yaparak “engelli ve engelsiz kadınlar olarak birbirimizden güç alarak mücadele etmeyi sürdüreceğiz” dedi.

20.engelli kadın derneği

Türkiye’nin ilk engelli kadına yönelik şiddet raporunu hazırlama çalışmaları devam eden Engelli Kadın Derneği üyeleri ve katılımcılar Mersin’deki buluşma sırasında engelli kadınların direnişini temsilen mor balonlar uçurdu.

Buluşma sırasında okunan basın açıklamasında öne çıkan satır şu şekilde;

Bu toplumda farklı olmak zor. Bu toplumda engelli olmak, bu toplumda kadın olmak zor. Hem engelli, hem kadın olmaksa bizleri toplumda daha çok mücadele etmeye, daha çok direnişe zorluyor. Bizler, toplumda alışılagelmiş bütün önyargılara, kalıp düşüncelere karşı direniyoruz.

21.engelli kadın derneği

Hem engelli örgütlerine, hem de kadın örgütlerine sadece engelli olmadığımızı, aynı zamanda bir cinsiyetimizin olduğunu da hatırlatıyoruz. Engelliyiz kadınız, cinsiyetsiz değiliz.

Bizler iş hayatına, eğitim hayatına, sosyal ve siyasal hayata katılımda kendimizi engelli erkeklere nazaran daha fazla ispatlamak mecburiyetinde bırakılıyor, yaşadığımız çifte dezavantajı iliklerimizde hissediyoruz.

Bizi sokakta tek başımıza görenler bize “senin sahibin yok mu?” diyorlar. Bizler sahip değil, eşit, özgür erişilebilir bir hayat istiyoruz.

Geleneklerle, kültürle, bilimsel bilgiyle, tekrarlarla meşruluğunu pekiştirme yolunda olan toplumsal cinsiyet kalıpları dışında davranan her birey, toplumun ötekisi ilan edilmektedir. Dolayısıyla eril düşüncenin şekillendirdiği iki kutuplu dünyanın toplumsal cinsiyet rol modelleri, kendisine alternatif modellere şiddetle karşı çıkmaktadır.

Engelli kadınlar, tam da böylesi bir nedenle “iyi” birer “eş”, “sevgili” ya da” anne” olamayacakları için ötekileştirilerek, kendilerine karşı çıkılanlardır.

2014 yılında gerçekleşen kadın cinayetlerinin %4,5’ini engelli kadınlar oluşturuyor. Bu ülkede engelli kadın ve kız çocukları tacize, tecavüze uğruyor ama duyulmuyor, görülmüyor, bilinsin istenmiyor. Üzeri kapatılıyor.

 

(Kaos GL, Yeşil Gazete)