2050 yılında karbon nötr olma taahhüdünde bulunan Avrupa Birliği, Avrupa’yı nesiller boyunca fosil yakıt yakmaya itecek 32 doğal gaz altyapı projesini onayladı. 12 Şubat günü Avrupa Parlamentosu’nda oylanan proje 169’a karşı 443 oyla kabul edildi. 36 temsilci ise çekimser oy kullandı.
29 milyar Euro’luk yatırım
Altyapının toplam maliyetinin 29 milyar Euro olacağı tahmin ediliyor. AB’nin fonlama programı kapsamında her bir projenin maliyetinin yüzde 50’sinin Avrupa vergi mükellefleri tarafından karşılanması öngörülüyor.
Yeşillerden ret oyu
Parlamento’da 69 sandalyeye sahip olan Avrupa Yeşilleri ise yapılan oylamada ret oyu kullandı. Avrupa Yeşilleri milletvekili Marie Toussaint, proje için “bilimsel olarak saçmalık, politik ve ekonomik anlamda ise bir hata” değerlendirmesinde bulundu.
Projeye hayır oyu veren, Avrupa Yeşilleri milletvekili Ciarán Cuffe ise “iklim acil durumunun ciddiyeti ve iklim felaketini önlemek için kalan az zamanımız göz önünde bulundurulduğunda, fosil yakıt yatırımlarına kamu parasını aktarmak çok yanlış. Avrupa’nın enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapması gerekiyor” dedi.
AvustralyaTarım, Su ve Çevre Bakanlığı, kıtada eylül ayından bu yana süren yangınlar sebebiyle zarar gören ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan 113 türün listesini yayınladı. Bakanlık, listede yer alan türlerin neslinin tükenmemesi için acil bir şekilde koruma önlemleri alınması gerektiğini söyledi.
Listedeki türlerin çoğu, yangınlar başlamadan önce de nesilleri tehlike altındaki türlerden oluşuyor. Yangınlarla birlikte habitatlarının büyük bir bölümünü kaybeden bu türler için durum daha da kritikleşti. Birçok tür yaşam alanlarının en az yüzde 30’unu kaybetti. Endemik kırmızı kaşlı tırmaşık kuşlarının yaşam alanlarının neredeyse yarısına yakını yangınlar sebebiyle kül oldu.,
Kanguru Adası’ndan ince ayaklı keseli fare (dunnart)
Yaşam alanları yandı
Öncelik verilmesi gereken hayvanların yer aldığı listede Kanguru Adası’ndaki inceayaklı keselifareler, Pugh Kurbağası ve Avustralya’nın yangınla kaplı doğu sahillerinin ormanlarında ve mağaralarında yaşamayı seven altın uçlu yarasa gibi hayvanlar yer alıyor.
Raporda aynı zamanda koalalar ve dumanlı fare gibi türlerin iyileşmesini desteklemek için de acil müdahalenin gerekli olacağı belirtiyor. Bunun nedeni de yine hayvanların yaşam alanlarını kaybetmeleri ve kötü hava kalitesi.
Altın uçlu yarasa
Yağmurlar tek umut kaynağı
Avustralya’da yangınlar iklim krizinin sebep olduğu rekor kıran sıcaklıklarla beraber eylül ayında başlamış ve kıtanın büyük bir bölümünü etkisi altına almıştı. O zamandan bu yana bir türlü kontrol altına alınamayan yangınlar 8 milyon hektardan fazla alanın yanmasına, 1.25 milyar canlının ölmesine binlerce insanın evinden olmasına sebep olmuştu.
İtfaiye ekipleri Şubat ayı boyunca süreceği öngörülen yağmurların, yangınların söndürülmesi için büyük bir umut kaynağı olduğunu söylüyor. Güney Galler Kırsal İtfaiye Teşkilatı, yağmurun 7 Şubat’tan bu yana 30’dan fazla yangının söndürülmesine yardımcı olduğunu söyledi.
“One Billion Rising” yani “Bir Milyar Ayağa Kalkıyor” hareketi, tüm kadınları yarın sokaklarda ve meydanlarda beraber dans etmeye, erkek şiddetine karşı seslerini yükseltmeye çağırdı. Hareket tarafından yapılan açıklama şöyle:
“Bizler kadın cinayetlerine, kadınlara karşı şiddete, kadın düşmanlığına, savaşa, zulme, ırkçılığa, faşizme, emek sömürüsüne, emperyalizme, iklim yıkımına, yoksulluğa, ataerkiye, cinsiyetçiliğe, cinsiyet ayrımcılığına, transfobiye karşı çıkıyoruz.
“Bizler, kadınlar ve eşit haklar için, kadınların güvenliği ve özgürlüğü, mülteci ve göçmenlerin hakları, cinsel özerklik hakkı, eğitim, ücretsiz basın, insan hakları, sivil haklar ve LGBTİ+ hakları için ayağa kalkıyoruz.
“Dünya genelinde her üç kadından biri şiddet kurbanı olmuş, dövülmüş, cinsel temasa zorlanmış, tecavüze uğramış veya farklı bir şekilde kötü muameleye maruz kalmıştır. Her üç kadından biri demek, bir milyar kadın (One Billion) demektir. Ve her üç kadından birinin şiddet görüyor olması inanılmaz bir dehşettir.”
V-Day’den destek ve çağrı
V-Day (Vagina Day) isimli kadın hareketi de One Billion Rising kampanyası kapsamında bir milyar kadını dışarı çıkmaya, dans etmeye ve kadına yönelik şiddetin sona ermesi için ayaklanmaya çağırdı.
Türkiye’de de kadınlar sokakta
Türkiye’de de kadınlar İstanbul, Ankara ve İzmir’de “Öldüren sevgi istemiyoruz” diyerek sokaklarda olacak. Şiddete, eşitsizliğe, ayrımcılığa karşı seslerini birleştirmek isteyen kadınların İstanbul’daki etkinliği, 14 şubat 19:30 da, Kadıköy-Eminönü iskelesinde gerçekleşecek.
Kadına yönelik şiddet, istismar suçlarının son yıllarda giderek artmasına karşı seslerini duyurmak için çağrı yapan Kadınlar Birlikte Güçlü grubu, adaletsizliğe ve eşitsizliğe karşı sürekli savaşım vermek zorunda kalan, cinsiyet hiyerarşisinde hep en gerilerde tutulmaktan musdarip kadınları bir araya gelmeye davet etti:
Kuzey Samatara Hidro Enerji (PT NSHE), Endonezya’da 510 megawatt gücünde bir proje olan ‘’Batang Toru’’ barajını inşa etmek istiyor. Tapanuli orangutanı isimli yeni bir primat türünün keşfi, baraj yapımına karşı olan aktivistleri kızdırdı ve barajın fonlanmasını riske attı çünkü söz konusu orangutanların 800’ünden fazlası proje alanında yaşıyor.
PT NSHE, bu projenin zaten 2015 Paris İklim Anlaşması karbon azaltma taahhüdünün bir parçası olduğunu ve barajın Endonezya’nın karbon emisyonlarını %4 azaltacağını iddia ediyor. Şirket temsilcileri COP25 İklim Zirvesi’nde projenin küresel ısınmanın önlenmesine katkı sağlayacağını dile getirdi.
Halbuki, Birleşmiş Milletler ve Paris Anlaşması, yeni hidroelektrik barajların çoğunu karbonsuz saymasına rağmen son yapılan bilimsel araştırmalar, tropikal barajların, özellikle rezervuarlarının ilk dolduruldukları anlarda yüksek miktarda karbondioksit, metan ve azot oksit yayabildiklerini gösteriyor.
Dünya, küresel sıcaklık artışında 2 dereceyi önlemek için emisyonlarını kesmeye çalışırken, önümüzdeki on yıl içinde inşa edilecek barajlar sera gazı emisyonunu atmosfere yükleyecek. PS NSHE, buna karşılık barajın küçük bir rezervuara sahip olacağını ve bu nedenle önemli miktarda emisyon üretmeyeceğini savunuyor.
Emmy Hafild, COP 25 iklim konferansında PT NSHE kıdemli başkan danışmanı. Fotoğraf Justin Catanoso.
COP25’e yalnızca delegeler, sivil toplum kuruluşları ve aktivistler katılmadı; BM iklim politikası sürecinden çıkar sağlamak isteyen ve bir şeyler arayan tüm ulusal ve uluslararası şirketler de katılım sağladı.
Polonya’da yapılan COP24’e katıldığı gibi bu sene İspanya’daki COP25’e de katılmış bir Endonezyalı enerji şirketi olan PT NSHE buna iyi bir örnek oluşturuyor. Şirketin COP25’e katılmasının tek sebebinin kendi ünlerini korumak ve olası çevresel muhalefet sebebiyle 1,6 milyar dolarlık baraj projelerini kurtarmak olduğu düşünülüyor.
PT NSHE kıdemli başkan danışmanı Emmy Hafild, COP25’te Mongabay‘a verdiği demeçte, “Endonezya hükümeti projemizi destekliyor” dedi. “Ama [çevreciler nezdindeki] kötü şöhret yüzünden bankaların ihtiyatlı olmasından korkuyorum. Bu bizim en büyük endişemiz ve bu yüzden buradayız.” Hafild, “İklim değişikliğine önem veriyoruz ve bu projeye ihtiyacımız var” diye ekledi.
Bu, tek başına ele alındığında şirketin COP katılımını büyük ölçüde açıklayan şifreli bir beyan. Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) uzun süre hidroelektrik barajların minimum sera emisyonu ürettiğini varsayarak onları ‘’yeşil barajlar’’ kategorisinde sınıflandırdı ancak yapılan son bilimsel araştırmalar gösteriyor ki tropikal barajlar özellikle ilk faal oldukları zamanlarda fazlaca sera gazı emisyonuna sebep oluyor.
Baraj ve orangutan
PT NSHE, 2008 yılında 510 megavat değerinde bir hidroelektrik projesi olan Batang Toru barajının inşasına başladı. 2017 yılına kadar ise Dünya Bankası Uluslararası Finans Kurumu IFC’ye kredi başvurusu yapmak için gerekli olan politikaları ve belgeleri uygulamaya koydular.
Ardından, Hafild’in de belirttiği üzere “orangutanlar konuya dahil oldular”.
Bundan iki sene önce primataloglar, şimdiye kadar bulunmuş sekizinci büyük maymun türü olan, Tapanuli orangutanını keşfettiklerini duyurmuştu. Bilim insanları doğada yaşayan yaklaşık 800 tapanuli orangutanının olduğunu tahmin ediyor ve bunlar da teklif edilen baraj sahası etrafındaki yağmur ormanlarında yaşıyorlar.
NSHE’nin hidroelektrik projesi barajın su tutması, yol yapımı ve baraj inşası süresince kesilecek ağaçlar sebebiyle Batang Toru’nun habitatını tehdit edecek ve nadir bulunan türlerin yaşamını tehlikeye atacak.
Borneo Future direktörü ve orangutan uzmanı Erik Meijaard, türün sadece 800 bireyi kalmışken barajın bu türün yok olma olasılığını önemli ölçüde arttıracağını söylüyor.
Çevresel tartışmalar, Asya Kalkınma Bankası ve Dünya Bankası‘nın projeden uzaklaşmasına sebep oldu ancak Çin Kalkınma Bankası (BoC) devreye girdi. BoC, projenin fonlanmasını ve inşaatı üstleneceğini söyledi. Mart ayında ise BoC çevrecilerin endişelerini ve tartışmalarını kamuoyuna açıklayarak bu konuyu yeniden değerlendireceklerini ifade etti. Bugün, proje finansmanı hala belirsizliğini sürdürüyor.
PT NSHE’nin iddiaları
COP25’teki cömert Endonezya pavyonunda Hafild, 6 Aralık Cuma günü bir saatlik bir program boyunca Batang Toru barajı projesinin çevresel erdemlerini övdü. Orangutan habitatına zarar verilmeyeceği konusunda ısrar etti, hatta bilakis zaman içinde iyileştirilmiş korunan alanlar yoluyla geliştirileceğini söyledi.
Savunmaları arasında vurguladığı en önemli nokta, düşük karbonlu hidroelektrik barajın karbon kirletici dizel yakıtlı bir santralin yerini alacak oluşuydu.
Hafild, eğer baraj inşa edilirse, eski elektrik santrali gibi 400.000 haneye hizmet edeceğini, ancak Endonezya’nın karbon emisyonlarını yüzde 4 oranında azaltacağını söyledi. Aslında Endonezya, 2025 yılına kadar ülkenin toplam emisyonlarını 23 oranında azaltmak için önerilen projeyi, 2015 Paris İklim Anlaşması’nın karbon azaltma taahhüdü kapsamındaki Niyet Edilen Ulusal Taahhüt (NDC) çerçevesinde görüyor.
Hafild, “yüzde 4’lük bir azalma, yıllık olarak atmosfere çıkmayan 1,6 milyon ton karbona eşdeğer” dedi COP25’de. Yüzde 4’lük bir emisyon azaltımının da yıllık 12,3 milyon ağaç veya 230.000 hektar doğal yaşlı orman yetiştirmeye eşit olduğunu iddia etti.
Ancak şirketin savunmalarından hiçbiri ekolojistler ve çevre savunucuları için yeterli değil. Çevreciler, PT NSHE’nin iddialarının hiçbirini güvenilir bulmuyorlar.
Bugün, Endonezya dünyanın en büyük 10 sera gazı salan ülkesi arasında yer alıyor. Özellikle ülkenin tarımsal faaliyetleri yaygınlaştırmak için uyguladığı ormansızlaştırma politikası ve palmiye yağı endüstrisi Endonezya’nın hala büyük bir karbon/ kirli kömür kullanıcısı olduğunu gözler önüne seriyor.
Projeyi yakından takip eden Kosta Rika‘daki ‘’International Rivers’’ program direktörü Stephanie Jensen-Cormier, projenin Tapanuli orangutan habitatına ciddi şekilde zarar vereceğini düşünüyor. Şirketın inşaat finansmanı konusunda şüphe duyduğuna dikkat çeken Jensen-Cormier, firmanın öncelikle yeşil badana için COP25’te bulunduğunu söyledi.
Projenin Tapanuli orangutan habitatına ağır hasar vereceğine inanan Cormier, Mongabay’e yazdığı e-mailde “Baraj, popülasyonlarını parçalayacak ve genetik çeşitliliklerini ölecekleri noktaya indirecek” dedi.
Dağ gorilleri üzerine yaptığı uzun kariyeri ile tanınan, tropikal alan ekoloğu Ian Redmond ise şunları kaydetti: “Zooloji ailemizin en son tanımlanmış üyesinin hayatta kalmasını sağlamak, küresel bir endişe konusudur. Bölge ve Tapanuli orangutanları için en iyi sonuç, Batang Toru’nun bir Dünya Mirası Alanı olarak önerilmesi ve baraj projesinin sonlandırılması olacaktır.
Gerçekten karbon azaltımı mı yoksa yeşil badana mı?
Orangutanlar bir yana, dizel yakıtlı bir elektrik santralinin bir hidroelektrik barajla değiştirilmesi gerçekten sera gazı emisyonlarını azaltabilir mi? Bunun daha temiz bir enerji kaynağı olduğu sanılsa da, aslında değil.
Bu konuda son on yılda yapılan çalışmalar, büyük ve küçük barajların özellikle de tropikal barajların; projelerin rezervuarlarına ve iletim hatlarına yol açmak için ağaçların kesilmesinden veya inşaatta karbon yoğun beton kullanılmasından bile daha fazla emisyon yarattıklarını kanıtlamıştır.
Bir rezervuar yapmak için herhangi bir tropikal arazi sular altında kaldığında büyük bir bitki kütlesi batmış olur. Bu bitkiler öldüklerinde, rezervuarın dibinde önemli bir karbon kaynağı haline gelirler.
Stanford Üniversitesi’nden Katy Ashe, “Fiziksel karışım eksikliği ve yüksek oksijen tüketimi nedeniyle, rezervuarlarda çok düşük oksijen seviyeleri oluşuyor” diye açıklıyor bu durumu: “Karbonun anaerobik bozunması bakteriler tarafından meydana geldiğinde… metan bir yan ürün olarak üretilir… Bu metan, köpürme veya suların gazdan arındırılması yoluyla doğrudan havaya taşınır.” Bu gazın serbest kalması, su, yüksek basınç altında türbinlerden geçtiğinde ortaya çıkıyor ve nehrin akışına salınır.
Rezervuar doldurulduğunda sular altında kalan bitki örtüsü biyokütlesi ve karbon bakımından zengin topraklar, barajın faaliyetinin ilk birkaç yılında muazzam bir emisyon zirvesi oluşturur. Kritik olarak, önümüzdeki on yıl içinde faaliyete geçirilen yeni barajlar küresel ısınmanın, Paris Anlaşması’nda belirlenen sınırlar dahilinde kalmak ve iklim açından kritik noktayı geçmekten kaçınmak için kesin bir şekilde kontrol edilmesi gereken zamanda, atmosfere en büyük emisyonları salacaktır.
Salınan emisyonun ilk büyük zirve değerlerinin ardından, oksijen bakımından fakir tropik rezervuarlar, ilk zirveye göre daha düşük bir seviyede olsa da, tüm çalışma ömürleri içinde sera gazı üretmeye devam ediyor. Rezervuarın altındaki çürüyen bitkiler ve diğer karbon kaynakları, çok güçlü bir sera gazı olan metan yayıyorlar.
Bilim insanlarının tropik barajların iklim değişikliğini engellemediğini açıklamasına ve bu konuda uyarı yapmalarına rağmen Asya, Afrika ve Latin Amerika‘daki hükümetler çoğu zaman BM’ye barajların temiz olduğunu ve emisyonu azalttığı iddia ederek barajları inşa etmeye devam ediyor.
PT NSHE’nin sunumunu yaptığı Madrid’deki COP25’teki Endonezya pavyonu. Fotoğraf Justin Catanoso.
İnşa etmek veya etmemek
Öyleyse soru şu: PT NSHE Batang Toru barajı gerçekten Endonezya’nın karbon emisyonunu %4 oranda azaltacak mı? Yoksa bu iddia dünyanın atmosferik sıkıntılarına daha fazla metan mı ekliyor? PT NSHE, bir nehir akıntısı barajı inşa etmeyi planladığını ve emisyonları azaltacak küçük bir rezervuara sahip olacaklarını söylüyor.
Ancak bu her şeye rağmen Batang Toru barajının sıfır emisyon üreteceği anlamına gelmiyor. 2016 yapılan küresel bir araştırmada, altı kıtaya yayılan 267 rezervuardan önemli miktarda karbondioksit, metan ve azot oksit yayıldığı tespit edildi.
Bu araştırmacılar, metanın “20 yıllık kısa zaman zarfında daha yüksek bir küresel ısınma yaratma potansiyeline sahip” olduğunu ve ülkelerin emisyonlarını azaltmasının kritik önemde olduğunu belirtiyorlar. Aslında, son IPCC değerlendirmesine (AR-5) göre, bu on yıllık zaman ölçeğinde dikkate alındığında metanın etkisi CO2’den 86 kat daha fazla.
Bu, feci sonuçların önlenmesi için küresel ısınmanın [projeksiyona] dahil edilmesi gereken zaman dilimi. 100 yıldan daha uzun bir zaman dilimi içinde ise, metanın küresel ısınma üzerindeki etkisi 34 kat ve azot oksidin etkisi ton başına karbondioksitten neredeyse 300 kat daha fazla. Bilim insanları rezervuarların küresel pirinç çeltik yetiştiriciliğine kıyasla insan ürünü sera gazı emisyonlarının %1,3’üne katkıda bulunduğunu tahmin ediyorlar.
Buna rağmen, dünyanın tropikal barajları Birleşmiş Milletler emisyon değerlendirmelerinde hala bir kalem olarak sayılmıyor. Aslında, dünya ülkeleri BM’nin Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) kapsamında yeni inşa edilen barajlar için karbon kredisi almaya, analistlerin kapatılması gerektiğini söylediği bir sera gazı emisyonları muhasebe deliği olarak, uygun görülmeye devam ediyor.
Brezilya Amazonları‘nda birçok barajı inceleyen bir araştırmacı olan Philip Fearnside‘a göre, “Emisyon envanterlerinde ve emisyon azaltmada hidroelektrik barajların rolü sistematik olarak göz ardı edildi” ve Birleşmiş Milletler tarafından acilen ele alınması gerekiyor.
Ancak bu, COP25 kural yapımında ele alınmayacak bir karbon muhasebesi deliği, yani Paris Anlaşması gelecek yıl yürürlüğe girdiğinde kalıcı olarak yerinde kalması muhtemel.
Petrol şirketi BP, sera gazı emisyonunu azaltarak şirketin karbon ayak izini 2050 yılına kadar net sıfıra indirme taahhüdünde bulundu. Buna göre, şirketin petrol ve gaz sektöründen yılda 400 milyondan daha fazla karbon emisyonunu sıfırlaması gerekiyor.
Guardian’da yer alan habere göre bu ay önceki yönetici Bob Dudley‘in yerine gelen Bernard Looney, BP’nin değişmesi gerektiğinin açık olduğunu söyledi. Looney, BP’nin 2050 yılına kadar “yerden çıkan tüm karbonun yanı sıra operasyonlarımızdan yaydığımız tüm sera gazlarıyla mücadele ederek net sıfır şirket olmayı hedefleyeceğiz” dedi.
‘Geri dönüşü yok’
Looney, BP’nin zaman içinde düşük karbonlu işlere daha fazla, petrol ve doğalgaza ise daha az yatırım yapacağını belirtti. “Net sıfıra gidiyoruz. Geri dönüşü yok” diyen Looney, BP’nin hedefe nasıl ulaşacağına dair detayların Eylül ayında gerçekleşecek yatırımcılar toplantısına kadar açıklanmayacağını söyledi.
Petrol ve doğal gaz üretimine devam
BP’nin petrol üretim işlerinin eski başkanı BP’nin 2050’de hala petrol ve doğal gaz üreteceğini ancak bugün ürettiğinden daha az olacağını söyledi. Net sıfır stratejisi, BP’nin her yıl ürettiği petrol ve gazın ağaç dikme ve karbon yakalama teknolojileri gibi önlemler yoluyla yarattığı 360 milyon ton sera emisyonunu azaltmasını veya dengelemesini öngörüyor.
Yatırımları geri çekip çekmeyeceği belli değil
BP tarafından yapılan açıklamada şirketin önümüzdeki 10 yıl içinde petrol ve gaz üretimini yüzde 20 oranında artırma planlarından uzaklaşacağını öne sürecek bir veri paylaşılması. Aynı zamanda şirketin ürünlerinin kullanılmasının yaratacağı karbon emisyonu hakkında ise bir detay bulunmuyor.
Greenpeace’ten tepki
BP tarafından yapılan açıklamanın ardından Twitter üzerinden bir mesaj yayınlayan Greenpeace Birleşik Krallık ofisi, yeni petrol ve gaz arama çalışmalarını durdurmadan ve mevcut kuyularda üretimi azaltmadan nasıl net sıfıra ulaşacaklarını sordu. Paylaştıkları videoda ise BP’nin şu anda mevcut üretim alanlarının listesine yer verildi.
How do BP get to 'net zero' without: – Stopping drilling for NEW oil and gas – Reducing the oil and gas from their existing oil and gas wells
CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık kadın muhtarlarla ilgili çalışmasının sonuçlarını paylaştı. Çalışmaya göre 31 Mart 2019’daki yerel seçimlerin ardından 2023’e kadar görev yapacak kadın muhtarların sayısı 171. Böylece muhtarlar arasındaki kadın oranı yüzde 2.14 ile meclisteki kadın oranından neredeyse sekiz kat daha az oldu.
Cumhuriyet’ten Mahmut Lıcalı’nın haberleştirdiği çalışmaya göre seçilen kadın muhtarların 963’ü mahalle muhtarı, 108’i de köy muhtarı olarak göreve başladı. Araştırmada kadın muhtarların oranıyla ilgili şu veriler yer aldı:
50 muhtardan biri kadın
Türkiye genelinde 30 bin 5 mahalle, 18 bin 152 köy olmak üzere toplam 50 bin 157 muhtar bulunuyor. Buna göre Türkiye’de kadın muhtarların sayısı genel muhtarların sayısının yüzde 2.14’ünü oluşturuyor. Başka bir deyişle ortalama her 50 muhtardan yalnızca 1’i kadın muhtarlardan oluşuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın düzenlediği 30. Muhtarlar Toplantısı/ Mersin Gündem Gazetesi
Bir önceki döneme kıyasla yüzde 45 artış
2014-2019 döneminde Türkiye genelindeki kadın muhtar sayısı 685 olurken, bir önceki döneme göre kadın muhtar sayısı yüzde 45 oranında artış göstermesine karşın milletvekili kadın oranına göre çok düşük kalıyor. Kadın muhtar oranı, milletvekili kadın oranına göre yaklaşık 8 kat daha düşük durumda.
En fazla kadın muhtar İstanbul’da
Türkiye genelinde 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından 77 ilde kadın muhtar bulunurken en fazla kadın muhtar 140 muhtarla İstanbul, 124 kadın muhtarla Ankara ve 120 muhtarla İzmir’de bulunuyor.
En fazla kadın muhtarın bulunduğu ilçeler arasında Çankaya ilk sırada. Ankara’nın Çankaya ilçesinde 47 kadın muhtar görev yaparken ikinci sırada Konak geliyor. İzmir’in Konak ilçesinde 23 kadın muhtar görevde. Yenimahalle ilçesinde 20 kadın muhtar bulunuyor.
4 ilde kadın muhtar yok
Türkiye’de Bitlis, Muş, Sinop ve Şanlıurfa olmak üzere toplam 4 ilde ne köylerde ne de mahallelerde kadın muhtar yer alıyor. Bayburt, Hakkâri ve Siirt’te ise yalnızca 1’er kadın muhtar görev yapıyor.
Yapılan araştırma, gezegenin karbon yutağı olarak bilinen Amazonların yangınlar ve ormansızlaşma sonucunda yaklaşık yüzde 20’sinin atmosferde net bir karbondioksit kaynağı haline geldiğini ortaya koydu.
Brezilya Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü‘nde (INPE) araştırmacı Prof. Luciana Gatti tarafından yürütülen araştırma, Amazon havzasının farklı bölümlerinde sensörler ile donatılmış uçaklar ile yapılan sera gazı ölçümlerine dayanıyor.
On yıl boyunca toplanılan verilere dayanan çalışma, gezegenin karbon yutağı olarak bilinen Amazonların yaklaşık yüzde 20’sinin atmosferde net bir karbondioksit kaynağı haline geldiğini ortaya koydu.
Sebebi ormansızlaşma
Bu büyük dönüşümün başlıca sebebi ise ormansızlaşma. Çünkü ağaçlar büyürken atmosferden karbondioksiti emiyor; ağaçların ölmesiyle de bu karbondioksit serbest bırakılıyor. Son yıllarda ise milyonlarca ağaç kesilerek veya orman yangınları sırasında öldü.
BBC’de çıkan habere göre henüz yayınlanmamış olan araştırma, küresel ısıtmayı azaltan bir karbon yutağı olan Amazonların düşünülenden çok daha büyük bir hızda karbon kaynağı haline geldiğini iddia ediyor. Yağmur ormanlarının çoğu ise özellikle de daha yağışlı yıllarda, büyük miktarlarda karbondioksiti emme yeteneğini hala koruyor.
NASA tarafından çekilen uydu görüntüleri Amazonlardaki ormansızlaşmanın boyutunu gösteriyor
Gatti: Her yıl daha kötüye gidiyor
Newsnight’a verdiği demeçte her yılın daha kötüye gittiğini söyleyen Gatti “Güneydoğudaki bu bölgenin önemli bir karbon kaynağı olduğunu gözlemledik. Islak bir yıl mı yoksa kuru bir yıl mı olduğu önemli değil. 2017-18 ıslak bir yıl, ancak bir farkı yok” dedi.
Prof. Gatti’nin ekip arkadaşı Carlos Nobre ise durumu “çok endişe verici” olarak nitelendirdi ve bunun “önemli bir devrilme noktasının başlangıcını” gösteriyor olabileceğini belirtti.
Atmosferdeki karbondioksit miktarı bu yıl içinde ikinci kez rekor kırarak 416.08 ppm (milyonda bir parçacık) oldu. 10 Şubat tarihine ait değer Hawaii’de bulunan Mauna Loa Rasathanesi’nde ölçüldü.
Kayıt altına alınan değer ile birlikte 800 bin yıllık tarih içerisinde bildiğimiz en yüksek karbondioksit seviyesine ulaşmış olduk. 2020 yılı içerisinde ilk rekor ölçüm 21 Ocak tarihinde 415.79 ppm ile kaydedilmişti. Bir yıl önce 10 Şubat’ta kaydedilen değer ise 411.97 ppm olarak ölçülmüştü.
Önümüzdeki aylarda yeni rekorlar gelebilir
Rekorun ilk kez Ocak ayında kırılmış olması ise ayrı bir önem taşıyor. Çünkü normal bir dengede bitkilerin büyümeye başladığı ilkbahar aylarında artan karbondioksit seviyesi yazın azalışa geçiyor. Geçtiğimiz yıl istisna olmak üzere, endüstri döneminden bu yana yükselmekte olan karbondioksit miktarları genel olarak Mart ve Nisan aylarında rekor değerlere ulaşıyordu.
Geçtiğimiz yıl Şubat ayında gerçekleşen bu durum şimdi Ocak ayında gerçekleşti. Ve Şubat ayında kırılan yeni bir rekor ile izlendi. Yani bu yıl içerisinde birkaç kez daha rekor kırılması mümkün gözüküyor.
Hükümetler Arası İklim Paneli (IPCC) 1,5 derece Raporu’nda binlerce bilim insanı iklim değişikliği ile havadaki karbondioksit miktarı arasında bağlantı bulunduğunu ve bunun sebebinin insanların faaliyetleri olduğunu belirtiyor.
Aynı zamanda bilim insanları 1,5 derece ısınma limiti aşıldığında birçok türün yok olacağı, sel ve kuraklık gibi felaketlerin çok daha fazla görüleceğini söylüyor. Bunun için yapılması gereken ise eşi benzeri görülmemiş önlemler alarak ülkelerin karbon emisyonlarını bir an önce sıfırlamaları.
İngiltere’nin başkenti Londra’da ‘kıvırcık ve kabarık saçları diğer öğrencilerin tahtayı görmesini engellediği’ gerekçesiyle öğretmenleri tarafından defalarca eve gönderilen Ruby Williams, 8 bin 500 sterlin (yaklaşık 67 bin TL) tazminat kazandı. Şimdi 18 yaşında olan Williams, “Umarım bu hikâye benzer durumlarda susmak zorunda kalanlara cesaret verir” dedi.
BBC’nin haberine göre, Hackney’de Urswick Okulu’nda okuyan Ruby Williams, ilk kez dört yıl önce 14 yaşındayken saçları yüzünden okuldan eve gönderildi. Bunun bir şaka olduğunu düşündüğünü söyleyen Williams’a ‘sağlık ve güvenlik standartlarını’ hatırlatan okul, genç öğrenciye saçlarının kabul edilebilir uzunluk ve genişlikte olması gerektiğini savundu.
Onlarca farklı yöntem denedi, pek çok dersi kaçırdı
Aynı olay defalarca tekrarlanırken Ruby William da bu süreçte kurallara uyabilmek adına saçlarını örmek, at kuyruğu yapmak, düzleştirmek gibi pek çok farklı tarz denedi. Ancak tüm bu yöntemler ya çok fazla zaman alıyordu ya maliyeti yüksek oluyordu ya da saçına kalıcı hasar veriyordu. Sınavlara hazırlandığı bu dönemde Williams pek çok dersi kaçırdı, dışlanmış hissetti ve arkadaşlarının önünde küçük düştü.
Bir gün bir öğretmenin saçlarına zorla bant takmak istediğini anlatan Williams, “Bu benim için bardağı taşıran son damla oldu. İnsanlar istedikleri uzunlukta, neredeyse kalçalarına gelecek derecede saçlarını uzatabiliyorken ben neden saçımı kesmek ya da değiştirmek zorundayım” diye konuştu.
Ruby spent her GCSEs being sent home from school because her hair was "too big".
It's taken more than three years but she's now received an out-of-court settlement of £8,500.
Genç öğrencinin ailesiyle birlikte başlattığı hukuk mücadelesini Eşitlik ve İnsan Hakları Komisyonu da destekledi. Ailenin şikâyeti üzerine okulun web sitesinde yer alan ‘saç politikası’ kaldırıldı.
Üç yıldan fazla süren hukuk mücadelede mahkemeye gitmeden okulla uzlaşan Ruby Williams, 8 bin 500 sterlin (yaklaşık 67 bin TL) tazminat almaya hak kazandı.
‘Hiçbir siyah çocuk benim gibi acı çekmemeli’
Okulun yönetim kurulu ise her fırsatta çeşitliliği vurguladıklarını savunarak ayrımcılık yaptıklarını reddetti.
Radio 1 Newsbeat’e konuşan Ruby Williams, “Umarım bu hikâye benzer durumlarda susmak zorunda kalanlara cesaret verir. Afro saçlara sahip hiçbir çocuk benim gibi acı çekmemeli” dedi.
Başka bir okulda eğitimine devam eden Ruby, artık saçlarını konusunda utanç hissetmediğini belirtti ve “Saçlarımla kesinlikle gurur duyuyorum. Kaydedilen ilerlemeyle ve yaşadığım yolculukla gurur duyuyorum. Saçlarım ‘çok büyük’ olduğu için gururluyum” ifadelerini kullandı.
Bu yılın Kasım ayında, ABD Başkanlığı için Donald Trump ile yarışacak Demokrat Parti adayını belirleyecek ön seçim sürecinin ikinci ayağı New Hampshire’da yapıldı. Ön seçimi, kendini ‘demokrat sosyalist’ olarak tanımlayan Bernie Sanders kazandı.
Iowa‘nın ardından dün New Hampshire eyaletinde yapılan seçimlerde, geçen seçim döneminde Hillary Clinton ile yarışan ve aday adaylığında kalan Bernie Sanders oyların yaklaşık yüzde 26’sını alarak birinci oldu. Sanders, ön seçimde yine eski South Bend Belediye Başkanı Pete Buttigieg ile yarıştı. Buttigieg bin oy farkla, New Hampshire’deki ön seçimi kaybetti. Uzun süre boyunca yarışın favorisi olarak görülen eski Başkan Yardımcısı Joe Biden ve iddialı adaylardansenatör Elizabeth Warren ise bir kez daha beklentilerin altında kaldı. Sandıktan çıkan sürpriz sonuç ise Minnesota Senatörü Amy Klobuchar‘ın üçüncü olması oldu.
Biden ve Warren delege çıkaramadı
Açıklanan sonuçlara göre Sanders oyların yüzde 25.7’sini, Buttigieg 24.4’ünü, Amy Klobuchar ise 19.8’ini aldı. Senatör Elizabeth Warren ve Joe Biden’sa yüzde 10’un altında kalarak delege kazanamadı.
Buna rağmen Buttigieg, New Hampshire’dan dokuz delege çıkararak Sanders karşısındaki bir delegelik üstünlüğünü korudu. Sanders Iowa ön seçiminde daha fazla oy almış, ancak delegeler bölgelerden alınan sonuçlara göre belirlendiği için Buttigieg bir delege fazla çıkarmıştı.
Sanders sonuçların yüzde 77’sinin açıklanmasının ardından yaptığı zafer konuşmasında “Size şunu söyleyeyim; bu zafer Donald Trump için sonun başlangıcıdır” dedi.
Trump: Hikaye arıyorlar
Seçim sonuçlarına ve Sanders’ın açıklamalarına attığı bir tweet ile cevap veren ABD Başkanı Donald Trump ise şunları söyledi:
“Yalan haber yapan medya kendine büyük bir Demokrat hikayesi bulmak için çok uğraşıyor. Ancak ortada çok harika bir şey yok. Bu harika devletin tarihinde New Hampshire’daki ön seçimlerde, göreve gelmiş iki parti başkanları arasından en çok oyu alanın ben olması büyük bir haber olmaz mıydı?”