Ana Sayfa Blog Sayfa 3266

Çin, planladığı 104 kömürlü termik santral projesini askıya aldı

Çin hükümeti, son yayınladığı Beş Yıllık Planı çerçevesinde belirttiği kömür kapasite hedefine uyum sağlamak için ciddi adımlar atıyor.

Çin Ulusal Enerji İdaresi, toplam 120 GW kapasiteli planlanan veya inşaatı devam eden 104 kömürlü termik santral projesinin askıya alındığını açıkladı. Askıya alınan kapasitenin yaklaşık 54 GW’lık kısmı halen inşaatı devam eden projeler.

13. Beş Yıllık Planın elektrik bölümünde, Pekin kömür kapasitesinde üst limit olarak belirtilen 1,100 GW’a sadık kalıyor. Bu yine de ülkenin hali hazırda bulunan 920 GW’lık kapasitesinin oldukça üstünde. Yine de planlanan kömürlü termik santral projeleri bu rakamı 1250 GW’a yükseltebilirdi.

Askıya alınan proje miktarının büyüklüğü bu yüzden.

Geçtiğimiz yıl Çin kömürde kapasite fazlası kriziyle mücadele etmek için bir takım adımlar attı ve çeşitli politikalara imza attı. Geçtiğimiz Mart ayında, hükümet çeşitli eyaletlere kömür tesislerini onaylamalarını durdurmayı emretti; bir ay sonra kömürlü termik santral onaylarında ‘trafik ışığı’ sistemi getirdi; Ekim ayında da inşaat halinde olan projeleri durdurmaya başladı.

Ve bütün bu gelişmeler açıklanan Beş Yıllık Plan’la kati bir şekilde en yüksek dereceye ulaştı.

 

(Enerji Masası.org)

Türkiye’de üniversite var mı? – Gündüz Vassaf

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

Hocalar  unuttu. Belki çoğu zaten bilmiyor. İki şartı var üniversite olabilmenin. Akademik özgürlük ve üniversite özerkliği. Ders vermek, öğrencilere meslek becerisi öğretmek, üniversiteyi üniversite yapmaz. Falanca uluslararası kuruluştan şu kadar araştırma yaptılar diye puan da almak yeterli ölçüt değil.

Ankara’da SBF hocalarını kim işten attı?

Kim işten atılmalarına göz yumdu?

12 Eylül’de askerin İhsan Doğramacı’ya kurdurttuğu YÖK’ten sonra, aynı bugün gibi, hocaların çoğunluğu kariyerist kaygılarının kayıtsızlığındayken, kimileri üniversiteden atılmayı beklemekten, kimileriyse askeri bir mantıkla görev başında kalmaktan yanaydı.

İşgal altında bir üniversitede kalıp atılmayı beklemek!

İşin garip tarafı işgalci güçler, kürsülerinde kariyerlerini sürdüren, öğrencilerin nezdinde saygınlıklarını çoktan yitiren  hocaların ta kendisi.

Ülkenin tüm kurumlarının temelinde ahlak sorunu varken üniversitenin ibret verici konumuna şaşmamalı.

YÖK’ün ilk günleri.

Tanıklığımdan notlar.

Kıyım başlamış.

Boğaziçi Üniversitesi’nde M… dekan. O… Ekonomi bölümü başkanı. Eski dostlar. M… kendisinin de imzaladığı, O…’yu üniveristeden atma emriyle gece yarısı evinin kapısına dayanmış. O’nun, “Bu ne rezalet!” demesiyle küçük kızı uyanmış. Annesinin üniversiteden atıldığını duyunca, evlerine gece yarısı basan  M…’ye korkuyla sormuş;

“Beni de ilkokuldan atacak mısın?”

Aynı günlerde, hiçbir yerden yasak gelmediği halde Boğaziçi Üniveristesi kütüphane müdürünün iktidarın hoşuna gitmeyecek kitapları ortadan kaldırdığını hatırlıyorum. Aralarında Şerif Mardin’in Din ve İdeoloji kitabı. İdeoloji kelimesi geçiyor ya, ne olur ne olmaz.

Gene o dönemden.

1 Mayıs günü sabahı.

Bebek sırtlarındaki kampüs yavaş yavaş hareketleniyor. Bugün de ders var. Sabahtan üniversteye gelenler ilan tahtalarında el yazılı küçük afişleri görüyor. “Yaşasın 1 Mayıs!” Başına iş açılır korkusuyla yazıları gören odacı ilk gördüğü hocaya durumu bildiriyor. Hoca, öğrenci işleri dekanına. Dekan rektöre. Rektör polise. Polis, İstanbul Sıkı Yönetim Komutanlığına. Aynı gün üniversiteye sevk edilen özel timler afişlere el koyuyor.

Kayıt işlerinden bir sorumlu anlatıyor;

“Evet, işlerini çok iyi yaptılar. Önce öğrencilerin hepsinin bize ilk başvurduklarında doldurdukları formları aldılar. Polis laboratuarlarında el yazısı uzmanları dört bin küsur formu elden geçirip listeyi daralttı. Hocalar listede adı geçen öğrencilerin sınav kâğıtlarını polisle paylaştı. Üç haftada adamlarını buldular.

“Evet, beşi de içeride şimdi. Ve biliyor musun onlardan böyle bir şey beklemezdim. Epey entellektüel gençlerdi.

“Tabii ki çok üzüldüm. Eh, evet mecburduk polise formlarla sınav kâğıtlarını vermeye. Ne yapabilirdik ki? Mümkün olduğu kadar onlarla iyi geçinmeye çalışıyoruz. Böylece belki başkalarını kurtarabiliriz. Şahsen benim onlarla aram iyi. Hocalarımız da yardımcı oluyor.”

Nerdeyse 40 yıl geçti. Üniversite ve öğrenciler hâlâ kapıkulu hocalarının kurbanı.

Türkiye’de olup bitenle ilgili birçok konuda görüşlerini dile getiren, bildiri imzalayan hocalar, istisnalar dışında, öğrenci haklarının gasp edilmesine, özel hayatlarına saldırılmasına seyirci konumunda. Konumlarını sorgulama cesaretini gösteren öğrencilere, bırakın kurumlarının arka çıkmasını, tersine iktidarın gözüne girmek için muhbirlik yapanlar, rektörlük, dekanlık, bölüm başkanlığı koltuğu sevdası aymazlıklarında…

Kapıkullaştırılmış hocalar susuyor.

12 Eylül’den beri susuyorlardı.

Susa susa işten atılıyor, atılmayı bekliyorlar.

Artık tek yapabilecekleri, hiç olmazsa özlük hakları ihlal edilen   başka mağdurlarla birlikte adalet aramak. Görüyoruz ki, ne kurumlarından destek gelecek, ne de birkaç ses dışında meslektaşlarından.

Sizler, öğrenciler nezdinde saygınlığınız kaldı mı sanıyorsunuz?

Egonuzu okşayan “Hocam” hitabetiyle sizi ciddiye alıyorlar gibi görünüyorlarsa, sınıflarını geçerek vahşi kapitalizmin günümüzde süregelen ekonomik krizinde işsiz kalmamak ıçindir.

Küresel Gezi Gençliği’nin Türkiyesi’nde ne size yer var, ne de üniversiteyi iktidarları için araç gören politikacılara. Sizlerden bir şey öğrendilerse, üniversitenin ne olmaması gerektiğinin ibret verici örneği.

Bu yazı t24.com.tr/ den alınmıştır

 

Gündüz Vassaf

Meksika’nın Sierra Norte de Puebla bölgesinden bir agro ekoloji deneyimi

Maria Luisa Albores’in ( Tosepan Kooperatifler Birliği – [email protected]) La Jornada del Campo köy gazetesinin 111. sayısında yayınlanan makalesini Yeşil Gazete için Gizem Kastamonulu çevirdi

***

Meksika’nın Sierra Norte de Puebla Bölgesinde bulunan Tosepan Kooperatifler Birliği’nin Agro Ekoloji deneyimine dair

Bu deneyimle birlikte, size Tosepan kim onu anlatmak istiyoruz.

Biz Náhuat ve Tutunaku etnik grubundan yerli ve köylülerin oluşturduğu, 39 yıldır kesintisiz olarak faaliyet gösteren bir organizasyonuz. Meksika’nın Puebla eyaletinin kuzey doğusundaki Sierra dağlarında ve Veracruz eyaletindeki Sierra Totonaca’da yaşıyoruz. Puebla’nın Cuetzalan şehrine bağlı 5 topluluk halinde yaşayan birkaç yüz kişilik yoldaş olarak organizasyonumuzu kurduk. Şu anda, 29 farklı şehirde 430 köyde yaşayan 35 binden fazla kooperatifçimiz var.

Tosepan’ın tarihi, şu cümlelerle anlatılan misyonundan ve varoluş sebebinden anlaşılabilir: “Nahuat’ta İyi Bir Yaşam (Vida Buena/Yeknemilis) projesini gerçekleştirebilmek amacıyla organize bir şekilde çalışıp, üye ailelerimizin yaşam kalitesini artırmak.”

Tosepan Kooperatifler Birliğimiz, köylü üretim şekillerimiz gibi oldukça çeşitlidir. 8 kooperatif ve 3 sivil örgüt olarak gruplanmıştır. Kooperatiflerimizden birisi arazilerimizde organik üretim ve sahip olduğumuz bitki örtüsünü korumaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bir diğeri bize ihtiyacımız olan finansal hizmeti sunmaktadır. Bir başkası ürettiğimiz ürünleri dönüştürüp ticarileştirirken; bir başkası kadın ve genç yerli üyelerimiz için istihdam yaratmaya yönelik projeler gerçekleştirmektedir. Bir diğeri bölgemizi ziyaret edenlere ekoturizm hizmeti sunmaktadır; sağlık hizmetleri bir başka kooperatif tarafından sağlanmaktadır. Bir başkası yapım işlerimizi kolaylaştırmakla ve yaşam standartlarımızı iyileştirmekle sorumludur. Kapasite geliştirme ve başka kooperatiflerin kurulması, bunun için gerekli teknik desteğin verilmesi görevleri ise Tosepan Kooperatifler Birliği tarafından gerçekleştirilmektedir.

Tosepan Kooperatifler Birliği, gün be gün, hayatlarımız devam etikçe, ortaya çıkan problemlerle ilgilenir ve cevaplar bulur. Çoğunluğumuz yerli ( %78), ve kadınlardan (%64) oluşmaktadır. Bu sebeple, gündelik hayatta karşılaşılan problemleri çözebilmek için oldukça hassas davranılmaktadır. Kooperatif modelimiz dünya görüşümüzü yansıtan değerlere dayanır ve bu görüş hayatın, bireyin, toprağın, bitkilerin ve hayvanların temel aksına sosyal ekonomiyi ve dayanışmayı yerleştirir. Tosepan’daki yaşam modelimiz de bu şekilde oluşturulmuştur.

Bu model, köylü üretim modelimizle, toprağı bize hayatı yeniden üretmek için sunulmuş yerler  olarak gören ve saygılı bakışın hakim olduğu agro ekoloji ile gelişmiştir.. Toprak doğduğumuz, büyüdüğümüz ve öldüğümüz yerdir. Bu sebeple, toprağı ekeceğimiz ve hayvanlara bakacağımız zaman, toprak anaya ve güneş babaya iyi bir hasat alabilmek için dua ederiz. Ekonomik kazanç elde etmek için değil, kendi hayatımızı ve diğerlerinin hayatını onurlu bir şekilde yeniden üretebilmek için toprağı ekeriz.

2001’de, Tosepan organik kahve üretimine başladı. Bu organizasyon için ve üyeler için, yüzlerini geçmişe dönüp, büyükanne ve büyükbabalarımızın yapa geldikleri, toprağı, suyu, bitkileri ve hayvanları kahve ağacından koruyan yöntemleri öğrendikleri önemli bir aşama oldu. Bu bir çeşit köylü olmaya ve yaratmaya geri dönmek gibiydi. Çeşitli tarım pratikleri için ayı rehber aldığımız; toprak için doğal gübre ve sebze yetiştirdiğimiz; toprağı kaplarken izin istediğimiz, çünkü bir kısmını toprak anaya geri bırakacağımız; kahve ağaçlarına gölgelik yapan yerel ağaç türlerine saygı gösterdiğimiz; böylece kuşlara ve arılara da yuva ve yiyecek verdiğimiz ve böylece onların da tohumları yaymasını ve çiçekleri döllemesini sağladığımız, bir çeşit köylü olmayı öğrendiğimiz bir aşama oldu.

Bu şekilde ülkedeki en çeşitli kahve ağaçlarından oluşan Los Kuojtakiloyan dediğimiz kahve bahçelerini oluşturduk. Bu bahçelerde bir hektarlık arazide çeşitli geleneksel kullanım yöntemleri olan (korkulara, kötü havaya, gözlere vs iyi gelen ya da tanrıya sunmak için kullanılan), tıbbi, yanıcı, yenebilir, takas için, bölgede satmak için ya da ithal etmek için (kahve ve büyük kırmızı biber) yetiştirdiğimiz 120’den fazla bitki çeşidiyle karşılaşabilirsiniz.

Hastalık ve salgınları kontrol etmek için kullandığımız entegre yöntem sayesinde pas böcüsü ve coffee borer denen böceklenme vakalarını azalttık. Bu tür hastalıklar sebebiyle oluşan hasar, ülkenin diğer bölgelerindeki kahve bahçelerine oranla çok daha az gerçekleşmiştir.

2014  Tosepan’da “Gıda Egemenliği Yılı” olarak ilan edilmiştir. Bu tarihten itibaren, kooperatiflerimizde organik mısır üretimini artırdık. Kendi yaşam alanlarımızın pek çoğuna meyve bahçeleri, tavuk kümesleri kurduk. “Creditraspatio” (Arka bahçe kredisi olarak çevirilebilir) denilen finansal kazanç sağlayacak üretimlerimizi tasarladık; besleyici yemek ve içecek hazırlama yöntemleri üzerine kapasite geliştirme atölyeleri gerçekleştirdik; Mayıs’ın kalpleri, Yiyeceklerin Piyangosu adlı videolar ile horozibiği çiçeği yemek tarifleri kitabı yayınladık. Geleneksel yemekleri paylaşmak için tadım etkinlikleri gerçekleştirdik.  Bahçemizde ürettiklerimizle, mısır, fasülye, horozibiği, biber ve kabak tohumlarını takas ettiğimiz etkinlikler düzenledik.

2003’ten beri Tosepan’da bölgenin “pisilnekmej” olarak bilinen yerli arı türünü tekrar canlandırabilmek için çalışmalar yürütüyoruz. Bu arıdan  bal, polen, propolis ve parafin elde ediyoruz. Bu arı türü İspanyollar Meksiya’ya varmadan önce ıslah edilmişti ve koruma ve bakım yöntemi o zamandan beri korunarak süregeldi. Bu toprak çömleklerin içinde yapılan bir arıcılık yöntemiydi. Bu arıdan elde edilen balın acı tatlı bir tadı vardır ve pek çok şifalı özelliği bulunmaktadır. Poleni protein açısından çok zengindir, parafini ise yapıştırıcı olarak kullanılmaktadır ancak aynı zamanda iyileştirici özelliği de bulunmaktadır. Propolis ya da takauil özellikle nefes yollarındaki sorunlara iyi gelir. Tosepan’da,  bal ve parafinden şampuan, krem, jel gibi kozmetik ürünlerin üretiminde de yararlanılmıştır.

Bir Tosepan yerlisinin kimliği en iyi hissiyatında ve fikrinde yansıtılır. Bir kooperatifçimiz 2016’daki bir atölye sırasında paylaştığı iki paragrafta bunu şöyle dile getirmiştir:

“Bizler dünyanın canlı olduğuna ve tıpkı bizim gibi olduğuna inanıyoruz. Dünyanın da kemikleri vardır: kayaları onu ayakta tutar. Sadece etten oluştuğumuzu bir hayal edin, hayatta kalamazdık. Bu yüzden diyoruz ki, taşlar, kayalar çok önemlidir.

“Bu bizi hem yerli hem de farklı yapandır. Çünkü, yeryüzünün ve üzerinde yaşayan her şeyin kendi koruyucuları vardır ve onlara saygı duyarız. Bizi farklılaştıran yaptıklarımızı isteyerek yapmamız ve işimize duyduğuz aşktır.

Bu topluluğun bir parçası olmak ve bu topraklarda kalmak bize kimliğimizi kazandırır ve bunu 21. yüzyılda kapitalist sistemin bizi dönüştürmek istediklerine karşı söylüyoruz. Buradayız, onurumuzla ayaklarımızın üstünde, kendi kutsal topraklarımızda yürüyoruz.”

Tosepan Kooperatifler Birliği facebook sayfası

 

Yazının İspanyolca Orjinali

Yazar: Maria Luisa Albores

Yeşil Gazete için çeviren: Gizem Kastamonulu

(Yeşil Gazete, La Jornado del Campo)

 

Radyo Günleri

Radyo benim için hayat demektir. Güne radyo ile başlıyorum, gün boyu kulağım radyomda ve uykuya geçmeye çalışırken yine radyom baş ucumda.

İkisi de radyo tutkunu!

Hele bir tanesi var ki 20 senedir resmen hayatıma hükmediyor. Adını söylemeyeceğim. Siz tahmin edin. Bütün programcıları despot. Radyonun başına insanı adeta mıhlıyorlar. Bağımlılık yaratıyor ve tedavisi de bir süre sonra imkânsız hale geliyor. Başlangıçta önlemini almalıydım ama nasıl olduysa oldu, artık kaçmanın- kurtulmanın bir yolu da kalmadı. Artık iflah olmam!

Bendeki bu radyo hastalığı rahmetli dedemden kalma. Çocukluğumuzu bize zehir eden bu tonton ihtiyar “Ajans haberleri” başlayınca oyun oynamamıza izin vermezdi. Kuzenlerimle birlikte dedemin dizinin dibine oturup, o büyülü kutudan seslenen kadınların- erkeklerin henüz ne anlama geldiğini bilmediğimiz laflarına kulak kabartırdık.

Televizyonların henüz olmadığı 1960’ lı yılların sonunda, TRT’nin orta dalgada yayımlanan radyo programları vardı. Sevgili dedemin başlangıçta beni kızdıran ısrarlarıyla radyo tutkusu yavaş yavaş beni de sarıp sarmalamaya başlamıştı. Türküler, fasıllar, ajans haberleri, arkası yarın, radyo tiyatrosu derken…

https://www.youtube.com/watch?v=2j6aW7v-sH0&feature=youtu.be

TRT’nin yayınları bir saatten sonra bitince radyonun ön panelinde gezinerek, uzak diyarlara doğru yolculuğa çıkmanın hazzını da bir gün keşfetmiştim. Dünyanın sadece bizim evden ve köyümden ibaret olmadığını öğrenmek, parazit cızırtıları arasında başka bir evrenden geliyormuşçasına odaya dolan sesleri, müzikleri yakalamaya çalışmak çocuk ruhumda tarifi imkânsız bir keyif duygusu yaratıyordu.

Yıllar geçtikçe bu duygum pekişti. Aklım bir şeylere ermeye başlayıp da başka bir dünyanın mümkün olduğunu söyleyen fikirlerle tanışınca bu kez kulağım her gün belirli saatlerde Avrupa’dan yayımlanan TKP’ nin Sesi radyosunu bekler olmuştu. Bu çok daha zahmetli bir işti. Biraz para biriktirip kısa dalga frekansı daha güçlü bir radyo edinmek en büyük arzumdu. Birgün o da oldu. Radyo kapandığında çok üzülmüştüm. Dün gibi anımsıyorum.

Sonra FM kanalı üzerinden birçok radyo yayımlanmaya başladı ve bir bakıma o büyü de bozuldu. Birbirine benzeyen radyolarla yeknesak günler geçerken yeni bir radyonun yayıma başlayacağı haberi kulaktan kulağa yayılmaya başladı. Radyo yayınlarına başladı. Dinlemeye başladım. Bir süre sonra da müdavimi oldum. Her gün her saat ne diyecekler merakı bendeki o çocukluk duygusunu yeniden canlandırmıştı.

Başka bir dünyanın mümkün olduğunu bir sis çanı gibi ısrarla vurgulayan sesler, sözler bugün olduğu gibi her zaman umudumu taze tuttu. Yeşil Düşünce ile tanışmamı da onlara borçluyum.

Bazen radyonun cızırtılı sesini de özlemiyor değilim. Buradan hemen bir dünya radyosunu size önermek isterim: Radyo Garden http://radio.garden/live/

Açık Radyo’ ya ara verdiğim zamanlarda soluğu bu radyoda alıyorum. Radyo Garden’ in ana sayfasında yer alan yer küre haritasında yeşil noktacıklarla işaretli binlerce radyo var. Kutup bölgesinden, Büyük Sahra civarına; Sibirya’ nın uçsuz bucaksız düzlüklerinden, Arjantin Pampa’ larına; Zapatista bölgesinden, Moğolistan bozkırlarına, And Dağları’ nın yüksekliklerine, Pasifik adalarına kadar binlerce radyo parazit cızırtıları arasında emrinize amade. Tek yapacağınız şey yeşil noktacıklara tıklamak.

13 Şubat Dünya Radyo Günü. Bütün radyofillerin ve radyo emekçilerinin günü kutlu olsun.

Özellikle Açık Radyo emekçilerine her zaman olduğu gibi, bugün de geleceğe dair umudumu diri tuttukları için teşekkür ediyorum. Onların da Radyo Günü kutlu olsun. Yayınları sonsuza kadar daim olsun.

 

Ercüment Gürçay

 

Caz müziği efsanelerinden Al Jarreau hayatını kaybetti

Caz müziğinin efsanevi isimlerinden Amerikalı Al Jarreau 76 yaşında hayatını kaybetti.

Sağlık sorunları nedeniyle bir süre önce kariyerini noktaladığını duyuran Al Jarreau, Los Angeles’da bir hastanede tedavi görüyordu.

Caz, pop ve blues alanında kariyeri boyunca yedi Grammy ödülü kazanan Al Jarreau üç farklı kategoride ödül alan tek sanatçı unvanını elde etmişti.

1981 yılında çıkardığı “Breaking Away” adlı doğaçlama albümü sanatçının ününe ün kattı. “We’re In This Love Together” ile “Roof Garden” parçaları da başarılı eserleri arasında yer aldı.

Geçen yıl Barack Obama tarafından Beyaz Saray’da konser vermek için davet edilen sanatçılar arasında Al Jarreau da bulunuyordu.

1940 yılında Milwaukee’de doğan Al Jarreau şarkı söylemeye küçük yaşlarda barlarda başladı.

Brecht 118 yaşında – Alper Öktem

Bakın bu ilk kez oluyor, Brecht’i doğum gününde  anıyorum. Yeşil Gazete’de Özlem Serpen, Brechtin doğum günüde, 12 Şubatta bunu belirten bir yazı yazmasaydı gene aklıma gelmezdi. Halbuki bu son aylarda sık sık hatırlar oldum Brecht’i. Niye mi?

Bertolt Brecht

“Wer Hindenburg wählt, wählt Hitler, wer Hitler wählt, wählt den Krieg.” 1932 yılında yapılan Almanya  Başkanlık seçimlerine Emekli Mareşal Hindeburg Sosyal Demokrat Parti adayı olarak  katılmıştı sağ blokun adayı Hitler idi. Alman Komünist Partisi başkanı Entst Thälmann liderliğindeki komünistlerin sloganı ise buydu: Hindenburg’u  seçen Hitler’i seçer. Hitler’i seçen  savaşı seçer.

10 Nisan 1932’de yapılan 2. tur sonuçları:  Hindenburg % 53,1 ,  Hitler 36,7 ve Thälmann % 10,1.   “Savaş mı başkandan,  Başkan mı savaştan gelir?” diye şu sıralar kafa yoran efkarlı umumiyemiz  için tarihsel bir olguyu Brecht’in bir şiiri ile anlatmayı deniyorum  bu sıralar. Genç Brecht 1. Dünya savaşının bitiminde sıradan insanlar için savaştan çıkmanın savaşa girmekten daha zor olduğunu Die Legende vom toten Soldaten adlı şiirinde anlatır.

   

Ölü Askerin Öyküsü

Savaşın dördüncü yılıydı
Siperler cesetle dolu
Soğuk bir Kasım sabahıydı
Bizim Askercik de öldü

”Olmaz” dedi generaller
Doktor papazla geldi
Biraz ilaç biraz dua
Canlandı bizim asker

Yarım kaldı hayaller
Huzur bozuldu mezarda
Sen kalk git bu havada
Dağlarda savaşa çık

”Olmaz” dedi bizim asker
Okyanusa kaçmalı
Doğan güneşle her yeni gün
İnekleri sağmalı

Haydi gene aynı merasim
Önce celp kağıdı geldi
Hatta celp filan yoktu da
Gönüllü gitti kavgaya

Kadınlar ağladı her dilden
Muhtarlar nutuk attı
Analar neler doğururmuş
Oğlan iki kere asker!

(Analar neler doğururmuş
Canlandı bizim asker!)

Bertolt Brecht 1918
Müzik: Ernst Busch

Brecht’in bu şiirinin başka  tercümeleri var mı diye Google’a sordum. 11.8.2016  tarihli Leblebitozu isimli bir internet dergisinde bir çeviri gördüm ve daha bir kaç satır okumadan ama bu benim çevirim, dedim. Çok keyiflendim. Çevirenin kim olduğu belirtilmemiş olsa da içine onca yerli ögeler aldığım bu çevirinin beğenildiğine sevindim işte. Aslına sadık bir çeviri diye sorarsanız  youtube’da arayın lütfen.

“Ölü Askerin Destanı”nı Tülay Günal ve Genco Erkal’dan dinledim,  harika bir yorum!

Benim  25 yıl kadar önce oturma  odasında teybe yaptığım kayıt     

    ve Almanca sözleriyle, Ernst Busch’un sesinden                

 

 

Alper Öktem

Almanya yeni cumhurbaşkanını seçti

Federal Seçiciler Kurulu Almanya’nın yeni cumhurbaşkanını seçti. Toplam beş adayın yarıştığı seçimlerin galibi eski Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier oldu.

Federal Seçiciler Kurulu, Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti’nin ortak adayı, eski Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’i (61) büyük bir çoğunlukla yeni cumhurbaşkanı olarak seçti. Berlin’de Federal Meclis binasında bir araya gelen 1260 kişiden oluşan Federal Seçiciler Kurulu’nun oylarıyla Steinmeier, 12’inci Cumhurbaşkanı oldu. Steinmeier, 1239 geçerli oydan 931’ini aldı. Yani oyların yüzde 74’ünü elde etti.

Steinmeier, ilk açıklamasında, “Seçim sonuçlarını seve seve kabul ediyorum“ dedi. Dışişleri Bakanlığı’nın bırakmasının ardından yeni görevine kadar geçecek 7 haftalık ara nedeniyle memnun olduğunu söyleyen Stenmeier, “İki sorumluluk arasındaki bu süreç, dinlenmek için çok iyi bir fırsat“ şeklinde konuştu.

Dışişleri Bakanlığı görevini bırakmanın çok kolay olmadığını söyleyen Steinmeier, yeni görevin kendisi için biraz iç politikaya dönüş anlamına geldiğini ve bu zamanı Almanya ile ilgilenmek için kullanacağını söyledi.

Beş aday yarıştı

Seçimde toplam beş aday yarıştı: Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti’nin ortak adayı, eski Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier (61), Sol Parti’nin desteklediği yoksulluk konusundaki araştırmalarıyla tanınan Christoph Butterwegge (66), sağ popülist Almanya için Alternatif’in (AfD) adayı Albrecht Glaser (75), Özgür Seçmenler’in (Freie Wähler) adayı Alexanden Hold (54)  ve Korsan Partisi adayı Engelbert Sonneborn (78). Steinmeier’in seçilmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Hür Demokrat Parti (FDP) de seçimde Steinmeier’i destekledi.

Bütün siyasi partilerin temsilcileri seçim öncesinde St. Hedwig Katedrali’nde düzenlenen ekümenik ayinde biraraya geldi. Ayine Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Başbakan Angela Merkel ve kabine üyeleri de katıldı.

Steinmeier: Önemli olan geleceği şekillendirmek

Steinmeier Sosyal Demokrat Parti grubunun (SPD) cumhurbaşkanlığı seçimi öncesindeki oturumunda yaptığı açıklamada, “Kendimi görevin zor olmasına ve etrafımızı saran kriz ve çatışmalardan uzak duramayabileceğimiz bir duruma hazırlıyorum. Ancak önemli olan güvensizlik ortamında kaybolmayıp, geleceği şekillendirmek” diye konuşmuştu.

Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel ise Steinmeier’in adaylığını destekleyen partilere teşekkür etti. Sosyal Demokrat Parti’nin oturumunda konuşan Gabriel, Steinmeier’in cumhurbaşkanı adayı seçilmesini kendisi açısından, “Parti Genel Başkanı olarak veda armağanı’ şeklinde nitelendirdi.

Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Genel Başkanı, Başbakan Angela Merkel de Federal Seçiciler Kurulu’nun toplantısı öncesinde Hristiyan Birlik Partileri’nin oturumunda yaptığı konuşmada Steinmeier’i övdü. Merkel, ‘O herhangi bir Sosyal Demokrat değil, Almanya’yı iyi temsil edeceğine güvendiğim bir Sosyal Demokrat” dedi.

Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Genel Başkanı Horst Seehofer ise Büyük Koalisyon’un ortaklarının (Hristiyan Birlik Partileri ve Sosyal Demokrat Parti) adayı Steinmeier’in seçilmesi çağrısında bulundu.

1260 üyeli kurul seçiyor

Cumhurbaşkanı Federal Alman Meclisi üyeleri, eyalet temsilcileri ve vatandaşlardan oluşan bin 260 üyeli Federal Seçiciler Kurulu tarafından seçiliyor.

Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ilerlemiş yaşını gerekçe göstererek seçimlerde yeniden aday olmayacağını açıklamıştı. Gauck’un görev süresi 18 Mart’ta sona eriyor.

 

(Deutsche Welle Türkçe)

Doğan Yayın Grubu, ‘tarafsızlık’! ilkesi gereği İrfan Değirmenci’nin işine son verdi

20 madde ile neden referandumda ‘Hayır’ oyu kullanacağını açıklayan Kanal D haber spikeri İrfan Değirmenci’nin Kanal D’deki işine son verildi.

‘Evet diyeceğim’ diyen Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Çekirge’ye sesini çıkarmayan Doğan Grubu, sosyal medya hesabı üzerinden ‘HAYIR’ diyeceğini açıklayan İrfan Değirmenci’yi işten attı.

Twitter hesabı üzerinden maddeler halinde neden HAYIR diyeceğini açıklayan Değirmenci, “Bilim insanını, sanatçıyı, yazarı, çizeri, öğrenciyi, işçiyi, çiftçiyi, madenciyi, gazeteciyi, itaat etmeyen herkesi düşman bilene #Hayır!” demişti.

İrfan Değirmenci’nin bu açıklaması sonrası Doğan Medya Grubu’ndan yazılı bir metin yayınlandı ve İrfan Değirmenci’nin ‘tarafsızlık’ ilkesini ihlal ederek ‘taraf’ olduğu yazıldı.

Doğan Yayın Grubu tarafından yapılan açıklama şu şekilde

Doğan Yayın Grubu olarak “tarafsızlık” en temel ilkemizdir.

Yayın İlkeleri’mizi, uluslararası yayıncılık anlayışını dikkatle inceleyerek ve kendi tecrübelerimizi değerlendirerek oluşturduk. Yayınlarımızı yıllardır bu İlkeler ışığında sürdürüyoruz ve bundan sonra da aynı hassasiyetle sürdürmeye kararlıyız. Bağımsız bir yayın kuruluşu olarak varoluşumuzun en büyük dayanağı budur.

Arkadaşlarımızdan en öncelikli beklentimiz, kamuoyunda tartışılan konularda taraf tutar şekilde davranmaktan kaçınmaları.

Bu ilkemiz, ekrandaki yayınlarımız kadar, çalışanlarımızın sosyal medya paylaşımlarını da kapsıyor.

Sosyal medya konusundaki hassasiyetimizi defalarca dile getirdik, bütün arkadaşlarımızla paylaştık.

Arkadaşımız İrfan Değirmenci, sosyal medyada, 10 Şubat tarihinde yazdığı mesajlarla, açıkça kamuoyu gündeminde tartışılan bir konuda taraf olmuştur.

Bu nedenle kendisiyle iş akdimizi sonlandırıyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Kanal D’deki işine son verilen Değirmenci’den ilk açıklama

Kanal D’nin haber spikeri İrfan Değirmenci, referandumda neden hayır diyeceğini maddelerle sosyal medya hesabında açıklamıştı.

20 madde açıklayan Değirmenci, “Bilim insanını, sanatçıyı, yazarı, çizeri, öğrenciyi, işçiyi, çiftçiyi, madenciyi, gazeteciyi, itaat etmeyen herkesi düşman bilene Hayır!” mesajını paylaştı.

Değirmenci, 20 maddeyle anlattığı mesajlarını “Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa…” diyerek tamamladı.

Değirmenci’nin paylaşımları şu şekilde:

1-Bilim insanını, sanatçıyı, yazarı, çizeri, öğrenciyi, işçiyi, çiftçiyi, madenciyi, gazeteciyi, itaat etmeyen herkesi düşman bilene #Hayır

2- İrademi, hakkımda karar verme yetkisini teslim edeceğim kişiden adalet önünde hesap soramayacak olmaya, hesabı mahşere bırakmaya #Hayır

3- Atatürk’e bitmeyen hınçlarını ve adını dahi anmadan O’nunla hesaplaşma arzularını dizginleyemeyen vefasızların kibirine #Hayır

4- Cumhuriyet’i kuran Gazi Meclis’in vergilerimle oluşan bütçenin nasıl kullanılacağına dahi onay veremeyecek hale getirilmesine #Hayır

5-Her seferinde aynı yalanları söyleyip hâlâ yalanı büyüterek inandırıcı kılabileceğini düşünen, aklı küçümseyen kasaba siyasetine #Hayır

6- Kendi mağduriyetinden başkasına kulağı tıkalı, gözü kapalı olanların bitmek bilmeyen bencil ihtirasına #Hayır

7- Topu ayağında tutanın “top benim oynatmam” diyerek maç bitmeden kural değiştirmesine, hem hakem hem kaleci hem santrafor olmasına #Hayır

8- Sürekli ölümü gösterip sıtmaya razı etmelere, işimizle, aşımızla, özgürlüğümüz ve canımızla tehdit edilmelere #Hayır

9- İstikrarlı bir şekilde kandırılmaya, hep kandırılırken hiç şüphe etmemeye, dere geçilirken kullanılan at olmaya #Hayır

10- Zehrin içine koyduğu şekeri bal diye övenlere, şekeri hep kendi yiyenlere, balı küpüyle bitirip doydum demeyenlere #Hayır

11- Açın halinden anlamayana, elinde yalnız gururu olanın gururunun da satın alabileceğini düşünene, herkesi aynı kefede tartmaya #Hayır

12- Evlat acısına saygısı, insana sevgisi olmayana, savaşı oyun, barışı kumar masası, askeri satranç tahtasında piyon sanana #Hayır

13-Herkesin geleceğinin bir kişinin geleceğine endekslenmesine, bir kişinin ikbalinin herkesin meselesi haline gelmesine #Hayır

14- Allah’la kul arasına girilmesine, yalnız Allah’ın bileceği inançların,amellerin sorgulanmasına,dine siyasetle zarar verilmesine #Hayır

15- Yetişkin bireylerin nasıl yaşayacağına, yaşayamayacağına, neye inanıp inanmayacağına onlar adına karar verilmesine “afedersin” #Hayır

16- Çocukların sevgiyle değil kinle yetiştirilmesine, eğitimde bilimsellikten uzaklaşılmasına, kavramların aşındırılmasına, takiyeye #Hayır

17- Demokrasiyi son durağa götüren vasıta, Meclis’i ayaklarda pranga,insan haklarını ne idüğü belirsiz üst akılların oyunu sananlara #Hayır

18- Öyle uygun gördüğüm için #Hayır

19-Baskıya, dayatmaya, zulme, suçluyken güçlü olana, ötekileştirene, tek tipçiliğe, yok sayılmaya, yok etmeye çalışana #HayırBizVarız

20- kusura bakmayın, sayfalarınızı işgal ettim. Bu maddeler benim duygu ve düşüncelerim.”Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa…”

 

(Cumhuriyet)

Özgecan’ın ardından 644 kadın öldürüldü

Mersin’de vahşice katledilen Özgecan Aslan’ın aramızdan ayrılışının 2. yılında da kadına yönelik erkek şiddeti artarak devam ediyor.

Mersin’in Tarsus ilçesinde evine gitmek için bindiği minibüste vahşice öldürülen 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Özgecan Aslan, aramızdan ayrılışının ikinci yıl dönümünde anıldı.

Kadınların isyanı ve öfkesinin sembolü olan Özgecan Aslan’ın katledilişinin ardından yüzlerce kadın yine erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti. İktidarın kadın haklarını yok sayan politikaları, yargının ise erkek şiddetini ‘iyi hal’ ve ‘saygın tutum’ gerekçeleriyle meşrulaştırması, kadına yönelik şiddeti tetikleyen önemli unsurlar olarak hâlâ karşımızda duruyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da bir açıklama paylaştı. Özgecan’ın katledilişinden bu yana 644 kadının erkek şiddeti sonucu hayatını kaybettiği açıklayan Platform, “Özgecan cinayeti, birçok kadın kurumunun dava takipçiliğiyle ‘kamu vicdanını yaralayan’ bir dava olarak kayıtlara geçti. Hükümet, Özgecan yasası için verdiği sözleri tutmayıp bu yasayı çıkarmamakla kalmadı, bununla birlikte kadınların aleyhine söylemlerde bulunup kadın cinayetlerinin daha da artmasına neden oldu. Ve Özgecan’dan bu yana ‘644’ kadın kardeşimiz erkekler tarafından öldürüldü” açıklamasında bulundu.

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım da, Özgecan Aslan’ın katledilişinin 2. yılına ilişkin mesaj yayımladı. Erdoğan “Tam iki yıl önce vahşi bir cinayet sonucu genç yaşında hayatını kaybeden #ÖzgecanAslan kızımızın acısı yüreğimizde hala çok derin, çok taze. Biricik kızımız Özgecan’ı bu vesileyle rahmetle yad ediyor, kadına yönelik şiddetin ülkemizde ve tüm dünyada son bulmasını diliyorum” derken, Yıldırım “2 yıl önce cinayete kurban giden gencecik kızımız #ÖzgecanAslan’ı rahmetle anıyorum. Üzerinden yıllar geçse de acısını asla unutmayacağız. #ÖzgecanAslan’ın acısını yüreğimizde hissederken, kadına yönelik şiddete karşı ilgili kurumlarımızla birlikte mücadelemizi sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

 

 

(Birgün)

Bu bahçeye çocukların eli değdi! Üreterek mutlu olmanın sevinci, bereketi toprağa sindi

Şehrin içinde bir okul bahçesi… Tenefüs ziliyle sınıftan fırlayan çocukların neşeli sesleriyle doldurmasına, beton zemininde top ve birbirlerinin peşinden koşturmalarına aşina olduklarımız gibi. Bu bahçeyi diğerlerinden ayıran özelliği, içinden sevgi, emek, heyecan, merak, iş birliği geçen  “organik tarım çalışmaları” köşesi.

dsc_1676

Çanakkale Şinasi ve Figen Bayraktar Ortaokulu‘nun rehber öğretmeni Gülşah Çırnaz’ın bir süredir aklındaydı griye bakan okul bahçesinin yüzünü öğrencilerle birlikte yeşile döndürme fikri. Teknoloji Tasarım Öğretmeni Tülay Pehlivanlı‘nın derste çocuklarla birlikte, yedikleri bir meyveyi çekirdeğinden üretmeyi deneyeceklerini duyunca, bu iki fikir acaba birleşebilir mi, dedi. Böyle başladı toprak, tohum ve çocuğun okulda buluşma hikayesi…

kurek

Okul bahçesinin bir kenarında, üzeri ot ve molozlarla kaplı boş bir alan vardı. Çocuklar ellerine kazma küreği aldı. Çanakkale Belediyesi’nin de yardımıyla otlar ve moloz yığını temizlendi, ortaya tertemiz toprak çıktı. Toprağın analizi yapıldı, ekilen tohumlar tutardı!

dsc_0994

Tohumlar da organik olmalıydı. Gülşah Öğretmen, İl Tarım Müdürlüğünü aradı, süreci anlattı. ‘Çok güzel  fikir, biz de böyle bir okul arıyorduk.’ cevabını alınca bundan sonrası birlikte planlandı. Hangi ürünler dikilecek, nasıl yetişecek? Çocuklar haberdardı okul bahçesinde organik tarım yapacaklarından. Tüm sınıflardan gönüllü öğrenciler, toprağı çapalayarak işi öğrenmeye koyulmuştu çoktan. Tohumların toprakla buluşma vakti geldiğinde heyecanla ‘bahçenin’ başında toplandılar.

Bu işte herkesin eli var

dsc_1065

Toprağa keçi gübresi karıştırıldı. İl Tarım Müdürlüğü yetkilileri ve ziraat mühendisleri, çocuklara tohumların nasıl ekileceğini, nasıl sulanması gerektiğini anlattı. Organik tohumlar ve fideler çocukların ellerinden özenle, sevgiyle toprağa karıştı.

cocuk

Marul, roka, maydanoz, tere, soğan, salatalık, karpuz, çilek, fasulye, börülce ve patlıcan. Geriye şimdi güzelce ve yeterince su vermek, gün gün nasıl büyüyeceklerini izlemek, bahçeyi bürüyecek yeni otları gözlemek kalmıştı.buyume

Sosyal medya aracılığıyla bahçeden haberdar olup çocukları bahçede izlemek, anlatacaklarını dinlemek için okula gittiğimde, Haziran ayıydı. Karşımda küçük alanı özenle bölümlere ayrılmış ve her birinde başka bir sebze büyüyen, bu haliyle kocaman gözüken bir bahçe vardı! Nisan ayında toprağa kavuşan tohumlar, fideler büyümüş, bahçeden toplanan kabaklardan yapılan mücverden bana bile düşmüştü.

13445359_10154377850548777_6892279543285133157_n

Akşamüstüydü ve bahçenin sulanması gerekiyordu. Çocuklar ve Gülşah Öğretmenleri kocaman bir hortumla her bir kökü özenle suladı. Bir yandan okulun artık yaşayan yemyeşil bir bahçesinin olduğunu, çocukların sorumluluk aldığını, hatta sulama ve çapayı ilk zamanlar kendisi yaparken artık onların takip ettiklerini anlatan Gülşah Öğretmenin bu işten keyfi yüzüne yansımıştı. Bahçe fikrini ilk ortaya attıklarında okul yönetiminden çok destek aldıklarını ancak bazı eğitimcilerin “Olmaz bu iş, kırarlar, sorumluluk alamazlar, zarar verirler. Kendini boşa yorma” gibi yaklaştığını anlattı.

İyi ki denedik, toprağı çok sevdik

16684381_10154965484516585_5854840480077078514_n

Tüm bunları çocuklara söyleyerek, onları ikaz ederek değil uygulayarak, yaşayarak görmeleri gerektiğine inanıyordu ve her şeye rağmen vazgeçmedi: “En kötü ihtimal kırarlar, tohumlar tutmaz, ürün vermez, böceklenir ama en azından denedik ve olmadı deriz. Denemeden olmadı demek bana çok mantıklı gelmiyor. Şimdi herkes çok mutlu, sonuçtan oldukça memnun. Bahçeyle ilgileniyor, fikir veriyorlar. Hatta bugün yedikleri mücverin bahçeden olmasına çok şaşırdılar.”

16681866_10154965479511585_8839109274931460652_n

Gittiğimde okulların son haftasıydı ve bahçelerinden bir süre uzak kalacak olmanın burukluğunu yaşayan çocukların nöbetleşe gelip sulamaya devam edeceklerini söylemeleri, emeklerini sahiplenmelerine kanıttı. Bahçeye okuldan olduğu gibi mahalleliden de ilgi vardı. Yoldan geçerken çocukları bahçede görüp izleyenler, böyle sulanmaz, bak çapa böyle yapılır diye eline alıp gösterenler de imecenin parçasıydı.

img-20160531-wa0010

Bahçenin küçük ellerinden Ece Su, Ege, Arda, Büşra, Muhammed, Egemen, Elif, Ahmet, Yaren ve Umut ile konuştuk üretmenin, toprağa değmenin, birlikte emek vermenin, ektiklerinin büyümesini izlemenin, yemenin ve tüm bunların okulda olmasının onlar için ne ifade ettiğini. Hislerini ve deneyimlerini öyle bir tarif ettiler ki…

“Mutluluk geldi üstüme elim toprağa değince.”

16730682_10154965481126585_5198171758475741072_n

“Roka ekerken çok eğlendim, tohumları saçtık toprağa, ezdik. Teyzem pazarcı, bizde de roka vardı. Nasıl olduğunu bilmiyordum, zormuş.”

“Babam köyde hep yapıyordu bu işleri, ben hiç yapmıyordum. Top oynuyordum, babam da elletmiyordu. Burada otları koparırken elim ilk defa toprağa eğdi ve çok mutlu oldum. Sulama ve çapa yapmayı öğrendim. Artık ona yardım ederim”.

“Tükettikçe mutsuz olacağımıza ürettikçe mutlu olduk.”

dsc_1775

“Bu etkinlik bütün okullarda yapılmalı. Ortaokulla ilgili güzel bir anımız oldu. Okula bir iz bıraktık. Beton duvarların arasında yaşayanlar, toprakla hiç tanışmayanlar var. Toprakla tanışmaları gerek. Anlayacaklar, toprak çok güzel bir şey.”

“Çocuklar bilgisayarda tarım oyunları oynuyorlar. Aslında bunları yapsalar daha çok hoşlarına gideceğine eminim. Özlerine dönmüş olacaklar. Geçmişte atalarımız böyle yaparmış, kendileri ekip kendileri biçermiş.”

“Her zaman tüketici değil, biraz da üretici olmak iyidir.”

16649299_10154965483996585_3597653270836208759_n

“Alırken para veriyoruz ya, çiftçiler daha çok paraya satmak isteyince biz de almıyoruz. Şimdi biz çok özen gösteriyoruz, satsak biz daha da çok paraya satarız, kıyamıyoruz.”

“Toprakla uğraşmak çok güzel bir duygu. Köydeki insanları anladık, onlarla empati yaptık. Hazır alınca çok kolay olduğunu düşünüyoruz ama zorluklarını da görmüş olduk.”

“Bir canlının büyümesi, onu gözlemlemek heyecanlı.”

dsc_1965

“Kendi ürettiğimizi yemek daha tatlı. Biliyoruz nasıl olduğunu, satın almaya benzemiyor. Bugün yedimiz mücver çok lezzetliydi. İlk başta, daha bu bahçe olmadan önce, ben fazla olmayacağını düşündüm toprağa değer vermeyenler varsa okulda diye. Bir ay sonra baktım bozulmamış, demek okulda saygı varmış.”

“Gülşah Öğretmenimiz ilk gelip söylediğinde dersten yırttık sandık, sevindik. Diktikten sonra güzelleşmesini sağlamak için toplandık, çalıştık. Herkes çok uğraştı. Böyle şeylerle ilgilenmek huzur verici.”

 “Doğada olmak daha iyi oluyor, insan daha iyi öğreniyor.”

dsc_0015

“Köyde çalışıyordum, alışkındım, çok özlemişim. Buradaki farklıydı, orada her yer ağaçlık tarla, burada arkadaşlarımızla yaptık ve betonların arasında.”

“Bitkilere nasıl davranacağımızı öğrendik. Onların  da bizim gibi duyguları olduğunu. Bir arkadaşımla tartışmıştım, birlikte bahçede iş yaptık, barıştık. Saygıyı ve sevgiyi öğrendik. Epey merak ediyorum büyüdü mü diye, gurur duyuyoruz. Devam etmek istiyoruz.”

dsc_0052

Çocukların birbirlerinin sözlerini tamamlayarak anlattıklarını kocaman bir gülümsemeyle dinleyen rehber öğretmenleri Gülşah Çırnaz, çocukların kendi aralarındaki iletişimin değiştine, sınıftan çıkmayanların sosyalleştiğine, bazı derslerde başarısız olanların bahçede ürettikçe kendilerini daha iyi hissettiğine, onlara farklı bir alan açılmasının önemine vurgu yaptı:

Toprağın birleştirdikleri

“Sınıfta birbirlerine bağırarak bir şeyler anlatırken bahçede, zarar vereceksin dikkatli ol, hortumu oradan taşıma böyle taşı, çapayı yanlış yapıyorsun şöyle yap gibi konuşmalar başladı. Bilenler bilmeyene gösterdi. Birlikte yapıldı her şey ve iletişim değişti. Benim için de öyle, onlara daha yakın hissediyorum kendimi, bizi toprak birleştirdi.”

toplu

“Çocuklar kendiliklerinden anlattı, özümüz toprak. Benim çocukluğum da toprağın içinde geçti. Dört duvar arasındaki eğitime karşıyım. Daha çok doğaya çıkmalı, toprakla iç içe olmalı. O anlamda da iyi geldi  burada toprağa dokunmak. Buna ihtiyacımız var. Çocukları da tohum gibi görüyorum, biz toprağın suyunu, güneşini ne kadar iyi verirsek, o da iyi ürün verecek. Çok klasik bir laf belki ama ne kadar doğru,  yaşayarak görmüş olduk. Amacımıza ulaştığımızı düşünüyorum.”

kolajj

Bahçe ilham versin herkese

Bu işin bir imece sonucu oluştuğunu, emeği geçen okul yönetimine, çalışanlarına, öğretmenlere, mahalleliye, köylülere, ziraat mühendislerine, belediyeye, il tarım müdürlüğüne ve öğrencilere teşekkür borçlu olduklarını ifade eden Çırnaz, bahçenin diğer okullara da ilham vermesini diledi: “Okul bahçelerine beton döküyorlar. Çocuklar betonda koşuyor, düşünce canları acıyor. Toprak alanlar artmalı okullarda. Biz yapabildik, umarım duyanlara umut verir bahçemiz ve onlar da yapabilirler ilkbaharda.”

se

Çocuklar, geçtiğimiz kasım ayında bahçelerine kışlık ıspanak, roka, soğan, pazı ekti. Sabırsızlıkla baharı bekliyorlar şimdi. Kompost yapmak, kuşlar için ev boyamak, damlama sulama sistemi oluşturmak, takas şenliği, bahçenin ikinci bahar planları arasında. Çocuklar umut da ekecekler hepimiz için elleri değdikçe toprağa, tohuma… Sevgiyle, birlikte ve ulaşması temennisiyle kurda, kuşa, aşa..

Güneş Dermenci