Ana Sayfa Blog Sayfa 2100

COP26’nın yeni tarihi Kasım 2021 oldu

2020 yılının Kasım ayında yapılması planlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı 26’ncı Taraflar Konferansı (COP26) koronavirüs salgını sebebiyle ikinci kez ertelendi. İklim zirvesi 1-21 Kasım 2021 tarihleri arasında gerçekleşecek.

Birleşik Krallık, başvurusu sonucunda alınan kararın zirveye başkanlık edecek İtalyan ortağıyla birlikte UNFCCC COP Bürosu (Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) temsilcileri tarafından alındığını duyurdu.

Altı kıtadan uzmanlar danışmanlık yapacak

Glasgow şehrinde gerçekleşecek iklim zirvesine kadar olan süreçte ev sahibi olan Birleşik Krallık, iklim eylemini artırmak, dayanıklılık oluşturmak ve emisyonları azaltmak için ilgili kişilerle çalışmaya devam edecek.

Birleşik Krallık yaptığı duyuruda önümüzdeki yıl gerçekleşecek zirvede birden fazla küresel sektörde 25’ten fazla uzmanın COP26 Başkanlığına tavsiyede bulunacağını duyurdu. COP Arkadaşları ismiyle tanıtılan grup Fransa, Barbados, Çad, Avustralya, Hindistan ve Peru’dan gelen uzmanlardan oluşacak.

Sharma: Koronavirüs ile savaşırken iklimi gözden kaçırmayalım

COP26’ya başkanlık edecek İşletme, Enerji ve Sanayi Stratejisi Bölümü Başkanı Alok Sharma erteleme kararıyla ilgili yaptığı açıklamada “Haklı olarak koronavirüsün yakın kriziyle savaşmaya odaklanırken, iklim değişikliğinin büyük zorluklarını gözden kaçırmamalıyız” dedi.

Yeni kabul edilen tarihe kadar uluslararası ortaklarıyla birlikte iddialı bir yol haritası üzerinde çalıştıklarını söyleyen Sharma “Ekonomilerimizi yeniden inşa etmek için attığımız adımlar toplumlarımızın gelecekteki sürdürülebilirliği, dayanıklılığı ve refahı üzerinde derin bir etkiye sahip olacak ve COP26, dünyanın dayanıklı ve esnek bir iyileşmenin arkasında birleştiği bir an olabilir” dedi.

Costa: Başkanlıklarımızdaki G20 ve G7’yi kullanacağız

İtalya Çevre, Kara ve Deniz Koruma Bakanı Sergio Costa ise “Yeni tarihler, konferansın Covid-19 trajedisinin arkamızda olacağı bir zamanda olacağı anlamına geliyor ve kapsayıcılığı sağlayabileceğiz. Bizim için bu, küresel eyleme bağlı iddialı bir COP26 için temel bir ön koşul” ifadelerini kullandı.

Costa ayrıca bu süreçte ve zirve boyunca “hırs ve seferberliği artırmak için” her uluslararası fırsattan yararlanacaklarını ve İtalyan Başkanlığı altındaki G20’yi ve İngiliz Başkanlığı altındaki G7’yi kullanacaklarını söyledi.

Demirtaş’ın ‘yargı önünde hesap vereceksiniz’ savunmasına ‘terör’ soruşturması

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın savunma yaparken söylediği sözler üzerine “terör” soruşturması başlattı.

Demirtaş, savunmasında, “Benimle ilgili operasyonun yürütücüsü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı. İki tutuklamayı bizzat örgütleyerek. İkinci tutuklamamın nasıl yapıldığının bütün detaylarını biliyorum. Başsavcı Yüksel Kocaman ve yardımcısı. Haklarında suç duyurusu yaptık. Senin o güvendiğin Saray’dan büyük Allah var Yüksel Kocaman. Devran dönüyor, halk var. Sandık kurulduğunda güvendiğin dağlara kar yağacak. Bunların hepsinin hesabını yargı önünde vereceksiniz” demişti.

Karaman: Bu soruşturma için de hesap verecekler

Soruşturma kararını Demirtaş’ın avukatı Mahsuni Karaman sosyal medya hesabından duyurdu. Karaman, “’Yargı önünde hesap vereceksiniz’ beyanına terör soruşturması açıldığını da ördük, şükür! Tekrar edelim vakit: Bu soruşturma için de yargı önünde hesap verecekler” ifadelerini kullandı.

 

 

Türkiye’deki rekor ‘yenilenebilir’ ve ‘yerli’ enerji tablosu bize ne vadediyor?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “yerli” ve “yenilenebilir” kaynakların elektrik üretimindeki payının 24 Mayıs tarihinde yüzde 90’a ulaşarak yeni bir rekor kırıldığını söyledi.

Dönmez yaptığı paylaşımda “Milli Enerjimiz yenilenmeye, yatırımlarımız meyvelerini vermeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.

Enerjinin çoğu hidroelektrik santrallerden

Yayınlanan bilgilere göre 24 Mayıs günü elektrik üretiminin kaynaklar bazında dağılımı yüzdesel olarak hidrolikte (su) yüzde 43.7, yerli kömürde yüzde 16.5, rüzgar yüzde 14.5, güneş 7.2, jeotermal enerji yüzde 5.3, biyokütle yüze 2.6, diğer ise yüzde 0.2 oldu.

Peki bu veriler bize ne söylüyor? Yeşil Düşünce Derneği‘nin “İklim krizi ve Yenilenebilir Enerji” çalışma grubundan Yağız Eren Abanus, Layra Mete, Akın Akınsal ve İdil Dağdemir ile Türkiye’nin enerji üretimindeki durumunu konuştuk.

Görsel: Twitter/ Fatih Dönmez

‘Nükleere gerek olmadığını gösteriyor’

Siz, sunulan bu verileri nasıl yorumluyorsunuz? Sizce bu veriler iklim kriziyle mücadele için önemli bir adım olarak kabul edilebilir mi?

Öncelikle nükleer enerji olmadan ve minimum oranda ithal kömür ve doğal gaz kaynaklı üretim ile elektrik gereksinimimizi karşılamanın bir yolu olduğunu gösterdi. Bunun için sevinmeliyiz.

Verilerde görüldüğü gibi sadece yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerjiyi göstermemekte. Yerel olup da yenilenebilir olmayan kömürün yüzde 16.5’luk bir payı var. Yerel kömürün en kötü karbon emisyon değerlerine sahip olduğu herkes tarafından biliniyor.

Elektrik enerjisi talebinin Covid-19 ve bayramda uygulanan sokağa çıkma yasağından ötürü düşük olduğu için günde yenilenebilir enerjinin (YE) payı göreceli olarak yüksek gözüküyor. Sıfır karbon emisyonu ile sürdürülebilir(hatta onarıcı) bir enerji sistemi için daha yapmamız gereken çok iş var.

‘Yavaş adımlar’

Diğer dünyadaki gelişmelere bakınca Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye yönelme hızındaki ve başarısındaki konumu ne?

1970’lerde yenilenebilir enerjiye yatırım yapmaya başlayan Danimarka ve Almanya göre Türkiye’nin Yenilenebilir enerji geçmesi çok daha yeni. Ancak adımları çok yavaş.

Bu ülkelerin sıfırdan deneyimlediği uygulamaları, Türkiye’nin kendisinden önceki örnekleri inceleyerek daha hızlı harekete geçmesi gerekiyor.

‘Destek belirsizliği, iptal edilen ihaleler…’

Ayrıca, iklim krizinin gün geçtikçe artarak devam eden etkileri ve CO2 salınımlarında ciddi azalmalara gidilmediği sürece küresel ısınmanın 2C’nin altında kalmasının imkansızlığı düşünüldüğünde Türkiye’nin YE kaynaklarına yönelme hızı kabul edilemez boyutlarda.

Yenilenebilir enerji kaynaklarına destek mekanizmasındaki belirsizlikler, iptal edilen RES ihaleleri, ertelenen Mini YEKA yarışmaları enerji dönüşümünün hızını azaltıyor.

‘Ekosistemlerin üzerinden geçen buldozerler’

Listede enerjinin yarıya yakının hidroelektrik santrallerden geldiği gözüküyor. Her ‘yenilenebilir’ enerjinin çevreye etkisinin eşit olduğunu kabul edebilir miyiz?

Türkiye’nin elektrik üretimi için yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimi ağırlıklı olarak HES’lere yönelimdir ki, aslen HES’ler YE kaynağı değildir. Ekosistemlerin üzerinden geçen buldozerlerdir.

Kuruldukları akarsuların ekosistemlerini çoğu zaman onarılmaz derecede yok eden, beton örmelerdir. Bu bakımdan, şehirlerdeki betonlar ne kadar suyun doğal akışını engelleyip su ve toprağın buluşmasını engelliyorsa, HES’ler de bu benzetme üzerinden düşünülebilir.

Hidroelektrik santraller kurulmaları planlanan dere, nehir veya akarsu yataklarının özellikleri göz önüne alınmadan kurulursa büyük ekosistem tahribatlara yol açıyor. HES bölgede halkın katılımı gereği gibi sağlanamazsa sosyal problemler ve o bölgenin tarihi yapısı dikkate alınmazsa kültürel problemler ortaya çıkabilir. Türkiye’de de HES’ler özelinde Karadeniz ve Doğu bölgelerinde bu sorunlarla karşılaşılıyor.

‘Halk elektrik dönüşümünde rol almalı’

Türkiye’yi hem iklim hem de ekolojik krizle mücadelede daha başarılı bir ülke konumuna getirebilecek bir tablo nasıl olmalıydı?

İklim adaletine sadık bir şekilde, en çok etkilenen paydaşları sürecin merkezine koyarak ve enerji demokrasisinin teşvik edilerek doldurulması gerekir. Halkın elektrik dönüşümü sürecinde hem maddi olarak hem de siyasi olarak payda sahibi olması ve bu dönüşümde aktif rol olmalarını sağlanmalı.

Süreç bu şekilde yönlendirilmediği takdirde, belirli şirketlerin, patronların ya da tepedekilerin sadece söz hakkına sahip olduğu bir yapının ‘Milliliği’ her zaman sorgulanmaya açık olarak kalacak, meşruiyet temelleri pamuk ipliğine başlı olarak kalacaktır.

Yenilenebilir enerji uygulamalarında tecrübeli birçok ülkenin enerji demokrasisi olmadan enerji dönüşümünde yeterli ilerleme sağlayamadığı görülüyor.

Türkiye 65 yaş üstü, 18 yaş altı ve eğlence yerleri hariç ‘normalleşiyor’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs akşamı kabine toplantısının ardından yaptığı konuşmada, koronavirüs salgınına ilişkin alınan yeni kararları açıkladı.

Buna göre şehirler arası seyahat sınırlaması 1 Haziran’dan itibaren tamamıyla kaldırılıyor. İdari izinde bulunan, esnek çalışma sisteminde olan kamu personeli 1 Haziran tarihi itibarıyla normal mesaiye başlayacak.

Kreşler ve gündüz bakım evleri de aynı tarihte açılacak. Sağlık Bakanlığı tarafından tanımlanan ve takibi yapılan, kronik hastalığı olan kamu personelinin durumları ise kurumları tarafından değerlendirilecek.

Eğlence mekanları kapalı

Şehirler arası seyahat sınırlamasının da 1 Haziran’dan itibaren tamamıyla kaldırılacağını söyleyen Erdoğan, olumsuz bir durum görülmesi halinde, bazı iller için kısıtlamaların yeniden getirilebileceğini söyledi.

Erdoğan sokağa çıkma kısıtlamalarıyla ilgili olarak da şunları kaydetti:

Sokağa çıkma kısıtlamalarının bazılarını sürdürmekte fayda görüyoruz. 65 yaş üstünün sokağa çıkma sınırlaması ve pazar günleri 14.00-20.00 saatleri arasında istisna kapsamında olması devam edecek. İşletme sahibi 65 yaş üstü vatandaşlarımız maske, mesafe, temizlik şartına riayet şartıyla işinin başında bulunabilecektir.

Alınan kararlarla 20 yaş altı vatandaşlarla ilgili sokağa çıkma uygulaması da 18 yaşa indirildi. 0-18 yaş grubu ise çarşamba- cuma günleri, saat 14.00-20.00 saatleri arasında sokağa çıkabilecek.

Restoran, kafe, pastane, kıraathane, çay bahçeleri ve kaplıcalar saat 22.00’ye kadar hizmet vermek kaydıyla yeniden faaliyete geçiyor. Eğlence mekanları ile nargile satışı üzerindeki kısıtlama ise devam edecek. 

Plajlar açılıyor

Turizm tesislerinin bünyesindeki işletmeler ise saat sınırlamasına tabi olmayacak. Yol güzergahlarındaki dinlenme tesisleri de 1 Haziran itibarıyla hizmet vermeye devam edecek.

Erdoğan plaj, milli park ve bahçelerin yanı sıra, müze ve ören yerlerin de 1 Haziran itibarıyla faaliyete geçeceğini söyledi. Hayvan satış yerleri de bu tarihte açılacak. Hipodromlar ise 10 Haziran’da yeniden faaliyete geçecek.

Bireysel sporlarla ilgili sınırlamalar da kalkıyor. Spor tesisleri gece 24.00’e kadar hizmet verebilecek.

Deniz turizmi balıkçılığı ve taşımacılığı ile ilgili sınırlamaların da kaldırıldığını söyleyen Erdoğan, açılan diğer kamusal alanları ise şöyle sıraladı:

Sürücü ve benzeri kurslar 1 Haziran’dan itibaren, kütüphaneler, gençlik merkezleri, kampları, kıraathaneler 1 Haziran’dan itibaren belirlenen şartlar dahilinde faaliyetlerini sürdürebilecektir.

Açık havada konserler de, saat 24.00’e kadar sürmek kaydıyla tekrar başlayacak.

Türkiye’de koronavirüs: Bir günde 1182 vaka, 30 can kaybı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yeni tip koronavirüs salgınına ilişkin 28 Mayıs tarihli güncel verileri paylaştı. Verilere göre bir gün içerisinde 1.182 yeni vaka tespit edilirken 30 kişi hayatını kaybetti. 1576 hasta ise iyileşti.

Böylece bugüne kadarki toplam vaka sayısı 160 bin 979‘a, virüs sebebiyle vefat edenlerin sayısı ise 4 bin 461‘e yükselmiş oldu. İyileşen hasta sayısı ise 124 bin 369’u buldu.

Test sayısı arttı

Bakan Koca yaptığı açıklamada “Test sayısı düne göre 1,6 oranında arttı. Yeni vaka sayısı öngörülebilir seviyede. İyileşen hasta sayımızsa dünden 290 fazla. Gelecek günler, maske ve sosyal mesafe kurallarının her ikisine birlikte uymamıza bağlı” dedi.

Yapılan açıklamada yapılan test sayısı 33 bin 559 olarak belirtildi. Bugüne kadar yapılan test sayısı ise 1 milyon 928 bin 209.

Koronavirüs sonrası ağaç kesimleri eskiye göre yüzde 150 arttı

Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) 18 ülkede yaptırdığı araştırmaya göre, Mart 2020’de 18 ülkede tropikal orman alanları 6 bin 500 kilometrekare azaldı. Araştırmanın odağında Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kongo Cumhuriyeti, Tanzanya, Kenya, Çin, Endonezya, Kamboçya, Myanmar, Malezya, Tayland, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Kolombiya, Peru ve Paraguay yer alıyor.

Maryland Üniversitesi’nin uydu kayıtları üzerinden topladığı verilerin incelenmesiyle yapılan çalışmada Mart 2020’de yapılan ağaç kesimlerinin, 2017 -2019 yıllarına göre yüzde 150 artış gösterdiği ortaya çıktı.

Berlin’in yedi katı büyüklüğünde alan yok oldu

İnceleme yapılan 18 ülkede mart ayında yaklaşık 645 bin hektar tropikal orman alanı yok oldu. Bu da Berlin’in yüzölçümünün yedi katına tekabül ediyor.

Araştırmaya göre ağaç katliamındaki en büyük artış Güney Amerika ülkelerinde kaydedildi. Bu ülkeler mart ayında 220 bin hektar orman kaybetti.

İkinci büyük yok oluş yüzde 152 artış ile Afrika ülkelerinde görüldü. İncelenen altı Afrika ülkesinde Mart 2020’de 123 bin hektar alan orman yok oldu. Asya’da büyüteç altına alınan ülkeler ise toplam 300 bin hektardan daha fazla orman kaybı yaşadı. Bu da söz konusu zaman dilimiyle karşılaştırıldığında yüzde 155 artış demek.

AB’ye giden ürünler ormanları yok ediyor

WWF’in bölge uzmanları, Arjantin, Bolivya, Brezilya, Kolombiya, Peru, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun ve Malezya‘da koronavirüs salgınına karşı alınan siyasi tedbirler nedeniyle ormanların daha büyük tehdit altında olduğunu kaydediyor.

Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin tükettiği gıda ürünlerinin altıda biri söz konusu ülkelerden geliyor ve tropikal ormanların yok olmasında rol oynuyor. Özellikle Amazonlar’daki orman yangınlarının durdurulmaması üzerine bazı AB ülkeleri, Güney Amerika Ortak Pazarı (Mercosur) ülkeleri ile ticari anlaşmayı sonlandırma tehdidinde bulunmuştu.

ABD’de ırkçı polis cinayetine öfke büyüyor: Protestolarda bir kişi öldü

ABD‘nin Minnesota eyaletinin Minneapolis kentinde polisin, siyah vatandaşı boğarak öldürmesinin ardından çıkan isyan durulmuyor. Gösterilerin ikinci gününde geç saatlere kadar polisle göstericiler çatıştı. Bazı işyerleri yağmalandı. Çıkan olaylarda bir kişinin daha silahla vurularak öldürüldüğü açıklandı.

Göstericiler, George Floyd’u öldüren polis memuru Derek Chauvin‘in görevden alınmasının yeterli olmadığını belirterek tutuklanmasını talep ediyor.

George Floyd

Minneapolis, Memphis ve Los Angeles‘ta binlerce gösterici, ellerinde “Nefes alamıyoruz” ve “Black Lives Matters” (Siyahların hayatı değerlidir) yazılı pankartlarla yürüdü ve attıkları sloganlarla polisin siyahlara yönelik ırkçı tutumunu protesto etti. Polis göstericilere biber gazıyla karşılık verdi.

Bir restoranda güvenlik görevlisi olarak çalışan George Floyd (46) kelepçelendikten sonra yere yüzüstü yatırılmış, kendisini kelepçeleyen Derek Chauvin‘in diziyle boğazına dakikalar boyunca bastırması neticesinde boğularak hayatını kaybetmişti. Cinayet sırasında dört polis de Chauvin’i izlemiş, kendisine engel olmamıştı. Polise kendisini bırakması için dakikalarca yalvaran Floyd’un son sözleri “Nefes alamıyorum” olmuştu.

Floyd’un ölüm anının görüntülerinin sosyal medyada yayılmasıyla birlikte ünlü isimler de cinayete tepkisiz kalmadı.

Los Angeles Lakers‘ın yıldız oyuncusu Lebron James “Nefes alamıyorum” yazan tişörtüyle fotoğrafını paylaştı.

James ayrıca Instagram hesabından cinayeti işleyen polisin ve Colin Kaepernick’in fotoğraflarını “İşte bu yüzden… Şimdi meseleyi anladınız mı? Yoksa sizin için hala yeterince net değil mi?” mesajıyla birlikte paylaştı.

Kaepernick, 2017 yılında, ABD’de siyah vatandaşlara gösterilen polis şiddetini ulusal marş okunduğu sırada diz çökerek protesto etmişti. Kaepernick’in ardından kendisinin takım arkadaşı olan (NFL) yüzlerce futbolcu aynı jesti tekrarlayarak Trump hükümetinin politikalarını ve ülkede yükselen ırkçılığı protesto etmişti.

https://www.instagram.com/p/CAq3fpCgyve/?utm_source=ig_embed

Şarkıcı Madonna, Instagram hesabından yaptığı paylaşımda olay anının görüntülerinin “uzun zamandan bu yana gördüğü en rahatsız edici ve üzücü şey” olduğunu ifade etti ve “Bu bitecek mi? Bir gün bitmesi için dua ediyorum. Ama o güne kadar, polisin canı cehenneme!” diye yazdı.

https://www.instagram.com/tv/CAqck3NByaT/?utm_source=ig_web_copy_link

Ünlü İngiliz model Naomi Campbell ise öfkesini şu sözlerle satırlara döktü:

Kelimelerim tükendi. Ölen insanlarımıza üzülmekten bıktım ve yoruldum. Tacize uğrayanlar ve aşağılananlar olarak bu zorlu zamanlarda bir araya gelecebileceğimizi düşündüm, ancak bu corona virüs geniş çaplı ırkçılığı yaymış gibi görünüyor. Nerede bitiyor? Siyahım ve gurur duyuyorum.

Trump’dan nihayet ses çıktı: Çok üzücü

Polis şiddeti karşısında sessizliğini koruyan ABD Başkanı Donald Trump ise, iki gün sonra, ancak gazetecilerin sorusu üzerine yorum yaptı. Cinayeti “Çok üzücü bir olay” olarak nitelendiren Trump,  konuya ilişkin rapor alacağını söyledi.

NASA’nın yaklaşık 10 yıl aradan sonra Uluslararası Uzay İstasyonu‘na astronot göndermesi öncesi Florida’daki Kennedy Uzay Merkezi‘ni gezerek bilgi alan Trump gazetecilerin Floyd’un öldürülmesine ilişkin sorusu üzerine “Bu çok çok üzücü bir olay. Washington’a döndüğümde, yarın bu konuda kapsamlı bir rapor alacağım. Ama olanlar çok üzücü” diye konuştu.

ABD Başkanı daha sonra Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Benim talebim çerçevesinde, FBI ve Adalet Bakanlığı, George Floyd‘un üzücü ve trajik ölümüne ilişkin iyi bir soruşturma yürütüyor. Ben bu soruşturmanın hızlandırılmasını talep ettim” ifadesini kullandı.Yerel güvenlik birimlerinin soruşturmada yaptığı işten dolayı da memnun olduğunu vurgulayan Trump, “George’un ailesi ve arkadaşlarının acısını paylaşıyorum. Adalet yerini bulacaktır” dedi.

Floyd’un öldürülmesiyle ilgili Minnesota eyaletinin milletvekilleri ve senatörleri de sorumlular hakkında kapsamlı soruşturma talep etti.

Cinayeti işleyen polis memuru Chavuin’in sosyal medya paylaşımlarında Cumhuriyetçi Parti’yi ve Trump’u desteklediği ve ırkçı paylaşımlar yaptığı ortaya çıkmıştı.

Ekonomi teşviklerinin 2,2 trilyon doları çevreye zararlı sektörleri destekliyor

Koronavirüs salgını dolayısıyla alınan tedbirlerden ötürü dünya kısa bir süreliğine nefes almış olsa da, gelişmiş ülkelerin kalkınma adına belli başlı sektörlere vereceği destek, bu rahatlamanın geçici kazanımlarını unutturacak gibi görünüyor.

İngiltere merkezli Vivid Economics‘in, F4B adlı think-tank ile ortak hazırladığı “Yeşil Teşvik Endeksi” başlıklı rapora göre dünyanın 16 büyük ekonomisinin koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında geliştirdiği ekonomik teşvik paketlerinin toplam tutarı sekiz trilyon doları aştı.

AA‘dan Nuran Erkul Kaya‘nın rapordan derlediği bilgilere göre, bu bütçenin 2.2 trilyon dolarlık kısmı; kömür santrallerine, petrol ve havacılık şirketlerine ve çevreye yoğun zarar veren diğer sektörlere aktarılacak. ABD, bu sektörler için ayırdığı 439 milyar dolarlık teşvikle 16 ülke arasında ilk sırada yer alıyor.

‘Tarihi bir hata olur’

London School of Economics Grantham Araştırma Enstitüsü Sürdürülebilir Finansman Lideri Profesör Nick Robins‘e göre ise:

Geçmişteki karbon yoğunluğu yüksek ve kaynakları tüketen biçimde ısrarcı olunması; insan refahı, finansal istikrar ve gezegenin sağlığı üzerindeki tüm riskleriyle birlikte değerlendirildiğinde tarihi bir hata olacak.

Dünyanın küresel ölçekte, sürdürülebilir bir kurtarma programına ihtiyaç duyduğunu belirten Robins, finans dünyasının öncülerinin ve hükümetlerin kurtarma planlarının Paris İklim Anlaşması ile uyumlu hale getirilmesi gerektiğini söyledi.

‘Kamu desteği şarta bağlı olmalı’

Alman Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü Enerji, Ulaşım ve Çevre Bölümü Direktörü Profesör Claudia Kemfert ise anlaşmaya varılan ekonomik teşvik paketlerinin iklim üzerindeki etkileri açısından değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Araç alımına yönelik “anlamsız” teşvikleri hatırlatarak “geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması gerektiğini” belirten Kemfert, sektörler yeniden canlanırken, iklim dostu teknolojilerin devlet desteğinden yararlanması gerektiğini savundu:

Kamu desteği, şirketlerin fosil enerji kaynaklarından iklim dostu teknolojilere geçmesi koşuluna tabi olmalıdır. Finansal destek, özellikle dijitalleşme, akıllı şebekeler, şarj altyapısı, iklim dostu yakıtlar, akü, güneş pili üretimi ve hidrojen yakıtı kullanımı gibi iklim değişikliğiyle mücadeleye hizmet eden yatırımlara sağlanmalıdır.

Birleşik Krallık COP26’yı bir yıl erteleme talebinde bulundu

2020 yılının Kasım ayında yapılması planlanan ancak daha sonra koronavirüs salgını sebebiyle ertelenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı 26’ncı Taraflar Konferansı (COP26) için bir kez daha erteleme talebinde bulunuldu.

Birleşik Krallık, yaptığı öneride kendi ev sahipliğine ve İtalya’nın başkanlığında gerçekleşmesi planlanan iklim zirvesinin 2021 yılının ilk ayları yerine 2021 Kasım ayında yapılmasının daha uygun olacağını söyledi.

Seyahat kısıtlamalarını gerekçe gösterdi

Birleşik Krallık gerekçe olarak var olan seyahat kısıtlamalarının 196 ülkeden binlerce katılımcıya kapılarını açacak BM iklim zirvesine katılımı etkileme ihtimalini gösterdi. COP bürosu konu hakkındaki nihai karara 28 Mayıs’ta ulaşacak.

Gerçekleşecek COP26 iklim kriziyle mücadele için büyük bir adım olacağı belirtiliyor. Çünkü zirve, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma ve küresel ısıtmayı sınırlama taahhütlerinde bulunduğu Paris Anlaşması’nın beş yıl sonrasında gerçekleşecek. Yani ülkeler bir sonraki zirvenin öncesinde yenilenmiş ve geliştirilmiş iklim taahhütlerini sunmaları gerekiyor.

 

 

Koronavirüs 86 milyon çocuğu yoksulluğa itti

Uluslararası yardım kuruluşları UNICEF ile Save the Children yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını  nedeniyle 86 milyon çocuğun daha yoksulluğa itildiğini açıkladı.

İki kurum tarafından yürütülen araştırmanın sonuçlarına göre bu süreçte yoksulluk içinde yaşayan çocukların sayısı yüzde 15 oranında arttı.

Sayı 672 milyona yükselebilir

Yıl sonuna kadar düşük ve orta düzeyde gelire sahip ülkelerde ulusal yoksulluk sınırının altında yaşayan çocukların sayısının 672 milyona yükseleceği tahmin ediliyor.

Yoksulluk içinde büyüyen çocukların üçte ikisi Afrika’nın Sahara Altı ve Güney Asya ülkelerinde yaşıyor. Yoksulluk artışının ise en çok Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde görüldüğü belirtiliyor. Kurumlar, bu ülkelerde yoksul çocuk sayısında yüzde 44’e varan artış kaydedildiğini duyurdu.

‘Birçok ailenin geçimini gasp etti’

UNICEF İcra Direktörü Henrietta Fore pandeminin “eşi benzeri olmayan ekonomik ve sosyal bir krize yol açtığını ve dünya çapında birçok ailenin geçimini gasp ettiğini” söyledi.

Fore ailelerin içine düştüğü mali darlığın, yıllardır çocuk yoksulluğuna karşı verilen mücadelenin kazanımlarını ortadan kaldırdığını belirtti. Fore ayrıca hükümetlere çocuk yoksulluğundaki artışa karşı kararlı bir biçimde mücadele etme çağrısı yaptı.