Ana Sayfa Blog Sayfa 2886

Diyarbakır’da açık alanda 8 Mart etkinliklerine izin çıkmadı

Diyarbakır Valiliği, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Dicle Amed Kadın Platformu (DAKP) tarafından 1-10 Mart tarihleri arasında “Vardık, Varız, Var Olacağız” sloganıyla düzenlenecek etkinliklerin bir bölümüne izin vermedi.

Konuyla ilgili açıklama yapan DAKP üyesi avukat Gülşen Özbek, valiliğin semt pazarlarında stant kurma, dilek feneri uçurma, karanfil dağıtma, Koşuyolu Parkı İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemi, basın açıklaması, meşaleli yürüyüş ve doğa yürüyüşü gibi etkinliklere izin vermediğini belirtti.

Özbek, 8 Mart Perşembe günü İstasyon Meydanı’nda düzenlenecek miting için ise görüşmelerinin devam ettiğini aktardı.

Mitinge ilişkin herhangi bir yasaklama kararının çıkmadığının altını çizen Özbek, yasaklanan açık alan etkinliklerine izin çıkması için valiliğe itiraz edeceklerini söyledi.

 

(Gazete Karınca)

İzmir Körfez Geçişi Projesi’ne karşı açılan davada bugün bilirkişi keşfi yapılacak

İzmir Körfezi’nin otoyol ve raylı sistemle geçişini öngören Körfez Geçişi Projesi’ne karşı açılan davada bugün bilirkişi keşfi yapılacak.

“İzmir körfezinin iki yakası arasında ulaşım bütünlüğünün sağlanması, Çiğli’nin İnciraltı’na bağlanması” amacıyla yapılacağı belirtilen projeye TMMOB, ekoloji örgütleri ve bilim insanları önemli ekolojik sorunlara yol açacağı ve gereksiz kaynak israfına neden olacağı gibi bir dizi gerekçe ile karşı çıkıyorlar.

Özer Akdemir’in Evrensel’de çıkan haberine göre, Balçova, Çiğli, Narlıdere, Karşıyaka ilçesi sınırları içerisinde yapılması planlanan İzmir Körfez Geçişi Projesi’nin nihai ÇED Raporuna Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı TMMOB, EGEÇEP, Doğa derneği ve bireysel olarak yurttaşlar tarafından dava açılmıştı.

İzmir 3. İdare Mahkemesi‘nde görülen davada bilirkişi keşfine karar veren mahkeme heyeti çeşitli alanlardan uzman ve akademisyen 11 kişilik bilirkişi heyeti belirledi.

Keşif günü kitlesel basın açıklaması

Körfez’in her iki tarafında da gerçekleştirilmesi planlanan keşifte denizde de incelemeler yapılacak. Projenin İzmir açısından yol açacağı sorunlara karşı geçtiğimiz gün bir araya gelen çeşitli siyasi parti, dernek ve meslek örgütlerinden oluşan 38 kurum “İzmir’e Sahip Çık Platformu” kuruldu.

Platformun kuruluşunda Körfez Geçişi Projesi için yapılacak bilirkişi keşfi günü, otoyolun geçmesi planlanan Gediz Deltasında kitlesel bir basın açıklaması çağrısı yapıldı.

Çağrıda, İstanbul ve Ankara’nın rantını tüketen sermayenin gözünü İzmir’e diktiği, Körfez Geçişi Projesinin bu yağma ve talan planının önemli bir unsuru olduğu dile getirilerek İzmirlilere ortak mücadele çağrısı yapıldı.

İzmir Körfezi Geçiş Projesine göre Kuzey Çevre yolu Çiğli Sasalı kavşağından başlıyor. Körfez ortalarına kadar gidecek olan yol burada yapılacak yapay bir ada ile deniz altına girecek ve sonrası tünel olarak devam edecek.

Yol, Narlıdere’de İzmir Çeşme otoyoluna bağlanan kavşakla sona erecek. Proje 12 km. otoyol, 16 km. raylı sistem tramvay olarak öngörülüyor. Bunun 4.2. km’si ayaklar üzerinde köprü, 800 m’si yapay ada ve 1.9 km.si ise batırma tüp tünel olması planlanıyor.

Bu sorular yanıt bekliyor

TMMOB Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi‘nin İzmir Körfez Geçiş Projesi ile ilgili bilirkişi heyetinin yanıtlaması istemiyle dosyaya sunduğu sorulardan bazıları şöyle;

* Körfez Geçişi kentiçi yolculukların arzu hatlarına uygun mudur?

* Bu kadar büyük maliyetli yatırımın İzmir’in gerçek ulaşım sorunlarının çözümünde kullanılması daha doğru değil midir?

* Körfez Geçişi kentte en yoğun yolculuk talebinin oluştuğu kent merkezine yönelen iş ve diğer yolculuklarda kullanılabilir mi?

* Bu kadar yüksek maliyetli ve olumsuz etkileri çok olan bir projenin hizmet vereceği yolculukların sayısı bu yatırımı fizibilitesinin pozitif olması mümkün müdür?

* Bu proje ile aslında çevre yolunu kullanması gereken trafiği kent içine çekmeyecek midir?

* Günün her saatinde ağır vasıta oranlarının yüksek olacak Körfez Geçiş trafiği gürültüsü ve egzoz gazları ile yerleşim alanlarını olumsuz etkilemeyecek midir?

* Araba vapurları bu koridordaki talebi zaten karşılamaktadır. Bir toplutaşım türü olan vapurların tamamen kaldırılmasına sebep olacak ve otomobil kullanımını teşvik edecek bu proje dünyanın benimsediği sürdürülebilir ulaşım ilkelerine ve politikalarına aykırı değil midir?

* Yolcu garantisi ile yapılacağı belirtilen bu projede de beklenen talep oluşmayacağından İzmit Körfez Geçişi ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi sürekli açık veren bir kara delik olmayacak mıdır?

* Bu yanlış projenin bedelinin İzmirlilere ve hatta tüm ülkeye ödetilmesi yanlış değil midir?

* Kent ulaşım sorunlarının çözülmesine hiçbir katkı sağlamayacak bu proje çevre yolundaki ağır taşıt oranları yüksek transit trafiği yerleşik alana çekerek mevcut yollar ve kavşaklar üzerinde daha büyük yoğunluklar yaratmayacak mıdır?

* İzmir Körfez Geçişi Projesi, kentin CO2 salımına etkisi nasıl olacaktır?

* 3,5 milyar TL lik bir yatırımla yapılacağı öngörülen İzmir Körfez Geçişi projesi yerine kentin ihtiyacı olan ve Ulaşım Ana Planı ile belirlenen raylı sistem yatırımlarına öncelik verilmesi kent için daha faydalı olmayacak mıdır?

Kentin rant alanlarına dönüşmemesi için “İzmir’e Sahip Çık Platformu” kuruldu

Bakanlık İzmir Geçiş Projesi’ni savundu: Deniz suyu temizlenecek, ekosisteme kalıcı zararı yok

“Mega proje” Gediz Deltası’ndaki 189 farklı kuş türünün yaşam alanını tehdit ediyor

 

(Evrensel)

Brezilya’da Amazon ormanlarını koruma kanunu gevşetildi

Yüksek Mahkeme, Amazon ormanlarının korunması kanununda yapılan tartışmalı değişikliği onayladı.

Geçmişte ağaç kesmiş olan toprak sahiplerine af getiren yasa değişikliğine çevreciler büyük tepki gösteriyor.

Çevreciler 2012’de kabul edilen orman koruma yasasında yapılan revizyonun, dünyanın en büyük yağmur ormanının yasa dışı tahrip edilmesinin önünü açacağını belirtiyor.

Çiftçiler ise değişikliğin üreticilere ekonomiyi büyütmek için gerekli güveni vereceğini savunuyor.

Milyonlarca kilometrekaresi Brezilya sınırları içinde olan Amazon ormanlarında toprak sahibi olanlar, 1965’te kabul edilen yasalara göre topraklarının belli bir bölümünü orman olarak korumak zorunda.

Bu oran yüzde 20 ile 80 arasında değişiyor.

Ancak Yüksek Mahkeme’nin onayladığı kanun değişikliği ile bu oranları değiştirmek kolaylaşacak.

Orman aynı zamanda hâlâ keşfedilmekte olan birçok bitki ve hayvan türüne de ev sahipliği yapıyor.

Kanun değişikliğinde neler var?

Değişiklikle birlikte yeniden ağaçlandırılması gereken alanın büyüklüğü 290 bin kilometrekare küçültüldü. Bu, İtalya’nın yüzölçümüne eşit.

Ayrıca 2008 yılından önce yasaya aykırı olarak ağaç kesenlere verilen cezalara af getirildi.

Ancak daha büyük toprak sahipleri, tahrip ettikleri alanın büyük kısmını yeniden ağaçlandırmak ya da aynı büyüklükte bir alanı korumak zorunda.

Çevreciler değişikliğin, geçmişte Amazon ormanlarına zarar vermiş olanları ödüllendirdiğini savunuyor.

Instituto Socioambiental adlı sivil toplum kuruluşundan Nurit Bensusan “Bu af ile gelecekteki orman tahbiratına izin veren bir hava oluşturuluyor. ‘Bugün ormana zarar verirsem, yarın nasılsa affedilirim’ izlenimi yaratılıyor” diyor.

Yeni değişiklikle birlikte çiftçiler tepelere ve nehir yataklarına yakın bölgelerde ekim yapabilecek.

Buralar ağaçlar kesildiği takdirde erozyona özellikle açık hale gelen bölgeler.

Çiftçiler ve Brezilya’nın güçlü tarım lobisi ise değişiklik ile Brezilya ekonomisinin büyüyeceğini savunuyor.

Brezilya’da hükümet geçen yıl da Amazonlar’da yer alan büyük bir doğal koruma alanının statüsünün, madencilik faaliyetleri için değiştirilmesini onaylamıştı.

 

(BBC Türkçe)

Mega projeler kötü, peki ya onları fonlayanlar? – Pelin Cengiz

Bu yazı artigercek.com/ dan alınmıştır

İnsanlara ekonomik suçlar nelerdir diye sorsak, hiç şüphesiz ilk verilecek cevaplar, şirket hesaplarından, devlet kurumlarından kendi hesabına para aktarmak, rüşvet vermek, siyasi veya ticari konumunu yolsuzluk için kullanmak, kara para aklamak olacaktır.

Bunların hepsi fırsat suçudur. İnsanlar zayıflıkları kullanarak “fırsatları” çıkara çevirirler.

Peki ya paranın ve siyasi gücün bir araya geldiği durumlar? Abartılan bir kalkınma ve ekonomik getiri beklentisiyle paranın kurumsal kaynaklardan akıbeti belirsiz projelere akması? İşbirliği yaptığınız devletlerin, hükümetlerin insan hakları, hak, hukuk, adalet, temel özgürlükler ve demokrasi karnesindeki kırıkları?

Elbette paranın da kendi ahlakı vardır ama ya kurumların etik değerleri?

Malum, AKP’nin kentleri ve hatta ülkeyi ‘dönüştürme’ sürecinde mega projeler özel bir yer tutuyor. Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul, Avrasya Tüneli, Körfez Geçişi, TANAP, Türk Akım, Akkuyu bunlardan sadece birkaçı.

Bu projelerin ölçekleri farklı ancak iktidar açısından bazı ortak yönleri var. En önemli ortak özellikleri müzakere edilmeye gerek duyulmayan, şeffaflıktan ve hesap verilebilirlikten uzak, kamu yararından çok kamu zararı yaratan, tepeden inmeci şekilde topluma dayatılan, halkın ihtiyaçları dikkate alınmadan ve halkın katılımı olmadan yapılan projeler olmaları…

Bu projeler, çevre etki analizlerinin yapılmadığı, dolayısıyla orta ve uzun vadede meydana getirecekleri sosyal, kültürel, ekonomik ve ekolojik olumsuzlukların hesaplanmadığı projeler olma ortak özelliğiyle toplumlar üzerinde büyük külfetler yaratıyor, bu gidişle yaratmaya da devam edecek.

Sivil toplum ve siyaset ilişkisi açısından bakıldığında bu projelerin karar alma ve uygulama süreçleriyle temel insan haklarıyla, demokrasi ve adalet duygusuyla bağdaşmadığını kolaylıkla söylemek mümkün. Özellikle halkın katılımı olmadan uygulanan bu projeler, ciddi bir demokrasi zaafı olarak da ortaya çıkıyor.

Örneğin, üçüncü havalimanı inşaatında bugüne kadar 400 işçinin iş cinayetlerine kurban gittiğinin gizlendiği, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen işçi ailelerinin bir miktar para verilerek susturulduğu ortaya çıktı.

Bu projeye destek verenler, fonlayanlar, projeden gelecek rantı bekleyenlerin vicdanı rahat mı? Aslına bakarsanız çoktan unutuldu bile…

İktidar mensuplarıyla ve onların etrafında saf tutan rant ve talan çemberlerini oluşturan kitlenin iştahlandığı projelerin hiçbir, ne insan, ne doğa, ne diğer canlılar, hiçbir değer tanımadan ilerlediğini artık bilmeyen, görmeyen yok. Tehlike her gün artarak büyüyor. Defalarca anlatılıp yazılıp çizilmesine rağmen bu projelerin geri dönülmez ekolojik tahribatlara yol açacak olmasının hiçbir anlamı yok. Yeter ki rant çarkı rahatlıkla dönebilsin…

Ekoloji tartışmaları epeydir bu mega projeler ekseninde ilerliyor. Bu projelere karar verenler, planlayanlar ve uygulayanlar hepimizin malumu, peki ya bu kadar kirli oldukları anlatıldığı halde bu projeleri fonlayanların hiç mi suç ortaklığı yok yani?

Bu mega projelerin nasıl finanse edildiğinin şeffaf şekilde ortaya konması yönünde çalışmalar yapan Bankwatch, projeleri sadece eleştirmenin yeterli olmadığını, bunların yerine ne istendiğini de anlatmak gerektiğini vurguluyor.

Son dönemde giderek hızlanan enerji projeleri dikkat çekiyor ve özellikle Avrupalı yatırım bankalarından buralara para akıyor.

Bunun da temel nedeni, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulabilmek için Türkiye’yi enerji koridoru olarak kullanmak istemesi. Bu, Türkiye’deki pek çok tartışmalı mega projeyle ilgili Avrupa’nın yaklaşımını göstermesi açısından önemli. Enerji arzı güvenliğinin sağlanması, ulaşım ağının güçlendirilmesi ve bir anlamda Avrupa’nın enerjide geleceğinin garanti altına alınması için ne Türkiye’deki ekolojik yıkım göz önüne alınıyor ne de başka birşey…

Mesela, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Dünya Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası’ndan yaklaşık 2,5 milyar doların üzerinde kredinin onaylandığını ifade edilmişti.

Dünya Bankası, TANAP için BOTAŞ’a 400 milyon dolar, Azerbaycan’ın SGC şirketine de 400 milyon dolar olmak üzere toplamda 800 milyon dolar tutarındaki krediyi 2016 sonunda onaylamıştı.

AB hali hazırda Güney Gaz Koridoru çerçevesinde TANAP ve TAP projelerini destekliyor. Çünkü, AB üzerindeki Rusya doğalgazının hegemonyasını kırmak için Azerbaycan doğalgazının öneminin farkında…

Daha birkaç gün önce Avrupa Yatırım Bankası Türkiye Temsilcisi Massimo D’Eufemia, TANAP’ın Avrupa bölümünü oluşturacak Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) için 1,5 milyar euroluk kredinin onaylandığını söyledi.

Azerbaycan doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak olan Güney Gaz Koridoru projesi Güney Kafkasya Boru Hattı, TANAP ve TAP projelerinden oluşuyor. İki kıta ve altı ülkeden geçen Güzey Gaz Koridoru ile Azerbaycan’da bulunan Şah Deniz II sahasında üretilen doğalgazın TANAP projesiyle Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına ulaştırılması planlanıyor.

Bu arada Rus doğalgazını, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye’ye taşıyan hattın yerine geçecek olan Türk Akım projesi de, Gazprom’un Hollanda merkezli South Stream Transport şirketi tarafından yönetiliyor. Projenin 7 milyar dolara mal olması bekleniyor. Gazprom, 2018 yılında Türk Akım için yaklaşık 3.2 milyar dolar yatırım yapmayı planladığını açıkladı. Eh, Avrupa’nın merkezinde olmak projeye kaynak bulmak için gayet konforlu…

Normal şartlarda ekolojik, sosyal, toplumsal ve ekonomik etkileri ÇED raporlarıyla ortaya konmamış, tartışmalı, belirtilen kamu yararı son derece muğlak projelere Avrupalı bankaların finansman sağlaması söz konusu olmamalı ama oluyor.

Avrupa ile Rusya’nın transit enerji yolu olurken ekolojiymiş, insanlar yerinden yurdundan olurmuş, işçiler ölürmüş filan önemli değil. Küresel ekonomisinin önemli aktörleri, mantıklı mı değil mi diye üzerinde hiç düşünmeden mega projelere koşar adım atlıyor. Artık Avrupa’nın iyiden iyiye Türkiye’den demokrasi, ifade özgürlüğü, hukuk devleti olma gibi beklentisi olmadığından, bu projelerle Avrupalı şirketlere iş yaratma, yerli ortaklarla ihalelere girme, mevcut ortamdan nemalanma amacında.

Neoliberal ekonomilerin gidecek, genişleyecek yeri kalmayınca hem insanı hem doğayı öğütür. Öğütülüyoruz, içten içe çürüyoruz, yok oluyoruz…

Bu yazı artigercek.com/ dan alınmıştır

 

Pelin Cengiz

Dalyan’da örnek davranış: Tekerlekli sandalyesiyle çevre temizliği yaptı

Muğla’nın Ortaca ilçesinde belden aşağısı felç olduğu için tekerlekli sandalyeyle yaşamını sürdüren Gülay Çolak (39), bir grup ekoloji aktivisti birlikte Dalyan kanal boyunu temizledi. Duyarlılığıyla örnek olan Çolak, halkı çevreye sahip çıkmaya çağırdı.

Okçular Mahallesi’nde yaşayan bedensel engelli, evli ve 1 kız çocuğu annesi ressam Gülay Çolak, durumunun çevre duyarlılığına engel olamayacağını belirtti.

16 yaşındayken geçirdiği trafik kazası sonrası belden aşağısı felç olan Çolak, azmiyle de dikkat çekti.

Dalyan Kanal boyunda, kentte yerleşik yaşayan bir grup yabancıyla temizlik yapan Çolak, torbalarca çöp topladı. Muğla Kız Meslek Lisesi Resim Öğretmenliği mezunu Gülay Çolak, “Gelecek nesillere bırakabileceğimiz en büyük miras temiz bir çevredir. Türkiye’yi temiz tut projesine katılarak, bugün kenarında insanların bıraktığı kirli ayak izlerini silerek çiçeklere yer açtık. Teşekkürler. Bu zincirleme temizliğin sürekliliğine yardım etmek güzeldi” dedi.

Çevre gönüllüsü İngiliz Maria Jonker ise, yıllardır Dalyan ve çevresinde her hafta temizlik yaptıklarını ve bundan büyük mutluluk duyduklarını belirterek, “Eşim ve ben 17 yıl önce buraya yerleştik. Birçok dostumuz var, Gülay da bunlardan biri. Her zaman kendisiyle görüşüyoruz. Çalışmalarımıza katılmak istiyordu. Harika bir insan Gülay Çolak. Birçok insana örnek oldu” dedi.

 

(Birgün)

Atakaş Termik Santrali’nin önlisansı yeniden değerlendirilecek!

2015 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen Paris İklim Zirvesi’nin  2020 yılı itibariyle yürürlüğe girmesi beklenen kararlarının altına Türkiye 2016 yılının Nisan ayında imza atmış olmakla birlikte sözleşme TBMM’de henüz onaya sunulmadığı için fosil yakıt üretim ve kullanımını  sınırlamaya yönelik girişimlerde bulunulmuş değil. Aksine,  Türkiye’de  termik santral yatırımlarına hızla devam ediliyor ve  bunların sağlıklı işletilmedikleri de bilinen bir gerçek. Zira Türkiye genelinde özellikle Adana, Mersin, Hatay bölgesinde yoğunlaşan termik santrallerin sorunlu işlediği Çevre Mühendisleri Odası(ÇMO)’nın çalışmalarıyla ortaya konmuştu.

Dün, bunlardan biri olan  Hatay -İskenderun ATAKAŞ kömürlü termik santraline karşı  umut verici bir gelişme yaşandı. Atakaş’a ait 680 Megawatt kömürlü termik santralin kurulmasına yönelik  18/12/2014 tarihli önlisansın iptal davası, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin  Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri tarafından  yapılan itirazı haklı bulmasıyla yerel mahkeme olan Ankara 12. İdare Mahkemesinin 30/03/2017 tarihli kararını “kesin” olarak kaldırması şeklinde sonuçlandı.

Daha önce yerel mahkeme olan Ankara 12. İdare Mahkemesi ise sözkonusu önlisansın iptali  için “İNCELENMEKSİZİN RED” kararı vermişti.

Böylece Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin(istinaf mahkemesinin) kararına göre Ankara 12. İdare Mahkemesi’nin, davanın esasına girerek dava dilekçesinde ortaya konmuş olan hukuki gerekçeleri ve  kömürlü termik santralin  tehlikelerini değerlendirerek yeniden bir karar vermesi gerekecek.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu(EPDK)‘na  karşı Türkiye Barolar Birliği(TBB) ve Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri  tarafından önlisans iptali davası  açılmıştı.

Daha önce de Akkuyu önlisans davası için açmış oldukları davada  benzer bir sonuç almış olan Davacı vekili Gönüllü Av. İsmail H.Atal’a “Akkuyu NES için önlisans iptal davası açmak hak kabul edildi!” haberimizle duyurduğumuz Akkuyu önlisans iptal kararının Hatay Atakaş  emsal olmuş olabileceğini sorduk.

Av. Atal, Ankara bölge İdare Mahkemesi 7. İdari dava dairesi Akkuyu önlisans iptalinde lehimize olan kararı 15.11.2017 tarihinde verilmiş olduğu için bunun  6.12.2017 tarihli  Atakaş kararınına emsal olmuş olabileceğini belirtti.

Buna göre, hem Akkuyu Nükleer Santrali önlisans iptal davasında,  hem de Hatay İskenderun Atakaş kömürlü termik santral önlisans iptal davasında istinaf mahkemesinin lehteki kararıyla mevzuata yeni giren bir idari işlem olarak  önlisans  işlemine karşı tüm kirletici-ekosistemi bozan tesislere karşı önlisans  iptal davası açabilmenin dayanaklarından birisi olmuş bulunuyor.

Haber:Pınar Demircan

(Yeşil Gazete)

IPCC “Şehirler ve İklim Değişikliği Bilim Konferansı” 5 Mart’ta başlıyor

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) Himayesindeki “Şehirler ve İklim Değişikliği Bilim Konferansı” 5-7 Mart 2018 tarihleri arasında Kanada’nın Edmonton şehrinde gerçekleştirilecek.

Konferans, dünyanın her yerinden 750’yi aşkın bilim insanını, karar vericileri ve paydaşları bir araya getiriyor.

İklim değişikliği ve şehirler eksenindeki son bilimsel gelişmelerin masaya yatırılacağı ve araştırma gündemini belirleyecek önemdeki konferansa Türkiye’den kabul edilen tek konuşmacı ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde görev yapan Dr. Osman Balaban oldu.

Konferansa IPCC’nin 2023-2028 dönemine denk gelen 7. Değerlendirme Raporu (AR7) döngüsü kapsamında yayımlayacağı İklim Değişikliği ve Şehirler Özel Raporu öncesinde şehirler ve iklim değişikliği bağlamındaki araştırma gündeminin bu konferansla şekillenmesi bekleniyor.

Konferansın temaları neler olacak?

Tam adı “Şehirler ve İklim Değişikliği Bilim Konferansı: Bilim, Pratik ve Politikaya Dayalı Yeni Bilimsel Bilgi Birikimini Geliştirmek” olan ve 3 gün sürecek konferansta özellikle 4 ana temaya odaklanılacak:

1) Şehirler ve İklim Değişikliği: Paris Anlaşması, Yeni Kentsel Gündem, Sendai Afet Risk Azaltım Çerçevesi ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gibi küresel taahhütler içeren çerçeveler şehirlerin yeni stratejiler ve tedbirler geliştirmeye teşvik ediyor. Bu tema altında söz konusu küresel çerçevelerin ve taahhütlerin amacına ulaşabilmesi için şehirlerde azaltım ve uyum bağlamında ne gibi bilgi eksiklikleri mevcut konusu tartışılacak. İklim eyleminin / eylemsizliğinin maliyetleri, iklim değişikliği ile bağlantılı adalet ve eşitlik sorunları, düşük karbonlu şehirleri kaçınılmaz kılan gelişmeler değerlendirilecek.

2) Şehirlerde Sera Gazı Emisyonları, Etkiler ve Kırılganlıklar: Küresel sera gazı emisyonlarında en fazla payı olan şehirlerin aynı zamanda iklim değişikliğinin en olumsuz etkileri ile yüzleştiği biliniyor. Bu tema altında şehirlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarına sebep olan itkiler, iklim değişikliğinin şehirlere olan etkileri, iklim riskleri ve kırılganlıklar ortaya koyulacak. Böylelikle bilim temelli azaltım ve dayanıklılık stratejilerinin geliştirilmesine katkı sunulması bekleniyor.

3) Düşük Karbonlu ve İklim Değişikliğine Dayanıklı Şehirler için Çözümler: İklim değişikliğine ilişkin teknolojik ve bilimsel çözümlerin kıyısında bu tema altında en güncel sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin dönüştürücü doğası odakta olacak. Şehir altyapısı ve dizayn, kurumsal yenilikçilik, ezber bozan teknolojik gelişmelerin masaya yatırılması beklenmekte.

4) Şehirlerde Dönüştürücü İklim Eylemlerini Mümkün Kılmak: Şehirlerdeki iklim tedbirleri çok çeşitli sosyal, çevresel, ekonomik ve kalkınma gerçeklikleri bağlamında gerçekleşmekte. Bu tema altında iklim tedbirlerinin aynı zamanda yoksulluk, eşitsizlik gibi kalkınmanın temel problemlerine de çözüm üretebilme olanakları tartışılacak. Şehirlerin ne olduğu kadar, ne olması ve nasıl olması gerektiğine dair yapılan çalışmalar ışığında yeni bir diyalog olanağı yaratılacak.

Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele karnesi

Türkiye şehirlerinde iklim değişikliği ile mücadele ve uyum konusunda son 5 yılda bir hareketlenme söz konusu ancak henüz yolun başında bulunuluyor.

CoM ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan paylaşılan verilere göre;

1-) Türkiye’deki 30 Büyükşehir Belediyesi’nin sadece yüzde 10’u Belediye Başkanları İklim ve Enerji Sözleşmesi İmzacısı ve Eylem Planı Sahibi

2-) Türkiye’deki 1398 belediyenin sadece yüzde 0,6’sı Belediye Başkanları İklim ve Enerji Sözleşmesi İmzacısı ve Eylem Planı Sahibi

3-) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye’deki 30 Büyükşehir Belediyesi’nin tamamının 2022 itibariyle yerel iklim eylem planları hazırlamasını hedefliyor.

4-) Bunun yanında yetkileri ve ekonomik güçleri görece sınırlı olan yerel yönetimlerin farklı öncelikleri mevcut (örneğin atık yönetimi). REC Türkiye’nin 2015 yılında gerçekleştirdiği bir anket çalışmasına göre, ankete katılan belediyelerin %65’i iklim değişikliğine ilişkin tedbirler geliştirmeyi kendi sorumluluk alanları arasında görmüyor ve bu alanda sorumluluk talep etmiyor.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) iklim biliminin bulgularını düzenli aralıklarla değerlendirmen ve özet raporlar halinde yayımlayan uluslararası bir kuruluş. Hâlihazırdaki bilimsel çalışmaları tarandıktan sonra kapsamlı bir literatür çalışması yapılıyor ve bu çalışmanın sonuçları daha anlaşılır şekilde karar vericiler ve kamuoyu ile paylaşılıyor.

 

(İklim Haber)

Cihangir vicdanı (2) – Mine Söğüt

Bu yazı cumhuriyet.com.tr/ den alınmıştır

Eğer illa bir şeyi öldüreceksen… 
İşe, içine işlemiş kini öldürmekle başla. 
Sonra sorgulamadan kabul ettiğin inançlarını öldür. 
İtaati öldür. Öfkenin kalbini deş. Şiddeti sök at. İçindeki vahşete savaş aç. 

O zaman anlayacaksın. 
Sivil nedir, asker nedir? 
Savaş çıktığında aslında kim kimi, neden öldürür? 

Ekranlara çıkıp ölümüne alkış tuttuğun ve her birinin aslen birer sivil olduğunu hemen unuttuğun o çocuklar… 
Sanıyor musun ki, birileri yer altındaki ve yer üstündeki paraları paylaşırken… 
Asla kendilerine ait olmayacak ve asla kendilerini korumayacak bir gücün uğruna şehit olmak için doğdular. 
Sanıyor musun ki onlar… 
Askere gitmeden bir gün öncesine kadar senden ya da benden farklıydılar. 
Hayalleri vardı, heyecanları, aşkları, beklentileri vardı. 
O uzak cephede dün kimi, neden öldürdüğünden bihaber askerdi hepsi. 
Evvelsi gün muhtemelen yoksul birer sivildi her biri. 

Eğer illa bir şey öldüresin varsa… 
Hiç durma; 
İşe, insanları savaşlarda ölen askerlerle sivilleri farklı sanmaya ikna edenleri iktidara getirme ısrarından başla. 
Fırsat eşitsizliğini doğal saymana yol açan o toplumsal uysallıktan başla. 
İktidardan korkmaya eğitilmiş aklından başla. 
Hayata olan inancını gölgeleyen dogmatik fikirlerden başla. 
Seni “iyi” bir insan olmaktan alıkoyan alışkanlıklarından başla. 
Gerçeklerle yüzleşmeni engelleyen korkularından başla. 

Akit TV’de yayınlanan “Gün Başlıyor” programında sunucu Ahmet Keser, TSK’nın Afrin’de sivilleri öldürdüğü iddialarına ilişkin “Sivil öldürecek olsak Cihangir, Nişantaşı, Etiler, TBMM’nden başlarız” ifadelerini kullanmıştı

Farkında değilsin ama… Sen öldürmeye yanlış yerden başladın bile… 
O çocukları hiç sorgulamadan kabullendiğin bir savaşa kurban vermeye ikna olduğun anda başlıyor cinayetlerin. 
Kendi vicdanının üzerine yığılıyor cesetlerin. 
O cesetlerin arasında savaştan sağ çıkabilse kim bilir neler neler yapmak isteyen, daha 20’sini göremeden başka bir ülkenin topraklarında ölen çocuklar var. 
Oğlunu okutabilmek için yaz kış demeden pazarlarda sebze satan ve bayrağa sarılı bir tabutun başında, kalabalıklar arasında yapayalnız ağıt yakan bir kadın var. 
Cebinde bir bayrak, üzerinde asker üniformasıyla Cumhurbaşkanı’nın yamacında duran ve “şehit olursa da o bayrak üzerine örtülecek inşallah” diye kutsanan minicik bir can var. 

Kendi mahallende yaktığın ateşte kendi hayatını tutuşturduğunu anlamadan… 
Uzak mahallelerde neden farklı insanlar farklı duygular yaşar diye hiç kendine sormadan… 
İtaatkâr bir dünyadan… 
Zehirli bir öfkeyle sarf ettiğin o düşünce, bir bilsen, kin kustuğun o mahallelerdeki ne zorlu bir mesele. 

Ben sana tam Cihangir’in göbeğinden, Firuzağa Mahallesi’nden bildiriyorum. 
O senden daha farklı bir hayat yaşadığı için diş bilediğin mahallelerde büyüyen çocuklar… 
Her türlü savaşa karşı olmanın erdemini öğrenme fırsatı bulabilirken… 
Senin çocukların ölmenin ve öldürmenin yüceltildiği bir iklime esir doğuyorlar. 
Ahlaken, fırsat eşitsizliğinin hesabını iktidardan soramayacak kadar yoksullaştırılıyorlar. 

Mahalleleri birbirinden uzaklaştıran… 
Ve yoksulların kanını emerek var olan şu lanet politikacılar senin verdiğin oylarla o koltuktalar. 
Sen, kendi mahallendeki çocukları erkenden ellerinle öldür, sonra bir de git sana yapılan haksızlıklara baş kaldıran diğerlerini gebert diye beynini yıkamaktalar. 

Hemen ikna olduğun hamasi bir kahramanlık masalının kirli ikliminde… 
Uzak mahallelere kin gütmeyi öğreneceğine… 
Bu güdümlü kinin ne işe yarayacağını düşünebilecek bir fırsat bulabilseydin eğer sen de görürdün… 

Bu ülkeyi yıllardır kardeş katli kanununu çıkaran, oğullarına gözünü kırpmadan kıyan padişahların soyundan geldiğine inananlar yönetiyor. 
Ve o katli vacip sandığın insanların yaşadığı mahalle adı gibi vicdanını da, babası kardeşini öldürdüğü için üzüntüden hayatını yitiren bir şehzadeden alıyor”.* 

*18 Kasım 2013 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Cihangir Vicdanı” başlıklı köşe yazımdan…

 

Bu yazı cumhuriyet.com.tr/ den alınmıştır

 

Mine Söğüt 

Almanya’da belediyeler dizel araçları trafikten men edebilecek

Almanya Federal Mahkemesi eyalet ve belediyelerin dizel araçları trafikten men edebileceğini karara bağladı. Egzoz gazı emisyonundaki nitrik oksit miktarı üst sınırı aşan dizel motorlu araçların trafiğe çıkması yasaklanabilecek.

Federal İdare Mahkeme yerel mahkemelere yapılan itirazları reddederek, Almanya genelinde geçerli kurallar olmadan da belediyelerin hava kirliliğini önlemek amacıyla dizel motorlu araçları trafikten men edebileceğini hükme bağladı. Mahkeme Avrupa Adalet Divanı’na, kararla ilgili başvuruda bulunulmasına gerek olmadığı belirtti.

Belediyeler Almanya’nın, nitrik oksit (NOx) değerlerinin Avrupa Birliği tarafından saptanan sınırları aşan 70’den fazla şehirde, sınırın üzerinde zehirli gaz salan eski dizel motorlu araçların trafiğe çıkmasını yasaklayabilecek. Çevre koruma örgütleri tarafından açılan davada eyaletlerle belediyelerin federal yasa olmadan da motorlu araç trafiğine müdahale edip edemeyecekleri ele alınıyordu.

Kararının açıklanmasından hemen sonra otomotiv şirketlerinin hisse senetleri değer kaybetti.

Sınırın üzerinde zehirli gaz salan 6 milyon dolayındaki dizel motorlu aracın mekanik modifikasyonunun 10 milyar Euro’ya mal olabileceği belirtiliyor. Çeşitli kentlerde dizel yasağı için mahkemeye başvuran Alman Çevre Yardım Örgütü (DUH) hava kirliliğinin önlenmesiyle ilgili planların yasal nitrik oksit üst sınırını kapsayacak şekilde değiştirilmesini talep ediyor.

 

(DW Türkçe)

Kuşadası’ndaki Yeniköylülerden taş ocağı zaferi

Kuşadası’na bağlı Yeniköy’de taş ocağı yapılması yönündeki girişim yöre halkının zaferiyle sonuçlandı.

Aydın 1. İdare Mahkemesi, Kuşadası Yeniköy Mahallesi Maden Tepe Mevkiinde açılması planlanan Kalker Ocağı ve Kırma Eleme Tesisinin 7,33 hektarlık bölümü için Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün 26/12/2016 tarih ve 2016756 sayılı “ÇED Gerekli değildir” kararına karşı Yeniköy halkının 2017/121 esas numarasıyla açtığı davayı haklı bularak yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Aydın 1. İdare Mahkemesi’nin kararı tüm bölge halkı tarafından memnuniyetle karşılandı.

Yeniköy halkı açtığı davada özel bir şahıs tarafından yapımı planlanan taş ocağı ve kırma eleme tesisinin Yeniköy Mahallesi’ne çok yakın mesafede olduğu, dinamitle patlatma yapılarak sahadan kopacak olan taşların köy halkı için yaşamsal tehlike oluşturacağı, bölgedeki halkın sağlığı ve doğal çevre üzerinde olumsuz çevresel etkileri olacağını, başta zeytinlikler olmak üzere bölgede yer alan geniş tarım alanlarına zarar vereceğine dikkat çekmişti.

Mahkeme 27 Temmuz 2017 tarihinde sahada inceleme yapmış ve yaşam alanlarını savunmak için ayağa kalkan Yeniköy halkı köy meydanı ve proje sahasında toplanarak tesisi istemediğini belirterek tepkisini ortaya koymuştu.

Bilirkişi 22 Kasım 2017’de mahkemeye sunduğu raporda şu konulara değinmişti:

Jeolojik ve Hidrojeolojik açıdan: Dava konusu faaliyetle ilgili Proje Tanıtım Dosyasında jeolojik, hidrojeolojik ve jeokimyasal açıdan anlatımlar, değerlendirmeler yeterli düzeyde olmayıp eksiktir. Eksik ve yetersiz jeolojik değerlendirme nedeniyle jeolojik birimlerin özellikleri, yeraltı suyu durumları, kaynaklar, kuyular, su depoları gibi birçok konu bilinmediğinden oluşturabileceği çevresel etkileri de yeterli düzeyde anlatılmamıştır.

Tarım faaliyetleri açısından: Dava konusu proje alanının kuzey yönünde 400 m ve güney yönünde 300 m mesafede zeytinlik alanlar bulunmaktadır. PTD belirtildiği üzere bölgedeki hâkim rüzgar yönü etkisi ile üretim ve patlatmadan kaynaklı havada asılı ve çöken PM emisyonlarından en çok NNW (Kuzey-Kuzeybatı), N (Kuzey), NNE (Kuzey-Kuzeydoğu), NE (Kuzeydoğu), ENE (Doğu-Kuzeydoğu), E (Doğu) ve ESE (Doğu-Güneydoğu) yönleri etkilenecektir.

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanileri Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. Maddesine göre dava konusu proje alanının işletilmesi uygun değildir.

Dava konusu proje alanının çevresinde bölgeye özgü ürün olan zeytin yanı sıra tahıl ve sebze gibi yoğun tarım yapılan alanlar mevcuttur. Toz emisyonu açısından Proje Tanıtım Dosyasında öngörülmeyen zararlar söz konusu olacağından dava konusu proje alanı için Çevresel Etki Değerlendirmesi gerekli değildir kararı uygun değildir.

Orman ve Ormancılık açısından: Dava konusu sahada madencilik faaliyetlerinin gerçekleşmesinin orman köylüsüne olan etkilerinin tam olarak belirlenmesi, alternatif geçim kaynaklarının ortaya konulması açısından Proje Tanıtım dosyasının yeterli olmadığı, ÇED sürecindeki geniş kapsamlı çalışmalar ve Halkın Katılımı Toplantısı ile bu durumun detaylı değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.

Çevresel etkiler açısından: Proje Tanıtım Dosyası kapsamında sunulan toz modelleme çalışmalarının dava konusu sahaya en yakın meteoroloji istasyonu olan Kuşadası Mİ (7,5 km mesafe) verileri değil, 45 km mesafedeki Aydın Mİ verileri kullanılarak yapılması sebebi ile Proje Tanıtım Dosyasına dayanarak verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararının uygun olmadığı sonuçlarına ulaşmıştır.

Orman Bakanlığı ve Aydın Valiliği’nin “ÇED gerekli değildir” kararına karşı Yeniköylüler sanal ortamda da imza kampanyası başlatmışlardı.

 

(Yeşil Gazete)