Ana Sayfa Blog Sayfa 2601

Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü: Sıfır emisyonlu tarım mümkün!

Avrupa Çevre Politikaları Enstitüsü (IEEP) tarafından Avrupa Birliği ülkelerindeki tarım politikalarını inceleyen ve tarım sektörünün 2050 yılına kadar karbonsuzlaşmasını konu alan yeni bir rapor yayımlandı.

2050 Yılında Sıfır Emisyonlu Tarım: Dönüşüm için Gerekenler” adlı rapor AB sera gazı emisyonlarının yaklaşık %10’undan sorumlu olan tarım sektörünün, Paris Anlaşması hedefine uygun olarak karbonsuzlaşmasının mümkün olduğunu, ancak bunun için önemli adımlar atılması gerekiyor.

Avrupa Birliği’ndeki tarım sektörünün emisyon profilini ortaya koyan rapor, sektörün dar anlamda emisyon azaltımını nasıl katkı verebileceğine odaklanıyor. 

Raporun öne çıkardığı konular ise şu şekilde:

  • Avrupa Birliği’nde tarımsal faaliyetler emisyonların yüzde %10’undan sorumlu.
  • Tarımsal üretim kapsamında ortaya çıkan tarım-dışı emisyonlar (ulaşım vb.) faaliyetler ile birlikte tarım sektörü AB’nin emisyonlarının %15’inden sorumlu.
  • AB’nin tarım sektöründeki emisyonları düşürmeye dair her hangi bir hedefi bulunmuyor.
     

4 farklı senaryo üzerinden tarımsal emisyon patikalarını ortaya koyan rapor, 2050 yılında AB tarımının iklim dostu olabileceğini ve tamamen karbondan arınabileceğini gözler önüne seriyor.

Senaryolara göre, arazi kullanımı konusunda büyük ölçekli adımlar atılmadan tarım emisyonları 2050 yılına kadar yüzde 46 azaltılabilir.

  • Emisyonları, sıfırlamak ve iklim dostu bir tarım sektörü oluşturmak için ise hem üretim hem de tüketim tarafında önemli değişimlere ihtiyaç var:
  • Emisyon takip ve değerlendirme mekanizmalarının kurulması,düşük / sıfır emisyonlu ürünlerin tercih edilmesini sağlayacak politikaların oluşturulması,
  • Verimlilikte sera gazları emisyonlarının da değerlendirilmesi ve üretim verimliliğinin arttırılması,
  • Tarım sektörüne özgü emisyon hedeflerinin kurulması ve azaltımının takip edilmesi
  • İklim dostu üretim yapan çiftçilerin ödüllendirilmesi ve teşvik edilmesi 
    Tarımsal ürün ticaretinde emisyon azaltımına dair politika ve önlemlerin geliştirilmesi gerektiği ortaya konuluyor.

28 Şubat Perşembe günü yayımlanan rapora bu bağlantı üzerinden erişim mümkün.

.

(Yeşil Gazete)

Studio- x İstanbul’da yeni sergi: “Games and Politics”

Studio-X Istanbul, 22 Şubat – 16 Mart 2019 tarihleri arasında San Francisco, Bükreş ve Sao Paulo’dan sonra “Games and Politics” sergisine ev sahipliği yapıyor.

Küratörlüğünü Stuttgart Medya Akademisi’nde Oyun Tasarımı profesörü ZKM’nin eski küratörü Stephan Schwingeler ve Goethe-Institut eş küratörleri Jeannette Neustadt-Grusche ve Sophie Rau’nun üstlendiği sergi; bilgisayar oyunlarının oyun diliyle politik potansiyellerini nasıl geliştirdiğini inceliyor. Goethe-Institut’un Karlsruhe Sanat ve Medya Merkezi (ZKM) işbirliği ile geliştirdiği gezici sergi boyunca çeşitli konuşmalar ve atölyeler de düzenlenecek.

1970’lerden bu yana “bilgisayar oyunu” kavramı hızlı bir gelişme geçirdi. Başlardaki PAC-Man veya Super Mario gibi basit görünümlü biçimler, zaman içinde karmaşık toplumsal gerçeklikleri yansıtan veya sorgulayan kapsamlı dünya tasarımlarına dönüştü. Artık bilgisayar oyunları, yepyeni bir sanatsal ifade alanı…

Sergi boyunca düzenlenecek atölyelerin yürütücülüğünü Bahçeşehir Üniversitesi Oyun Laboratuvarı (BUG) üstlenecek. Bilgisayar oyunlarının politik imkânları üzerine kafa yormuş ilk oyun tasarımcısı teorisyenlerden Uruguaylı Gonzalo Frasca’dan Belçikalı Tale of Tales’e kadar pek çok önde gelen oyun tasarımcısının istisnai çalışmalarının yer aldığı Games and Politics, interaktif bir sergi.

Güncel toplumsal sorunları işleyen 16’sı aktif şekilde deneyimlenebilecek 18 bilgisayar oyununun sergilendiği Games and Politics, politik anlamda iddialı bu bilgisayar oyunları üzerinden, kategorinin olanaklarını ve sınırlarını araştırıyor ve bir yandan da eğlence endüstrisi içinde muhalif bir duruş yansıtıyor. Sergi, bilgisayar oyununu politik, toplumsal ve sanatsal bir mecra olarak sunarken şu soruyu da soruyor: Bir bilgisayar oyunu politik potansiyelini oyun dilinden kopmadan nasıl geliştirebilir?

Sergi, diğerinin üstünlüğüne dayanan marjinalleşmiş durumlara odaklanıyor. Örneğin Sunset güvencesiz çalışma koşullarını, Perfect Woman toplumsal cinsiyet meselelerini, This War of Mine silahlı çatışmaların sonuçlarını, Yellow Umbrella totaliter sistem karşıtı devrimleri, Escape from Woomera ise göçmen ve mültecilerin gördüğü muameleyi bir şekilde deneyimleme olanağı yaratıyor.

.

(Yeşil Gazete)

Lütfi Özgünaydın – Yaşar Kemal / Çukurova Fotoğrafları Sergisi açıldı

Yapı Kredi Bankası’nın 75. yılı için Yapı Kredi Kültür Sanat tarafından düzenlenen Yapı Kredi 75. Yıl Sergileri’nin ilki, Yapı Kredi’nin isim sponsorluğunu üstlendiği bomontiada’da açıldı. “Lütfi Özgünaydın – Yaşar Kemal / Çukurova Fotoğrafları” başlığını taşıyan sergi, 25 Nisan 2019’a kadar Yapı Kredi bomontiada ALT’ta gezilebilecek.

Lütfi Özgünaydın, Yaşar Kemal’in sağlığında onun Çukurova’sını, edebiyatının kadim topraklarını, anıtsal Anavarza kalesini, bereketli pamuk tarlalarını, koyun sürülerini, örgülü saçları, kınalı avuçları, sac ekmeğini, toprak çapalayan kadınları, kıl çadırları çekti. Hemite (Gökçedam) köyünde Yaşar Kemal’in çocukluk arkadaşlarını, onların hayranlıklarını, gururlarını yakından gördü. Nergis kokulu yelleri, kavak boyu kamışları, sürmeli cerenleri, yavuz atları, bataklıkları, bükleri, yaylaları ve düzleriyle Çukurova’dan 2000’den fazla fotoğrafla döndü. “Yaşar Kemal / Çukurova Fotoğrafları” sergisi, bu fotoğraflardan yapılan bir seçkiyi sunuyor. Buğday tarlasını andıran bir tasarıma sahip olan sergi, ziyaretçiye tıpkı buğday başaklarının arasında dolaşır gibi fotoğrafların arasında dolaşma fırsatını veriyor. Sergiyi gezerken, Çukurova’nın rüzgârını yüzünüzde, usta yazarın sözlerini kulaklarınızda duyacaksınız.

.

(Yeşil Gazete)

Gülsün Karamustafa’nın yeni sergisi “Bebeği Kundaklamak” Merdiven Art Space’de

Siyasal, ekonomik, toplumsal tüm krizlerin ardından hayatta kalma şansına sahip olmuş̧ “masumların” kaderine ışık tutan Gülsün Karamustafa, siyah beyaz video görüntülerinde geçen sıradan bir yetimhane gününü̈ tüm naifliğiyle mekâna taşıyor. 

Merdiven Art Space, 28 Şubat – 13 Nisan 2019 tarihleri arasında, Türkiye güncel sanat sahnesinin öncü̈ isimlerinden Gülsün Karamustafa’nın “Bebeği Kundaklamak” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor.

Videodan heykele, resimden enstalasyona uzanan geniş̧ üretim pratiğiyle 40 yılı aşkın bir süredir yakın tarihin çarpıcı meselelerini masaya yatıran sanatçı, sergiyle aynı ismi taşıyan yerleştirmesini bu kez Merdiven Art Space’e özel olarak kurguluyor.

Çalışmalarında, kültürel kalıplar, toplumsal kodlar, kimlik mücadelesi, sınıf çatışması, göç̧, cinsiyet, siyasal istikrarsızlık gibi sosyopolitik temaları irdeleyen Karamustafa; eleştirel dozu hassasiyetle ayarlanmış̧ görsel ifadelere imza atıyor. Biçimsel üslubunu şekillendiren pop kültür, folklor ve otobiyografi temelli ögeler aracılığıyla 1970’lerden bu yana özgün ifade dilini yaratmış̧ olan sanatçı, birey ve toplum nezdinde yara açmış̧ duyarlılık alanlarına dokunuyor.

İlhamını, Gülsün Karamustafa’nın 1969 yılında, öğrencilik döneminde yaptığı Floransa seyahatinden alan “Bebeği Kundaklamak”; Filippo Brunelleschi tarafından tasarlanmış̧, eski bir yetimhane binası olan “Ospedale degli Innocenti” ziyaretiyle hayat buldu. Yapının dramatik hikâyesine eşlik eden Andrea Della Robbia imzalı duvar kabartmalarındaki kundaklanmış bebek tasvirleri, 15. yüzyıldan bu yana güncelliğini koruyan trajedilere atıfta bulunuyor. Çağlar boyu bitmek bilmeyen savaş̧ dönemleri, büyük felaketler, göçler ve diasporalar nedeniyle yasadıkları zamanın en büyük mağdurları olan çocukları merkezine alan “Bebeği Kundaklamak”, yardıma muhtaç̧ olma halini yeniden yorumluyor.

Siyasal, ekonomik, toplumsal tüm krizlerin ardından hayatta kalma şansına sahip olmuş̧ “masumların” kaderine ışık tutan Gülsün Karamustafa, siyah beyaz video görüntülerinde geçen sıradan bir yetimhane gününü̈ tüm naifliğiyle mekâna taşıyor. Kayıpların bireysel ve dolaylı olarak da toplumsal düzlemde yol açtığı boşluğa dair çarpıcı bir analiz ortaya koyan “Bebeği Kundaklamak”, izleyiciyi saflığın temeline doğdu bir yolculuğa davet ediyor.

.

(Yeşil Gazete)

Konser: Bir İstanbul Karnavalı, Απόκριες στα Ταταύλα/Baklahorani

1941’e kadar devam eden ve şehrin sakini tüm gruplardan katılımla düzenlenen Tatavla Karnavalı, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni açılan birimi “İstanbul ve Müzik” Araştırma Programı (İMAP) çerçevesinde İstanbul’un eğlence ve müzik kültürünün önemli bir tarihi parçası olarak bir konserle yeniden kutlanıyor.

“Bir İstanbul Karnavalı, Απόκριες στα Ταταύλα/Baklahorani” başlıklı konser 1 Mart 2019, Cuma saat 20:00’de Pera Müzesi, Pera Café’de gerçekleştirilecek.

İstanbullu Ortodoks Rumlar, “Büyük Oruç”tan üç hafta önce eğlenceye başlayıp en büyük kutlamanın yapıldığı son Pazartesi’ye (Kathara Deutera) kadar, kılıktan kılığa girip, maskeler takıp, konu-komşu eğlendikleri bir karnaval düzenlerdi. 19. yüzyılda yoğun biçimde kutlanan, Türklerin deyişiyle  “Apukurya”, Galata ve Pera’dan Aziz Demetrios Kilisesi’ne bir resmigeçit ile başlayıp, Tatavla’da bir panayırla sona ererdi. Ortodokslar et orucuna girip bakliyata yöneldiği için “Baklahorani” diye de anılan bu karnavaldan sonra Rumlar evlerine kapanır, perhiz ve ibadetle vakit geçirerek Paskalya Yortusu’​nun gelmesini beklerdi.

1941’e kadar devam eden ve şehrin sakini tüm gruplardan katılımla düzenlenen Tatavla Karnavalı, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni açılan birimi “İstanbul ve Müzik” Araştırma Programı (İMAP) çerçevesinde İstanbul’un eğlence ve müzik kültürünün önemli bir tarihi parçası olarak bir konserle yeniden kutlanıyor. Midilliden Solon Lekkas’ın amane ve dansları, Atina’dan Kyriakos Gkouventas’ın kemanı ve curası, Selanik’ten Vasileios Kasouras’ın lavtası, Evangelos Paschalidis’in santuru ve İstanbul’dan Stelyo Berber’in sesiyle bahara erken bir giriş olan Tatavla’nın karnavalını hatırlayacağız.

Etkinlik ücretsizdir, katılımcı sayısı sınırlıdır. Rezervasyon alınmamaktadır.

.

(Yeşil Gazete)

Kadıköy masallar ile hikaye anlatıcılarını ağırlamaya hazırlanıyor

İlki 2014 yılında gerçekleşen Uluslararası İstanbul Hikâye Anlatıcılığı Festivali’nin ikincisi Istanbulimpro ve Muzip Masal Cini’nin ortak organizasyonuyla yeniden hayat buluyor. 20-23 Mart tarihleri arasında Kadıköy’de bulunan İstanbul İmpro Sahne’de gerçekleşecek festivalin programı da açıklandı.

Festivalde Türkiye ve Avrupa’dan 20’den fazla masalcıyı konuk edilecek. 4 gün boyunca hikâye anlatıcıları 20 anlatı, 6 panel ve 2 atölye ile izleyicilere doyumsuz bir hikaye anlatıcılığı keyfi yaşatmayı hedefliyor.

2. Uluslararası İstanbul Hikaye Anlatıcılığı Festivali’nin hikaye anlatıcıları ise alfabetik sıra ile şöyle:

Anastasis Sarakatsanos, Aslı Hazar, Aşık Erzade Kapan, Arbil Çelen Yuca, Burcu Cürgül, Busenur Doğan, Christina Mercken, Demokan Atasoy, Deniz Soruklu Evren, Eda Bayraktar, Efe Elmas, Ersin Şen, Ezel Akay, Fırat Bingöl, Galip Dursun, Gizem Başbuğa, Gülçin Uslu, Handan Saatçioğlu Gürses, Işın Beril Tetik, Koray Tarhan, Mahmut Fikirsindi, Marijn Vissers, Salih Mehmet İnan, Nazlı Çevik Azazi, Özcan Yüksek, Roza Erdem, Sebri Agıri, Seçkin Sarpkaya, Sıla Topçam, Tarkan Korkmaz ve Tolga Erdoğan.

20 Mart Çarşamba günü 20:00’deki masal anlatımları ile start alacak Hikaye Anlatıcılığı Festivali hikaye anlatımları ile de sınırlı değil. Festivalin son iki gününde panellerin yanı sıra “Çocuklarla Masal Çemberi“, “Kolektif Hikaye Oyunları” ve “Masallarda Psikoloji” başlıklı atölyelere de katılmak mümkün.

Festivalin adresi ise Kadıköy Osmanağa Mahallesi, Halitağa Caddesi üzerinde bulunan Şadırvan Pasajının içinde yer alan İstanbul Impro Sahnesi.

.

(Yeşil Gazete)

2019 PEN Duygu Asena Ödülü Cumartesi Anneleri’nin

PEN Türkiye Yazarlar Derneği’nden yapılan açıklamada, “Özellikle bir kadın direnişi olarak öne çıkan ve süren Cumartesi Anneleri’ne sunmak hem doğal hem de çok anlamlı olur diye düşündük” denildi.

* Cumartesi Annesi Emine Ocak’ın fotoğrafı: Hayri Tunç

PEN Türkiye Yazarlar Derneği’nin Duygu Asena Ödülü bu yıl Cumartesi Anneleri’ne verildi. Türkiye’nin önemli feminist yazarlarından Duygu Asena, 2006’da yaşamını kaybetmişti. PEN Duygu Asena ödülü 2007’den beri veriliyor.

PEN’den yapılan açıklamada şöyle denildi:

“Şiirimizin annesi, Türkçenin en incelikli şairi, kadın özgürleşmesinin yolunu hayatıyla ve şiirleriyle açan Gülten Akın polis tarafından dövülerek öldürülen genç gazeteci Metin Göktepe için yazdığı Anneler İlahisi”nde şöyle der: ‘Anneler olmasa kim kimi severdi / saklı tuttun o insanı insana bağlayan güvenci / yollar boyu, eskitilmiş alanlarda / solgun bir bedeni gezdirmedin Metin’in annesi.’

‘Eylemlerine yağmurda çamurda devam ettiler’

“Metin’in annesi, Hasan’ın annesi, bazılarının ablası, kız kardeşi, babası, hepsi; yakınlarını, yitiklerini, gidip de dönmeyenleri, bir daha haber alınamayanları, işkencede, gözaltında kaybedilenleri, bir geceyarısı götürülenleri, faili meçhule gidenleri, yargısız infaz edilenleri, dirisi değil ölüsü bile bulunamayanları arıyor onlar yıllardır. Kaybedilenlerin bazen kimsesizler mezarlığında bulunduğu da oluyor ama çoğu hiç bulunamıyor, bulunamadı.

“Kaybedilen kişilerin yakınları da 1995 Mayıs’ından bugüne İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda her Cumartesi saat 12’de oturma eylemine başladılar. 

“Seslerini duyurmak, sorunu kamuoyuyla paylaşmak, duyarlılığı artırmak için başlatılan bu eylemler kararlı biçimde, yağmurda çamurda, karda kışta, ayazda, yağmurda soğukta sıcakta devam etti. Çoğu kez polis müdahalesiyle karşılaşan ve ‘Cumartesi Anneleri’ adıyla anılmaya başlayan kitle ne yazık ki 700. Buluşmayı gerçekleştiremedi. Galatasaray Meydanı kayıp annelerine yasaklandı. İnsan Hakları Derneği’nin katılımı ve katkılarıyla sürdürülen eylemler şimdi derneğin Beyoğlu’ndaki binası önünde basın açıklaması biçiminde gerçekleştiriliyor.”

“Acıları acımızdır”

Açıklamada son olarak şunlar vurgulandı:

“Türkçenin kadın haklarına en duyarlı kalemlerinden, kadın hareketinin öncülerinden sevgili Duygu Asena adına düzenlenen PEN Ödülünü özellikle bir kadın direnişi olarak öne çıkan ve süren Cumartesi Anneleri’ne sunmak hem doğal hem de çok anlamlı olur diye düşündük. 2019 PEN Duygu Asena Ödülü’nü, kayıpları kaybımız, acıları acımızdır duygusuyla, yılmaz Cumartesi Anneleri’ne saygıyla, hayranlıkla sunuyoruz.”

İlki Çalışlar’a verilmişti

İlki 2007’de İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” adlı çalışmasına verilen PEN Duygu Asena Ödülü’nü, 2008’de iki kitap arasında paylaştırılmıştı:  Ayşe Gül Altınay ile Yeşim Arat’ın ortak eseri olan Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet (TÜBİTAK) ve Handan Çağlayan’ın eseri Analar Yoldaşlar Tanrıçalar-Kürt Hareketinde Kadınlar ve Kadın Kimliğinin Oluşumu (İletişim).

2009’da Pınar Selek, 2010’da Nevin Bektaş, 2012’de Büşra Ersanlı ve Ayşe Berktay, 2013’te Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, 2014’te Mücella Yapıcı, 2015’de Latife Tekin ve Gümüşlük Akademisi almıştı. Ödülün 2017’deki sahibi yazar Sevgi Özel, 2018’de İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği(İKKB)’nin Koordinatörü, Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu Başkanı Avukat Nazan Moroğlu’na verilmişti.

Duygu Asena hakkında

Gazeteci ve yazar.

Kadıköy Özel Kız Koleji’nde okudu, İstanbul Üniversitesi (İ.Ü.) Pedagoji Bölümü’nü bitirdi. Pedagog olarak Haseki Hastanesi Çocuk Kliniği ve İ.Ü. Çocuklarevi’nde çalıştı.

Gazetedeki ilk yazısı 1972 yılında Hürriyet gazetesinin Kelebek ekinde yayımlandı.

1992-1997 arası TRT-2 televizyon kanalında “Ondan Sonra” isimli bir program hazırlayıp sundu.

Gazetecilik hayatı boyunca Kadınca, Onyedi, Ev Kadını, Bella, Kim, Negatif dergilerini yönetti. Milliyet gazetesinde başladığı köşe yazarlığını Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinde sürdürdü.

Yazar olarak ilk kitabı Kadının Adı Yok’la adını duyuran Duygu Asena geniş bir okur kitlesine ulaştı.

Kadının Adı Yok, 1998’de müstehcen bulunarak yasaklandı. Yayınına iki yıllık dava süreci sonunda izin verilen kitap, yönetmen Atıf Yılmaz tarafından filme alındı.

Asena, Aslında Aşk da Yok (1989); Kahramanlar Hep Erkek (1992); Değişen Bir Şey Yok (1994); Aynada Aşk Vardı (1997); Aslında Özgürsün (2001); Aşk Gidiyorum Demez (2003); Paramparça (2004) adlı kitaplara da imza attı.

PEN Türkiye Merkezi’nin ilk Duygu Asena Ödülü’nü alan İpek Çalışlar onu “Duygu dünyaya doğru yerden bakmayı öğrenmişti. Kim haklı, kim haksız, ezen kim, ezilen kim hep bilirdi.

Gazeteciliğini, yazarlığını ve yaşamını eşitlik ve demokrasi üzerine kurmuştu. Toplumun en geniş ezilen kesimi olan kadınları güçlü kılmak için verdiği bunca çabanın altında da bu yatıyordu” diye anlatmıştı.

30 Temmuz 2006’da hayatını kaybetti

.

(Bianet)

Gezi davası: Hedef her yurttaş – Mehveş Evin

Bu yazı artigercek.com sitesinden alındı

Yerel seçim öncesinde yeni bir düşman yaratma, korku estirme kampanyasının geleceğini tahmin ediyorduk. Altı yıl önceki Gezi eylemleriyle ilgili, bayrak satıcısından tutun Çarşı üyelerine açılan tüm davalar ve suçlamalar bir bir düştü, ceza alan aldı.

Kabataş yalanından Dolmabahçe’ye, iktidarın zamanında ısrarla savunduğu suçlamaların hiçbiri kanıtlanamadı.

Daha vahimi, polis şiddeti yüzünden canından olan gencecik insanların failleri hak ettikleri cezaları almadı, korundu. Daha dün görülen Berkin Elvan davasında, tüm kanıtlara rağmen polis yine tutuklanmadı.

Ancak Gezi’ye yönelik öfke hiç sönmedi, aksine bir takıntı halini aldı. Derken Osman Kavala, zamanı gelince siyaseten kullanılmak üzere 1.5 yıl önce rehin alındı.

İddianamesiz hapishanede tutulan Kavala hakkında AİHM’e hesap verme zamanı geldiğinde de üretilen iddianame servis edildi.

Kavala ve 15 sivil toplumcu, sanatçı ve gazeteci hakkında ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. Şimdilik parçalar halinde medyaya sızdırılan suçlamalarda Gezi, Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs eden bir kalkışma olarak hedefte.

Asıl hedef, Gezi’yi destekleyen milyonların ötesinde, bir talep için veya haksızlığa kaşı sesini yükseltmeye yeltenecek her yurttaş.

SEÇİLMİŞ KURBANLARDAN FAZLASI ZARAR GÖRECEK

Gezi eylemlerine katılan veya takip eden herkesin gülüp geçtiği bu iddialar, onlarca insanın daha hayatını karartma ihtimalini içeriyor. Bu seçilmiş kurbanlara belki yüzlercesi daha eklenecek…

Seçilmiş kurbanlar diyorum, çünkü mesnetsiz iddiaların hedefinde demokrasiye, sivil topluma, çoğulculuğa değer veren, bunun için çalışan isimler var. Kavala başta olmak üzere, Soma’nın, Berkin Elvan davasının avukatı Can Atalay, yanlış yapılaşma ve planlama konusunda eleştirilerini esirgemeyen mimar Mücella Yapıcı veya Mehmet Ali Alabora gibi saygın isimlerin karalanmaya çalışılmasının ardında ‘benzerleri ortaya çıkmasın, başımıza bela olmasın’ gayreti yatıyor.

Sanki vicdanlı, hak ve demokrasiye inanan insanları bu şekilde susturabileceklermiş gibi.

Sanatçısından aktivistine, gazetecisinden iş insanına, aydınından öğrencisine, işçisinden siyasetçisine yönelik sindirme operasyonları, 12 Eylül dönemini hatırlatıyor. Böyle bir ülkede, bir demokrasi olduğunuz iddiası da her geçen gün daha da gülünçleşiyor.

Demokrasilerde, bağımsız sivil toplum örgütleri güçlüdür. Anti demokratik yönetimlerdeyse sevilmez, türlü şekilde engellenmeye çalışılır. Çünkü bağımsız STK’lar, seçilmişlerin halkın çıkarları doğrultusunda hareket etmesi için çabalar.

SİVİL TOPLUM İŞİNİ YAPTIĞI İÇİN YARGILANIYOR

Suçlananların avukatlarının dahi ulaşamadığı, medyanın servis ettiği iddialara göre şiddetsiz gösteri, pasif direniş yöntemleri de suç. Hatta bunun için Otpor ve Occupy hareketleri örnek veriliyor.

Halbuki suç olarak örneklenen eylem ve fikirler, Anayasal haklar çerçevesinde, bağımsız sivil toplumun tanımının içinde. Barışçıl protestoya katılmak veya düzenlemek, farklı kesimlerin görüşlerini dile getirmek, seçilmişlerle halk arasında aracı olmak, hukuksuzluğa karşı uyarmak, onların işi!

Nasıl ki gazetecilik, ifade özgürlüğü şeytanlaştırılıp cezalandırılıyorsa sivil topluma da aynısı yapılıyor.

Türkiye’deki bağımsız insan hakları örgütleri, Gezi etrafında örülen iddiaların üzerine bir açıklama yaparak sivil topluma yönelik baskı ve suçlamalara son verilmesi çağrısında bulundu.

İnsan hakları savunucularının yargılandığı “Büyükada” davasından Gezi’ye uzanan bu baskılar, sadece muhalif kesimleri değil tüm toplumu geri dönülmesi zor noktalara sürükleyecek.

Gezi iddianamesi, hak mücadelesine, demokrasiye ve ifade özgürlüğüne bir balta daha vurmak. Bu şeytanlaştırma ayininin kazananı olmayacak, kaybedeni ise tahmininizden fazla.

Mehveş Evin – Artı Gerçek

Eski avukatının ifadesi: Trump ırkçı ve yalancı

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın eski avukatı Michael Cohen, Temsilciler Meclisi’nde verdiği ifadede, Trump’a ağır suçlamalar yöneltti.

Cohen ifadesinde, “Trump, başkanlığı kendi şirketini büyütmek için istedi, ülkesi için değil. Hiç bir zaman bu ülkeyi yönetmek gibi bir niyeti ya da isteği olmadı. Yalnızca kendi gücünü ve servetini çoğaltmak istedi.” dedi.

İfadesine, “Bu komiteden ailemin başkanlık makamından gelebilecek tehditlere karşı korunmasını talep ettim.” diyerek başlayan Cohen eskiden sağ kolu olduğu Amerikalı lider için, “Trump’ın nasıl biri olduğunu bildiğimden utanç duyuyorum. O ırkçı, düzenbaz ve hilekar biri” diye konuştu.

“En az 500 kez benden birini veya bir kurumu tehdit etmemi istedi”

ABD Başkanı Trump’ın kendisinden kaç kere bir şahsı veya bir kurumu tehdit etmesi istediği sorusuna Cohen “En az 500 kez” yanıtını verdi.

Cohen’in ifadesine göre Trump, 2016 yılındaki seçimler öncesi Demokrat Parti adayı Hilary Clinton’a zarar veren WikiLeaks mesajlarının içeriğini ve sızdırılacağını da çok önceden biliyordu.

Cohen’in aktardıklarına göre Amerikalı başkan, yazışmaların ifşa edileceğini öğrendiğinde “Bu çok iyi olmaz mı?” yorumunu yapmıştı.

“Trump benden yalan ifade vermemi istedi”

Cohen, hakkındaki suçlamalar arasında yer alan, Trump ile ilişkisi olduğu iddia edilen bir kadına sus payı ödemesine ilişkin de ifade verdi.

Eski avukat, Trump’ın kendisinde, porno yıldızı Stormy Daniels’e yapılan ödemeden haberi olmadığı yönünde ifade vermesini söylediğini savundu. Cohen ayrıca, Trump’ın kendisine bu ilişki ile ilgili olarak Melania Trump’a yalan söylemesini istediğini aktardı.

Trump’ın tepkisi: Mahkumiyet süresini azaltmak için yalan söylüyor

Amerikalı Başkan, Cohen’in nasıl ifade vereceğinin basına yansımasının ardından yayınladığı mesajında Cohen’in yalan söylediğini öne sürdü.

Trump, Twitter hesabındaki paylaşımında, “Michael Cohen diğer bir çok avukat gibi beni temsil edenlerden biriydi (maalesef). Başka müvekkilleri de vardı. Yalancılık ve sahtecilik yüzünden barodan ihraç edildi. Trump ile alakası olmayan kötü işlere karıştı. Mahkumiyet süresini azaltmak için de yalan söylüyor.” diye yazdı.

Cohen’in yargılanma süreci

Cohen, Trump ile ilişkileri olduğu iddia edilen 2 kadına konuşmamaları için “yasa dışı para ödemek”, seçim kampanyasında finansman kurallarını ihlal etmek, banka dolandırıcılığı yapmak ve Moskova’daki bir emlak projesi için Trump’a aracılık etmek gibi konularda federal yetkililere yalan söylemekle suçlanmıştı.

Hakkındaki federal suçlamaları ağustos ayında kabul eden ve sonraki aylarda Rusya soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Savcı Robert Mueller’in ekibiyle 7 kez bir araya gelerek yetkililere ifade veren Michael Cohen, aralık ayında 3 yıl hapse mahkum edilmişti.

.

(Euronews)

İstanbul Modern’den yeni sergi: “İplikten Çözülenler: Tekstilde Küresel Anlatılar”

İstanbul Modern, 22 Şubat – 7 Temmuz 2019 tarihleri arasında “İplikten Çözülenler: Tekstilde Küresel Anlatılar” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi; tekstil malzemelerini yapıtlarında sanatsal ifade aracı olarak kullanan 25 uluslararası sanatçının nesne, resim, yerleştirme, arşiv malzemesi ve videolardan oluşan çalışmalarını bir araya getiriyor.

Almanya’nın köklü sanat kurumu Uluslararası İlişkiler Enstitüsü(ifa, Institut für Auslandsbeziehungen) işbirliğiyle, Goethe-Institut İstanbul’un katkılarıyla gerçekleşen “İplikten Çözülenler: Tekstilde Küresel Anlatılar” 2019’un ilk sergisi olarak izleyiciyle buluşuyor. 

Almanya’nın Dresden kentinde başlayan, oradan Kuveyt’e ve şimdi de İstanbul’a uzanan “İplikten Çözülenler”, açıldığı sanat kurumlarında, o kurumun küratörüyle beraber serginin yeniden tasarlanması ve yeni sanatçıların eklenmesiyle temalar arasında yeni bağlar kuruyor. ifa’nın davetiyle Susanne Weiß ve Inka Gressel ile İstanbul Modern’den Öykü Özsoy’un küratörlüğünde gerçekleşen sergi, tekstil malzemesinin ifade aracı olarak çeşitliliğini inceliyor ve tarihsel, toplumsal ve kültürel anlamlarını sorguluyor.

Sergi farklı coğrafyalardan Belkıs Balpınar, Ulla von Brandenburg, Hussein Chalayan, Burhan Doğançay, Noa Eshkol, Andreas Exner, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Uli Fischer, Şakir Gökçebağ, Zille Homma Hamid, Heide Hinrichs, Olaf Holzapfel, Gözde İlkin, Christa Jeitner, Elisa van Joolen & Vincent Vulsma, Gülsün Karamustafa, Servet Koçyiğit, Eva Meyer & Eran Schaerf, Karen Michelsen Castañón, İrfan Önürmen, Judith Raum, Sabire Susuz ve Franz Erhard Walther’ın çalışmalarını ağırlıyor.

ifa Küratörleri Inka Gressel – Susanne Weiß

Tekstilden yola çıkan ifa gezici sergisi “İplikten Çözülenler”, kumaşların hem kültürler ötesi boyutlarını hem de güncel meselelerle iç içeliğini ön plana çıkararak desen ve biçimlerin farklı ekonomik koşullar ve sosyal yapılar içindeki gelişimini izliyor. Sanatçılar, kişisel ve estetik anlatılar ile küreselleşmiş dünyanın toplumsal ve ekonomik koşulları arasında ilişkiler kuruyor. Tekstil, sanat ile zanaatın buluştuğu, gelenek ile şimdinin iç içe geçtiği, yerel bilgiler ile küresel ilişkilerin kesiştiği bir alan. Kumaşlar hangi malzemelerin ne zaman nerede öne çıktığına ve tekniklerin nasıl bir bağlamdan bir diğerine geçip geliştiğine dair pek çok hikâye taşıyor. Bizler de sanat yapıtlarının zaman ve mekân içindeki bir ileri bir geri devinimleri, kendi içlerindeki ve aralarındaki hareketler karşısında büyüleniyoruz.

.

(Yeşil Gazete)