Ana Sayfa Blog Sayfa 3558

Paris öncesi Dünya genelinde iklim protestoları

Dünya genelinde on binlerce kişi Paris’teki İklim Konferansı vesilesiyle iklimin korunması için protesto gösterileri düzenledi.

Paris’teki İklim Konferansı öncesinde Sydney, Berlin, Londra, New York ve Sao Paulo’nun da aralarında bulunduğu birçok kentte çevreciler gösteriler düzenledi.

39

Dünya genelinde 2 binden fazla yerde düzenlenen gösterilerle İklim Konferansı katılımcıları üzerinde baskı oluşturulmak istendi. Göstericiler, 140 devlet ve hükümet başkanın katılacağı zirve ile ilgili olarak ‘B planı yok’, ‘Elektrik için ormanların yokolmasına hayır’ yazılı dövizler taşıdı. Hong Kong’da çevreciler buzulların eridiğine dikkat çekerken, Seul’deki göstericiler sokaklarda dans ederek iklimin korunmasına dikkat çekmeye çalıştı.

40

Avustralya’da düzenlenen gösterilere 45 bin civarında kişinin katıldığı bildirildi. Polisin verdiği bilgiye göre Berlin’de 5 bin kişi gösteri yaptı. İki hafta önce radikal İslamcıların saldırılarına maruz kalan Paris’te çevreciler iklimin korunması çağrısında bulunarak, 20 bin ayakkabıyı Cumhuriyet Meydanı önüne yerleştirdi. Çevreciler böylece Paris saldırılarından bu yana uygulanan gösteri düzenleme yasağını da protesto etti. Fransa hükümeti olağanüstü hal uygulamasına dayanarak, yaklaşık 24 çevreciye ev hapsi cezası verildiğini duyurdu. İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve, söz konusu kişilerin, İklim Konferansı’nı bahane ederek şiddete başvuracakları bir protesto gösterisi düzenleyeceği istihbaratının alındığını belirtti.

 

(Deutsche Welle Türkçe)

Can Dündar ile Erdem Gül, Silivri’den, “Dışarıdaki arkadaşlara” yazdı

Gazetecilere Özgürlük Platformu‘nun düzenlediği eylemde Can Dündar ile Erdem Gül’ün mektupları okundu.

38

Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP), Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklamasını protesto etmek için bugün Cevahir Alışveriş Merkezi (AVM) önünden, Şişli’deki gazetemiz binasına dayanışma yürüyüşü gerçekleştirdi.

Yürüyüşte Can Dündar ve Erdem Gül’ün mektupları okundu.

Erdem Gül: Tahir Elçi büyük kayıp

Dışarıdaki arkadaşlara;

36

Hapiste 2. günümü şu saatler itibariyle tamamlamış durumundayım. Yani cezaevinde hiyerarşik olarak yükselme havalarındayım. Yani mahpus olarak kıdem basıyorum. Bütün mesaimi usta bir mahpus olmaya verdiğim için siz dışarıdakilerin halini o kadar çok almayacağımı kabul edersiniz.

Örnek vereyim. Dün akşam saatlerinde televizyonumuz gelmişti, orada gördüm. Bizim için basın açıklaması yaparken gaz yemişsiniz. Şimdi çok üzüldüm desem, bana “Bekara karı boşamak kolay” yanıtı vermeniz doğal olur, çünkü burada gaz yok.

Tutuklanmamıza ve casus olma ihtimalimize çok sevinen gazetecilerle de siz uğraşacaksınız. Çünkü biz burada başka bir ustalık peşinde çok meşgulüz.

Ama 2 gündür burada beni en çok etkileyen gelişme Tahir Elçi’nin öldürülmesi oldu. Üstelik gazetede bizim tutuklanışımızı eleştiren sözlerini okuduktan sonra son dakika haberiyle gördüm başına gelenleri. Çok sarsıcı. Büyük bir kayıp. Ama zaten Türkiye çok zamandır hep kaybediyor. Belki bu ödediğimiz bedeller bu kayıpların durdurulmasına katkı yapar diye kendimi de avutmak istiyorum.

Kormayan, umutsuzluğa kapılmadan bir araya gelip sesini yükselten ve ülkenin geleceği için iyi şeyler söyleyen tüm dostlara en içten selam ve sevgiler.

Erdem Gül

A1 Blok, 6. Koğuş

Silivri.

Can Dündar: Dayanışma Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak

Sevgili Meslektaşlarım

37

Silivri’deki ilk gecemde televizyonum yoktu.

Tatsız bir karanlığa yapayalnızdım.

Ertesi gün televizyon verdiler. Açtım.

Sizleri gördüm.

Özgürlük diye haykıran sesiniz doldurdu hücremi.

Işığınızla aydınlandım.

Yapayalnız da olsam yürümeye kararlı olduğum bu yolda yapayalnız olmadığımı gördüm.

Hücrem sizinle dolu, öylesine kalabalık şimdi.

Bugün de sesinizi duyuyor olacağım.

O ses, bu dayanışma tutsak gazetecileri dışarıya, Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum

Can Dündar

Silivri

 

(Bianet)

Avukatlar 3 gün davalara girmeyecek

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin ardından baro avukatları, 3 gün davalara girmeme kararı aldı. Tahir Elçi’nin taziyesi süresince davalar durdu.

35

Sur ilçesinde katledilen Tahir Elçi, Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Elçi için Yenişehir ilçesindeki Sümerpark Resepsion salonunda taziye evi kuruldu. Taziyeye HDP ve CHP milletvekilleri de katıldı.

Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Bayram Yücekaya, Elçi’nin katledilmesi sonrası aldıkları kararı şöyle açıkladı: “Çok yoğun bir katılımla taziyeleri kabul ediyoruz. 3 gün boyunca devam edecek. Biz de Diyarbakır Baro avukatları olarak 3 gün boyunca duruşmalara girmeyeceğiz. Şu an acımız çok taze. Taziye ziyaretine gelenler, bu acıyı bizimle paylaşanlara teşekkür ediyoruz. Salı gününe kadar taziyemiz devam edecek. Acımız tazeyken biz duruşmalara katılmayacağız. Arkadaşlarımız dava süreçlerini askıya aldı.”

 

(Adalet.biz)

Tahir Elçi’yi onbinler uğurladı

Diyarbakır’da dün öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, onbinlerin katıldığı bir törenle son yolculuğuna uğurlandı.

Elçi’nin cenazesi Pazar günü 08.30’da Selahattin Eyyübi Devlet Hastanesi morgunun önünde toplanan yakınları, meslektaşları ve sevenleri tarafından alındı.

30

Elçi’nin cenazesi cübbelerini giyen meslektaşlarının omuzları üzerinde morgdan çıkarıldı. Tabutunun üzerine önce Diyarbakır Barosu flaması serildi, onun üzeri de sarı, yeşil, kırmızı renkle kaplandı.

İlk başta yürüyüş yapılmaması kararlaştırıldıysa da toplanan binlerce kişi Elçi’nin fotoğrafının yer aldığı “Em te ji bîr nakin, Seni unutmayacağız” pankartıyla yürüyüşe geçti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da yer aldığı grup Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önüne doğru yürüdü.

Diyarbakır Baro Başkan Yardımcısı Ahmet Özmen, Tahir Elçi’nin yargısız infazların ve faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için mücadele ettiğini ancak bu karanlık güçlerin hedefi olduğunu söyledi. Elçi’nin televizyonda söylediği sözler nedeniyle iktidarın hedefi olduğu ve siyasi lince maruz kaldığını ekledi.

Türkan Elçi: “Faili meçhuller ağırlayacak onu”

32

Törende Türkan Elçi de bir konuşma yaptı ve eşi Tahir Elçi’nin 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenlerin hukuk mücadelesine yürüttüğüne dikkat çekerek,”Faili meçhuller ağırlayacak onu” dedi.

Ardından Tahir Elçi’nin abisi konuştu ve Tahir Elçi’nin Hrant Dink, Musa Antek gibi bütün aydınlar gibi katledildiğini söyledi.

Demirtaş: Elçi’yi devletsizlik öldürdü

33

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşkonuşmasında şunları söyledi:

“Barış, kardeşlik, demokrasi uğruna adanmış bir ömür böylesi bir dönemde herhalde yumuşak yatakta son bulmayacaktı.

“Önemli olan nasıl yaşadığınızdır. Elçi son saniyeye kadar barışı ağzından eksik etmedi.

“Sokaklarda çok acı gördük, her gün cenaze kaldırdık, morg cenaze kapılarında büyüdük. Ama bunu kader olarak görmedik. Buraya barış gelecek elbet. Bunu göreceğiz.

“Biz sadece topraklarımızda özgür yaşamak istedik. Kan istemedik savaş istemedik.

“Gerçekleri konuşanlara yaşam hakkı tanımıyorlar. Gerçekler acıdır.

“Tahir Elçi gerçekleri konuşmanın bedeli olacağını biliyordu. Yatağında yastığında ölmeyeceğini bilenlerdendi. Bizler çocuklarımız torunlarımız yataklarında rahat ölsünler diye canımızı ortaya koyduk. Bizi bu şekilde korkutacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar.

“Elçiyi gittiği yerde binlerce faili belli karşılayacak. Bugün Türküyle Kürdüyle yüzbinler arkandan ağıt yakıyor. Gözün arkada kalmasın.

“Bu cinayetin aydınlanacağından şüphemiz var. Bu devlet hiçbir zaman hepimizin devleti olmadı.

“Tahir’i devlet değil, devletsizlik öldürdü. Ankara’da bu acıyı hissetmeyen devlet var. Acıda bile ortaklaşamayan toplumu nasıl bir arada tutabilirsiniz.

“Biz özgürlük kervanını varması gereken yere vardırana kadar ortak mücadeleyi büyüteceğiz. Gözün arkada kalmasın Tahir Elçi; böyle olmasını istemezdik.

“Kolay değil ama bugünler de geçecek. Bütün acılar bu topraklarda Newroz ruhuyla çiçeğe duracak.”

Tahir Elçi daha sonra sevenleri tarafından “Şehit namirin” sloganıyla Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Elçi defnedildikten sonra mezarına karanfiller konuldu.

Elçi’nin mezarı başında kısa bir konuşma ağabeyi Ahmet Elçi, “Davamız, kardeşlik, birlik, barış ve halkımızın özgürlük davasıdır” dedi.

Diyarbakır Sümerbank taziye salonunda taziye çadırı kurulacak.

 

(Bianet)

Karanlık çağ – Murat Paker

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

Bir süredir karanlık bir çağa girdik. Hem dünyada hem de Türkiye’de, ayrı ayrı ve birlikte etkileşim halinde.

Karanlık çağda yoğun bir şiddet var, kan var, sürekli gözyaşı var, yerinden yurdundan edilen milyonlar var, yalanın dolanın yolsuzluğun dik alası var, yüzsüzlük var, edepsizlik, kibir ve küstahlık var.

Adı “savaş” olmayan savaşlar, adı “faşizm” olmayan faşizan rejimler, adı “diktatör” olmayan” despotlarla birlikte yaşıyoruz. Günyüzü göremiyoruz, nefes alamıyoruz, şok üstüne şok yaşıyoruz. Karanlık çağ, kafamıza vura vura bize çaresizliği öğretmeye, bu sayede bizi sindirmeye, teslim almaya çalışıyor.

Suriye’de çok cepheli bir post-modern dünya savaşı yaşanıyor. Tüm dünya güçleri, Türkiye dâhil tüm bölge güçleri ve tabii yerel güçler büyük bir kapışma halinde. Tüm medeniyet kriterlerini aşındıran, saf barbarlık olarak sahne alan IŞİD/DAİŞ bu savaşı yine Türkiye dâhil başka coğrafyalara da taşımaya azimli. En son Paris’te olanları gördük. Daha önce Suruç ve Ankara’yı da görmüştük.

Türkiye’de geçen Temmuz’dan beri giderek tırmanan bir şiddet sarmalının içindeyiz. Hiçbir hukuki zemini olmadan koca koca ilçeler / mahalleler ablukaya alınıyor, insanlar katlediliyor; yargı ve güvenlik güçleri marifetiyle sürekli bir tam saha pres uygulanıyor; basın özgürlüğü ayaklar altında. “Güvenlikten” sorumlu devlet görevlileri ablukaya aldıkları mahallelerin duvarlarına oradaki insanların ve hepimizin kendimizi güvensiz hissetmemizi sağlayacak türlü ırkçı ve şiddetperver sloganı yazabiliyor. Bütün bunların hiç biri iktidar tarafından yadırganmıyor, hiçbir ciddi soruşturma yapılmıyor; vukuatlar hep örtülüyor, çarpıtılıyor. İktidarın tek yadırgadığı devletin suçlanması. Nasıl suçlanabilir ki bu kadar temiz, şeffaf ve adil bir devlet?

Dünya da Türkiye de daha önce çok karanlık çağ yaşadı, çok kötülük gördü. Ama sanki bu seferki biraz daha yoğun, biraz daha kuralsız ve alçakça. İnsan yaratıcılığının sınırı yok elbet, iyilikte de, kötülükte de. Bu seferki kötülük daha derinlerden geliyor sanki. Günışığından, eşitlikten, özgürlükten, yaratıcılıktan korkan karanlık zihniyetlerin kendi düzenlerini korumak ya da pekiştirmek için can havliyle ve alçakça nasıl saldırganlaşabildiklerine tanık oluyoruz. Kapitalizmin iyice pompaladığı narsisistik ve anti-sosyal kişilik tarzları, öteki sayılanların çok daha kolayca düşmanlaştırılıp, her yol mubah sayılarak yok edilmesi için çok daha uygun bir zemin sunuyor zaten.

Tahir Elçi

24-Tahir Elçi

Geçen gün bu karanlık zebanileri, yılmaz insan hakları ve barış savunucusu, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’yi katlettiler. Haftalardır, bir TV programında “PKK terör örgütü değildir” dedi diye hedef gösterilen, linçe maruz bırakılan ve hakkında dava açılan, gözaltına alınıp tutuklanmaktan kıl payı kurtulan Elçi, bu büyük “kabahati” nedeniyle, külyutmaz ve affetmez zebaniler tarafından, karambolmüş gibi gösterilmeye çalışılan bir suikastla cezalandırılmış oldu.

Olay yeri seçimi de, mizansen de oldukça manidar: Sur ilçesinde YDG-H’nin açtığı hendeklerden 30-40 m. mesafede, bir anlamda PKK ile devletin karşı karşıya geldiği bölgelerin arasında; YDG-H’lı olduğu söylenen iki kişi polislere saldırıp kaçarken çıkan çatışma karambolünde; o sırada Diyarbakır’ın tarihi miraslarından dört bacaklı minarenin kurşunlarla zarar görmesini protesto eden Tahir Elçi, onlarca kurşunun sıkıldığı ve yakın çevrede onlarca insanın bulunduğu olayda, “tesadüfe” bakın ki tek kurşunla öldürülen tek kişi oluverdi. Faili malum. Ama resmen faili meçhul olacak çok büyük ihtimalle. Bu da malum, maalesef.

Adeta demek istediler ki Tahir Elçi’ye kulak kabartabileceklere, “işte bakın ‘terör örgütü değil’ dediklerinin terörü nedeniyle ölmek zorunda kaldı; yanılıyordu, bu yüzden öldü. Siz siz olun yanlış yapmayın, PKK’nin terör örgütü olup olmadığını sakın sorgulamayın.”

Oysa Tahir Elçi, gerektiğinde PKK’yi de eleştirmekten çekinmeyen, ödünsüz şiddetsizliği ve barışı savunan bir hukuk insanıydı. Bu ülkede bir barış olacaksa, iki tarafın da gözü gibi bakması gereken ilkeli, tutarlı, dürüst bir köprü güverciniydi. Zebaniler bu köprüyü bombaladılar, iki taraf arasında bağlar iyice azalsın, kimsenin barış umudu kalmasın diye.

Hrant Dink

Aynen zamanında Hrant Dink’e yaptıkları gibi. Türkiye Ermenilerinin en sempatik, en içten, en diyaloğa açık köprü güvercinini katlettikleri gibi.

Bu karanlık zebanilerinin en büyük korkusu toplumun farklı adaları arasında köprüler kurulmasıdır. Köprü, temas ve diyalog demektir. Diyalog, esneklik, ortak zemin ve değişim demektir. Korktukları, toplumun çoğunluğunu da ikna ettikleri yalan balonlarının değişim sonucu patlayacak olmasıdır.

Hrant Dink, “soykırım” terimine çok takılmadan milyonlarca Türke 1915 ve sonrasında Ermenilerin yaşadıkları ıstırabı gayet insani ve duygusal bir zeminde hissettirebilme ve barışçıl bir çözüm umudunu yükseltebilme becerisi göstermişti. Bu büyük “kabahati” nedeniyle cezalandırıldı.

Tahir Elçi de, bu devletin on yıllardır milyonlarca kez tekrarlayıp tabu haline getirdiği “PKK bir terör örgütüdür” cümlesinin konforunu kabul etmediği, meselenin karmaşıklığını, sosyolojik zeminini anlatmaya çalıştığı, toplumla konforlu ezberler dışında bir hattan ilişki kurmaya çalıştığı için cezalandırıldı.

Selahattin Demirtaş

Demirtaş da şu an farklı bir konumda değil. Aynen Hrant Dink ve Tahir Elçi gibi, içinden geldiği toplumsal grubun (Kürtlerin) şikâyetlerini ve taleplerini daha geniş kesimlere anlatırken, kendi grubunun ezberlerini aşıp, farklı toplumsal gruplarla titreşime girebilme, ilkeler üzerinden ortak zeminler kurabilme becerilerini gösterebiliyor. O yüzden karanlık zebanileri onun da peşinde.

Biliniyor ki silahlı PKK Kürt mahallesinin dışında toplumsal bir destek elde edemez. Görüldü ki, silahsız ve “Türkiyeli” HDP bunu büyük bir beceriyle yapabilir, tüm Türkiye’yi bir sarmaşık gibi sarabilir. O yüzden boyuna HDPKK yazıp duruyorlar. HDP’nin başına her türlü çorabı örmek isteyeceklerdir, çünkü HDP de bir köprü güvercini olma potansiyeline fazlasıyla sahiptir [Başka yazının konusu olsun, ama geçerken belirtelim ki HDP bu potansiyelini yeterince kullanamamaktadır. Bu noktada da HDP-PKK meselesinin açıkça tartışılması gerekmektedir].

Karanlık çağda ne yapacağız?

Karanlık çağ, bize şok üstüne şok yaşatıyor; oldukça yorucu. Peki, nasıl var olabileceğiz? Kolay bir reçete yok.

Çoğu insanda “bu bir kâbus; elbet kısa bir zaman sonra bitecek ve daha normal bir hale uyanacağız” gibi bir beklenti var. Kötü haber: Korkarım bu doğru değil. Kâbus yok, uyanık durumdayız, sadece içinde yaşadığımız gerçeklik çok kötü bir hal aldı. Ve bu hal uzun sürecek gibi duruyor. İyi haber: Bunu kabul edip, ona göre konumlanırsak şimdikinden çok daha iyi tutunabiliriz. İnsan canlısı çok zor koşullara bile uyum sağlayabilen bir canlı. Dünya tarihi, en zor koşullarda bile muhalif direnişlerin sürebildiğini ve gelişebildiğini gösteren örneklerle dolu. Yeter ki kolay ve hızlı başarı peşinde olmayalım; sabır, ısrar, cesaret ve direnç gösterebilelim.

Demokrasi ve barış mücadelesi vermeye devam etmekten vaz geçemeyiz. Bundan vaz geçtiğimiz noktada zebanileşeceğiz. Çocuklarımızın / sevdiklerimizin yüzüne bakabilecek onurlu bir insan olarak var olabilmek için “başka bir dünya ve Türkiye” hayali kurmayı ve bunun için uğraşmayı bırakamayız. Ama artık iyice biliyoruz, bu iş zor, çok yorucu ve uzun. Onun için nefesimizi iyi kullanmamız, kendimizi iyi korumamız da çok önemli. [Klişe kullanmak pahasına] Bir maratonu 100 metreymiş gibi koşamayız. O yüzden genel demokrasi ve barış istikametini kaybetmeden, nefes durumumuza göre zaman zaman yavaşlamak, gerekiyorsa mola alıp durmak, güç biriktirip yeniden başlamak gayet normal. Kendimizi suçlu hissetmemiz gerekmiyor.

Türlü zebaniliklerle bezeli bu karanlık çağda demokrasi ve barış mücadelesi yaparken bizi en fazla koruyacak olan şey ise iyilik ve güzellik ile olan temasımız. Herkes için farklı kanallar / biçimler alabilir bu. Ama bizi başka insanlarla ve genel olarak insanlıkla yakın temas içinde hissettirebilecek, keyif veren, güvenli / değerli hissettiren, yalnızlığımızı ve örselenmişliklerimizi dindiren deneyimlere ihtiyacımız var. Sevdiklerimize sarılmaya, tutunmaya; sanata, mizaha, yaratıcılığa ihtiyacımız var. Bunlara mutlaka zaman ayıralım.

Travmatik yaşantıların insan ruhundaki en temel iki etkisi ilişkisellik ve zihinsel temsil kapasitelerimize vurdukları darbedir. Her travma bizi bir miktar çoraklaştırır ve çevremizde olan biteni zihnimizde evirip çevirme kapasitemizi bir miktar köreltir. Dolayısıyla hem yalnızlaşırız, hem de soyutlamalar üzerinden düşünebilme kapasitemizde aşınmalar yaşarız. Sürekli ya da sık sık travmatik durumlarla karşılaştığımızda bu durum daha da ciddileşir. Bu etkilerle baş edebilmenin en etkili yolu, destekleyici, güven veren bir sosyal ortam içinde olan biteni anlamlandırmaktan vaz geçmemektir. Dolayısıyla sevdiklerimize sarılalım; demokrasi ve barış isteyenler aralarındaki kimi farklılıklar nedeniyle birbirlerine kıyıcılık yapmasınlar; yalnızlaşmayalım, dayanışma ağlarını güçlendirelim; konuşmaktan, yazmaktan, düşünmekten geri durmayalım.

Bir de zebanilerle mücadele ederken zebanice davranmaktan kaçınalım. Alçaklıklara alçaklıkla karşılık vermeyelim. Zebaniler, bizi kendilerine benzetemesinler. Fiziksel ve sayısal olarak şu an için güçsüz olabiliriz. Ama demokrasi ve barış idealleri, eğer kirletilmeden tutulabilirse, büyük bir moral ve düşünsel üstünlüğe sahiptir; uzun vadede en büyük gücümüz de budur,  bunu unutmayalım.

***

Ne kadar katletmeye çalışsalar da köprü güvercinleri bizimdir; bizler köprü güverciniyiz.

Güle güle sevgili Tahir Elçi. Unutmayacağız!

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

23.murat-paker

 

Murat Paker

@PakerMurat

Mülteciler karşılığı Avrupa ümidi

AB zirvesiYoğun mülteci akını karşısında çaresiz kalan Avrupa Birliği ile yapılan zirve sonunda  Türkiye’nin Avrupa ümidini yeniledi.

Varılan uzlaşmaya göre Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşması yükümlülüklerini yerine getirmesi karşılığında, Türk vatandaşlarına Ekim 2016’dan başlayarak Schengen bölgesine vizesiz seyahat olanağı sağlanabileceği ifade ediliyor.

Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanmasıyla, Ankara Türkiye üzerinden AB ülkelerine yasa dışı yollarla gitmiş olan ekonomik göçmenlerin iadesini kabul etmiş olacak.

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye liderleri, büyük kısmı ülkelerindeki iç savaştan kaçan Suriyeli mültecilerden oluşan göçmenlerin AB ülkelerine akınını kontrol altına almak için birlikte çalışma ve işbirliği yapma konusunda uzlaşmaya vardı.

Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı ve Brüksel’de düzenlenen zirvede, işbirliği karşılığında AB Türkiye’yle ilişkilerini üç temel alanda geliştirme taahhüdü verdi:

  • AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması
  • 3 milyar euro finansal destek
  • Türkiye vatandaşlarına Schengen Bölgesi’nde vize serbestisi
  • 400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması

AB’nin sunduğu bu üç taahhüdün hayata geçirilmesi ise Türkiye’den talep edilen konulara bağlı:

  • Ankara’nın sınır güvenliğini artırması
  • İnsan kaçakçılığıyla etkin mücadele
  • Geri Kabul Anlaşması

Taraflar arasında imzalanan anlaşma metni için Başbakan Ahmet Davutoğlu, “AB ile ilişkiler açısından tarihi bir gün, yeni bir başlangıç” yorumunu yaptı.

AB tarafından ise Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, ‘kilit ortak’ olarak nitelediği Türkiye’nin verdiği taahhütlerin adım adım takip edileceğini ve aylık değerlendirmeye tabi tutulacağını ifade etti.

Görüşmelerin ardından bir açıklama yapan Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, anlaşmanın ‘AB’nin insan hakları ve basın özgürlüğü konusunda temel görüş ayrılıkları bulunduğunu gözardı etmelerine yol açmayacağını’ söyledi.

 

BBC Türkçe, Yeşil Gazete

Paris iklim yürüyüşünün ilk iki saati

Yeşil Gazete okurlarının çok iyi bildiği gibi gazetemizin kadrolu COP yazarı Ümit Şahin’dir. Yalnız bu sene Paris’teki COP21’e gitmek bana da kısmet oldu. Önümüzdeki bir hafta boyunca COP izlenimlerimi ben de ‘çaylak iklim değişikliği uzmanı’ kadrosundan aktaracağım.

Çaylaklığım Paris’e gelişimle kendini gösterdi. Büyük iklim yürüyüşünü 28 Kasım’da sanan bendeniz, yürüyüşten de eksik kalmamak için uçak biletini sabahın körüne almıştım. Malumunuz yürüyüş 29 Kasım’da olduğu gibi, olamadı da.

Paris’te yaşanan ve ilan edilen olağanüstü hal nedeniyle tüm yürüyüşler iptal edildi. Bunun üzerine iklim mail gruplarında hükümetle müzakere etme/korsan yürüyüş planları dönmeye başladı. (Hatta bu mailler Fransa hükümetine de gidince bazı aktivistlerin yürüyüş için hazırladığı pankartlara el konuldu, bazı ‘ekoloji liderleri’ne de ev hapsi verildi).

Nitekim kendi adıma ben haftasonunu Paris’te Seine nehri kıyısında baget kemirerek geçirmeye kendimi alıştırmışken mail kutuma eylem planı düştü:

1. Republique Meydanı’ndan iklim için yürüyemeyen 10 bin kişinin ayakkabası sergilenecek,

image

Paris izlenimleri-1: Olağanüstü hal altında iklim zirvesi

Paris izlenimleri-2: Dünyayı yakma kararının sayısal özeti

Paris izlenimleri-3: Birinci hafta ilerleme olmadan kapandı ve Türkiye artık daha aktif

Paris izlenimleri-4: Yeni anlaşma yetersiz hedeflerle 10-15 yılımızı bağlayacak mı?

Paris iklim zirvesinde açılışı liderler değil, göstericilere gaz bombalarıyla saldıran Fransız polisi yaptı.

Yüzden fazla insanın öldüğü 13 Kasım saldırılarının yarattığı aşırı güvenlik önlemlerinin ve her köşe başındaki polis varlığının gölgesi altında başlayan iklim zirvesine, saldırıların ardından ilan edilen ve geçen hafta 3 aya kadar uzatılan olağanüstü hal damgasını vuracakmış gibi görünüyor.

Yasakların gölgesinde COP 21

Peki bütün sivil gösterileri yasadışı ilan eden Fransız hükümetinin yarattığı bu baskı ne anlama geliyor?

İklim değişikliğine bir an önce ve radikal bir çözüm getirilmesini isteyen gençler, 29 Kasım mitinginin yasaklanmasının ardından sokağa çıkmaktan kaçınmayan kararlı iklim hareketi haksız mı?

Fransız güvenlik aygıtı, güya göstericilerin güvenliğini sağlamak için gösterileri yasaklıyor ve bugün olduğu gibi meydana toplanan birkaç bin kişilik kalabalığı, ortalarına attığı gaz bombalarıyla gaza boğup alenen tehdit ediyor, caddeleri, metro duraklarını trafiğe kapatıyor. Doğrusu bugün Paris’te ortam, planlanan yüz binlerce kişilik bir miting yapılsaydı olabilecek olandan çok daha güvensizdi.

Paris iklim zirvesinin son derece kritik olduğunu neredeyse iki yıldır söylüyoruz. Peki neden?

Çünkü geçtiğimiz haftalarda 1 derece sınırını aşan küresel ısınmayı hayatta kalabileceğimiz sınırda tutabilecek kararlı bir uluslararası tavır için Paris belki de son şans.

Ama herhalde bu sefer gerçekten son şans, çünkü büyük ihtimalle iki hafta sonra, delegasyonlar çantalarında Kyoto Protokolü’nün yerini alacak yeni anlaşmanın metniyle ülkelerine dönecekler. ve varılacak bu anlaşma 2020’den muhtemelen 2030’a kadar geçecek sürede hükümetlerin emisyonları azaltmak için altına girecekleri “zahmetin” üst sınırı olacak. Ve bu üst sınırın iklim değişikliğini durdurmaya yetmeyeceği, hatta 3 derece ısınmayı garanti edecek kadar zayıf olacağı şimdiden belli. Yani COP’lar Paris’ten sonra devam etse de, çok geç ve çok yetersiz bu anlaşmanın ötesine geçilemeyebilir.

Bu nedenle burada, Paris’te bu skandal sonucu değiştirebilecek tek güç sade insanlar, gençler, aktivistler.

Geçen yıl New York’ta sokakları dolduran 400 bin kişinin yarattığı heyecan dalgası burada tekrarlanabilir, elle tutulur bir baskı havası yaratılabilirdi. Ama IŞİD saldırılarını gerekçe gösteren Fransız hükümeti, her türlü toplanmayı, her türlü sokak eylemini yasadışı ilan etti. Güvenlik zihniyetine göre zirve için on binlerce kişinin doldurduğu Paris’te dolu sokaklar, kafeler, barlar, salonlar tehlike altında değil, ama iklim eylemleri tehlikeli.

Fransız hükümeti için sadece konferansın yapılacağı Le Bourget’nin içindeki “akredite olmuş” sivil toplum katılımı ve sembolik fotoğraf eylemleri kabul edilebilir hale gelmiş durumda. 2009 Kopenhag’ından bile geri bir noktadayız. Hareketin biilinen isimler önleyici gözaltılarla ev hapsine alınıyor. Yüzlerce kişi daha ilk günden gözaltında. Neden?

Çünkü radikal denen, ama aslında iklim değişikliğini durdurmak için asıl gerçekçi sözleri söyleyen gruplar tehdit olarak algılanıyor.

Republique’de polis ablukasında sloganlar

Bugün Paris’te gün yasaklanan miting yerine yapılan bir insan zinciri ile başladı. 11:00 gibi Voltaire caddesinde ellerinde aslında miting için hazırladıkları dövizler ve miting için diktirdikleri kostümlerle toplanan yaklaşık 10 bin kişi, zincirin dağılmasının ardından normalde mitingin yapılması gereken Republique meydanına gitti.

IMG-20151129-WA0015

Biz 12:00 gibi meydana uğradığımızda, sabahtan kurulan ayakkabı “yerleştirmesi” çoktan toplanmış ve çuvallara doldurulmıuştu. Anlaşılan insanların buraya gelmesi istenmiyordu. Gazetecilerin sabahtan çektikleri fotoğrafların medyada yer alması, zirvenin sivil yüzüne izin verildiği izleniminin yaratılması yeterli bulunmuştu. Biz zincirin öteki ucuna doğru yürüdük. Doğrusu kaldırımda dizilmiş insanların yarattığı görüntü küresel iklim hareketi için üzüntü vericiydi. Nerede Kopenhag, nerede Varşova, nerede Lima, nerede New York? Ben bu nedenle tekrar alana dönmedim, ama bir saat sonra meydanda toplanan binlerce kişiye polisin gaz bombalarıyla müdahale ettiği haberi geldi. (Polis saldırısının ayrıntılarını alanda bulunan yazarımız Özgecan Kara’nın izlenimlerinden okuyabilirsiniz.) Gelen haberlerde çatışma deniyordu, ama aslında meydana çağrı yapan sivil grup şiddetsiz bir toplanma çağrısı yapmıştı.

Haberi alınca Republique’te neler olduğuna bakmak üzere Bastille’den meydana kadar yürüyerek gittim.

Gördüğüm manzara Avrupa’nın ortasındaki olağanüstü hali gayet iyi yansıtıyordu. Onlarca (benim görebildiğim 30 kadar) polis aracı, yüzlerce çevik kuvvet ve jandarma, havada turlayan polis helikopterleri, meydanda kalan endişeli birkaç yüz insan, yerlerde cam kırıkları, gelip geçen meraklı bir kalabalık ve meydanın kuzey ucundan gelen sloganlar.

20151129_171611

Meydanın kuzey ucunda birkaç yüz kişilik bir grup sloganlar atmaya devam ediyordu, ama yanlarına ulaşılamıyordu, çünkü polis çemberi altındaydılar. (Daha sonra burada anlaşılan 200 kadar gözaltı olmuş.) Yerlerdeki cam kırıklarından da polis müdahalesi sırasında bir grubun karşılık verdiği anlaşılıyordu. (İlk gaz bombalarından sonra bir grubun polise fişek attığı ve birkaç kişinin de çevredeki camları kırdığı söyleniyor.)

IMG-20151129-WA0024

Bu görüntü bize sıradışı gelmeyebilir, ama bu durumun her yerde normalleşmesi çok tehlikeli. İklim aktivizminin bile tehdit olarak algılanması gelecekteki çok daha ciddi kısıtlamaların işareti olabilir. Yıllardır uluslararası müzakereler sadece cici çevreciliğin gösteri alanına dönüştürülmek isteniyor. Devletler sivil toplum katılımını kendi kararlarının onaylanması olarak görmek istiyorlar. Ancak tabii buna demokrasi denmiyor. Bu kafayla iklim değişikliğine çözüm bulunması da mümkün değil. Ancak gidişat bu yönde.

Gezi!

Republique’de bir süre dolaştıktan ve olan biteni izledikten sonra meydandan ayrılmak için metro istasyonuna yöneldiğimde istasyonun kapatıldığını gördüm. Oberkampf istasyonuna doğru yürümek istediğimde de polisin caddeyi araçlara değil, ama yayalara kapattığı ortaya çıktı. Polis geriye dön işareti yaptı. Ben de bir grubun peşine takılıp ara sokaklardan bir yol buldum ve kendimi başka bir istasyonda buldum. Neyse ki güvenliğimiz sağlanmıştı!

Tepede dolaşan helikopterler, gaz kokusu, kapatılan caddeler ve ara sokaklardan eve dönme çabası Gezi’yi hatırlatıyordu.

20151129_171720

Tamam, fazla abartmayalım, acele de etmeyelim…

Ama gezegenimizde yaşamın sürmesi için, iklim değişikliğiyle mücadelenin tek yolu olan şirket egemenliğini kıracak, fosil yakıtların yeraltında bırakılmasını sağlayacak kararlı bir mücadele için, anahtarın Le Bourget’deki hükümet delegasyonları arasında yapılacak sıkıcı müzakerelerde olmadığı kesin.

Paris’te önümüzdeki on beş gün içinde bir şey değişecekse, bunu sadece kararlı insanlar, gençler, sivil güçler başarabilir. İklim değişikliği günümüzün en büyük sorunu ve yaşadığımız bütün krizlerin ortak keseni: Petrol kaynaklarına, suya ve bizi besleyen toprağa el koymak için yapılan savaşları durdurmak yeni güvenlik devletleri  yaratmaktan değil, iklim değişikliğiyle gerçek anlamda mücadele etmekten geçiyor. Şirketlere her türlü hakkı veren, piyasayı iyice kuralsızlaştıran küresel anlaşmalar değil, şirketlerin gücünü sınırlayan, ekonomiyi karbonsuz ve adil bir geleceğe doğru yönlendiren politikaları halkların baskısıyla kabul ettirmek gerekiyor. Birleşmiş Milletler ve Fransız hükümeti de bunu biliyor ve bu yüzden hareketin sesini kısmaya çalışıyor. IŞİD bahane.

Ne olacağını bilemeyiz tabii. Çünkü olması gereken yine öngörülemez olan. Ama olup bitenleri bu gözle takip etmekte fayda var. On beş gün içinde Paris’te yeni bir Gezi doğarsa, Republique Gezi’ye dönüşürse, o zaman bir şeyler değişebilir.

Paris izlenimleri-2: Dünyayı yakma kararının sayısal özeti

Paris izlenimleri-3: Birinci hafta ilerleme olmadan kapandı ve Türkiye artık daha aktif

Paris izlenimleri-4: Yeni anlaşma yetersiz hedeflerle 10-15 yılımızı bağlayacak mı?

 

Ümit Şahin – Yeşil Gazete

[Son Dakika] Paris’te polis iklim eylemcilerine gaz bombasıyla saldırdı

Paris’te iklim değişikliği eylemi için toplananlara polis 14:30 civarında gaz bombalarıyla saldırdı.

Yarın başlayacak 21. İklim Konferansı öncesinde bugün yapılması gereken iklim mitinginin yasaklanması üzerine Voltaire caddesi boyunca dövizleriyle insan zinciri kuran iklim aktivistleri, zincirin dağılmasından sonra Republique meydanında toplanmaya başladılar.

Polis Republique’de toplanıp dağılmayan göstericilerin tam ortasına attığı gaz bombalarıyla müdahale etti. Meydan üzerinde helikopterler dolaşıyor.

CU_HLSTXAAEgUyK

CU_Fwy_XAAAuSnp

(Yeşil Gazete)

Gelişmekte olan piyasalardaki temiz enerji yatırımları zengin ülkeleri ilk kez gölgede bıraktı

Julia Pyper tarafından Greentech Media‘da yayınlanan haberi Yeşil Gazete gönüllü çevirmeni Çağdaş Özhan‘ın çevirisiyle paylaşıyoruz.

***

Yeni bir BNEF(Bloomberg New Energy Finance) araştırması Paris’te gelecek günlerde iklim tartışmalarının artacağını gösterdi.

Fotoğraf: Greentech Media
Fotoğraf: Greentech Media

Yeni bir BNEF raporuna göre yükselen ekonomiler geçen yıl ilk defa daha zengin ülkelerden daha çok temiz enerji yatırımı aldı.

2014’te Climatescope raporu üzerine çalışılan gelişmekte olan 55 ülke 126 milyar ABD doları temiz enerji yatırımı topladı (ki bu 2013 değerlerinden 35,5 milyar ABD doları veya %39 daha fazla demek ).

Bu ülkeler 2013’e göre %21’lik bir artışla toplamda 50,4 gigawatt temiz enerji kapasitesine ulaştılar. İlk defa gelişmekte olan ülkelerdeki piyasaya sunulan yenilenebilir enerji kapasitesi daha zengin olan İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) ülkelerini geride bıraktı.

Ayrıca bu yatırımların büyük çoğunluğu OECD ülkelerinden gelmedi. Tam tersine yatırımlar gelişmekte olan ülkelerden diğer gelişmekte olan ülkelere gerçekleşti ve 2013’te 53 milyar ABD doları olan yatırım 2014’te 79 milyar ABD dolarına ulaştı.

Çin burada çok büyük bir rol oynadı. Geçen sene, Çin kendi yenilenebilir enerji üretim kapasitesine 35 gigawatt ekledi. Bu rakam ABD, İngiltere ve Fransa’nın geçen sene ki temiz enerji üretim projelerinin toplamından daha fazladır.

Raporun temiz enerji hesaplamalarında büyük su gücü projeleleri yer almadı. Bunun yerine proje yazarları daha hızlı elde edilebilen güneş, rüzgar ve diğer temiz enerji kaynaklarına odaklandılar.

ren2

[ Su Gücü Projeleri Toplam Kapasitesi (GW) ve Climatescope ile OECD ülkeleri için yıllık büyüme oranı ] Kaynak: Bloomberg New Energy Finance
[ Su Gücü Projeleri Toplam Kapasitesi (GW) ve Climatescope ile OECD ülkeleri için yıllık büyüme oranı ] Kaynak: Bloomberg New Energy Finance
Bu bulgular bu hafta Paris’te gerçekleşecek olan, konu önceliğinin daha zengin ülkelerin küresel ısınma tehditine karşı daha az gelişmiş ülkelere yapacakları yardımların olacağı, iklim konuşmaları için kayda değer içerikler sunmaktadır.

ABD BNEF araştırma başkanı Ethan Zindler bir e-postasında şunları yazdı: ‘’Paris toplantısı üzerine bu raporda çok güzel haberler var. Gelişmekte olan piyasa gerçek anlamda temiz enerji kaynakları için yatırım odağı olabilmekte.’’ ‘’Daha da güzel olan şey ise bu odağın küresel ısınma kaygılarından çok diğer faktörlerden kaynaklanmasıdır.’’

Teknolojik harcamaların azalması doğal kaynakların azalmasıyla birleşince yenilenebilir enerji kaynakları en ucuz seçenek oldu, diye ekledi.

Örnek vermek gerekirse güneş enerji panellerinin fiyatları yıldan yıla %15 düşmüştür. Bu durum elektirik fiyatlarının yüksek olduğu güneşli yerlerde güneş enerjisini fosil-yakıt enerjisi ile yarışır hale getirmiştir. GTM (Greentech Media) araştırmasına göre dünya çağında 2014’te watt başına 2,16 ABD doları olan güneş enerjisi panellerinin maliyetleri %40’lık bir düşüşle 2020 yılına gelindiğinde watt başına 1,24 ABD doları değerine düşücek.

Bir çok gelişmekte olan piyasanın yenilenebilir enerji kaynaklarına alışması enerji güvenliğine bağlıdır. Bazı durumlarda ülkeler kömür, gaz ve benzin ithalatına bağımlıdır fakat bu ürünlerin fiyatları ve sağlanması çok hareketli ve bozulmaya açıktır.

İstek arttıkça çok yönlü gelişim bankaları gelişmekte olan piyasa için temiz enerjiyi finanse etme yönünde gelişmişlerdir. Dünya Bankası, EximBank (ABD İhracat-İthalat Bankası), Yurtdışı Özel Yatırım Kuruluşu (OPIC) ve diğer bankalar Birleşmiş Milletler’in öncü atılımları dışında başarılı yatırımlarda bulunmuşlardır.

Ancak yenilenebilir enerji hala Birleşmiş Milletler iklim konuşmalarında odak noktası olacaktır.

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA) bu hafta yayınladıkları bağımsız bir raporda küresel ısınmayı 2 derece sınırının altında tutmak için gereken gaz salınımını azaltma hususunda 2030’a kadar yenilenebilir enerjilerin %36 arttırılmasının bu azalmanın yarısını karşılayabileceğini sundu. Diğer yarısını ise enerji-verim hesaplamaları karşılayabilir.

Dünya genelinde yenilenebilir enerjinin %36’lık bir artışı için toplam payın 6 kat arttırılması gerekmektedir. Bu küresel yatırımın 2020’ye kadar 500 milyar ABD dolarına ulaşması ve devamında 2021’den 2030’a kadar üç kat artarak 900 milyar ABD dolarına ulaşması gerekmektedir. BNEF’e göre 2014’te temiz enerji yatırımları 310 milyar ABD dolarını bulmuştur.

Şu anki yıllık yenilenebilir enerji yatırımı ve 2030’da ulaşılması gereken. [ Milyar $ ] Enerji - Sanayi - İnşaat - Taşıma - Olağan - Durumlar
Şu anki yıllık yenilenebilir enerji yatırımı ve 2030’da ulaşılması gereken. [ Milyar $ ]
Enerji – Sanayi – İnşaat – Taşıma – Olağan – Durumlar

Birçok yetkili 10 yıllarca denetimsiz fossil-yakıtları kullanan zengin ülkelerin dünya genelinde bu arınmayı finansal olarak desteklemek zorunda olduklarını düşünmekte. Bu zenginliğe ‘sahip olan’ ve ‘sahip olmayan’ ülkeler dünya çapında bir küresel ısınma değişikliğinde anlaşılamamasının asıl sebepleridir.

Zindler’e göre BNEF Climatescope raporu tartışmanın şekillenmesine yardımcı olmuştur.

Gelişmekte olan piyasaya yapılan yatırımların 126 milyar $’ın %70’inin Çin’e yapıldığını söyledi. Geri kalan ‘BRIC’ ülkelerini ( Brezilya, Rusya ve Hindistan ) sayacak olursak toplam 100 milyar $’a denk gelmekte. ‘Orta-gelirli’ ülkelere yapılan yatırımlarda sayıldığında toplam iyice artmaktadır.

Bu durumda temiz enerji yatırımları büyük uluslararası bir iteleme olmadan kendi kendine de artabilmektedir ve ‘gelişmişlik düzeyi çok az olan ülkeler bu yatırımın genel toplamından sadece çok küçük bir kısmını oluşturmaktadırlar’ dedi Zindler.

Ekledi: “Bu ‘sahip olan’ ve ‘sahip olmayan’ ülkeler arasında ki çekişme Çin ve Hindistan gibi ülkelerin daha fazla yatırım almak için yaptıkları kurmacası diye düşünmekteyim. Gelişmekte olan ülkeler ve ‘Orta-gelirli’ ülkeler bu konuda uluslararası bir adım olmadan gerçekten yol katetmektedirler. Fakat fakir ülkeler geride kalarak ritime ayak uyduramamaktalar.”

Haberin İngilizce Orijinali

Haber: Julia Pyper

Yeşil Gazete için Çeviri: Çağdaş Özhan

(Yeşil Gazete, Greentech Media)