İspanya’nın özerk bölgesi Katalonya’da bağımsızlık referandumu için sandık başına giden Katalanlar birçok noktada polis müdahalesi ile karşılaştı.
Merkezi hükümetin yasadışı ilan ettiği oylama için Madrid’den gönderilen ulusal polis, sabaha karşı onlarca araçla Barselona’da bulunan üsten ayrıldı. BBC’nin haberine göre yerel saatle 09:00’da oylamanın başlaması ile polis, kentte referandum noktası olarak belirlenen okullara girerek sandıklara el koymaya başladı.
İspanya İçişleri Bakanlığı, Twitter üzerinden el konulan sandıkların fotoğraflarını paylaştı ve “polis Katalonya’da görevine devam etmektedir” denildi. El Periodico gazetesinde yer alan habere göre Barselona’da polis plastik mermi kullandı. Gazetenin internet sitesinde yer alan habere göre, birkaç kişi bu sırada yaralandı.
Katalan yetkililer, ulusal polisin oy vermek isteyenlere müdahalesi sırasında yaralananların sayısının 337’ye ulaştığını açıkladı. İspanya İçişleri Bakanlığı ise olaylarda 9’u polis toplam 11 güvenlik görevlisinin yaralandığını duyurdu.
Katalonya Özerk Bölgesi Başkanı Carles Puigdemont’un oy vereceği Girona bölgesindeki bir merkeze de polis müdahalesi geldi. Puigdemont yine Girona bölgesinde Cornella del Terri isimli bir köyde oyunu kullandığı açıklandı.
Madrid hükümetinin Katalonya temsilcisi Enric Millo, düzenlediği basın toplantısında, ” Yapmak istemediğimiz bir şeyi yapmaya zorlandık” dedi. Oy verme noktalarında internetin kesildiği de bildiriliyor.
Barselona Belediye Başkanı Ada Colau, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, “Korkak bir başkan polisleriyle şehrimizi işgal etti, burası bizim şehrimiz” ifadesini kullandı.
Barselona futbol takımının sembol isimleri de peş peşe mesajlarla referanduma destek veren açıklamalar yapıyor. Carles Puyol Twitter hesabı üzerinden, “Oy vermek demokrasidir” mesajını paylaştı. Xavi Hernandez de yayınladığı video mesajda Katalonya’da yaşanan polis müdahalesini “utanç” olarak tanımladı.
Okullar işgal altındaydı
Merkezi hükümetin kontrolü altındaki polis, oylamanın yapılması planlanan 2 bin 315 okuldan 1.300’üne kapatmak için gittiğini, ancak 163 okulun işgal edildiğini açıkladı. Referandumun gerçekleşmesi için aileler Cuma akşamı okul çıkışı itibariyle okulları işgal etmeye başlamıştı.
Polis Pazar sabahı 06:00 itibariyle okulların boşaltılmasını talep ettiği için aileler ve vatandaşlar en geç sabah 05:00’de okullara akın etti.
İspanya polisinin 10 milyon oy pusulasına el koyması yüzünden referandum yanlısı Katalanlar yazıcılardan aldıkları oy pusulalarını Pazar gününden önce sokaklarda dağıtmıştı. Polis birçok noktada işgal edilen okullara girerek sandıklara el koymaya başladı.
Katalonya yönetimi, ellerinde bir koz olarak bulundurmak için oy kullanım oranının yüksek olmasını hedefliyor.
İspanya Anayasa Mahkemesi, referandum için çalışma yürüten yerel yöneticilere günlük 12 bin euroya (yaklaşık 50 bin TL) kadar ceza verilmesine hükmederken ulusal ve bölgesel güvenlik güçlerine Pazar günü oy verme işlemiyle ilişkili herhangi bir etkinliği engelleme yetkisi vermişti.
‘Sonuçlar bağlayıcı’
Katalonya Parlamentosu’nun geçirdiği yasaya göre, referandum sonuçları bağlayıcı olacak. Eğer sandıktan bağımsızlık kararı çıkarsa, sonuçların açıklanmasından iki gün sonra Katalan parlamentosunun bir araya gelip bağımsızlık kararını açıklaması gerekiyor.
Katalan hükümetinin başında olan Carles Puigdemont ise sandıktan bağımsızlık çıksa bile tek başına bu kararın açıklanmayacağını belirterek Madrid’i bu konuda masaya oturmaya davet etmişti.
Katalan parlamentosu Eylül ayının başında yapılan oylamada, 1 Ekim’de bağımsızlık referandumu düzenleme kararı almıştı. Ancak merkezi yönetimin yasa dışı olarak ilan ettiği referandum, İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından askıya alındı.
Katalan yönetiminin bütün engellemelere rağmen düzenlemekte ısrar ettiği referandumda “Katalonya’nın cumhuriyet temelinde bağımsız bir devlet olmasını istiyor musunuz?” sorusunun soruluyor.
Yönetmen Cem Hakverdi İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi.
Yıllardır Antalya’da yaşayan annesini ne zaman ziyarete gitse, Zeytin de karşılarmış onu evlerinin önünde. Dönme vakti geldiğinde onlarla birlikte durağa yürür, uğurlarmış annesiyle. Zeytin’in Yahşi diye çok yakın arkadaşı varmış bir de. Beraber gezer, beraber uyurlarmış gölgede. Adını Vahşi koymuş mahalleli aslında ama annesi taşınınca oraya, sevdikçe Vahşi’yi, huyu da değişmiş, adı da. Bir sabah bakmışlar Zeytin yokmuş her zaman durduğu kapıda. Beklemişler, aramışlar, mahallelere, barınaklara, sonra arazilere bakmışlar. Yok! Günler geçmiş, Zeytin dönmemiş.
Herkes çok üzülmüş. Yalnız kalan Yahşi de öyle… Yönetmen Cem Hakverdi, Zeytin’den sonra karar vermiş hep aklında olan hikayeyi bir an evvel anlatmaya. Zeytin’in, Maske’nin, Kara’nın, sokaklarda, uçsuz bucaksız, uzak arazilerde yaşam mücadelesi veren binlerce köpeğin, yaşam haklarının ve onlarla kurulan karşılıklı sevgi bağının bir gün birileri tarafından nasıl hesapsızca yok edildiğinin, onları hayatta tutmak için olağanüstü çaba sarf eden hayvan aktivistlerinin belgeselini yapmaya.
Yönetmenin ikinci uzun metraj belgeseli olacak Kara, Maske, Zeytin ve Diğerleri için ön hazırlıklar tamamlandı. Prodüksiyon masrafları için Fongogo’da kitlesel fonlama kampanyası başlatıldı. Belgeselin ulusal ve uluslararası film festivallerinde gösterilerek kamuoyu yaratmasını, sokaklarda, arazilerde yaşam mücadelesi veren köpeklerin şartlarının görünür kılınmasına ve iyileşmesine katkı sağlamasını umut eden Cem Hakverdi ile belgeseli ve açtığı kampanyayı konuştuk.
Kara, Maske, Zeytin ve Diğerleri’nin hikayesinin filmini çekerek aslında neyi anlatmanın peşindesiniz?
Bu belgeseli izleyenlerin köpeklerin zorlu yaşam koşullarına, uğradıkları büyük haksızlıklara ve hayvanseverlerin onlar için verdiği mücadeleye tanık olmalarını istiyorum. Sokaklarda gördüğümüz kadarıyla değerlendiriyoruz olayları ama şehrin uzağındaki uçsuz bucaksız ormanlarda, arazilerde yüzlerce köpek gerçekten çok zor şartlarda yaşıyorlar.
Oraya bir şekilde kentten uzaklaştırmak için toplanıp atılmış, üremeye devam etmişler. Bakamadığı için, artık büyüdüğü için, rahatsız olduğu için atanlarla sayı kontrol edilemez biçimde artıyor. Keneler, pireler, hastalıklarla yaşamaya çalışıyorlar. Önemli bir kısmı ölüyor. Tecavüze uğruyorlar, dövülüp işkence ediliyorlar. Bu hayvanların hepsinin kıymetini bilmek, bütün canlıların insanlarla eşit yaşam hakkına sahip olduğunu anlamak zorundayız. Onların yaşam koşullarını gösteren bir şeylere ihtiyacımız var. Ben belgesel yapıyorum, siz haber yazacaksınız, biri resim yapacak, aileler çocuklarına anlatacak. Herkesin bu konuda elinden geleni yapması gerektiğine inanıyorum. Bu, hepimizin sorumluluğu.
Zeytin’in başına gelenler hepimizin etrafında yaşanıyor
Belgeselin hazırlık aşamasında, arazilerde nasıl manzaralarla karşılaştınız?
Arazi beslemesine ilk defa Göktürk Hayvanseverler Derneği ile gittim. Hayvanları beslemek için bir şeyler yapıyordum fakat durumun ne kadar vahim olduğunu yakından temas edince anladım.
Dernekten Nilgül Sayar belgeseldeki karakterlerden biri olacak. Bir grup insan, onları hayatta tutmak, doyurmak, su vermek, dış parazitlerini yapmak, kırık çıkıklarını tedavi ettirmek için almışlar yükü sırtlarına, çırpınıyorlar. Mahallelerde köpeklerden huzursuz olanlarla, onları toplamak isteyen belediyelerle de mücadele ediyorlar. Bir yandan kaynakları yok. Kendi çabalarıyla lokantalardan yemek artığı topluyorlar.Bu kadar az insanın sorumlu olmasıyla üstesinden gelinebilecek bir yük değil. Toplumun her kesiminde konuşulması, bilinç oluşturulması gerekiyor. Amacım sokaklarda, arazilerde yaşayan hayvanların yaşam koşularını, hayvan aktivistlerinin, gönüllülerin çabasını görünür kılmak, kamuoyu oluşturmak.
Kapınızın önünden bağ kurduğunuz bir köpek birileri tarafından alınıyor, götürülüyor. Çöpe atarcasına, yok edercesine, hesabını soramıyorsunuz. Köpeğin o sokağa ait olduğunun, yaşam hakkı olduğunun farkında değiller. Bu korkunç bir şey. Zeytin’in başına gelen gibi çok örnek var.
Gönüllüler artsın, arazilere gidemiyor olsalar bile kendi mahallelerindeki köpeklerden başlayarak ilgilenmeye başlasınlar. Çabam bundan ibaret.
Çekimler için neden İstanbul ve Ağrı’yı seçtiniz?
Ağrı’da henüz tanışmadığım ama çok iyi şeyler yaptıklarını duyduğum gönüllüler var. Orada sağlığa ve mamaya erişim olanakları daha az İstanbul’a göre. Yerinde görmek istiyorum.
Sakarya’da da gönüllü bir grup var. Belki oraya da gideceğim, belki Karadeniz’den ya da Akdeniz’den başka bir şehre. Bu dram her yerde yaşanıyor. Temsiliyet açısından farklı şehirlerde olmak önemli.
‘Bu film umut versin, insanları harekete geçirsin istiyorum’
Yaşanan her şeyi izleyecek miyiz belgeselde, bu bize ne hissettirecek dersiniz?
Belgesel yönetmeni olarak yapacağım şey, gerçek neyse, onu yansıtmak olacak. Bugüne kadar gerçekte nelerin yaşandığına dair kapsamlı bir çalışma yapılmamış. İzleyenlerin hisleri değişecektir, kimi üzülecek, kimi öfkelenecek, kimi harekete geçecek, ben de destek olmalıyım diyecektir.
Durumun kendisi üzüntü verici ancak iyi şeyler de oluyor ve bunu da göstermek önemli. Gönüllüler, aktivistler bu hayvanlara umut oluyorlar. Belediyelerin negatif yönleri var evet, önemli çalışmaları da oluyor. Köpeklerin büyük kısmı belediyelerin rehabilitasyon merkezlerinde tedavi oluyorlar. Belgeselin umut vermesi, insanları bir araya getirerek harekete geçirmesi en büyük arzum.
Belgeselin yapılmasına kitlesel fonlama ile destek olabilirsiniz
Belgeselin yapım ve yapım sonrasındaki masraflarını karşılamak için kitlesel fonlama yöntemine başvurma fikri nasıl doğdu?
Bundan önceki belgesel filmim sıfır bütçeliydi. Bu durumun belgesel filmi yapmak için avantajları da var, dezavantajları da. Bu filme aynı şekilde başlamak istemedim. Prodüksiyon giderlerini başka yöntemlerle de finanse etmek mümkün olabilirdi ama kitlesel fonlama yoluyla hayvan severler tarafından desteklenerek hayata geçirilmesi bana daha anlamlı geldi. Bunun için fongoga’da bir ay sürecek bir kampanya başlattım. Destek miktarlarına göre ödüller koydum. Bir haftada beni çok mutlu eden destekler geldi. Üç hafta daha devam edecek. Hala desteğe ihtiyacımız var.
Benim arkamda bir sürü güzel insan var, beni anladılar, desteklediler demek çok değerli. Bu bana güç veriyor. Filmin etrafında böyle bir topluluğu oluşturmak, onları filme davet etmek, birlikte izledikten sonra nelerin olup bittiğini konuşuyor olmak manevi olarak da son derece anlamlı olacak.
Kara, Maske, Zeytin ve Diğerleri belgesel filmiyle ilgili gelişmeleri facebook sayfasından takip edebilir, film için açılan kitlesel fonlama kampanyasına şu linkten destek olabilir, kampanyayı sosyal medya hesaplarınızdan paylaşarak hikayenin ve desteğin yaygınlaşmasını sağlayabilirsiniz.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu (SKBT) geçtiğimiz Pazar günü, 24 Eylül’de 50 farklı şehirde aynı anda gerçekleştirildi. 2013 yılında İzmirli bir öğretmenin, Sema Gür’ün yaktığı işaret fişeği kısa sürede tüm yurda, hatta onu da aşarak bu sene Kıbrıs ve Yunanistan’ın Atina şehirlerinin de tura iştirak etmesi ile uluslararası bir mecraya yayıldı.
SKBT organizasyonunu Sema Gür ile birlikte üstlenen Pınar Pinzuti aracılığı ile 50 şehirdeki koordinatörlere Yeşil Gazete olarak 3 soru gönderdik ve ekledik, “Her şehirden ve turun olduğu her yerden bol bol resim bekliyoruz. SKBT 2017’ye gelecekten geriye dönüp bakıldığında her merak edenin tam anlamı ile neler yaşandğını idrak edebileceği bir içerik oluşturma hayalimiz var”
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu 2017’nin 50 şehirdeki koordinatörlerini gösteren kolaj
50 süslü kadına yönelttiğimiz 3 soru ise şunlardı
* Bisiklet kullanmak sizin için ne ifade ediyor?
* Süslü Kadınlar Bisiklet Turu 2017’nin kendi şehrinizdeki hikayesini kısaca bizimle paylaşır mısınız?
*Sizce SKBT 5 yılda neleri değiştirdi ve gelecekte hangi yönde bir değişime ön ayak olacağını düşünüyorsunuz?
Pınar Pinzuti aracılığı ile ilettiğimiz davete, sağolsunlar, 34 şehirden SKBT koordinatörü, enfes karelerin de eşlik ettiği yanıtlar gönderdi.”
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu 2017’nin gerçekleştiği şehirlerin alfabetik sıralamasına göre bütün şehirlerdeki süslü kadınların bisikletin üzerinden yansıyan emsalsiz mutluluk görüntülerine kendi paylaşımları ile birlikte yer veriyoruz.
Tüm kadınların özgürce ve tüm dünyada pedallamaları dileklerimiz ile…
***
A D A N A
Ezo Uge
Kübra Aykın (solda) ve Ezo Uge
Merhaba Adana Süslü Kadınlar Bisiklet Turu sorumlusu Ezo Uge. Ben bisiklete hayatımda ilk defa 41 yaşımda bindim bugün 46 yaşımdayım ve iş, çarşı, pazar, tatil her şeyim sağ kolum bisikletim.
Önce kendimi sonra da doğayı korumak, çevreyi kirletmemek konuları hayatımın merkezine oturmuş konulardır. Bisiklet binmeye başladıktan sonra Adana’nın bisiklet için şahane bir coğrafyaya sahip olduğunu ve Adana’nın bisiklet şehri olması gerektiğine inancım oluşuverdi. Belediyelerden bisiklet yolunu istemenin yetersiz olacağını düşünüp şehrimde bisiklet turları düzenleyip insanları bisiklete binmeye özendirmek istedim çünkü ne kadar çok bisikletli olursa destek almak daha anlamlı ve kolay olacaktı.
2013 yılında Ankara’da yaşayan arkadaşım süslü kadınlar bisiklet turuna dikkatimi çekti. “Yapsana, şahane olur” dedi. Ben de İzmir’le aynı yıl yapmaya başladım. Her yıl daha çok katılım oldu, her yıl kadınlar daha çok sahiplendi ve daha çok kadın bisiklete binmeye başladı.
Bu yıl en büyük destekçim kızım Kübra Aykın’la birlikte organize ettik. O da bir bisiklet ve doğa tutkunu.
Daha çok dikkat çekmek için rotamızı uzun tutmuştuk ama maalesef bir siyasi parti mitingi bütün planımızı bozdu. Bu yıl emniyet güçleri nefis bir destek verdi. Önümüzdeki yıl için bisikletli polisler sözü bile aldık.
İnanıyorum ki kısa bir gelecekte Adana bisiklet şehri olacak. Hedefimde daha çok kadınlar ve çocuklar vardı. 5. yılında inancım daha da kuvvetlendi. Bu coğrafyada kadın olmak hep zordu. Ne zaman bir kadın kafasını kaldırıp hayal kursa “Dur, olmaz, yapamazsın” diyen çok olur. Sevgili Sema Gür ve Pınar Pinzuti bu ülkenin kadınlarını yüreklendirip içlerindeki sevgiyi, saygıyı, özgüveni dışarı çıkarmalarını sağladılar.
Kadınlar Türkiye’yi sevgiye boyadı. Bütün gücümüzle bisiklet şehirleri inşa etmeye devam.
Sevgiyle kalın.
***
A L A Ç A T I
Zeynep Erdem
Zeynep Erdem
Doğma büyüme İstanbul Yeşilköy’lü, son 10 yıldır İzmir Alaçatı’lı Zeynep Erdem. Alaçatı’da küçük bir konaklama tesisi sahibiyim.
Çoçukluğum Yeşilköy sokaklarında bisiklet üstünde geçti. O zaman denize, alışverişe, arkadaş ziyaretine BİSİKLET ile giderdik. Ama zaman içinde değişim, şehir yaşantısı bana bunu unutturdu.
Alaçatı’ya yerleşince hemen bir bisiklet aldım ve bisikletli yaşama geçtim. Günlük işlerimi, ziyaretlerimi, alışverişimi bisikletle yapmaya başladım. Bisikletle dost olan arkadaşlar edindim ve bisiklet kullanımına uygun Alaçatı sokaklarında çok kullanılan motosikletin yerini bisiklete bıraktırmalıyız diye düşündük. Alaçatı’da bisiklet kullanımı ile ilgili bilgilendirmeler yaptık, çocuklara yarışlar düzenledik, kask, eldiven, dizlik kullanmalarını önerdik.
Bu arada bir grup arkadaş İzmir’deki ‘’Perşembe Akşamı Bisikletçileri”nden’ esinlenerek Alaçatı’da Salı Sabahı Bisikletçileri grubunu kurduk. 6 senedir her Salı sabahı, önceleri 5/6 kişi şimdilerde 10/15 kişi 25/30 km tur yapıyoruz. Meğer tabiatı bisikletle keşfetmek ne güzelmiş. Yürüyerek gidemediğimiz, arabayla giremediğimiz ne güzel yerlere gidiyoruz. Bisiklet doğa dostu, bisiklet spor, bisiklet dostluk, bisiklet görsellik, bisiklet fotoğrafçılık… derken bağımlılık yapan bir yaşam şekli oldu.
Bisiklet gruplarını takip ederken, Süslü Kadınlar Bisiklet Turuna rastladım, geçen sene katılmak istedim ama çalıştığım için yetişemedim. Bu sene grubumuzdan bir arkadaşımın teşvikiyle Alaçatı ayağını düzenlemek üzere Sevgili Sema Gür Uçuşan Teker’e müracaat ettim. Alaçatı’nın ‘’Bisiklet Dostu’’ sloganıyla anılan bir belde olması için zaten çalışıyorduk. Daha çok kadını etkilemek, onlarla beraber keyifli pedal çevirmek için ‘’Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’’ güzel bir etkinlikti. Alaçatı ve çevresindeki yollar bisiklet kullanmak için çok uygun ama kullanan az. Bisiklet daha çok SPOR olarak kullanılıyor ve erkekler biniyor.
Bu sene 50 süslü kadınla başladık ama seneye bu sayının çoğalacağının garantisi tur sonundaki konuşmalardan belli oldu. Turun uzun ve yorucu olduğunu düşününler, çok eğlenceli olduğunu gördüler. Özgüvenleri arttı.
Etkinlik öncesi gerekli izinlerin alınması sırasında gerek Çeşme Kaymakamlığı, gerekse Çeşme Belediyesi inanılmaz yardımcı oldu. Tur başlangıcında Belediye Başkanımız Sayın Muhittin Dalgıç bizi yalnız bırakmadı. Tur sırasında trafik ve belediye görevlileri emniyetimizi sağlamak için büyük gayret gösterdiler. Basın hep yanımızdaydı. Süslü Kadınlar hep bir ağızdan ‘’Arabadan in Bisiklete bin’’, ‘’Egzoz kokusuna karşı Parfüm kokusu ‘’ ‘’Süslüyüz, güzeliz, bisikletliyiz’’, ‘’Bisiklet benzin ile değil sevgiyle çalışır’’ sloganlarıyla pedal çevirdik. Kimse turun bitmesini istemiyordu.
Bisiklet kiralayan arkadaşlarımız bu tur için bize 4 tekerli bisiklet verdiler, bisiklet kiralayanlara indirim uyguladılar, Bisiklet Tamircileri Pazar günü geç saate kadar dükkanlarını açık tuttular. Erkekler yol kenarında el salladılar. Uzaktan geçen arabalar korna çaldılar.
Bu sene 50 şehirde gerçekleşen ‘’Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’na Alaçatı’yı da ekleyebildiğimiz ve kısa zamanda güzel bir kitleye duyurabildiğimiz için çok mutluyum. Destek veren, bu süreçte yardım eden herkese bu vesile ile teşekkür ediyorum.
***
A N K A R A
Burçin Tarhan
ANKARA PEDALLAYAN KADINLAR EKİBİ ADINA
Burçin Tarhan
Ben Burçin Tarhan. 34 yaşındayım. 4 yıldır Ankara trafiğine beden ve ruh sağlığıma katkıda bulunduğu için bisikletimle dahil oluyorum. Gidonumun başına geçince kendimi cesur ve özgür hissediyorum. Sanki her şeyi tek başıma yapabileceğim gibi bir his doğuyor ve bu hisse bayılıyorum!
Süslü Kadınlar Bisiklet Turunu 3 yıldır Pedallayan Kadınlar olarak organize ediyoruz. Katılımcı sayımız her geçen gün hızla arttı. 30 kişi ile başladık, sonra 70, derken bu sene yaklaşık 150 kişiyle turumuzu tamamladık. Ankara bisiklete elverişli bir şehir olmamasına rağmen bu kadar kadını bir arada görebilmek bizleri çok mutlu etti.
SKBT turu sayesinde, sadece bisikletli kadınlar değil, bisikleti olamayan kadınlar da sokağa çıktı, Pedallayan Kadınlar ekibimizi tanıdılar ve başka turlarımıza da katılmaları için iletişime geçtiler. Bizim amacımız da daha çok kadının, bisikletin insanın içindeki özgürlük hissini ortaya çıkaran ruhu ile temas etmesini sağlamak. Ben şöyle diyorum, ne arabada ne yaşantımızda; yan koltukta değil, gidon başında! Gelecekte daha çok kadının kendi gidonunun başında olması adına Süslü Kadınlar Bisiklet Turu gibi etkinliklerin çoğalması şart.
İyi çalışmalar, şimdiden emeğinize sağlık..
***
A N T A K Y A
Ezhan Cemali
Ezhan Cemali
Bisiklet benim için en çok özgürlüğü, ardından kolaylığı ve bunların beraberinde getirdiği mutluluğu
ifade ediyor.
SKBT bu yıl şehrimizde 2. kez yapıldı. Yaklaşık 150 kişinin katılımıyla gerçekleştirdik.
Süslülerimizin toplanmasının ardından basın açıklamamızı okuduk ve 20 dk. süren bisiklet rotamızı gerçekleştirdik.
Turun sonunda dostlarımızın dans gösterisi ve yerel bir müzik grubunun eğlenceli şarkılarıyla etkinliğimizi tamamladık.
Gelen tepkiler harikaydı. Uzun zamandır yapılan en güzel etkinlik olduğuna dair güzel yorumlar aldık. Kadınlar zılgıtlarıyla, sloganlarıyla, güzellikleri ve cesaretleriyle Antakya insanını etkilediler.
Trafiğe çıkma cesareti olmayan birçok kadını cesaretlendirdi ve belki de bir bisikletli kadının daha aramıza katılmasını sağladı.
***
A N T A L Y A
Deniz Yaylak
Deniz Yaylak
Ben Deniz, 45 yaşımdayım. Muhasebe Uzmanıyım. Evli ve bir erkek çocuk annesiyim. İki tekerlekli ilk bisikletim 13 yaşımda babamın okulda başarılı olduğum için bana aldığı kırmızı bir aşktı. Ve hayatımda hiç ara vermeden iyi günde kötü günde hastalıkta sağlıkta asla vazgeçemeyeceğim yol arkadaşım.
Gidebildiğim bütün mesafelere günlük hayatımda bisikletimle ulaşım sağlıyorum. Ve bütün kadınlara diyorum ki bisiklet özgüvendir, özgürlüktür,mutluluktur , sağlıktır, en sadık dosttur.
Bu yıl 5.sini yapacağımız tur hazırlıklarımıza büyük bir heyecan ve coşku ile başladık. Etkinliğe bir hafta kala bütün olumsuzluklar üstüste geldi. Önce izinlerimizde problem çıktı saatimiz değişti. Araçlı müzik yayınımız ve dron çekimlerimize izin verilmedi. Üstüne etkinlik için güzergahımız trafiğe kapatılacakken akan trafikte egzos kokuları ile bir tur yaptık. Fakat bütün bunlar Antalya kadınlarınının coşkusunu, gülümsemesini ve etkinliğe olan inancını kaybettirmedi.
Evet geçen yıl gibi çok sesli değil ama yine bir o kadar kalabalık bir turu tamamladık. Gelecek yıl için daha kalabalık ve daha keyifli bir turda buluşmak üzere vedalaştık ve şu an o turdan kalan muhteşem fotoğrafları tek tek yorumluyor ve keyif alıyoruz. Bu etkinliğe emek veren ve dahil olan bütün kadınlara sevgilerimle.
***
A R T V İ N – A R D A N U Ç
Leman Albayrak
Leman Albayrak
Kendimi tanıtmam gerekirse, coğrafyacıyım, İstanbul Üniversitesi’nde doktora öğrencisiyim. Ben turu Artvin-Ardanuç ilçesinde organize ettim. Oldukça engebeli bir araziye sahip olduğundan il merkezinde değilde ilçe merkezinde düzenlemek daha uygun oldu. Ayrıca böylelikle 11 bin civarında nüfusun olduğu küçük bir ilçede büyük bir neşe oluştu.
Bisiklet kullanmak özgürce var olmak ve özgüven ifade ediyor benim için. Aynı zamanda çocukluk tutkusunu yine içimizdeki çocukla yaşatmış oluyorum.
Ardanuç ilçe merkezinden Cehennem deresi kanyonuna kadar bisiklet sürdük. 40 bisikletli genç kadınla birlikte arkadaş ve akraba çevreleri de başlangıç yerine gelmişti. Hatta il merkezinden kadın kooperatifleri, spor kulüplerinden arkadaşlar destek amaçlı bizimle oldular. Caddeden geçerken yoldaki, iş yerlerindeki bütün halk alkışladı. Küçük bir yerde insanların samimi ve neşeli bir ortamda buluşması her anlamda güzel ve aydınlık bir gelecek vaadeder. Doğrudan ve dolaylı bir çok güzel yanını yaşadık bu etkinliğin.
Belediye başkanı da katılımıyla önce Sema hanıma sonra katılımcılara teşekkür ederek yiyecek-içecek ikramlarında bulundu. Daha ayrıntılı bilgi ve fotoğraflara facebook üzerinden Tc. Sami Özçelik in sayfasından ulaşabilir, kullanabilirsiniz.
Mesajın ulaştığı her güzel insana Artvin’den sevgiler gönderiyorum.
***
B A N D I R M A
Aşkım Hazal Saraçoğlu
Hazal Saraçoğlu
Küçük yaşlarda bisiklet kullanmak benim için sadece ailem ile sahil kenarına indiğimde “dört tekerimle” rüzgarı yüzümde hissetmeme sebep olan, beni üzerinde serüvenden serüvene dolaştıran bir oyuncağımdı. Büyüdükçe rüzgardan uzaklaşmak serüvenlerimi gerçek hayat ile yüzleştirmek zorunda kaldım.
Uzun yıllar sonra bisiklet beni kendine tekrar bağlayınca rüzgarlar mutlulukla geri döndü. Şimdi o benim için hem ulaşım aracı, hem beni mutlu eden bir arkadaş, hem de Süslü kadınlar bisiklet turu ile karşılaştıktan sonra istediğim her kıyafetle her yerde dolaşma özgürlüğünü kendime kanıtladığım, çevreme de kanıtlamak istediğim bir yol arkadaşım. Bisiklet kullanmak ise artık vazgeçemediğim, eksikliğini hissettiğim, ihtiyaç duyduğum bir ulaşım aracı oldu.
Sema Gür, annemin uzun zamandır arkadaşıydı. Sürekli bu tur hakkında konuşurduk. Yurt dışından yeni döndüğüm için Bandırma’ya alışmaya çalıştığım bir dönemdeydim. Süslü kadınlar bisiklet turu ise hem bisiklet ile ilgili hem de kadınlar ile ilgili, ulaşmaya çalıştığı nokta ile benim de savunduğum bir oluşumdu.
Ben de Sema abladan bu turu Bandırma’da gerçekleştime talebinde bulundum. Hazırlık aşamasında benimle birlikte çalışmak isteyen, bağlantı kurmak isteyen bir sürü bisikletçi ile konuştum ve bir çoğu ile de birlikte çalıştık. Bandırma’da kadın bisikletçi gerçekten çok azdı ve bizim bunu süsümüzle, havamızla çoğaltmamız gerekiyordu.
Babam mesleği gereği oldukça tanınan bir insan olduğu için onun sayesinde hem yüz yüze hem de sosyal medyadan çok insana ulaştık. Bandırma Kaymakamı Günhan Bey ise bize kolayca izin verdi. Beni en çok şaşırtan emniyet müdürümüz Ali Haydar Bey’in bisikletçi olması ve bize inanılmaz büyük destek vermesi oldu.
Bundan sonraki aşamada kendisi ile ve bisiklet yolları konusunda da belediyemiz ile sık sık kontakta olacağız. Bisiklet turu gününde sosyal medyada yüz kişiden fazla katılımcı görünüyor olmamıza rağmen yirmi beş bisikletli süslü olduk. Ancak Bandırma süslüleri olarak herkes o kadar organizeydiki bunu bir avantaja çevirmeyi başardık. Başlamadan önce bisikleti olmayan hanımlar çevremizde bisikletle gezen çocuklara harçlık vererek bisikletlerini ödünç aldılar. Halbuki Bandırma’da bisiklet kiralama olanağı olmamasına rağmen bir bisikletçiden sadece yedi tane bisiklet rica etmiştim. Ancak maalesef kendisinden söz almış olmama rağmen bir aksilik yaşadım. süslüler her türlü olumsuzluğun üstesinden geldi.
Büyük bir sinerji oluşturduk. çevremizdeki insanlar özenerek ve seneye geleceklerini söyleyerek bizi hayranlıkla izlediler. Bandırma’nın en işlek caddesi bizim için trafiğe kapatıldı. Öyle özgür hissettik ki, yol ortasından gitmek bizim için büyük bir keyifti. Keşke her zaman böyle olsa, geniş bisiklet yollarımız ols ve en azından Bandırma’dan Tatlısu mahallesine kadar gidebilsek ne kadar güzel olurdu.
Bitirişimizi hep bir ağızdan şarkı söyleyerek yaptık. Çaylarımızı içip sohbet ederken ise bisiklet yollarımızda buluşmayı temenni ederek ayrıldık. Ben süslülerin böyle güzel organize olup benim de yönlendirmelerime saygı göstererek beni takip etmeleri, çok mutlu edici ve her şeyi sorunsuzca halletmemizi sağlayan bir olguydu. Ben gelen yirmi beş süslü gönüllüye de tebrik ve sevgilerimi gönderiyorum.
Süslü kadınlar Bandırma’da ilk kez yapılan bir tur oldu. Ben eminim ki bundan sonra artık Bandırmalıların desteği ile kısa zamanda çeşitli yerlerde bisiklet yollarımıza kavuşacağız ve bizi süslü süslü gören diğer hanımların da bisiklet kullanmalarına ön ayak olacağımızı düşünüyorum.
Hatta birkaç örneğe sosyal medyada rastladım bile. Amacımıza adı adım ulaşacağız, başladık bile. Önümdeki bisiklet turu ile daha çok ses getirerek daha çok bisikletli olacağız.
***
B O D R U M
Burcu Gelegen
Burcu Gelegen
Bisiklet benim için hem ulaşım hem de doğayla bütünleşme aracı…
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu Bodrum’da bu sene 3. Kez düzenlendik. Daha önceki yıllara göre bu sene katılım farklıydı. Herkes bisiklete binmek istiyor fakat bisiklet yollarımızın olmayışı ve coğrafi açıdan bisiklete binmek kolay olmuyor. Ben yine de şehir içinde bile olsa herkesin binebileceğine inanıyorum. Tüm olumsuz yapıya rağmen bu sene çok eğlendik ve katılan herkes mutlu bir şekilde turu tamamladı.
Süslü Kadınlar bisiklet turu daha çok kadına ulaştı ve bisiklete binmelerine ön ayak olup şimdi cesaretliler, özgürlüklerinin farkında olma yolunda ilerliyorlar.
Bodrum Süslü Kadınlar Bisiklet Turu Sorumlusu
Burcu Gelegen
***
B U R D U R
Mavi Saniye Tok
Mavi Saniye Tok
Merhabalar
Bisikletim benim özgürlüğüm. Müziği açıp şarkı söyleyerek yolda olmak ve bilmedigim yerlere gitmek müthiş özgüven veriyor. Yollarda olmak ise ruhumu dinlendiriyor. Tüm olumsuzluklardan uzak sadece bisikletim ve ben bir de gördüğüm manzaralara eşlik eden müziğim yanımda. Daha ne olsun ki.
Tur hikayesi Burdur Bisiklet Derneği Başkanı Ahmet Men’in Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’na beni teşvik etmesi ile başladı.
Sema Gür le iletişim kurduktan sonra herşey hızlandı. O sırada işimden bir ay olmuştu ayrılalı. Bir yanda iş arayışıma büyük bir tur eklenmiş ve bana da büyük bir sorumluluk daha. Gece gündüz gelen mesajlar telefonlar ardından yeni bir işe başladım. Bir taraftan Burdur’da ne kadar insanın tura geleceğini gün geçtikçe daha da merak etmeye başladım. Çünkü bir ilk olacaktı ve hiç kimse üzüntü yaşamamalıydı. İçinde bulunduğumuz ülkenin durumu handikaplardan biriydi. Ya insanlardan birine zarar gelirse ya bir çocuğun turda canı yanarsa ya da izinler alınamazsa gibi en olumsuz şeyler için tedbirler alınmalı herkes keyifle ayrılmalıydı birbirinden. Şükür ki öyle de oldu.
Yaklaşık yüz kişi tura katıldı. 70’e yakın kadın 30’a yakın erkek destekçimiz vardı. Burdur Cumhuriyet Meydanı’nda turumuzu tamamladığımızda “Hayat Bayram Olsa” şarkısını söylerken oradan geçen ve bizleri izleyen herkesin yüzü gülüyordu. Ben tebessüm etmeden yürüyen insanları sokakta görmek istemediğim için genelde insanlara bakmam ya binalara ya yollara ya gökyüzüne ya da ağaçlara çiçeklere bakarım, hatta müziği kulağımdan eksik edince kendimi eksik hissediyorum. İşten eve giderken dahi yalnızsam kulağımda müziğim olmazsa ruhum eksik kalıyor. İşte o gün Cumhuriyet Meydanı’nda yediden yetmişe kadın erkek herkes ya gülüyor, ya alkışlıyor ya da tebessüm ediyorlardı. Bu inanılmaz büyük bir enerjiydi. Herkes her gün böyle olabilse tebessüm edebilse coşkusunu kaybetmese içinde hala var olan çocuğu görebilse, renksiz dünyaları renklenir.
Bu renk kocaman bir halkanın ilk zinciridir ve tüm yaşamına yansır. Bir günde değil elbette fakat çaba gösterip neler kazanabileceğini öğrenir insan. Her şey küçük bir adımla başlamıyor mu zaten? Bir bisiklet dünyamızı değiştirir. Kendim kendimin şahidi olarak yola çıktım, buna inandığım için yola çıktım.
Kadın isterse inanır, inanırsa inandırır ve dünya bu sayede değişir, güzelleşir. Kadın bisikletlilere saygının artacağını, bisiklet yollarının artacağını düşünüyorum ilerleyen yıllarda. Bir farkındalık yaratmak güzel fakat bunu alışkanlık haline dönüştürmek için kadın bisikletlileri çoğaltmamız şart.
Bisiklete binmeyi isteyen kadınlara eğitim verilebilir kamplar düzenlenebilir. Temiz yaşanılabilir bir dünya için çevre bilinci kazandırılarak geri dönüşüme dahi hizmet edebiliriz. Nihayetinde hiçbir şey almadan biz bu dünyadan giderken vicdanımız rahat olacak. Bizden sonra gelecek nesiller adına bırakacağımız manevi değerlerimiz ve yaptığımız güzel işlerimiz var. Ne haraç kesiyoruz ne vergi kaçırıyoruz ne ahlaksızlık yapıyoruz ne de kimsenin hakkını yemiyoruz. Bir bisikletle egzozsuz hava sahasını genişletiyoruz.
Ne mutlu Sema’ya gözlerimin içini güldürdüğü için. Annesine minnettarım onu bu dünyaya getirdiği için. Size de teşekkür ederim bize yer verdiğiniz ve yazdıklarımızı tek tek okuduğunuz için :)
Sevgiler ve saygılarımla
Burdur – Mavi Saniye Tok
***
B U R S A
Sümeyra Altan
Sümeyra Altan
Bisikleti çok sevmem bisiklete biner binmez olmadı. Arkadaşlarım bisiklete verdikleri değeri anlattıkça bana çokta gerçekçi gelmiyordu. Sonuçta insan eliyle yapılmış bir araç derdim kendi kendime. Ama şu an bisikletimle kurduğum ilişki çok farklı ve özel. Bisiklet bana hep güzel insanlar, güzel manzaralar ve unutulmaz anılar bıraktı. Bu sebeple de bisikleti sadece kullandığım bir araç olarak değil, en mutsuz günümü bile birlikte renklendirebildiğim sıkı bir dost olarak nitelendiriyorum.
Bursa’da Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nu ikinci kez yaptık. 24 Eylül akşamı 500’e yakın kadın, süslü bisikletleriyle Bursa’nın en işlek caddesinde toplandı. Bu tur için 1 hafta öncesinde bisiklet sürmeyi öğrenen ya da haftalarca bu turu bekleyen çok kişi tanıyorum.
Geçen sene ilk turun hazırlıklarını yaparken sevdiğim ve saydığım erkek bisikletliler katılım sayısının 50’yi bile bulamayacağını söylerken, ilk sene 200’e yakın kadın bisikletli varlığını kanıtlamıştı. Belki de ilk tura dair en unutulmaz anlardan biri, hazırlık aşamasında bana “boşuna uğraşıyorsun” diyen erkek bisikletlilerin tur sonunda gelip beni tebrik etmesi olmuştu.
İkinci sene ise, öncesinde tura katılan kadınlar arkadaşlarıyla birlikte gelince sayımız ikiye katlandı. Sayımızın ne kadar çok olduğundan daha önemli olan şey de kadınların ne hissediyor olması. Tur esnasında etrafıma baktığımda gülen, şarkı söyleyip keyif alan kadınlarla beraber olduğumu gördüm. Adeta etrafı şenlik havasına çevirip caddelere mutluluk saçtığımızı düşünüyorum. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu ile pek çok kadın bisiklet sürmeye cesaret edip, bu aktivitenin ne kadar keyifli olduğunun farkına varıyor. Bu sene ilk kez tur bitiminde parkta şarkılar dinleyerek turu sonlandırdık. Parkta çiçekler arasında fotoğraf çeken, sohbet eden, dans eden veya şarkılar söyleyen kadınları görmek bile keyif vericiydi.
Bursa’da kentsel yerleşim dağ eteklerinde başlayıp ova ve deniz seviyesine doğru genişlemekte. Engebesi yüksek olduğu için Bursa’da çoğu kişi bisiklet kullanmaya dair önyargıya sahip ya da bisiklet sürmeyi spor olarak görmekte. Ancak Süslü Kadınlar bize bunun tam aksini kanıtlamakta.
Bisiklet kentsel hayatın bir parçasıdır, bir ulaşım aracıdır. “Günlük giysilerimizle de bisiklet sürmek mümkün, formalara ihtiyacımız yok” algısını bize benimseten Süslü Kadınlar Bisiklet Turu oldu diye düşünüyorum. Düzenlenen bisiklet turlarında kadın sayısının azlığından kaynaklı olarak toplumda bisiklet sürme işi erkek işidir düşüncesi geçerliydi.
Ancak Süslü Kadınlar Bisiklet Turu ile kadın bisikletliler olarak çokta azımsanmayacak bir çoğunluk olduğumuzu hem kendimize hem de erkeklere kanıtlamış oluyoruz. Artık Bursa’da kadın bisikletlinin varlığı kabul görmekte ve kadın bisikletliye saygı duyulmaktadır.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu ile bisikletli kadınlar daha güçlü bir dayanışma içerisinde ve bisiklet kullanımına daha çok yönelmektedir. Ne kadar çok kadın/erkek bisikletli olursa o kadar trafikte bisikletliler olarak görünür olacağız. Bizler görünür oldukça belediyeler bisiklet yolları yapmak zorunda kalacaklar. Bu şekilde çevreye duyarlı, kapalı alanlar yerine parkları tercih eden, sağlıklı birey sayısının artacağına inanıyorum. Bunları hayal etmek bile bana huzur veriyor.
***
Ç A N A K K A L E
Ece Evcin Altınkeser
Ece Evcin Altınkeser (en sağda, zafer işareti yapan)
Bisiklet çocukluğumdan beri vücudumun bir parçasıydı. Ama özellikle İzmir’den Çanakkale’ye taşınır taşınmaz bisikletimle aramızdaki ilişki şehrin uygun yapısından dolayı daha da vazgeçilmez oldu. Anne olduktan sonra da bisikletimden hiç vazgeçmedim. Oğlum bisikletimin arkasında büyüdü. Şu an neredeyse 9 yaşında ve ben servis yerine okula oğlumu bisikletimle götürme özgürlüğünü yaşayabilen çok şanslı bir anneyim. Bir aracımız olmasına rağmen ben hiç ehliyet almayı düşünmedim. Çünkü bisiklet benim için rüzgarı saçlarımda hissetmek; kendi gücümle istediğim her yere gidebilmek ve özgür olmak demek.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun Çanakkale’de ilk kez yapılmasında rolüm olması hayatımın en değerli deneyimlerinden biri oldu. Bütün izinleri öyle kolay aldım ki hiçbir sorunla karşılaşmadım. Hatta bu durum bende paniğe neden olup katılımın çok az olacağı endişesine yol açınca Sema hanım 10 kişi bile gelse asla üzülmememi; önemli olanın bu etkinliği yapabilme cesareti olduğunu söyledi.
2005 yılından beri her bisiklete bindiğimde keşke bütün kadınlar bu keyfi yaşayabilse, birlikte bisiklete binebilsek diye hayaller kurardım. 24 Eylül Pazar günü bu masum hayalim; kadın olmamın gururu ile süslenip püslenip parfümümü defalarca sıkıp bisikletimi de en az kendim kadar süsleyip Çanakkale caddelerinde 150 kadınla bir arada gerçekleştiğinde; bir yandan etrafa gülücükler saçarken bir yandan da gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
Sırf Bozcaada’dan bisiklete binmeyi bilmemesine rağmen gelip bize eşlik etmek isteyen bir hanımefendi ellerimden tutup bunu anlattığında yaşadığım mutluluk eşsizdi. Tur boyunca en önde gitmeme rağmen sırayla yanıma gelip benimle tanışan ve orada olmaktan ne kadar mutlu olduğunu söyleyen inanılmaz güzel kadınlarla tanıştım. Gerek turun öncesinde yolda görüp ya da ziyaret ettiğim iş yerlerinde tanıştığım, gerek sosyal medya aracılığı ile tanıştığım kendim gibi ama en çok Sema Gür’ün o masum çocuk kalbi sıcaklığındaki kadınlarla hayatlarımızın kesişmesi gerçekten rüya gibi bir deneyim oldu. Her an gelen telefonlar, mesajlar, yolda görüp durduranlar o kadar çok ki; sanki Süslü Kadınlar Bisiklet Tur’u hala devam ediyor…
5 Yıl önce 200 kadar Süslü ve Cesur kadınla başlayan bu Bisiklet Turu bu yıl tam 50 şehirde oldu ve bu çok büyük bir hareket. Geçen yıl tesadüfen Marmaris’de kaldığım sırada oğlumla katıldığım Süslü Kadınlar Bisiklet Turu o kadar renkli ve büyüleyiciydi ki Çanakkale’de olacağını, hatta sorumlusu olacağımı asla hayal edemezdim. Öylesine hızlı bir değişim ki kendi hayatım bile çok zor bir dönemden geçerken bir anda yepyeni ve rengarenk bir boyuta geçtim.
Bunca yıldır yalnız olduğumu düşünürken kendim gibi onlarca kadınla tanıştım. Bu yıl ilk yılımızdı Çanakkale’de ve eksikleri görüp doğru bir yol haritası çizebilmek için harika bir deneyim oldu.
Şimdi tek hedefim tıpkı Sema hanım gibi hayatı boyunca hiç bisiklete binmemiş veya cesareti olmayan kadınlarla bir araya gelip onlara destek olup, cesaret veren etkinlikler yaparak 2018 Süslü Kadınlar Bisiklet Turunda, Barışın Kenti Çanakkale caddelerine çok, daha kalabalık bir mutluluk resmi çizmek.
Ama daha da önemlisi bisikletin bir ulaşım aracı olduğunu herkesin kabul ettiği ve araçların giderek azaldığı şehirlerde gelecek nesillere çok değerli bir miras bırakabilmek…
***
Ç O R U M
Gizem Çataroğlu
Gizem Çataroğlu
Bisiklet, çocukluğumda benim için bir eğlence aracıydı. Sokakta bisikletle gezerken başıma hiçbir iş gelmezmiş gibi hissediyordum. Kötü adamlardan kaçabilir, arkadaşlarımla gezebilir, market alış verişimi yapabilirdim. Büyüyüp üniversiteye geldiğimde bisiklet benim için daha başka boyutlar kazandı. Artık küçük bir eğlence aracının yanında bir ulaşım aracıydı. Okuluma bisikletle gidebiliyor, hafta sonları etkinliklere katılarak hayatımın en güzel anılarını yaşayabiliyordum. Artık en yakın arkadaşım, bisikletim “Hippocampi” olmuştu. Lastiği patladığında bile canım acıyacak kadar bağlanmıştım ona. Yani uzun lafın kısası bisiklet, benim için bir hayatı ifade ediyor.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun Çorum organizasyonunu Gülhan Keleş ile birlikte yaptık. Geçtiğimiz yıl ilkini düzenlediğimiz tura bu yıl yine yaklaşık 150 kadın, bisikletleriyle katıldı. Saat 14.00’de Vilayet Parkı önünden hareket ettik. Saat Kulesi ve Çorum Müzesi önünde birer hatıra fotoğrafı çektirdik. Turumuz Anıt önünde sona erdi.
Tur sonunda bir çok kadın bize gelip teşekkürlerini ilettiler. Çok keyif aldıklarını seneye tekrar geleceklerini bildirdiler. Geçen yıl da katılmış olan kadınlar seneye için şimdiden heyecan duyduklarını dile getirdi. Bir çok kadının işe bisikletle gitmeye karar verdiğini duydum. Çok güzel, çok renkli bir tur oldu.
SKBT ülke genelinde beş yıldır bir çok kadına umut kaynağı oldu. Bir çok kadın, bisiklete binmeyi öğrendi, bir çoğu artık işlerine bisikletleriyle gidiyor. Ben bu değişikliği en çok kendi şehrimde fark ettim. İki yıldır tur bitiminde “aslında bisiklet sürmek kolaymış, ben artık işe bisikletle gidebilirim” diyen kadınlarla karşılaştım. “Bu turların devamı olmayacak mı?” diyen insanlar şehirlerde bisiklet dernekleri kurdu. Bunun bir örneği de Çorum’da kurulan Bisbise derneği’dir.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu yılda sadece bir kez yapılan bir etkinlik. Ancak etkisi tüm yıla yayılan, insanların bakış açısını da değiştiren bir etkinlik. Bu tura katılmak için bisiklet kullanmayı öğrenen kadınlar, yarın çok daha güzel işler yapacaklardır. SKBT hepimize bir bakış açısı kazandırdı, güzel anıların yanında güzel hayaller de kazandırdı.
***
D A T Ç A
Ümit Kırcalı
Ümit Kırcali
Bisiklet kullanmak benim için spor demek, özgürlük demek, ulaşım aracı demek, uzun turlarda adrenalin demek, dostluk demek, yardımlaşma demek….
Süslü kadınlar bisiklet turunu resmen bu yıl ilk defa yaptık Datça’da. Geçen sene Sema ve Pınar’la iletişime geç geçtiğim için aynı çatı altında yapamamıştık ama süslü kelimesini kullanmadan prova niteliğinde, aynı gün bir etkinlik yapmıştık. Ona 20 kadar bisikletli kadın ve bir o kadar bisikletle destek olan erkek arkadaşımız katıldı.
Israrla Datça’da acil bisiklet yolu istedik ve 300 metrelik, şehir içinde bisiklet yoluna kavuştuk. Bu sene sahilden ve ana yoldan daha uzun bisiklet yolu istedik ve ısrarla istemeye devam edeceğiz. 2017 SKBT katılımı fena değildi.
35 kadar kadın ile daha fazla erkek ve çocuktan oluşan destekçilerimizle 3 km kadar sahil yolu parkurunu pedalladık. Sonrasında belediyemizin teknik desteğiyle, Dj Burak Çalışkantürk performansıyla meydanda 2 saat süren harika bir eğlence düzenledik.
Bisiklet kullanmayanların da katılımı çok yüksekti. Bu seneki turun benim için en güzel olayı, turdan yaklaşık 1.5 ay önce başlattığım bisiklet kullanma dersinde başarılı olan 5 kadın arkadaşımın turdaki performansı idi. Bu bana öyle bir mutluluk ve enerji verdi ki derslere kadınlar istediği sürece devam edeceğim.
Sonuç: Bu tur Datça’ya neşe getirdi, mutluluk getirdi, hareket getirdi. Olumsuz bir iki eleştiriyi ise çok dikkate almadık.
SKBT bence kadınların cesaretini arttırdı, bisiklet kullanmanın çokta zor olmadığını, herkesin kullanabileceğini gösterdi. Bisiklete binmenin sadece erkek tekelinde olmadığının altını çizdi. Gelecekte daha büyük katılımlarla, daha çok yerde bu etkinlik yapılacak, biliyorum. Belediyeler bisiklet yolu yapma yarışına girecek ve arabadan inip bisiklete binen çok sayıda kadın ve erkek olacak.
***
D E N İ Z L İ
Güler Gürgüt
Güler Gürgüt
Bisiklet benim için aşkı ifade ediyor. 2011 yılında eşimle de bisiklet turunda tanıştık. Bu zamana kadar bana hep mutluluğun kapılarını araladı bisiklet.
Denizli’de ilki düzenlenen Süslü Kadınlar Bisiklet Turu hayal bile etmediğim 300’e yakın katılımcı sayısı ile beni çok mutlu etti. Sema hanımı arayıp “Denizli sorumlusu olmak istiyorum ama 3 – 5 kişi katılsa bile yapabilir miyim?” demiştim. “Tabi ki de” dedi. O cesaretle yola koyuldum.
Tepkileri ölçmek adında parkurumuzu kısa tutum 1.8km ile Forum Çamlık’dan Çamlık Parkı’nda son bulacak şekilde turumuzu gerçekleştirdik. Çamlık Parkı’nda müzik eşliğinde eğlendik. Hep bir ağızdan şarkılar söyledik. Yüzlerdeki tatlı gülümsemeler tarifsizdi. Tepkiler güç vericiydi. Geçen yıl çok üzülmüştük keşke Denizlide de yapılsaydı, iyi ki bizleri organize ettiniz ve biz Denizlili kadınlar trafikte de görünür olmak adına adımlar attık dediler.
Bisikleti bilmeyen çoğunluk grupta yürüyüşleriyle eşlik ettiler ve bisiklet eğitimi istediler. Evet Denizli olarak güzel bir turu geride bıraktık. Bu yıl tek başıma koşuşturdum çünkü İzmir’den Denizli’ye yerleşeli 4 ay olmuştu. Kendi imkanlarımla 300 kişiye seslenebildim. Seneye 300 kişiyle birlikte daha güçlü ses çıkaracağız. Bisiklete saygı, Kadına saygı, Kadın bisikletliye saygı istemeye devam edeceğiz.
2016 yılında İzmir SBKT’ye katıldım. Aslında bu kadar büyümüş ve güçlenmiş kitlenin olduğunu bilmiyordum. Arkadaş vasıtasıyla duyduğum bir etkinlikti. Tüylerim diken diken olmuştu o coşkuyu ve güçlü kalabalığı görünce. 2017 yılında 50 şehre ve binlerce kadına ve kadın bisikletliye dokundu. Işık saçtı şehirler. Uluslararası platformlarda varlığımızı duyurmak ayrı bir gurur vericiydi. SKBT varlığımızı güçlü seslerle duyuracaktır.
Teşekkür ederim, sevgilerle
***
E D İ R N E
Esranur Demircan
Esranur Demircan
Merhaba ben Esranur Demircan. Trakya Üniversitesi Mimarlık Bölümü 2.sınıf öğrencisiyim, 19 yaşındayım ve Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun en genç organizatörüyüm.
Bisiklete önem veren bir ailede yetişmem dolayısıyla 2 yaşımdan beri bisiklete biniyorum. Bu süre boyunca hiçbir zaman bisiklete ara vermedim. Aktif olarak trafikte kullanmam ise 12 yaşımda şehrimdeki bisiklet kulüplerine katılmamla birlikte oldu. Sonrasında sürekli hem ulaşım için hem vakit geçirmek için bisikleti kullandım. Ben bisiklet kullanırken genelde yalnızlığı tercih edenlerdenim. Bunun nedeni ise bisikletimle baş başayken kimselere dile getiremediğim düşüncelerimi ve fikirlerimi rahatlıkla düşünmeye bol bol vaktimin olması.
Onun dışında bisikletin bana verdiği özgürlük ve huzur hissini başka hiçbir faaliyette bulamıyorum. Bisiklet sayesinde hayatımda en çok değer verdiğim kişileri tanıdım, hayatımın en güzel anlarını yaşadım. Bisikletin bir ruhu vardır ve ben o ruhu sevmeyi başarabildiğim için bisikletin bana en unutulmaz duyguları yaşattığına inanıyorum.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu ile 17 yaşımda tanıştım. Twitter’da Edirne’de düzenlemek istediklerini ve belediye başkanıyla görüşmek istediklerini okumuştum. Böyle bir etkinlik beni çok heyecanlandırdı ve hemen yardımcı olmak için mesaj gönderdim. Turun gerçekleşeceği zaman 18 yaşıma girdiğim için bir sorun olmayacağını ve eğer istersem turun gönüllü organizatörlüğünü yapabileceğimi söylediler. Bu beni ilk başta biraz telaşlandırdıysa da o süreci yaşamak ve harika sonuçlarını görmek tüm telaşımı bitirdi.
2016 yılında Edirne’de ilk defa Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nu düzenledim. 100 civarı katılımcıyla birlikte güzel bir başlangıç yaptık. 2017 yılında 2.kez Edirne Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nu düzenlediğimde ise daha rahattım.
İnsanların bisiklete olan ilgilerindeki artışı ve öğrenme taleplerini gördükçe çok mutlu oluyordum. 24 Eylül 2017’de tura 170 kişi civarında bir katılım oldu. Edirne gibi bir şehir için oldukça fazla bir sayıydı. Trafik ekipleri bizlere çok destek oldu ve turumuzu Saraçlar Caddesi’nden Karaağaç Lozan Anıtı’na kadar sürdürdük.
Tüm katılımcılar memnuniyet duyduklarını ve turun daha da sık olması gerektiğini düşündüklerini dile getirdiler.
Bence Süslü Kadınlar Bisiklet Turu, 5 yıl gibi kısa bir sürede dahi inanılmaz sayıda her kesimden kadınlara ulaşmayı başardı. Turun en önemli noktasının da bu olduğunu düşünüyorum. Özellikle şu sıralar ayrıştırılmaya çalışılan kadınların aslında gerçekte öyle olmadıklarını, hep birlikte birbirlerine destek olarak birçok şeyi başarabildiklerini topluma kanıtladı. Kadınların toplumda görünür olmaları gerektiğini ve bunda çekinilecek bir durum olmadığını , trafikte bisiklet sürmeye cesaret edemeyen yüzlerce belki binlerce kadına gösterdi.
50 şehirde 50’den fazla gönüllü bisikletçi kadına ulaştı ve bizleri de cesaretlendirerek bu sürece katarak, şehrimizdeki kadınlara öncülük etmemize ve onları da bisikletli yaşama dahil etmemize yardımcı oldu.
Ben Süslü Kadınlar Bisiklet Turu sayesinde fark ettim ki, eskiden kadın bisikletlilerin sayısının az olduğunu düşünürdüm ancak durumun aslında böyle olmadığını aslında az olanın toplumun kadına ve kadın bisikletliye olan saygısı olduğunu gördüm.
Bu tur sayesinde her yıl onlarca kadın cesaretleniyor, bisiklete binmeyi öğreniyor, bisiklet alıyor ve en önemlisi çekinmeden trafikte bisikletli yaşama dahil oluyor. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun ileriki zamanlarda tüm Türkiye’ye hatta diğer ülkelere de öncülük edeceğini ve kadınlarla ilgili daha farklı alanlara da yöneleceğine ve onları her konuda cesaretlendirmeye topluma katmaya devam edeceğine inanıyorum.
***
E S K İ Ş E H İ R
Çiğdem Aydıngör
Çiğdem Aydıngör
Bisiklet kullanmak özgürce sağlık diyebilirim
Program muhteşemdi. Başlangıçtan bitişe, ondan öncesi hazırlık kısmı. 300’den fazla katılımcımız vardı. Geri dönüşler ise seneye daha da motive edici güzellikte.
Emeği geçen herkese tekrar teşekkürler ️
İnsanlarda bisiklete binme isteği uyandırdığını o gün ‘bende orada olmayım’ düşüncesini aşılayıp bilmeyenlerde bile öğrenme isteği uyandırdığını gördüm.
İleriki yıllarda arabadan çok bisiklet göreceğimize inanmak istiyorum
***
F E T H İ Y E
Aslı Gökalp
Aslı Gökalp
Merhaba ben Aslı Gökalp 1979 Ankara doğumlu görsel sanatlar öğretmeniyim. Muğla/Fethiye’de Karaçulha Çok Programlı Anadolu Lisesi’nde görev yapıyorum.
Okulumda geçen yıl #KaraBisikletkulübü’nü 3 öğretmen arkadaşımla kurduk. İnanılmaz şeyler yaptık, yapıyoruz. Bisiklet turları, bisiklet eğitimleri, bisiklet yarışları, bisiklet festival ve şenliklerine tam kadro katıldık.
Bisikleti ailemle de hayatımızın merkezine koyduk. Bisikletle 8 öğretmen 8 ülke gezdik. 9 yaşındaki kızım 4 yaşından beri her aktivitemizde yanımızdaydı. Bisiklet ortak hobimiz, işimiz oldu. Ailemi bir arada tutan güçlü yapıştırıcı oldu. Rüzgarın saçlarınızı savurduğu, yemyeşil doğasıyla gözlerinizi ve tertemiz havasıyla ciğerlerinizi bayram ettiren bu etkiyi bana sağlayan bisikletime minnettarım. O benim özgürlüğüm, aracım, herşeyim. Bu keyfi (benim tabirimle mikrobu) bulaştırmak için dostlarıma tanıdığım tanımadığım herkese şiddetle tavsiye ediyorum. Bir ülkeyi bir şehri tanımanın en iyi aracı bisiklet.
Bisikletle ilgili her oluşumun içindeyim. Her türlü haberi takip ediyorum. Süslülerden de böyle haberim oldu. Sema hanım aradı ve macera başladı. 2017 yılında ilk kez Fethiye’de yaptık. Çok güzel geçti. Olumsuz hiç eleştiri almadığımız gibi yerel yönetimden de çok etkili destek aldık.
88 kadın 20 kadar erkek ve pekçok minik bisikletçi ile 6 kmlik turumuzu kazasız belasız bitirdik. Tur sonrası çok olumlu dönüşler aldım. Yılda 1 kere az diyenler, “Göbekli erkekler turu” yapacağım ben de deyip o gün bisiklet sürmek için bisiklet alanlar. Çok renkli çok zevkliydi. Basının ilgisi, polislerin nezaketi de takdir topladı. Tur sonrası partisi ve sığla (günlük) ağacı hatıra fidanlarımız çok ilgi gördü. Rüya gibiydi.
Bence bu tur gelecek yıl en az 100 merkeze yayılır. Yayılmalı. Artık petrol ürünlerini hayatımızdan çıkarmalıyız. Denemeliyiz en azından. Kadınlar nasıl olursa olsun hayatın kalbinde olmaya devam etmeli. Bütün baskılara rağmen bisiklet sürmeli mesela. O bizim özgürlük aracımız. O bizim.
***
G İ R E S U N
Gülcan Turan
Gülcan Turan
Mavi ile Yeşilin buluştuğu fındığın ve kirazın anavatanı Giresun’dan herkese merhabalar. Ben Gülcan Turan. Giresunluyum, 30 yasındayım.sağlıkçıyım.
Küçüklükten bu yana spor ile içiçe olan biriyim. Babam kungfu antrenöru ve bi dönem ben de tekvando yaptım. Ama kendimi tekvando ve kungfu ile pek bağdaştıramadım. 27 yaşında birkaç arkadaşın sayesinde bisikletle ilgilenmeye başladım; çocuklukta hiç bisikletim olmadı.. Babamla salona gider çalıstırırdı beni:)))
Amatörce başlayan bisiklet sevdam zamanla kısa turlardan uzun turlara asfalttaki sürüşlerden dağlarda sürüşlere dönüşmeye başlayınca ucu bucağı olmayan kocaman bir yol olmaya başladı. Bisiklet hayatında ınsanın gizli dokunuşlar yapıyor. Bundan 2 yıl önce bisiklet festivalıne katılmıştım. Aynı zamanda ilk kamplı festivalim olacağından çok heyecanlıydım. Benim için çok farklı bır deneyim olmustu. Arabayla hızlıca geçtiğiniz doğayı bisikletle süzüle süzüle doğanın tadına vararak yokuşları tırmanıp yeşillikte muhteşem doğa anaya kendinizi kaptırıyorsunuz.
Aklınızın alabileceği her yere bisikletle gidiyorum. Giresun küçük bir yer olduğundan herkes birbirini tanır. Bayan bisikletli azdır. Bisikletsiz beni gördüklerinde şaşırırlar. Hayırdır bisikletsizsin bugün derler. O kadar insanlara alıştırdım ki bu durumu. Çoğu bayan arkadaşımın bisiklet almalarına vesile oldum. Çok mutluyum.
Geçen yıl Neşe arkadaşım ile tanıstım ve Süslü Kadınların Ordu’da olacağını öğrendim. Kendisine tura katılmak istediğimi belirttim. Ama cenaze dolayısıyla tura katılamadım. Zaman geçince düşündüm tur neden Giresun’da da olmasın. Giresun’daki bayanlar bu turun bir parçası olmasın.
Ben de bu düşüncelerle hemen Sema hanıma ulaştım. Giresun’da da yapmak istediğimi söyledım. 3 kişi de gelse bu tur olacaktı. Çoğu kişi inanmadı. Herşeye rağmen bu turu en güzel şekilde Giresun’un muhteşem süslüleriyle gerçekleştirdik.
Giresun Valimiz Harun Bey’e, özellikle herzaman etkinliklerde yanımda olan Giresun Emniyeti’nin tek tek tüm polislerine çok teşekkür ediyorum. Bana o gün tur başlamadan polis arkadaslar beni görünce “Yahu Gülcan her taşın altından sen çıkma” diye de takılmışlardı ve gülüşmüştük :)))
Giresun’da turumuz ilgi gördü. İnsanlar merakla bize bakıyordu. Giresunspor’un maçı için stad önünde bekleyen kişiler bizi izlediler meraklı gözlerle. Videoya çektiler alkışladılar. Evet amacımıza tüm süslülerimizle ulaştık.. Turda bizi destekleyen erkek arkadaşlarımız da bizimle pedalladılar. Sayıyı belirtmedim gerek duymuyorum. Amaç belli Bisikletliye saygı kan bağını çoğaltmak ve daha çok kadına ulaşmak.
Bu turun bir parçası olmaktan çok mutluyum. Seneye daha güzel olacağına, daha güzel yarınlara kapı açacağına inanıyorum. Tura katılan tüm Giresunlu muhteşem bayanlara ve diğer şehirdeki herkese kucak dolusu sevgiler.
Kan bağınızın çoğalması dileğiyle. Umutlarınız hiç tükenmesin…
***
İ S T A N B U L
Perran Yalçın
Perran Yalçın
Bisiklete binmek benim için bir ulaşım aracı. Bisiklet akmayan trafikte biraz olsun nefes almak demek ve tabii ki de özgürlük.
İstanbul’da süslü kadınlar turu 5. kez düzenleniyor. İlk yıldan beri İzmir ile eş zamanlı olarak turun “kolaylaştırıcısı” olarak yardımcı olmaya çalışıyorum. Tur bu sene ilk kez Avrupa yakasında yapıldı. Beşiktaş’tan Kuruçeşme Parkı’na pedalladık. Trafik içinde pedalladığımız için çok kolay olduğunu söyleyemeyeceğim ama kazasız bir şekilde turu bitirdik.
Yaklaşık 300 kişi vardı. İstanbul için yeterli bir sayı değil tabii ki ama her sene sayımız artıyor. Katılanlar çok mutlu ayrıldılar. Bizleri gören insanlar güler yüzle, el sallayarak bizlere selam verdiler. Umarım bisikletli yaşam için farkındalık yaratmayı başarmışızdır.
*5 yılda çok büyük yol katettik. yıllar geçtikçe bize katılan şehirlerin sayısı artıyor. Basının ilgisi artıyor. Bu şekilde bisikletin bir ulaşım aracı olduğunu herkese gösterebiliyoruz.
Süslü Kadınlar bisiklet turu sayesinde, trafikte olmaktan çekinen kadınların sayısı her yıl daha da azalıyor. Günlük kıyafetlerimiz ile bisiklete binmenin ne kadar kolay olduğunu gösteriyoruz.
Ayrıca bu sene bizi destekleyenler sayesinde, kız çocuk okutmaya başladık ki bu çok gurur verici. Aramızda engelli kadınlar da vardı. Bu çok mutluluk vericiydi. Sokaklarda gülümseyen kadınların sayısı ne kadar artarsa, toplum olarak o kadar huzurlu olacağız.
***
İ Z M İ R
Pınar Pinzuti
Sema Gür ve Pınar Pinzuti
Sema Gür, 2013 yılında bisiklete binen kadın dostlarını facebook’ta açtığı bir etkinlik ile süslü püslü de bisiklete binilebileceğini “erkek egemen bisiklet dünyasına göstermek” üzere davet etti. Etkinlik için özel bir gün seçildi: Dünya Otomobilsiz Kentler Günü.
Bir günlüğüne otomobilsiz yaşamın mümkün olduğunu göstermek ve deneyimlemek için dünya çapında kutlanan gün, ülkemizde ne yazık ki kutlanmıyor, etkinliklerle desteklenmiyordu.
Etkinlik iki amacına da ulaştı. Kadınlar, abartılı kıyafetleri ile bisiklete binilebildiğini gösterdi ve çevrelerindeki kadınlara bisiklet kullanımı konusunda ilham verdi. Ülkemizde bu yıl Dünya Otomobilsiz Kentler Günü 5 şehrimizde (İzmir, İstanbul, Eskişehir, Bartın, Alanya) kutlandı.
2013 yılında İzmir’de yapılan etkinlik 2017 yılında, 5. yaşında, 50 şehirde eş zamanlı olarak yapıldı. Etkinliği bağımsız kadınlar organize ediyor ve kimse kimseye ne giyeceği konusunda baskı yapmıyor. Herkesi kapsayan bu etkinliğe her kesimden katılım olması bize gurur veriyor. Kurum, siyasi parti veya dernek adı altında yapılmıyor olması ve kadın dayanışması bu etkinliğin başarılı olmasının en büyük etkenleri.
Her yıl net bir mesaj ile yapılan etkinlik duyurusu yabancı ve yerel basının ilgisini çekti ve sesimizi daha çok kadına ulaştırmamızı sağladı.
Nisan ayında “Ben bu etkinliği kendi yaşadığım şehirde düzenlemek istiyorum” diyen kadınlar bize başvuru yapıyor ve onları koordinasyon grubumuza ekliyoruz. Deneyimlerimizi paylaşıyor ve etkinlik gününe kadar hep yanlarında oluyoruz.
Bu yıl 50 şehir için afiş/el ilanı basımı ve facebook reklamlarımız için Avrupa Birliği Türkiye delegasyonu bize maddi destekte bulundu, ayrıca İzmir etkinliğimize ekip olarak katılarak bizim yanımızda oldular.
Manisa’da bulunan Accell Bisiklet Fabrikası, bize destek olmak istediklerini söylediklerinde onlardan eğitim desteği talebinde bulunduk. Etkinlik öncesi Eylül ayında 4 farklı gün ücretsiz olarak düzenlenen bisiklet sürüş eğitimlerinde 350 kadın bisiklet sürmeyi öğrendi.
Ayrıca Accell Bisiklet, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’na SKBT adına kız çocuklarına eğitim bursu bağışında bulunarak “önce eğitim” söylemimize katkıda bulundular.
Tur, tamamen gönüllülerin katkıları ile hayata geçiyor. Logomuzu, afiş tasarımlarını, websitemizi, sosyal medya yönetimini kendimiz yapıyoruz.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun amaçları arasında
– Daha çok kadını bisiklete binmeye teşvik etmek
– Bisikletin günlük yaşamın bir parçası olduğunu göstermek
– Kadınların toplumda görünür olmasını ve özgürleşmesini sağlayan bisikletin önemini vurgulamak
– Belediyelerden bisikletli ulaşım altyapısı ve hizmetleri talep etmek bulunuyor.
Bisikletli kadınlar, varlıklarını oldukça iddialı bir şekilde gösteriyorlar. Şimdi sırada belediyelerin bisiklet konusunda politika geliştirmesi ve proje planları yapması var. Umarım bu gülümseyen eylem, bu konuda tetikleyici olur ve ülkemizde güvenli bisikletli ulaşım konusunda olumlu gelişmeler yaşarız.
2016 Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’ndan bir İzmir hatırası
Sema ve ben, bu konuda umutluyuz ve bizimle birlikte kendi şehirlerinde değişimin öncüsü olan tüm gönüllü kadınlara ve etkinlik katılımcılarına teşekkür ediyoruz.
***
K A D İ R L İ
Cemile As
Cemile As
1975 yılı Kadirli doğumluyum. Bir çocuk annesiyim ve kamu kuruluşunda çalışıyorum. Bisiklet sürmesini bana 13 yaşlarımda abim öğretti ama 37 yaşıma kadar hiç bisikletim olmadı. 37. yaş günümde pembe bir bisikletim oldu o gün bu gündür bisiklete biniyorum ve çok seviyorum. Bisiklet benim için özgürlüktür. Günlük hayatımda da kullanıyorum.
Süslü kadınlar bisiklet turu etkinliğini her yıl hayranlıkla sosyal medyadan takip ediyordum. Bu yıl neden bizde bu organizasyonun bir parçası olmuyoruz dedim ve SEMA’cığımla iletişime geçtim.
Önce endişe ve korkularımı anlattım. Bana 5 kişi de olsa yapmamı söyledi. Beni yüreklendirdi. Ben de cesaretlenip yapmaya karar verdim ve arkadaşlarıma anlattım. Onlar da, “Güzel olur” dediler. Başka yorum yapmadılar. Hazırlıklarda sadece 2 arkadaşım yanımda oldu. İzin için görüşmeler, afiş asma işlemleri sıkıntılı olduğu kadar keyifli de oldu.
Etkinliğe sayı olarak katılımcı çok az olur diye çok endişeliydim ama beklediğimin üzerinde katılımcı oldu ve 30 kişi katıldı. Çok eğlendik, çok keyif aldık. Etkinlik sonrası şu ana kadar hiç olumsuz bir şey duymadım. Güzel bir etkinliğe öncülük yaptığım için hep övgü dolu sözler duydum.
Artık 2018’i iple çekiyoruz. Tur bitiminde kaymakam beyin benimle görüşmek istemesi ve bize tatlı dondurma ikramı çok hoşuma gitti. Acayip mutlu oldum.
Bizim yaptığımız farkındalık etkinliği. Trafikte bisiklete ve bisikletliye saygı istiyoruz. 5 yılda epey yol katedildi. Bundan sonra yapılacak etkinliklerimizin daha çok merkezde yapılıp daha fazla ses getireceğine inanıyorum.
Emeği geçen herkese teşekkür ederim.
***
K A R A D E N İ Z E R E Ğ L İ
Bilge Özdemir
Bilge Özdemir
Bisiklet kullanmak kadar rahat ve güzel bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. Bir kere her anlamda özgürsün. Trafikte bekleme derdin yok, park sorunun yok, yakıt sorunun yok, ulaşmak istediğin yere belki de otomobilden daha kolay ve erken ulaşabiliyorsun. Üstelik farkında olmadan da spor yapıyorsunuz, vücut çalışıyor.
SKBT Kdz. Ereğli’de bu yıl 3. kez yapıldı ve her geçen yıl bir öncekinden daha farklı ve güzel geçiyor. Bu yıl katılımcılar daha çok süslü ve daha aktiftiler. Ereğli halkı daha içtendi biz pedallerken “bravooo, harikasınız, destekliyoruz” sloganlarını duyduk. Bu bizim için oldukça sevindirici bir tepki.
Yolu trafiğe kapatmıştık. Dönüş yolunda yan şeritte otomobil sürücüleriyle selamlaşarak geçmek ve “Arabadan in Bisiklete bin” demek ayrıca güzeldi. Tur bitiminde katılımcılar bir sonraki turu dört gözle bekleyeceklerini ve teşekkürlerini sunarak ayrıldılar. Halen bir çok yerden teşekkür yazıları alıyorum, devamını dört gözle beklediklerini iletiyorlar. Bu da çok olumlu bir tepki.
Bununla birlikte eleştiriler de alıyoruz ancak bizim amacımız egoları okşamak değil. Amacımız bir arada saygılı, mutlu ve sağlıklı yaşamak.
Sema Gür 5 yıl önce sonunun ne olacağını tahmin bile edemediği bir etkinliğe imza attı ve artık SKBT festival gibi yaşanıyor. Türkiye’nin bir çok yerinde kadınlar bisiklet kullanmayı öğreniyor, günlük hayatlarında bisiklete yer veriyorlar ve daha mutlular. Ereğli’de bisiklet kullanan kadın sayısı giderek artmaya başladı. Günlük hayatlarında kimi ulaşım amaçlı, kimi spor amaçlı kullanıyor.
“En son bisiklete bindiğimde çocuktum yıllar sonra sayende tekrar bisiklete bindim ve bu çok zevkliymiş” diyenlerden, “Bilge bize de bisiklete binmeyi öğret” diyenlere kadar çok güzel bir enerji var. Şimdi elimde bir liste var ‘’Bisiklet kullanmayı öğrenecekler listesi’’…
Umuyorum ki bisikletli hayat artık şehrin büyük çoğunluğunu saracak ve etrafımızda asık yüzlerden ziyade tebessüm eden yüzler göreceğiz.
Bisiklet ile şehir içinde ulaşımımı en kolay şekilde sağlayabilirim. Park yerlerimiz olmasa da araçlardan daha rahat bir park yeri bulabilirim.
Sosyal çevrem benim gibi bisikletsever arkadaşlarla doludur. Birçok insanın doğaya bakış açısı değişti diyebilirim.
Canlıları daha iyi anlayan insanlarla çoğaldı hayatım. Hava durumu vs, bu konularda bilgi dağarcığımız bir hayli iyi oldu. Tüm algılarımız en iyi şekilde çalışıyor. Bakıyor, görüyor, duyuyor anlayabiliyorum da. :)
Kısaca hayatıma girebilecek en güzel şeyleri bu iki teker sayesinde elde ettim. Bisiklet hayatımızda olmalı hem de hep olmalı!
Keşan gelişmişliğe açık bir ilçe. Bu yıl ilk olmasına rağmen ilgi iyiydi. 70’in üstünde kadın katılımcı vardı. Tur sonunda yiyecek içecek sunumları ve bol bol sohbet de eksik olmadı.
Yapmak istediklerimiz. Keşan icin trafik sorunları çözümü. Bisiklet yolları ve park alanları nasıl olmalı vb. Bu düşünce ve arzuda olan kadınlarımızla daha bir çok sorunu çözebileceğimizi anladık. Kadınların yüzüne baktığımda “Evet işte bu!!” der gibiydiler.
Bizi anlamış olmaları, içimde dahada büyüyen, bisiklet sevdamın doğru yolda olduğunu gösterdi.
Hem süslüyüz hem güçlüyüz. Aynı fikirleri paylaştığımız sevgili Sema gür ve Pınar Pinzuti ile yollarımız iyi ki kesişti.
İyi ki varsınız.
Birlikte daha çok seyler başaracağımızı biliyorum.
Sevgilerimle
***
K I B R I S
Nibel Tektan
Nibel Tektan
Bisiklet kullanmak benim için bir çeşit meditasyon ve aynı zamanda hareket alanımı genişleten bir araç.
Salonlara kapanıp spor yapmaktan çok zevk almadığım için, benim için bisiklet çok önemli. Ayrıca çevre duyarlılığı olan herkes için doğamızı korumaya katkıda bulunmak için çok büyük bir şans.
2017, Kıbrıs’ta Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun ikincisiydi. Tur için buluşma saati 17:00 olarak ilan edildi. 17:20 gibi basın bildirisi ve tur güvenliği için uyarılar yapıldı. 17:30 gibi tur başladı. Saat 18:30’da başlama noktasına geri dönüldü ve konserimiz başladı. Konser yaklaşık bir saat sürdü.
Yaklaşık 300 bisikletli katıldı. Herkes çok eğlendi. Sürekli sloganlar atıldı. Tur sonrası sayfamıza gelen yorumlara bakılırsa organizasyon çok başarılı geçti. Herhangi bir aksilik olmadı.
Genel olarak son beş senede birçok insanın bisiklet kullanmaya başladığını veya sadece spor olarak kullananların, bunu günlük hayatlarına da geçirdiklerini düşünüyorum. Son 2 yılda Kıbrıs’ta gözlemlediğim, çocukluklarından beri bisiklet kullanmayanların tekrar başlamaya karar vermesi veya hiç bisiklet tecrübesi olmayanların bisiklet kullanmayı öğrenip kullanmaya karar vermesi.
“Uzun senelerdir bisiklet kullanmamıştım” veya “Seneye ben de öğrenip geleceğim” diyen çok kadın oldu. Bence turun en büyük başarısı bu. Ek olarak, araç kullanıcılarının bisikletlilere karşı farkındalığı ve saygısı arttı diye düşünüyorum.
Belediyeler de artık bisiklet yollarının yapılması için girişimler başlattı. Gelecekte ise tüm bunların sayesinde günlük hayatlarında ulaşımlarını bisikletle sağlayan insan sayısı artacaktır.
***
K I R I K K A L E
İlkay Çankaya Çağlayan
İlkay Çankaya Çağlayan
Bisikletin benim için ifade ettiği iki kelime var. Tutku ve özgürlük. Hani kendinizi bazen kuş gibi özgür hissedersiniz. İşte ben de bisiklet kullanırken aynen öyle hissediyorum.
Süslü Kadınlar Bisiklet Turu, Kırıkkale’de bu yıl ilk defa düzenlendi. Bizim için çok büyük bir hayaldi ve gerçek oldu. Her meslekten, her yaş grubundan yaklaşık 50 kadar gönüllü kadın katıldı.
Kırıkkale sokakları turun başlamasıyla adeta şenlik alanına döndü. Sokaklarda insanların meraklı bakışları arasında hem de süslü püslü bisiklet sürmek çok ama çok eğlenceliydi. Ertesi gün yerel basında ve sosyal medyada çok güzel tepkilerle karşılaştık. Tur sonunda da müzikli mini bir eğlence düzenleyip hep birlikte eğlendik.
Sanırım 2018 SKBT, Kırıkkale’de şimdiden sabırsızlıkla beklenmeye başlandı.
Son yılında aktif olarak SKBT’nin içinde bu güzel ekiple birlikte olmamıza rağmen izlenimlerime dayanarak diyebilirim ki, kadınların da şık ve günlük kıyafetlerle bisiklet sürülebileceğini, eğer isterlerse yaşamın her alanında özgür bir şekilde var olabileceklerini tüm ülkeye göstermiş olduğunu düşünüyorum.
Ve son olarak diyorum ki kadın isterse dünya değişir ve güzelleşir. Bir çok kadının hayallerinde bisiklet olacaktır
İyi çalışmalar ve teşekkürler.
***
K O C A E L İ
Müjgan Sevgier
Müjgan Sevgier ve Serap Kuka
Bisiklete binmek benim için eğlence, sağlıklı olmak ve çevreye, doğaya katkı sağlamak demek.
Yaklaşık 50 katılımcı vardı. Ancak tur bittikten sonra 3 katı insan bana keşke gelseydik dedi. Bizim ilk yılımızdı. Sanıyorum seneye 10 katına çıkaracağız sayıyı. Etkinlik esnasında hiçbir olumsuzluk yaşamadık. Hep pozitif yorum ve eleştiri aldık.
2 örnek vererek bu turun gelecekte nelere sebep olacağını açıklayayım. İlki; tur sırasında çok süslü ama bisiklet kullanmayı bilmeyen bir arkadaşım sadece bize destek için başlangıç noktasına geldi. Bisiklete binmeyi bilmediği için pişmanlığını dile getirdi ve seneye kadar ögreneceğine söz verdi.
İkinci örnek ise ben kız meslek lisesinde beden eğitimi ögretmeniyim. Okulumdan bir kaç arkadaşım tura katıldı. Daha bu sabah okullarda sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde okuldaki kız öğrencilerimizle ve velileriyle ilçemizde bisiklet turu düzenlemeye karar verdik .
45 yaşında birine bisiklet kullanmayı öğrenmesi için teşvik olmuş, koca bir liseye bisiklet kullanmaları için ön ayak olmuş. E daha ne olsun.
Bu arada Kocaeli adına Müjgan Sevgier- Serap Kuka
***
K O N Y A
Nuran Solaker
Nuran Solaker
Tenisçi, dağcı, bisikletçi, iki çocuk annesi 64 doğumlu bir kadınım.
Bisiklete ilkokul çağında Almanya’da başladım. Okula bisikletle giderdim. Fabrikaya annemlere, sefer tasında yemeklerini bisiklet ile götürürdüm ve saatlerce ormanda patikadan bisiklet binmekten keyif alırdım. Yağmurda ve ormanda binmeye bayılıyorum.
Konya caddeleri süslü bisikletli kadınlar ve onları destekleyen yiğit erkekler, cesur gençler ve çocuklarla şenlendi.
Bisiklet özgürlüktür yapıcıdır. Fiziksel ve ruhsal olarak iyi edicidir. Sizi sosyal yapar. Bisiklet kültürdür. Doğayla, çevreyle, insanlarla iç içesinizdir bisiklet binerken.
SKBT’ye katılan kişi sayısı giderek artıyor. Her sene daha da bir özenerek geliyorlar. Konya da 150 üzerinde katılımcı oldu. Caddelerde insanlar el sallayarak, alkışlayarak, araba kornalarını çalarak, keşke bizde katılsaydık diyenlerle, ıslık çalanlarla, camiden çıkan amcanın gülümseyerek bakmasıyla vardı insanlar.
Katılımcılar hatta sık sık tekrar edilmesini istediler ve böyle güzel bir farkındalık turunu Konya’da benim öncü olmamdan gurur duyduklarını dile getirip teşekkür ettiler.
SKBT daha fazla kitleye ulaşacaktır, Türkiye ve dünya markası olma yolunda ilerliyor.Caddelerde daha fazla kadın ve insan özgürce bisiklet biniyor olacak. Yerel yönetimler bisiklet yollarına daha çok önem verecektir. 4 tekerli araçlar bisiklet yollarını iki tekerlekli araçlara bırakacaklardır.
Aslen 1980 Zonguldak doğumluyum. Turun organizasyonu başladığında bekardım. :) Tura 11 gün kala evlendim. 30 yıla yakın süredir Lüleburgaz’da yaşıyorum. Lüleburgaz’ı seven, gönüllü olarak sosyal etkinliklerde yerini alan Lüleburgazlı kadınlardanım.
SKBT’yi sosyal medyadan takip ediyordum. İlk 2016’da fotoğrafçı olarak Tekirdağ SKBT ile aranıza katıldığımı düşünüyorum
Fotoğraflar, kadınların enerjisi, gülen yüzler, ulaşımın en keyifli hali ve bir fotoğrafçı olarak mükemmel görsellik. Bisiklet benim için çocukluk, gençlik, enerji ve özgürlük demek. Pedallar döndükçe yüze vuran rüzgar derdi kederi alır insanı umuda sürüklüyor gibi hissederim hep.
Lüleburgaz’da hikayemiz yine 2016 yılına dayanıyor. Tekirdağ etkinliğindeki fotoğraflarım sosyal medya sayesinde yayıldı ve ”Neden haberimiz yok?” ”Biz de gelirdik” ”Lüleburgaz’da niye yapılmıyor?” yorumlarını sık sık yazdılar söylediler ve ”Neden olmasın ki? ” ”Sürpriz’ ‘dedik biz de!
2017 Lüleburgaz’da bisiklet yılı ilan edildi belediyemizce ve “SKBT muhakkak Lüleburgaz’da olmalı” dedik. Başvurular yapıldı. Etkinlik sayfamız açıldı. Olumsuz yorumlar son güne kadar ara ara devam etse de, “Kadın İsterse Neler Yapar” gösterdik .
SONUÇ MU? 200’e yakın katılım, Trakya’yaya özgü davul zurna sesleriyle birbirinden güzel güler yüzlü, birbirinden şık kadınlı kızanlı (Trakya’da kız çocuğu demek) hepimiz Lüleburgaz’ın ana caddelerinde dolaştık. Zabıta aracımızdan bisiklet yılı cıngılımız çalarken bizler eşlik ettik. Düdüklerimizi çaldık. Yan şeritteki araçlardan korna, müzik, bizlere güzel sözler söyleyerek eşlik edenler, alkışlayanlar. “Şahanesiniz” diyenler çok fazla idi.
Final yerimiz bisiklet akademisine vardığımızda TEK ŞİKAYET VARDI ” KISA SÜRDÜ NİYE DAHA GİTMEDİK’. Bunu duymak bütün yorgunluklarımı aldı götürdü. Kadınlar mutlu, Güler Yüzlü Çocuklar bi daha ne zaman olacak diyorlar. Çok mutlu oldum ve kendimle gurur duydum.
SKBT kadınların bir araya gelebileceğini, bir araya geldiklerinde neler yapabileceğini, hem mutlu hem faydalı hem anne hem çalışan hem süslü kısacası kadının herşeyi bir arada yapabileceğini gösteriyor.
Ben arkamda 200 kadının şehrimiz için pedal çeviriyor olmasından çok mutluyum. Lüleburgaz ve Lüleburgazlılar için çok güzel, gurur verici bir gün olduğunu hissettim mutlu oldum.
SEMA GÜR’ü tanıdığım için çok mutlu oldum
İYİ Kİ VARSIN SEMAAAAA !
M A N İ S A
Özlem Şahin
Özlem Şahin
Yeşil Gazete’ye
41 yaşındayım. Amasyalıyım ama Manisa’da yaşıyorum. Beden eğitimi öğretmeniyim. Bisiklet kullanmayı ilkokul yıllarımda bir arkadaşımın bisikletiyle öğrendim.
Beden eğitimi ve spor yüksekokulu 1.sınıfta okurken hakemlik yaparak ve kadınlara spor yaptırarak kazandığımla ilk bisikletimi aldım ve emeğim olan güzel bisikletim öğrencilik hayatımın ayrılmaz parçası oldu. İlerleyen zamanlarda MTB yarışlarına katılıp dereceler de yapıyordum. Aynı anda dağcılık sporu yaptığım dönemlerde geçirdiğim bir dağ kazası yüzünden geçici felç oldum.
Bu kazanın arkasından aktif öğretmenlik hayatımda başladı. 7-8 aylık bir süreçten sonra iyileştim ve spora devam ettim. (Bazı kadınlar çılgındır yerinde duramaz ben de onlardan biriyim). Ardından kayakta dizimden talihsizce bir spor kazası daha geçirdikten sonra uzunca bir dönem daha spordan uzak kaldım.
Doğu görevleri ve iyileşme süreci geride kaldıktan sonra oğlum ve kendim için muhteşem bir güzellik yapıp
MTB (dağ bisikleti) aldım ve hayatı en lezzetli yerlerinden tekrar ısırmaya başladık. Bu lezzetlerin içine ilk kez Muğla Bodrum’da katıldığım “SÜSLÜ KADINLAR BİSİKLET TURU”nu kattığımı da eklemeliyim. Yaşadığım, keyif aldığım en ilginç, çılgın, tebessümlü, farkındalık içerikli faaliyetlerden biriydi.
Oğlumla
Oğlumla birlikte günlük hayatın içine aldığımız bisiklet, tatilimizin de en etkili hobi ve rekreatif uğraşı olmuştu. Oğlumla uzun turlara çıkıyor, zamanımızı kaliteli ve keyifli geçiriyorduk. Bu şekilde yaşadığımız kentte kısa zamanda tanınmaya başlandık. Süslü kadınlar bisiklet turunun yaşadığım şehir olan Manisa etkinliği için arkadaşlarım bir kadın olarak beni uygun gördüler. Ben de Manisa’da daha az bisiklet süren kadınların cesaretlenmesi, bisiklet sporunun daha geniş kitlelere hitap etmesi, kent-trafik sorununa katkı, çevreye saygı için bu etkinliğe seve seve gönüllü oldum.
İyi ki de olmuşum. Manisa’da bu etkinlik bir ilkti. Faaliyet anı ve sonunda müthiş bir tepki vardı. Hanımlar son zamanlarda yaşadıkları en büyük keyfin bu etkinlik olduğunu, kiralık ve emanet bisiklet bularak gelenlerin ise ilk etapta bisiklet alacak olmalarını belirtmeleri birçok şeye değerdi.
Kadınlar mutluydu. Kadınlar gerçekten mutluydu. Etkinlik sonunda onlar eğlenirken yüzlerinden mutluluk akıyor olduğunu görmek birçok şeye değerdi. 6 km gibi bir etabı bizimle beraber sloganlar atarak bitirmenin mutluluğunu kutladık onlarla. Birçok kadına dokunduk. Balkonlardan bizi izleyenlere, el sallayanlara, kaldırımlardan bize tebessüm edenlere dokunduk. Yapılan canlı yayınlarla tanımadığımız milyonlara ulaşarak dokunduk. Manisa’da üçü beşi geçmeyen kadın bisiklet kullanıcıları bu gün yüzlerceydi. Manisa bizi şaşırttı. Rüya gibiydi.
Biz “Bir gün bisiklete binen, her gün bisiklete binebilir” kavramını bu etkinlikte Manisalı kadınlarımızın idrak etmesinin eşsiz keyfini yaşadık. GURURLUYUZ…
Etkinliğin seneye ve sonraki senelere artarak, katlanarak büyüyeceğine inancımız tamdır.
***
M E R S İ N
Ebru Petek Budur
Ebru Petek Budur
Bisiklete gönül borcum var benim. Beni eskiden bugüne dek tanıyan herkes bisikletin hayatıma girmesiyle birlikte ne büyük bir değişim yaşadığımın çok iyi birer tanığı oldular. Bisiklet için şimdiye dek epey şey söylenmiştir. Hepsi de çok doğru tespitlerdir. Bisiklet benim için yeniden doğuşumu sağlayan, içeride yatan, uyuyakalmış ruhumu uyandıran, canlandıran müthiş bir yol arkadaşı.
Bisiklet bilge bir öğretmendir aynı zamanda. Dinlerseniz öğreneceğiniz çok şey vardır ondan. En başta sabretmeyi öğretir mesela. Hedefe varmak için tam da bulunduğunuz o anın kıymetini bilerek, o anda kalarak, o an’ın hakkını vererek varabileceğinizi öğretir size. Sezdirmeden törpüler sizi. Aceleci, sabırsız, teslim olmakta zorlanan siz, bisikletle daha sabırlı, daha teslimiyetçi, daha dingin olursunuz.
Hedefe vardığınızda ki aldığınız haz ve o yolculuk esnasında yaşadıklarınız, gördükleriniz ise başlı başına bir ödüldür. Bisiklet varoluştur, özgürlüktür.
2017 Mersin 2. kez skbt gerçekleştirdi. Bu sene de coşkulu, renkli çok güzel bir katılım oldu. Mersin gibi bisikletin çok fazla binilmediği bir şehirde ulaştığımız rakam her ne kadar başlı başına büyük bir başarı olsa da emeklerimin karşılığını şehrimizin ulusal medyada çok ses getirmiş olması ve etkisinin amaca çok uygun bir şekilde kuvvetli olduğunu görmek çok mutluluk verici.
Turun kenti en iyi simgeleyen bir noktada başlamasını ve bitmesini arzu ettim. Başlangıç yerini bu nedenle Mersin Kültür Merkezi önü Cumhuriyet Alanı olarak belirledim. Ancak şehrin yeni yaşam merkezi burdan uzaklaştığı için imsanların buraya gelmesi zor oldu ve katılımı etkilemiştir diye düşünüyorum.
Burdan başlayan tur şehrin en önemli 2 bulvarı üzerinden ve tamamen trafiğe kapalı olarak Marina’ya kadar devam etti. Güzergah boyunca çevredekilerin de yoğun ilgisi ve katılımıyla yalnız bisikletle yapılan bir tur olmaktan çıkıp büyük bir karnavala dönüştü.
Şehirde ardında hiçbir stk, kurum, kuruluşun gücü olmadan sevgi ve barış içeren, rengarenk ve misyonu çok kuvvetli bir gün daha önce bir kez yaşandı. O da geçen sene yine Süslü Kadınlar Bisiklet Turu ile yaşandı. Marina‘da tur bitiminde artık 2 senedir herkesin dört gözle beklediği Kent Orkestrası eşliğinde 70’ler şarkılarıyla muazzam keyifli birkaç saat şarkılar söyleyip, ele ele danslar ettik.
Günün bitiminde katılımcılar “Biz şimdi 1 sene nasıl bekleyeceğiz?” diyerek hüzünle ancak bisiklet ve kadının toplumda görünür olması adına büyük bir farkındalık hizmeti yapmış olmanın huzuru ve gururu ile ayrıldılar. Seneye daha da daha da çoğalacağımıza inanıyorum.
Bu turun birçok kazanımları ve hedefleri var ama en güzel kazanımlarından biri de cesaretlendirmektir. Bu yönde aldığımız pek çok mesaj var.
Bisikleti yalnızca spor olarak ya da sahilde gezinti aracı olarak değil hiçbir masrafı olmadığı ve bütçesini zorlamadığı için bisikleti ulaşım aracı olarak da kullanan, tercih eden kadınlar var.
Bu kadınlar için, bisikletle ulaşımını sağlayan ya da keyfi süren herkes için
BİZ PAZAR GÜNÜ DEFİLE DEĞİL EYLEM YAPTIK
Abartarak giyindik, süslendik, taktık takıştırdık. Toplumun, yerel yönetimlerin, devletin dikkatini çekmek istedik.
Bisikletle ulaşım altyapısının hızlandırılmasını, göstermelik yollar değil çözüme odaklı çalışmalar yapılmasını istiyoruz.
Bisikletle heryere güvenle gideceğimiz yollar istiyoruz. Toplumun bilinçlendirilmesini istiyoruz. Bisikletli trafik eğitim parkları istiyoruz.
Şehrin havaalanı genişliğindeki yollarına bisiklet yolu istiyoruz.
Bu tur kadınlara cesaret verdi.
Artık daha çok kadın yollarda olmak isteyecek
***
M U Ğ L A
Ebru Soydaş Çakır
Ebru Soydaş Çakır
Ben Muğla’dan Ebru Soydaş Çakır
Bisiklet bence her zaman özgürlükle eşdeğer. Kendi fiziksel gücünle mesafeleri aşmak, doğaya zarar vermemek, temiz bir ayak izi bırakmak, rüzgarı yüzünde, emeğinin karşılığı terin sırtında süzülüşünü hissetmek, kalbini dolduran “başardım” hissi. Bisiklet benim için bunlar ve dile getirmeyi beceremediğim daha fazlası.
2017’de Muğla’da Süslü Kadınlar Bisiklet Turunun ikincisi gerçekleşti. Her yaştan katılımcının olduğu turda sanırım 60 kişi kadardık. Büyükşehir Belediyesinin sağladığı ses aracı eşliğinde şarkılar söyleye söyleye şehri turladık. Halkın tepkisi çok güzeldi. Artık istediğimiz düzeyde bir farkındalığa eriştiğimizi düşünüyorum.
Tur sonrasındaki paylaşımlar mutluluk vericiydi. Geçen sene Süslü Kadınların ilkini Yasemin Duygulu organize ederek burada, Muğla’da çok acaip bir şeyi gerçekleştirdi. Bisikletli kadınlar bir araya geldi, eğitimlere müthiş katılımlar başladı ve bu birliktelik burada bir kadın bisiklet festivalini doğurdu.
Pedal çevirmeyi bilmeyen kadınlar şimdi her işlerini bisikletleriyle hallediyor, 60-70 km mesafeleri alışverişe gider gibi yapıp dönüveriyorlar. Okula, işe, hastaneye, pazara, muhabbete her yere bisikletleriyle giden bir kadın topluluğu oluştu. Bu kadınlar artık çevrelerini de, ailelerini de bisiklete teşvik ediyor, 4 tekerden iki tekere geçişe aracı oluyorlar. Sokakta bisikletleriyle geçerken tanınıyorlar. Bu, gerçekten Muğlalı kadınlar adına çok gurur verici bir gelişme.
Muğla’da yaşadıklarımız aslında Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun başlangıcından günümüze getirdiklerinin bir özeti. Farkındalığın her sene arttığını ve yayıldığını görüyoruz. İzmir’den suya atılan taşın dalgasına katıldık, git gide büyüyoruz.
***
O R D U
Meryem Engin Odabaş
Meryem Engin Odabaş
Bisiklet kullanmak benim için bütün duygularımdan arınıp, sadece o anda özgürlüğümün tadına varıp mutlu olmak. O anda tüm duyu organlarım bir kademe daha işlevini artırıyor. Gözler daha güzel bakıyor, kulak daha güzel işitiyor ve burnumuz daha güzel koku alıyor.
SKBT’nin Ordu’da bu sene 2.senesi. Geçen yıl etkinliğimize 100 kişi katılmışken bu sene 75 civarında katılım oldu. Şöyle ki Karadeniz havası yağmurlu olunca 3 gün, 5 gün yağabilir. Sadece o etkinlik saatinde yağmur yoktu ona rağmen yine de güzeldi katılım. Her geçen yıl daha çok kadına hitap ettiğimizi düşünüyoruz. Bu sene farklı olarak tulum çalınıp horon tepildi etkinliğimizde.
SKBT’nin ilk olarak kişilerin bakış açısını değiştirdiğini düşünüyorum.Sonra insanlara kadınların neye dokunsa onu güzelleştirdiğini, güçlü olduklarını, bir şeyler başarmak için kocaman yüreklerimizin de buna yettiğini gördük.
Türkiye’nin farklı şehirlerinde, iklimlerinde yaşayan kadınlar bunu başardılar ve bu gerçekten gurur verici. Turlarımıza katılan kadınlar artık kendilerine güveniyor. Bir yerden bir yere giderken bisikletini de bir ulaşım aracı olarak kullanabileceğinin farkındalar.
Ve ilk sorunun cevabında belirttiğim gibi tüm duygulardan arınıyorlar. Günün stresi, yorgunluğu uçup gidiyor. Bir anne bisiklete bindiğinde çocuğu da biniyor, baba da biniyor. Kadın her zamanki gibi eğitip yetiştiriyor. Belki bundan 3 yıl sonra bütün illerde bisiklet yolları olacak. Belediyeler artık farkına varacaklar. Trafikte saygı görecekler.
***
O R T A C A – K Ö Y C E Ğ İ Z
Sevgi Kirak
Sevgi Kirak
‘Her şeyi yaptı bisikleti kaldı” demişlerdi. Kaldı, bisiklet hayatımda kaldı. 23 yaşında öğrendiğimden beri hem de. Bisiklette daha öz güvenli daha cesur oluyorum. Kendimi en iyi ifade ettiğim alan. Ruhumu doyuran bir duygu.
Son iki yıldır SKBT katılımcısıydım. 2017’yi ilçemizde yapalım istedik. Zehra Erbil arkadaşım GBT11’de sevgili Sema’ya bahsetmiş, sonrasında Sema ile iletişime geçtim ve Ortaca-Köyceğiz süslü kadınlarını toplamak için yayınlara başladık. İlkiydi ama birbirinden süslü, neşeli, cesaretli 32 katılımcımız vardı. Müzik için 2 saatliğine araç kiralandı.
Müziklerimiz:
Bütün dünya buna inansa
Hür doğdum hür yaşarım
Sev kardeşim
Neler oluyor hayatta
Memleketim
Senden daha güzel
Onuncu yıl marşı olacaktı
Ama flash bellekler karışmışi “Hayatı tesbih yapmışım, ağlıyormuşum” ve bilumum Angara havalarıyla turu tamamlamak durumunda kaldık :)))
Eğlendik mi çok eğlendik:))
Tepkiler çok güzeldi, alkışlar, fotoğraf çekimleri.
2018’de daha farklı bir SKBT etkinliği bizi bekliyor. Önemli olan başlangıç yapmaktı.
5 yılını bilmem ama son 3 yılda ben de çok şey değiştirdi. Sadece forma ile bisiklete binen, sürekli yarış halinde bir kadındım. Artık daha sakin, daha yaşamın içinde, alma odaklı, daha günlük ve süslü biniyorum :)
2017 SKBT Ortaca’nın da farkındalık yarattığını turlarda, çarşı-pazarda daha çok bisikletli kadın olacağını düşünüyorum. Ama süslü ama süssüz pedal çevirelim. Daha çok görünür olalım. İnanın bisiklet o zaman normalleşecek.
Sevgilerimle HürPedal Sevgi
***
T E K İ R D A Ğ
Nilay Özbahçeliler
Nilay Özbahçeliler
Bisiklet kullanmak benim için özgürlük ve aynı zamanda doğaya, temiz çevreye ulaşmak için, nefes alabilmek için tek yol.
İlk turumuzu 2016’da yaklaşık 50 kişinin katılımıyla gerçekleştirdik. 2017 de ise 100’e yakın kadınla çoğaldık. Çok güzel tepkiler, teşekkürler aldık. Şehirdeki tüm bisiklet kulüpleri ve kadınlar destekledi.
Tur sırasında kafelerin önünden geçerken insanlar bizi alkışladı ve gözlerinde ‘İşte bunlar Tekirdağlı kadınlar’ gururunu görebildim.
Sadece Tekirdağ’da bile 1 yılda değişiklikler oldu. Geçen yıl bisiklet kiralayabilecek hiçbir yer bulamazken, bu yıl her taraf yeni bisikletçiler ve kiralamacılarla doluydu. Belediye başkan yardımcımız geçen yıl bisiklet kullanmayı bilmeyen bir kadınken, bu yıl süslenip püslenip yanına kızını da alarak bisikletleriyle turumuza katıldı.
Bisiklet yolumuzun kısalığı sebebiyle 2 yıldır küçük turlar düzenlemiş olduk. Bu yıl kadınlar o kadar inatçı ve istekliydiler ki aynı rotayı 2. ye turlamak istediler ve yaptık :)
Umarım ilerleyen yıllarda bisiklet yolumuz daha da uzar. Belediyenin bununla ilgili projeleri olduğunu biliyorum ve bizim gibi organizasyonlar projelerin gerçekleştirilmesini hızlandıracaktır diye düşünüyorum.
Bir İrlanda Atasözü diyor ki; “Kedilerden hoşlanmayan insanlardan uzak durun.” Oysa yazar da konukları da İrlandalı değil. Onlar sadece kedilere gönül vermişler. Tolga Öztorun her hafta kendi sevdiği kedicileri sizin için misafir ediyor.[Kedi-Siz] kedisiz yaşayamayanların toplanma noktası. Her cumartesi sizinle…
***
Radyoların en bilindik rock müzik sunucusu, üstelik ne zorluklara göğüs gerdi ama yine bildiği yoldan vazgeçmedi. Türkçe rock programı yapıyor, sunuyor, konuk ağırlıyor.
Üstelik seslendirme yapıyor, eski solist. Bildiği işten şaşmadan yaşıyor.
Harika bir baba, örnek adam
Çünkü o Dj Ozzy /Orhan Erokyar
***
23 – Dj Ozzy/Orhan Erokyar: Radyolarda mutlaka hayvan hakları programı olmalı
Tolga Öztorun: Bekâr bir babasın, şahane bir kızın var ve yeni hayatında Bıcır’dan ve Çiko’dan vazgeçmedin. Günümüzde evler ayrılırken önce onlar gözden çıkarılıyor. Bu konuda neler söylemek istersin? Kedilerin ev eşyası gibi verilmesine ne diyeceksin?
Dj Ozzy – Orhan Erokyar: Merhaba Tolga
Biz önce Bıcır’ı sonra da diğer kedimiz Çiko’yu evlat edindik. Evliyken bir aradaydılar fakat boşandıktan sonra koltukları da kedileri de paylaştık :))
Sonuç olarak hayvan sever bir aileyiz. Hayvan sevmeyen insan da sevmez. Onlar bence en iyi dost, neyse içlerinden geçen ruhlarından gçcen neyse sana onu veriyorlar, samimiler sevgi dolular. Biz Bıcır ve Çiko’yu asla bırakmayız.
Tolga Öztorun: Kızın Dila ile kedilerinin nasıl bir ilişkisi var? Çocuk gelişimi açısından kediler hakkında neler düşünüyorsun?
Dj Ozzy – Orhan Erokyar: Dila iki kedisini de çok seviyor. Sokaktaki her kediyi seviyor. Hep durur sever sonra yolumuza devam ederiz. Sevgi doluyuz onlara karşı. Kızım ile iki kedimiz de çok iyi arkadaşlar hatta kardeş gibiler.
Dila onların sayesinde çok daha fazla duyarlı bir çocuk oldu.
Bence her ailenin eğer imkânı varsa çocuklarına bir hayvan sahiplenmesi gerek. Bu kedi olur, kopek olur vs. ama bakacak ve o sorumluluğu alabileceklerse çocuk için bir hayvanın dostluğu çok önemli bence.
Tek çocuk da özellikle kardeş gibi oluyor resmen. Ben parayla hayvan almaya da karşıyım. Bize kedilerimizi veteriner bir arkadaşımız hediye etti.
Tolga Öztorun: Radyolarda hiç hayvan hakları programı olmayışına ne diyeceksin?
Dj Ozzy – Orhan Erokyar: Bir radyocu olarak söylemeliyim ki, hayvan hakları programı mutlaka olmalı. Hatta geçmişteki tecrübelerin ile bu konuda sen program yapmalısın diye düşünüyorum.
Hayvan hakları bakımı, ürünleri ve aksesuarları ile ilgili tvlerde bazı programlar var fakat radyo bu konuda eksik ne yazık ki. Böyle bir program bence dinlenir ve takip edilir…
Cezayir kökenli Fransız sinemacı Tony Gatlif son filmi “Djam” ile Filmekimi 2017’de.
Filmlerinin ana teması çingeneler olan Gatlif, bu kez 1920’lerin ilk yarısında yaşanan, karşılıklı olarak 2 milyon insanı yerinden-yurdundan eden acı bir olayla, Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesiyle Anadolu’dan Yunan ana karasına taşınan bir müzik türü olan Rebetiko müziğinin fonunda İstanbul’dan Yunanistan’a uzanan bir yol hikâyesi ile karşımızda.
Filmin başrol oyuncusu Daphne Patakia yönetmen Tony Gatlif ile
Filmin kahramanı Djam, yedek parça satın almak için İstanbul’a gelen genç bir kadındır. İstanbul’da insani yardım gönüllüsü, Avril’le tanışır. Parası ve kimsesi olmayan Avril’i de yanına alarak umudun peşinden İstanbul’dan Midilli adasına doğru yola çıkarlar.
Filmde yorumlanan geleneksel Rebetiko şarkıları için Gatlif’in yeni sözler yazdığı filmin müzikleri için Türk- Yunan müzisyenleri bir araya geldiler. Cümbüş Cemaat’ten Cem Köklükaya, Baba Zula’dan Melik Şah, Dalganabak’tan Ozan Tura, Ozan Çoban, Onur Yusufoğlu, Burhan Hasdemir grupta yer alan müzisyenler.
Filmin 70. Cannes Film Festivali’nin ilk gösterimi sonrası sahne alan grubun yorumladığı Rebetiko şarkılarını, 8 Ekim’de filmin İstanbul, Salon İKSV’deki son gösteriminin ardından bu kez, Rebetiko’dan Klezmer’e, cazdan fusion’a, Balkan şarkılarına kadar uzanan geniş repertuarlarıyla tanıdığımız Cümbüş Cemaat grubundan dinleyeceğiz. Uzun yıllar Baba Zula’ya eşlik eden Melik Şah da sahnede yer alacak.
Etrafı suyla çevrili olmamasına rağmen, 2 milyon nüfuslu Makedonya aslında küçücük bir ada. Bir tarafı Arnavutluk ve Yunanistan, diğer tarafı da Bulgaristan ve Sırbistan’la çevrili. Hepsi de bu minicik ülkeye düşman gözüyle bakıyor; biri varlığını kabul etmiyor, diğeri üstünlük taslıyor, hepsi de iç işlerine burnunu sokmaya çalışıyor. Tüm bu tuhaf durumlara rağmen Makedonya mutlu bir ülke; buranın incisi Ohri de dünyanın en mutlu şehirlerinden,
Öncelikle buraya vize yok, istediğiniz zaman alın pasaportunuzu uçuverin. Otobüsle de gidebiliyorsunuz, hem İstanbul’dan 11 saat sürüyor hem de bayağı hesaplı, gidiş dönüş sadece 50 Euro; ama Yunanistan’dan geçeceğiniz için vizeye ihtiyacınız oluyor. Bazen sınırda problem de çıkartabiliyorlar, yol uzuyor. Önerim, uçakla gidecekseniz önce Üsküp’e uçun, orada bir gün geçirdikten sonra otobüs ya da arabayla 3-3,5 saatlik bir yolculukla Ohri’ye geçin.
Orta Çağ’dan kalma kalesi, sayısız antik kiliseleri, Osmanlı evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ile UNESCO’nun dünya mirası listesinde olan Ohri, bir rivayete göre tanrının cenneti yaparken elinden yeryüzüne düşürdüğü parçadan oluşmuş. Bu her ne kadar rivayet olsa da buradayken insan kendini gerçekten de cennette hissediyor! Bana göre Ohri’yi bu kadar güzel yapan şeyler arasında önce insanları geliyor. Adres sorduğunuzda işini gücünü bırakarak neredeyse elinizden tutup sizi gideceğiniz yere kadar götürecek insanlar yaşıyor burada. Sanırım gittiğim yerlerde mimariden çok insanları önemsiyorum artık. Bakir kalmış doğası, tertemiz havası, baş döndürücü mimarisi ile buranın enerjisi hakikaten çok yüksek ve huzurlu; şehir sanki bu enerjiyi daha çok gölden alıyormuş gibi geliyor bana.
Dibinde sakladığı en ufak taşları bile görebildiğiniz cam gibi kocaman bir göl düşünün, üstünde kuğular yüzen ve etrafı sazlıklarla çevrili. Rüzgârda son derece estetik bir şekilde salınan bu sazlıklar göle bambaşka bir hava katıyor. Gölün bu kadar temiz ve berrak olmasının sebebini yine bir rivayetle açıklıyorlar. Anlattıklarına göre yeryüzünü yaratan tanrı bir gün ağlamış, gözyaşları ise Ohri Gölü’nü oluşturmuş. Gerçekten de Ohri hayatımda gördüğüm suyu en berrak göllerden.
‘Slavların Kudüs’ü’
Doğru mu bilmiyorum; bir yerde Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde buradaki kiliseler için ‘yılın her gününe bir kilise düşer’ dediğini okumuştum. Günümüze pek azının ulaşabilmesine rağmen gerçekten de geçtiğiniz her sokakta, döndüğünüz hemen her köşede antik kiliseler, şapeller, manastırlar görüyorsunuz. Bazıları ise sadece 10-15 kişi alacak kadar küçücük! Ortodokslar için burası çok kutsal bir yer sayıldığı için buraya ‘Slavların Kudüs’ü de denirmiş. Bana göre kiliselerin en güzelleri Ayasofya, Sveti Jovan, St. Klement kiliseleri ile tekneyle 1,5 saat uzaklıktaki St. Naum manastırı.
Özellikle Oscar adaylığı bulunan ‘Yağmurdan Önce’ filminin çekildiği St. Naum’a gitmezseniz hayatınızın en büyük fırsatlarından birini kaçırırsınız. Burası doğası ve Kara Drin gölüyle, tavus kuşlarının cirit attığı gerçek bir cennet. Tam anlamıyla masal kitaplarından fırlamış bir yer diyebilirim. Her an karşınıza bir orman perisi ya da bir ‘hobbit’ çıkacakmış gibi hissediyorsunuz. Burada bulunan, yeraltı ve dağlardan gelen kaynak sularıyla beslenen Kara Drim Gölü’nün suyu yaz kış aynı derece; o kadar soğuk ki elinizi suyun altında 10 saniye tutamıyorsunuz. Suyu o kadar berrak ki, resmen yeraltı kaynaklarının çıktıkları yerleri görebiliyorsunuz. Buraya Ohri’den her gün tekneler kalkıyor ve gidiş dönüş sadece 6 Euro.
Sveti Jovan Kilisesi
Şehirdeki Kaneo bölgesinde bulunan Sveti Jovan Kilisesi’ne ise gidiş bile inanılmaz keyifli. Dik kayalıklar yüzünden gölün üzerine inşa edilmiş uzun ve daracık tahta bir yol, sizi hayal bile edemeyeceğiniz bir sahile çıkarıyor. Kilise başlı başına mimarisiyle çok etkileyici ama buradaki manzarayı görünce, Orta Çağ keşişlerinin kilise yapmak için neden burayı seçtiklerini çok iyi anlıyorsunuz. İster buradaki kafelerden birinde harika bir manzara eşliğinde Skopsko’nuzu yudumlayarak istirahat edin, ister yan yana sıralanmış plajlardan birinde güneşlenin; ama her iki halde de kendinizi mutlaka gölün buz gibi sularına bırakın!
Buraya ‘Makedonya’nın incisi’ denmesinin iki sebebi var; biri güzelliği, diğeri de gerçekten de incisinin meşhur olması. Hammaddesi sedef olan inci, gölden çıkartılan midye kabuğundaki bir maddenin yine gölde bulunan bir balığın pullarından yapılan bir sıvıyla işlenmesinden elde ediliyor. Sevdikleriniz için şahane bir hediye olacağı gibi fiyatları da kesinlikle fahiş değil!
Ayasofya
Zaten Makedonya ucuz bir ülke; ama neye göre, kime göre tartışılır tabii! 3 Euro’ya çok lezzetli bir akşam yemeği yiyebiliyorsunuz mesela. Buranın alabalığı ve köfteleri çok ünlü ama bana sorarsanız asıl pizzaları muhteşem. Bugüne kadar en güzel pizzayı İtalya dışında bir New York’ta bir de burada yedim.
Olmazsa olmazlar
Akşamları göl kenarında yürüyüş yapın.
Labirent misali sokaklarında kaybolun.
Çarşısında bulunan dükkanlardan köfte yiyin. Esnafın çoğu Türkçe biliyor; tanımadığınız biriyle çay içerek muhabbet edin.
Şekerlemeleri ve dondurması bir harika.
Kıyıdaki teknelerle bir sahil turu yapın.
Her gün başka bir plaja gidin. Gidemezseniz her gün Kaneo’daki plaja gitseniz de olur.
Antik tiyatrosunda bir konser izlemeye çalışın.
En tepedeki Orta Çağ kalesi Çar Samuel, sadece manzarası yüzünden bile kesinlikle görülmeye değer!
St. Naum’a gidin ve Kara Drin Nehri’nde tekne turu yapın.
Bay of Bones ya da gölün üzerinde kurulmuş barakalardan oluşan Su Müzesi’ni ziyaret edin. Buradaki evler tarih öncesi çağlarda yaşayan insanların günlük hayatı hakkında bilgiler veriyor.
Geçen bölümde Uluslararası Bisiklet Birliği’nden(UCI: Union Cycliste Internationale) ve günümüzde kullanılan yarış yani yol bisikletlerinden bahsetmiştim. Bu hafta ise UCI yönetiminde dünya çapında düzenlenen bisiklet yarışlarındaki farklı disiplinleri anlatmaya başlayacağım. Keyifli okumalar.
2017 Fransa Bisiklet Turu, 9.Etap, Nantua-Chambéry, 181.5km
Yol yarışları
Yol yarışları, bisiklet sporunun asfalt veya döşeli yollar üzerinde koşulan bir disiplinidir. Aynı zamanda; etkinlik, yarışçı ve izleyici sayılarına bakılacak olursa, yol yarışları bisiklet sporunda yapılan profesyonel müsabakaların en popüleridir. En yaygın iki müsabaka türü toplu çıkış ve zamana karşı yarışlardır. Toplu çıkışın alındığı yarışlarda sporcular bitiş çizgisine birbirlerinden önce ulaşmak için mücadele verirler. Zamana karşı yarışlarında ise bireysel veya takım olarak parkuru ölçülen en kısa zamanda bitirmek hedeflenir. Etap veya tur olarak düzenlenen yarışlar günler hatta haftalarca sürebilir. Bu organizasyonda tek günlük toplu çıkış yarışları ve tek günlük zamana karşı yarışları karışık şekilde birbirini takip edebilir.
Yol yarışçılığı bugünkü modern formunu 19.yyıl sonlarında almıştır. Organize bir spor olarak 1868’de başladığında Fransa, İspanya, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda’yı kapsayan bölgede popülerdi. Dünyanın en eski organize yarışlarından bazıları 1892’de başlayan Liège–Bastogne–Liège, 1896’da başlayan Paris–Roubaix, 1903’te başlayan Tour de France, 1905’te başlayan Milan–San Remo ve Giro di Lombardia, 1909’da başlayan Giro d’Italia, 1911’de başlayan Volta a Katalonya ve 1913’te başlayan Tour of Flanders olmuştur. Bu organizasyonlar, dünya çapında düzenlenecek pek çok başka yarış için de örnek teşkil etmiştir.
Bisiklet sporu, 1896’da Atina’da modern olimpiyatlar başladığından beri Yaz Olimpiyat Oyunları’nda yer almaktadır. 20.yyılın başlarından itibaren kendini bu spora adamış ve en müsabık ülkeler Belçika, Fransa ve İtalya iken, 2.Dünya Savaşı’ndan sonra yol bisikletçiliği Danimarka, Almanya, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, İspanya, Portekiz ve Kolombiya’da yaygınlaştı. 1980’li yıllardan beri dünyanın bütün kıtalarında yarışlar koşuluyor.
Dünyada bisiklet sporu Uluslararası Bisiklet Birliği(Union Cycliste Internationale – UCI) tarafından yönetilmektedir. UCI tarafından her yıl kadınlar ve erkekler için düzenlenen dünya şampiyonalarının yanı sıra, tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği en büyük yarış Tour De France yani Fransa Bisiklet Turu’dur. Etaplar halinde 3 hafta süren yarışta, yol kenarındaki seyirci sayısı günlük 500 bini bulmaktadır. Günümüzde de dünya çapında yayılmayı ve gelişmeyi sürdüren bisiklet sporunda, birinci sınıf profesyonel sporcular yetiştiren başlıca ülkeler Kazakistan, Avustralya, Venezuela, Rusya, Slovakya, Güney Afrika, Yeni Zelanda, Norveç, Birleşik Krallık, İrlanda, Polonya ve ABD’dir.
İlk modern Olimpiyat Oyunları, Atina, 1896 Yazı
1869 Yazında düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nda 12 saatlik bisiklet yarışının çıkış anıFransa Bisiklet Turu, 1903
1920 Yaz Olimpiyatları, İtalyan takımı, 4000 m takım takip pist yarışından önce
Yarış türleri
Tek günlük yarışlarda mesafeler 240 km’yi bulabilir. Parkur bir noktadan başlayıp başka bir noktada sona erebileceği gibi, belirlenen kapalı bir mesafenin durmaksızın defalarca dönülmesi şeklinde de olabilir. Bazı yarışlarda her ikisi bir arada bulunur.
Zamana karşı yarışları düz, hafif iniş çıkışları olan veya dağ tırmanış etaplarında saate karşı koşulan yarışlardır. Amaç parkuru en kısa sürede tamamlayan yarışçı olmaktır. Bireysel (individual tima trial – ITT) ve takım(team time trial – TTT) olarak koşulur.
Etap yarışlarında (‘ayak’ da denilir) çok günlük uzun yarışların mesafeler temel alınarak bölünen etapları koşulur. Etap yarışları sadece bisiklette değil, uzun mesafelerin kat edildiği başka spor disiplinlerinde de koşulur. Örneğin dünyanın etrafını dönen VELUX 5 yelkenli tekne yarışları 4 etap halinde düzenlenir ve her etap kendi içinde haftalar boyunca gece gündüz devam eder. Yol bisikletinde sıradan sayılabilecek etapların dışında yarışlarda bireysel ve takım zamana karşı etapları da olur. Tour de France, Absa Cape Epic veya the Giro d’Italia gibi uzun turlarda birbiri ardına dizili tek günlük etaplar bulunur. Yol bisikletinde bütün etapları en düşük kümülatif sürede tamamlayan sporcu genel klasman birincisi olur. Etaplar bazında başka kategori ve ödüller de yer alır; bireysel etap birincileri, puan kategori birincisi, dağ kategorisi birincisi (Dağların Kralı – King of the Mountains) gibi.
Ultra maraton olarak bilinen ultra-mesafe bisiklet yarışları, mesafelerin çok uzun olduğu ve sürenin başlangıçtan bitişe kadar aralık verilmeksizin tutulduğu, tek etapta koşulan yarışlardır. Genellikle günler boyunca sürer ve bisikletçiler kendi inisiyatiflerinde mola verirler. Bu sürede süre işlemeye devam eder. Finişi ilk gören yarışın birincisi olur. İlk akla gelen ultra maraton bisiklet yarışı RAAM – Racing Across America; ABD’de düzenlenen, Pasifik sahilinden başlayıp Atlantik sahilinde son bulan, yaklaşık 1 haftada tamamlanan, tek etapta koşulan 4800 km’lik bir yarış. Bu yarış Ultra Maraton Bisiklet Birliği’nin(UMCA – Ultra Marathon Cycling Association) onayıyla organize edilir. Bu tip ultra mesafe yarışlarında genellikle sporcuların bir ekip tarafından destek alması gerekir. Yarışı daha da zorlaştırmak adına dışardan desteğe müsaade edilmeyen bazı yarışlar da bulunmakta; Transcontinental ve Indian Pacific Wheel gibi.
Cadel Evans bireysel zamana karşı(ITT) yarışı için çıkış alırken, Fransa Bisiklet Turu, 2011
2017 UCI Yol Dünya Şampiyonası’nda Hollanda’lı kadın sporcu Annemiek van Vleuten 21.1km parkuru 28.50 dereceyle tamamlayarak altın madalyayı aldı – Bergen, Norveç2014 Fransa Bisiklet Turu, 2. Etap York-Sheffield’da York’ta taraftarın yoğun ilgisi
Dağlık etaplarda en iyi tırmanış derecesini yaparak King Of The Mountains ünvanını ve benekli formayı kazanan Anthony Charteau podyuma çıkıyor, 2010 Fransa Bisiklet Turu. 2017 Fransa Bisiklet Turu’nun 12.etabında, Pirene Dağları’nda Romain Bardet varış noktasına varan tırmanışı yapıyor.Merano-Monte Bondone arasında geçen 242km uzunluğundaki 21. Etapta 4 tırmanış vardı; Costalunga (1753 m), Rolle(1970m), Gobbera (988 m) ve Brocon (1616 m) – 1956 İtalya Bisiklet Turu.4800 km uzunluğundaki RAAM – Race Across America yarış rotası.RAAM’de sporcular gece gündüz pedal çeviriyorlar.
Önemli yarışlar
Büyük Turlar
Büyük Tur’lar yani Grand Tour’lar; Fransa’dan geçip Paris’te son bulan 3 haftalık Tour de France(Fransa Bisiklet Turu), İtalya’da düzenlenen Giro d’Italia (İtalya Bisiklet Turu) ve İspanya’da düzenlenen Vuelta a España’dır (İspanya Bisiklet Turu). Bu turların üçü de haftalarca süren, günlük etapların koşulduğu yarışlardır. Bu formatta 14 günden uzun sürmesine UCI’nin izin verdiği başka etap yarışı yoktur. Fransa Bisiklet Turu bu turlar içinde en eski, en saygın ve yarışçılara en fazla puan dağıtanıdır. Bununla birlikte dünyanın en ünlü bisiklet yarışıdır. İtalya Bisiklet Turu ise ikinci en önemli yarış olarak görülür. Sezon içinde en önemli görülen üç yarışı, Fransa ve İtalya bisiklet turları ile Yol Dünya Şampiyonluğu’nu kazanan sporcu bisiklet sporunun Üçlü Taç’ını kazanır. Üçlü Taç büyük bir saygınlık ve resmi bir unvan olmadığı gibi, fiziksel bir ödülü de yoktur. Şimdiye dek Üçlü Taç’ı kazanan iki bisiklet yarışçısı olmuştur; Eddy Merckx ve Stephen Roche.
UCI Dünya Turu
UCI Dünya Turu da(UCI World Tour) Uluslararası Bisiklet Birliği tarafından yönetilen profesyonel yarış serisidir. UCI Yol Dünya Kupası serisinin yerine geçmek üzere 2005’te kurulan UCI ProTur’un ismi 2011’de değişti ve UCI Dünya Turu oldu. Dünya Kupası’nda sadece tek günlük yarışlar vardı. Dünya Turu’nda ise Büyük Tur’lar(Grand Tour) ve Tour Down Under, Tour de Suisse, Paris–Nice ve Critérium de Dauphiné Libéré gibi bazı diğer büyük yarışlar da yer alıyor. Eski UCI Dünya Kupası tek günlük yarışları da, klasikleşen 5 yarışla(5 Monuments) birlikte, Pro Tur’da yer aldı; ilkbaharda Milan–San Remo (İtalya), Tour of Flanders (Belçika), Paris–Roubaix (Fransa), Liège–Bastogne–Liège (Belçika) ve Amstel Gold Race (Hollanda), sonbaharda Clásica de San Sebastián (İspanya), HEW Cyclassics (Almanya), Züri-Metzgete (İsviçre, 2006’ya kadar), Paris–Tours (Fransa, 2007’ye kadar) ve Giro di Lombardia (İtalya) gibi.
Olimpik Oyunlar
Bisiklet, modern Olimpiyat hareketin başlamasından beri Yaz Olimpiyatları’nda bir disiplin olarak yer almıştır. Örneğin Atina’da 1896’da 12 saatlik bir yarış denemesi oldu. Londra’da 1908’deki yarışlardan biri 603,46 metre uzunluğunda koşulan kısa mesafeli yarıştı.
Paris–Rouen
Parc de St-Cloud’da koşulan yarışların başarısı, Compagnie Parisienne’i ve Le Vélocipède Illustré isimli bisiklet dergisini motive ederek Paris–Rouen yarışını düzenlemelerini sağladı. Paris’teki Arc de Triomphe’den başlayıp Rouen’deki katedralde bitecek yarış ilk defa 7 Kasım 1869’da koşuldu. Bu, dünyanın ilk uzun mesafe bisiklet yarışıydı ve Moore at St-Cloud 134 km mesafeyi 10 saat 25 dakikada tamamlayarak yarışın galibi oldu. Kendisini takiben ikinci Count André Castéra, üçüncüyse 35 kg ağırlığındaki bir çiftlik bisikletine binen Jean Bobillier oldu. Yarışı 24 saat içinde bitiren tek kadın yarışmacı ise kendine has stili olan Miss Amerika’ydı. Parkurdaki diğer kadınlar gibi Miss America’nın da gerçek ismi bilinmiyordu. Sadece Amerikalı değil İngiliz olduğu biliniyordu. Hiçbir kadın yarışa gerçek ismiyle kayıt yaptırmamıştı.
Sezon
Bisikletin anavatanı olan Avrupa ve ABD’de, yol yarışları bir yaz sporudur. Sezon yine de erken ilkbaharda başlayıp sonbahara kadar devam eder. Sezonun sürdüğü aylar yarımküreye göre değişir. Bir yarış yılı kendi içinde küçük yarışlar, tek günlük klasik yarışlar ve etap yarışları olarak bölünür. Dünya Şampiyonası yarışları tek günlüktür ve her yıl farklı parkurlarda koşulur. Dünya Şampiyonası sponsorlu takımlarla değil ulusal takımlarla koşulur. Yarışın galibi, göğsünde renkli şeritler(gökkuşağı) yer alan beyaz formayı giyer. Avustralya’da; kış ayları nispeten yumuşak ve yaz ayları çok sıcak geçtiğinden, amatör yol yarış sezonu sonbahar, kış ve ilkbahar aylarında koşulur. 500-1000 m arası uzunluktaki kapalı parkurun defalarca dönülmesi şeklinde koşulan kriteryum yarışları ise yaz ayları boyunca sabah erken veya akşam saatlerinde koşulur. Tour Down Under da dâhil bazı profesyonel yarışlar, kuzey yarımkürenin önemli yarışlarıyla çakışmaması ve en iyi profesyonellerin yarış koşabilmeleri için güney yarımkürenin yaz aylarında düzenlenir.
Cyclo- Cross yarışları
Cyclo-cross, bisiklet yarışları içinde bir disiplindir. Yarışlar genellikle sonbahar ve kış aylarında düzenlenir. Cyclo-cross Dünya Kupası sezonu Ekim-Şubat arasında sürer. Yarışlar, 2,5-3,5 km arası uzunluktaki parkurun defalarca dönülmesiyle koşulur. Parkurda asfalt, parke taşı, ahşap patikalar, çimenlik alan, dik tepeler ve yarışçının hızlıca inip bisikletini sırtlanarak aşacağı engeller yer alır. Senior kategori yarışları genellikle 30dk ile 1 saat arasında sürer. Mesafe zemin koşullarına bağlı olarak değişir. Bu disiplininin en popüler olduğu ülkeler Belçika, Fransa ve Hollanda’dır. Cyclo-cross yarışları; dağ bisikleti, cross-country ve kriteryum yarışlarıyla paralellikler taşır. En iyi cyclo-cross yarışçılarının büyük çoğunluğu diğer bisiklet disiplinleriyle çapraz antrenman yaparlar. Ancak zaman içinde cyclo-cross o kadar büyüdü ve popülarite kazandı ki; sadece bu disiplinde uzmanlaşan ve tüm önceliğini cyclo-cross veren sporcuların da sayısı artmaya başladı. Cyclo-cross bisikletleri yol yarış bisikletleri arasındaki benzerlikler hafiflik, dar tekerlekler ve drop gidonların oluşudur. Farklılıklar ise kadro ile lastik arasındaki boşluğun fazlalığı, düşük vitesler, güçlü kadrolar, konsol (cantilever) veya disk frenler ve daha dik sürüş pozisyonudur. Cyclo-cross bisikletleri dağ bisikletleriyle de ortak özellikler taşırlar; zemini tutması için dişli lastikler kullanılması ve disk fren kullanımındaki artış gibi. Yarışçılar engel aşarken veya pedallayamayacakları diklikteki rampaları tırmanırken omuzlarında taşıdıklarından, bisikletlerin hafif olması gerekmekte. Cyclo-cross sporunun klasik bir görüntüsü, dik bir rampayı omuzlarındaki bisikletlerle koşarak tırmanma mücadelesi veren çamur içindeki bisikletçilerdir. Yine de çok dik rampalar veya diğer binilemez bölümler, parkurun küçük bir bölümünü kapsamaktadır. Parkur genelinde yarışçılar bisiklete binerler. Diğer bisiklet yarışlarına kıyasla cyclo-cross ’ta taktik oldukça açık ve düzdür. Başarılı olmak, yarışçının aerobik dayanıklılığına ve bisiklet üzerindeki hâkimiyetine bağlıdır. Yüksek hızlarda koşulan yol yarışlarındaki gibi lider bisikletçinin daha fazla çaba harcayarak önde ilerlemesi ve arkasına dizilen bisikletçilerin azalan hava direncinden yararlanması durumu cyclo-cross ‘ta görülmez. Cyclo-cross ’ta ortalama hız, yol yarışlarına göre çok daha düşüktür. Aynı zamanda yarış süresince yarışçıların bisiklet değiştirmelerine ve mekanik destek almalarına izin verilir. Sporcu parkurda bisiklet üzerinde yarış koşarken destek ekibi bir diğer bisikleti temizleyebilir, tamir edebilir ve yağlayabilir.
2012 Cyclo-cross Dünya Şampiyonu Niels Albert’in bisikletindeki frenler: TRP Revo-X düşük profilli karbon cantilever.
Cyclo-cross’un doğuşuyla ilgili pek çok hikâye vardır. Bunlardan bir tanesine göre; 1900 başlarında Avrupalı yol bisikletçileri, bir sonraki kasabaya varmak üzere kendi aralarında yarışıyorlardı. Amacın en kısa sürede komşu kasabaya varmak olduğu bu yarışlarda tarlalardan ve kestirme patikalardan geçmek, çitlerin üstünden atlamak serbestti. Bu, yol yarışçıları için sezonun dışında kalan kış aylarında form tutmak için güzel bir aktiviteydi. Bununla birlikte, bozuk yollarda ilerlemek daha fazla çaba ve bisiklet hâkimiyeti gerektirdiğinden, çok daha düzgün yollarda koşulacak yarışlar için güzel bir antrenman oluyordu. Parkurda bisikleti sırtlayıp koşmak zorunda kalmaları hem farklı adale gruplarını çalıştırıyor hem de ayak ve ayak parmaklarına sıcak kan iletilmesini sağlıyordu. Fransız Daniel Gousseau, ilk cyclo-cross yarışlarına ilham veren ve 1902’de ilk Fransız Ulusal Şampiyonluğu’nu düzenleyen kişi olarak tarihe geçmiştir. Fransa Bisiklet Turu’nu yaratan kişi Géo Lefèvre’ün de cyclo-cross sporunda emekleri yadsınamaz. 1910 Fransa Bisiklet Tur Şampiyonu Octave Lapize, başarısını sezon dışı cyclo-cross antrenmanlarına borçlu olduğunu açıkladıktan sonra bu disiplin Fransa’dan pek çok komşu ülkeye de yayıldı. 1910’da Belçika’da, 1912’de İsviçre’de, 1923’te Lüksemburg’da, 1929’da İspanya’da ve 1930’da İtalya’da ulusal şampiyonalar düzenlenmeye başladı. İlk uluslararası yarış olan Le Critérium International de Cross-Country Cyclo-Pédestre 1924’te Paris’te koşuldu. Diğer pek çok uluslararası bisiklet disiplini gibi cyclo-cross da UCI – Union Cycliste Internationale tarafından yönetilmektedir. Yine de UCI’nin bu disiplin özelinde kurallar tanımlaması ve 1950’de Paris’te ilk dünya şampiyonasını düzenlemesi, cyclo-cross algısının ortaya çıkmasından epey geç, 40 yıl sonra gerçekleşti. ABD ulusal cyclo-cross şampiyonaları 20 Ekim 1963’te, Illinois – Chicago yakınlarındaki Palos Park’ta yapıldı. Ülkenin orta batısındaki bu şampiyonalar 1969’a kadar devam etti. 1970’lerde cyclo-cross ABD’nin New England ve California eyaletlerinde oldukça popüler bir spordu. 1975’te Berkeley – California’da cyclo-cross ulusal şampiyonaları tekrar düzenlenmeye başladığından beri her yıl ülke çapında farklı yerlerde düzenlenmektedir. Santa Cruz – California’da düzenlenen The Surf City yarış serisi de ABD cyclo-cross tarihi için önemlidir. 1990 Ortalarından itibaren ABD’de daha da popüler olan cyclo-cross için her yıl sonbahar ve kış aylarında ülkenin farklı noktalarında yarışlar düzenlenmektedir.
Cylo-cross tipik bir sonbahar-kış sporudur. Kuzey yarımkürede sezon Eylül-Şubat arasıdır. Dünya şampiyonaları Ocak ayı sonunda, Kanada ve ABD ulusal şampiyonaları Kasım ve Ocak aylarında düzenlenir.
Bisikletin tarihi salon yarışları ile devam edecek.
İçinden çıkıp da başka yerlere bakmaya izin vermeyen bazı haller var. O hali yazmak da elden gelmiyorsa kilitlenip kalıyor insan, çünkü onun haricinde başka bir şey düşünmek de mümkün olmuyor. Şimdi durum buyken ben eşyaların hikayesi mi anlatayım diyorum, ne anlamı var ki. Derken kendimi bir süredir hiçbir şey yazamamış buluyorum.
Yas, hayal kırıklığı, aşk, umutsuzluklar, korkular, yeni başlangıçlar, bitişler…
Nasıl yaşanır bu haller? Nasıl içinde durulur? Nasıl vazgeçilir? hayata nasıl devam edilir? Bana öğretmediler.
Aslında bana birçok şeyi öğretmediler.
Bir insan nasıl dinlenir, haksızlığa uğrayınca nasıl davranmalıyım, yaşadığım duygunun adı nedir, istemediğim bir şeye nasıl hayır derim bilemiyordum. Hayat içinde el yordamıyla arayarak, taklit ederek, vazgeçip sürdürerek, deneye yanıla kendimce yollar buldum sonra ama çok uzun sürdü.
Hayat deneme yanılma için çok kısa değil mi?
Rehberlik meselesini çok düşünüyorum bu aralar, bir sonraki nesile rehber olmanın önemini.
Bir tek kendimde değil birçok arkadaşımda da görüyorum bundan mahrum kalarak büyümenin eksikliğini. Kendi vücudum hakkında çok az şey bilerek büyüdüm. Çıplak ayak gezme karnın ağrır, temel organların yeri neresidir, bu kadar.
Regli bile kendim kitaplardan bulup öğrendim. Sonra bu rüzgar yağmur mu getirir, yılın bu zamanı hangi soğuk var, sinek ısıran yere ne sürmeliyim, bizim memlekette hangi böcekler var hiç birini bilmiyorum. Akademik olarak iyi yetiştirildim, okumaya öğrenmeye teşvik edildim o nedenle ailemin hakkını vermek istiyorum ama gerçek hayat hakkında öğrendiklerimi de tesadüflerle öğrendim. Bizden önceki nesil mi becerememiş rehberlik etmeyi yoksa insanlık böyle mi süregeldi bilmiyorum. Gerçek hayat bilgisini öğrenemeden akademik eğitime teslim edilip okullarda büyüyüvermişiz işte.
Rehberlik bir yana bir öncekiyle bir sonraki arasında köprü olmamışlar. Benim atalarım Ordu’ya nerden geldiler, ne iş yaparlardı, neden Hekimoğulları diyorlar bize, bir aile geleneğimiz var mı ben bilmiyorum. Benim annem Laz, sadece iki üç kelime biliyorum Lazca, kendisi de anlıyor ama konuşamıyor. Yakında yok olup gidecek bu dil neden bize aktarılmadı? Dili bırakalım ne bir türkü, ne oyun, ne yemek. Bir önceki nesilden bir sonrakine geçen çok az şey var. Benim bir avantajım küçük şehirde büyümekti. Köyümüz vardı, doğayla, oranın kültürüyle daha çok karşılaşma imkanım oldu. Bir de o zamanlar bu kadar tek tip değildi her şey. Şimdi bizim köye de gitseniz hiçbir şey öyle değil. Çocuklar evde bilgisayar başından kalkmadan büyüyor.
Hal böyle olunca, kendini bilmezken, vücut organlarını bilmezken, içinde doğduğumuz kültürü bilmezken memlekette kimler yaşar, nasıl kültürler değerler var, bu topraklarda neler olmuş nasıl bilebiliriz? İnsan kendine aşina olmayana hep mesafeli, hep tetikte, hep dolduruşa açık ve bilmediğimizi sevmiyoruz. Ancak hakim kültür neyin aktarılmasını istediyse o aktarılıyor ve böylece bilmememiz, sevmememiz artıyor.
Köroğlu Dağları
Bir arkadaşım İstanbul’dan başka yaşanacak yer yok, insan yok demişti telefonda. Halbuki o sırada ben Anadolu’nun her köşesinden gelmiş insanların arasındaydım. Yeni tanıştığım Elazığ’dan, Mardin’den, Denizli’den Sivas’tan gelmiş bu insanlarla müzik ve hayat üzerine konuşuyorduk ve ne kadar da aynıydık. Yörüklerin yaşayışını, kültürlerini müziklerini öğrenmiştik daha o sabah. Ondan 10 gün önce başka güzel insanlarla Köroğlu dağlarına gidip Göçerlerin hayatını deneyimlemiştik, belki de son Köçeklerle çalıp söylemiştik. Sonrasında Hacı Bektaş’ta Mahsuni Şerif’in kabrinde türküler söylerken gözleri yaşaran, omuzlarımıza dokunarak teşekkür eden insanlar vardı.
Bu insanlarla aynı ülkede yaşadığımı, burada nasıl bir zenginlik olduğunu kimse anlatmadı bana, tesadüflerle öğrendim. Kitaplarda öğretilen büyütüle büyütüle anlatılan bir şeyler vardı tabi ama sadece kendine benzeyeni sevmek üzerineydi.
Mahsuni Şerif’in kabri (Foto: Ünal Sevin)
Bütün bunları yaşarken bunlar aktarılmazsa kimsenin haberi olmadan yok olup gidecek diye üzülmekten kendimi alamadım. Eğer sonraki nesillere hayat bilgisi olarak hayatı, doğayı, bedenimizi, yaşadığımız toprağı, müziği anlatmazsak elimizde kalacak olan televizyonu açtığımızda gördüğümüz şeyler olacak. “Kadıköy’den başka yerde yaşanamaz abi!” diyenler de ülkeden ilk fırsatta kaçmanın yolunu bulana kadar kendilerini alternatif olarak görmeye devam edecekler.
Radyo benim için hayat demektir. Güne radyo ile başlıyorum, gün boyu kulağım radyomda ve uykuya geçmeye çalışırken yine radyom başucumda. Bendeki bu radyo hastalığı rahmetli dedemden kalma. Çocukluğumuzu bize zehir eden bu tonton ihtiyar “Ajans haberleri” başlayınca oyun oynamamıza izin vermezdi. Kuzenlerimle birlikte dedemin dizinin dibine oturup, o büyülü kutudan seslenen kadınların- erkeklerin henüz ne anlama geldiğini bilmediğimiz laflarına kulak kabartırdık.
Televizyonların henüz hayatımıza hükmetmediği 1960’ lı yılların sonunda, TRT’nin orta dalgada yayımlanan radyo programları vardı. Sevgili dedemin başlangıçta beni kızdıran ısrarlarıyla radyo tutkusu yavaş yavaş beni de sarıp sarmalamaya başlamıştı. Türküler, fasıllar, ajans haberleri, arkası yarın, radyo tiyatrosu derken…
TRT’nin yayınları bir saatten sonra bitince radyonun ön panelinde gezinerek, uzak diyarlara doğru yolculuğa çıkmanın hazzını da o günlerde keşfetmiştim. Dünyanın sadece bizim evden ve köyümden ibaret olmadığını öğrenmek, parazit cızırtıları arasında başka bir evrenden geliyormuşçasına odaya dolan sesleri, müzikleri yakalamaya çalışmak çocuk ruhumda tarifi imkânsız bir keyif duygusu yaratıyordu.
Bugün Açık Radyo’da yaşamını türkülere adamış bir radyo emekçisini, sevgili ağabeyim Yaşar Özürküt’ü programıma konuk etmenin heyecanını yaşıyorum. Belki de çocukluk anılarımda yer alan radyo programlarında onun da sesi vardı ve ben bunu o günlerde ayırt edebilecek durumda değildim, bilemiyorum.
Onu ilk kez 2009 yılında kurduğumuz Mavi Nota Halk Türküleri Topluluğu çalışmalarında tanımıştım. Desteğini her zaman yanımızda yer alarak göstermişti ve bugün de bu desteğini esirgemiyor. Bugün programda Yaşar Özürküt ile radyoyla ve türkülerle geçen yaşamına dair konuşup, Öyküleriyle Türküler çalışmasında yer alan türkülerden seçtiklerimizi dinleteceğiz.
Programın sınırlı süresi içerisinde her şeyi konuşmaya zaman bulamayabiliriz. Bu nedenle gazetede yazdığım bu yazıyla radyo programıma bir giriş yapmak istedim. Geçen gün onu sevgili eşi Sermin Özürküt ile birlikte yaşadığı Büyükada’daki mütevazı evinde ziyaret ettim. Ev 1894’de Rum ustaların inşa ettiği, yüksek tavanlı ve geniş pencereli bir ev. Bu ev, bahçesinde ağaçlarıyla, çiçekleriyle, kedileriyle, çatısında martıları ve denizden esip gelen rüzgârın kokusuyla insana başka bir evrende yaşadığı duygusunu veriyor.
Yaşar Özürküt, yıllar içerisinde biriktirilmiş yazı, makara ses bantları, kitaplar ve manevi değeri yüksek objelerden oluşan devasa bir arşiv oluşturmuş. Arşivde Nazım’ın sevgilisi Vera’nın armağan ettiği ahşap kutu, 1959-60 yıllarında Nazım’a armağan edilmiş bir şişe açılmamış şampanya, Nazım’ın el yazısı notları, Bulgaristan baskısı şiir kitapları, Ruhi Su’nun el yazısı notları ve daha birçok şey var. İlk fırsatta makara bantları dijitale çevirmeye, tüm arşivi kayıt altına alıp numaralandırmaya karar verdik.
Bir de Yaşar Özürküt’e Yeşil Gazete’den anılarını, notlarını okuyucularımızla paylaşmasını önerdim. Aynı teklifi eşi Sermin Özürküt’e de önerdim. Sermin hanım İsveç Sol Partisi milletvekilliği yapmış ve bugün de dünyayı yakından takip ediyor. Özellikle gazetemize uluslararası güncel politik konular, dünyadaki sol partilerin yaşadığı problemler, etnisite ve feminizm konularında yazılar yazabilir belki. Dünya solunda, başta İsveç’te olmak üzere kadınların politikadan geri çekilmeye başladıklarını gözlemlemiş. İlk yazısı bu konu üzerine olabilir. Umarım her iki yeni konuk yazar adayımızın yazılarını Yeşil Gazete’de okuyabilelim.
Yaşar Özürküt, Ceyhan’ın Mercimek Köyünde 1939 yılında doğdu.
Türkülerle tanışması çocukluk yıllarına kadar gider: “…Türküler, folklorun tüm dalları, doğup büyüdüğüm ortamın bir parçası olarak yaşamımın tüm süreçlerinde var oldu… Çocukluğumda kendi tarlalarımızda çapa vuran, pamuk toplayan, tırpan sallayan ırgatlarla birlikte olurdum hep. Yakıcı Çukurova sıcağına rağmen, kazmalar hep birlikte vurulur, heyemolalar birlikte söylenirdi. Bazen de karşılıklı maniler atılır, taşlamalar söylenirdi. Özellikle Hatay, dan, Mardin’den, Urfa’dan, Antep’ten gelen ırgatlar, ailecek eğreti çadırlarda barınır, güç koşullarda yaşam savaşımı verirlerdi… Molalarda, akşam yakılan kamp ateşinin aydınlığında, yorgunluklar, özlemler türkülerle dile gelirdi. Kimi saz çalar, kimi elini kulağına atıp, yöresel bir ağıt tuttururdu… Bu kesitler, benim yaşamımda önemli izler bırakmıştır. Bir önemli etken de babamın çaldığı dilsiz kaval olsa gerek. Babam, Diyarbakır’ın Piran (bugünkü Dicle) ilçesinden, Çukurova’ya göç etmiş Zaza kökenli, kavalı, sözü dinlenen biriydi. Geniş avlulu köy evimizin sıkça konukları olurdu. Bunlar Diyarbakır’dan gelen akrabalar; ya da babamın arkadaşları olan köylülerimizdi. Yüksek kum yığının üstüne çıkıp, kavalını üfleyen babam, konukları giderek genişleyen bir halka halinde zıp zıp zıplatırdı. Bazen de kavalıyla yaptığı açışın ardından Zazaca uzun öykülü bir ağıt tutturur, kendisi gibi gelen konukları da ağlatırdı…”
Türkülerle tanışması sonraki yıllarda meslek seçiminde de etkili olur.1964 yılında İstanbul Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu’ nu bitirir. Devlet kurumlarında bir süre çalışır. Isınamaz bürokrasiye ve 1970’ de TRT’ nin açtığı meslek sınavlarına katılır. Sınavı kazanır ve Ankara Radyosunda ses yapımcısı olarak, Nisan 1971’de göreve başlar. Aynı dönemde Uğur Dündar, Ziya Öztan, Nazmi Kal, Tuna Huş gibi toplam sayısı 30’u geçmeyen muhabir, spiker, yapımcı olarak TRT’nin çeşitli radyo ve TV birimlerinde görev alan meslek adamlarından biri olur. Mahmut Tali Öngören, Turgut Özakman, Mümtaz Soysal, Macit Gökberk, Sevgi Soysal, Ülker Köksal, Deniz Baykal, Muammer Aksoy, Adalet Ağaoğlu, Semih Tuğrul, Cemal Aygen, Cengiz Tanç, Muammer Sun ve daha birçok uzmanlardan teorik ve pratik dersler alır.
Yaşar Özürküt, bir türkü arkeoloğu gibi yıllardır, türkülerin öykülerini topluyor, bizlerle paylaşıyor. 1973 yılında Ankara Radyosundan yayınladığı ÖYKÜLERİYLE TÜRKÜLER programı için alan araştırması yapar. Anadolu’nun çeşitli yörelerini gezerek, türkü öyküleri derler.
Özürküt, 80 öncesinin TRT-DER Genel Sekreteri, DİSK Dayanışma Komitesi ve Türkiye Barış Derneği üyesidir. 12 Eylül’ den sonra İsveç’te ‘politik göçmen’ olarak sürdürmek zorunda kaldığı yaşamını, sadece türküler renklendirebilmiş:”…Ülkemi terk edip, İsveç’te yaşamak zorunda kaldığım 1980 sonrasında türkülerin öykülerini TÜRKÜLERİN DİLİ adıyla kitap haline getirdim. Ama bu, ülkeden uzak, ülkeye girişim yasaklı bir dönemin ürünüydü. Türkiye’de dağıtılmadı. TÜRKÜLERİN DİLİ, İsveç, Almanya, İngiltere ve Hollanda’da yaşayan yurttaşlarımıza yönelik bir çalışmaydı. Eksikti. Ne var ki, 1991’de 141-142’nin kaldırılmasıyla ülkeme döndüğüm zaman gördüm ki, bu konuda fazla bir şey yapılmamış. Tersine benim İsveç’te yayınladığım kitabı eline geçiren çağdaş fikir korsanları, kitabımdaki 25 türkünün 19’unu, noktası virgülüne kadar kopya ederek kendi adlarıyla TÜRKÜLER VE HİKÂYELERİ olarak yayımlamışlardı. Bir yandan yasal yollara başvurarak korsanlığı teşhire çalıştım; öte yandan yeni öz ve biçimiyle türkü öyküleri dizisini projelendirdim. Kültür Bakanlığının desteğiyle ilk dört kitabı yayınladım. Beşinci kitap da yolda. Salih Turhan, Levent Özçelik ve Kubilay Dökmetaş, hakkında açtığım davayı kazanarak, fikir korsanlığını yasal yollardan gücüm yettiğince önledim.(mi bilmiyorum).”
Yaşar Özürküt, uzun yıllar İsveç’te zorunlu ikametinden sonra bugün eşi Sermin Özürküt ile birlikte 2007 yılından yerleştikleri Büyükada’da yaşamlarını sürdürüyorlar. İki oğulları halen İsveç’ te yaşıyor ve her fırsatta İsveç’e onların yanına gidiyorlar veya onlar sık sık Büyükada’ya geliyorlar.
Yaşar Özürküt bugünlerde anılarını topladığı Kolcu Kaçak kitabını yayıma hazırlıyor. Bu kitabı da merakla bekliyorum.
Çocukluğumdan beri başucumda yer alan radyoya katkıları için Yaşar Özürküt’e, bugün yaşayan veya hayatta olmayan bütün ilerici radyo emekçilerine müteşekkirim. Uzun ve sağlıklı bir ömrü olsun Yaşar ağabeyin. Umarım daha uzun yıllar boyunca radyoculuk deneyimlerini benim gibi radyoculuğu öğrenmeye çalışan genç kuşak radyoculara aktarabilsin. Zaman zaman Açık Radyo’dan günümüzün radyo dinleyicilerine sesini de ulaştırabilsin.
Kuruluşundan bugüne Açık Radyo vazgeçilmezim oldu. Önce dinleyici, sonra destekçi olarak Açık Radyo ailesine katıldım. Yirmi iki haftadır da Babil’den Sonra programımla Açık Radyo’ya program yapmayı öğrenerek- yapmaya çalışarak katkıda bulunuyorum. Bugüne kadar Açık Radyo’ya emek veren radyo emekçilerine, her zaman olduğu gibi, bugün de geleceğe dair umudumuzu diri tuttukları için teşekkür ediyorum.
Açık Radyo bugün, yarın ve sonsuza kadar hep AÇIK kalsın!
Parlamenter politika zor zanaattır. Bilgi ve birikim ister. Sabır, iç disiplin, deney ve direnç ister. Tutarlılık ister. Politikaya girmek de zordur. Kalıcı olmak da. Hele de politikayı, yerinde ve kendi isteğiyle bırakabilmek daha da zordur. Bu erkek ya da kadın her politikacı için geçerlidir. Ancak, kadınlar için bu zanaat, erkeklerden daha meşakkatlidir. Öyle olmasaydı dünya ölçeğinde kadınların parlamenter sistemlerdeki temsil oranı yüzde yirmilerde kalmazdı. Uluslararası Parlamentolar Birliği’nin yayımladığı son rapor, kadınların dünyadaki parlamento sandalyelerinin yüzde 20’sine sahip olduğunu gösteriyor. Geriye kalan yüzde seksen sandalyeyi ise erkekler işgal ediyor. Parlamentolarda erkekler, ezici bir çoğunluğa sahip. Rakamların açıkça ortaya koyduğu gibi, dünyada kadın ve erkekler politik temsil açısından eşit konumda değil.
Aynı biçimde, ulusal parlamentolardaki kadın temsil oranı da erkeklerle eşit değil. Bazı ülkelerde sayısal eşitlik zaman zaman sağlanabiliyor. Isveç’teki gibi. Günümüz isveç parlamentosunun yüzde 43’ü kadın. Bazı ülkelerde ise kadın-erkek dengesi hic sağlanamıyor. Türkiye’deki gibi. Günümüz T.B.M.M.’sinin yüzde ondördü kadın. Iki ülke arasındaki bu nicel dengesizliğin yanısıra nitel farklılık da söz konusu. Türkiye’deki kadın, daha çok meclise girebilme mücadelesi verirken isveçli kadın, politikada kalıcı olma ve yükselebilme mücadelesi veriyor.
Moderat Parti (Moderata Samlingspartiet)’nin başkanı Anna Kindberg Batra
Bu mücadelenin ilginç bir örneği, geçtiğimiz günlerde İsveç’te yaşandı. Ana muhalefet partisi, Moderat Parti (Moderata Samlingspartiet)’nin başkanı, hem görevini hem de politikayı bıraktı. Anna Kindberg Batra, istifasını duyururken partisinin ilk kadın başkanı olmaktan onur duyduğunu ancak, ilk kadın başbakan olabilme şansını yitirdiğini belirterek “Umarım kızım, ülkemin ilk kadın başbakanını görebilir…” dedi.
Liberal Parti (Liberalarna) milletvekili Birgitta Ohlsson
Sağ kanat partilerinden bir diğer kadın milletvekili de, parti başkanlığına aday oldu ve aynı akıbete uğradı. Liberal Parti (Liberalarna) milletvekili Birgitta Ohlsson, parti başkanlığına adaylığını koyduktan kısa bir süre sonra sistemli bir yıpratma kampanyasına hedef olunca, adaylığını geri çekti ve politikayı bıraktığını bildirdi. Ohlsson, daha önceki sağ kanat hükümetinde Avrupa Birliği ve demokrasi bakanıydı. Sağ kanatta durum böyleyken sol kanat partilerinde durum farklı mı? Maalesef değil.
Yeşiller ve Çevre Partisi (Miljöpartiet) eski eş başkanı Åsa Romson
Yeşiller ve Çevre Partisi (Miljöpartiet)eski eş başkanı Åsa Romson, bir sonraki seçimlerde aday olmayacağını ve politikayı bırakacağını açıkladı. Yeşiller ve Çevre partisi, 2014 yılından beri sosyal demokratların kurduğu azınlık hükümetinin ortağı olan bir parti. Romson, daha önce büyük bir kişisel yıpratma kampanyası sonucu parti eş başkanlığından ayrılmıştı.
Feminist İnisiyatif (Fi)’nin eş başkanı Victoria Kawesa
Aynı dönemde, Feminist İnisiyatif (Fi)’nin eş başkanı Victoria Kawesa da görevinden istifa etti ve aktif parti politikasını bıraktı.
Bu örnekler de gösteriyor ki, ideolojik farklılıklar, farklı politik eğilimler, sonucu değiştirmiyor. Politikada başarılı olan kadınların önü kesiliyor. Onlar da görevlerini bırakmak zorunda kalıyorlar. Oysa dünya istatistiklerinde İsveç, cinsler arası eşitliği, her alanda en iyi uygulayan ülkelerden bir tanesi. Eşit olanak ve haklardan yararlanan kadınlar yükümlülüklerini de yerine getirmeye çalışıyorlar. Engelleri aşarak tepe politik görevlere ya geliyor ya da aday oluyorlar. Ancak bulundukları politik konumu korumak ve daha da ileri gitmek yerine istifa etmek zorunda kalıyorlar. Sadece görevlerinden istifa etmekle de kalmıyor, politikayı da tümüyle bırakıyorlar. İlginç olan da bu.
Peki, ne oluyor da, parlamenter politikanın tepe noktalarına ulaşma başarısını göstermiş bu kadınlar, arka arkaya politik arenadan çekiliyorlar? Konu ilginç. Tartışan çok. Analizler çeşitli. Ancak, hem siyaset bilimcilerin hem de politikacıların üzerinde anlaştığı bir ortak görüş var. Politikacı kadınlar, parti içi politik ortam sertleştiğinde ayrımcılığa uğruyorlar. Batra, bu gerçeği şöyle açıklıyor : ” Yaşadığım olay, politikada kadına erkekten farklı davranıldığını bir kez daha bana hatırlattı.”
Sol Parti (Vänsterpartiet) ilk kadın başkanı Gudrun Schyman
Kindberg Batra’ya destek, Sol Parti (Vänsterpartiet) ilk kadın başkanı Gudrun Schyman’dan geliyor. Yıllar önce aynı biçimde parti başkanlığından istifa etmek zorunda bırakılan Schyman, Batra’ya karşı yürütülen yıpratma kampanyasının içeriğine karşı çıkıyor. Politik eleştiri yerine sadece kişisel karalama biçiminde sürdürülen böylesi kampanyaların genelde kadınlara karşı yapıldığını belirtiyor. Schyman’a göre, böylesi saldırılara erkek politikacılar, nadiren hedef oluyor. Yeşillerin eş başkanlığından istifa eden Romson da aynı görüşte. Politikacı kadınlar aralarındaki ideolojik farklılığa karşın salt kadın olmaktan dolayı ayrımcılığa uğradıklarının farkındalar. Bu farkındalığı siyasetbilimci Jenny Madestam, biraz daha açıklığa kavuşturuyor. Kadınlara, özellikle parti içi bunalım dönemlerinde , erkeklerden farklı yöntemlerle saldırıldığını söylüyor.
Sosyal Demokrat İşçi Partisi (socialdemokratiska arbetarpartiet)’nin ilk kadın başkanı Mona Sahlin
Sıraladığı örneklere Mona Sahlin’in tobleron kampanyasını da ekliyor. Sosyal Demokrat İşçi Partisi (socialdemokratiska arbetarpartiet)’nin ilk kadın başkanı Mona Sahlin, parti başkanlığından istifa etmek zorunda bırakılmıştı. Sahlin’e o günlerde başbakan olacağı gözüyle bakılıyordu. Parti içi fırtınalar kadınlara karşı daha sert ve acımasız esiyor.
Demek ki, kadınların politikacı olmalarını engelleyen cam tavan yerinde duruyor. Ince oluyor, kalın oluyor ama yok olmuyor. Isveç gibi meclisin yarısının kadınlardan oluşabildiği bir ülkede de, cam tavanı kırmak yetmiyor. Daha sonra parti içi krizlerde cam tavan gene kadınların önüne çıkarılabiliyor.
Feminist ideolojinin ‘cam tavan sendromu’, grup olarak erki elinde tutan erkeklerin ve de bu erkeklerin erki elde tutmalarını kolaylaştıran kadınların, politik eylemlerinden oluşuyor. Farkına varılması ve tanımlanması güç olan ‘cam tavan’ a karşın kimi kadınlar, kendi yetenek, birikim ve deneyleriyle politikada üst konumlara geliyorlar. Ancak daha sonra öyle bir an geliyor ki, beziyorlar, bezdiriliyorlar. Mutlaka erkek politikacılar da beziyor ve de bezdiriliyor. Ancak, arada önemli bir fark var. Sistemli kişisel karalama kampanyaları ile istifaya zorlama yöntemi, kadın politikacılara genel olarak erkeklere ise nadiren uygulanıyor. Kadınlarda genel olan erkeklerde istisnadan ibaret.