15. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali; 11-18 Mart 2017’de İstanbul’da, Fransız Kültür Merkezi’nde, başlayacak. İstanbul’un ardından Adana, Bodrum, Çanakkale, Giresun, Mersin ve İzmir’de sürecek. Festival 11 Mart – 30 Nisan arası 7 şehirde kadınlarla olacak.
Filmmor ile 15 Yıl
2003 yılında Kadınlar Sinema Yapıyor diyerek yola çıkan ve 15 yılda, 500’ü aşkın filmi, 25 şehirde kadınlarla buluşturmasının yanı sıra yeryüzünün her yerinden, 100’ü aşkın kadın sinemacıyı da ağırlayan Filmmor Kadın Filmleri Festivali bugüne kadar Kadınların Sineması, Bedenimiz Bizimdir, Kendine Ait Bir Cüzdan, Cinsiyetler gibi başlıklarda film gösterimlerinin yanı sıra, toplu gösterimler, özel bölümler, söyleşi, forum ve atölyelerle, Yeryüzünün çeşitli yerlerinden 50’yi aşkın kadını konuk etti; on binlerce kadın buluştu, söyleşti ve üretti.
15. Festivalde Bölümler
15. Filmmor’un posteri Pelin Kırca’dan, sloganı Gülten Akın’dan
Bu sene 15.si gerçekleşecek Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde de Kadınların Sineması, Kadınların Sineması-Türkiye, Yeryüzünden Edilenler bölümleri; Christine Delphy – Feminist Değilim Ama… özel bölümü, Deepa Mehta – Yeryüzü Sineması toplu gösterimi; 41 film, atölyeler, forumlar ve söyleşiler var.
Tüm Şehirlerde Ücretsiz
Festival bu yıl tüm şehirlerde ücretsiz olacak. Filmmor Kolektifi, 7 şehirdeki tüm kadınları evin işi, şehrin hengamesi, hayat gailesinin ötesinde sinemada buluşmaya, dayanışmaya, festivale davet ediyor.
16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 16 Şubat Perşembe günü başlıyor! 34 ülkeden 146 yönetmenin toplam 126 filminin gösterileceği festival, yılın en çok konuşulan filmlerinin Türkiye galalarına evsahipliği yapıyor, müzik filmleri ve etkinlikleriyle !f’çileri bir araya getiriyor, bu yıla özel sohbetleriyle ilham vermeye devam ediyor. Bu yıl !f İstanbul’un teması ise “İyileştiren Şeyler”!
16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin açılış filmi, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil olmak üzere 8 daldaki adaylığıyla Oscar yarışının en güçlü adaylarından biri olan Barry Jenkins filmi “Moonlight/Ay Işığı”
16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 16-26 Şubat 2017 tarihlerinde İstanbul’da, 2-5 Mart 2016 tarihleri arasında ise Ankara ve İzmir’de gerçekleşecek. !f İstanbul bağımsız sinemanın en iyilerini, yılın çok konuşulan ve bol ödüllü filmlerini sinemaseverlerle buluştururken, !f music filmleri ve etkinlikleriyle müzik tutkunlarının odağı olacak, !f Doc Lab ile Türkiyeli ve Ortadoğulu belgeselcileri İstanbul’da buluşturacak, !f Yarın ile sanal gerçeklik dünyasının sınırsız dünyasına sürükleyecek, dijital yayın ağı !f ² ile de 32 farklı kente !f filmlerini götürecek.
İstanbul’da yeni salon: Cinemaximum Akasya
!f İstanbul bu yıl İstanbul durağında, Cinemaximum City’s Nişantaşı, Cinemaximum Kanyon ve Cinemaximum Budak & CKM salonlarının yanına yeni bir sinema salonu daha ekliyor: Cinemaximum Akasya. Ankara’da Cinemaximum Armada, İzmir’de de Cinemaximum Konak Pier sinemalarındaki gösterimlerine ise devam ediyor. Festivalin etkinlik mekânları ise bomontiada, Babylon ve Alt Sanat Mekânı olacak!
!f İstanbul 2017: İyileştiren Şeyler!
!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali bu yıl temasını “İyileştiren Şeyler” olarak belirledi. Türkiye’nin ve dünyanın içinden geçtiği kaosa karşı “iyileştiren şeyler” önerecek olan !f İstanbul, seyirciyi filmlerde, müzik etkinliklerinde ve bu yıla özel sohbetlerde buluşturup birlikte şifa yolları aramaya davet edecek.
!f İstanbul’u “Moonlight/Ay Işığı” açıyor!
16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin açılış filmi, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil olmak üzere 8 daldaki adaylığıyla Oscar yarışının en güçlü adaylarından biri olan “Moonlight/Ay Işığı”. Variety’nin 2016’nın en dikkat çeken yönetmenler listesinde işaret ettiği Barry Jenkins’in ustalık eseri sayılan film, üç farklı zamanda geçen ve bir çocuğun büyüme ve kendini keşfetme hikâyesini konu alıyor.
Galalar: Yılın en çok beklenen filmleri !f’te!
Galalar bölümün bu yıl da, Toronto’dan Venedik’e, Cannes’dan Sundance’e, dünyanın önemli festivallerinde büyük ilgi görmüş, yılın en çok beklenen filmlerini seyirciyle buluşturuyor. Aralarında Ang Lee’nin “Billy Lynn’s Long Halftime Walk/Billy Lynn’in En Uzun Yürüyüşü”; Kelly Reichardt’ın “Certain Women/Mutlak Kadınlar”; Richard Linklater’ın “Everybody Wants Some!!/Herkes Biraz İster!!”; Lone Scherfig’in“Their Finest/Aşkın Çekimi”; Sarah Adina Smith’in “Buster’s Mal Heart/Buster’ın Hasta Kalbi”nin de bulunduğu toplam 15 film Türkiye galasını !f İstanbul’da yapıyor.
!f’i T2 Trainspotting kapatıyor!
!f İstanbul’un kapanış filmi, yılın sinema olaylarından “T2 Trainspotting” olacak! Danny Boyle’un 1996’da Irvine Welsh’in efsanevi romanından uyarladığı ve sinema tarihinin en kült filmlerinden birisi oluveren “Trainspotting”in devam filmi olan “T2 Trainspotting”in biletleri iki gün içinde tükenmişti.
10 yıldır yılın en ilham veren yönetmenini arıyor!
!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin onuncu yılına giren Keş!f Uluslararası Yarışması, yılın ilham veren yönetmenini aramaya devam ediyor. İlk ya da ikinci uzun filmini yönetmiş yönetmenlerin filmlerinin yarıştığı Keş!f bölümünde, ABD, Almanya, Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık, Fransa, Hollanda, İran, İsrail, Kanada, Katar, Mısır, Peru, Polonya, Tayland’dan toplam 9 film, 10.000 A.B.D. Doları değerindeki Keş!f Ödülü için jüri karşısına çıkacak. Bu yılın jürisi ise Hint asıllı Kanadalı yönetmen Richie Mehta, Belçikalı görüntü yönetmeni Florent Herry ve Türkiyeli oyuncu Nesrin Cavadzade’den oluşuyor. Keş!f bölümündeki filmler ayrıca, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisi tarafından değerlendirmeye alınacak ve Barış Saydam, Janet Barış ve Murat Tırpan’dan oluşan jüri, seçecekleri bir filme SİYAD Ödülü’nü verecek. Keş!f Uluslararası Yarışması’nda yarışacak yönetmenler ve filmleri ise şöyle:
• Nele Wohlatz “The Future Perfect/Miş’li Gelecek Zaman”
• Anocha Suwichakornpong “By the Time It Gets Dark/Karanlık Çöktüğünde”
• Hadas Ben Aroya “People That are Not Me/Kimse Benzemez Bana”
• Agnieszka Smoczyńsk “The Lure/Deniz Kızlarının Şarkısı”
• Leonor Caraballo, Matteo Norzi “Icaros: A Vision/Ikaros”
• Tamer El Said “In the Last Days of the City/Şehrin Son Günlerinde”
• Damien Manivel “The Park/Park”
• Karl Lemieux “Shambles/Darmaduman”
• Reza Dormishian “Lantouri”
Yılın en iyi müdahalesi seçilecek
!f İstanbul’un iki yıl önce başlattığı ve dünyadan aktivist filmlerin yarıştığı Aşk & Başka Bi’ Dünya’da ABD, Danimarka, Finlandiya, Fransa, İsrail, Mısır, Polonya, Suriye ve Türkiye’den toplam 7 film, 10.000 A.B.D. Doları değerindeki ödül için yarışacak. Aşk & Başka Bi’ Dünya Yarışması’nın bu yılki jürisinde; Çinli çağdaş sanatçı ve insan hakları savunucusu Ai Weiwei; yazar ve gazeteci Ece Temelkuran ve Mısır asıllı İskoç sinemacı Khalid Abdalla yer alıyor. Aşk & Başka Bi’ Dünya’da yarışacak filmler ise şöyle:
• Valeria Bruni Tedeschi, Yann Coridian “A Young Girl In Her Nineties/Doksanlarında Bir Genç Kız”
• Tali Shemesh, Asaf Sudry “Death in the Terminal/Garda Ölüm”
• Serkan Çiftçi “Gacı Gibi”
• Theo Anthony “Rat Film/Fare Filmi”
• Andreas Dalsgaard, Obaidah Zytoon “The War Show/Savaş Şovu”
• Paweł Łoziński “You Have No Idea How Much I Love You/Seni Ne Kadar Sevdiğimi Bir Bilsen”
• Mohamed Siam “Whose Country?/Kimin Ülkesi?”
YENİ! Görme Biçimleri: Yaratıcı Belgeseller
!f İstanbul’un “!f music”, “Ev”, “Oyun”, “Gökkuşağı”, “Sanat Hayat İçindir!”, “Karanlık & Köşeli”, “!f kült” gibi klasikleşmiş bölümlerine bu yıl “Görme Biçimleri: Yaratıcı Belgeseller”, ekleniyor. Adını bu yıl başında kaybettiğimiz John Berger’den alan bölümde, belgesel sinemanın gerçeklikle olan ilgisi ve algısıyla oynayan, yaratıcı belgeseller gösterilecek. Michal Marczak’a Sundance’te Dünya Belgeselleri dalında En İyi Yönetmen Ödülü kazandıran “All These Sleepless Nights/Uykusuz Her Gece”; Dean Fleischer-Camp’in belgesel filmciliğin sınırları konusunda tartışmalar yaratan filmi “Fraud/Sahte”; gerçek aşka dair mitleri kırarak, aşk kavramını kafamızda yeniden şekillendirmemizi sağlayan “LoveTrue/GerçekAşk”; ünlü İtalyan sanatçı Yuri Ancarini’nin yönettiği “The Challenge/Mücadele” ve “The Dreamed Ones/Kalp Zamanı: Ingeborg Bachmann – Paul Celan Mektuplar”, sinemada yeni bakışları keşfetmeye hazır sinemaseverleri bekliyor.
YENİ! !f Yarın: Sanal gerçeklik dünyasına adım atın
16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin bu yıl ilkini düzenleyeceği !f Yarın, sinema başta olmak üzere sanat ve medya alanını derinden etkileyen ve geleceğin sanat dalları arasında anılmaya başlanan sanal gerçekliğin heyecan verici ve başdöndürücü dünyasına davet ediyor. Türkiye’de bir film festivalinde ilk kez geçen yıl !f İstanbul’da gerçekleşen sanal gerçeklik sergisi, bu yıl Samsung Electronics Türkiye ortaklığıyla daha da zenginleşerek ve heyecan verici işlerle çoğalarak !f Yarın kapsamında seyirciyle buluşuyor. Küratörlüğünü yönetmen ve sanal gerçeklik dünyasının yön belirleyici merkezlerinden MIT Media Lab araştırmacılarından Deniz Tortum’un üstlendiği ve Samsung Gear VR teknolojisiyle deneyimlenebilecek !f Yarın Sanal Gerçeklik ve İnteraktif Hikâyeler Sergisi’nde son yılların en çok ses getiren 13 işi bir araya geliyor. Sergi, 17 Şubat’ta bomontiada Alt Sanat Mekânı’nda açılacak ve festival boyunca ücretsiz gezilebilecek.
Festival programındaki yeniliklerden biri de !f Doc Lab olacak. !f İstanbul ve Yeni Film Fonu işbirliğiyle gerçekleşecek !f Doc Lab, Türkiye’den ve Ortadoğu’dan belgesel yönetmenlerini İstanbul’da buluşturacak. !f İstanbul’un “bir soluklanma ve rahatlama ânı, destek ve güç veren bir ortamda birlikte geçirilecek bir zaman aralığı” olarak tanımladığı !f Doc Lab, Türkiye’den ve Ortadoğu’dan belgesel yönetmenlerini bir araya getirecek ve 22-23 Şubat tarihlerinde Soho House İstanbul’da gerçekleşecek.
!f²: !f İstanbul 32 şehir, 42 noktada aynı anda
Dünyada ilk kez !f İstanbul tarafından gerçekleştirilen ‘alternatif film dağıtım ve paylaşım’ projesi !f², bu yıl Adana’dan Denizli’ye, Gümrü’den Lefkoşa’ya 42 farklı noktaya ulaşacak. İş Bankası’nın İş’te Üniversiteli markası partnerliğinde beşinci kez düzenlenen !f², Anadolu Kültür danışmanlığında ve Mediatriple tarafından sağlanacak online video platform ile gerçekleşecek ve !f İstanbul’un festival salonlarını Türkiye’de 30 şehrin yanı sıra Gümrü ve Lefkoşa’ya taşıyacak. Festivalin son üç günü olan 24-25-26 Şubat tarihlerinde İstanbul’da gösterilecek 5 film, 32 şehir ve 42 farklı noktada, 15 bin kişiye aynı anda ulaşacak. Ayrıca, Anadolu’nun farklı şehirlerinin toplum merkezlerinde mültecilere özel Arapça altyazılı gösterimler de yapılacak. Gösterimlerin ardından İstanbul’da yönetmenlerle yapılacak söyleşiler internet üzerinden canlı yayınlanacak ve bu şehirlerdeki katılımcılar da sohbeti izleyip, yönetmenlere soru sorabilecek. !f² kapsamında bu yıl; “Koca Dünya”, “India in A Day/Bir Günde Hindistan”, “The Giant/Dev”, “Window Horses/Camdan Atlar” ve “Tanna” gösterilecek.
Türkiye’den Kısalar: Yılın en iyi kısaları bir arada
!f İstanbul’un kısa metrajlı film üretimine dair son bir yıl içerisindeki eğilimlerin derlemesini yapmak amacıyla hazırladığı “Türkiye’den Kısalar” bölümü, bu yıl da yönetmen ve yapımcıların yanı sıra kısa film izleyicilerinin önerileriyle hazırlandı. !f İstanbul’un tematik olarak programladığı “Türkiye’den Kısalar” derlemeleri İstanbul, Ankara ve İzmir’de çeşitli festival sinemaları ve mekânlarında ücretsiz olarak !f izleyicilerine sunulacak. İstanbul’daki gösterimler sırasında yapılacak “İzleyici Oylaması” sonucu bir kısa filmin yönetmeni uluslararası bir festivale izleyici olarak katılmaya hak kazanacak.
Avrupa’da hava kirliliğinin en çok yaşandığı ilk 10 kent arasında, Türkiye’den 8 kent yer alıyor.
İngiltere’nin dünyaca ünlü gazetesi Guardian, Dünya Sağlık Örğütü’nün şehirlerdeki hava kalitesini güncel olarak gösteren veri tabanını kullanarak, kentlerde hava kalitesi üzerine özel bir analiz yayınladı. Analiz, Avrupa’dan ABD’ye, Afrika’dan, Asya’ya hava kirliliğinin en yoğun yaşandığı kentlere dair bilgileri içeriyor.
Yapılan çalışmaya göre, her gün milyarlarca insan, kirli hava soluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün PM 2,5 verilerine (çapı 2,5 mikron ve altında olan partikül madde) dayanarak yapılan çalışmaya göre dünyanın en kirli şehirleri Hindistan ve Çin’de yer alırken, Avrupa; Türkiye hesaba katıldığında, en kirli 10 kentin 8’ini bünyesinde barındırıyor.
Batman
Avrupa’da hava kirliliğinin en çok yaşandığı ilk 10 kent arasında yer alan kentlerimizin sıralamadaki yerleri ise şöyle: kent yer alıyor. Avrupa’daki en kirli 2. şehir Batman, 3 şehir ise Hakkari. Bu şehirleri, Gaziantep, Siirt, Afyon, Karaman, Iğdır ve Isparta izliyor. İlk ona giren diğer kentler ise Makedonya’daki Tetevo şehri ile Bosna Hersek’teki Tuzla şehri.
Hava kirliliği çağımızın en önemli çevresel sorunları arasında gösteriliyor. Uzmanlar, hava kirliliğinin solunum, dolaşım ve sinir sistemi üzerinde kalıcı hasarlar konusunda uyarıyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre PM 2.5’in yıllık ortalamasının 10 μg/m3 daha yüksek olması solunum, dolaşım ve sinir sistemi üzerinde kalıcı hasarlar bırakıyor.Avrupa’nın havası en kirli on şehri arasında yer almasa da, İstanbul’da da hava kalitesi tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. DSÖ verilerine göre, İstanbul’da PM 2.5 yıllık ortalaması 33 μg/m3 seviyesinde seyrederek, İstanbul’luların yaşam kalitesini olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Kara Rapor
Türkiye’de çevre ve sağlık alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarını bir araya getiren Temiz Hava Hakkı Platformu da, Türkiye’de hava kirliliği ölçümü yapılan tüm istasyonlardan alınan veriler ışığında Türkiye’de Hava Kirliliği: Kara Rapor adlı çalışmayı yayınlamıştı. Mart 2016’da yayınlanan Türkiye’de Hava Kirliliği: Kara Rapor’a göre, 81 il içinde sadece Çankırı’nın hava kalitesinin Dünya Sağlık Örgütü’nün limitlerine uygun olduğunu bulmuştu.
Ödenmeyen Sağlık Faturası
Çevre ve Sağlık Birliği (HEAL) ise 2015 yılında, kömürlü termik santrallerin sosyal ve ekonomik maliyetleri üzerine bir analiz yayınlamıştı. Yayınlanan, Ödenmeyen Sağlık Faturası raporuna göre kömürlü termik santrallerden kaynaklı hava kirliği her yıl 2.876 kişinin erken ölümüne ve 7 milyon 976bin hasta geçirilen güne sebep oluyor. Ortaya çıkan hava kirliliğinin sadece sağlık alanında yıllık maliyetinin ise yıllık 3.6 milyar avro olduğunu ortaya koymuştu.
Bu hafta İklim İçin köşesine ne yazacağımı uzunca düşündüm çünkü tüm hafta KHK’lar olsun, ihraç edilen akademisyenler olsun, cop yiyen öğrenciler olsun, işlerinden atılan gazeteciler olsun iklim değişikliği pek gündemime düşmedi. Ama her Salı Açık Radyo’da Ömer Madra ile hazırlayıp sunduğumuz İklim İçin programına son gecede hazırlanırken bile tüm programa yetecek, hatta artacak iklim haberi bulmayı başardım. Çünkü gündem ne olursa olsun iklim değişmeye devam ediyor.
Öncelikle Türkiye ile başlayalım. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak gazetecilere verdiği bir yemekte Türkiye’nin yerli ve milli enerji politikasını açıkladı. Bakan Albayrak, “2016’da elektrik üretiminde yerli kaynakların oranını yüzde 49.3’e çıkararak yerli kaynaklar ve yerli rezervler noktasında çok önemli bir başarıya imza attık. 2020’lerde, enerjimizin üçte ikisini yerli kaynaklarımızdan sağlamayı hedefliyoruz. 2017’de ise elektrik üretimimizde yerli kaynaklarımızın payı, yüzde 50’yi geçecek inşallah. Yerli kömür, güneş ve rüzgarda da en az 5’er bin megavat civarı bir yatırımla biz 2023’e kadar 15 bin megavat sisteme yerli kaynaklara dayalı santrali devreye alacağız” dedi.
Bu yerli ve milli inadı nereden geliyor? Kadir Has Üniversitesi’nin Türkiye Toplumunun Enerji Tercihleri araştırmasına göre Türkiye’nin %38,6’sı enerjide dışa bağımlılığı en önemli enerji sorunu olarak görürken seçimlerde oy verdikleri partilerin enerji politikaları hakkında genelde kimsenin hiç bilgisi yok. Seçimlerde oy verirken partilerin enerji politikalarını da dikkate almıyorlar. Ankete katılanlara göre enerjiden kaynaklı en büyük çevre sorunu %40 ile hava kirliliği, %20 ile insan sağlığı ve %17 ile iklim değişikliği. İlginç sonuçlar. Bağımsız, temiz, insan sağlığını kötü etkilemeyen ve iklim değişikliğine neden olmayan enerji istiyoruz, ama o doğru enerji üretimini bulması için siyasi partilere duyduğumuz güven sonsuz. Oysa ki onlar insan sağlığını kötü etkiyen, havamızı kirleten, iklimi değiştiren kömüre yöneliyorlar.
Türkiye’nin %49 yerli kaynağının %35’ini linyit ve asfaltit oluşturuyor. Türkiye’de üretilen linyitin %68’i düşük kaliteli. İklim değişikliğine etkisi bir yana, ciddi sağlık etkileri var bu linyitin.
Dünya Sağlık Örgütü’nün PM2.5 değerlerine göre dünyanın havası en kirli şehirlerini listelediği araştırmada Avrupa’nın havası en kirli 10 şehrinden 8’i Türkiye’den. Listeyi öyle işgal etmişiz ki iki liste yayınlamış:Türkiye hariç Avrupa’nın havası en kirli 10 şehri ve Türkiye dahil Avrupa’nın havası en kirli 10 şehri olarak.
Avrupa’nın büyük şehirlerindeki hava kirliliğine baktığımızda İstanbul 1. sırada. 8. sıradaki Paris’te aşırı hava kirliliği yüzünden araçların trafiğe çıkması yasaklanmıştı hatırlarsınız. Neyse, hala yaşadığımıza göre sorun yok.
Zaten insan elinin değmediği yer yok. Okyanusun en derin yeri olan Mariana hendeğinde bile kimyasal kirlilik tespit edildi. Nature Ecology and Evolution dergisinde yayınlanan araştırmaya göre daha önce insanlardan etkilenmediği düşünülen derin okyanusta, 10bin metre derinliğinde bile kullanımı 70’lerde yasaklanan kimyasal maddelere rastlanması insanın kirletmediği yerin kalmadığını kanıtlıyor.
Okyanusun beş bin metre derinliğinde yatan çöp
İnsanların yaptığı sadece bu kadarla da kalmıyor. İlk defa bilim insanları insanın iklim değişikliğine etkisini gösteren bir matematik formülü buldular. Buna göre insan eylemleri, doğal olaylara göre iklim değişikliğini 170 kat daha fazla hızlandırıyor.
İşte insanlığın geldiği nokta! İnsanlar akan suyu elektrik üretmek için durdurdular, sonra iklimi değiştirdiler, sonra değişen iklim o suyu durdurmak için diktikleri barajları yıktı. ABD’nin California eyaletinde, ABD’nin en yüksekten akan barajı olan Oroville Gölü barajında özellikle artan yağışlardan sonra barajın acil akış yönünde oluşan erozyon nedeniyle artan suyun taşkına neden olabileceği gerekçesiyle 200bin kişi tahliye edildi.
Ama tüm icatları yaratan insan aklı, elbet iklim değişikliğini de durdurmak için de bir icat geliştirecek. Mesela 500 milyar dolarlık bu proje: Kuzey kutbuna yerleştirecek rüzgar enerjisiyle çalışan su pompalarıyla suyu tekrar dondurarak buzun kalınlığını arttırıp iklim değişikliğini yavaşlatabiliriz. Bu değişen iklimlerde eriyen buzul arkadaşlarımızı da düşünelim. Herkes kuzey kutbuna bir tas buz atsın.
İnsanların yaptığı saçmalıklar bu kadarla da kalmıyor. Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin tehlike altında sıraladığı türlerde memelilerin yarısı, kuşların çeyreği iklim değişikliğinden kötü etkileniyor. Bir önceki araştırmada sadece memelilerin %7 ‘si ve kuşların %4’ünün kötü etkilendiği belirlenmişti. İnsan eliyle iklim değişikliği gerçekten hız kesmiyor. İklim değişikliğinden en çok etkilenen hayvan ise filler.
Eğer bir fil olsaydık…
Dünyanın en mutlu politik sistemine sahip olurduk, dünyamızı yaşlı, bilge kadınlar yönetirdi. Dünya bilgilerine ve muhakeme yeteneklerine göre bu role atanırlardı. Hiyerarşi için hiyerarşiyle ilgilenmezdik. En çoğumuz için en iyiyi arardık.
Toplumcu olurduk. İlişkisellik her şey olurdu. Tek başımıza yaşayamayacağımızdan değil, elbette topluluğun üyesi olmak hayatta kalma şansımızı arttırır. Ama çok daha bariz ve önemli bir seviyede ilişkisel olurduk – topluluk olmanın getirdiği sorumlulukları neşeyle birlikte omuzlardık, çünkü bu bizi mutlu ederdi. Niye filler diğer filleri ararlar? İlkel olarak üremek veya kaçak avcıların kokusunu daha iyi alabilmek ya da diğer fillerin yiyecek bulma güdüsüne dayanmak için değil – çünkü filler diğer filleri severler.
Bu hiç şaşırtıcı olmamalı, ama pek çok insan şaşırır. Sadece insanların akılları ve gerçek duyguları olduğuna dair antropojenik yalana ne kadar da inandığımızı gösterir.
Bir fil olsaydık, aklımız olurdu. Şüphesiz ki farkında olurduk. Tüm kanıtlar gösteriyor. Hiçbir, ama hiçbir kanıt aksini iddia etmiyor. Diğer şeylerden ayrı olarak kendimizin farkında olurduk. Kibirlice insanlara bakar ve niye bariz bir şekilde zehirli yiyecekleri yediklerini, niye mutsuz ve yalnız olmayı seçtiklerini ya da gereksiz saldırganlıklar ve endişeler için enerji harcadıklarını merak ederken, teessüf ederdik. Soyumuza has ya da beyin zarından refleksle gelen ya da kız kardeşimizin teessüfü değil. Dışarıdan bakan o gözün bizim gözümüz, teessüf edenin biz olduğumuzu bilerek…
(Charles Foster’ın Guardian’da yayınlanan “If you were an elephant” makalesinden tercüme, uyarlama)
İnsanlar filleri yok ederse insanları hiç affetmeyeceğim.
İklim İçin radyo programı her Salı saat 10.00’da Açık Radyo’da yayınlanıyor. 14 Şubat 2017, Salı günü Ömer Madra ile gezegenin geleceği hakkında konuştuk. Yukarıda yazanları ve daha fazlasını buradan dinleyebilirsiniz.
Geçtiğimiz hafta bir ziyaret sebebiyle Irak Kürdistanı’nın Hewlêr / Erbil şehrinde idim…
Bu tür programlı seyahatlerin yoğun gündemlerinin dışında bazen insanın o güne kadar farkında ya da haberdar olmadığı güzelliklerle buluşması hayatın incelikleri olarak şahsi ajandanızda kayıt altına alınmış oluyor.
Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (DİTAM) bir sivil toplum buluşması olarak programladığı seyahatin resmi ziyaretlerinden biri de Erbil Valisi Newzat Hadî’yi makamında ziyaretti. Ziyaretin sohbet faslından sonra Erbil valisi küçücük bir kutu içinde üzeri pütürlü ama avucunuza aldığınızda hoş ve latif bir koku saçan elma benzeri bir armağanla yolculadı bizi.
O armağan hakkında çok kısa bir bilgi orada verilmiş olmakla birlikte dönünce merak edip araştırarak soruşturdum ve işin aslını öğrenmiş oldum.
Meğerse üzerine karanfil saplanmış elma imiş Erbil valisinin bizzat Irak Kürdistanı Kültür Bakanlığı’nca bir proje olarak işlevlendirilen ve turizm objesi haline dönüştürülen armağanı.
Eski İran Kürtlerinin tarihinde yılın istenilen gününde âşıkların, sevgililerin, sevdiklerinden ayrı düşenlerin aşkını, sevdasını, sevgisini dile getirmek, yeniden hatırlatmak için sunduğu bir kadir kıymet bilirlik nişanesi imiş Kürtçe adıyla Sêva Mêxekrêj (Karanfilli Elma)…
Küçük boy bir kırmızı elmanın üzeri çok sık birbirine bitişik olmak kaydıyla karanfillerle donatılıyor. İşlem bittikten sonra kuru karanfilin kokusu taze elma kokusuyla buluşunca hoş bir rayiha ortama yayılıyor. Üstelik bu iki ürünün buluşma hali çok uzun süre kaybolmuyor.
Bize sunulan karanfilli elma paketinin üzerinde 2014 tarihi vardı ve çok güzel kokuyordu. İçinde çok dilli olarak hazırlanmış kısa tanıtım metnine baktığımda yüz yıl dahi geçse kokusunu kaybetmediği ifade ediliyordu.
Projeyi İran Kürdistanı’ndaki çatışmalı hâl nedeniyle topraklarını terk edip Irak Kürdistanı’na yerleşen ve 11 yıl Süleymaniye’de okuyup yaşayan, şimdililerde Diyarbakır’da yaşayan Heykeltraş Seywan Saedian, Irak Kültür Bakanlığı’na sunmuş. Dönemin Kültür Bakanı Felakeddin Kakeyî projeye çok sıcak bakmış ve hayata geçirmiş. Sonra da taşınabilir organik Kürt kültürü simgeselliği üzerinden önemli bir yitik değerin gün yüzüne çıkmasına vesile olmuş Sêva Mêxekrêj…
Bu yazıyı yazarken birazda konuyla ilgili cehaletimden “utanıp sıkılarak” projenin sahibi Seywan Saedian’ı aradım. Kendisine de sordum. Sağ olsun paylaştı. 2005 yılında Irak Kürdistanı Kültür Bakanlığı’na projeyi sunduğunda bu çok eski gelenek neredeyse unutulmuş bir haldeymiş. 2005 yılından sonra öncelikli olarak Irak Kürdistanı’nın dört şehri ve 100 dolayında irili ufaklı yerleşkesinde adeta bir “karanfilli elma sevgililer bayramı” kutlaması haline dönüşmüş. Hakkında dört belgesel film, 30 saat dolayında video kaydı, sayısını kendisinin de hatırlamadığı kadar röportaj ve yazı yayımlanmış.
2013 yılında Irak Kürdistanı Şehitler Bakanlığı “Sêva Mêxekrêj”den 1000 adet satın alarak Saddam döneminin en büyük kitlesel Kürt katliamı olan ve 200 binin üzerinde insanın katledilmesi olarak tarihe geçen Enfal ve Halepçe soykırımının mağduru ailelere o günün anısına armağan olarak sunulmuş. Aslında bu sunumun ironik bir arka planı da var elbette. Bilindiği üzere Enfal ve Halepçe katliamından kurtulanlar yukarıdan atılan gazın bir elma kokusu ile yayıldığını ve sonunun ölümlerle bittiğini anlatıyorlardı.
Ama işin asıl otantik Kürt tarihindeki hikâyesine göre; yaşanmış olan birçok aşk hikâyesinde âşık olan ama aşkını söyleyemeyen genç kız Sêva Mêxekrêji hazırlayıp âşık olduğu kişiye aşkını dile getirmek üzere gönderiyor. Ayrıca aralarında sorun yaşayan sevgililer de barışma nişanesi olarak Karanfilli Elma hazırlayıp birbirlerine sunarlarmış.
Sêva Mêxekrêj üzerinde yapılan kimi araştırmalarda bu geleneğin Zerdüştilik döneminden beri var olan bir “aşk geleneği” olduğu ve “aşk” ile “barış” üzerinden yılın herhangi bir gününde dile getirilebileceği dillendiriliyor.
Ama işin uluslararası boyuta taşınması bir başka güzelliği beraberinde getiriyor. 2005 yılında projenin hayatiyet bulmasıyla, 2006 yılından itibaren madem 14 Şubat Sevgililer Günü dünyanın her yerinde kutlanıyor, aynı gün Sêva Mêxekrêj (Karanfilli Kırmızı Elma) Günü, “Valentîna Kurda” olarak Kürtler arasında kabul görüp yaygınlaşmış.
Bu vesileyle bu projeyi uluslararası organik Kürt kültürü olarak yaygınlaştırmak isteyen Seywan Saedian’ın isteğine umarım bir aklı başında kurum sahip çıkar…
Referandum öncesinde başlayan HDP ve bileşenlerine yönelik operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. Son 5 günde gerçekleşen operasyonlarda yüzlerce kişi gözaltına alındı.
16 Nisan’da gerçekleşecek referandum öncesinde ülke genelinde ‘hayır’ diyeceğini açıklayan ve kampanya çalışmalarına başlayan HDP ve bileşenlerine dönük operasyonlar devam ediyor. Sadece son 5 günde ülke genelinde gerçekleşen ve bugün itibariyle devam eden operasyonlarda yüzlerce HDP’li gözaltına alındı ve tutuklandı.
HDP yöneticilerinden alınan bilgilere göre il il gözaltına alınan ve tutuklananların sayısı ve isimleri şu şekilde. Gözaltı sayılarında yer yer farklılıklar gözlemlenebileceği de aktarılan bilgiler arasında.
İstanbul’da 70 gözaltı, 34 kişi için arama kararı
TEM Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen ev baskınlarında çok sayıda kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Hükümete yakın medya tarafından servis edilen haberlerde 70 kişinin gözaltına alındığı 34 kişi içinde yakalama kararı bulunduğu belirtildi. Alibeyköy’de polis Deniz Erden (40) isimli yurttaş polis tarafından ayağından vuruldu.
İzmir’de 35 gözaltı
İzmir’in Menemen, Menderes, Urla, Bayındır ve Torbalı ilçeleri ile kent merkezinde sabah saatlerinde 50 adrese eş zamanlı baskın düzenlendi.
Gözaltına alınanlardan isimleri netleşenler şunlar:
SYKP il yöneticisi Furkan Ege, HDP Torbalı ilçe Eşbaşkanı Gülcan Kızıldağ, TJA aktivisti Maile Arıç, SDGF MYK üyesi Gözde Sivaslıoğlu, HDP üyeleri, Kamuran Çakırca, Hüsnü Koyuncu, Suphi Kahraman, Veysel Güven, Deniz Gül, Necmettin Ertaş, Ramazan Ceylan, Hüseyin Ünsal, İlyas Aras, Halit Polat, İhsan İpekli, Mehmet Kodaman.
Gözaltına alınanlar sağlık kontrollünden geçirildikten sonra İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Bursa’da operasyon: 38 gözaltı
Sabah saatlerinde Bursa’da gerçekleşen polis operasyonunda 38 kişi evleri basılarak gözaltına alındı. SYKP Bursa İl Eşbaşkanı Ayhan Genç’in de evinin basıldığı öğrenildi.
Adana’da çok sayıda gözaltı
Adana’da da sabah saatlerinde eş zamanlı ev baskınları yapıldı. Evlerde yapılan aramaların ardından HDP Adana İl Eşbaşkanı Hüseyin Beyaz ve HDP Seyhan İlçe Eşbaşkanı Suzan Kılıç’ın da olduğu çok sayıda HDP’li gözaltına alındı.
Gözaltına alınan HDP’liler, Adli Tıp Kurumu’nda sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Adana İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü belirtildi.
Antep’te operasyon
Gözaltı operasyonlarının bir diğer adresi olan Antep’te de ilçelerde sabaha karşı eş zamanlı operasyon yapıldı. HDP yöneticilerinin evlerinde yapılan aramaların ardından aralarında HDP eski İl Eşbaşkanı Atiye Okay ile parti üyeleri Abudurahman Kartal, Diyar Kazak, Ahmet Satilmiş, Talat Yilmazsoy ve Eyup Şahman gözaltına alındı.
Gözaltı gerekçesi hakkında bilgi edinilmezken, gözaltı sayısının daha fazla olduğu belirtildi.
Van’da 11 kişi gözaltına alındı
Bu sabah Van’ın merkez İpekyolu ile Tuşba İlçesi’ndeki birçok adrese eş zamanlı operasyon düzenledi ve ‘PKK adına faaliyet yürüttükleri’ suçlamasıyla 11 kişi gözaltına alındı.
Malatya’da HDP ve DBP üyelerine ev baskını
Malatya’da sabah saatlerinde eş zamanlı olarak yapılan operasyonla DBP il yöneticisi Beyaz Adıyaman, HDP il yöneticileri Behçet Tunç, HDP Akçadağ ilçe yöneticisi Süleyman Aktaş ile HDP üyeleri Suna Gedik, Besime Cebe ve Hayri İnan’ın da aralarında bulunduğu 22 kişi evlerinde arama yapılarak göz altına alıntı. Gözaltına alınanlar Malatya Emniyet Müdürlüğüne götürüldü.
Bingöl’de 14 gözaltı
Bingöl ve ilçelerinde sabah saatlerinde eşzamanlı yapılan operasyonlarda 14 kişi gözaltına alındı. Ev aramalarının ardından haklarında gözaltı kararı bulunan DBP PM Üyesi Adnan Sarı, Bingöl Belediyesi DBP’li Encümeni Cihat Yıldırım, İl Genel Meclis Üyesi Aydın Kaya, DBP eski İl Başkanı Niyazi Azak, HDP milletvekili adayı Hilal Çakabay, DBP’li İlhan Çakabay, Özkan Kılıç, Orhan Kemali Erboğa, Edip Kaynar ile Selim Baluken gözaltına alındı.
Dersim’de 3 gözaltı
Dersim’de yapılan ev baskınlarında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) il eski eşbaşkanı Gülseven Yıldız, eski yöneticisi Necla Kılıç gözaltına alınırken, Nazimiye ilçesinde ise DBP’li encümen Selvi Güneri sabah saatlerinde yapılan baskınlarla gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Siirt’te çok sayıda gözaltı
Siirt merkezde de sabah saatlerinde eş zamanlı ev baskınları düzenlendi. Baskınlarda KURDÎ-DER Şube Başkanı Eyüp Ongur, KURDÎ-DER Yöneticisi Vedat Nas, DİSK Genel İş Temsilcisi Halit Kaçar, MKM çalışanı Abdullah Yorulmaz, DBP Kurtalan İlçe Yöneticisi Ali İhsan Eviz, HDP Kurtalan eski İlçe Yöneticisi Zübeyir Yoltay, HDP Kurtalan eski İlçe Yöneticisi Nadire Uçar, HDP Kurtalan İlçe Eşbaşkanı Esmer Baran ile Uğur Eren, Şükrü Bark ve Halil Timurtaş isimli yurttaşlar.
Hakkari’de 5 kişi gözaltına alındı
Hakkari’de de sabah saatlerinde eş zamanlı ev baskınları yapıldı. Yapılan aramaları ardından HDP İl Eşbaşkanı Sefer Berk, DBP eski PM Üyesi Mehmet Sıddık Akış, Belediye eski Başkan Yardımcısı Mikail Erdal, Arafat Özek ve Sevda Gündüz gözaltına alındı.
Mersin’de çok sayıda gözaltı
Mersin’de sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında çok sayıda kişi gözaltına alındı. Aralarında HDP’liler ile kayyum atanan Akdeniz Belediye çalışanlarının yanı sıra mahalle muhtarlarının da olduğu öğrenilirken, 2 Şubat’tan bu yana gözaltına alınanların sayısının 60’ın üzerine çıktığı belirtiliyor. Edinilen bilgilere göre gözaltına alınanlara “KCK faaliyetlerinde bulunma” suçlaması yöneltilirken, gözaltına alınanlar arasında Akdeniz Belediyesi çalışanı Uğur Deniz ve kardeşi Maşallah Deniz’in ismi öğrenildi.
Antalya sosyal medya operasyonu
Antalya’da da sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilen 12 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. Gözaltına alınanlar İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Kocaeli ve Edirne’de gözaltı
Kocaeli’de sabah saatlerinde evlere yapılan baskınlarda kent merkezinde 2, Dilovası’dan ise 7 HDP’li gözaltına alındı.
Edirne’de ise 1 kişi gözaltına alındı.
Urfa ‘da 28 gözaltı
Urfa’da da aynı gerekçe ile kent merkezi ve ilçelerinde yapılan operasyonlarda 28 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Gözaltına alınanlardan isimleri öğrenilenler şöyle: Mehmet Toprak, Serdar Fırathan, İbrahim Halil Şeker, İslim Demir, Behçet Öcalan, Hasan Demir. Viranşehir ilçesinden Emine Çetiner, Aziz İnan ve Mehmet Nezir Vural.
Diyarbakır’da 16 gözaltı
Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde sabah erken saatlerde Kazancılar (Heciya Kurda) köyüne düzenlenen ev baskınlarında 16 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında DBP eski yöneticilerinin de bulunduğu öğrenildi. Gözaltı gerekçesi bilinmeyen 16 kişi, İlçe Jandarma Komutanlığı’na götürüldü.
Batman’da DBP yöneticisi gözaltına alındı
Batman’da ise, DBP İl Yöneticisi Ramazan Acet, sabah saatlerinde evine yapılan baskında gözaltına alındı. Gözaltı sayısının artabileceği belirtiliyor.
Af Örgütü AB ile Türkiye arasında imzalanan mülteci anlaşmasının benzerinin Libya, Sudan ve Nijer’le imzalanmamasını istedi.
Uluslararası Af Örgütü, AB ile Türkiye arasındaki mülteci anlaşmasının sonuçlarının ürkütücü olduğunu belirterek Libya, Sudan ya da Nijer’le benzer anlaşmaların imzalanmaması konusunda uyardı. Af Örgütü’nden yapılan açıklamada, “Avrupalı politikacıların bu anlaşmanın kabul edilemeyecek ağır bedelleri nedeniyle acı çekenlere göz yumup, AB-Türkiye mülteci anlaşmasını başarı gibi gösterip övmesi dürüst değil” denildi.
Af Örgütü özellikle Yunan adalarında bulunan sığınmacıların içinde bulunduğu kötü koşullara atıfta bulundu. Af Örgütü Avrupa Direktörü Gauri van Gulik, “AB-Türkiye anlaşması tehlikeli, çaresiz ve sonu gelmeyecek bir çekişmenin içinde Yunan adalarına ulaşan binlerce insan için tam bir yıkım” dedi.
Af Örgütü temsilcisi Yunan adalarındaki sığınmacıların ‘yasadışı bir biçimde rededdilmek suretiyle’ Türkiye’ye gönderilmelerinin ise uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtti.
AB geçen yıl Mart ayında Türkiye ile yasa dışı yollardan Yunan adalarına geçen sığınmacıların Türkiye’ye iade edilebilmeleri konusunda uzlaşma sağlamıştı. Anlaşma uyarınca Yunan adalarındaki sığınmacılar iltica başvurularının incelenmesini ve sonuca bağlanmasını talep edebiliyor.
Ancak bu süreç tahmin edilenden çok daha uzun sürdüğü için Yunan adalarından Türkiye’ye neredeyse hiç sığınmacı gönderilmiş değil. Uluslararası Af Örgütü bu sığınmacıların Yunan adalarından Yunanistan’ın diğer bölgelerine ya da AB ülkelerine gidebilmelerine izin verilmesini talep ediyor.
Erkekler Ocak’ta 29 kadın öldürdü. Öldürülen kadınlardan ikisi Suriyeli mültecilerdi. Ocak ayında dört trans kadın ise saldırıya uğradı. 27 kız çocuğu cinsel istismara maruz kaldı.
Bianet’ten Çiçek Tahaoğlu’nun haberine göre bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre, erkekler Ocak’ta 29 kadın öldürdü, altı kadına tecavüz etti, altı kadını taciz etti, 27 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu, 23 kadına şiddet uyguladı.
Erkekler 2016’da 261 kadın ve kız çocuğunu öldürdü; 75 kadına tecavüz etti; 119 kadını taciz etti; 417 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu; 348 kadını yaraladı.
Erkekler Ocak’ta 29 kadın ve o sırada kadınların yanında olan veya olayı görüp engel olmak isteyen dört erkeği öldürdü.
Öldürülen kadınlardan ikisi Suriyeli mülteciydi.
Kadınların yüzde 52’sini kocaları ve sevgilileri öldürdü: İki kadını ağabeyleri, birini erkek bir akrabası, ikisini annelerinin evleneceği erkeğin oğlu, ikisini kızlarının kocaları, birini eski nişanlısı, birini evleneceği erkeğin oğlu, birini kardeşinin kocası, dokuzunu resmi nikahlı kocaları, ikisini dini nikahlı kocaları, birini komşusu, birini oğlu, dördünü sevgilileri, birini torunu öldürdü, bir kadın ailesinin kararıyla ailenin erkekleri tarafından öldürüldü.
Ocak’ta medyaya altı tecavüz olayı yansıdı.
Tecavüzcülerden ikisi kadınların babası, biri sosyal medyadan tanıştığı bir erkek, biri otobüs şoförü, biri tanıdığı/arkadaşı olan bir erkek, biri ise tanımadık erkeklerdi.
Tecavüz olaylarının ikisi kadınların evinde, biri araçta, biri hastanede, biri otelde, biri otobüste yaşandı.
Ocak ayında en çok cinayet İzmir’de işlendi. İzmir’i İstanbul ve Trabzon takip etti.
Cinayet haberlerinin yüzde 31’i Marmara, yüzde 24’ü Ege, yüzde 21’i Karadeniz, yüzde 10’u İç Anadolu, yüzde 10’u Güneydoğu Anadolu, yüzde 3’ü Doğu Anadolu’dan geldi.
Medyaya yansıyan tüm şiddet haberlerinin yüzde 25’i Marmara, yüzde 11’i İç Anadolu, yüzde 23’ü Ege, yüzde 21’i Akdeniz, yüzde 12’si Karadeniz’de, yüzde 3’ü Doğu Anadolu, yüzde 4’ü Güneydoğu Anadolu’dan geldi.
Yeni Zelanda’da geçen hafta karaya vurarak ölen yaklaşık 300 yunusun kuma gömüleceği açıklandı.
Karaya vuran yunuslardan ölenlerin üzerine X işareti çizildi
Perşembe günü yaşanan olay, ülke tarihindeki en fazla yunusun karaya vurduğu vakalardan biriydi.
Ülkenin Güney Adası’nın kuzeyindeki Farewell Kıyı Oku bölgesinde hafta içi 400’den fazla yunus karaya vurmuş, Cumartesi günü ise bunlara 200 yunus daha eklenmişti.
Pilot balina türü yunusların bir kısmı yetkililer ve gönüllüler tarafından suya geri döndürülürken yaklaşık 300 yunus kurtarılamayarak öldü.
Yunusları kurtarmak için çok sayıda gönüllü çaba gösterdi
Ölen yunusların vücutlarının çürümeye başlayıp patlama riski yaratmasını engellemek için görevliler Pazartesi günü yunusların vücudunda çürümeyle oluşan gazların serbest kalabilmesini sağlamak için delikler açtı.
Ülkede neden bu kadar fazla yunusun karaya vurduğu ise henüz bilinmiyor.
Doğa Koruma Departmanı’ndan Trish Grant, ilk aşamada 200 yunusun suya döndürüldüğünü fakat yunus sürüsünün hâlâ sahile çok yakın dolaşması nedeniyle tekrar karaya vurma ihtimallerine yönelik alarmda olduklarını söyledi.
Kıyı okları, kıyılarda akıntılarla taşınan malzemelerin birikmesiyle oluşan coğrafi yapılara deniyor.
Ölü yunuslar nasıl taşınacak?
Binlerce kilo ağırlığa ulaşabilen yunusların, gömülecekleri kum tepelerine taşınabilmeleri için iş makinaları kullanılacak.
Yunusların kıyıya vurmasını engellemek için gönüllüler sığ sularda insan zinciri oluşturdu.
Doğa Koruma Departmanı ilk başta ölü yunusları oldukları yerde bırakmayı düşünüyordu. Fakat sonrasında çürüyen hayvanların toplum sağlığına risk oluşturabileceği gerekçesiyle bu düşünce terk edildi.
Trish Grant, bu kadar çok yunusu taşımanın birkaç gün sürebileceğini söyledi.
Neden karaya vuruyorlar?
Kimse bu soruya kesin bir cevap veremiyor.
Bir teoriye göre köpekbalıkları tarafından kovalandıkları için buraya kaçıyorlar.
Gönüllüler hafta sonu boyunca yunusları denize döndürmeye çalışan görevlilere yardımcı oldu
Bazı ölü yunuslarda bulunan ısırık izleri bu teorinin ortaya atılmasına yol açmıştı.
Fakat sahilin yapısı ve sığ sular da bunda etkili olmuş olabilir.
Bölge halkından Joanna Wheaton, kıyı okunun deniz memelileri için bir tuzak olduğunu söylüyor.
Doğa Koruma Departmanı’ndan Herb Christophers, yunusların adanın etrafından dolaşmak istediklerini fakat yönlerini kaybetmeleri nedeniyle burada kapana kısıldıklarını söylemişti:
“Bir yunussanız ve kaybolduysanız burası sizin için çok zorlu bir yer olurdu”.
Yunusların yönlerini bulmak için kullandıkları ses dalgalarının yankıları sığ sularda işe yaramayabiliyor. Auckland Üniversitesi’nden deniz biyoloğu Rochelle Constantine, deniz memelilerinin ses dalgalarının çok düşük eğimle, yavaşça sığlaşan sularda bu sığlaşmayı fark edemediklerini söylüyor.
Uzmanlar karaya vuran yunusların yaydığı yardım çığlıklarının da daha fazla yunusun buraya gelmesine yol açmış olabileceğini belirtiyor.
Daha önce olmuş muydu?
Yeni Zelanda, en fazla deniz memelisinin karaya vurduğu ülkelerden biri.
Her yıl yaklaşık 300 yunus ve balinanın ülkede karaya vurduğu tahmin ediliyor.
Bu olayların büyük bir kısmı ise Farewell Kıyı Oku bölgesinde gerçekleşiyor.
Fakat bu yıl kıyıya vuran yunusların sayısı, Yeni Zelanda tarihindeki en yüksek sayılardan biri oldu.
Yeşil Düşünce Derneği tarafından yürütülen İşini Güneşe Dön projesinin eğitim ayağı tamamlandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı – İşkur işbirliğiyle sürdürülen proje ile yenilenebilir enerji yoluyla genç istihdamının artırılması hedefleniyor.
Bütün dünyada her sene daha fazla yatırım çekerek daha fazla kapasiteye ulaşan yenilenebilir enerji sektörü Türkiye’de henüz emekleme aşamasında olmasına rağmen güneş ve rüzgar enerjilerine ilgi her sene artıyor. İşini Güneşe Dön projesi ile bir yandan yenilenebilir enerjinin önemi konusunda farkındalığı geliştirmek isteyen Yeşil Düşünce Derneği proje sonunda sektörde genç istihdamı konusunda bir rapor hazırlayacak. Proje kapsamında ayrıca yenilenebilir enerji kooperatifleri konusunda kılavuz oluşturulması hedefleniyor.
Projenin en önemli ayağını oluşturan eğitim 7 hafta sonu sürdü ve eğitime Çanakkale ve ilçelerinden çoğunluğu meslek okulu öğrencisi 15-30 yaş arası gençler katıldı. Projenin eğitim ayağına başlamadan önce Çanakkale ve civarında bulunan 10 civarı teknik ve mesleki lise ziyaret edilerek öğrencilere proje tanıtıldı ve eğitime katılım için başvuru toplandı. Daha sonra gelen 600 civarı başvuru arasından seçilen 32 genç yenilenebilir enerji eğitimlerine başladı.
Eğitim sırasında uzmanlar tarafından teorik ve uygulamalı eğitim verildi. Eğitim kapsamında katılımcılar güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve jeotermal enerji tesislerini de ziyaret ederek yetkilerden bilgi alma şansı buldu.
İşini Güneşe Dön projesi eğitimi Çanakkale Adatepebaşı köyünde metruk haldeyken köy muhtarlığınca sosyal merkez yapılmak üzere restore edilen eski okul binasına 8 kw gücündeki güneş enerjisi sisteminin montajıyla sona erdi.
12 Şubat Pazar günü Adatepe Taşmektep’te gerçekleştirilen kapanış etkinliğinde 7 hafta sonu süren eğitimi tamamlayan 32 öğrenciye Proje Koordinatörü Sevil Turan tarafından katılım belgeleri verildi.