Ana Sayfa Blog Sayfa 2427

AYM kararları Erdoğan’a işlemiyor: İptale rağmen Ahlat’a külliye ve butik otel kuracak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen Ahlat’a cumhurbaşkanlığı sarayı ve çevresine butik oteller yapılacağını açıkladı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Bitlis’in Ahlat ilçesinde, ‘Malazgirt Zaferi’nin 948’inci yıldönümü’ kutlamaları dolayısıyla düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından iptal edilen ve Ahlat’ta kurulması planlanan cumhurbaşkanlığı sarayının yapılacağını açıkladı: “Ahlat’ta 10 dönüm arazi üzerine 1071 metrekare oturma alanına sahip bir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi kuruyoruz. Birileri rahatsız olsa, engellemeye çalışsa da bu otağı ilçemize kazandıracağız. Ahlat’ta külliyenin yanına butik birkaç otel de yapacağız.”

Erdoğan tam bir yıl önce, 26 Ağustos 2018’de Ahlat’taki Malazgirt törenlerinde “Ahlat’a bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü yakışır. Çünkü otağı Sultan Alpaslan oraya kurdu, biz de varisleri olarak oraya böyle bir inşallah otağ kuralım” demiş; Ahlat Belediye Başkanı’nın 1071 metrekarelik alan önerisini de beğenmeyerek, 1071 metrekaresi oturum alanı olmak üzere en az beş dönüm ayrılmasını istemişti. Belediye Başkanı A.Mümtaz Çoban da, Van Gölü sahilindeki Kale Mahallesi’nde yapımına başlanan köşkün 25-26 Ağustos 2019 tarihine yetiştirileceğini açıklamıştı.

AYM: Kıyılar herkesindir

Ancak Anayasa Mahkemesi, bir ay önce, 24 Temmuz 2019’da, Erdoğan’ın talimatı ile Van Gölü kıyısına yapılacak olan üçüncü sarayın yapılması için torba yasayla getirilen kanun hükümlerini ve Saray inşaat alanının gösterildiği krokiyi iptal etti.

AYM’nin kararına rağmen, Van Gölü kıyısındaki yeni sarayın inşaatı hız kesmeden devam ediyor.

AYM kararında, anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesi hatırlatılarak, kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olmasının, buraların özel mülkiyete konu olamayacağı ve doğasına uygun olarak herkesin ortak kullanımına açık bulunmaları gerektiği anlamına geldiğini vurgulanarak; denizden yararlanmanın ancak kıyının kullanımının herkese açık olması ile sağlanabileceğine işaret edildi. Herkesin serbestçe yararlanmasına açık olan kıyıların aynı zamanda kamu malı olduğunu belirten AYM, kıyıda yapılması zorunlu olan kamuya yararlı yapı ve tesislere ilişkin düzenlemelerde anayasanın kıyıların ve çevrenin korunmasına ilişkin hükümlerine uyulmasının zorunluğu olduğunu hatırlattı. Kararda, kamu yararı amacıyla yapılması zorunlu olan yapı ve tesislerin olağan ihtiyaçları ile ilgisi olmayan yapılaşmalara izin verilmeyeceği de belirtildi.

Yeni sarayın yapılacağını ve çevresine de butik oteller inşa edileceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birileri rahatsız olsa da otağı ilçemize kazandıracağız” diyerek, AYM’nin kararına rağmen inşaata devam edileceği sinyalini verdi.

İzmir Tabip Odası’ndan Harmandalı uyarısı: ÇED ve SED süreçlerini işletin

İzmir Tabip Odası’na bağlı hekimler, İzmir’deki Harmandalı Katı atık depolama tesisi için ÇED ve SED süreçlerinin hayata geçirilmesini, olası kirlilik ve imar sorununa ilişkin şimdiden önlem alınmasını istedi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Harmandalı Katı Atık Depolama Alanı’nda yapılacak  Biogaz Yakma ve Elektrik Üretim Tesisi ile ilgili geçtiğimiz hafta sonu yaptığı toplantıda, İzmir Tabip Odası’na üye hekimleri bilgilendirdi.

Tabip Odası’nın Orhan Süren Konferans salonunda gerçekleştirilen toplantıya, Büyükşehir Belediyesi adına Genel Sekreter Yardımcısı Yıldız Devran, Atık Daire Başkanı Fatma Mesutgil ve Işın Akman katıldı. İzmir Tabip Odası Başkanı Prof.Dr. Funda Barlık Obuz yaptığı açılış konuşmasında, konunun çevre sağlığı ve insan sağlığı açısından taşıdığı öneme değindi. Atık Daire Başkanı Mesutgil de sunumunda 30 yıldan bu yana evsel atık depolaması yapılan bu alanda oluşan metan ve karbondioksit karışımı gazın toplanıp yakılarak elektrik üretileceği, yeni gelen atıklar için bir ayrıştırma tesisi yapıp cam, metal gibi malzemelerin geri dönüşüme gönderileceği, kompoze atıkların ise alanda depolanmaya devam edeceğini anlattı.

Toplantıya katılan hekimler ise tesis için Çevre Etki Değerlendirme Raporu’nun (ÇED) alınmamış olmasını eleştirdi. Katı atık depolama sahasına giden yolun yerleşim alanlarından geçmesinin oluşturduğu kirliliğe çözüm getirilmediğine, Harmandalı katı atık depolama alanının daha da büyütüleceğine ve bölgenin imara açılacak oluşuna dikkat çeken hekimler, mutlaka Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) yapılması gerektiğine vurgu yaptı.

İzmir Tabip Odası yapılacak süreci yakından izlemeye devam edeceğini bildirdi.

 

Adalar’da ‘fayton çalıştayı’ yarın

İstanbul’un Prens adalarında uzun süredir devam eden ve atlara mezalime dönüşen fayton sorunun çözümü için yapılacak ‘Adalar Ulaşım Çalıştayı’ yarın Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Adalar Belediyesi’nin işbirliğiyle, Büyükada’da düzenleniyor.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Ekrem İmamoğlu’nun talimatıyla Adalar’daki ulaşım sorunlarına kalıcı ve sürdürülebilir çözümler getirmek için yarın ‘Adalar Ulaşım Çalıştayı’ düzenleyecek. Büyükada’da toplanacak çalıştayda, Adalar halkının ve ziyaretçilerinin problemleri masaya yatırılacak.

Adalar’daki ulaşım sorunlarının ele alınarak yol haritasının belirleneceği çalıştay, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Adalar Belediyesi’nin işbirliğiyle yarın gerçekleşecek. Adalar ve İstanbul’un taleplerine ortak ve köklü çözümler geliştirilmesi için tüm paydaşların buluşacağı çalıştaya; faytoncular, Adalar sakinleri, ilgili sivil toplum örgütlerinden temsilciler, hayvan dernekleri, üniversiteler, kanaat önderleri davet edildi. Çalıştayda doğal ve kültürel değerlerin tahribatına yönelik kentleşme baskısını kontrol altına almak ve bu değerleri koruma kullanma dengesi çerçevesinde günümüz yaşamı ile bütünleştirmek hedefleniyor.

‘Çalıştay Vapuru’

28 Ağustos’ta Büyükada Anadolu Kulübü’nde toplanacak çalıştaya davetlilerin ulaşımı için bir  ‘Çalıştay Vapuru’ tahsis edilecek. Katılımcılar, 10:00-17:00 saatlerinde gerçekleştirilecek oturumlara Karaköy ve Bostancı iskelelerinden kalkacak ‘Çalıştay Vapuru’ ile ulaşabilecek.

Ortak akıl

Çalıştayın açılış konuşmalarını Ulaşım ve Çevreden Sorumlu İBB Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Orhan Demir, Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül ve Adalar Kaymakamı Mustafa Ayhan yapacak. Kalıcı çözüm önerileri getirmek için grup çalışmaları şeklinde gerçekleşecek oturumlarda Ada İçi Toplu Ulaşım, Yaya Ulaşımı Bisiklet ve Akülü Araç Kullanımı, Hayvan Hakları ve Çevre, Adalar Lojistik Sistemleri, Adalar Arası ve Ana Karaya Ulaşım ve Turizm ve Rekreasyon olmak üzere altı başlıkta incelenecek.

DiCaprio’dan Amazon ormanları için beş milyon dolar bağış

Çevre duyarlılığıyla bilinen ünlü aktör Leonardo DiCaprio, bir haftadan uzun süredir söndürülemeyen Amazon yangınları için yaptığı beş milyon dolar bağışın yanı sıra, seçmenleri seçimlerde iklim krizini aciliyetini anlayan ve harekete geçen liderlere oy vermeye davet etti.

Oscar’lı oyuncu Leonardo DiCaprio ve kurucu ortağı olduğu çevre destek örgütü Earth Alliance, Amazon Ormanları’nda büyüyen yangının durdurulması için harcanan çabalara beş  milyon dolarlık bağış yaptı. DiCaprio, milyarder arkadaşları Laurene Powell Jobs ve Brian Sheth ile ve hayranlarını da destek olmaya çağırdı.

‘İklim krizini anlayan liderlere oy verin’ 

Instagram paylaşımında, “Dünya’nın akciğerleri yanıyor. Bir haftadan uzun süredir yanan Brezilya Amazonu, 1 milyon yerli halkı ve 3 milyon canlı türünü barındırıyor” diyen ünlü aktör, “Amazon olmadan Dünya’nın ısısını koruyamayız. Amazon’un dualarımızdan daha fazlasına ihtiyacı var” ifadesini kullanarak herkesi yanan ormanlar için harekete geçmeye davet etti. DiCaprio ayrıca, “Seçim zamanı gelince iklim krizinin aciliyetini anlayan ve etkili eyleme geçmeyi vaat eden liderlere oyunuzu verin” dedi.

Brezilya’nın yağmur ormanlarında bir türlü söndürülemeyen büyük yangın, halen Fransa’nın Biarritz kentinde toplantı halinde olan G7 ülkelerinin de gündeminde. Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un ön almasıyla G7 liderleri, yağmur ormanlarındaki yangının söndürülmesi için Brezilya7ya 22 milyon dolar vermeyi önermiş; ancak Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ‘kolonyalist girişim” diyerek reddetmişti.

Ordu devrede

Bu arada Bolsonaro hükümeti, dünyanın tepkisi üzerine bir türlü söndürülemeyen yangınlara askeri personel ve savaş uçaklarıyla müdahaleye başladı. Jair Bolsonaro’nun ofisinden yapılan açıklamada, silahlı kuvvetlerin, yedi eyalette yangın söndürme çalışmalarına destek için görevlendirildiği bildirildi.

İsrail de yardım edecek

Brezilya Adalet Bakanlığı da Amazon Ormanları’nın kuzeyindeki ücra bölgelerindeki yangınlara müdahale için 44 bin askeri personelin görevlendirildiğini duyurdu. Bakan Sergio Moro da bakanlığa bağlı askeri polis gücünden 30 kişilik ekibin Amazon bölgesindeki Rondonia eyaletine gönderildiğini ifade etti. Brezilya lideri Bolsonaro, yangın söndürme çalışmalarına İsrail’den de uçak ve teknik destek yardımı alacaklarını açıkladı.

Çevre koruma örgütleri, yangınlardan, Amazon bölgesini ekonomik potansiyeli kullanılmayan bir yer olarak gördüğünü ifade eden Bolsonaro’yu sorumlu tutuyor.

Soruşturma başlatıldı

Brezilya polisi de, yangınlarla ilgili olarak soruşturma başlattı. Twitter hesabından, “Ateş Günü” adı altında yangın çıkarmak için organize olduğu iddia edilen kişilerle ilgili polisin bir bilirkişi raporu hazırladığını duyuran Adalet Bakanı Moro, “Amazon bölgesinde, suç kapsamına giren kundaklamalar sert bir biçimde cezalandırılacak” ifadesini kullandı.

Salihli’de JES protestosuna saldırı: 26 gözaltı, CHP’li vekil ve üç asker hastanelik

Salihli’de kurulması planlanan jeotermal elektrik santraline karşı düzenlenen eyleme jandarma ve polis cop, tazyikli su ve biber gazıyla sert müdahale etti. Üç askerler ve CHP’li Başevirgen gazdan etkilenerek hastaneye kaldırıldı, aralarında yaşlı ve kadınların da olduğu çok sayıda gözaltı var.

Manisa’nın Salihli ilçesine bağlı Hacıbektaşlı Mahallesi’nde kurulması planlanan Jeotermal Elektrik Santrali’ne (JES) karşı düzenlenen eyleme jandarma ve polisler saldırdı. Sert müdahalede 26 kişi göz altına alınırken, yoğun şekilde sıkılan biber gazından etkilenen CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen ile yine gazdan ve atılan taştan etkilenen üç asker hastaneye kaldırıldı.

Yerel medyaya göre, ilçeye bağlı Hacıbektaşlı Mahallesi‘nde özel bir firma tarafından kurulması planlanan JES’e karşı yolu kapatan mahalle sakinleri, santral şantiyesine gidecek tırların geçişine izin vermedi. CHP Manisa milletvekilleri Bekir Başevirgen, Ahmet Bekir Bakırlıoğlu, CHP Salihli İlçe Başkanı İsmet Kocabıyık ve sivil toplum örgütleri ile çevrecilerin destek verdiği grup, jandarma ve polis ekipleri tarafından yolu açmaları için uyarıldı.

Cop, tazyikli su, biber gazı 

Eylemcilerin yerlerinden ayrılmaması üzerine, aralarında yaşlılar, kadınlar ve çocukların da bulunduğu gruba biber gazı, tazyikli su ve coplarla müdahale edildi. Gazdan etkilenen CHP’li Başevirgen ile başlarına taş isabet etmesi sonucu hafif yaralanan üç asker hastaneye kaldırıldı, 26 kişi gözaltına alındı. Başevirgen ile Salihli Devlet Hastanesine kaldırılan askerlerin sağlık durumlarının iyi olduğu öğrenildi

Dakikalarca süren saldırıyı telefonuyla çeken kadınlardan birine müdahale eden jandarma eri, telefona el koyarken, bu esnada çekimde olan telefona erin küfürleri de yansıdı. Görüntülerde erin “Bir sürü video, fotoğraf çekti, telefonu kıralım” ifadelerini kullandığı görüldü. Video çeken kadının da gözaltına alındığı belirtildi.

Aylardır süren direniş

Konutların yanı başına yapılmak istenen JES’e karşı aylardır direnen mahallelinin kararlı tutumu sonrası şirket geri adım atarak çalışmaları durdurmuştu. Önceki gün şirketin alana kamyonlarla iş makinelerini taşımak istemesin üzerine yurttaşlar buna engel olarak yeniden nöbete başladı. Bugün de JES inşaatına giden yolu kapatan köylüler, ellerindeki dövizlerle şirketi protesto etmek istemişti.

Şirket kaymakamlıktan ‘güvenliklerini sağlamasını istemiş 

Olay yerinde bulunan Avukat Berna Babaoğulları, Artı Gerçek‘e yaptığı açıklamada jandarmanın yol diye uyardığı ve müdahale ettiği noktanın aslında bir vatandaşa ait özel mülk olduğunu ve şirketin burayı hukuksuz olarak yol olarak kullandığını; kendilerinin de bununla ilgili noterden şirkete ihtarname yolladıklarını kaydetti. Bugün milletvekilleri aracılığıyla valiyle görüşmeye çalıştıklarını, valinin kendilerini hiç dinlemediğini, kaymakamın da izinde olduğunu kaydeden Babaoğulları, şirketin kaymakamlığa “Araçlarımızı çıkaracağız güvenliğimizi sağlayın” diye dilekçe verdiğini ve kaymakamlığın da buna dikkate alarak bölgeye polis ve jandarma sevk ettiğini anlattı.

Mahkemeye bir dilekçe sunduklarını ve ivedilikle bir yürütmeyi durdurma kararı talep ettiklerini belirten Babaoğulları, mahkemenin bugün bu talebi görüşeceğini, onun sonucunu beklediklerini ifade etti.

TÜDEF’ten pet şişede su uyarısı: İçilebilir değil

Tüketici Dernekleri Federasyonu Genel Başkan Vekili Vargı: Piyasada üretim ve son kullanma tarihleri arasında bir yılı aşkın süre olan pet şişede su var. Tüketiciler dikkatli olmalı ve suda plastik kokusu varsa içmemeli

Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Başkan Vekili Sinan Vargı, yazılı açıklamasında, piyasada üretim ve son kullanma tarihleri arasında 18 ay ve 15 ay süre olan pet şişede satılan suların bulunduğuna işaret ederek, tüketicilerin bunun nedenini öğrenmek için tüketici derneklerine başvurduğunu bildirdi.

Bu süre boyunca güneş altında kalmış ya da aşırı soğukta donmuş pet şişelerden su tüketilmesinin sağlığa zararlı etkileri olabileceğine dikkati çeken Vargı, ilgili yönetmelikte, pet şişedeki suların üretim ve son kullanma tarihleriyle ilgili bir sürenin bulunmadığı uyarısında bulundu.

Vargı, Uluslararası Şişelenmiş Su Birliği’nin de pet şişede satılan suların direkt güneş ışığından sakınılması, buzdolabında muhafaza edilmemesi, solventlerden ve benzinden uzak depolanması gibi uyarılarda bulunduğunun altını çizerek, şunları kaydetti: “Bu uyarılara rağmen yazın pet suların depolandığı alanlarda güneş altında bekletilmesi sık gördüğümüz manzaralardan. Pet şişede içme suyu üreten firmalar kontrol yaptıklarını söyleseler de 18 ay iki sıcak yaz geçirmiş, güneş altında bekletilmiş, belki de soğukta donmuş, bu sebeple de petten suya kimyasal maddelerin geçiş yaptığı bir suyun hala içilebilir olduğunu düşünmüyoruz.”

Vargı, konuya ilişkin Sağlık Bakanlığı’na başvurduklarını ve pet şişe sularında son kullanma tarihinin 1 yıl ile sınırlandırılmasını talep ettiklerini kaydetti. Tüketicilerin pet şişede satılan sularda üretim ve son kullanma tarihlerini iyi okumaları gerektiğini vurgulayan Vargı, suda plastik bir koku varsa son kullanma tarihi ne olursa olsun tüketilmemesi tavsiyesinde bulundu.

G7’den Amazonlara yardım kararı, protestocuları tatmin etmedi

Fransa’da devam eden G7 Zirvesi’nde yağmur ormanlarında devam eden yangınların söndürülmesi için Brezilya’ya 20 milyon dolar yardım yapılmasına karar verildi. Ancak protestocu aktivistlerin hem zirveye hem de Macron’a tepkileri dinmiyor: Macron, kaderin elimizde, bla bla yapma.

Fransa’nın Biarritz kentindeki G7 Zirvesi’nde bir araya gelen dünyanın en büyük ekonomisine sahip yedi ülke lideri Amazon yağmur ormanlarında devam eden yangınları söndürmek için Brezilya‘ya 20 milyon dolar yardım yapma kararı aldı. Fransa hükümetinin yaptığı açıklamaya göre “Para yardımı özellikle yangın söndürme uçakları Canadair alınmasını sağlayacak. G7 ayrıca, bu hava filosuna ek olarak, bölgeyi yeniden ağaçlandırmak için eylül ayı sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu‘na sunulacak olan orta vadeli yardım konusunda anlaştı.

‘Bla bla şampiyonu Macron’

Ancak Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un konuyu zirve gündemine getirme ısrarı ve alınan karar, çevre aktivistlerini tatmin etmedi. Biarritz kenti yakınlarındaki Bayonne’de bir araya gelen aktivistler ve anti-kapitalistler, ülkenin birçok kentindeki belediye binalarından çaldıkları portreleri taşıyarak, Macron karşıtı protestolar düzenledi.

Euronews’in haberine göre, “İklim ve sosyal adalet çağrımız burada, Macron nerede?”, “Bla bla yapma şampiyonu Macron” gibi slogan ve afişlerle yürüyen göstericiler, G7’de çevre krizi sorunlarının ciddi şekilde masaya yatırılmasını istedi. Aktivist dernek Attac’ın Onursal Başkanı Susan George de şunları söyledi: “Portreler burada, çünkü Macron’un kaderinin halkın elleri arasında olduğunu göstermek istiyoruz. Bazen bu gerçek unutulabiliyor.”

Polis müdahalesi: en az 68 gözaltı

Zirve’ye ve Macron’a karşı yapılan protestostalara, Fransız polisi sert müdahale etti. Pyrenees-Atlantique Valiliği’nden yapılan yazılı açıklamada, G7 Zirvesi çerçevesinde en az 68 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Açıklamada, gözaltıların nerede ve hangi şartlarda gerçekleştirildiğine ilişkin bilgi verilmedi. Protestocular dün Biarritz yakınlarındaki Hendaye ve Bayonne kentlerinde eylem yapmıştı. Bayonne’da polis, çeşitli maddeler atan göstericilere biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etmişti. Önceki gün ise Urrugne‘de yolda blokaj eylemi yapıldığı sırada göstericilerle polis arasında çıkan olaylarda 17 kişi gözaltına alınmış ve 4 polis hafif yaralanmıştı.

Özellikle terör saldırısı ihtimaline karşı zirve boyunca 13 bin 200 polis ve jandarmanın yanı sıra 450 itfaiye eri görev yapıyor.

Sürpriz ziyaret: Cevad Zarif G7’de

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Almanya, Fransa, Japonya, İngiltere, İtalya ve Kanada’dan oluşan G7 Zirvesi’nin ikinci gününde Biarritz’e sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. G7 buluşmasına daha önce İran’ın davetli ülke olarak katılmayacağı açıklanmış olsa da sadece zirveye gelen uçaklara açık olan Biarritz havalimanına bir İran uçağının iniş yaptığı iddia edildi. Fransa Cumhurbaşkanlığı, daha sonra İran Dışişleri Bakanı Cevat Zarif’in G7 zirvesi için Biarritz’e geldiğini doğruladı. Elysee diplomatları, Zarif’in G7 zirvesi kapsamında Biarritz’e geldiğini ve Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Diran ile görüştüğünü açıkladı.

G7’nin merakla beklenen konularından birisi ise Brexit konusunda anlaşmaya varamayan Avrupa Birliği ülkeleri ve Birleşik Krallık  arasında bir ilerleme yaşanıp yaşanmayacağı .Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, bir araya geldiği Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk‘a “İngiltere şartlar ne olursa olsun 31 Ekim’de AB’den ayrılacak” dedi.

Rusya’nın geri dönmesi için ‘çok erken’ 

Liderler ayrıca yemekte 2014 yılında Kırım‘ın ilhakı sonrası G7 üyeliği askıya alınan Rusya‘nın durumunu da değerlendirdi. AFP’ye konuşan kaynak, liderlerin Rusya ile “Koordinasyonu ve diyaloğu güçlendirmeden yana” olduklarını söyledi. Ancak liderler Rusya’nın G7’ye dönmesi için çok erken olduğunu belirtti.

Tropikal balıklar, ısınan okyanuslardan Kanada sularına kaçıyor

‘Sekiz yıl öncesine kadar tropikal balıklara nadiren rastlanırdı. Son birkaç yıldaysa neredeyse her dalışımda görüyorum’ diyen dalgıç Bond, yerel türlerde de değişiklikler gözlemlendiğini kaydetti.

İklim krizi giderek yayılırken, Kuzey Kanada sularında kelebek balığı ve dikenli çütreler gibi bazı renkli tropik balıkların görüldüğü bildirildi. Kanada‘nın Yeni İskoçya bölgesinde 23 yıldır dalış yapan dalgıç ve fotoğrafçı Lloyd Bond, The Independent’a verdiği demeçte, doğal yaşam ortamlarından binlerce kilometre uzaktaki balıkların sayısında çarpıcı bir artış gözlemlediğini söyledi.

Bond şöyle konuştu: “Sekiz yıl öncesine kadar tropikal balıklara nadiren rastlanırdı. Son birkaç yıldaysa ağustosun sonundan ekimin ortalarına veya sonlarına kadar neredeyse her dalışımda görüyorum. Kelebek balığı (Chaetodon cinsi), sarıkuyruk (Seriola dumerili) ve sarı kuyruklu snapper balıklarının çoğaldığı görülüyor. (…) En az bir düzine türü fotoğrafladım ve diğer dalgıçların da çok daha fazlasını kaydettiğini gördüm. Kelebek balığı ve “bandtail” balon balığı (Sphoeroides spengleri, yavrusu yaklaşık 19 mm büyüklüğünde) gibi bazı türlerin yavruyken geldiği görülürken, diğerlerinin tamamen olgunlaştığında geldiği düşünülüyor.”

Yerel türler de değişiyor

Bond aynı zamanda yerel türlerde de değişiklikler fark ettiğini, bunlardan kurt yılan balığını eskiden daha sık görürken, bu türe artık en fazla yılda bir kez rastladığını söyledi.

Kanada’nın federal deniz koruma kurumu Fisheries and Oceans Canada‘nın verilerine göre okyanus sıcaklıkları 2010’da hızla tırmanmaya başladı. York Üniversitesi’nden Dr. Bryce Stewart da, deniz türlerinin özellikle fırtına ya da akıntıya kapılmışlarsa seyrek de olsa doğal sınırlarının dışına çıkabildiğini ancak bu durumun gittikçe daha fazla gözlemlendiğini söyledi.

Dr. Stewart, “Bu kısmen, insanların artık okyanus civarında daha fazla bulunmasından ve sosyal medyanın alışılmadık görüntüleri paylaşmayı eskiye göre daha kolay hale getirmesinden kaynaklanıyor. (…) Fakat genel olarak deniz türlerinin yayılma alanlarını değiştirdiklerine ve sular ısındıkça ekvatordan kutuplara doğru ilerlediklerine şüphe yok” dedi.

Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren deniz izleme programlarına bakıldığında da İngiltere sularında da Akdeniz türlerinin arttığı görülüyor.

Dr.Stewart şöyle konuştu: “İklim değişikliğiyle birlikte okyanuslar ısınmaya devam ettikçe kazananlar ve kaybedenler olacak. Ama genel olarak canlı çeşitliliğinin azalması bekleniyor. Aynı zamanda yeni alanlara göç ettiklerinde, türlere ve habitatlara zarar veren hastalıkların veya istilacı türlerin tehdidi de söz konusu.”

Geçen ay gezegenimizin en kuzeyindeki Nunavut bölgesinde bulunan Alert yerleşim yerinde “daha önce benzeri görülmemiş” bir sıcak hava dalgası yaşanmıştı. Kanada’nın meteoroloji kurumu, temmuz ayı sıcaklık ortalaması yaklaşık beş derece olan yerleşimde sıcaklığın 21 dereceye kadar ulaştığını doğrulamıştı.

Tabipler Kazdağları nöbetinde

Tabip Odalarına bağlı hekimler, Türk Tabipleri Birliği’nin çağrısı Kazdağları’ndaki katliama karşı bir araya geldi. Yetkililere seslenen hekimler, ‘Daha fazla beklemeyin, projeyi durdurun’ dedi.

Kazdağlarında kurulmak istenen altın madenine karşı dün Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin çağrısı sonucu çok sayıda tabip odasının kitlesel katılımı ile hekimler ‘Su ve Vicdan nöbeti’ne katıldı. Çanakkale ve  Kazdağları’nda yapılan eyleme başta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir-Bilecik, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, Tekirdağ, Aydın Tabip Odaları olmak üzere birçok Tabip Odası ve sağlık örgütleri kitlesel olarak destek verdi. Sabah 10.30’da başlayan etkinliğin açılış konuşmalarını Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet İrfan Mutluay, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman ve Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Etfal Yıldırım yaptı. Daha sonra Çanakkale Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu adına Prof. Dr. Coşkun Bakar 2010’dan bu yana Kazdağları’nda  yapılmak istenen ve siyanür liçi yöntemi ile çalışacak olan altın madeni girişimine karşı Çanakkale Tabip Odası’nın diğer meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte sürdürdüğü çevre ve yaşam mücadelesini diğer illerden gelen hekimlere anlattı.

TTB Halk Sağlığı kolu adına söz alan Dr. Ahmet Soysal da genelde metal madenciliğinin; özelde altın madenciliğinin çevre ve halk sağlığı üzerine etkilerini dünyadan ve ülkemizden örnekler vererek anlattı.

Programın öğleden sonraki bölümünde ise Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen 400’ü aşkın hekim Kazdağları’na çıkarak kurulmak istenen maden sahasına gitti. 195 bin ağacın kısa bir süre içinde kesildiği alandaki büyük ekolojik yıkımı yerinde gören hekimlerden bazıları gördükleri doğa katliamı karşında gözyaşlarını tutamadı.

Alanda projenin bu güne neden olduğu başta ağaç katliamı olmak üzere doğa yıkımını özetleyen Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı Mutluay bundan sonra da projenin neden olacağı başta Çanakkale’nin tek içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı ve su toplama havzasının ağır metallerle kirlenme riski olmak üzere çevre ve yaşam risklerini bizzat projenin ‘çevresel etki değerlendirme raporuna’ dayanarak hekimlere anlattı.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Adıyaman ise TTB’nin siyanür liçi yöntemi ile altın madenciliğine bakışını özetleyerek şunları söyledi: “Bizler elbette madenlerimizin kullanımına karşı değiliz. Maden arama ve çıkartmanın bir değerler bütünü içinde ve toplumun gereksinimleri doğrultusunda; toplumsal ve kamusal yararlar gözetilerek bilimsel doğrular içinde yapılmasından yanayız. Siyanür liçi yöntemi ile yapılan altın madenciliğinin ise toplumun gereksinimleri doğrultusunda ve toplumsal-kamusal yararlar gözetilerek yapıldığına inanmıyoruz. Üstelik madencilik açısından bu güne kadar ülkemizde gördüklerimiz ve yaşadıklarımız  ‘az yatırım ile çok para’ kazanma anlayışına sahip uluslararası şirketlerin ve yerel destekçilerinin gözü dönmüş doğa talanını unutturmamaktadır. Yalnızca 1 gram altın için 4 ton su kullanılması ve bir ton; civa, arsenik, kadmiyum gibi ağır metallerden zengin atığın çıkması doğa ve insan adına itirazlarımız için yeterlidir. Ayrıca düşük verimli bu tip altın madenlerinde madenin ayrıştırılmasında siyanür kullanılmaktadır. Açık atık havuzlarında buharlaşan siyanür toprağa karışabilmektedir. Yoğun yağışlarda olabilecek olası atık havuz taşkınları ve Biga bölgesi fay hattından kaynaklanabilecek depremlerin yaratacağı atık havuzu çatlak ve çökmelerinin yeraltı, yer üstü su kaynakları ve toprak için büyük kirlilik riskleridir. Toprağına ve suyuna ağır metaller bulaşmış;  oksijen deposu orman alanları bir avuç para için yok edilmiş doğa ve tarih harikası bir alanın tekrar geri kazanılması telafisi mümkün olmayacaktır.”

TTB adına bir kez daha yetkililere seslenen Adıyaman şöyle devam etti: ‘Buradan tüm yetkililere sesleniyoruz. Daha fazla beklemeyin! Daha çok zarar vermeden toplumun yararına olmayan bu projeden vazgeçin! Bu madenin ruhsatını ve Biga yarımadasında verdiğiniz onlarca maden arama izinini iptal edin. Çevresel Etki Değerlendirme raporlarının alınış biçiminden denetlenmesine kadar olan tüm işlemleri sağlık ve kamu yararı gözeterek yeniden düzenleyin! Özellikle siyanür liçi yöntemi ile çalıştırılan altın madenlerinin kirlettiği alanların eski haline dönmesi yüzyıllarca mümkün olmamaktadır. Meseleyi sadece kesilen ağaç-dikilen ağaç düzeyine indirgeyen cehalete sabrımız yoktur. Bölgesel bir dağ sistemi olan Kaz Dağlarının varlığı, biyolojik çeşitliliği her şeyden daha değerlidir. Kaz Dağlarında en az 800 bitki çeşidi olup; bunların 79’u endemik; yani dünyada sadece Kaz Dağlarında bulunan bitkilerdir. Üzerinde yaşayan böcek, kuş gibi canlılar ise henüz konuşmadığımız konulardır.”

Prof. Dr. Adıyaman, Dünya Tabipler Birliği tarafından benimsenen Çevresel Konularda Hekimlerin Rolü Bildirgesi’nin hava, su ve toprak gibi insanlığın yaşam ve sağlık için gerekli ortak kaynaklarının korunması için hekim örgütlerinin sorumluluğu vurguladığını belirterek, “Bu ülkenin hekimleri olarak, vatandaşı olarak sağlığımızı ve yaşadığımız doğayı dikkate almayan talana karşı mücadelemiz ve bu mücadeleyi yapanlara TTB’nin desteği, bu sorumluluk bilinci ile sürecektir”

TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bülent Nazım Yılmaz’ın diğer meslek ve kitle örgütlerini de sorumluluğu paylaşmaya davet eden konuşmasından sonra hekimler toplu olarak yürüyerek maden alanından ‘Su ve Vicdan Nöbeti’nin’tutulduğu alana geçti. Bir ayı aşkın süredir burada nöbet tutan eylemcileri ziyaret eden TTB üyesi hekimler projenin yapılmaması için çabalarını sürdürme kararlılığı ile akşam kentlerine döndü.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman daha önce de Kanada Tabipler Birliği Başkanı Dr. Gigi Osler’e bir mektup yazarak Kanadalı Alamos Gold şirketinin başta Kirazlı Altın Madeni girişimi olmak üzere bölgede kurmayı planladığı ve Çanakkale’nin tek su toplama havzasını etkileyen siyanür liçi ile altın madenciliği girişimlerine karşı doğa ve insan yaşamından yana desteğini istemişti.

Hepimiz biraz da ormanız artık!

“Belki de bir toprak etiğinin gelişmesinin önündeki en büyük engel gerek eğitim gerekse ekonomik sistemimizin etik değerlerden değil de vicdanlı bir farkındalıktan uzak oluşudur”.*

İnsanı diğer türler karşısında azınlık olarak değerlendiren Aldo Leopold, toprakla, doğayla etik değerler çerçevesinde kurduğu ilişkinin onu doğayı değiştirip dönüştüren sömürgeci pozisyonundan çıkarıp yalnızca bir doğa yurttaşı yaptığını savunur. Leopold’a göre bu ilişkinin sağlıklı bir şekilde işlemesi ancak sevgi, saygı ve hayranlık temelli olması halinde mümkündür. Toprak Etiği’ni 1949’da keleme alan Leopold bugün Kazdağları’nda altın madeni işletmek için  kurban edilen ağaçları, İzmir’de, Marmaris’te ve daha birçok yerde çıkan yangınlarda alevlere terk edilen ormanların halini görse, insan türünün neredeyse bir asrın sonunda hala sınıfı geçemediğini, sevmenin öğrenilebilen bir şey olmasına rağmen başarısız olunduğunu anlayıp kuşkusuz çok üzülürdü. Tabii biz de üzüldük, kahrolduk, kahroldukça sevgimizi daha çok fark ettik…

Bu yazıyı onurlandıran karikatürist Oğuz Demir’in Kazdağları Kardeşliği adındaki rüya gibi çizimine gözlerimin takıldığı 3-4 saniyede ben de orman oldum… Tüm canlar hemhal olmuş bir ağaca sığınmıştık… Çizimin içinde yerimi aldığımda fonda piyano sesi duyuluyor, binlerce kişi omuz omuza vermiş bulunuyor, bir arada olmanın gücüyle umutlu bir hava esiyordu. Sonra birden alevler sardı etrafımızı, farklı türlere ait olan sesler birbirine karışıyor, çığlık çığlığa bir kaçış yaşanıyordu. Bastığımız toprak erirken piyano gitmiş, yerinde alevlerin dansıyla bir trajedi sahneleniyordu… Sıcaktı, çok sıcak… Ateş çemberinin ortası cehennemin kendisiydi.

Katı olan her şey buharlaştığı gibi yangınlarla da kül oluyor… Ateş olmayan yerden duman çıkmadığı da malum, bu ateşin nedenleri arasında  piknikçinin mangalı, sigara izmariti, bir cam kırığının iklim krizinin coşturduğu aşırı sıcak hava, rant fırsatçılığı ve daha birçok olasılık sayılabilir. Ancak, yangın risklerinin arttığı bir dönemde yangınların tespit edilmesine ilişkin yeterli önlemlerin alınmasını, erken yangın tespit sistemi kurulması gibi alınabilecek önlemleri tartışmamız gerekirken bu yangınların neden söndürülmediğini ve yayılmaya bırakıldığını konuşmak zorundayız. Zira yetkili tarafların yaptığı açıklamalar yangınların  söndürülmesi için azami gayretin sarf edilmediğini hatta, yangın söndürme konusunda ehil ve donanımlı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı Türk Hava Kurumu’nun bilinçli bir şekilde devre dışı bırakıldığını gösteriyor. Diğer taraftan Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan kendi bakanlığının bütçe ve maliyet hesabı içine düştüğüne işaret eden açıklamalar duyuyoruz…

‘Bu cinayet kimin işine yaradı?’

Daha açık ifade etmek gerekirse; yangınların çıkma nedeni ne olursa olsun bu yangınların ölçeğinin büyütüldüğünü, ormanlarımızın ve içindeki canların bilinçli bir şekilde yanmaya terk edildiğini görüyoruz. Leopold’un bahsettiği sevgiden eser yok… Genellikle cinayet filmlerinde katili bulmak için “Peki bu cinayet kimin işine yaradı?” sorusunu sorarız, sanırım bu sorunun cevabını bir yıl sonra alacağız. Her ne kadar Orman Bakanlığı’nın ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ormanların yanmasının her hangi bir maddi karşılığı olmayacağına dair verdiği sözler, resmi açıklamalar olsa da İzmir Karabağlar’da kül olan 1000 stadyum büyüklüğündeki alanın imara açılmasına izin verilecek mi önümüzdeki süreçte göreceğiz. Zira  kapitalist sistem içerisinde metalaştırılan şeylerin miktarını arttırmanın tek yolu para işlevi görmeyen metaların miktarını azaltmak olduğu üzere, meta değerlerin yasa ve kanunların dışına taşarak sürekli genişlediğini gösteren örnek yok değil. Nitekim 2007 yılında Muğla’nın Milas ilçesinde Güvercinlik koyunda çıkan yangının Halep çamı ve kızıl çam ormanını kül etmesiyle 150 stadyum büyüklüğünde bir arazi ormansızlaşmış, dönemin Orman Müdürü ise arazinin imara açılmayacağına, ağaçlandırılacağına dair sözler vermişti. Yangından bir yıl sonra yanan arazi üstünde beş yıldızlı bir otelin inşaatına başlanması için verilen onayı, 2015 yılında müşterilerini ağırlamakta olan bu otele bin yatak kapasiteli ikinci tesisi kurması için izin verilmesi izledi.

Benzer şekilde Trabzon Sürmene’nin Çamburnu Mevkii’nde 20 hektarlık alan yandıktan sonra imar açılmayacak denmiş olmasına rağmen bugün villalar yükselmiş bulunuyor. Özetle bir kez daha anlaşılıyor ki neoliberal ekonomi politikasının olanaklarıyla semiren kapitalist sistemin her koşulda ve şekilde yeni ihtiyaçları doyurma çabası içinde olduğunu akılda tutarak verilen sözlerin takibini yapma sorumluluğu sivil toplumdadır.

Yıllar yılı sırtına yüklenen kayayı yokuşun başına yeniden ve yeniden taşıyan Sisifos, en son bir piyanoyu çıkardı yokuşun başına, yok oluş çığlığı  okyanus ötesinde yankılandı, sesine karşı coğrafyalardan ses buldu. Kalkınma eleştirmeni, insanın hırs ve ihtiraslarının varacağı noktayı görerek doğal yaşama dair düşünen, Henry David Thoreau 1845’lerde kaleme aldığı Ormanda Yaşam‘da (Walden) “Ayağımı bastığım toprak ölü, atıl bir kütle değil. O bir beden bir ruhu var, organik; o ruhun etkisi, o ruhun parçacıkları içime akıyor” sözleriyle anlatır doğanın parçası olduğunu. Ormanın ve ormanı evi bilenlerin acısını yüreğimizde hissedebildiysek, ondan bir parça  da aklımızda, fikrimizin kıyısında bizimle yaşar. Tabii, bu her ezilen için geçerli.

Emeğin, toprağın, paranın her şeyin metalaştırılmasına istinaden 1944’te Büyük Dönüşüm’ün yazarı Karl Polanyi, toplum gerçekliğinin yakınmadan kabul edilişinin insana ortadan kaldırılabilecek tüm adaletsizlikler ve özgürlük kısıtlamalarına karşı yılmadan mücadele etme gücü ve cesareti verdiğinden bahseder. Sisifos‘un durumunu hatırlatan türden bu yaklaşım cesaretin  herkes için daha geniş özgürlükler yaratma amacına sadık kalması halinde büyüdüğüne ve bu süreçte gücün veya planlamanın özgürlükleri yok etmek üzere kendisine karşı çalışmasından da korkması gerekmediğine işaret eder. Fakat  iktidarların dayatmış olduğu sınırların aşılabilmesi için önce Foucault’un Özne ve İktidar’da  önerdiği gibi bu dayatılan sınırların evrensel ve zorunlu olduğunu düşünmekten kendimizi kurtarmamız gerekir. Başka türlü bir yaşamın mümkün olduğu tahayyülüyle ortaya çıkan toplumsal hareketler içinde birbirimizden yana atacağımız adımlar özgürlüklerimizin güvencesi olacaktır. Gerek doğanın ve doğal varlıkların gerekse  insanın hak ihlalleri olsun, ormanda yaşarken evinden olan tüm canlar, KHK’lerle bin bir emekle edindikleri işleri kaybettirilmiş olanlar; emekçiler; ekonomik döngünün ve siyaseten sistemin dışına atılmaya çalışanlar için topyekün kurtuluş biraz da o sınırların karşılıklı atılacak adımlarla aşılmasında saklıdır. Hepimiz Ermeniyiz, Hepimiz Hrantız, hepimiz KHK’lıyız; hepimiz HDP’liyiz; hepimiz kadınız; hepimiz LGBTİ’yiz; hepimiz Özgecan’ız ve hepimiz biraz da ormanız artık!

*Aldo L., A sand County Almanac,  (Perhaps the most serious obstacle impeding the evolution of a land ethic is the fact that our educational and economic system is headed away from, rather than toward, an intense consciousness of land.Çeviri P.Demircan) s: 223

(Bu yazı Sivilsayfalar.org‘da  da yayımlanmıştır)