Ana Sayfa Blog Sayfa 2224

Yenice’de 40 maden işçisi kendini maden ocağına kapattı

Çanakkale’nin Yenice ilçesinde bulunan Nesko Madencilik’te çalışan 40 işçi, Dev Maden-Sen’e üye oldukları için yaşadıkları baskılar ve iş güvenliklerinin olmaması sebebiyle kendilerini yerin 140 metre altındaki maden ocağına kapatarak 26 Şubat’tan itibaren iş bırakma eylemi ve açlık grevine başladı.

4 aydır ücret alamıyorlar

İşçiler, patronlarının kendilerini sendikalarından ayrılmadıkları sürece maaş vermemekle tehdit ettiğini ve dört aydan beri ücret alamadıklarını söylüyor. Sendikalı olduğu için işten çıkarılan 11 kişinin ise işe tekrar iadesini talep ediyorlar.

‘Ambulans dahi çalışmıyor’

Sendika iş yeri temsilcisi Sercan Fidan yaptığı açıklamada “2010 yılından beri Çanakkale Yenice Nesco Maden Ocağı’nda çalışmaktayım. İş yeri temsilcisiyim. 140 metre yer altında arkadaşlarımızla iş durdurma kararı aldık, açlık grevine başladık. Burada hiçbir iş güvenliğimiz yoktur. En önemlisi olan ambulans dahi çalışmıyor. Bir hafta önce arkadaşımız ambülans bozuk diye arkadaşı bekletip işçi servisiyle hastaneye gitmiştir. Burada işverenden bize sahip çıkmasını istiyoruz. Bütün haklarımızı istiyoruz” dedi.

 

 

Yenilenebilir enerji kooperatiflerinden ‘önümüzü tıkamayın’ çağrısı

Türkiye’nin farklı illerinde kurulan yenilenebilir enerji kooperatifleri (YENKOOP) bir araya gelerek taleplerini dile getiren bir bildiriye imza attı.Yapılan yönetmelik değişiklikleriyle kooperatiflerin önünün tıkandığı kaydedilen bildiride, yenilenebilir enerjide kooperatiflerin etkinliğinin artırılması yönünde taleplerde bulunuldu.

Enerjide dışa bağımlılığının milyarlarca dolardan fazla dövizin yurt dışına çıkmasına neden olduğu belirtilen ortak bildiride; Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle yenilenebilir enerji kaynakları bakımından zenginliği ve çeşitliliğine dikkat çekildi.Bildiride, bu ekonomik katkının yenilebilir enerji kooperatifleri aracılığıyla yayılmasının, sermaye ve ekonomik faaliyetin tabana yayılması açısınan önemi de vurgulandı:

“Ülkemizde Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri (YENKOOP)’ne Lisanssız Enerji Üretimi Yönetmeliğinde 2016 yılında yapılan ekleme ile üretim hakkı tanındı. Fakat bu hak, Mayıs 2019 tarihinde yapılan değişiklik ile budandı. Aynı dağıtım bölgesinde bulunan elektrik tüketicilerinin bir araya gelerek kurdukları kooperatifler aracılığı ile ihtiyaçlarını üretebiliyor idi.

Yapılan değişiklik “ortak sayaç” zorunluluğu getirmekte ve bu da farklı adreslerde bulunan tüketicilerin bir araya gelmesini imkansız hale getirmiş, YENKOOP’ları üretim yapamaz hale getirmiştir. Bu nedenle farklı illerde kurulmuş ve bölgelerinin kalkınması için çaba harcayan aşağıda imzası olan YENKOOP’lar olarak aşağıdaki ortak taleplerimizi tüm taraflara ve karar vericilere bildirmek istiyoruz. Bu mağduriyetlerin giderilmesi ile, ülkemizin kalkınmasında yerel gücü ortaya çıkaran ve ülke genelinde bugüne kadar 50 tane olan ve hızla artan YENKOOP’lar döviz kazandıracak ve hatta ülkemizin sera gazı azaltım taahhütlerine destek vermiş olacaklardır”

Enerji kooperatiflerinin talepleriyse şöyle:

1- Şu ana kadar Lisanssız Enerji Üretim Yönetmeliği çerçevesinde üretim hakkı olan YENKOOP’lara, diğer üreticiler gibi LİSANSLI elektrik üretim ve satış hakkı tanınması. Bu talebimizin dayanağı, Enerji Bakanlığı tarafından 2014 yılında hazırlanan ‘Türkiye Ulusal Yenilenebilir Enerji Eylem Planı’nda YENKOOP’lar için lisanslı üretim yapabilmesi gerekliliği savunuluyor.

2- 2020 yılı ikinci çeyreğinde bölgeleri açıklanacak olan Mini YEKA’larda YENKOOP’lara yarışma imkanı sağlanması ve arazi tahsisinin gerçekleştirilmesi.

3- Tarım vasfı taşımayan arazilere enerji santrallerinin kurulmasını engelleyen düzenlemenin kaldırılması ve aynı özellikte kamu arazilerinin YENKOOP’lara tahsisinin kolaylaştırılması.

4- YENKOOP ortaklarının çatı kurulumu dahil, üretim ve tüketimin aynı noktadan yapılması ve ortak sayaç zorunluluğunun kaldırılması.

İmza veren kooperatifler:

1- İzmir Enerji Kooperatifi (İzmir)
2- Troya Enerji Kooperatifi (Çanakkale)
3- Çorum Enerji Kooperatifi (Çorum)
4- Altınoluk Enerji Kooperatifi (Çorum)
5- Ege Enerji Kooperatifi (Denizli)
6- Seferihisar Enerji Kooperatifi (İzmir)
7- Muğla Karyalılar Enerji Kooperatifi (Muğla)
8- Yeşil Çanakkale Enerji Kooperatifi (Çanakkale)
9- İzmir Tarıma Yönelik Enerji Kooperatifi (İzmir)
10- İzmir Sulamaya Yönelik Enerji Kooperatifi (İzmir)
11- Mersin Elektrik Mühendisleri Enerji Kooperatifi (Mersin)
12- Sorgun Enerji Kooperatifi (Yozgat)
13- Yıldız Ges Enerji Kooperatifi (Çorum)
14- Esa enerji Kooperatifi (Karaman)
15- Köse Güneşhane Enerji Kooperatifi (Gümüşhane)

KHK’lıların kurduğu kanala erişim engeli

15 Temmuz 2016 darbe girişim sonrasında ilan edilen iki yıllık olağanüstü hal (OHAL) süresince çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işlerinden ihraç edilen kişilerin kurduğu KHK TV’ye erişim engeli geldi.

Youtube üzerinden yayın yapan KHK TV, mahkeme kararı olmadan erişim engeli getirildiğini söyledi. Kararı mahkemeye taşıyacaklarını duyuran kanal tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

KHK TV’ye mahkeme kararı olmaksızın erişim engeli getirildi. Mağdurların sesini duyuran ve gazetecilik yapan KHK TV’ye yapılan bu hukuksuzluğu kabul etmiyoruz. Gasp edilen hakkımızı almak için hukuk içerisinde tüm mücadele yollarına başvuracağız.

KHK TV

Genel Yayın Yönetmenliğini KHK ile ihraç edilen Prof. Haluk Savaş‘ın yaptığı ve çalışanlarının tamamının gönüllü olduğu KHK TV, 1 Ağustos 2019’da kurulmuştu. Kanalın 22 binden fazla abonesi bulunuyor.

Dünya Kutup Ayıları Günü kutlu olsun!

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) iklim krizinden etkilenen kutup ayıları hakkında farkındalık yaratmak için her yıl 27 Şubat’ta kutlanan Dünya Kutup Ayıları Günü için bir açıklama yayınladı.

“Bugün Dünya Kutup Ayıları Günü” başlığıyla yapılan açıklamada kutup ayılarının avlanmak, beslenmek ve dinlenmek için kullandıkları buz kütleleri, iklim krizi nedeniyle endişe verici bir hızla eridiğine değinildi. WWF’nin açıklamasında kutup ayılarıyla ilgili şu bilgiler paylaşıldı:

Kutup ayılarının güneş ışığını emmek için beyaz kürklerinin altında siyah derileri olduğunu biliyor muydunuz?  Kutup ayıları dünyadaki en büyük etobur memelilerden biri. Balık ve foklarla beslenen kutup ayıları, aç kaldığı zamanlarda yüzen buz parçaları üzerine binip kilometrelerce uzaklara giderek besin arıyorlar.

‘Varlıkları buzulların varlığına bağlı’

Kutup ayılarının avlanmak, beslenmek ve dinlenmek için kullandıkları buz kütleleri, iklim krizi nedeniyle endişe verici bir hızla eriyor. Kutup ayılarının hayatta kalması ve yavrularını büyütmesi kutup buzullarının varlığına bağlı. Deniz ortamındaki zehirli kimyasallar ve kirlilik, Kuzey Kutbu’nda artan petrol ve gaz araştırmaları gibi endüstriyel faaliyetler kutup ayılarının sağlığını ve geleceğini tehdit ediyor.

‘Gelecekleri tehdit altında’

Bazı bilim insanları, deniz üzerindeki buz kaybından dolayı  bu yüzyılın ortasında kutup ayısı popülasyonunun, mevcut sayının üçte ikisine gerileyebileceğini öngörüyor. Uluslararası Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) çalışmaları da Güney Beaufort Denizi bölgesindeki kutup ayısı popülasyonun düşüşte olduğunu ve iklim krizi nedeniyle geleceklerinin tehdit altında olduğunu gösteriyor.

Evlat edinme çağrısı

WWF uzmanları Kuzey Kutbu, ABD, Kanada ve Norveç bölgelerindeki kutup ayılarının yaşam koşullarını ve hareketlerini izleyerek, iklim değişikliği ve Kuzey Kutup Bölgesi’nde sanayinin genişlemesi gibi farklı tehditlerin farklı kutup ayısı popülasyonları üzerindeki etkisini anlamak için çalışıyor.

“Kutup ayılarını birlikte koruyabiliriz!” çağrısının yapıldığı açıklamada herkesin bir kutup ayısı evlat edinerek çalışmalara destek olabileceği belirtildi. Destek olmak isteyenler bu link üzerinden ilgili formu doldurabiliyor.

 

ODTÜ öğrencileri üniversitelerinde plastik istemiyor

Doğanın Çocukları, ODTÜ’deki kantin ve yemekhanelerde plastik kullanımının sonlanması ve geri dönüşümü yapılamayan plastiklerin üniversiteye girmemesi için bir kampanya başlattı.

Kampanyanın duyurusunu yapan öğrenciler, ekmeklerin üzerindeki ambalajlardan yaptıkları kıyafetlerle yemekhanede bir araya gelerek plastik kullanımının yarattığı ekolojik tahribatı anlattı. Öğrenciler, 27 Şubat akşamı saat 20.00’da Twitter üzerinden #ODTÜdePlastiğeSon etiketi üzerinden bir hashtag kampanyası düzenleyecek.

’80 yılda yaşamı tehdit eder hale geldi’

2016 yılından bu yana üniversitelerde ekoloji mücadelesi veren Doğanın Çocukları tarafından yapılan çağrıda şu ifadeler kullanıldı:

 

Yaklaşık 80 yıldır var olan, hayatımızın her yerine yerleşen plastikler tüm canlı yaşamını tehdit ediyor. Havayı, suyu, toprağı kirleten bu atıklarla mücadele etmek gezegenin geleceği için en az iklim değişikliği ile mücadele kadar önemli.

Bu duruma ODTÜ’den bir ses çıkarabiliriz. ODTÜ’deki durum bahsi geçen durumdan farklı değil.  Yemekhane, bölüm ve yurt kantinlerde çok yoğun plastik kullanılmakta. Doğanın Çocukları olarak bu konuda bir kampanya başlatmaya karar verdik. Kampanyamızın amacı ODTÜ’de geri dönüşmeyen tüm plastikleri yasaklatmak. Tüm ODTÜ’lüleri kampanyamıza destek olmaya, sesimize ses olmaya çağırıyoruz.

Doğanın Çocukları hakkında

Doğanın Çocukları 2016’dan bu yana üniversitelerde ekolojik mücadele veriyor. Ekolojik krizin sebebi olarak olarak doğa-sermaye çelişkisini ortaya koyan topluluk, organik üretim, tohum ekimleri, doğa yürüyüşleri, belgesel gösterimi, paneller ve takas pazarları gibi çalışmalar yürütüyor.

 

Paris Anlaşması müzakerecilerinden Figueres: İklim kriziyle mücadelede sivil itaatsizlik şart

Paris Anlaşması müzakerelerinin yürütülmesinde etkili olan eski BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Genel Sekreteri Christiana Figueres stratejik danışmanı Tom Rivett-Carnac ile birlikte bir kitap kaleme aldı.  The Future We Choose: Surviving the Climate Crisis (Seçtiğimiz Gelecek: İklim Krizinden Kurtulmak) isimli kitapta yazarlar iklim krizinin üstesinden gelebilmek için sivil itaatsizliğin şart olduğunu söylüyor.

‘Oy vermek sistemik barikatlar nedeniyle yetersiz’

Kitapta vatandaşların hükümetleri iklim krizi konusunda harekete geçirmek için ilk yapabileceği aktivitenin iklim politikalarını destekleyen partilere oy vermek olduğu söyleniyor. Ancak seçim siyasetinin, büyük ölçüde kurumsal lobicilik ve partizan muhalefet dahil sistemik barikatlar nedeniyle bu sorunu çözemediği de belirtiliyor.

Yokoluş İsyanı ve İsveçli iklim grevcisi Greta Thunberg’in başlattığı Gelecek için Cumalar hareketini desteklediklerini söyleyen yazarlar, bu iki hareket tarafından gerçekleştirilen sivil itaatsizlik eylemlerinin iklim krizinin gerektirdiği ölçekte değişimi yaratabileceğini söylüyor ve ekliyor:

“Sivil itaatsizlik sadece ahlaki bir seçim değil, aynı zamanda dünya siyasetini şekillendirmenin en güçlü yolu.”

Yüzyılın en şiddetli kuraklığında Victoria Şelaleleri tamamen kurumak üzere

Yeşil Gazete için çeviren: Eren Yılmaz 

Güney Afrika‘nın Zambezi nehri üzerinde bulunan ve yüksekliği 100 metreyi bulan Victoria Şelaleleri, eşsiz manzarasıyla yıllardır Zimbabve ve Zambiya’ya turist çekiyor.

Ancak son yüzyılda görülen en şiddetli kuraklık; iklim değişikliğinin şelalelerin neredeyse tamamen kuruyacak seviyeye çekilmesine ve bölgenin en büyük turistik yerlerinden birinin sonunu getirebileceğine dair endişeleri de beraberinde getirdi. Yetkililer kurak mevsimde bu tür azalmaların olağan olduğunu, fakat bu yıl su seviyesinde benzeri görülmemiş bir düşüş görüldüğünü belirtti. 

Nehrin Zambiya tarafındaki Livingstone şehrinde turistlere hediyelik eşya satarak geçimini sağlayan Dominic Nyambe, daha önceki yıllarda, kuraklık olsa bile şalelenin sularının hiçbir zaman bu seviyeye düşmediğini ve ilk kez böyle bir durumla karşılaştıklarını söyledi:

“Bu durum bizi de etkiliyor, çünkü turistler su seviyesinin azaldığını internetten öğrenebiliyorlar… Çok fazla turist gelmiyor.”

Dünya liderleri, insan kaynaklı sera gazı salımlarının neden olduğu aşırı ısınmayı durdurmanın yollarını tartışmak için Madrid’te COP25 İklim Değişikliği Konferansı için toplanırken (*) Afrika’nın güneyi halihazırda en kötü günlerini yaşıyor: Musluklar kurumuş, 45 milyon insan ekin kayıpları sonrasında gıda yardımına ihtiyaç duyuyor. 

Victoria Şelaleleri’nin kuraklık öncesi ve mevcut kuraklık sırasında görüntüsü. Fotoğraf: Reuters

Ayrıca Zimbabve ve Zambiya, Zambezi nehri üzerinde bulunan Kariba Barajı’nda üretilen hidroelektrik enerjiye büyük ölçüde bağımlı oldukları için elektrik kesintileri de yaşıyorlar.

1 kilometrelik alanda uzanan bu doğa harikası, şu an kuru kayalıklardan ibaret. Su akışı da oldukça düşük seviyelerde devam ediyor.

Zambiya Cumhurbaşkanı: İklim değişikliği için sert bir uyarı

Zambiya Cumhurbaşkanı Edgar Lungu, bunun “iklim değişikliğinin çevremize neler yapabileceği hakkında sert bir uyarı” olduğunu ifade ediyor. Ancak bilim insanları, iklim değişikliğini bu örnek için sorumlu tutmak konusunda temkinli davranıyorlar. Zira su seviyelerinde değişim her zaman mevsimsel olarak görülmekteydi.

Mühendislik firması Poyry‘de hidrolog olarak görev yapan Zambezi nehri uzmanı Harald Kling, iklim biliminin çalışmalarda belirli yılları değil 10 yıllık süreçleri baz aldığını belirtiyor ve bu yüzden azalmanın iklim değişikliği yüzünden yaşandığını söylemenin zor olduğunu ekliyor: “Bu kuraklıklar daha sık görülmeye başladığında ‘tamam, bunun sebebi iklim değişikliği olabilir’ diyebiliriz.”

Kling ayrıca önceki iklim modellerinin Zambezi havzasında kuraklığın daha sık yaşanacağını tahmin ettiğini, fakat tahmin edilenden daha da sık yaşanmaya başladığını ifade ediyor. Nehirdeki su sıcaklığı arttıkça, saniyede 437 m3 su buharlaşıyor.

‘Aralarından biraz su akan kayalıklar’

Bu hafta Livingstone’u ziyaret eden dört turist, bir zamanlar suların fışkırdığı yerdeki kuru uçuruma bakakaldılar. Alman öğrenci Benjamin Konig’in hayal kırıklığına uğradığı anlaşılıyordu: “Çok su varmış gibi görünmüyor – sadece aralarından biraz su akan kayalıklar var.”

Son otuz yıldır Zambezi’yi inceleyen Uluslararası Turna Vakfı başkanı Richard Beilfuss, iklim değişikliğinin musonu geciktirdiğine ve bunun da yağmurların daha kısa süreyle, ama daha büyük miktarlarda yağacağını, yağan yağmurun depolanmasının zorlaşacağını ve bunun da daha uzun kurak mevsimler anlamına gelebileceğine inanıyor.

Makalenin İngilizce Orijinali

(*) Bu makale 7 Aralık’ta yayınlanmıştır.

MEB’den okullarda covid-19 önlemleri için video

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), okullarda yeni tip koronavirüse (Covid-19) karşı korunmada alınması gereken önlemleri anlattığı bir video paylaştı. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan video, bakanlığın sosyal medya hesaplarından “Koronavirüsten nasıl korunuruz?” başlığıyla paylaşıldı.

Videoda sağlıklı beslenme ve düzenli uykuya özen gösterilmesi, egzersiz yaparak hareketli hayat tarzı benimsenmesi, okullarda kış ayları dahil sınıflar ve diğer kapalı alanların sık havalandırılması gerektiği belirtildi.

Virüse karşı alınabilecek tedbirler

Videoda, diğer solunum yollarıyla bulaşan virüs salgınlarından da korunmayı sağlayacak yöntemler arasında şu maddeler yer alıyor:

  • Eller, parmak araları, tırnak ucu ve avuç içlerini de ovalayarak, sabun ve suyla en az 20 saniye yıkanmalı.
  • Kirli ellerle göz, burun ve ağza dokunmaktan kaçınılmalı. Özellikle hapşırma ve öksürme sonrasında ellerin su ve sabunla iyice yıkanması önemli.

‘Tokalaşma ve öpüşmelerden kaçının’

  • Her tuvalet kullanımı öncesinde ve sonrasında eller mutlaka yıkanmalı. Her tuvalet kullanımı sonrasında klozet kapağı kapatılarak sifon çekilmeli.
  • Özellikle kış aylarında tokalaşma, sarılma ve öpüşmeden kaçınılmalı.
  • Öksürüldüğünde ya da hapşırıldığında ağız ve burun mendille kapatılmalı, mendil bulunmadığı durumlarda dirsek içi ile kapatılmalı. Kağıt mendil kullanıldıktan sonra çöp kovasına atılmalı ve eller yıkanmalı.

‘Belirtileri görünce sağlık kuruşuna gidin’

  • Öğrencide ateş, öksürük, hapşırma, burun akıntısı gibi solunum sistemi enfeksiyonu belirtileriyle karşılaşıldığında vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuyla temasa geçilmeli.
  • Belirtilerin devam ettiği dönemde öğrencinin evde istirahat etmesi sağlanmalı. Hastalık döneminde bol sıvı tüketilmesine özen gösterilmeli, sağlıklı beslenmeye dikkat edilmeli, özellikle taze sebze ve meyve tüketilmeli.

BM Sürdürülebilirlik Ajandası’nın dolmasına 10 yıl kala

Birleşmiş Milletler tarafından dört yıl önce  Dünyamızı dönüştürmek: Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Ajandası (Transforming Our World: The 2030 Agenda for Sustainable Development) ilan edildi.

Doğal kaynak yönetimi, sürdürülebilir tüketim ve üretim, kurumların verimliliği ve iyi yönetimi, hukukun ve barışın hakim olduğu toplumların varlığı için çalışmak gibi temel ilkelerin benimsendiği “Kimsenin kalkınmada geride kalmaması” şiarıyla duyurulan hedefler iyi niyet ambalajına sarılmışsa da bugünkü sistem içinde kifayetsiz.

Buna göre 2030’a kadar yoksulluğun her yerde sona erdirilmesi; açlığın sonlandırılıp gıda güvenliğinin sağlanması, beslenmenin iyileştirilmesi; kapsayıcı eşitlikçi kaliteli eğitim; kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin teşvik edilmesi; sağlıklı yaşam sağlamak; cinsiyet eşitliği; herkes için suya erişim; uygun fiyatlı erişilebilir enerji; kapsayıcı esnek, yaşanabilir kentler; sürdürülebilir üretim ve tüketim imkanları; okyanusları, denizleri korumak; biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak; adaletin sağlanması, sürdürülebilirlik için  küresel ortaklık gibi büyük hedefler tayin edilmiş. Lakin ajandanın son 10 yılına girilmişken hedeflerin yakalanması pek mümkün görünmüyor.

Dünyanın ‘eşitsizlikler denklemi’

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından 1987 yılında yayımlanan “Ortak Geleceğimiz” adlı rapora göre sürdürülebilirlik kavramı “İnsanlık; doğanın gelecek kuşakların gereksinimlerine cevap verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahiptir” anlayışına dayanır. Ancak bugünkü dünya sistemi aşırı üretim ve tüketime bağlı olarak eşitsizlikler denklemlerinden oluşuyor. Dünya nüfusunun %60’dan fazlasına tekabül eden yaklaşık 4,3 milyar kişi, günlük tüketimini 5 doların altında tutarak açlık ve sefalet içinde hatta temiz su ve gıdaya erişimi olmadan, nüfusun %20’si ise zengin ülkelerde doğal kaynakların %80’ini tüketerek yaşıyor.

Gelişmiş ülkelerin refah imkanlarıyla diğerleri arasındaki devasa fark artarak devam ederken cinsiyetlere göre yaşam koşulları arasındaki eşitsizlikler de büyük bir toplumsal sorun olarak giderilmeye muhtaç. Temiz bir çevrede sağlıklı ve barış içinde yaşama hakkının, eğitim öğrenim hakkının sağlanmaması; işsizlik; toplumsal şiddet, son dönemde yaşanan savaş ortamı ve küresel iklim krizi; savaş ve iklim krizi nedeniyle yerinden edilmeler, göç gibi sorunlar azalmıyor, tersine artıyor. Küresel çapta bir denge ve adalet mekanizmasına ihtiyaç olduğu aşikar. Ancak 70 yıl önce kurularak sorunları ulusüstü düzeyde çözmek iddiasına sahip Birleşmiş Milletler (BM) bu “sürdürülebilirliğe” sistemin içinden bakıyor. Zira emsalleri olan NATO, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslarası Nükleer Enerji Ajansı ( IAEA) ve diğer ulusüstü kurumlar gibi var oluşunu hükümetlere, dolayısıyla bugünün neoliberal sisteminde şirketlere borçlu. Başka nasıl 500 şirket dünya üzerindeki tüm devletlere üstün gelen ekonomik ve siyasi bir gücün sahibi olurdu?

BM’den medet ummak

BM 2030  hedeflerinin konduğu tarihten bugüne bahsi geçen tüm alanlarda gerileme yaşanırken kalkınma ve gelişmenin sürdürülebilirlikle birlikte mümkün olmayacağı mikro ve makro düzeydeki tecrübelerle sabit. Hatta Birleşmiş Milletler’in tavsiyelerinin uygulanabilirliğini tartışacak vaktimiz bile olmayabilir. Zira bilim insanları tarafından küresel ısınmanın 1,5 derece hedefinin altında tutulamasını bırakın, 3 derecelere varacağının açıklanmış olması dönüşü olmayan ve bütün eşitsizlikleri daha derinleştirici  felaketler çağının başlamasına sekiz yıl gibi bir zamanımızın kaldığına işaret ediyor. Birleşmiş Milletler’in karbon emisyonlarının %28’ini oluşturan beş şirketle ortaklaşan hükümetlerin idari gücünden ari bir ulusüstü kurum olmadıkça düzenleyici bir rol oynaması imkansız ve maalesef yapılması gerekenler açısından da çözüme katkı sunmasını ummak zaman kaybı.

(Bu yazı Sivil Sayfalar’da da yayımlanmıştır.)

Antikapitalist Kadınlar’dan Kadınlar Küresel İsyanda Forumu’na çağrı

Antikapitalist Kadınlar 29 Şubat Cumartesi günü düzenlenecek Kadınlar Küresel İsyanda Forumu’na çağrı yaptı. Şişli Nostalji Cafe’de gerçekleşecek forum saat 15.00’da başlayacak. Katılımcılar, Türkiye’de bir kadın grevi örgütlemenin yollarını konuşmayı amaçlıyor.

Etkinlikte düzenlenecek forumda Meltem Oral, Özengül Ergün, Selin Gören ve Zeycan Alkış konuşmacı olarak yer alacak. Antikapitalist Kadınlar tarafından yapılan çağrıda 8 Mart 2017’de birçok ülkede kadınların greve çıktığı hatırlatıldı ve şu ifadeler kullanıldı:

ABD’de ilk çağrısı yapılan uluslararası kadın grevi arkasına önceki yıllarda kitlesel olarak sokağa dökülen Polonya ve Arjantin gibi ülkelerdeki kadın hareketinin rüzgarını almıştı. Kadın cinayetlerini durdurmak, cinsiyetçiliği yenmek, eşit işe eşit ücret veya kürtaj gibi haklarımızı savunmak, ekonomik krizin faturasını ödememek ve daha birçok talep için yükselen ses, o günden beri gezegenin her kıtasına yayıldı.

İrlanda, İspanya, Lübnan, İtalya, Yunanistan, Brezilya, İzlanda ve Hindistan son birkaç yılda kadınların grev veya gösterilerle sokaklara çıktığı ülkelerden sadece bazısı.

‘Özgürlüğü sigortası birlikte hareket’

Bu dalga tacize, tecavüze, şiddete karşı #metoo diyenlerle daha da büyüdü. Türkiye’deki kadınlar son yıllardaki siyasi iklimin bunaltıcılığını her 25 Kasım ve 8 Mart’ta daha da kalabalık sokağa çıkarak kırdı ve özgürlüğün sigortasının birlikte harekete geçmek olduğunu gösterdi. Kendimizi küresel kadın hareketinin bir parçası olarak görüyoruz.

Türkiye’de de bir kadın grevi örgütleyebilme ihtimaline heyecanlanan hatta bunun için yavaştan kolları sıvayan kadınlarla bir araya gelmek istiyoruz. Setten, sahneden, kampüsten, işyerinden, evden, sokaktan kısaca olduğumuz her yerden grev ihtimalini mümkün kılmak için ne yapabiliriz, nasıl yapabiliriz diye birlikte düşünmek ve konuşmak için 29 Şubat’ta buluşuyoruz.

Etkinlik hakkındaki detaylara buradan ulaşabilirsiniz.