9-20 Kasım 2020 tarihlerinde İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ıncı Taraflar Konferansı’na (COP26) başkanlık yapması için Birleşik Krallık Uluslararası Kalkınma Devlet Sekreteri Alok Sharma seçildi.
Eski başkan kovulmuştu
En başta konferansa başkanlık yapması için görevlendirilen isim eski Enerji Bakanı Claire O’Neill olmuştu. Ancak daha sonra Birleşik Krallık başbakanı Boris Johnson 31 Ocak tarihinde O’Neill’i görevden çektiğini duyurmuştu.
David Cameron ve William Hague gibi yüksek profilli isimler ise yapılan başkanlık teklifini geri çevirmişlerdi. Yaklaşık iki hafta süren belirsizliğin ardından yeni isim belirlenmiş oldu.
Çevre konularına ne kadar duyarlı?
Sharma’nın parlamentodaki yeşil meselelere oy verme konusunda karışık bir kaydı var. Guardian’ın Kirleticiler (Polluters) projesinde yer alan verilere göre Sharma, mecliste bulunduğu sürede iklim ve çevre konularını etkileyen 13 oylamanın sadece iki tanesinde yeşil bir tercihte bulundu. En çok ret verdiği konular arasında ise iklim krizine karşı atılacak adımlar geliyor.
Londra’daki Yokoluş İsyanı aktivistleri Durham’daki kömür madeni alanının genişletilmesine dair teklife tepkilerini göstermek amacıyla İskan, Topluluklar ve Yerel Yönetimler Bakanlığı önünde eylem gerçekleştirdi.
Bakanlığın bahçesindeki toprak alanı kazan eylemciler “Zaten çukurdayız, daha fazla kazmayı bırakın” dedi. Eylem sonunda polis toplamda yedi kişiyi gözaltına aldı.
500 bin ton kömür
Banks Madencilik Durkham’da bulunan bir maden alanından 500 bin tonluk kömür çıkarımı için Durkham Belediyesine bir teklifte bulundu. Her ne kadar kömür sahasının genişletilmesine izin verilip verilmeyeceği Durkham İl Meclisi tarafından alınacak olsa da İskan, Topluluklar ve Yerel Yönetimler Bakanı Robert Jenrick’in izni iptal etme yetkisi bulunuyor.
‘Kömür mirasımız, geleceğimiz değil’
Bakanlığın bahçesini kazarak gerçekleştirdikleri performatif eylemden sonra açıklama yapan Yokoluş İsyancıları “kömür bizim mirasımız, geleceğimiz değil” dedi. Açıklamada iklim krizini ve adaletsizliğini ele almak için gereken dönüştürücü çözümler, yalnızca az sayıda kişiye geçici iş sağlayan, yerel ekosistemi tamamen tahrip eden ve daha fazla emisyona sebep olan madencilik çalışmalarını içermiyor” denildi.
Maden alanı işgal edilecek
İklim aktivistleri daha önce de görüşmelerin yapıldığı 5 Şubat’ta Durkham İl Meclisi önünde eylem yapmış ve maden alanının genişletilmesi planının reddedilmesini talep etmişlerdi. Eylemciler 26 ve 28 Şubat tarihleri arasında maden alanını işgal etmeyi planlıyor.
Durkham İl Meclisi önündeki eylem. Fotoğraf: Nicholas Kasch
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Kanal İstanbul projesine ilişkin ‘ÇED Olumlu’ kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması talebiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nde dava açtı.
Dava dilekçesinde şu ifadelere yer verildi:
“İdari Yargı Uygulama Yasası’nın (İYUY) 27. Maddesi’nin 2. fıkrasında ‘idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararların birlikte gerçekleştiği hallerde yürütmenin durdurulmasına karar verileceği kuralı’ yer almakta olup, açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararlara yol açacak olan dava konusu ‘ÇED Olumlu’ kararının öncelik ve ivedilikle yürütmesinin durdurulması da gerekir.”
ÇED raporunun yasal düzenlemeler, planlama ve şehircilik ilke ve teknikleri, kamu yararı, Anayasa, Çevre ve İmar Mevzuatı ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğuna dikkat çekilen dilekçede, uygulanması halinde telafisi güç ve imkânsız zararlara yol açacak olması nedeniyle dava açma zaruretinin doğduğu kaydedildi.
Sürece ve esasa yönelik iptal gerekçeleri ise şöyle:
İstanbul’un 8500 yıllık tarihi ve kültürel mirası tehdit altında
Boğaz ve Boğaza alternatif bir kanal olması nedeniyle, İstanbul ölçeğinde bölgesel olarak değerlendirilmesi gerekir. Boğaziçi’nden Tarihi Yarımada’ya kadar tüm İstanbul’u etkileyecek projede kültürel mirasa ilişkin yeterli değerlendirme yapılmamıştır.
ÇED ekibinde şehir plancısı; kültürel mirasa etkisinin değerlendirildiği raporda mimar, restaratör mimar veya sanat tarihçisi olmaması, projenin etkisinin yeterince algılanamadığı ve her yönü ile değerlendirilmeye gerek görülmediğinin en önemli işaretlerinden birisidir.
Projenin paydaş kurumları arasında Kültür ve Turizm Bakanlığı yer almamaktadır. Dünya Mirası Listesi’ne girmiş tarihi ve kültürel alanların etki değerlendirilmesinin bağımsız ve konunun uzmanları tarafından hazırlanması gerekirken yapılmamıştır.
İstanbul’un 8500 yıllık tarihi ve kültürel mirası tehdit altındadır.
Uluslararası anlaşmaların irdelendiğine dair raporda herhangi bir bilgi ve değerlendirme bulunmamaktadır.
İtirazlar dikkate alınmadı
Nihai ÇED Raporunda yapılan itirazlara öneri ve görüşlere yer verilmesi gerekirken hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Hatta sayfa numaralarının bile değişmediği görülmüştür. Rapor, ilgili mevzuata uygun imar planlarının yapılıp onaylanmasından sonra hazırlanması gerekirken Çevre Düzeni Planı dahi ÇED Raporu sonrası onaylanmış, alt ölçekli planlar ise henüz hazırlanmamıştır. Bu husus mevcut hukuki düzenlemeler ve yerleşik yargı kararları gereği başlı başına bir iptal nedenidir.
Proje geliştirilirken kamu yararı gözetilmemiş, bizzat yatırımcı Bakanlıkça bunun bir rant projesi olduğu ikrar edilmiştir. ÇED Raporunda yer verilen verilerden de anlaşılacağı üzere Proje kamuya yüksek ve önceliği olmayan maliyetler yükleyecektir.
Kentin su kaynakları, orman, tarım ve mera alanları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ekolojik sistem tahrip olacaktır.
Kanal, seyir emniyetinin sağlanması açısından doğru bir tercih değildir. Boğaz’dan üç kat daha dar olması nedeniyle kazalara daha açıktır. Ayrıca Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği, gemilerin kanaldan geçmeye zorlanması mümkün değildir.
Rezerv alanlar yapılaşmaya açılıyor
3194 Sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişiklikle yasal hale getirilen su yolu tanımı, kamu yararı düşüncesi olmaksızın yalnız özel çıkarlar için veya yalnız belli kişilerin yararına olarak kanun hükmü konulamaz prensibi gereği Anayasa’ya aykırıdır.
Jeolojik, jeomorfolojik, jeoteknik, mühendislik jeolojisi, jeofizik, hidrolojik, hidrojeolojik, depremsellik, tsunami, yeraltı jeolojisi bakımından güvenli bulunmamaktadır. Olası bir deprem durumunda kullanılacak rezerv alanlar amacı dışında yapılaşmaya açılmıştır.
Kesilecek ağaç miktarı ÇED Raporunda belirtildiği gibi 201 bin değil 400 binin üzerindedir.
Marmara Denizi’ndeki canlılığa son verecektir.
Kanal İstanbul Projesi’ne yönelik ÇED Raporunun hazırlanma sürecinde ilgili kurum ve kuruluş görüşleri dikkate alınmamış, TUBİTAK MAM, DSİ ve DHMI Projeye olumsuz görüş bildirmişler ancak bu olumsuz görüşler kamuoyundan gizlenmiştir.
Deprem anında müdahale edilemeyecek
Proje güzergâhında yer alan dereler, sulama kanalları, kanalizasyon sistemleri, su ve doğalgaz boru hatları kesilecek; iptal edilecek ve yeniden yapılması gerekecek içme ve atık su tesisleri 19 milyar liraya mal olacaktır.
Trafik yoğunluğunu artıracak, yapılması planlanan metro projelerini olumsuz etkileyecektir.
Kanal üzerinde planlanan yedi adet köprü, özellikle afet anında; Çatalca, Silivri ve Büyükçekmece ilçelerine müdahale edilmesinde yetersiz kalacaktır.
Kentin atık yönetiminde taşıma maliyetlerini artıracaktır. Bu miktar hafriyat toprağının taşınması sırasında alınacak önlemler, dolgu alanlarına nasıl taşınacağı ve depolama alanı ile ilgili yasal izin ve prosedür bilgileri rapor içeriğinde bulunmamaktadır. Kazıdan çıkacak hafriyat miktarı, İstanbul’un 36 yıl boyunca üreteceği hafriyata denktir. Yedi yılda taşınabileceği öngörülen bu hafriyat için kentin depolama alanları yetersiz kalacaktır. Havadaki toz miktarı insan hayatını tehdit eden seviyelere çıkacaktır. Çıkacak hafriyatla Karadeniz’de dolgu alanı oluşturulması, deniz ekosisteminde ve İstanbul Boğazı’nda kirlilik ve tahribata yol açacaktır.
Troya Çevre Derneği, kooperatifler aracılığıyla yenilenebilir enerji üretmek için bir yol haritası hazırladı. Yenilenebilir enerjinin özellikle tarımsal üretimde verimli bir şekilde kullanılabileceğinin vurgulandığı raporda, Çanakkale ili örneği üzerinden bunun yönetmeliğe uygun bir şekilde nasıl gerçekleştirilebileceği adım adım anlatıldı.
Nüfusun yüzde 34’ü tarım sektöründe
Çanakkale, tarımsal üretimde Türkiye’nin önde gelen illeri arasında yer alıyor. İlin sahip olduğu arazilerin yüzde 33’ünü işlenebilir araziler oluşturuyor. Bölgenin temel geçim kaynağı ise tarım ve hayvancılık. Faaliyet gösteren tarımsal işletme sayısı 48.402 adet olmakla birlikte yalnızca 22.084 adedi Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı. Toplam nüfusun ise yüzde 34’ü tarım sektöründe çalışıyor.
Güneş enerjisi ve tarım
Tarımsal üretim açısından oldukça verimli olan bölge aynı zamanda güneş, rüzgar, dalga ve akıntı, jeotermal ve biyo yakıt ile enerji üretimi açısından da oldukça elverişli. Elde edilen elektrik de tarımsal üretimi güçlendirmek için kullanılabiliyor.
Güneş enerjisi yalnızca elektrik üretme amaçlı değil su ısıtma, sebze kurutma, seracılık ve ısınma gibi temel ihtiyaçlar için de kullanılabiliyor. Çalışmada, Çanakkale ilinin yıllık ortalama güneşlenme süresi ile üretilebilecek elektrik miktarları ise şu şekilde verildi:
Çalışmada, sulama yapılması için kullanılacak pompalama sistemlerinin elektriğinin tarımsal sulama sisteminin yanına kurulacak olan 5-10 arası güneş paneli ile sağlanabileceği belirtiliyor. Bu panellerin ise tarımsal üretim yapılan açık araziler yerine bölgeye yakın başka bir verimsiz arazide veya bir çatı sisteminde kurulması çok daha sağlıklı olduğuna yer veriliyor.
Rüzgar enerjisi ve tarım
Dünya Rüzgar Enerjisi Birliği’nin hazırladığı rüzgar verimliliği haritasında Ege bölgesi ve özellikle boğazların olduğu bölgeler, en verimli istikrar ve potansiyele sahip bölgelerden biri. Raporda Çanakkale ilinde işletilen rüzgar enerjisi santralleri ise şu şekilde sıralandı:
Raporda daha çok küçük kapasitelerde hizmet veren rüzgar güllerinin, şebekeye uzak veya kendi elektriğini üretmek isteyen çiftliklerde ve özellikle de sulama için pompalama sistemlerinde kullanılabileceği belirtildi.
Uygulanacak adımlar
Troya Çevre Derneği yenilenebilir enerji sistemlerinin kooperatifler aracılığıyla yönetmeliğe uygun bir şekilde kurulması için gerekli adımları ise şu şekilde sıraladı:
TBMM Genel Kurulu’nda, İmar Kanunu’nda değişiklikler içeren Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin görüşmeleri sırasında iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında, Cumhurbaşkanlığı Otağı tartışması yaşandı. Muhalefetin, “Halk konteynerlerde elektriksiz yaşarken yeni bir saraya ihtiyaç yok” eleştirilerini yanıtlayan AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan, “İsteseniz de istemeseniz de yapacağız” dedi.
Birgün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre, Torba Teklif’in TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen maddeleri arasında Bitlis Ahlat’taki saraya ilişkin düzenleme de yer aldı. Anayasa Mahkemesi’nin “iptal” kararı vermesi üzerine Gençlik ve Spor Bakanlığı’na devredilen inşaatın Cumhurbaşkanlığı Sarayı olarak yapımına olanak sağlayan düzenlemeye muhalefet milletvekilleri tepki gösterdi..
Tepkilere yanıt veren AKP’li Cahit Özkan, halkın talebiyle Cumhurbaşkanlığı Otağı’nın yapıldığını öne öne sürdü; Ahlat’taki yerleşime “hayır” demenin, Atatürk’ün eserlerine de “hayır” demek anlamına geldiğini iddia etti.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise Özkan’a, “Sizin mevcut sarayınız kaçak, Atatürk Orman Çiftliği’nin böğründe bir bıçak gibi duruyor. Tank Palet karşılığında, rüşvet kokan bir uçan sarayınız da var. Bir de yüzen saray almışsınız. Şimdi ‘Türk milletinin hassasiyetleri’ deyip kendinize bir tane kaçak saray daha yapıyorsunuz” dedi.
‘Saray denilen milletin evi’
Cumhurbaşkanlığı Otağı’nın CHP istemese de inşa edileceğini ifade eden AKP’li Özkan, “Saray deyince siz ne anlıyorsunuz? Biz milletin evi olarak görüyoruz. Millete hizmetkâr olacak bütün devlet personelinin çalıştığı makam olarak görüyoruz. İsteseniz de istemeseniz de milletin evi, milletin parlamentosu tarafından, milletin yargısı tarafından alınan kararlarla adım adım, aşama aşama hayata geçecek” diye konuştu.
Biçer: Konteynerlerde elektrik saatlerini söküyorsunuz
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca da AKP’nin bu düzenleme ile hukuksuzlukta ısrar ettiğini ve halkın talebinin bu yerleşke olmadığını kaydetti. Karaca şunları söyledi: “Milletin saraya ihtiyacı yok. Denizli’nin Acıpayam ilçesinde 20 Mart 2019’da meydana gelen deprem sonrasında 170 aile tavanı delik, 20 metrekarelik konteynerlerde elektrik sobasıyla ısınmaya, eksi 10 derecede yaşamaya çalışıyor ve elektrik faturasını ödeyemediği için konteynerdeki elektrik saatlerini sökerek gidiyorsunuz”
Antarktika’da çalışmalar yürüten bilim insanları, çember sakallı penguenlerin sayısında son 50 yılda yüzde 60 azalma olduğunu tespit etti.
Araştırma, Greenpeace’in geçtiğimiz Nisan ayında başlattığı “Okyanusları Koru” kampanyası kapsamında bağımsız bilim insanları tarafından gerçekleştirildi. Bilim insanları, Antarktika yarımadasının kuzeydoğusunda önemli bir yaşam alanı olan Fil Adası’ndaki her bir penguen kolonisinin sayısında düşüş tespit etti.
Fil Adası’ndaki çember sakallı penguenlerin sayısı 1971 yılından bu yana yaklaşık yüzde 60 düştü. 1971’de yapılan son araştırmada 122,550 çift olan çember sakallı penguen sayısı bugün 52,786 çifte indi. Hatta bazı çember sakallı penguen kolonilerinde yüzde 77’ye varan düşüş tespit edildi.
Stony Brook Üniversitesi Ekoloji ve Evrim Bölümü’nden Doç. Dr. Heather J. Lynch şöyle konuştu:
“Böyle bir düşüş Güney Okyanus ekosisteminde 50 yıl önceye göre büyük bir değişim olduğunu gösteriyor. Bu değişime neden olabilecek birçok etken var ancak en büyük nedenin iklim değişikliği olduğunu görüyoruz.”
Greenpeace’in “Okyanusları Koru” kampanyasından Frida Bengtsson ise şunları söyledi:
“Daha az penguenin olduğu bir dünya daha mutsuz bir dünya olacak. Yaban hayatı yaşam mücadelesi verirken bizim de acilen okyanusları yıkıcı insan faaliyetlerinden koruyacak okyanus koruma alanlarına ihtiyacımız var. Çünkü penguenlerin de yaşadığı deniz hayatı, iklim değişikliğine karşı uyum sağlama gücüne sahip. Bunun için hükümetler acilen Küresel Okyanus Anlaşması’nı imzalamalılar.”
Stony Brook ve Northeastern Üniversitesi‘nden bilim insanları ekibi, ayrıca Low Adası’nda büyük, ama nispeten bilinmeyen çember sakallı penguen kolonilerini manuel ve drone ölçme tekniklerini kullanarak araştırdı. Yaklaşık 100,000 çift çember sakallı penguene ev sahipliği yaptığı düşünülen ada, ilk kez karadan araştırıldı.
‘Küresel Okyanus anlaşması kabul edilmeli’
Okyanuslar iklim değişikliği, aşırı avlanma, derin deniz madenciliği, petrol çalışmaları ve plastik kirliliği nedeniyle tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir tehlike altında. Bilim insanları sucul yaşamı korumak ve iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için 2030 yılına kadar okyanuslarımızın en az üçte birinin okyanus koruma alanları kapsamına alınması gerektiğini söylüyor. Birleşmiş Milletler’de kabul edilecek güçlü bir Küresel Okyanus Anlaşması, okyanusların korunmasını sağlayabilir. Küresel Okyanus Anlaşması’nın son müzakeresi Birleşmiş Milletler’de 29 Mart-3 Nisan tarihlerinde yapılacak.
Balıkesir ili Ayvalık ilçesinde Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın sınırları içerisinde kalan ve halk plajı olarak da kullanılan Pınarboğazı ve Dalyan kıyılarının şirketlerce işletilmesi amacıyla düzenlenecek ihale, Ayvalık halkının tepkisi sonucunda iptal edildi.
‘Kıyılar halkındır’
Tarım ve Orman Bakanlığı 11 Şubat 2020 tarihinde 7+13 Yıl için kapı girişi + büfe işletmeciliği işi olarak özel şirketlere ihale edeceğini açıklamıştı. Tepkiler üzerine önce 25 Şubat tarihine ertelendiği bildirilen “Ayvalık Adaları Tabiat Parkı ihalesi”, bu kez de iptal edildi.
Ayvalık Belediyesi ise kararı “Milli Parklar Şube Müdürlüğünden alınan bilgi gereği Bakanlık İhale Komisyonunun 25.02.2020 tarihinde yapılacağı duyurulan ihaleyi iptal ettiği öğrenilmiştir” şeklinde duyurdu.
Milli Parklar Şube Müdürlüğünden alınan bilgi gereği Bakanlık İhale Komisyonunun 25.02.2020 tarihinde yapılacağı duyurulan ihaleyi iptal ettiği öğrenilmiştir. Gözümüz aydın. Emeği geçen herkese teşekkürler. pic.twitter.com/t9DrhOtzKw
İptal kararının ardından açıklama yapan Ayvalık Tabiat Platformu, “Kıyılar halkındır dedik, direndik ve kazandık” dedi. Açıklamada özetle şu ifadeler kullanıldı:
Birlikte çalıştık, birlikte mücadele ettik ve bu da sonuç getirdi. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı ve kıyıları çok kıymetlidir.
Kıyılarımızın hepimizin ortak varlığı olduğu unutulmadan korunmasını ve tüm halkımız tarafından serbestçe kullanılmasını, “koruma” adı altında kıyıların halka kapatılmamasını, Ayvalık Adaları Tabiat Parkının kirliliğe ve yangın riskine karşı sürekli kontrol edilmesini, uyarıcı, bilgilendirici tabelalarla donatılmasını, bakanlıkça kadro tahsisiyle istihdam edilecek koruma görevlilerinin alanda sürekli kontrol ve koruma görevi yürütmesini istiyoruz.
Bundan sonra da tabiat parkımıza, kıyılarımıza, yaşam alanlarımıza ve doğaya sahip çıkmaya devam edeceğiz. Böyle bir onurlu mücadeleye destek ve katkı veren herkese çok teşekkür ediyoruz.
Gezi davasında sona yaklaşılıyor. 18 Şubat’ta Silivri’de görülecek duruşma öncesi savcının mütalaasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istediği Bernard van Leer Vakfı Türkiye Temsilcisi Yiğit Aksakoğlu, yargılama sürecindeki gelinen aşamayı T24’den Şirin Payzın‘a anlattı.
Savcının kanıtlanmayan iddialarla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istediği Aksaoğlu, Gezi eylemlerinin bir senaryo olarak kullanıldığını, Gezi davasının da Osman Kavala‘yı içeride tutma davası olduğunu söyledi.
Hakkında istenen cezayla ilgili değerlendirmelerde bulunan Aksakoğlu, “Bunu bize niye yapıyorlar anlamıyorum. Ben gerçekten bu devlete ne yaptım ki beni canlı canlı hayatımın sonuna kadar bir hücreye tıkmak istiyorlar. Gerçekten ne yaptığımı biri çıksın anlatsın istiyorum. 220 gün tek başıma bir yerde kaldım ve sonra tahliye oldum. Yetmedi mi? Kimse çıkıp bunun için sorumluluk almadı. Bu iş bu kadar kolay mı?” diye sordu.
Duruşmaya değil, sivil toplumun cenazesine gideceğiz
Sivil toplumu geliştirme amacıyla yapılan bütün faaliyetlerin suç olarak gösterildiğini ifade eden Aksakoğlu, “Son duruşmaya giderken aslında sivil toplumun cenazesine gideceğiz” dedi.
İddianamenin ‘kopyala/yapıştır’ yöntemiyle hazırlandığına dikkati çeken Aksakoğlu, iddianamede 11 yıl önce ayrıldığı iş yerinde hâlâ çalışıyor göründüğünü, aynı bilginin mütalaada da yer aldığını söyledi.
İnsanların kişisel olarak destek verdiğini ancak kurumsal olarak herkesin korktuğunu belirten Aksakoğlu, “Hiçbir kurum benimle ilgili sesini çıkaramadı. Bundan sonra da çıkaramayacaklar. Bitti. Sivil toplumun sonuna geldik. Türkiye’de bildiğimiz anlamda sivil toplumun sonuna geldik” diye konuştu.
bianet Erkek Şiddeti Çetelesi 14 Şubat Sevgililer Günü’nde yayınlandı. Türkiye’deki yerel, ulusal ve internet basınına yansıyan haberlerden derlenen güncel verilere göre;
erkekler, 2019’da en az 328 kadını ve aralarında bebeklerin de olduğu 15 çocuğu öldürdü, 51 kadına tecavüz etti, 712 kadını seks işçiliğine zorladı, 232 kadını taciz etti, 279 çocuğu istismar etti.
Çetelenin duyurusunu Oyuncu Halil Ergün’ün seslendirdiği video çalışmasıyla duyuran bianet; “kim, kimi, nerede, nasıl, ne yaptı?” sorularına cevap aradı. Maalesef bu yıl da “kim?” sorusunun cevabı “erkekler” olurken, “kimi?” sorusunun cevabı kadınlar oldu. Erkekler bu yıl en az 328 kadını öldürdü.
Her yıl giderek artıyor
2014 yılından bu yana derlenen verilere göre 2019 yılında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı büyük bir artış yaşadı. Son altı yılda kaydedilen en fazla ölüm oranı geçtiğimiz yıl gözlemlendi.
Ayrıca, erkekler 2019’da en az 630 kadına da şiddet uyguladı. 2019’da en az 134 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansırken, en az 12 kadının ölümü de “faili meçhul cinayet” olarak yansıdı.
Erkekler, 2019’da, en az 20 kadını öldürmeye teşebbüs etti, 23 kadını öldürmekle tehdit etti. 2019’da aralarında transların da olduğu en az 30 kadının ölümü basına “intihar”, “intihara sürüklenme” ve “şüpheli intihar” olarak yansıdı.
Kim?
2019’da en az 185 kadını kocası/dini nikâhlı kocası/ eski kocası, 44 kadını sevgilisi/eski sevgilisi, 39 kadını akrabası (baba, abi, damat, kardeş, oğul, torun) altı kadını tanıdığı, dokuz kadını tanımadığı,bir kadını polis, bir kadını müşterisi, dört kadını komşusu, dokuz kadını arkadaşı, bir kadını işvereni, bir kadını evine giren hırsız ve bir kadını da ev sahibi öldürdü. En az 27 kadını öldüren kişinin yakınlık derecesi basına yansımadı.
Nerede?
Erkekler, 171 kadını ev içinde, 84 kadını iş yeri, sokak, ormanlık alan, trafik gibi kamusal alanlarda öldürdü. Erkeklerin 73 kadını nerede öldürdüğü basına yansımadı. Erkekler kadınların yüzde 52’sini ev içinde, yüzde 26’sını kamusal alanda öldürdü. Basına yansımayan oransa yüzde 23.
Nasıl?
Erkekler, kadınların yüzde 52’sini ateşli silahla, yüzde 28’i kesici aletlerle öldürdü. Erkekler, kadınların yüzde 11’ini darp ederek, zehirleyerek öldürdü.
Erkekler, 170 kadını ateşli silahla, 91 kadını bıçak/ testere gibi kesici aletlerle, 37 kadını, yakarak, asitli su atarak, zehirleyerek, darp ederek ve işkence ederek öldürdü. Erkekler, 2019’da 20 kadını boğarak öldürürken, en az 10 kadının öldürülme şekli basına yansımadı.
Hangi “bahanelerle” öldürdü?
Erkekler, kadınların yüzde 16’sını boşanmak istemediği için öldürdü, yüzde dokuzunu da kıskançlık bahanesi ile öldürdü. Erkekler, 2019’da 54 kadını “boşanmak istediği barışmak istemediği “bahane”si, 28 kadını “kıskançlık”, 21 kadını “ekonomik”, dokuz kadını “çocuğunu göstermediği, beğenmediği, baskı uyguladığı” bahanesi ile sekiz kadını da “kızı barışmak istemediği ” bahanesi ile öldürdü.
Erkeklerin en az 192 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımazken, erkekler bir kadını kopya çekerken uyardığı için, iki kadını cinsel saldırı sonrası, üç kadını da hırsızlık / gasp sırasında öldürdü.
Çocuk cinayetleri
Erkekler 2019’da şiddet uyguladıkları kadınlara zarar vermek veya öç alma bahanesiyle en az 15 çocuğu öldürdü. Öldürülen çocuklar arasında bebekler de vardı. Öldürülen çocuklardan ikisi Afgan’dı. Öldürülen çocuklardan biri down sendromluydu.
Çocuklardan 10’unu babaları, ikisini dayısı, ikisini abisini, birini de kuzeni öldürdü. Faillerden altısı gözaltına alındı, dört fail basına “kaçtı” diye yansıdı. En az beş failin durumu basına yansımadı.
Tecavüz
Erkekler 2019’da en az 51 kadına tecavüz etti. Vakaların beşinde kadınlar erkeklerce aynı zamanda gasp edildi. En az üç kadın tecavüzü anlatmaması için tehdit edildi.
Erkeklerin tecavüz ettiği kadınlardan biri trans biri de Türkiye vatandaşı değildi. Erkeklerin tecavüz ettiği kadınlardan biri görme engelli,onu da zihinsel engelleydi. Failler arasında bir özel kliniği olan veteriner-akademisyen bir de araştırma görevlisi vardı.
Kadınlara kim tecavüz etti?
En az üç vakada birden fazla fail vardı. Kadınlar kendilerine tecavüz eden 32 erkeği tanımıyordu. Altı kadına komşusu/arkadaşı, beş kadına koca/sevgilisi, beş kadına da dayı/abi gibi akrabaları tecavüz etti. Üç kadına evine giren hırsız, iki kadına araştırma görevlisi/akademisyen, bir kadına iş görüşmesine çağırdığı bir erkek, bir kadına da sosyal medyada tanıştığı bir erkek tecavüz etti. En az yedi kadına tecavüz eden erkeğin yakınlık durumu basına yansımadı.
Erkekler kadınlara nerede tecavüz etti?
Erkekler, 21 kadına ev içinde, 22 kadına veteriner kliniği, sokak, park, ormanlık, sokak gibi kamusal alanlarda tecavüz etti. Erkeklerin sekiz kadına nerede tecavüz ettiği basına yansımadı.
Taciz
Erkekler, 2019’da en az 232 kadını taciz etti. Erkeklerin taciz ettiği kadınlardan ikisi Hollandalı biri de Fas’lıydı. Ayrıca bir kadın engelliydi. Erkeklerden üçü cezaevinden “izinli” çıktıktan sonra kadınları taciz etti.
Kadınları kim taciz etti?
Kadınlar kendilerini taciz eden 120 erkeği tanımıyordu. En az 90 kadını doktor, rektör, araştırma görevlisi, polis, gardiyanlar, hâkim gibi kamu çalışanları, bir kadını sahte diş hekimi, üç kadını akrabası, üç kadını din görevlisi taciz etti. En az 15 kadını taciz eden erkeğin yakınlık durumu basına yansımadı.
Erkekler kadınları nasıl taciz etti?
Erkekler, en az 188 kadını sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. En az 25 kadına siber saldırı (cep tep telefonu-sosyal medya) yaparak taciz eden erkekler, 10 kadını da videosunu-fotoğrafını çekerek taciz etti. Erkekler sekiz kadına cinsel organını göstererek taciz ederken, bir kadının da etek boyuna müdahale etti.
Çocuk istismarı
Erkekler, 2019’da aralarında oğlan çocukların da olduğu 279 çocuğu istismar etti. Çocuklardan üçü Suriyeli’ydi. İstismarlardan dördü çocukların hamile olduğunu anlaşılması ile ortaya çıktı.
Çocukları kim istismar etti?
Çocuklar kendilerini istismar eden 184 erkeği tanımıyordu. Çocuklardan 43’ünü aralarında okul müdürlerinin, öğretmenlerinin, servis şoförlerinin de olduğu görevliler taciz etti. En az 25 çocuğu baba, üvey baba ve abisi istismar etti. İki çocuğu işvereni, bir çocuğu diş hekimi, beş çocuğu belediye çalışanı, beş çocuğu komşuları istismar etti. En az 41 çocuğu taciz eden kişinin yakınlık derecesi basına yansımadı.
Erkekler çocukları nerede istismar etti?
Erkekler çocukların 154’ünü okul-okul bahçesi-öğrenci servisi-market-kuran kursu gibi kamusal alanlarda, 41’ini evde, 12’sini de sosyal medya üzerinden istismar etti. Erkeklerin 62 çocuğu nerede istismar ettiği basına yansımadı.
Şiddet ve yaralama
Erkekler 2019’da 630 kadına da şiddet uyguladı, yaraladı. Erkekler şiddet uyguladıkları kadınların en az dördünün evini de yaktı veya yakmaya çalıştı.
Erkeklerin şiddet uyguladığı kadınlardan en az altısı trans idi. Trans kadınlara şiddet uygulayanlar arasında polis ve bekçiler vardı. Trans kadınlara şikayetçi olmak için gittikleri karakolda homofobik sözler sarf edildi, görevliler nefret suçu işlendi.
Erkekler, en az 16 kadına koruma ve uzaklaştırma kararına rağmen şiddet uyguladı. Erkekler şiddet uyguladıkları kadınların en az sekizine sistematik olarak şiddet uyguluyordu. Erkeklerin şiddet uyguladığı kadınlardan en az 12’sinin sağlık durumu basına “hayati tehlikesi sürüyor” diye yansıdı.
Erkeklerin şiddet uyguladığı kadınlardan en az beşi ( Ürdün, Fas, Suriye..) Türkiye vatandaşı değildi. Erkeklerin şiddet uyguladığı kadınlardan sadece üçü sığınmaevine yerleştirildi.
Seks işçiliğine zorlama
Erkekler, 2019’da en az 712 kadını seks işçiliğine zorladı. Seks işçiliğine zorlanan kadınlardan beşi 18 yaşının altındaki çocuklardı, üçü de zihinsel engelliydi.
Seks işçiliğine zorlanan kadınlardan 389’u Türkiye vatandaşı değildi. En az üç kadın silah zoruyla seks içliğine zorlandı.
Antarktika bölgesindeki Seymour Adası’nda sıcaklık 20.75 dereceye ulaştı. Böylece, Antarktika genelinde rekor kırılarak bugüne kadar ölçülen en yüksek sıcaklığa ulaşılmış oldu. Brezilyalı bilim insanları tarafından ölçülen sıcaklık daha önce Ocak 1982 tarihinde Signy Adası’nda gözlemlenen 19.8 derecenin neredeyse bir derece üstünde.
9 Şubat tarihli ve adalarda ölçülen yeni rekorun haberi 7 Şubat tarihinde Antarktika yarımadasında kaydedilen 18.3 derece rekorunun ardından geldi. Bir hafta içerisinde Antarktika bölgesinin tamamında iki ayrı rekor kırılmış oldu.
Verilerin kontrol edilmesi gerekiyor
Guardian’da yer alan habere göre bu kayıtların Dünya Meteoroloji Örgütü tarafından onaylanması gerekiyor ancak veriler, yarımada ve yakınındaki adalarda gözlemlenen sıcaklık artışlarıyla uyumlu gözüküyor.
İklim değişikliğinin permafrost ve biyoloji üzerindeki etkisini 23 ayrı noktada izleyen Brezilyalı bir hükümet projesi olan Terrantar üzerinde çalışan Carlos Schaefer “İzlediğimiz birçok alanda ısınma eğilimini görüyoruz, ancak böyle bir şey görmedik” değerlendirmesinde bulundu.
Dünyanın en hızlı ısınan bölgesi
Antarktika’nın iklimi, Dünya’nın en soğuk iklimi olarak biliniyor. Meteoroloji istasyonları tarafından yapılan ölçümlerde sıcaklık -90 dereceyi buluyordu. Ancak kıta, küresel ısıtmadan en çok etkilenen yerlerden birisi.
Dünya Meteoroloji Örgütü’ne (WMO) göre bölge son 50 yılda 3 dereceyle, dünyadaki en hızlı ısınan yerlerden biri oldu. 1950 yılından bu yana her on yılda bir neredeyse yarım derecelik artış kaydediliyor. Bölgede bulunan buzullar ise daha önce eşi benzeri görülmemiş bir hızda eriyor.