Ana Sayfa Blog Sayfa 3054

Taş ocağı ve HES’lerin ardından sondaj tehlikesi: MTA, Arhavi yaylalarında maden arayacak!

Vadi boyunca uzanan taş ocakları ve derelerindeki hidroelektrik santrallerden sonra şimdi de Arhavi’nin yaylaları sondaj tehlikesi altında. Erdi Tütmez’in Evrensel’de yayınlanan haberine göre, Maden Teknik Arama (MTA) Arhavi’nin Eğrisu, Sevahil ve Tuvahit Yaylalarında toplam 2 bin 149.07 hektarlık alanda sondaj yaparak maden arayacak. Proje sahası içerisinde 10 adet 250-750 m arasında değişen derinliklerde sondajların açılması planlanıyor. Artvin Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden yapılan duyuruda “Valiliğimize sunulan dosya Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 17. maddesi doğrultusunda incelenmiş ve uygun bulunmuş olup, projeye ilişkin ÇED Süreci başlamıştır” deniliyor. Sondaj çalışması ile bölgede hangi madenlerin olduğu tespit edilip rezerv alanı belirlenerek madencilik faaliyetine başlanacak. Artvin’de 300’ü aşkın maden ruhsatı verildi Karadeniz İsyandadır Platformu Üyesi Hatice Hacısalihoğlu, “Artvin’de büyük bir talan projesi var. Endişe verici bir durum” dedi. Yaşanan süreci anlatan Hacısalihoğlu, “Artvin’de 300’den fazla maden ruhsatı verildiği ortaya çıktı. Arhavi’de vadi boyunca çok sayıda taş ocağı projesi var. Bunlar büyük taş ocakları. Bu bölge HES’ler ve taş ocağı çalışmalarıyla tahrip edildi. Şimdi de maden aramasıyla tahribat sürecek. Bölgede önce sondaj yapılacak, madenler tespit edilecek. Ardından da maden bulunursa, harekete geçilecek. Bu büyük bir talan projesidir. Endişe verici bir durum. Doğaya vereceği zarar düşülmeden böyle projeler yapıldı ve ne yazık ki yapılmaya devam ediliyor” ifadelerini kullandı. Hukuk elden gitti Hukukun geldiği son aşamanın kendilerini zor duruma düşürdüğünü de aktaran Hacısalihoğlu, “Hukuk ne yazık ki elimizden gitmiş durumda. Örneğin Rize İdare Mahkemesi ‘Artvin’de maden yapılamaz’ kararı verdi. Ardından aynı mahkeme bu sefer de ‘Maden yapılabilir’ kararı verdi.

Tabii bunlar için Anayasa Mahkemesine başvuruldu. İşin hukuk boyutu böyleyken OHAL koşulları nedeniyle de eylemsellik konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Ve bu altını çizdiğimiz iki nokta halkta moral bozukluğuna yol açıyor” dedi. Arhavi Doğa Koruma Platformu’ndan Sevinç Alçiçek de maden arama kararını eleştirdi. Alçiçek tepkisini, “Arhavi’de zaten taş ocakları büyük bir tahribat yaratıyor. Onlarca da HES projesi var. Yol çalışmaları yapılıyor. Ve bu bölgelerde büyük bir doğa tahribatı var. Yani her şeyi yaptılar bir de nükleer santral yaparlarsa tam olacak! Arhavi’de dokunulmadık yer bırakmamaya karar vermişler” şeklinde gösterdi. Maden çalışmaları dereyi besleyen suları kirletecek! Yapılacak olan sondaj çalışmalarının yaratacağı tehlikelere dikkat çeken Alçiçek, “Arhavi yaylalarından beslenen bir dere var bölgede. Bu dere denize ulaşana kadar köylerin içinden geçer. Şimdi o maden çalışmaları bu dereyi besleyen suları kirletecek. Bu suyun kaynağı doğrudan yaylaların suları. Mesela bölgedeki bir taş ocağı, dereleri kirletti ve şimdi Arhavi Limanı’nda balık bile tutulamıyor. Şimdi bu sondaj çalışmaları yer altı sularını tamamen kirletecek.” dedi. Projeyi tanıtırken köylü yaylalara daha rahat ulaşacak diyorlardı “Yeşil yol’un asıl amacı ortaya çıktı” diye sözlerini sürdüren Alçiçek, “Bu projeyi tanıttıklarında “Köylü yaylalara daha rahat ulaşacak’ diyorlardı. Şimdi görüyoruz ki bu yaylaları köylünün ulaşımına açmıyorlar, madencilere açıyorlar. Maden şirketlerine her yeri talan etsinler diye yapılmış Yeşil Yol.

Biz tabii ki her yerde mücadele etmeye devam edeceğiz. Biz bu talanı bilirkişilerle belgeliyoruz. Dava açıyoruz, kazanıyoruz ancak aynı mahkemeler daha sonra farklı kararlar veriyor ve davaları kaybediyoruz. Ama toprağımıza, suyumuza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Gerekli itirazları yine yapacağız.” ifadelerini kullandı. MTA metalik madenleri arayacak MTA, Eğrisu, Sevahil ve Tuvahit Yaylalarında toplam 2 bin 149.07 hektarlık alanda IV. grup metalik maden olarak sınıflandırılan altın, gümüş, platin, bakır, kurşun, çinko, demir, pirit, manganez, krom, civa, antimuan, kalay, vanadyum, arsenik, molibden, tungsten (volframit, şelit), kobalt, nikel, kadmiyum, bizmut, titan (ilmenit, rutil), alüminyum (boksit, gipsit, böhmit), nadir toprak elementleri (seryum grubu, yitriyum grubu) ve nadir toprak mineralleri (bastnazit, monazit, ksenotim, serit, oyksenit, samarskit, fergusonit), sezyum, rubidyum, berilyum, indiyum, galyum, talyum, zirkonyum, hafniyum, germanyum, niyobyum, tantalyum, selenyum, telluryum, renyum gibi madenlerin rezervini arayacak.

 

(Evrensel)

Harvey Kasırgası’nın ardından kimyasal sızıntı uyarısı!

ABD’nin dördüncü büyük kenti Houston’a Türkiye saatiyle Cumartesi sabahından bu yana 75 santimetre yağış düştü. ABD Ulusal Meteoroloji Dairesi, önümüzdeki günlerde bu oranın iki katına çıkabileceği uyarısında bulundu.

Teksaslı yetkililer, şu ana kadar 8 kişinin fırtına ve sel nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Ölenler arasında içinde bulundukları kamyonet sele kapılan büyükanne, büyükbaba ve 4 torundan oluşan bir ailenin de bulunduğu belirtiliyor. Teksas Valisi Greg Abbott eyalette, sivillerden oluşan yaklaşık 12 bin kişilik Ulusal Muhafız gücünün tamamının kurtarma operasyonlarına katılması emrini verdi.

Yetkililer Teksas’ta kasırgadan mağdur olan yaklaşık yarım milyon kişinin yardım talebinde bulunmasını beklediklerini açıkladı. Evlerini terk etmek zorunda kalan yaklaşık 30 bin kişinin de geçici barınaklara sığınması bekleniyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Teksas ve komşusu Louisiana eyaletlerinde acil durum ilan etti. Trump’ın bugün Teksas’ı ziyaret etmesi bekleniyor. Yeniden inşa sürecinin uzun süreceğini ve zorlu olacağını söyleyen Trump, bunun milyarlaca dolara mal olabileceğini belirtti.

ABD’nin en büyük dördüncü kenti olan Houston’da yaklaşık 6,6 milyon kişi yaşıyor. Harvey Kasırgası ile bölgeye 1 haftada düşecek olan yağışın, bölgenin bir yıllık ortalama yağışına denk olacağı tahmin ediliyor.

Ulusal Kasırga Merkezi, hayati tehlike taşıyan fırtınanın Teksas’ın güneydoğusunda ilerlemeyi sürdüreceğini açıkladı.

Houston şehir merkezine yaklaşık 40 km uzaklıktaki, Teksas eyaletine bağlı La Porte ve Shoreacres bölgelerinde meydana gelen kimyasal sızıntıdan dolayı halka kapalı yerlerde kalmaları ve klimaları kapatmaları uyarısı yapıldı. . La Porte itfaiye teşkilatından yetkililer sızıntının kaynağının ve nedeninin araştırıldığını belirtti. Harris Şehri Güvenlik ve Acil Durum Müdürlüğü sitesinden olayla ilgili güvenlik uyarısı yayınladı.

Harvey’in ekonomik maliyetinin 100 milyar dolara ulaşabileceği tahmin edilirken, aşırı yağışlar nedeniyle su seviyesinin yükselmesiyle birlikte yaşanan sel felaketinin önümüzdeki günlerde daha da kötüleşmesi bekleniyor.

THY da, sel felaketi nedeniyle Houston seferini 29-30 Ağustos tarihleri için iptal ettiğini duyurdu.

Türkiye saatiyle 26 Temmuz sabahı Meksika Körfezi’nde oluşarak Teksas eyaletinin güney kesimini vuran Harvey Kasırgası 13 yıldır ABD’de görülen ilk 4. kategori kasırga olarak nitelendirilmişti.

 

(BBC Türkçe, Euronews, Dailymail)

Türkiye nereye gidiyor? – Rıza Türmen

Bu yazı t24.com.tr sitesinden alındı

II. Dünya Savaşı’nda yaşanan büyük insanlık dramı, savaştan sonra insan hakları alanında önemli gelişmelere yol açtı.  Nazi Almanya’sının yaptığı soykırım, bireylerin doğuştan sahip olduğu evrensel hakların hiçbir devletin keyfiliğine bırakılmayacak kadar önemli olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. İnsan hakları devletlerin iç işi olmaktan çıktı, bütün uluslararası toplumun sorunu oldu. Bireyleri devletlerine karşı korumak amacıyla, bir dizi uluslararası insan hakları anlaşması yürürlüğe girdi. Bireyin temel hak ve özgürlükleri  uluslararası anlaşmalar ağı ile güvence altına alındı.

Öte yandan insan haklarıyla ilgili bir uluslararası sivil toplum doğdu. Küreselleşme, iletişim teknolojisindeki gelişmeler sonuçu, bir devletteki insan hakları ihlalleri bütün dünyaya hızla yayılmaya, uluslararası alanda eleştiri konusu olmaya başladı. İlgili devletten bu ihlallere son vermesi istendi.

Aynı zamanda devletlerin bu anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini denetleyen  uluslararası sivil toplum kuruluşları ortaya çıktı. Uluslararası Af Örgütü, Özgürlük Evi, İnsan Hakları Gözetim Örgütü bunlardan birkaçı. Bu kuruluşlar, devletlerin insan hakları alanındaki uygulamalarını inceleyip yıllık raporlar yazarlar, devletlere not verirler.

İnsan hakları ülkenin rejimi ile de yakından ilişkili. Demokrasiyle yönetilen devletlerde insan hakları ihlalleri çok daha düşük düzeyde.  Devletler demokrasiden uzaklaştıkça insan hakları ihlalleri ağırlaşıyor. Sistematik bir nitelik kazanıyor. Bir baskı aracına dönüşüyor.

Türkiye, pek çok başka devlet gibi, insan haklarına ilişkin çok sayıda uluslararası anlaşmaya taraf. Bu anlaşmalardan doğan yükümlülükleri var. Bu yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmaların bazısı yargısal nitelikte. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkemesi gibi. Buradan çıkan kararlar  ulusal yargı organlarının kararları gibi bağlayıcı, uyulması zorunlu kararlar. BM İnsan Hakları Komisyonu gibi bazıları yarı yargısal nitelikte. İşkenceyi Önleme Komitesi gibi bazıları ise, durumu saptayan ve tavsiyeler içeren raporlar yayınlıyorlar.

Türkiye’nin üye olduğu uluslararası kuruluşlardan en önemlilerinden biri Avrupa Konseyi. AİHM  de Avrupa Konseyi’nin bir organı. Türkiye, 1949 Yılında Avrupa Konseyi statüsünü imzalayarak kurucu üye oldu. Bu Türkiye bakımından önemli bir karardı. Avrupa Konseyi insan hakları, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk gibi demokrasiyi oluşturan değerleri gerçekleştirmek için kurulmuş bir örgüt. Bu örgüte üye olmakla Türkiye uluslararası alandaki konumu ve aidiyeti açısından kesin bir tercih yaptı.  Demokrasiyi benimsemiş ülkelerle ortak değerlere sahip olduğunu kabul etti. Avrupa Konseyi Statüsü’nün 2 maddesi, her üye devletin hukukun üstünlüğü ilkesini kabul etmek ve yetki alanı içersindeki herkesin insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanmalarını sağlamak zorunda olduğunu belirtir.

Türkiye’nin  aidiyeti  bakımından böylesine temel bir tercih yapmasının  sonucu, Avrupa’yı “öteki” olarak değil, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir bütün olarak görmek olmalı. Böyle olunca Türkiye’yi insan hakları, demokrasi, hukuk devleti alanlarında eleştiren devletleri ya da basın organlarını “düşman” ya da uluslararası komplonun parçası olarak görüp tehditler savurmak yerine, biraz geri çekilip kendimize bakmak, eleştirilerde gerçek payı olup olmadığını düşünmek daha doğru olur. Unutmamak gerekir ki, bu eleştirileri yapanlar, 10 yıl önce AKP iktidarına övgüler yağdırıyordu.

Bu açıdan bakınca “Türkiye’yi dışarıya şikayet etmek” gibi bir kavramın da geçersiz olduğu anlaşılır. “Dışarısı” gerçekte “içerisi”dir. “Dışarıya” yapılan şikayetler, içerideki eleştirilerin “sınır ötesi   içeride” ileri sürülmesidir.

Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığı her dönemde hükümetler, hem ülke içinde, hem ülke dışında eleştirildi. 12 Eylül döneminde yurt dışında askeri yönetime karşı etkili bir kampanya yürütüldü. Bu kampanya ve yurt dışında giderek yoğunlaşan eleştiriler, ardından 5 Batı’lı devletin Türkiye’ye AİHM’de açtığı dava, seçimlerin ilan edilen tarihten önce yapılmasında önemli bir etken oldu.

28 Şubat döneminde Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’ne katılan Refah Partisi milletvekilleri, Avrupa Konseyi’nde Hükümetin demokrasiyle bağdaşmayan uygulamalarını dile getiren basın toplantıları düzenlediler. Bundan dolayı kimse onları “vatan hainliği” ile suçlamadı. Kaldı ki, Türkiye’yi “dışarıya şikayet etmek” bir suç ise, AİHM’de devlete karşı dava açan, AKP’e oy veren vatandaşlar dahil, binlerce Türk vatandaşı ne olacak?

Türkiye’nin yönetildiği rejimin adı demokrasi mi? Türkiye taraf olduğu insan hakları anlaşmalarından doğan yükümlülüklerini yerine getiriyor mu? Economist’in 2016 demokrasi raporuna göre, Türkiye “demokrasi” ya da “kusurlu demokrasi” kategorilerine girmiyor. “Hybrid” yani demokrasi sayılmayan ülkeler kategorisinde. Demokrasi notu 2006’da 5.7 iken, 2016’da 5.04’e düşmüş.

Merkezi Londra’da olan “Özgürlük Evi (Freedom House)” 2017 raporuna göre, Türkiye özgür ülkeler kategorisinde değil. Kısmen özgür ülkelerden. Ama raporun en ilginç yanı şu: Türkiye son on yıl içerisinde, özgürlük alanında en çok gerileyen ikinci ülke. 10 yılda 28 puan gerilemiş. Birinci, 30 puanla Merkezi Afrika Cumhuriyeti.

Gene aynı STK’nın raporuna göre, Türkiye’de basın özgürlüğü yok. Oysa 2007 raporunda Türkiye basın özgürlüğü bakımından “kısmen özgür” ülkeler arasındaydı.

2017 raporunda Özgürlük Evi, Türkiye analizinde şu ifadeye yer veriyor: “Başarısız darbe girişiminden sonra Erdoğan açık bir otoriterliğe kucak açtı.”

Yasaların adil bir biçimde uygulanıp uygulanmadığını inceleyen Dünya Adalet Projesi’nin 2016 hukuk ve adalet endeksine göre, Türkiye adalet bakımından 8 sıra düşerek 113 ülke arasından 99. sıraya oturdu. İran, Tanzanya, Myanmar, Moldova adalet endeksinde Türkiye’nin önündeki ülkelerden bazıları.

Bütün bu raporlar, Türkiye’nin demokrasi, özgürlük, hukuk devleti alanlarında bir gerileme süreci içinde olduğunu gösteriyor.

Gerçek o ki, Türkiye otoriterleştikçe, demokrasiden uzaklaştıkça, içinde bulunduğu demokratik devletler topluluğu ile  arasındaki bağlar kopuyor. Demokratik devletler  topluluğu üyesi olmaktan çıkıp, otokratik Müslüman devletler topluluğunun mensubu olmak yolunda ilerliyor. İçine dönüyor, kendi karanlığının içine gömülüyor . Türkiye’nin içine düştüğü bu karanlıktan, geç olmadan çıkması ülkemizin geleceği için önem taşıyor. Bu amaçla, tüm demokrasi güçlerinin el ele tutuşarak mevcut tahakküm düzenini reddetmeleri ve yeni, aydınlık bir Türkiye’ye doğru yürümeleri gerekli.

Rıza Türmen – t24.com.tr

[İklim İçin] Harvey Kasırgası’nın da mı suçlusu biziz?

Merhaba sevgili Yeşil Gazete’nin tatilde bile iklim değişikliğini takip eden canım okuyucuları,

10 günlük tatiliniz nasıl gidiyor? Ben proje raporlaması yapıyorum, almayayım teşekkürler. Yine de hiç kıskanmıyorum tatilinizi biliyor musunuz? Kamu çalışanlarının uzun tatilleri milletin gözüne batıyor ve çemkiriyorlar ya, hiç anlamıyorum. Kendi patronuna daha fazla izin için çemkireceğine daha fazla izin yapan emekçilere çemkiriyor. Türkiye’de herkes sefillikte eşitlik istiyor yemin ediyorum.

Ben zaten Kurban Bayramlarında hiç tatile çıkmam çünkü bildiğiniz gibi her kurban bayramında sokaklara akan kanı temizlemek için yağmur yağar o yüzden (işte bilimin gücü-buraya referans gelecek)

***

25 Ağustos Cuma günü 2004’ten beri ilk defa Kategori 4 olarak sınıflandırılan bir kasırga, kasırga Harvey, Texas’ın güneydoğusunu vurdu. Kasırgalar neyse ki pek aşina olmadığımız doğa olayları olduğu için minik bir bilgi verelim, kasırgaların şiddeti arttıkça kategori numarası artıyor:

Kategori 4 bir kasırganın rüzgar hızı saatte 200 ila 250 km’yi bulur.

Peki bu kasırgaların isimleri niye ve nasıl veriliyor? Kasırgaların isimlerinin olması insanların hatırında kalması ve iletişimin kolaylaştırılması için kritik. Tropik siklonlar tropik fırtınalara doğru evrildiğinde ABD Ulusal Kasırga Merkezi’nce bir isim verilir. Eğer tropik fırtına kasırgaya dönüşürse bu isim kullanılmaya devam eder. Bu isimleri veren şanslı kişiler kim ve bu iş için ne kadar zaman harcıyorlar diye merak ediyorsanız şu şekilde, Dünya Meteoroloji Örgütü’nün uluslararası komitesi 21 isimden oluşan altı adet liste oluşturuyor, böylelikle altı kasırga dönemi için isimler bulunmuş oluyor. Altı sene sonra listeler geri dönüştürülüyor yani isimlerin pek çoğu tekrar kullanılıyor – ancak bir farkla: ölüme neden olan ya da çok büyük maddi hasar veren yıkıcı fırtınaların isimleri emekliye ayrılıyor. Bu isimler bir daha kullanılmamak üzere listeden çıkarılıyor ve yerine yeni isimler geliyor.

Kasırga Harvey daha karayı vurmadan isminin emekliye ayrılacağı belli olan kasırgalardan biri.

İlginç feminist bilgi: 1979’a kadar kasırgalara sadece kadın isimleri verildiğini biliyor muydunuz? Bunda eski denizcilik geleneklerine göre denizi kadın olarak tanımlamanın da etkisi olduğu düşünülüyor. George R. Stewart’ın yazdığı Storm (Fırtına) kitabı ise başka bir açıklama getiriyor. 1941 yılında yazılmış kitaba göre ordu ve bahriye meteorolojistleri kasırgalara evde kendilerini bekleyen sevgililerinin adlarını veriyorlardı. 1970’lerde kadınlar meteoroloji çalışmaya başlayınca fırtınalara kadın ismi vermenin ne kadar cinsiyetçi olduğunu dile getirmeye başladılar. Olay sadece fırtınaların isimleri değildi ama bu fırtınaların isimleri meteoroloji haberlerinde cinsiyetçi bir dili beraberinde getiriyordu.

Tabii erkekler bu işe çok alındılar. 1977’de yayınlanan bir makale erkek isimli bir kasırganının bir örneğin Carla Kasırgası kadar mutlak tehlikeyi çağrıştırmayacağını ve insanların yeterli önlemi almasına engel olacağını iddia ediyordu. Temmuz 1979’da ilk erkek isimli fırtına “Bob” ortaya çıkınca köşe yazarı Joe Dogett şöyle yazdı: “Bu fırtınaların isimlendirilme ihanetinden sonra şahsen hakarete uğradım ve gücendim. Barbara, Brenda yada Betsy yerine Bob ismi vermek 70’leri boğan karaktersizliğin tipik bir örneği.”

***

Harvey Kasırgasına dönersek, durum gerçekten felaket. ABD’nin en büyük dördüncü şehrini vuran kasırga şimdilik 5 kişinin ölümüne neden oldu. Kasırga hızını yavaşlattıktan sonra ardından gelen yağmur bir senelik yağış miktarını bir günde bıraktı. ABD Ulusal Kasırga Merkezi düşen yağmur miktarının 120cm’i geçebileceğini söylerken ABD tarihinin en aşırı yağış olayı olabileceğini belirtti. Sel felaketinin haftanın sonuna kadar devam etmesi bekleniyor. Fırtınanın 30,000 kişiyi evsiz bırakacağı tahmin ediliyor.

Federal Afet ve Acil Durum Yönetim Ajansı William Long, “Böyle bir olaya daha önce tanık olmadık. Böyle bir şeyi önceden tahmin edemezsiniz. Böyle bir şeyi önceden tahmin etmeyi hayal bile edemezsiniz.” dedi. Fırtına öncesinde şehrin niye tahliye edilmediğine ise Houston valisi Slyvester Turner 6.5 milyon insanı yola dökemezsiniz diye cevap verdi. Houston ve çevresinde insanlara evlerinin çatılarına çıkmaları ve ölüm kalım meselesi olmadıkça 911’i meşgul etmemeleri söyleniyor. Şu ana kadar binlerce personel, 20 helikopter ve 60 tekne tahsis edilmesine rağmen arama kurtarma çalışmaları yeterli olmadığı için komşu komşuya yardım ediyor.

Harvey 2005’de Wilma’dan sonra ABD’yi vuran ilk Kategori 3 ve daha üstü fırtına özelliğini taşıyor. Bundan tam 12 sene önce, 23 Ağustos 2005’te New Orleans’ı vuran Katrina kasırgası 1800 kişinin ölümüne neden olmuştu ve 108 milyar dolarlık maddi hasar yaratmıştı. William Long Harvey kasırgası yeni bir Katrina mı sorusuna “Şu an söylemek zor, bu inanılmaz derecede olağandışı bir olay” diye cevap verdi.

Ulusal Hava Ajansı ise “120cm’e varan yerel yağışlar Texas tarihinin tüm rekorlarını geçecek. Bu yağışın yoğunluğu ve derinliği daha önce deneyimlediğimiz her şeyin ötesinde. Ölümcül seller gelmek üzere ve birkaç gün boyunca devam etmesini bekliyoruz” dedi. Herhalde bundan daha açık bir felaket uyarısı olamaz.

Gelelim can alıcı soruya: “Harvey Kasırgası’na iklim değişikliği mi neden oldu?”

Geçen haftaki yazıda da bahsetmiştim – tekil hava olayları iklim değişikliğine bağlanabilir mi? Harvey kasırgasının nedeninin iklim değişikliği olup olmadığını yapılacak bilimsel araştırmalar belirleyecek. Ancak, şu an bilim insanları Harvey kasırgasının ve dünya üzerindeki diğer tropik fırtınaların örneğinde görüldüğü gibi iklim değişikliğinin kötü bir durumu felakete sürükleyebileceğini söylüyorlar.

Peki ama nasıl?

Küresel ısınma ile kasırganın kuvveti arasındaki ilişki bariz olmayabilir. İklim değişikliği metan ve karbondioksit gibi sera gazlarının atmosfere salımı nedeniyle olur. Bu gazlar güneş ışınlarının uzaya geri yansımasına engel olurken gezegendeki ısıyı içeride tutar ve de dünyada hava sıcaklığının artmasına neden olur.

Isınan hava buharlaşmanın daha hızlı olmasına, o da atmosferde daha fazla neme neden olur. Hava ısındıkça bu sıcaklığını bir kısmı okyanuslar tarafından emilir bu da denizin üst katmanlarında sıcaklıkların artmasına neden olur.
ABD Ulusal Atmosferik Araştırmalar Merkezi’nde kıdemli bilim insanı Kevin Trenberth okyanus sıcaklığının fırtınaların daha yoğun, daha büyük daha uzun süreli ve daha çok yağışlı olmasına neden olduğunu söylüyor. Harvey’i bu kadar olağan dışı yapan şeylerden bir tanesi de kasırga karaya vurana kadar giderek şiddetlenmesi. Meksika Körfezi’nin 30 yıllık veri tarihine göre Florida’nın batısına düşen hiçbir fırtına karaya vurmasından önceki son 12 saatte şiddetlenmedi.Peki fırtınalar normalde niye zayıflar ve Harvey niye zayıflamadı? Kasırgalar sıcak okyanus yüzeyinden beslenir. Büyüdükçe kuvvetli rüzgarları deniz suyunu alır, okyanusu karıştırarak sıcak suları yüzeyin altına iterken yeni, soğuk suları yüzeye çıkarır – bu da enerjiyi emer ve fırtınayı zayıflatır. Harvey vakasında ise kasırga 100 hatta 200 metre derinden suyu yüzeye çıkarsa bile o su hala sıcaktı, yani kasırga büyümeye ve şiddetlenmeye devam etti.

Ünlü iklim bilimci Michael Mann de “İklim değişikliği Harvey kasırgasını daha ölümcül hale getirdi” diyor.

Geçen hafta hem Yeşil Gazete hem İklim İçin programında da bahsettiğimiz, ABD’nin dört senede bir yayınladığı Ulusal İklim Değerlendirme Raporu’nun Trump’ın sansüründen korkulduğu için erkenden sızdırılan taslak versiyonuna göre 1970’lerden beri Kuzey Atlantik’te görülen kasırga olaylarının gözlemlenen artış trendi %50 ihtimalle insan faaliyetleri yüzünden.

İklim değişikliğini azaltmamak Harvey kasırgasını daha güçlü kıldığı gibi iklim değişikliğine uyum sağlamamak da Harvey kasırgasını daha ölümcül yapıyor.Houston deniz seviyesinde bir yerleşim yeri. Otoyollar fiilen sel yönlendirme sistemi olarak kullanılıyor. Bu otoyollar 100 yılda bir gelecek selleri yönetebilir, ama Harvey kasırgası bizi gösterdi ki 100 yılda bir gelecek selleri belirleyen şartları aşalı çok oldu. Sular otoyollardan taştığı zaman yerleşim yerlerine geliyor ve evler su altında kalıyor.Uzmanlar Houston’ın son dönemlerdeki inşaat furyasının varolan sorunu arttırdığını söylüyor. Son 25 yılda şehirin sulak alanlarının sayısı %50 azaldı. Kendi şehirlerimizdeki deneyimlerimizden de bildiğimiz gibi beton pek su tutmuyor.Son 30 yılda 25cm’den daha fazla yağışın ölçüldüğü olayların iki katına çıktığını ve de 1950’lere oranla %156 daha ağır yağışların görüldüğü bir şehir için iklim değişikliğine uyum birincil kentleşme politikası olması gerekiyor.Sonuç olarak, Harvey kasırgası o kadar ekstrem ki Ulusal Meteoroloji Ajansı düşen yağışı doğru haritalandırabilmek için grafiklerindeki renk skalasını güncellemek zorunda kaldı.

 

 

İklim bilimci Dr. Michael E. Mann: “İklim değişikliği Harvey kasırgasının şiddetini ve tahrip gücünü artırdı.”

ABD’nin Teksas eyaletinde etkili olan Harvey kasırgası Corpus Christi, Rockport, Houston gibi kent ve kasabalarda şiddetli rüzgâr ve görülmemiş yağış ve seller nedeniyle en az beş kişinin ölümüne ve büyük tahribata neden olurken, kasırganın iklim değişikliğiyle bağlantısına dair yorumlar gelmeye devam ediyor.

Penn State Üniversitesinden iklim bilimci Michael E. Mann, facebook sayfasında konuyla ilgili yaptığı açıklamada kasırganın şiddetinin artmasında iklim değişikliği etkilerini görebileceğimizi, deniz seviyelerindeki yükselme ve okyanus sıcaklığının artmasının bu duruma neden olduğunu söyledi. İklim değişikliğinin kanıtlanmasında önemli yeri olan hokey sopası grafiğini geliştiren bilim insanlarından biri olan Mann, 2009’da bazı iklim bilimcilerin emaillerinin çalınmasıyla tasarlanan ve Climategate adı verilen komploda itibarsızlaştırılmaya çalışılan iklim bilimciler arasında yer alıyordu.

Michael E. Mann’in Harvey kasırgasıyla iklim değişikliği bağlantısının arka planına dair verdiği bilgiler şöyle:

“Harvey Kasırgası ve iklim değişikliği arasındaki bağlantı hakkında neler söyleyebiliriz?

Kasırganın, iklim değişikliği sebebiyle oluştuğunu söyleyemesek de, can ve mal kaybı yaratabilecek ölçüde kasırganın şiddetinin artmasında iklim değişikliği etkilerini görebiliriz. Örneğin, iklim değişikliğine atfedilen deniz seviyesindeki artışa bakıldığında, geçtiğimiz birkaç on yılda 15 cm kadar yükselme görülmektedir, ki bu artışın bir kısmında, petrol sondajı gibi insan kaynaklı faaliyetler sonucu meydana gelen kıyı çökmelerinin de etkisi vardır. Bu durum, geçtiğimiz yıllara göre kasırganın yaklaşık 15 cm daha yüksekten başlamasına ve taşkın riskinin artmasına sebep olmuştur.

1880’den 2010’a deniz seviyelerinde yükselme

Bunlara ek olarak, bölgede deniz yüzeyi sıcaklıklığı da geçtiğimiz yıllara göre 0,5 oC artmış vaziyettedir. Termodinamik ilişki olarak bilinen Clausius-Clapeyron denklemi bize, bu miktarda bir sıcaklık artışının atmosfer nem oranında neredeyse %3’lük bir artış olarak yansıyacağını göstermektedir. Harvey’in başladığı alandaki deniz yüzeyi sıcaklığı, o günkü ortalama sıcaklıktan 0,5-1 oC daha sıcaktı, bu da bir kaç on yıl önceki ortalama sıcaklıktan 1-1,5 oC daha sıcak olduğu anlamına geliyor. Bu da atmosferde %3-5 oranında daha fazla nem olması demektir. Daha fazla nem demek, daha kuvvetli sağanak yağışlar ve sel olayları demektir. Houstan’da yaşanan yıkıcı sel olayının sorumlusu da kıyı taşkını ve şiddetli sağanak yağışıdır.

1975-2015 arası Meksika Körfezi’nde deniz suyunda ısınma

Sadece Meksika körfezindeki deniz yüzeyi sıcak değil, Harvey kıyıya yaklaşırken onu besleyerek etkisinin rekor seviyede artmasına sebep olan derin bir sıcak su tabakası var. Yani insan etkisiyle oluşan ısınma, okyanus suyunun sadece yüzeyine değil, daha derin su katmanlarına da nüfuz ederek, su sıcaklığının Körfez’de ve okyanusun daha genelinde artmasına neden oluyor.

16 Ağustos 2017’de demiz suyu sıcaklık anomalisi

Bu yüzden, kesin bir şekilde söylenebilir ki, insan kaynaklı sıcaklık artışı olmasaydı, Harvey’in etkisi bu denli yıkıcı olmayabilirdi; bu da iklim değişikliğinin etkisiyle daha şiddetli rüzgarın, rüzgara bağlı daha fazla tahribatın ve daha yüksek fırtına dalgalarının (storm surge), olması anlamına geliyor. Bir örnek olarak iklim değişikliğinin New York’ta fırtına dalgalarının daha yıkıcı olma riskini dramatik şekilde artırarak Sandy süper fırtınası gibi yıkıcı olayların daha olası hale geldiğini göstermiştik.

Son olarak, Harvey’i böylesine yıkıcı bir fırtına haline getiren sebeplerden biri de, fırtınanın kıyının hemen yakınında durması. Bu durum, fırtınanın Houston ve çevresini bitene kadar bir kaç gün sürecek şekilde etkisi altına almasına  ve bir metreyi geçen yağış miktarına neden oldu. Fırtınanın kıyıda durması, çok zayıf hakim rüzgârların fırtınayı denize yönlendirememelerinden kaynaklanıyor ve sonuçta, onun etrafında dönmesine ve doğrultusu olmadan ileri geri hareket etmesine sebebiyet veriyor. Bu tür bir hava sistemi, ABD’de şu sıralar genişçe bir alana etki eden subtropikal yüksek basınç sistemi ile ilintili ve bu sistem, iklim değişikliğinin insan etkilerini ortaya koyan simülasyonlarda öngörülen bir oluşum.

Son olarak daha belli belirsiz de olsa ilintili olan bir diğer durum, hava anomalilerinin (hem yüksek basınçlı kuru sıcak bölgelerde hem de düşük basınçlı fırtınalı/yağışlı bölgelerde) bir yerde bir çok gün sabit kaldığı bu tür çok ısrarcı, neredeyse ‘durağan’ yaz hava modellerinin insan kaynaklı iklim değişikliği tarafından tetiklendiğidir. Bu konuda yakın zamanda bir makale yayınlamıştık.

Sonuç olarak, iklim değişikliğinin Harvey kasırgasına neden olduğunu söyleyemesek de (bu kötü sorulmuş bir soru olurdu), hasar riskini ve can kaybını fazlasıyla yükselttiğini ve kasırganın çeşitli niteliklerini tetiklediğini söyleyebiliriz. İklim değişikliği, Harvey kasırgasının etkisini artırarak kötüleştirmiştir.”

(Yeşil Gazete)

Dantelin ağaç dallarıyla buluşması

Doğa, sanatçılara ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

Macaristan doğumlu Agnes Herczeg dantel sanatını ahşapla buluşturan özgün sanatçılarından biri.

Herzceg kadın figürleri işlediği çalışmalarıyla ağaçların dallarına yeniden can veriyor.

Sanatçının dikkatle hazırladığı figürler, insanoğlunun Doğa Ana ile olan bağının bir yansıması…

Dantelin yumuşaklığı ve ahşabın sağlamlığı doğayla olan ilişkimizi simgeliyor.

Macaristan Güzel Sanatlar Fakültesi tekstil mezunu olan Herczeg, nakış ve dantel yapımı tekniklerini öğrenerek bu hayranlık uyandıran sanat eserleriyle sınırları zorluyor.

 

(Boredpanda, Yeşil Gazete)

Kayyımla yönetilen Koza Altın Madeni yöre halkını isyan ettirdi!

Koza altın madeni, paralel yapı soruşturması kapsamında Eylül 2015’te kayyıma devredilmişti. Bu tarihten sonra kapatılmayı gerektiren mahkeme kararları alınmasına karşın, altın madeni işletilmeye devam ettiği gibi, sürekli kapasite artışları gündeme geldi. Şirketin Dikili Çukuralan’daki altın madeni için de 3. kez kapasite artırım isteği bulunuluyor. Bunun için geçen yıl 7 Ocak’ta köy kahvesinde yapılacağı duyurulan ÇED halkın katılım toplantısına, şirket çalışanlarının mekânı tamamen doldurması nedeniyle köylüler katılamadı.

Yöre halkının talepleri dinlenmiyor

Hakan Dirik’in Cumhuriyet’te çıkan haberine göre, duyuru saatinden 10 dakika önce başlayıp, 15 dakika sonra bittiği açıklanan toplantıyı, İzmir Valiliği Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü “yapılmış” kabul etti. Buna itiraz eden Bergama Çevre Platformu, hukuksuzluğu tutanak altına alarak, toplantının yapılmış sayılamayacağını, yöre halkının katılımıyla gerçekleştirilmesini talep etti. Ancak itirazı dikkate almayan valilik, kayyımla yönetilen şirketin ÇED sürecini işletti. İzmir Çevre İl Müdürlüğü İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu da ÇED raporunu yeterli bularak, 23 Ağustos’ta nihai onayını verdi.

Çevreciler, şimdi 5 Eylül’e dek görüş ve değerlendirmeye açılan karara karşı önce itiraz dilekçelerini hazırlıyor. Ardından da ÇED olumlu belgesi mahkemeye taşınacak. Süreci yakından izleyen çevreci avukatlardan Arif Ali Cangı, “Kayyımdan sonra da Bergama’da değişen bir şey olmadı. Şimdi bir kez daha herkesin Bergamalı olması gerekiyor” dedi.

 

(Cumhuriyet)

 

Yaşamları tehdit edilen Gediz Deltası’ndaki 15 bin flamingonun yardımımıza ihtiyacı var!

Her yıl 15 bin flamingo, on binlerce su kuşu ve yüz binlerce canlı için yaşam kaynağı olan Gediz Deltası tehlike altında. İzmir Körfezi Geçiş Projesi’yle İzmir Körfezi’nin ortasına yapılması planlanan otoban, deltada yaşayan kuşların, balıkların, körfezdeki yunusların ve denizkaplumbağası Caretta’ların yaşam alanlarını yok edecek.

Fotoğraf: Hellio & Van Ingen, köprünün yapılacağı alanın doğu kıyısı, Çiğli, İzmir

Avrupa’daki tüm flamingoların yüzde otuzunun yaşam alanı olan Gediz Deltası’nda yapılması planlanan bu proje, binlerce hektarlık sulak alanın ve doğal sit alanının yok sayılması; İzmir’in doğal ve kültürel değerlerinin yok edilmesi demek. İzmir Körfezi Geçiş Projesi bu nedenle, ulusal ve Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası mevzuatlara (Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, Ramsar Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi) aykırı.

Projenin çevre etki değerlendirme (ÇED) raporu “olumlu” kararı, itirazlara rağmen onaylanmış durumda. Buna karşılık Doğa Derneği, TMMOB, EGEÇEP’in de aralarında bulunduğu Gediz Deltası’nın yaşam hakkını savunan 85 kişi ÇED olumlu kararırının iptali ve projenin durdurulması için dava açıyor.

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Kara Yolları Genel Müdürlüğü tarafından yapılması planlanan İzmir Körfezi Geçiş Projesi’ne dur demek ve Gediz Deltası’nın yaşam hakkını savunmak için Doğa Derneği yardım kampanyası başlattı. Çünkü dava sürecinde “keşif harcı ve bilir kişi yol giderleri” için 15.000.00TL’nin 7 Eylül 2017 tarihine kadar İzmir 3. İdare Mahkemesi’ne yatırılması gerekiyor.

Gediz Deltası’ndaki yüz binlerce canlının yaşam hakkını savunabilmek için yapılacak maddi desteğin tamamı yalnızca mahkeme harcı için kullanılacak.

Hesap numarası:
Doğa Derneği
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
Şube Kodu: 1683
Hesap No: 685630015022
Iban No: TR59 0001 0016 8368 5630 0150 22

 

Kenya’da artık plastik poşet satışı ve üretimi yasak

Kenya’da 27 Ağustos itibariyle naylon poşet satan,üreten ve hatta taşıyanlar 38 bin dolara kadar para ve 4 yıla kadar hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilir. Kenya hükümeti Şubat ayı sonunda, ülke genelinde plastik poşetlerin yasaklanması kararı almış, uyum çalışmalarının tamamlanması için 6 aylık süre tanınmıştı.  Kenya Çevre Bakanı Judy Wakhunghu, yasağın çevre koruma çalışmalarına büyük katkıda bulunacağını söyledi.  Plastik poşet üreticileri ve ithalatçıları ise yasağın yaklaşık 80 bin kişinin işsiz kalmasına neden olacağını iddia ediyor.

Ancak Kenya Yüksek Mahkemesi, Cuma günü verdiği kararla, üreticilerin bu itirazına karşı çıkarak hükümetin aldığı yasak kararını onadı. Kenya’da müşterilere verilen plastik torbalardan ücret alınmıyordu.

Barcelona’da yarım milyon insan teröre karşı yürüdü: Korkmuyoruz!

Barcelona’da 13 kişinin hayatını kaybettiği ve yüzden fazla kişinin yaralandığı saldırının ardından kentte yüz binlerce kişinin katıldığı bir yürüyüş düzenlendi. ‘Korkmuyoruz’ mitingine 500 bin kişinin katıldığı açıklandı.

İspanya’nın Katalonya Özerk Bölgesi’nin başkenti Barcelona’da 17 Ağustos’ta bir minibüs sürücüsü, şehrin en kalabalık ve turistik caddelerinden biri olan La Rambla’da aracını yayaların üzerine sürmüştü. Katalonya hükümeti saldırıda 13 kişinin hayatını kaybettiğini, 120 kişinin de yaralandığını açıklarken saldırıyı IŞİD üstlenmişti. Saldırının üzerinden daha on gün geçmeden Barcelona’da yüz binlerce kişinin katıldığı bir yürüyüş ve miting düzenlendi.

Reuters’ın haberine göre polis, yürüyüşe yaklaşık 500 bin kişinin katıldığını açıkladı.

Düzenlenen yürüyüşe saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları, resmi kurum temsilcileri, merkezi ve yerel hükümet yetkililerinin yanı sıra Başbakan Mariano Rajoy ve İspanya Kralı 6. Felipe de katıldı. Korkmuyoruz’ sloganlarının atıldığı mitingde, saldırılar ve savaş politikaları protesto edildi.