Ana Sayfa Blog Sayfa 2983

Bodrumlu Simon Türkiye’deki ‘doğa tahribatına karşı’ pedal çeviriyor!

İngiltere’den Bodrum’a taşınan Simon Piliphs, Türkiye’deki doğa tahribatına karşı pedal çevirerek, toplumsal duyarlılık yaratmaya çalışıyor.

Simon Piliphs (50), İngiltere’den 30 yıl önce eşiyle Muğla’nın Bodrum ilçesi Ortakent semtine yerleşti. Türkiye’ye yerleştiğinden bu yana bisikletiyle kent kent gezerek, doğa tahribatına dikkat çekiyor. Daha önce de İngiltere ve ardından Fransa’da doğa tahribatına karşı toplumsal duyarlılık yaratmak için pedal çeviren Piliphs, Türkiye’de şimdiye kadar Cizre’den, Van’a, Karadeniz’den Bodrum’a aynı gerekçeyle pedal çevirdi.

“Doğa hunharca kullanılıyor”

Seyahatleri sırasında Türkiye’de ciddi doğa tahribatına tanıklık ettiğini belirten Piliphs, seyahatlerinin ardından Türkiye’de yaşamaya karar verdiğini kaydetti. Dağ, ova ve nehirlerde dolaşırken ciddi zorluklar çektiğini anlatan Piliphs, Türkiye’de önemli doğa ve tarihi değerler olduğunu;  ancak sahiplenilmediğini söyledi. Doğanın insana her şeyi verdiğine tanıklık ettiğini belirten Piliphs, Türkiye’de doğanın hunharca kullanıldığını ifade etti.

 

(Evrensel)

Kadın avukatlardan Baro’ya “pembe ajanda” ayarı

Kendilerine pembe renkte 2018 ajandası verilen kadın avukatlar, Mersin Barosu’nu ayrımcılık yapmakla suçladı. Baro Başkanı Ali Er, erkek avukatlara turkuaz, kadın avukatlara da isimlerinin yazılı olduğu pembe renkte ajanda verdi. Ancak bir grup kadın avukat, Er’in makam odasına gelerek pembe ajandaları iade etti.

Kadın avukatlar kendilerine danışılması halinde böyle sorun yaşanmayacağını ileri sürerek kendilerinin ‘pembe ya da mavi bir dünyaları olmadığını’ söyledi. Avukatlar pembe renkteki ajanların ayrımcılık olduğunu savundu. Kadınlara bazı erkek avukatlar da destek vererek turkuaz ajandaları iade etti.

Eleştirilerin hedefindeki Er, ajandaların hazırlanmasında cinsiyet ayrımcılığı kastlarının olmadığını ifade etti. Er şunları söyledi: “Bunu herkes biliyor, kendileri de ifade etti zaten. Tamamen özenerek hazırladık. Arkadaşlarımıza güzel bir ajanda bastıralım istedik. Baro tarihinde ilk defa yapıldı. Yüzde 95’i güzel olduğu yönünde görüş belirtti. Az önceki arkadaşlarımız gibi farklı düşünenler de bu yönde hareket ediyor. Saygı duyuyoruz. Özellikle söylüyorum, bizim kastımız yok. Arkadaşlarımıza özen verdik, isimlerine özel ajanda ve kalem hediye ettik.”

 

(Diken)

Damrey tayfunu APEC Zirvesi’ne ev sahipliği yapmaya hazırlanan Vietnam’ı vurdu: 44 ölü

İklim değişikliği Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan Vietnam’ın orta ve güney kesimlerini vurdu. Hafta sonunda 2. kategori şiddetine ulaşarak ülkeyi etkisi altına alan Damrey, Amerikan Uzay Araştırmaları Merkezi NASA’ya göre son 16 yılın bölgedeki en şiddetli tayfunu oldu.

Ülkenin güneyinde bulunan Nha Trang ve Ho Chi Minh City şehirleri, şiddetli fırtına ve şiddetli yağışa esir oldu. Binalar ve ağaçlar ağır hasar gördü. Amerikan Associated Press (AP) haber ajansının geçtiği bilgiye göre felakette en az 44 kişi hayatını kaybetti, 19 kişi de kayboldu.

Vietnam Afet Yönetim Kurumu, en az 116 bin evin zara gördüğünü ve kullanılamayacak hale geldiğini duyurdu. Uzun süreli elektrik kesintilerine yol açan tayfun nedeniyle 40 bine yakın kişi güvenli bölgelere tahliye edildi.

Rüzgar hızının hafta sonu 150 kilometreye kadar çıktığı tayfunda 228 balıkçı teknesinin battığı, 30 bin hektara yakın ekili alanın da sular altında kaldığı açıklanmıştı.

Yetkililer 11 Kasım Cumartesi günü Asya-Pasifik Zirvesi’nin yapılacağı Danang dahil bazı eyaletlerin şiddetli yağışlar nedeniyle sel baskınlarına maruz kalabileceği uyarısında bulundu. Bu haftaki zirveye ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in aralarında bulunduğu birçok dünya liderinin katılması bekleniyor.

Asya-Pasifik Topluluğu arasındaki bağları güçlendirmek amacıyla 1989 yılında kurulan APEC’in üyeleri Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Çin, Hong Kong Özel Yönetim Bölgesi, Endonezya, Japonya, Güney Kore, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Papua Yeni Gine, Peru, Filipinler, Rusya, Singapur, Tayvan, Tayland, ABD ve Vietnam olarak sıralanıyor. Örgüt dünya ticaret hacminin yüzde 44’ünü oluşturuyor.

 

(AP, Yeşil Gazete)

[Bonn 2017] Türkiye’nin yeşil iklim fonu talebi gerçekleşiyor mu?

Almanya’nın Bonn şehrinde Fiji başkanlığında dün başlayan 23. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nın (COP 23) ilk gününde Türkiye için de önemli gelişmeler yaşandı. Türkiye’nin talebi üzerine, Fiji Başkanlığı, Türkiye’nin “özel koşullarını” gündeme aldı.

İklim Haber’de yer alan verdiği bilgiye göre Paris Anlaşması’nı imzalayan ama iklim finansmanı ve teknoloji transferi mekanizmalarına erişemediği için heniz onaylamayan Türkiye’nin sorunlarını çözmek için önemli adımlar atılırken alınan karara göre, Almanya İklim Baş Müzakerecisi Jochen Flasbarth Bonn’da düzenlenen COP23’de Türkiye ve Birleşmiş Milletler arasında arabuluculuk görevini üstlenecek.

Arabulucu Almanya

Almanya Delegasyon Başkanı Flasbarth, Türkiye ile UNFCCC’deki (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) statüsü ve özellikle iklim finansmanı almaya uygunluğu konusunda görüşmelerde bulunacak.

2015’te Fransa Başkanlığında yürütülen Paris Anlaşması müzakereleri sırasında, Başkanlık ileride Türkiye’nin “özel koşulları” ve iklim finansmanı ihtiyacının tanınacağına dair söz vermiş ve Türkiye’yi Paris Anlaşması’nı kabul etmeye ikna etmişti.

Bonn’da ilk gün gerçekleşen müzakerelerin ardından yaşanan bu önemli gelişmeyle, uzun yıllardır devam eden bu tartışmalı konuda ilk defa somut gelişmeler yaşandı. Bu gelişme, Türkiye ile Birleşmiş Milletler arasında tıkanan ve uzun yıllardır ilerleme kaydedilemeyen iklim müzakereleri açısından son derece önemli. Finansman konusunda bir mutabakata varılabilirse, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı yürürlüğe koyacağı ve iklim değişikliğine karşı yapılan küresel mücadeleye katılacağına dair bir ümit bulunduğu da belirtiliyor.

25 yıldır çözülemeyen düğüm

Türkiye ile Birleşmiş Milletler arasındaki iklim düğümü 25 yıldır devam ediyor. 1992 yılında Batılı müttefikleriyle birlikte hareket eden Türkiye, tüm OECD ülkeleri gibi Sözleşme’de hem Ek I hem de Ek II ülkesi olarak yer almıştı. Türkiye’nin bu durumu, iklim değişikliğiyle mücadele yolunda önlemler alması ve gelişmekte olan ülkelere finansman sağlaması gerektiği anlamına geliyordu. 2001 Fas’ta yapılan toplantıda, Türkiye’nin kendi başvurusu üzerine geçiş ülkesi sayılarak Ek II’den çıkarılmış ve diğer Ek I ülkelerinden farklılaştırılmasını sağlayan “özel koşullar” ibaresi eklenmişti.

Türkiye’nin mevcut iklim rejiminde, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ndeki yükümlülükler sebebiyle Paris Anlaşması’nın en önemli mekanizmalarından biri olan Yeşil İklim Fonu’na erişimi bulunmuyor. Ancak Türkiye gelişmekte olan bir ülke olduğu gerekçesi ile Yeşil İklim Fonu ve benzeri iklim finansmanı mekanizmalarına ulaşmak istiyor.

2010’da Global Environmental Facility’den (Küresel Çevre Fonu -GEF) finansman alma hakkı elde eden Türkiye, Paris Anlaşması’nın (henüz etkin bir başarıya ulaşmamış) finansman mekanizması olan Green Climate Fund’dan (Yeşil İklim Fonu) finansman desteği talep ediyor.

 

(İklim Haber.org)

 

‘Atalarımızdan kalan arıcılık yöntem ve uygulamaları tarihe karışmak üzere’

Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, AB Erasmus + Programı kapsamında gerçekleştirdiği “Arıları Yaşatalım” projesi için Karadeniz Bölgesi’nde yaptığı araştırma gezisinden bal üreticiliği ve arıcılık ile ilgili çarpıcı sonuçlar çıktı.Buğday Derneği araştırma gezisi sonrası yayınladığı bildiride, “Atalarımızdan kalan arıcılık yöntemleri ve uygulamaları tarihe karışmak üzere” bilgisini de paylaştı.

Karadeniz bölgesinde, Kabaca Köyü (Murgul/Artvin), Esenkıyı (Hopa/Artvin), Dereüstü Köyü (Kemalpaşa/Artvin) ve Kamilet Vadisi’nde gerçekleşen ziyaretlerde, bölgede çoğunlukla fenni (modern) kovanlara geçilmiş olduğu, az da olsa ağaç ve kayalara monte edilmiş kara kovan bulunduğu tespit edilirken bu az sayıdaki geleneksel kovanların bal yapımı yerine, oğul zamanı kılavuz takibi ve oğul yakalamak için kullanıldığı da öğrenildi.

Yeni neslin arıcılıkla çok ilgilenmediği bölgedeki arıcılık yöntemleri ve arıcılığa dair bilgilerin ise aile üzerinden aktarıldığı kaydedilirken, bölgedeki arıcıların yaşadıkları en önemli sorunlar olarakta varroa paraziti ve Amerikan yavru çürüklüğü hastalıkları tespit edildi.

Kendir yasağı çözüm yollarını da tıkıyor

Arıcıların en önemli sorunu varrao’nın kesin çözüm kaynağı kendir bitkisinin yetiştiriciliğinin yasaklanması ise bir başka sorun olarak ön plana çıkıyor. Kendir sadece varroa hastalığına karşı değil, ona benzer virütik ve bakteriyel hastalıklara karşı da kullanılan bir bitki; hem kovanların etrafına ekiliyor, hem de dumanı kovana verilerek arılar dezenfekte ediliyor ve arıların direnci yükseltiliyor.

Karadeniz bölgesindeki arıcıların tamamı diğer bölgelerdeki uygulamaların aksine balları balın hepsini almak yerine arıların payını onlara bırakıyorlar. Böylece arılar doğal yöntemlerle, kendi ürettikleri balla besleniyorlar. Az da olsa, yetmediği durumlarda ise besleme de yapılıyor.

Buğday Derneği, proje kapsamındaki Karadeniz ziyareti ardından kendi çıktılarını ise şu şekilde belirtiyor;

“Arıları bal üreten işçiler olarak görmek yerine, arı odaklı, arılara ve çevreye zarar vermeyen geleneksel ve ekolojik arıcılık yöntemlerini yaşatmalı ve yaygınlaştırmalıyız. Arıları Yaşatalım projemizin en önemli hedeflerinden biri ülkemizdeki arı dostu, geleneksel ve ekolojik arıcılığa dair bilgi eksikliğini ortadan kaldırmak. Türkiye içinde ve yurt dışında yapmış olduğumuz gezi/araştırmaların neticesinde bu bilgi eksikliğini ortadan kaldıracak kapsamlı bir web sitesi ve eğitim programı hazırlığı içerisindeyiz. Eğitim videoya çekilerek daha sonra online olarak web sitesinden paylaşılacak. ”

Bornova’da Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı

Buğday Derneği, “Arıları Yaşatalım” projesi ortakları ile Uluslararası Ekolojik Arıcılık Konferansı da düzenleyecek. Konferans, 9 Aralık’ta Bornova Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Konferansta, Türkiye’de ilk defa arı odaklı, arılar ve ekosistem için bütüncül arıcılık ve ekolojik arıcılığın temelleri tartışılacak, Türkiye ve dünyadan ilham veren örnekler aktarılacak.

 

(Yeşil Gazete)

Çin hava kirliliğiyle mücadele kapsamında 9 bin 81 şirketi kapattı!

Çin’de yoğun hava kirliliği sarıdan bir üst seviyede olan turuncu alarm ilan ettirdi. Ülkenin güneyindeki Tianjin şehrinde Cuma günü uygulamaya konuldu. Ayrıca Tianjing Belediyesi Çevre Koruma Bürosu’ndan yapılan açıklamada, yıl boyunca yapılan denetlemelerde çevre koruma, arazi kullanımı ve inşaat kurallarını ihlal eden yaklaşık 19 bin şirket tespit edildiği, 9 bin 81 şirketin kapatıldığı belirtildi. Kentte şirketlerin hava kirliliğine yol açan büyük emisyonların en az %50’sini kesecek 2. seviye acil müdahale sistemi de başlatıldı.

Çin’de, en ciddi durumu belirtmek için kullanılan kırmızıdan başlayan ve onu turuncu, sarı ve mavinin takip ettiği 4 renkli hava kirliliği alarm sistemi bulunuyor. Ülkede ayrıca, bu sisteme denk düşen 4 seviyeli acil müdahale sistemi de uygulanıyor. Acil müdahale sisteminde 1. seviye en ciddi durumu temsil ederken, 4. seviye de en düşük durumu ifade etmek için kullanılıyor.

 

(İklimhaber)

Maden işçileri direndi ve kazandı: Yasa talepleri doğrultusunda değişiyor

Zonguldak TTK’da çalışan 3 bin işçinin kurumun özelleştirilmesinin önünü açan torba yasayı protesto için başlattığı ‘ocaktan çıkmama’ eylemi mutlu sonla bitti.

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda (TTK) çalışan yaklaşık 3 bin maden işçisinin, kurumun özelleştirilmesinin önünü açan torba yasa tasarısını protesto için başlattığı ‘Maden ocağından çıkmama’ eylemi 21 saat sonra sona erdi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen torba yasa tasarısının, ‘TTK ile Türkiye Kömür İşletmeleri, uhdelerinde bulunan maden ruhsat sahalarını işletmeye, işlettirmeye, bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye yetkilidir’ şeklindeki 58’inci maddesine tepki için kuruma bağlı maden ocaklarında gece 24.00-08.00 vardiyasında çalışan işçiler, sabah ocaktan çıkmama eylemi başlattı.

Gündüz vardiyasında çalışan maden işçilerinin de destek verdiği eylem yaklaşık 2 bin maden işçisinin katılımıyla 21 saat sürdü.

Maden işçileri, saat 05.00 sıralarında sendika temsilcileriyle yaptıkları görüşmenin ardından ocaklardan dışarı çıktı.

Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Ahmet Demirci, Ankara’da Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay ile birlikte hükümet yetkilileriyle yaptıkları görüşmenin ardından eylemi sonlandırdıklarını söyledi.

Maden işçilerinin ocaktan çıktığını ifade eden Demirci, “Ankara’da önemli görüşmeler yaptık. İşçinin derdini, eylemini anlattık. Görüşmeleri işçilere de anlatmak üzere Zonguldak’a geliyoruz. Türk-İş başkanı işçilere yapılan görüşmeleri anlatacak.” dedi.

Mutlu: 58’nci madde bizim istediğimiz şekilde düzenlenecek GMİS Genel Başkan Yardımcısı İsa Mutlu da maden ocağı önünde işçilere hitaben yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Şu anda yaptığımız mutabakat 58’nci maddedeki tasarı meclisten bizim istediğimiz şekilde TTK’nın sahaları kapsam dışına atılarak yeniden düzenlenmek şartıyla geçecek. Hükümet yetkilileri nezdinde bunun teminatı alınmıştır.”

 

(Artı Gerçek, T24)

İngiltere’de kömürlü elektrik üretimi yüzde 2’ye kadar geriledi

İngiltere’de, sera gazı emisyonlarını azaltmak ve hava kirliliği ile mücadele etmek için enerji karışımını yenilenebilir enerjilere kaydırılmasıyla, bu yıl elektriğin yalnızca yüzde 2’si kömürden üretildi. İngiltere’de bu oran 40 yıl önce yüzde 40 düzeyindeydi. İngiltere hükümetinin yayınladığı verilere göre, 2017’nin ilk yarısında kömürle çalışan elektrik santrallerinin toplam üretimi İngiltere’nin toplam elektrik üretiminin yalnızca yüzde 2’sini oluşturdu.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin ise toplam elektrik arzının yüzde 25’ini karşıladığı aktarıldı.

Daha önce de İskoçya 100 yıllık bir sürenin ardından son kömürle çalışan elektrik tesisini 2016’nın bahar aylarında kapatmış ve “kömürsüz ekonomi” olmuştu.

Bu karar, İskoçya’nın 2020 itibariyle elektriği tamamen yenilenebilir enerjiden üretme hedefi kapsamında alınmıştı.

Kömür az da olsa İngiltere’nin enerji üretiminde halen kullanılıyor. Ulusal Elektrik İdaresi İngiltere’nin Nisan 2017’de 1882’den bu yana ilk kez kömür kullanmadan da ihtiyacı olan elektrik enerjisini üretebildiğini açıklamıştı.

 

‘İklimi nasıl pişirdik’: Kömür Atlası’nın Türkiye raporu yayımlandı

 

(Birgün)

[Bonn İzlenimleri – 1] Bonn’da Talanoa’ya Bula*!

Yeşil Gazete COP 23’te

***

1 – Bonn’da Talanoa’ya Bula*!

Birleşmiş Milletler İklim Zirveleri (COP, yani Conference of Parties, yani Taraflar Konferansı), tarihinin 23. yılında, aradan 16 yıl geçtikten sonra yeniden Almanya’ya döndü. Daha önce Rio Yeryüzü Zirvesi sırasında kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) 1994’te yürürlüğe girmesinin ardından yapılan ilk COP, 1995’de Berlin’de düzenlenmişti. Ardından 1999’da Bonn’da COP 5, 2001’de (bir yıl önce Lahey zirvesi çöktüğü için yıl ortasında bis olarak) COP 6 yine Bonn’da yapıldı. Ama zaten Bonn UNFCCC’nin merkezi olduğu için yıl ortasında ara toplantılar burada yapılıyor. Buraya tekrar dönmemizin nedeni COP 23’ün Almanya’nın ev sahipliğinde olsa da başkanlığını ilk kez bir Pasifik ada ülkesinin, Fiji’nin yaptığı bir COP olması. 40 bin kişi toplanıp buradan 16 bin kilometre uzaklıktaki Fiji’ye gidemeyeceğimiz için, Fiji başkanlığındaki COP’a ev sahipliğini Bonn yapıyor.

Fiji, bir kısmı deniz seviyesindeki mercan adaları olan 106 ada üzerinde kurulu 870 bin nüfuslu bir ada ülkesi. Ülke sınırları içinde yüzlerce de üzerinde yerleşim olmayan ada ve adacık var. İklim değişikliğinin ilk vurduğu ülkelerden biri Fiji. Küresel sıcaklık artışı Paris Anlaşması’nda hedeflendiği gibi 2 derecenin altında bile tutulsa ülkenin üzerinde yerleştiği çok sayıda adayı okyanus suları yutacak. Zira 2012’de Vunidogoloa köyü deniz seviyeleri yükseldiği için yeri değiştirilen ilk köy olmuştu bile. Bana sorarsanız bundan sonraki bütün COP’lara bir Pasifik ülkesinin başkanlık yapması gerekir. Tuvalu, Kiribati, Vanuatu, Solomon adaları, vb. Ama tabii bundan sonraki ilk COP’u yine kömürcü Polonya’ya verdiler bile! Üstelik Polonya kömür endüstrisinin kalbi Katowice’ye! Bu ne cevvallik anlamıyorum…

***

COP 23’ün bir Pasifik adasının başkanlığını yaptığı ilk iklim zirvesi (Pasifik COP’u) olması dışında – ama bu kez sevimsiz – bir ilkliği daha var. ABD’nin Trump’ın başkanlığı altında katıldığı ilk COP bu. Aldığımız bilgilere göre Trump buraya kömür ve nükleer propagandası yapsınlar diye bir ekip gönderiyormuş. Biliyorsunuz Trump’ın ilk işi Obama’nın çıkarttığı iklim koruma düzenlemelerini iptal etmek ve ABD’yi Paris Anlaşması’ndan çekeceğini açıklamak olmuştu. Paris’ten nasılsa çekiliyoruz diye bu sene COP’a hiç katılmasalardı daha iyi olmaz mıydı? Bence olurdu. Bunu birisinin Trump’a “tane tane” anlatması gerekir.

Bonn Taraflar Konferansı’nın gündemine gelince… İlk bakışta oldukça teknik görünüyor. Paris Anlaşması nasıl yürütülecek, ülkeler ilerleme raporlarını nasıl, hangi çerçevede hazırlayacaklar, şeffaflık ve hesap verebilirlik nasıl sağlanacak falan… Amaç Paris’in uygulanmasına dair bir kılavuz hazırlamak. Ama ben size bu işin politik tercümesini yapayım izninizle: Özetle, amaç ülkelerin zaten tam anlamıyla uygulasalar bile gezegeni sanayi öncesi döneme göre 3-3,5 derece daha sıcak hale getireceği garanti olan (biliyorsunuz bu kadar kasırga, sel, sıcak, kurak, daha 1 derecede oluyor) yetersiz, hatta bazı ülkeler için tamamen anlamsız emisyon indirim hedeflerini bile uygulamadan yan çizmelerini önleyebilir miyiz, onu bulmak. Sera gazı envanterlerini verirken bir numara çekmelerini, azaltmadıkları emisyonları azaltmış gibi yapmalarını, uymadıkları zaman hesap vermelerini sağlamak. Zira biliyorsunuz Paris Anlaşması hukuken bağlayıcı olsa bile uymayana ceza yok. Bu tuhaf durumu çözüp hiç olmazsa bir yaptırım mekanizması getirilebilecek mi göreceğiz.

***

Ayrıca Bonn’da bir türlü dolmayan Yeşil İklim Fonu’na biraz para gelecek mi onu da göreceğiz. En fazla para vermesi gereken ülkenin başkanının hali ortada gerçi… Ama iklim finansmanı olmadan bu işler nasıl olacak? Çünkü gereken önlemleri almaları, enerji ihtiyaçlarını sera gazı salmadan karşılamaları için gereken yenilenebilir enerji santrallarını kurmaları, kuraklıktan kırılan veya yükselen deniz sularından tuzlanan topraklarını kurtarmaları için yoksul ülkelere para lazım. Bu parayı da bugüne dek iklimi bu hale getirenlerin aralarından toplamaları ve aktarmaları gerekiyor. İsmi afili olan Yeşil İklim Fonu bu kadar basit bir şey aslında. Ama hem ortada doğru dürüst para yok henüz, hem de öylece bırakırsanız toplanan paraları da birileri iklimi koruyoruz numarasıyla yiyebilir. Çünkü biz Pasifik’te yükselen deniz seviyeleri yüzünden batmakta olan adaları anlasak da, ada ülkesi deyince çoğu ülke politikacısının aklına vergi cennetleri geliyor, o da malum! Neticede Bonn’da Yalan Rüzgârı’na dönüşen iklim finansmanı dizisi de çekilmeye devam edecek.

***

Sonuç olarak önümüzdeki iki hafta Bonn’da yine müzakereleri takip edip, olan biteni paylaşmaya devam edeceğiz. Her zamanki gibi iklim hareketi de durmuyor. Halkların İklim Forumu, yani alternatif zirve de devam ediyor. Geçen hafta sonu Bonn’da bir de yürüyüş vardı. Tabandan yükselen sese de kulak vermeye çalışacağız elbette.

Yalnız fazlasıyla merak ettiğim bir mesele var ki, onu da sormadan edemeyeceğim. Biliyorsunuz Türkiye iklim müzakerelerinde özel istekleri olan bir ülke. Yeterince gelişmediği için Yeşil İklim Fonu’nda yararlanmak istiyor, bunun için yıllardır ısrarcı bir diplomasi yürütüyor. Bunun bence de hiçbir sakıncası yok doğrusu. Yalnız Anadolu Ajansı’nın haberine göre, dün, yani Bonn İklim Zirvesi’nin başladığı gün, Türkiye’de, Hattat Holding ve Eren Holding arasında gerçekleştirilen “Zetes-Hattat Yerli Kömüre Dönüşüm Protokolü” için bir imza töreni yapılmış. Bu törende konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak “Hedefimiz Cumhuriyet tarihinin en yüksek yerli kömür üretimine ulaşmak” demiş. Amacın ithal kömürün payını azaltmak, onun yerine yerli kömürü geçirmek olduğu anlaşılıyor, onu anladım. Ama bir şeyi anlamıyorum. Acaba Enerji Bakanlığı’nda bir mantar panoya iklim zirvelerinin başladığı günün büyük puntolarla yazılı olduğu not kağıtlarını her sene birkaç ay öncesinden yapıştıran ve her sene mutlaka o güne bir kömür açılışı ya da imza töreni denk getiren bir ekip mi var? Gerçekten varsa birkaç güne Bonn’a gelirler. Kendilerini yaratıcılıkları ve zamanlama başarıları nedeniyle özellikle tebrik etmek istiyorum.

* Talanoa, Fiji ve Pasifik’te konuşulan birçok dilde kullanılan geleneksel bir kavram ve katılımcı ve şeffaf diyalog anlamına geliyor. Talanoa’nın özü herkes için iyi olanı bulmak için empati kurarak bilgelik yoluyla fikirleri paylaşmak. Fiji’nin başkanlığındaki COP 23’de bu nedenle kolaylaştırıcı müzakereler Talanoa Diyaloğu adıyla yapılacak. Bula ise Fiji dilinde “merhaba” demek.

 

 

Ümit Şahin

[Bonn 2017] COP23’ün ilk gününde iklim değişikliğiyle mücadelede birlik ve beraberlik mesajı

Almanya’nın Bonn kentinde düzenlenen ve iki hafta sürecek olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 23. Taraflar Konferansı’nın (COP23) ilk günü geride kaldı.

Etkinlik boyunca 195 ülkeden 25 bine yakın kişinin katılmasının beklendiği konferansın ilk gününde iklim değişikliği karşısında en kırılgan ülkelerden biri olan, ilk küçük ada ülkesi olarak Fiji’nin bu yılki müzakerelere başkanlık eden ismi Fiji Başbakanı ve COP23 Başkanı Frank Bainimarama, konferansın dünkü açılış konuşmasında tüm dünyaya anlamlı bir mesajla seslendi:

“Nerede yaşarsak yaşayalım, hepimiz savunmasızız ve harekete geçmeliyiz. Bu yüzden girişe de okyanusta giden bir Fiji kanosu koyduk. İnsanlığın karşı karşıya olduğu en büyük zorluğa göğüs germek için birlikte göstereceğimiz kararlılıkla bu kanonun yelkenlerini doldurmamız gerektiğini herkese hatırlatmak istedik”

COP23 Başkanı Frank Bainimarama’dan iklim değişikliğiyle mücadelede birlik ve beraberlik mesajı

Konuşmasında 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması’na değinen Bainimarama, Paris Anlaşması’nın adaptasyon, finansman, kayıp-zarar ve kapasite geliştirme gibi tüm dayanışma unsurlarına değineceklerini, özellikle kırılgan toplumların güçlendirilmesi konusunun ele alınacaklarını belirtti.

Bonn’da başlayan konferansın en önemli gündemi ise, ülkelerin Paris Anlaşması’nı uygulamaya geçirmek için nasıl bir işbirliği yapacakları ve harekete geçeceklerini belirleyecek olan kural kitabı. Anlaşmanın güçlü bir şekilde uygulanabilmesi için güçlü bir kural kitabına ihtiyaç var.

Kural Kitabı hazırlanıyor

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreteri Patricia Espinosa, “Paris Anlaşması iklim değişikliği mücadelesinde önemli bir mihenk taşı oldu. Anlaşmanın nasıl uygulanacağının esaslarını içerecek kural kitabının 2018 yılında yapılacak zirvede tamamlanması bekleniyor. Bu yüzden de COP23’de, ülkeler kural kitabı konusunda somut ilerleme kaydedilmesi ve 2018 yılında başlayacak ‘kolaylaştırıcı diyalog’un esaslarının ortaya konması amaçlanıyor.” dedi.

Espinosa, ayrıca Paris Anlaşması’nın amaç ve hedefleri doğrultusunda başarısız olunursa, insanlar, ekonomiler ve dünyadaki canlıların ciddi risk altına gireceğinin altını çizdi.

Bonn’daki konferansa katılan hükümet temsilcileri, 2015’teki Paris İklim Anlaşması’nda koyulan hedeflere ulaşılması için izlenmesi gereken yol haritası üzerinde çalışıyor. Paris Anlaşması’nın en önemli maddesi ise küresel sıcaklık artışının sanayi devri öncesine kıyasla 2 derecenin altında tutulmasını öngörüyor. Ancak hem Dünya Meteoroloji Örgütü’nün hem de BM’nin açıkladığı raporlar, sera gazı salınımlarını azaltma sözü veren ülkelerin mevcut vaatlerini yerine getirmeleri hâlinde dahi 2 derece hedefinin çok uzağında kalınacağına işaret ediyor.

NASA Goddard Enstitüsü’nden Dr. James Hansen ve torunu Sophie Kivlehan ile COP23’teydi

Konferansın ilk gününde düzenlenen basın toplantısında eski NASA Goddard Enstitüsü Müdürü ve dünyaca tanınmış iklim bilimcilerinden Dr. James Hansen ile torunu Sophie Kivlehan da vardı. İklim değişikliğini reddeden Trump başkanlığındaki ABD hükümetine karşı dava açan üniversite öğrencisi Sophie Kivlehan, basın toplantısında yaptığı konuşmada karar alıcıların yıllardır bilinçli bir şekilde dünyaya nasıl zaman kaybettirdiklerinden, kendilerini de fosil yakıt şirketlerine sattıklarından bahsetti.

Türk heyeti Bonn’da

Konferansa Türkiye’den de bir heyet katılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar ve bürokratlar ile delegasyondan oluşan ekibi konferansta Türkiye’yi temsil ediyor.

Paris Anlaşması ve Türkiye

2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 197 ülke tarafından imzalandı ve Nisan 2016 ayında yürürlüğe girdi. Türkiye, henüz anlaşmayı mecliste onaylamadı.

İklim değişikliği sebebiyle artan küresel sıcaklık Paris Anlaşması ile 2°C’nin altında (ve mümkünse 1.5°C’de) dizginlenmeye çalışılacak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için ulusal katkılar (Nationally Determined Contribution, NDC) küresel mücadelenin etkin kılınması için önemli. Yani doğal süreçlere insan müdahalesini sıfıra indirmek amaçlanıyor.

İklim finansmanı konusunda hedeflenen meblağ 2020 itibari ile yılda 100 milyar dolar. Bu finansman Yeşil İklim Fonu (Green Climate Fund, GCF) aracılığı ile dağıtılacak. Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansal desteğinin 2020’den itibaren somut ihtiyaç değerlendirmeleri üzerinden artarak devam etmesi planlanıyor.

Bonn 117 milyon bütçe ayırdığı konferansa nasıl hazırlandı?

Daha önce 2001 ve Almanya Başbakan Angela Merkel’in çevre bakanlığı yaptığı 1995 yıllarında da bu zirveye ev sahipliği yapan 330 bin nüfuslu Bonn, aylar süren çalışmalar neticesinde konferansa hazırlandı. Almanya’nın 117 milyon Euro bütçe ayırdığı konferans, mümkün oldukça çevre dostu bir nitelikte düzenlenmeye çalışılıyor.

Sekiz futbol sahası büyüklüğünde bir çadır kent dahil geniş bir alana yayılan konferans merkezleri arasındaki ulaşım için elektrikli ya da hibrit otomobil ve otobüsler kullanılıyor. Konferansta, arzu ettiği noktaya giderken spor da yapmak isteyen katılımcılar unutulmamış.

Organizasyon yönetimi, katılımcılara ücretsiz olarak 600 bisiklet de sunuyor. Ancak hem ilk günün acemiliği ve yol bilmezlikten hem de Bonn’da zaman zaman 4-5 dereceye kadar düşen hava sıcaklığının etkisinden, katılımcılar genellikle bu bisikletler yerine diğer araçları tercih etti. Bonn’daki hava sıcaklıkları, önümüzdeki birkaç gün daha bu seviyelerde seyredecek.

COP23’ü nereden takip edebilirsiniz? 

Müzakereler ve ilgili toplantı tarihlerini bu buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

Ülke delegasyonları ve UNFCCC basın toplantılarını buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

STK basın toplantılarını buraya tıklayarak takip edebilirsiniz.

Webstream yayınlarını buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.

Twitter: @COP23 

Konferans 17 Ekim’de sona erecek.

(DW, Guardian, Yeşil Gazete)