Kürtlerin kırılgan durumu avantaja
çevirmek için Şam-Moskova hattıyla diyalogu güçlendirmekten başka şansı
gözükmüyor. Bir bakıma “Kürtleri de memnun eden bir uzlaşma, bölgede
kalıcı istikrarı da temin edebilir” önermesi, Şam-Moskova-Tahran
üçgeninde karşılık bulabilir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den ani çekilme kararı
sonrası sorular taş gibi ağır. Türkiye’nin harekât planı nedir? Kürtleri
ne bekliyor? Rusya ve Suriye ne yapacak? İki nehir arasında sıkışan
Kürtler için bir çıkış yolu var mı?
Hiç birbirimizi kandırmayalım. Kimse önünü göremiyor. “Planlar hazır”
diyenler bile. Sahanın aktörleri poker masasındaymış gibi birbirinin
mimiklerini çözmeye çalışıyor. Yine en çok konuşan Tayyip Erdoğan.
Suriye renk vermiyor. Şam’ın tarz-ı siyaseti bu; konuşmaz, hissettirir. Bir de ayak izi bırakır, görelim diye.
Rusya ise hızlı pozisyon almaktan kaçınıyor. Ruslar, ABD’nin biçtiği
IŞİD’le mücadele misyonunu kuşanan Türkiye’nin Rakka ve Deyr el Zor
cenahlarına kadar inmesine yeşil ışık yakacak mı? Kendini şimdiden
bağlayacak bir şey söylemiyor. Öncelikli mesele aman Türkiye’yi
Astana’ya sac ayağı yapan ‘yararlı’ ortaklığa halel gelmesin. Sonra
Astana-Soçi paslaşmasından Cenevre’ye yuvarlanan siyasi çözüm sürecine
dair yeni yol haritası çizik yemesin. Ve daha da önemlisi İdlib
kördüğümü çözülünceye ve Kürtlerle ilgili orta yol bulununcaya kadar üç
ayaklı iskele çökmesin. Bunun için Putin’in taktiği belli-belirsiz
olmak. Erdoğan, eli kulağında bir Moskova seyahatinden bahsetti ama
Kremlin öngörülen bir plan olmadığı yanıtını verdi. İllaki bir heyet
gidecek ve yeni Türk-Amerikan ortaklığı Rus boy aynasına çıkarılacak.
Belli ki Putin önce Türk-Amerikan taslağını görmek ve ona yönelik kendi seçeneklerini değerlendirmek istiyor.
***
Ya Kürtler? Direnmek, çekilmek ya da Rusya’nın yardımıyla Suriye yönetimiyle anlaşmak. Hangisi?
Kürtler bir umut farklı başkentlerin kapılarını çalıyor ama asıl pazarlık Şam-Moskova hattında.
Demokratik Suriye Meclisi’nin (SDM) Eş Başkanları İlham Ahmed ile
Riyad Dırar geçen cuma Paris’te Êlysêe Sarayı’ndaydı. Fransa
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Trump’ın manevrasını ortaklığa
sığdıramadı. 20 Aralık’ta Rakka’ya bağlı Ayn İsa’da Suriye Demokratik
Güçleri (SDG) ile görüşen Fransız komutanlar, IŞİD’le savaş bitinceye
dek sahada kalmaktan bahsetti. Fakat ABD yoksa Fransa çeyrektir.
İngilizler ve Almanlar da öyle. Bunu bir demecinde Dırar’ın kendisi de
söylüyor:
“Diğerleri gibi Fransızlar da Amerikan koruması olmadan hareket edemez. Çünkü ABD kararları alan ve harekete geçiren bir güç.”
Trump’ın kararını doğru bulmayan Fransa, Almanya ve şu sıralar Ankara
ile arası pek iyi olan Britanya, Kürtler için fazladan el kaldırmaz.
Yine de Kürtler belki uluslararası toplumu tetiklemek için beklenti
çıtasını hayli yukarıda tutuyor. Dırar isteklerini şöyle sıralıyor: AB
ülkeleri ve IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon net bir pozisyon alsın;
dış tehditlere karşı bölgeyi korusun ve BM Güvenlik Konseyi’nden uçuşa
yasak bölge kararı çıkartılsın.
ABD, Kürtleri bırakıp Türkiye’ye el vermişken ve işin içinde Rusya
varken bu taleplerin şansı yok. Hele uçuşa yasak bölge imkânsız. Suriye
hava sahasını kontrol eden Rusya. Bırakınız Rus vetosunu uçuşa yasak
bölge gibi büyük bir askeri yığınağı gerektiren plan için Trump’tan ne
oy çıkar ne de zırnık kuruş. Zaten bu projelerden kaçmak için çıkıyor.
Asıl bakılması gereken yer Moskova. İlham Ahmed haklı olarak, “Bütün
oklar Moskova’yı gösteriyor” diyor. SDM’nin dış ilişkiler sorumlusu Dr.
Abdülkerim Ömer başkanlığında bir heyet birkaç gündür Moskova’da. Teyit
edilmiş hiçbir bilgi yok. İddialar ise Suriye ordusunun sınırlara
konuşlanmasının konuşulduğu yönünde. SDM zaten işin başında Türkiye’yi
durduracak şekilde Suriye ordusunu sınırlara davet etmişti. Tabii önceki
müzakere denemelerinde Şam’ın değişmez şartı, ordu bölgeye dönecekse
kontrolün tamamen merkeze devredilmesi yönündeydi. Kürtlerin eli
zayıfladığına göre dayatılan koşullar ağırlaşabilir.
Teyitsiz bir bilgiye göre, Kürtler, Moskova’da siyasi bir çözüm
bulununcaya kadar Suriye ordusu yerine Rus sınır muhafızlarının
gönderilmesini önerdi. Bir başka bilgiye göre Kürtler, geçen yıl
Afrin’de olduğu gibi Türk uçaklarının tamamını öldürdüğü (İran
bağlantılı) milis güçlerinin değil düzenli ordu birliklerinin
gönderilmesi gerektiğini vurguladı.
***
Sahada Suriye yönetimiyle de temaslar sürüyor. Biri Kamışlı, diğeri
Menbic, bir diğeri Ayn İsa’da olmak üzere bilinen üç buluşma sözkonusu.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Kamışlı’daki görüşmede sınırlar
ve petrol sahalarının devri müzakere edildi. Dün Menbic’deki görüşme
hayli heyecan yarattı. Anadolu Ajansı gelişmeyi kendi üslup ve
ifadesiyle şöyle servis etti:
“Esed rejimi güçleri, terör örgütü YPG/PKK ile koordinasyon
içerisinde Suriye’nin Münbiç bölgesine askeri unsurlarını soktu. Terör
örgütü YPG/PKK elebaşlarıyla kısa bir toplantı yapan rejim güçlerinin
konvoyu, görüşmenin ardından ilçenin batı kırsalında yer alan Arimah
beldesine yöneldi. YPG/PKK, Arimah’ın kontrolünü rejim güçlerine
bıraktı.”
Arima, Menbic ile El Bab arasında bir koridor. Menbic’e değil El Bab’a bağlı bir nahiye.
2016’da Fırat Kalkanı, El Bab’dan sonra Menbic’i hedef aldığında
Suriye ordusu güneyden bir set çekip Arima’ya çıkmıştı. Yani Suriye
ordusu zaten Arima’daydı. Son gelişmeler ışığında ordunun burayı tahkim
ederek Menbic’e girme hazırlığı yapması muhtemel.
***
Bütün bu trafikte Kürtler için bir çıkış yolu gözüküyor mu? Temaslardan somut olarak elde edilen ne var?
Dün görüştüğüm TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim’in ifadesiyle, “SDM herkesle görüşüyor. Somut bir şey yok.”
Ruslardan beklenen nedir? Müslim’e göre ‘bilgi yok’.
Kürtlerin seçenekleri nedir? Ortaya çıkan tabloda Kürtlerin yol haritasına dair neler söylenebilir?
Müslim’in yanıtı: “Biz kendi varlığımızı savunmaya çalışıyoruz. Başka seçenek yok.”
Rusya, Türkiye’nin bir harekat geliştirmesine izin verir mi? Suriye
asker göndermek dahil Türkiye’nin girmesini engellemeye dönük herhangi
bir çözüm geliştirebilir mi?
Müslim, “Bir şey söyleyemeyeceğim çünkü tablo çok karışık” deyip
ekliyor: “Ancak bildiğim şey durum hem Kürtler hem Türkler için
bataklık.”
Bataklık? En mühimi bu nokta.
Müslim serzenişle noktalıyor: “Kusura bakmayın! Daha fazla bir şey
söyleyemeyeceğim. Bizim önümüzde direnişe hazırlanmaktan başka bir şey
göremiyoruz.”
***
Koşullar Kürtleri düne göre Şam’dan koparacaklarının çok azına razı
olmak durumunda bırakabilir. Önümüzdeki süreçte, iki koldan, Kürtlerin
‘demokratik özerklik’ projesindeki ortakları üzerinde de birliği bozucu
çalışmalar artabilir.
Ankara, Türkiye’yi mesken tutmuş aşiretlerin temsilcilerini YPG’ye
karşı örgütlüyor. Suriye yönetimi de geleneksel olarak rejime bağlı
aşiretlere sadakatlerini hatırlatıyor. Ki gerilimin tırmanması halinde
pasif bağlantılar aktifleşecektir. Bir zamanlar İstanbul’da muhaliflerin
‘devrim’ toplantılarında başköşeye oturtulan Bakara aşiretinin lideri
Nevaf el Beşir’in nedamet getirip Şam’a yerleştiğini hatırlatalım.
Beşir’in Deyr el Zor ve Rakka’da etkisi hâlâ büyük.
Kürtler, Cezire bölgesinde Arap ve diğer halklarla ortaklığı
‘cihatçıları ve savaşı şehirlerden uzak tutma’ konsepti üzerine tesis
etmişti. Bu, “rejim mi Kürtler mi” sorusunu sordurtmayan bir ortaklıktı.
Güneyde yani Rakka ve Deyr el Zor’da Kürtler zaten misafir. Hatta
kimilerine göre ‘istenmeyen misafir’. Başlarında Kürtleri görmeyi
kabullenemeyen bazı Araplar şehir meclislerinde etkilerinin sınırlı
olduğundan yakınıyordu.
Yani bıçak öyle bir yere dayandı ki Türkiye ile savaş ‘yıkım’ demek, Şam’la kavga ‘bozgun’ demek.
Kürtlerin kırılgan durumu avantaja çevirmek için Şam-Moskova hattıyla
diyalogu güçlendirmekten başka şansı gözükmüyor. Bir bakıma “Kürtleri
de memnun eden bir uzlaşma, bölgede kalıcı istikrarı da temin edebilir”
önermesi, Şam-Moskova-Tahran üçgeninde karşılık bulabilir. Elbette
Türkiye, Kürtlere bir şey verilmemesi için de tehditkâr olacaktır.
Kürtler göz ardı edilebilecek bir potansiyel değil. Bu, Şam ve müttefikleri için kıymete dönüşebilir. Çünkü Suriye’nin sahadaki kazanımları barışı garantilemiyor. Açık ve örtülü tehlikeler çok. En azından Fırat hattında IŞİD hâlâ tehdit. YPG komutanı Sipan Hemo’nun, “Türkiye’nin saldırısına karşı koymak için Şam’la koordineli hareket edebiliriz” sözü, mesele bir varoluş mücadelesine dönüştüğünde sıra dışı bir ortaklığın ihtimal dışı olmadığını gösteriyor. Kuşkusuz bunun gerçek bir seçenek olup olmadığı yine Ankara-Moskova-Şam üçgenindeki pazarlıkların gidişatına bağlı.
Fehim Taştekin – Gazete Duvar