Ana Sayfa Blog Sayfa 329

İsrail Gazze’deki El Baptist Hastanesi’ni vurdu: En az 500 ölü

İsrail, Hamas‘ın saldırısına misilleme olarak günlerdir bombardımanla yerle bir ettiği Gazze‘deki El-Ehli Baptist Hastanesi‘ni bombaladı. En az 500 kişi hayatını kaybetti.

Hastanede bombardımanlardan ötürü yaralananlar ve hastaların yanı sıra binlerce yerinden edilmiş Gazzeli de bulunuyordu. Gazze Sağlık Bakanlığı binlere varan yaralı olduğunu da bildirdi. Çok sayıda insanın enkaz altında bulunduğu belirtiliyor.

Filistin yönetiminin Gazze’deki Medya Ofisi Başkanı Salam Marouf saldırıyı ve kayıpları doğruladı ve İsrail’in savaş suçu işlediğini söyledi. Marouf saldırı sonrasında Şifa Tıp Kompleksi’ne onlarca ölü ve yaralı getirildiğini açıkladı.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, saldırıdaki kayıplar nedeniyle üç gün yas ilan etti.

Dünyadan tepki yağıyor

Birleşmiş Milletler (BM), hastane saldırısını şiddetle kınayarak, siviller ve sağlık tesislerine yönelik saldırıların sonlandırılması çağrısında bulundu.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel saldırıya ilişkin “Çok fazla ölü var. Orada yaşayan insanlar için sahadaki dramatik durumu gösteriyor” dedi.

Mısır Gazze’deki saldırıyı kınanayarak İsrail’i, “toplu cezalandırma politikalarına” derhal son vermeye çağırdı.

Dünya Sağlık Örgütü Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne yapılan ‘saldırıyı güçlü bir şekilde kınadığını’ açıkladı.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ebul Gayt, sosyal medya hesabı X’ten yaptığı açıklamada saldırıyı kınadı; “Hangi akıl hastası, savunmasız insanların olduğu bir hastaneyi kasten bombalar?” dedi. “Arap kurumlarının savaş suçlarını belgelediğini ve suçluların yaptıkları yanına kar kalmayacağını” vurgulayan Ebul Gayt, “Batı bu trajediyi derhal durdurmalı” ifadesini kullandı.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau da saldırı için “korkunç ve kabul edilemez” dedi. Trudeau gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bir hastanenin vurulması kabul edilemez” diye konuştu.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne yönelik saldırıyı şiddetle kınayarak, acil ateşkes çağrısında bulunurken, Kuzey Kıbrıs da Gazze’deki hastane saldırısını kınadı.

Anglikan Kilisesi Lideri Başpiskopos Welby “Bu, masum canların şok edici ve feci bir kaybıdır. Hastaneyi, Anglikan Kilisesi yönetiyordu” ifadelerini kullandı.

Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), İsrail’in Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesini bombalamasını “katliam” olarak niteledi ve bunun “kabul edilemez” olduğunu bildirdi. MSF, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze’de hastaları tedavi eden ve yerinden edilmiş Gazzelilere ev sahipliği yapan hastaneyi bombalaması karşısında dehşete düştüklerini belirterek, “Bu bir katliamdır. Kesinlikle kabul edilemez” ifadesi kullanıldı.

Sosyal medya hesabından bir açıklama yayımlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Gazze’de yaşanan ve tarihte benzeri olmayan bu vahşeti durdurmak için tüm insanlığı harekete geçmeye davet ediyorum” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da “cinayet ve katliam” olarak nitelendirdiği saldırıyı kınadı.

İsrail: Biz yapmadık, İslami Cihad yaptı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise resmi sosyal medya hesabından paylaştığı mesajda, El Ehli Baptist Hastanesi’ndeki katliamda İsrail Hava Kuvvetleri’nin sorumluluğunu reddetti; İslami Cihad örgütüne işaret etti.

İsrail bombardımanı sürdürürken Gazze’de insani kriz derinleşiyor: İnsani felaketin eşiğindeyiz

Filistinli militan grup Hamas ile İsrail arasındaki çatışmalar 10’uncu gününde devam ederken, sivillerin hedef alındığı saldırılarda can kaybı yükseliyor. Çatışmalar sürerken Gazze ile işgal altındaki Batı Şeria‘daki insani kriz derinleşiyor.

Savaşta hem Filistin hem İsrail ağır kayıplar vermeye devam ediyor. İsrail’de hayatını kaybeden insanların sayısı bin 400 iken 3 bin 500 kişinin yaralandığı bildiriliyor.

Gazze’deki ölü sayısı 2 bin 800’ün üzerine çıkarken, yaralı sayısının 10 bin 859’a yükseldiği belirtiliyor.

İşgal altındaki Batı Şeria’da ise 57 kişinin öldüğü, bin 200 kişinin yaralandığı kaydediliyor.

Fotoğraf: Loab Ayyoub / The Washington Post

Gazze’de 500’ü çocuk bin 200 kişi enkaz altında

Hamas’a bağlı devlet yayın organı, İsrail’in gece sürdürdüğü hava saldırıları nedeniyle Gazze’nin güneyindeki ölü sayısının 80’e yükseldiğini bildiriyor.

Bunun yanında Gazze’deki sağlık yetkilileri, yardım çağrılarına dayanarak yaptıkları tahmine göre 500’ü çocuk olmak üzere bin 200 kişinin enkaz altında olduğunu söylüyor.

Savaştan önce de Gazze’de tüm sektörlerde kaynak ve kapasite eksikliği olmasına rağmen, çatışmalar yardım çalışmalarının tamamen durma noktasına getirdi.

Enkazın kaldırılması için gereken makinelerin ve yakıtın olmaması, bombalarla yıkılan yüzlerce binanın altında kalan yüzlerce insana müdahale edilememesine neden oluyor. İnsanlar, el yordamıyla enkazı kaldırarak yakınlarına ulaşmaya çalışıyor.

Fotoğraf: Loab Ayyoub / The Washington Post

Batı Şeria’da 700’den fazla Filistinli göz altına alındı

İşgal altındaki Batı Şeria’da gerginliğin tırmanmaya başlamasından bu yana İsrail güçleri tarafından göz altına alınan Filistinlilerin sayısı üç kat arttı. 7 Ekim’den bu yana 700’den fazla Filistinli tutuklandı.

İsrail güçleri Batı Şeria’da El Halil kentinin hemen kuzeyinde bir okula baskın düzenledi. Gece boyunca süren baskında 50’den fazla Filistinli tutuklandı. Okulda, Gazze’den gelen ve Hamas’ın saldırısının ardından İsrail’in sınırı kapatması nedeniyle evlerine dönemeyen Filistinli işçi grupları yer alıyordu.

Gözaltına alınanların aileleri Ramallah‘taki Kızıl Haç ofisinin önünde toplanarak oturma eylemi gerçekleştirdi. Ambulans çalışanları da dayanışma göstermek amacıyla eylemcilere katıldı.

Fotoğraf: Mohammed Abed / AFP

‘İsrail Gazze ve Lübnan’da beyaz fosfor kullanıyor’

İsrail, Gazze ve Lübnan’da sürdürdüğü askeri operasyonlarında beyaz fosfor kullanmakla suçlanıyor.

İnsan hakları alanında çalışmalar yürüten Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları Gözlemevi gerekli incelemeleri yürüttüklerini kaydederek İsrail’in beyaz fosfor kullanımıyla sivilleri önemli bir riskle karşı karşıya bıraktığı konusunda uyarıyor.

BM Gazze’de su kaynaklı hastalık risklerine karşı uyardı

Birleşmiş Milletler‘in (BM) Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) tarafından dün (16 Ekim) yapılan açıklamada, temiz su kaynaklarının yetersizliği nedeniyle Gazze’e su kaynaklı hastalık tehdinin arttığı uyarısında bulundu.

UNRWA sözcüsü Juliette Touma, İsrail’in kıyı bölgesinin güney kısmına su akışını yeniden başlatacağını duyurmasına rağmen Gazzelilerin “büyük çoğunluğunun” hâlâ temiz su kaynaklarından yoksun olduğunu söyledi.

Touma, “Gazze Şeridi’nde suya erişimi olmayan 2 milyon insandan söz ediyoruz ve su tükeniyor. Su hayattır ve Gazze’de hayat tükeniyor” diye konuştu ve ekledi:

“Gazze’de su kıtlığının devam etmesi durumunda suyla bulaşan hastalıkların yayılmasından büyük endişe duyuyoruz, zira insanların kuyulardaki su da dahil olmak üzere kirli su kaynaklarına başvurduğunu biliyoruz.”

UNRWA’nın İsrail’den su tedarikinin yeniden başladığını teyit edemediğini aktaran Touma, temiz su akışının yeniden başlaması için yakıt gerektiğini, ayrıca yakıtın Filistin topraklarının tamamına su sağlayan pompa istasyonlarının yanı sıra UNICEF destekli bir tuzdan arındırma tesisinin çalıştırılması için de gerekli olduğunu vurguladı.

Yaralı bir Filistinli, kaynakları tükenmek üzere olan Naser Hastanesine kaldırılıyor.
Fotoğraf: Loab Ayyoub / The Washington Post

Gazze’de yakıt yetersizliği nedeniyle hastaneler kapanmak üzere

Hamas’ın bin 400 İsrailliyi öldürdüğü saldırısının ardından İsrail’in Gazze Şeridine sağlanan elektriği kesmesinden bu yana hastanelere jeneratörlerle enerji sağlanıyor. Ancak bu jeneratörler için de son birkaç saatlik yakıt kaldığı aktarılıyor.

Gazze’deki dolup taşan hastanelerdeki doktorlar, tedavi edecekleri ve etmeyecekleri hastaları seçmek zorunda kaldıkları bir noktaya geldi.

Nasser Hastanesindeki doktorlar, başta yakıt olmak üzere kaynak yetersizliğinden dolayı tüm departmandaki işlemlerin durdurulduğunu kaydetti. Hastalar şimdilik hâlâ yakıtın bulunduğu diğer departmanlara yönlendirilse de, Gazze Şeridindeki birçok hastane için durumun hemen hemen aynı olduğu ifade ediliyor.

Fotoğraf: Mohammed Abed / AFP

Gazze’de insani kriz derinleşiyor

İsrail’in 10 gündür devam eden bombardımanı, Gazze’deki temel hizmetleri çökme noktasına getirdi ve durum giderek ağırlaşmaya devam ediyor.

Hastaneler akut bir tıbbi malzeme eksikliği ile karşı karşıya. Acil servis, travma, cerrahi ekipman ve kan bankaları malzeme eksikliği krizinden ciddi şekilde etkileniyor.

Elektrik kesintileri ve jeneratörlerde kullanılan yakıtların giderek azalması da hastalar için hayati riskler teşkil ediyor.

Yaklaşık 500 bin insan BM’nin gıda dağıtım merkezleri tarafından sağlanan yiyecek yardımlarına erişemiyor.

Buğday ve un rezervleri hızla tükenirken ekmek, sebze ve yumurta tedarikleri son derece yetersiz kalıyor.

İçme suyunun yetersiz kalması nedeniyle birçok insan tarım amaçlı açılan kuyulardan çıkarılan tuzlu suları tüketmek zorunda kalıyor.

Yardımların kesilmesi üzerine Gazze’deki fırınların önünde uzun kuyruklar oluşuyor.
Fotoğraf: Loab Ayyoub / The Washington Post

İnsan hakları örgütleri: Gazze ‘insani felaketin’ eşiğinde

Bazı Filistinli insan hakları örgütleri işgal altındaki Batı Şeria’daki Ramallah kentinde bir basın açıklaması düzenleyerek İsrail’e Gazze üzerindeki saldırılarını durdurma çağrısında bulundu.

Filistin yönetimine bağlı Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu Genel Müdürü Ammar Dwaik, “Eğer Gazze üzerindeki saldırı durmazsa, ve önümüzdeki birkaç saat içerisinde insani yardım girişine izin verilmezse, belirtilerini görmeye başladığımız eşi görülmemiş bir insani felakete tanık olacağız” dedi.

Dwaik “Hastalıklar yayılmaya ve çocuklar arasında susuzluk baş göstermeye başladı. Uluslararası, Arap ve İslam dünyasının vicdanının kaldıramayacağı kadar insanın öldürüldüğünü görebiliriz” diye uyardı.

El Hak adlı insan hakları örgütü başkanı Shawan Jabarin, Gazze’deki durumun “soykırım seviyesine” ulaştığını söyledi. Jabarin, “Savaş suçları ile insanlığa karşı suçlar işleniyor ve sivilleri öldürmek için resmi bir [İsrail] kararı söz konusu” iye belirtti.

Fotoğraf: Said Khatib / AFP

Çatışmalarda 16 gazeteci öldürüldü

Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) 7 Ekim’den bu yana süren çatışmalarda 11’i Filistinli, üçü İsrailli ve biri Lübnanlı olmak üzere en az 15 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı.

Bugün (17 Ekim) Gazze Şeridi’nin kuzeyinde İsrail’in düzenlediği hava saldırısında bir Filistinli gazeteci daha hayatını kaybetti.

Ayrıca sekiz gazetecinin yaralandığı ve üç gazetecinin de kayıp ya da gözaltında olduğu bildirildi.

Öldürülen gazeteciler arasında şu isimler yer alıyor:

  • Salam Mema
  • Husam Mubarak
  • Issam Abdallah
  • Ahmed Shehab
  • Mohamed Fayez Abu Matar
  • Saeed al-Taweel
  • Mohammed Sobh
  • Hisham Alnwajha
  • Assaad Shamlakh
  • Shai Regev
  • Ayelet Arnin
  • Yaniv Zohar
  • Mohammad Al-Salhi
  • Mohammad Jarghoun
  • Ibrahim Mohammad Lafi

Yaralanan gazetecilerin isimleri ise şöyle:

  • Thaer Al-Sudani
  • Maher Nazeh
  • Elie Brakhya
  • Carmen Joukhadar
  • Christina Assi
  • Dylan Collins
  • Ibrahim Qanan
  • Firas Lutfi

Kayıp ya da gözaltında olduğu düşünülen gazetecilerin adları ise şöyle:

  • Nidal Al-Wahidi
  • Haitham Abdelwahid
  • Roee Idan
Fotoğraf: Yahya Hassouna / AFP

Dünya Sağlık Örgütü’nden Gazze’ye engelsiz erişim çağrısı

Çatışmalar devam ederken Mısır ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısı kapalı kalmaya devam ediyor. Gazzeliler için sağlanan uluslararası yardım sınır kapısının Mısır tarafında tutuluyor. Filistin tarafında ise binlerce kişi bu yardımı bekleyerek Gazze’den ayrılmayı umuyor.

Mısır’ın başkenti Kahire‘de bir basın toplantısı düzenleyen BM Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bölgesel acil durum direktörü Richard Brennan, “Bu erişimin sağlanıp sağlanmayacağı ve ne zaman sağlanacağına ilişkin karar siyasi bir karardır” diye konuştu:

“Biz bu insani yardım koridorunun açılmasını çok güçlü bir şekilde savunuyoruz. Bir kerelik bir açılışa değil, Gazze’ye sürekli ve engelsiz erişime ihtiyacımız var.”

İnsani yardım ve barış çağrıları devam ediyor

Kuşatma altındaki Filistin bölgesine yönelik aralıksız bombardıman devam ederken Dünya Sağlık Örgütü’nün Filistin’deki şubesi, sosyal medyadan yaptığı açıklamada Gazze’nin kuzeyindeki 4 hastanenin çalışamaz hale geldiğini ve İsrail güçlerinin Gazze Şeridi‘ndeki 21 hastane için tahliye emri verdiğini duyurdu.

Dünya Sağlık Örgütü, İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 2 binden fazla yatan hastayı tedavi eden hastanelerin tahliyesi için tekrarladığı emirleri şiddetle kınadı. Çatışmaların sona erdirilmesi ve sağlık tesislerinin, sağlık çalışanlarının, hastaların ve sivillerin korunması çağrısında bulunan örgüt, hastanelerin zorla tahliye edilmesinin uluslararası insancıl hukukun ihlali anlamına gelebileceğini vurguladı.

Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki hastanelere ve uluslararası kuruluşlara insanları hızla güneye taşımaları çağrısında bulunduğunu ancak ulaşım araçları olmadan çocuklar, hastalar, yaşlılar, hamile kadınlar ve engellilerin bu yolculuğu yapamayacağını belirtti.

Uluslararası Af Örgütü, Gazze’deki sivillerin “gitseler de gitmeseler de öleceklerinden korktuğunu” ve İsrail’in ‘tahliye’ emrinin uluslararası insancıl hukuk ile uyumlu olmadığını” belirterek, “tahliye emrinin iptal edilmesi ve sivillerin güvenlik, tıbbi bakım ve yardıma erişiminin sağlanması” çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi, İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında sivillere yönelik saldırıları kınayarak saldırıların kadınlar ve kız çocukları da dâhil olmak üzere siviller üzerindeki yıkıcı etkilerinden dolayı derin endişe duyduğunu belirtti.

 

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Hamas‘tan, rehinelerin koşulsuz olarak derhal serbest bırakılmasını, İsrail’den ise Gazze’deki sivillerin iyiliği için insani yardıma hızlı ve engelsiz erişim sağlanması çağrısında bulundu.

İnsani Yardım ve Kriz Yönetiminden Sorumlu Avrupa Komisyonu üyesi Janez Lenarč, Refah sınır kapısının daha fazla gecikmeden açılması ve Gazze’de mahsur kalan insanlara acil ihtiyaç duydukları yakıt, su, gıda ve ilaçların ulaştırılması çağrısında bulundu.

Aliağa’daki ‘cüruf depolama’ tesisine üçüncü ÇED olumlu kararı, üçüncü iptal!

İzmir’in Aliağa ilçesi Şehit Kemal Mahallesi’nde HABAŞ Endüstrisi AŞ’nin açmak istediği Cüruf Depolama Tesisi ile ilgili Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararı verilmesi üzerine bölge halkının Çevre Bakanlığına açtığı dava, köylülerin lehine sonuçlandı.

Bakanlık daha önce, aynı mahallede HABAŞ’ın EKOVAR Çevre Grup’la birlikte  açmak istediği iki ayrı cüruf depolama tesisi için ÇED olumlu kararı vermişti.  Vatandaşlar, ekolojik sorunların, hava ve su kirliliği üzerindeki etkisinin, Aliağa ilçesindeki hava kalitesinin incelemesinin yapılmadığı iddiasıyla bakanlığa karşı açtığı iki davayı da kazanmış; her iki karar da İzmir 3. İdari Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.

Dava sürerken üçüncü ÇED

Mahkemenin köylüleri haklı bulduğu ikinci dava henüz sürerken, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı aynı alanda üçüncü kez aynı tesis için ÇED olumlu kararı verdi.

Evrensel’den Ramiz Sağlam’ın aktardığına göre, köylüler özellikle Tarım Bakanlığı raporlarının gözetilmediği, zeytinlik alanlara etkisinin değerlendirilmediği, rüzgârın tozlanmayı arttırıcı etkisinin değerlendirilmediği, yer altı ve yer üstü kaynaklarına eksinin irdelenmeden işlem yapıldığı, işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek üçüncü davayı da açtı. Son ÇED Olumlu kararı da yargıdan döndü.

Mahkeme: ÇED süreci uygun işletilmedi

İzmir 3. İdare Mahkemesi, Çevre Kanunu‘na aykırı olarak verilen “ÇED Olumlu Kararı” veya “ÇED Gerekli Değildir Kararı” alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceğini, proje için yatırıma başlanamayacağını ve ihale edilemeyeceğini hatırlatarak, projenin çevre açısından doğurabilecekleri olumsuz sonuçlara dikkat çekti.

ÇED sürecinin mevzuata uygun işletilmediği belirtilen mahkeme kararında, faaliyetin alanın niteliği, hava kirliliği ve halk sağlığı, tarım alanları, su kaynakları, duyarlı yörelere etkisi, proje tanıtım dosyasının yeterliliği ve proje tanıtım dosyasında yer alan belirlemelerin çevreye ve ekolojik dengeye, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşama etkisinin yeterli ölçülmediği ifade edildi.

‘Kamu yararı yok’

Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda da belirtilen alan ve çevresindeki volkanik kayaçların geçirimli ve akifer özelliğine, sulama amaçlı kullanılan Çıtak Göleti ile içme-kullanma amaçlı kullanılan çok sayıda kaynak ve kuyunun beslenme alanı olduğuna dikkat çekildi.

Fotoğraf: Cansu Acar.

Söz konusu etkinliğin sahadan kazma, sıyırma yoluyla önemli miktarda malzeme alınarak zeminde geçirimsiz perde oluşturulacağı ve kısmen topoğrafyanın değiştirileceği böylece yüzey ve yer altı sularının beslenmesini (engelleme veya azaltma yoluyla) olumsuz etkileyeceği için kamu yararı bulunmadığına hükmedildi.

Fauna açısından uygun değil

Kararda, ÇED olumlu kararının fauna açısından uygun olmadığının da altı çizilerek, projeden kaynaklı etkilerin doğal çevreyi nasıl etkileyeceği ve bu etkilere karşı alınacak önlemlerin neler olacağının belirtilmediği, hayvan türlerinin popülasyon yoğunluklarının belirlenmediği kaydedildi.

Omurgasız hayvan faunasının özellikle gündüz kelebeklerin, arıların bu projeden etkilenme durumlarından ise hiç bahsedilmedi. Fauna için izleme ve bazı türler için taşıma dışında önlemlerin alınmadığı ve amfibi, sürüngen ve memeli hayvanlar için herhangi bir önlem alınmadığından dolayı bölgenin biyolojik çeşitliliğinin tam olarak yansıtılmadığı vurgulandı.

Proje raporunda fauna çalışmalarının hangi tarih ya da tarihlerde yapıldığına dair bir bilgi bulunmamasının önemli sonuçlar doğuracağı ifade edilen karar; yapılan çalışmaların daha çok literatür çalışması şeklinde olduğuna işaret etti. Proje raporunda endemik bir tür olan anadolu kaya kertenkelesi (Anatololacerta anatolica) türü ile ilgili uygun bir eylem planı da bulunmuyordu.

 

 

 

Heybeliada’da yerinden yurdundan edilen atlardan biri öldü

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Büyükada’daki İspark At Ahırları’na getirilen Heybeliada’daki atlardan Polat, öldü. Polat’ın hayatını kaybetmesinin nedeni henüz belli değil, ancak bu ölümün öncesinde şunlar yaşandı:

10 Ekim saat 12.00 sularında Heybeliada’da kalan dört yetişkin at ve bu yıl doğan Ateş ve Korkut adındaki iki tay İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Zabıtası tarafından alınarak Büyükada’daki İBB İspark Ahırı’na götürüldü.

Atların sahibi atlarının alınmasıyla ilgili şikayetçi olacağını bildirmiş, atların götürülmesine tepki göstermişti. Hayvanların alınmasının ardından 14 Ekim’de bir aktivist, atların ağır bir şekilde şiddete maruz kaldığını öne sürdü. 15 Ekim sabahı İspark at ahırlarına giderek atları görmek istediğini söyleyen Zekiye Kürkçüoğlu, atların son durumunu görüntüledi. Büyükada’daki İBB’ye ait ahırda atlar 11.00 ile 15.00 saatleri arasında yurttaşlar tarafından ziyaret edilerek beslenebiliyor. Ancak yaralı atlarla ilgili gösterilen tepkilerin ardından 16 Ekim’de bu ziyaret saatleri keyfi bir şekilde yok sayıldı. 

İspark at ahırları önünde bekleyiş sürerken - 16 Ekim 2023 saat 11.00 suları - Fotoğraf: Cansu Acar
İspark at ahırları önünde bekleyiş sürerken – 16 Ekim 2023 saat 11.00 suları – Fotoğraf: Cansu Acar

Keyfi uygulamalar, gerekçesiz kararlar

16 Ekim’de 11.00’da ahır önünde yapılacak basın açıklamasının duyurulmasının ardından sabah 11.00’da ahırların önünde yalnızca aktivistler değil, zabıta ekipleri de bir araya geldi, ancak Adalılar uzun süre içeri alınmadı; ahır görevlileri vatandaşlardan “gerekçe” istendi.  Atlardan sorumlu veteriner hekim Serdal Poyraz ise ahırlara yalnızca beş kişinin alınabileceğini duyurdu. Hangi kritere dayanarak beş kişi alınacağı sorularına ise yanıt verilmedi. Sonrasında sayı yine herhangi bir dayanak noktası sunulmadan yükseltildi.

İspark at ahırları -16 Ekim 2023 - Fotoğraf: Cansu Acar
İspark at ahırlarında bir yetişkin ve yavru at. -16 Ekim 2023 – Fotoğraf: Cansu Acar

97 atın bulunduğu at ahırlarında pek çok yetişkin atın yanında taylar da bulunuyor. Ahırlara girebildiğimizde, bazı atların gözlerinde kızarıklıklar olduğuna bir atın gözünden ise kanla karışık bir sıvının aktığına şahit olduk. Görevliler, atın gözünün travma sonrası enfeksiyon kaptığını ve tedavisinin sürdüğünü söyledi.

Gözü enfeksiyon kaptığı için aktığı belirtilen at. -16 Ekim 2023 - Fotoğraf: Cansu Acar
Gözü enfeksiyon kaptığı için aktığı belirtilen at. -16 Ekim 2023 – Fotoğraf: Necdet Kutlucan

Atlar, ortalama 10 metrekarelik bölmelerde –bazıları taylarıyla birlikte- içeri giren insanlara dikkat kesiliyor. Kimisi kıvırcık saçlarıyla dikkat çekiyor kimisi meraklı bakışlarıyla… Heybeliada’dan gelen beş at ise vatandaşların durumunu görmek istemeleri üzerine ahırlardan dışarı çıkartılmış durumda. Bu atlardan birinin sağ arka bacağında bir yara göze çarpıyor. Aktivistlerden Doğa Su, bu atla ilgilenirken yara olan noktaya dokunduğunda ellerine bulaşan kara lekeyi gösteriyor. Ayrıca yaraya peçete tutan Su, peçetedeki kan ve irini kameralara göstererek atın Heybeliada’dan alınmadan önce böyle bir yarası bulunmadığını söylüyor. Polat da Heybeliada’dan alınarak İBB’nin İspark at ahırlarına getirilen atlardan biri, fakat görüşe açık değil.

İspark at ahırları -16 Ekim 2023 - Fotoğraf: Cansu Acar
İspark at ahırları -16 Ekim 2023 – Fotoğraf: Cansu Acar

Polat’ın 10 Ekim’de Heybeliada’dan Büyükada’ya getirilmiş ve 14 Ekim’de yaralandığı duyurulmuştu. Polat’ın neden yaralandığı ise bilinmiyor. Veteriner hekim, Polat’ı yoğun bakımdaki bir hastaya benzetmiş, buradan yola çıkarak da sadece seçilmiş iki kişinin görmesine izin vermişti. Serdal Poyraz, Yeşil Gazete olarak Polat’ı görmemize izin vermemişti.

Polat hayvan ambulansı içerisinde, arabalı vapurla sevk ediliyor.
Polat, hayvan ambulansı içerisinde, arabalı vapurla sevk ediliyor. – 16 Ekim 2023 – Fotoğraf: Cansu Acar

Polat hayatını kaybetti

Adalar İlçe Tarım Müdürlüğü yetkilileri ile HAYDİ Polisi de ahırda denetim gerçekleştirdi. İBB’nin adadaki veterinerlik biriminin yeterli donanıma sahip olmaması nedeniyle İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi’ne sevk edilen Polat’ın bağırsak sorunu olduğundan şüpheleniliyordu. Polat hayatını kaybetti.

İBB’nin İspark At Ahırları’nda atların durumu hayvan hakları aktivistleri tarafından hapishane olarak nitelendiriliyor. 16 Ekim’de kimi atlar ahırların içerisinde gözlerden ırak tutulurken kimileri eğimli ve tehlikeli olduğu onlarca kez dile getirilen ancak herhangi bir çözüme gidilmemiş olan kısıtlı padok alanda dolaşıyor.

Adaların Atları Platformu, 16 Ekim ziyaretlerine ilişkin şu açıklamada bulunmuştu:

“Adaların Atları Platformu üyeleri olarak, atların ahırlarda hapsedilmesine en baştan beri karşı çıkıyoruz. Atlar adada hayatın bir parçasıdır ve hayatın içinde korunmalıdır.

Atlar sağlıklı koşullarda barındırılmalı, adada mutlaka dolaştırılmalı, düzenli veteriner hizmeti almalı ve insanla teması kesilmemelidir. Aralık 2019’da ‘ruam hastalığı’ gerekçeli karantinadan bu yana atlar Büyükada’daki İBB Ahırı’nda kapalı tutuluyor. Oysa, karantina kurallarına da aykırı olarak altı ay süren, yüzlerce atın hareketsizlik nedeniyle ölümüne neden olan ‘yasal’ kapatma Haziran 2020’de bitti. Buna rağmen İBB, Atlı Zabıta birimindeki atlar dışında, elindeki atları ahır bölgesinden dışarı çıkarmıyor. İBB Büyükada Ahırı bir hapishane, atların çıkarıldığı yokuş padok arazisiyse ancak havalandırma niteliğinde. İBB uzun zaman insanların Büyükada’daki ahırlara girmesine de izin vermedi. Bu dönemde ahırları dışarıdan, havalandırmaya çıkarıldıkları zaman çitlerin ardından takip ettik. Adaların Atları Platformu ve ada sakinlerinin ısrarlı talepleriyle Ağustos 2021’den bu yana ahırların içinde atları görmek mümkün. Onları orada ziyaret ederek izliyoruz.

İBB atların büyük bölümünü satın almadan önce Heybeliada ve Burgazada’da da atlar ahırlarında barınıyordu. Ahır arazilerinin yasal kiracısı olan İBB, Heybeli ve Burgaz ahırlarını 2021’de yıktı ve yenisini yapma sözü verdi. Bu sözün bir an önce yerine getirilmesini, üç adada da atların barınmasını ve korunmasını istiyoruz.

Heybeliada’da yaşayan ve bir süredir ahırı olmayan dört at ve bu yıl doğan iki tay, 10 Ekim’de İBB tarafından Büyükada’daki İBB İspark Ahırı’na getirildi. Bu atların ahırını yıkan İBB, atlara ait oldukları adada ahır yapmak yerine, ahırları olmadığı için onları Heybeliada’dan Büyükada’ya nakletti.

14 Ekim Cumartesi günü Büyükada İBB ahırına giden Doğa Su, Heybeliada’dan buraya getirilen atların çok kötü durumda olduklarını, dövüldüklerini, Polat atın başını dahi kaldıracak halde olmadığını anlatan bir ses kaydı paylaşmıştı.

İBB ahırında görüntü almaya izin verilmiyor ve atların büyük bölümü ahır bölgesi dışına çıkarılmıyor. İBB Ahırına daha önceki ziyaretlerimizde atlarda bu tür yaralanmalar görmedik. Ancak görüntü paylaşımına bile izin verilmeyen bir yerde bu canlı tanıklığın mutlaka ciddiye alınması gerekir.

Gösterilen tepki üzerine 15 Ekim Pazar günü sabahı, Adaların Atları Platformu’nun bir üyesinin atları ahır bölgesinde görmesine, fotoğraf ve video çekmesine izin verildi. Yaraları olduğu görülen atların, ihtiyaç duydukları tıbbi desteği alması bizim için öncelikti. Görevliler bu bakımın sağlandığını belirttiler.

Bugün (16 Ekim 2023) Adaların Atları Platfomu üyeleri ve ada sakinlerinin yanı sıra, atların durumunu görmek için İstanbul’dan gelen katılımcılarla İBB Büyükada Ahırı’na gittik. Adalar İlçe Tarım Müdürlüğü yetkilileri ile HAYDİ Polisi’nin de ahıra denetime geldiğini gördük. İBB yetkilileri önce bizi ahıra almak istemedi. Normal şartlarda girebildiğimiz ahırlara alınmamak, saklamak istenen bir durum olduğunu düşündürüyor.

Israrlı taleplerimiz üzerine, durumu en kötü olan Polat at dışındaki Heybeliada at ve taylarını ahırların önüne çıkarıldılar. Gelen ziyaretçilerin küçük gruplar halinde ahırları gezmesine izin verildi.

Sancı çeken ve ahırda yerde yatan Polat at, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi’ne sevk edildi. Bağırsak sorunu olduğundan şüphe ediliyor. İBB’nin adadaki veterinerlik birimi ne yazık ki bu soruna müdahale edecek donanıma sahip değil. Yine de gereken tıbbi bakımın sağlanması için sevk edilmesi önemli bir adımdır.

Heybeliada’dan giden tayların ve bir annenin iyi durumda olduğunu gördük. Ancak kısraklardan birinin sağ arka ayağında, içinden iltihap akan bir yara olduğunu, atın bu ayağına basamadığını gördük. Görevliler yaranın tedavisinin devam ettiğini söylediler.

Büyükada İBB Ahırı’nda bulunan bir başka atın ise gözünde kanama olduğunu gördük. Müdahale edilmesini istedik.

Atlar vahşi doğa hayvanı değildir. İnsanla yan yana yaşar. Atların İBB ahırında olduğu gibi kapalı tutulması hem hayvanların sağlık sorunları yaşamasına yol açar, hem de her türlü şüpheye kapı aralar. Ahırların temiz olması veya atlara yem veriliyor olması, alkışlanacak özel bir durum değil, olması gereken şeydir. Büyükada İBB Ahırları’nda atların şartları hapishane şartlarıdır, her türlü canlının sağlığına aykırıdır. Bu atların adada dolaştırılmasına engel olacak hiçbir gerekçe yok ve olamaz.

Atların Büyükada Ahırları dışına çıkarılmasını, insan içinde olmasını savunuyoruz. Atların doğasına da uygun olan atlı zabıta çalışmasının Büyükada’da az sayıda atla sınırlı tutulmayıp bütün Adalar’a yaygınlaştırılmasını istiyoruz. Artık çeşitli belediyelerin de yapmakta olduğu atla terapi gibi faaliyetler için Adalar’ın hepsi son derece uygun. İBB bu çalışmaları da Adalar’da yapmalı.

Yaklaşık 100 yıl ahırların bulunduğu Heybeliada ve Burgazada’da 2021’de yıkılan ahırların yeniden yapılmasını, İBB adına Başkan Danışmanı Tonguç Çoban tarafından iki buçuk yıl önce verilen bu sözün tutulmasını istiyoruz. Adalılar bu konuda çözüm için yıllardır çaba sarf ediyor. Çeşitli kademelerdeki İBB yetkililerine, Kolektif Ahır çizimleri dahil, atlarla sağlıklı yaşamın her türlü yolu, uzmanların da desteğiyle sunuldu.

Heybeli atlarının doğdukları, büyüdükleri, ait oldukları adada, hayatın içinde korunmasını bekliyoruz. İBB kiracısı olduğu ahır alanlarında bir an önce sağlıklı ahırlar inşa ederek atları yuvalarına kavuşturmalı. Atların adadaki varlığı, başta atlar olmak üzere hepimiz için değerli ve ekosistemin çok önemli bir parçasıdır.

Yaralanma ve sürgün olaylarının artık tekrar etmemesi için kamuoyunu Büyükada ahırlarını sık sık ziyaret etmeye ve diğer Adalar’da ahır talebinin takipçisi olmaya davet ediyoruz.”

Şahika Ercümen’den Hatay’da dünya rekoru

Dünya Serbest Dalış rekortmeni, yüzücü Şahika Ercümen, deprem bölgesinde farkındalık oluşturulması için “Hatay’a nefes ol” sloganıyla organize edilen rekor denemesinde 105 metre dünya serbest dalış rekorunu 106 metreye çıkardı.

Ercümen, Türkiye serbest dalış tarihinde kadın ve erkeklerde sabit ağırlıkla 100 metreye inen ilk sporcu.

Yayladağı ilçesi Karamağara Koyu açıklarında suya giren sporcu, paletsiz değişken ağırlık kategorisinde Lena Balta’nın elinde bulundurduğu rekoru, bir metreyle egale etti.

‘100. yılda 100 kız çocuğuna eğitim desteği verilecek’

Kırdığı rekorun ardından, gazetecilere konuşan Ercümen, duygularını şöyle ifade etti.

“Dünya rekorunu başka yerlerde kırmak yerine Hatay’da, Yayladağı’nda kırmayı istedim. Bununla birlikte 100 kız çocuğumuza da eğitim desteği oluşturma projesi başlattık. Bugün de emeklerimizin karşılığını aldık. Bizim için bu bölge çok anlamlıydı.

Cumhuriyetimizin 100. yılında dünya rekorunu Türkiye’ye, Hatay’a, Yayladağı’na kazandırdığımız için çok gururluyum, çok mutluyum.”

Ercümen, bu rekorla Cumhuriyet’in 100’üncü yılına ithafen spor alanında eğitim gören 100 kız öğrenciye destek verecek.

Türkiye’de, ameliyatlardaki anestezik gaz kullanımı minumuma indirilecek

Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği, (TARD) iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı için “Yeşil Ameliyathane” olarak nitelendirdikleri projeyi hayata geçiriyor.

TARD’ın “16 Ekim Dünya Anestezi Günü” kapsamında düzenlediği toplantıda konuşan Başkan Prof. Dr. Erdem, derneğin 2023’te Avrupa Anestezi ve Yoğun Bakım Derneğinin (ESAIC) Glasgow Deklarasyonu‘nu kabul ettiğini, 14 Temmuz 2021’de Türkiye’nin de taraf olduğu iklim kriziyle mücadele konusunda anestezi uzmanları olarak katkı vermek istediklerini söyledi.

Anestezik gazların total emisyondaki payı yüzde 2

Prof. Erdem, ameliyathanelerde anestezik gazların ve tıbbi atıkların küresel ısınmaya olan etkilerini azaltma ve karbon ayak izini küçültme bilinciyle meslektaşlarının gelecek nesillere temiz ve yaşanabilir bir dünya bırakma kararlılığında olduklarını ifade etti:

“AB’nin iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında 2030’a kadar yüzde 25 azaltılmasını hedeflediği anestezide kullanılan ilaçların total sera gazı emisyonuna etkisi yaklaşık yüzde 2 civarındadır. Ameliyathane atıkları da tüm hastane tıbbi atığının yüzde 20’sini oluşturmaktadır. 2050’de etkin çabalarla iklim nötralitesine ulaşılması hedeflenmektedir.”

‘Hastanelerde en fazla tüketim ve etkileşim ameliyathanelerde’

Bu kapsamda derneğin bir “Yeşil Ameliyathane” projesi olduğunu söyleyen Erdem, şu bilgileri verdi:

“Türkiye’de ilk defa uygulanacak proje kapsamında çevreye zarar veren uygulamaların azaltılmasının yanı sıra hasta sağlığı ve güvenliğinin de korunması birincil amacımız. Ameliyathane ve yoğun bakım üniteleri her hastanenin can damarıdır. En fazla tüketim ve etkileşim de orada olmaktadır. Bu operasyonlar esnasında kullanılan malzemeler, gazlar, narkoz ilaçları ve benzeri materyaller hasta sağlığına katkı vermelerinin yanında çevreye kötü etkileri de bulunmaktadır. Proje kapsamında, ameliyathanelerde gaz kullanımı minimize edilecek, ülke genelinde hekimlerin bilgilendirilmeleri ve bilinçlendirilmeleri için eğitimler yapılmaya devam edilecek, hasta ve çalışan güvenliği en üst düzeyde önceliklendirilerek anestezik gaz ve narkoz ilaçlarının kullanımının azaltılmasıyla ilgili uygulamalar hayata geçirilecek. Bunun yanında enerji kullanımında tasarruf ve atık yönetimi konusunda oluşturulacak prosedürler de hazır.”

‘iskoçya’nın bir günde kullanıldığı desfluran miktarı 1000 km araba sürmekle eşdeğer salıma neden oluyor’

Desfluran, anestezi sırasında Türkiye‘de de yaygınlıkla kullanılan bir gaz. Türkiye’deki anestezi uzmanları, anestezi sırasında yaygınlıkla kullandıkları iki gazın desfluran ve sevofluran olduğunu belirtiyor.

Desfluranın çevre kirliliğine etkisi ve karbon ayak izi gibi konuların yeni yeni gündeme geldiğini ve Türkiye’de yasaklanabileceği yönünde söylentiler olduğunu  aktaran anestezistler, “Tüm dünyada yasaklanırsa Türkiye de bu yola girebilir. 2026’da Türkiye’de de yasaklanabileceği yönünde teyit edilmemiş bilgiler var” diyor.

TARD’ın projesi ise tamamen yasaklanmasındansa “azaltılmasını” öngörüyor.

Hastanelerinde anestezik desfluran gazının kullanımına son veren ilk ülke İskoçya olmuştu. Küresel ısınmaya etkisi karbondioksitten binlerce kat daha fazla olan gazın başta İngiltere ve Avrupa olmak üzere önümüzdeki birkaç yıl içinde birçok ülkede yasaklanması bekleniyor.

Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Sistemi (NHS) verileri, ameliyat sırasında hastaları bilinçsiz tutmak için kullanılan gazın, küresel ısınmaya katkısının karbondioksitin 2 bin 500 katı olduğunu gösteriyor.

Anestezi uzmanı ve İskoçya’nın Yeşil Ameliyathaneler programının klinik lideri Dr. Kenneth Barker, on yıldan uzun bir süredir birçok büyük ve rutin operasyonda kullandığı anestezik ilacın çevreye bu kadar zararlı olduğunu öğrenince şoke olduğunu söyledi:

2017’de, bir anestezist olarak normal bir günde kullandığımız desfluran miktarının, günde 1000 km araba sürmekle eşdeğer salımla sonuçlandığını fark ettim. Derhal kullanmayı bırakmaya karar verdim ve birçok anestezist arkadaşım da buna dahil oldu. Çevreye etkisi bu kadar bariz bir konuda geldiğimiz aşamadan memnunum.

Birçok hastane, karbondioksitten 130 kat daha fazla küresel ısınma potansiyeline sahip olan sevofluran gibi daha az ısınma potansiyeline sahip güvenli ve etkili anestezik gazlara, gazsız anesteziklere veya daha verimli ekipmanlar kullanmaya geçiyor.

Deprem bölgesindeki engelli kadınların ihtiyaçları hâlâ cevapsız: Tuvalete gitmemek için yemek yemiyorum

6 Şubat Kahramanmaraş depreminin yarattığı yıkım, toplumda halihazırda ihtiyaçları görünmez halde olan engelli kadınların sorunları üzerinde çarpan etkisi yarattı. Bölgede çadır ve konteynerlerde yaşayan depremzede ve engelli kadınların ihtiyaçlarına hâlâ cevap verilemedi.

Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları (CİSÜ) Platformu üyesi Engelli Kadınlar Derneği (ENGKAD) Temsilcisi Zeynep Şule Yılmaz, “Ne yazık ki bu yüzden tuvaletini saatlerce tutmak durumunda kalan, sürekli birilerinin yardımıyla tuvalet ihtiyacını gidermek zorunda kalan engelliler var” diye konuştu.

Yılmaz, deprem bölgesinde engelli kadın sayısının bilinmediğini ancak bu oranın en az yüzde 7,9 olduğunun tahmin edildiğini söyledi ve engelli kadınların CSÜS hizmetlerine erişiminin çok güç olduğunu ekledi.

Yılmaz, engelli kadınların yaşadığı sorunları detaylandırarak şu açıklamayı yaptı:

“Hijyen ve menstrüel ürünler tırlardan dağıtıldığı için birçok engelli kadın buralara erişimde sorun yaşıyor. Yardımın dağıtılma şekli erişilebilir olmadığı için engelli kadınlar ya birinin yardımıyla ya da onlar adına başkasının bu tarz ürünlere ulaşmasıyla ihtiyaçlarını giderebiliyorlar. Şu an CSÜS hizmetleri verilse bile bu hizmetlerin verildiği binaların engelli kadınların erişimine uygun olup olmadığını bilmiyoruz. Engelli öğrenciler için okul şartları uygun olmadığından aileler de kızlarını okula göndermiyor olabilir. Çadır ve konteyner kentler engelli insanlar için uygun değil. Depremin ilk günlerinde en çok zorlanılan konulardan birisi de erişilebilir olmayan tuvaletlerdi.”

Fotoğraf: Uluslararası Af Örgütü

Cinsel şiddet ve istismar riski artıyor

Bölgedeki sağlık personelinin engelli kadınlar ya da depremden etkilenen engelli kadınlarla çalışma konusunda herhangi bir eğitim alıp almadıklarının bilinmediğini ifade eden Yılmaz, “Travma sonrası kişinin bir şeyleri kontrol edebiliyor olduğuna dair inancı çok önemli” diye belirtti ve bu inancın engelli kadınlar söz konusu olduğunda daha az mümkün olduğunun altını çizdi.

İhtiyaçlara erişimde yaşanan sıkıntıların cinsel şiddet ve istismar riskini artırdığına vurgu yapan Zeynep Şule Yılmaz, şunları kaydetti:

“Engelli kadınlar olarak yardımcı teknolojilere erişemememiz ve fiziki ortamın da erişilebilir olmaması dolayısıyla sürekli yardım almak zorunda olduğumuz bir yerde, kontrolün bizde olduğu inancından da söz edilemez ne yazık ki… Bir diğer konuşulması zor konu ise artan cinsel şiddet ve istismar riski. Gerek kalabalık ortamlarda yaşanması, gerekse en mahrem ihtiyaçların bile bir yakınla giderilmek zorunda kalınması dolayısıyla cinsel şiddete maruz kalma riski artıyor.”

Tuvalet ve duşlara erişim güç

Uluslararası Af Örgütü, Adıyaman, Gaziantep, Hatay ve Kahramanmaraş illerindeki farklı bölgelerde yerlerinden edilen depremzedelerin barındıkları toplam 21 yeri ziyaret etti.

Ziyaret edilen yerlerin bir kısmı farklı tip ve kalitedeki çadırlardan oluşan kamplar, diğerleri ise barınma birimi olarak kullanılan konteynerler ve bu yerlerdeki koşullar birbirinden farklı. Ancak devlete bağlı resmi kurumlar ve diğer insani yardım aktörleri tarafından kurulan daha resmi kamplarda dahi, kısıtlı hareket kabiliyetine sahip yaşlıların ve engelli kişilerin içinde bulunduğu durum, müdahalede eksiklikler olduğunu ortaya koydu.

Engelli kişiler, yerlerinden edilen depremzedelerin barındıkları yerlerdeki tuvaletlerin ve duşların kendileri için erişilebilir olmadığına dair endişelerini ifade etti. Ziyaret edilen 21 yerin tamamında tuvaletlerde rampa erişimi bulunmadığı gibi, hareket kısıtlılığı olan kişilerin bunları kullanmalarını sağlayacak tutma yeri, ip ya da iskemle yoktu.

Erişilebilir biçimde hazırlanmamış altyapı ve hijyen koşullarına dair duyulan endişelerin, kısıtlı hareket kabiliyetine sahip kişileri özerkliklerinin büyük ölçüde azaldığı durumlara ittiği bildiriliyor. Belgelenen bir vakaya göre bu durum, bir ailenin birbirinden ayrı düşmesine neden oldu. Ayrıca yaşanan depremler sonucunda engelli kişilerin sayısında yaşanan artış ve pek çoğunun yaşam standartlarındaki gerileme, bu kişilere bakım verecek kişilere duyulan ihtiyacı da benzer bir biçimde artırıyor ve artan bakım sorumlulukları daha da zorlu hale geliyor.

‘Tuvalete gitmemek için beslenemiyorum’

Kamptaki tuvalet ve duşlara gidebilmek için annesi ve erkek kardeşinin yardımına ihtiyaç duyan 32 yaşındaki fiziksel engelli Nurcan, erişilebilirlikle ilgili kısıtların gündelik yaşamını ve temel haklarını nasıl etkilediğini şöyle anlattı:

“Burada hareket edemiyor, tuvaleti kullanamıyor, duş alamıyorum. Evdeyken daha rahattım… İyi beslenemiyorum. Eskisi gibi yemek yersem tuvalete çıkma ihtiyacı duyacağımdan korkuyorum. Evdeyken [tek başıma] gidebiliyor, ne istersem yapabiliyordum. Ama burada yapamıyorum.”

Hijyen hala büyük sorun

6 Şubat’ta annesini yitirdiği depremde sağ bacağını da kaybeden sekizinci sınıf öğrencisi 13 yaşındaki bir kız çocuğunun ablası ise, “Lazımlığı kullanamıyor çünkü lazımlık çok dengesiz. Düşerse bu kesik yarası için çok tehlikeli olur” dedi.

Erişebilir hijyen yerlerinin olmayışı, kamptaki yetersiz barınma koşullarını daha da ağırlaştırıyor ve ampütasyondan hemen sonra enfeksiyon riskinin yüksek olduğu önemli bir dönemde çocuğun sağlığını tehdit ediyor.

[COP28’e doğru] AB’deki fosil yakıt bölünmesi BM İklim Zirvesine yansıyacak mı?

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin iklim bakanları bu yılki Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi’nde (COP28) bloğun müzakere pozisyonunu belirlemek üzere dün (16 Ekim) bir araya geldi.

euronews‘ün aktardığına göre, bloktaki ülkeler, fosil yakıtların kullanımının aşamalı olarak kaldırılmasına yönelik küresel bir anlaşma için ne kadar ısrarcı olunacağı gibi bazı kilit konularda hâlâ fikir ayrılığı yaşıyor.

Avrupa Birliği, yaklaşık 200 ülkenin iklim kriziyle mücadele çabalarını müzakere ettiği yıllık iklim zirvesindeki en iddialı taleplerde bulunan müzakerecilerden biri.

30 Kasım’da Birleşik Arap Emirlikleri‘nin Dubai kentinde başlayacak olan COP28’de ülkelerin ilk kez fosil yakıtların kullanımdan kaldırılması konusunda anlaşmaya varıp varmamaları önemli bir karar olacak. 

Kömür, petrol ve gaz olmak üzere fosil yakıtların kullanılması, insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliğinin başlıca nedeni olan sera gazlarının atmosfere salınmasına neden oluyor.,

Hangi AB ülkeleri fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasını destekliyor?

Reuters’ın aktardığına göre AB diplomatları, 27 üye ülkeden aralarında Danimarka, Fransa, Almanya, İrlanda, Hollanda ve Slovenya‘nın da bulunduğu yaklaşık 10’unun, bloğun tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını talep ettiğini bildirdi.

AB’yi COP28’de bu konuda “en iddialı blok” olmaya çağıran Hollanda İklim Bakanı Rob Jetten, “Tüm bilim insanlarına kulak verirseniz, tüm fosil yakıtları aşamalı olarak ortadan kaldırmamız gerektiği oldukça açık” diye konuştu.

Aralarında Çekya, Macaristan, İtalya, Malta, Polonya ve Slovakya‘nın da bulunduğu ülkeler ise daha temkinli.

Bu ülkeler, sadece karbonu azaltılmamış fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasını talep ediyor. Bu ülkeler, ortaya çıkan emisyonları azaltmak veya yakalamak için teknoloji kullanmaları halinde kömür, gaz ve petrol kullanmaya devam etmek için açık kapı bırakılmasını amaçlıyor.

Malta Çevre Bakanı Miriam Dalli, amacın karbonsuzlaştırılması zor sektörler için bu seçeneği açık tutmak olduğunu söylüyor. Buna, emisyon azaltımı konusunda sınırlı seçenekleri olan kimyasallar ve çimento gibi karbondioksit açısından yoğun endüstriler de dahil olabilir.

AB ülkelerinin müzakere pozisyonlarını oybirliğiyle kabul etmeleri gerekiyor; yani yalnızca bir hükümetin itirazı, bloğun fosil yakıtlardan çıkışa yönelik tutum sergilemesini engelleyebilir.

Polonya seçimlerinin bir etkisi olabilir mi?

Polonya’da 15 Ekim’de yapılan genel seçimlerde kesin olmayan sonuçlara göre milliyetçi hükümet parlamentoda çoğunluğu sağlayamıyor. Bu durum daha fazla AB yanlısı muhalefet partisinin hükümet kurmasının önünü açabilir.

Polonya, AB ülkeleri arasında bazı iklim politikalarının en önemli muhaliflerinden biri olmuştu. Bu politikalardan bazılarını iptal ettirmek için bu yıl Avrupa Birliği‘ne karşı dava açtı.

İsveç İklim Bakanı Romina Pourmokhtari, “Avrupa’daki tüm azimli iklim liderleri şu anda Polonya’daki gelişmeleri çok dikkatli bir şekilde izliyor” diyor.

AB’deki bölünme fosil yakıtlara ilişkin küresel gerilimlere ayna tutuyor

AB’deki bölünme küresel gerilimleri de yansıtıyor. Fosil yakıtlardan tamamen çıkılmasına karşı çıkan AB ülkeleri arasında, ekonomilerini fosil yakıtlardan arındırmanın yaratacağı etkiden çekinen yoksul ülkeler de yer alıyor.

Bu yılki G20 zirvesi gibi son toplantılarda fosil yakıtlardan aşamalı çıkışa yönelik anlaşmaya varma girişimlerini engelleyen Suudi Arabistan gibi fosil yakıt üreten ve tüketen bazı ülkelerin COP28 zirvesinde de benzer bir direnç göstermesi bekleniyor.

Reuters’ın aktardığına göre, AB’nin müzakere pozisyonunun gösteren bir taslakta, “küresel olarak [karbonu azaltılmamış] fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması ve yakın vadede tüketimlerinin zirveye ulaşması” çağrısında bulunuluyor.

“Karbonu azaltılmamış” ifadesinin iki yanında kullanılan parantezler, AB ülkelerinin bu kelime üzerinde henüz mutabık kalmadığına işaret ediyor.

Fosil yakıt sübvansiyonları da dikkat çekilen diğer hassas noktalardan biri. Fransa ve Hollanda gibi varlıklı Batılı ülkeler AB’nin 2025 yılına kadar bu sübvansiyonları kaldırmasını istiyor.

Polonya da dahil olmak üzere fosil yakıtlara bağımlı ekonomiler ise bu konuda bir takvim belirlenmesine karşı çıkıyor.

İklim krizi: Amazon Nehri kuraklık nedeniyle yüzyılın en düşük seviyesine geriledi

Rekor kuraklık yüz binlerce insanın hayatını altüst ederken ve orman ekosistemine zarar verirken Amazon Nehri yüzyılın en düşük seviyesine geriledi.

Amazon‘un kollarının hızla kuruması nedeniyle tekneler karaya oturdu. Uzak köylere gıda ve su tedarikini kesintiye uğrarken yüksek su sıcaklıklarının nesli tükenmekte olan 100’den fazla nehir yunusunun ölümüne yol açtığı düşünülüyor.

Reuters’in aktardığına göre, bölgenin en kalabalık şehri olan ve Rio Negro Nehri ile Amazon Nehri’nin buluştuğu Manaus limanının internet sitesinde nehirdeki su seviyesinin 13,59 metre ile 2010 yılında kaydedilen tüm zamanların en düşük seviyesini de geride bıraktığı duyuruldu.

Fotoğraf: Edmar Barros / AP

‘Üç aydır yağmur yağmıyor’

Yağmur ormanları köylüsü Pedro Mendonca, “Burada, üç aydır yağmur yağmıyor, geçmiş kuraklıklardan çok daha sıcak” diyor.

Brezilya hükümetinin afet alarm merkezi Cemaden‘e göre Amazon’un bazı bölgeleri Güney Yarımküre‘de yağış beklentisinin yüksek olduğu kış-sonbahar mevsimlerine tekabül eden temmuz-eylül arasında 1980’den bu yana kaydedilen en az yağışı gördü.

Brezilya Bilim Bakanlığı kuraklıktan, küresel çapta aşırı hava koşullarına neden olan El Niño hava olayını sorumlu tutuyor. Bakanlık bu ayın başında yaptığı bir açıklamada, El Niño’nun zirveye yapacağının tahmin edildiği aralık ayına kadar etkilerinin sürmesinin beklediğini söyledi.

Fotoğraf: Bruno Kelly / Reuters

Kuraklık 481 bin kişiyi etkiledi

Manaus’un bulunduğu Amazonas eyaletindeki sivil savunma ajansına göre kuraklık 481 bin kişiyi etkiledi.

Geçen hafta sonunda Brezilyalı sivil toplum kuruluşu Fundacao Amazonia Sustentavel (FAS) çalışanları Manaus yakınlarındaki kurak bölgeyi dolaşarak afete karşı kırılgan köylere gıda ve malzeme ulaştırdı. Kuraklık, halkın genellikle nehir yoluyla taşınan gıda, içme suyu ve ilaçlara erişimini de tehdit ediyor.

Fotoğraf: Bruno Kelly / Reuters

Santa Helena do Ingles’de bir topluluk lideri olan Nelson Mendonca, bazı bölgelere hâlâ kano ile ulaşılabildiğini, ancak birçok teknenin nehir boyunca malzeme getiremediğini, bu nedenle çoğu malın traktörlerle veya yürüyerek getirildiğini söyledi.

Aynı bölgede yaşayan Luciana Valentin de kuraklık nedeniyle su seviyesinin düşmesinin ardından yerel su kaynaklarının temizliğinden endişe duyduğunu ve çocukların su yüzünden sık sık hastalandığını söylüyor.

Fotoğraf: Edmar Barros / AP

Associated Press‘in aktardığına göre eylül ayının sonunda 62 belediyeden 55’i şiddetli kuraklık nedeniyle olağanüstü hal ilan etmişti.

Brezilya Ulusal Amazon Araştırmaları Enstitüsü‘nde çalışan ABD‘li araştırmacı Philip Fearnside, gelecekte iklim değişikliğiyle birlikte benzer olayların sıklığının ve şiddetinin artmasıyla durumun daha da kötüleşmesini bekliyor.

Fotoğraf: Bruno Kelly / Reuters

El Niño nedir?

Doğu ve orta Pasifik Okyanusu‘ndaki okyanus sıcaklıklarında yaklaşık her üç ila beş yılda bir görülen yükseliş, El Niño’nun açık belirtilerinden biri. Bu durum dünya genelinde birbirini tetikleyen aşırı hava koşulları yaratarak bir yıla kadar etkili olabiliyor.

Bu dönemde doğu Pasifikte uzanan güney ABD gibi bölgelerde ortalamanın üzerinde yağış ve hatta tahribat yaratan toprak kaymaları yaşanabiliyor.

Okyanusun diğer ucundaki, Endonezya ve güneydoğu Asya gibi bölgelerde ise kuraklık etkili oluyor ve bu kuraklık yıkıcı orman yangınlarını tetikleyebiliyor.

Dünyanın diğer bölgelerinde ise yıkıcı seller, gıda güvensizliğine yol açabilecek mahsul kayıpları, tropikal hastalıklardaki artış ve balık popülasyonlarında düşüş gibi etkiler gözlemleniyor.

Bu olayların tamamı, hem yerel hem de küresel ekonomileri zarara uğratabiliyor.

‣ Kuraklık: Bir ayda 5,2 kg yağış düştü, Meriç ve Tunca’da su seviyeleri kritik düzeyde
‣ ‘Beni görebiliyorsan, ağla: Elbe’de ‘açlık taşları’ ortaya çıktı
‣ ‘Bölgesel kuraklıklar küresel hale geldi’: Dünya alarm veriyor

Hindistan Yüksek Mahkemesi eşcinsel evliliği yasal olarak tanımayı reddetti

Hindistan‘ın en üst mahkemesi, üçe iki oy çokluğuyla eşcinsel evliliklere anayasal geçerlilik tanımayı reddetti ancak eşcinsel ilişkilerin devlet tarafından ayrımcılığa maruz kalmaması gerektiğini vurguladı.

Mahkeme, konuda karar alma yetkisinin kendi kapsamı dışında olduğunu ve kararın parlamento tarafından verilmesi gerektiğini belirtti. Mahkeme ayrıca eşcinsel çiftlerin çocuk evlat edinmelerine de izin verilmeyeceğine hükmetti.

Anayasal hakları olan evlilik eşitliğinin mahkeme tarafından tanınmasını talep eden Hindistan’daki LGBTİ+ topluluğu kararı tepkiyle karşıladı.

The Guardian’ın aktardığına göre, Hindistan başyargıcı başkanlığındaki beş yargıçlı yüksek mahkeme heyeti, nisan ve mayıs ayları arasında davayla ilgili tartışmaları dinlemiş ve 12 Mayıs’ta kararını saklı tutmuştu.

Yüksek mahkeme Hindistan’da eşcinselliği yasaklayan sömürge döneminden kalma bir yasayı ancak 2018 yılında iptal etmişti.

Hindistan’daki LGBTİ+lar, 2018’deki karara rağmen ayrımcılıkla karşı karşıya olduklarını ve eşcinsel evliliklerin yasal olarak desteklenmemesinin anayasal haklarını ihlal ettiğini söylüyor.

Hükümet ne diyor?

Hindistan Başbakanı Narendra Modi‘nin hükümeti duruşma sırasında eşcinsel birlikteliklere karşı çıkarak ‘Hindistan’ın yasalarının sadece biyolojik bir erkek ve biyolojik bir kadın arasındaki birlikteliği onayladığını’ söyledi.

Hindistan hükümeti, eşitlik argümanlarını “şehirli elitist görüşler” olarak nitelendirdi ve konunun mahkemelerde değil parlamentoda karara bağlanması gerektiğini savundu.

Hindustan Times’ın aktardığına göre, mayıs ayında hükümet, eşcinsel çiftlerin “gerçek endişelerini” gidermek için atılabilecek idari adımları incelemek üzere Kabine sekreteri başkanlığında bir kurul oluşturulacağını mahkemeye bildirdi.

‣ AB Parlamentosu: Evli eşcinsellerin hakları tüm AB ülkelerinde tanınsın
‣ Tunus’ta bir ilk: Eşcinsel çiftin evliliği resmi belgede…
‣ Küba, eşcinsel evliliği de kapsayan yeni Aile Yasası’na ‘evet’ dedi
‣ Şili Parlamentosu’nda eşcinsel evliliği onaylayan yasa tasarısı kabul edildi
‣ Ekvador Anayasa Mahkemesi eşcinsel evliliği kabul etti
‣ Bolivya’da ilk eşcinsel evlilik onaylandı
‣ Kosta Rika’da eşcinsel evlilikler yasallaştı
‣ Asya’da eşcinsel evliliğe ilk onay Tayvan’dan