Honduras Dışişleri Bakanı Lisandro Rosales, Orta Amerika’yı derinden etkileyen Eta ve Iotakasırgalarının ülkede yaklaşık 10 milyar dolarlık zarara yol açtığını ve dört milyon insanı etkilediğini duyurdu.
Kasırgalar geçtiğimiz ay iki hafta aralıkla meydana gelmiş özellikle Honduras’ta büyük bir yıkıma ve can kaybına sebep olmuştu. Rosales, sanal bir konferansta yaptığı açıklamada uluslararası yardım beklediklerini söyledi.
Avrupa Birliği, Latin Amerika ve Karayipler’den temsilcilerin de bulunduğu toplantıda konuşan Rosales, “Sanırım birçoğunuz Honduras’ta yakın zamanda meydana gelen felaketin boyutunu bilmiyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Nikaragua’da 743 milyon dolar zarar
Yapılan açıklamada belirtilen ve Honduras’ın gayri safi yurtiçi hasılasının yarısından biraz daha azına denk gelen 10 milyar dolarlık miktarın nasıl hesaplandığı konusunda detaylı bilgi verilmedi. Ancak aynı kasırgalardan etkilenen komşu Nikaragua da zararlarının 743 milyon dolar olduğunu belirtmişti.
Honduras’ta insanlar evlerinden oldu
Kasırgalar sonucunda Honduras’ta 1.400 ev, nlarca köprü, üç milyon hektarlık tarım alanının zarar gördüğü belirtildi. Ayrıca kasırgaların beraberinde getirdiği sel felaketi binlerce insanın evinden olmasına ve göçe zorlanmasına sebep oldu.
Rosales, birçok kişinin şu anda Amerika Birleşik Devletleri’ne göçmeyi düşündüğünü söyledi.
‘İklim krizine sebep olmuyoruz ama biz etkileniyoruz’
Devlet Başkanı Juan Orlando Hernandez yaptığı açıklamada fırtınaları ülkenin başına gelen “en korkunç felaket” olarak tanımlamıştı.
Araştırmalar iklim değişikliğine bağlı yükselen okyanus sıcaklıklarının kasırgaların şiddetini artırdığını söylüyor. Honduras Başkanı yaptığı konuşmada “İklim değişikliğine Orta Amerika sebep olmuyor. Ama gene de en çok biz etkileniyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Cumhuriyet döneminin ilk toplu konut projesi ve kentsel sit alanlarından olan Ankara’nın merkezindeki Saraçoğlu Mahallesi’nde restorasyon projesine başlandı.
Mahallenin doğal yapısının korunması için mücadele eden Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Saraçoğlu’nun mimarı Paul Bonatz’ın telif haklarının 2016’ya kadar devam ettiğini, varislerinin yaşadığını belirterek, yasal mirasçı Brigitte Düber’e ulaştı. Dübers, telif hakkının ve Saraçoğlu’nun korunması için Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan’a ve oda avukatlarına vekaletname verdi.
Karakuş Candan: Telif hakları açısından önemli bir dava
Saraçoğlu Mahallesi’nde restorasyon adı altında inşai faaliyetlerle özgün yapısının yok edildiğini, mimari olarak değişiklikler yapıldığını belirten Karakuş Candan şunları söyledi:
‘’Mimarlar Odası Ankara Şubesi Almanya Koordinatörümüz Betül Kesici aracılığı ile Paul Bonatz’ın mirasçısı Brigitte Dübers’e ulaştık. Dübers telif hakkının ve Saraçoğlu’nun korunması için bana ve oda avukatlarımıza vekaletname verdi. Dübbers 18 Kasım 2020’de Stuttgart’ta düzenlediği noter tasdikli vekaletnamede, Saraçoğlu Mahallesi mimarı Paul Bonatz’ın ‘vefat eden eşinin dedesi’ olduğunu belirterek. Her türlü işlemler ve temsilde yetkili olmak üzere Borçlar Kanunu hükümlerine göre yetkilerini bana ve oda avukatlarımıza devretti’’
Avukatların yetki belgesiyle restorasyon projesi hakkında Dübbers adına ‘müdahalenin men’i davası açacağını belirten Candan sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bu dava Türkiye’de telif hakları açısından önemli bir dava olacak. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, CHP Ankara Milletvekili Levent Gök’ün, bütçe görüşmesinde, ‘Saraçoğlu’nun mimarı Paul Bonatz’ın varislerinden izin alındı mı’ diye sorusuna, yazılı olarak ‘Tescilli yapıların özgün yapısını değiştirmeyen hali hazır durum röleve çalışması, ilgili koruma kurulumuzca onaylanmıştır. Projede iddia edildiği gibi tescilli yapıların özgün mimarisini bozan bir otopark yapısı bulunmamaktadır. 660 sayılı ilke kararı gereği restorasyon işlemi öncesi yapılmış rölöve işlemimize dayalı olarak telif hakkı iddia edilemez’ diyerek yanıt verdi.
Burada sözü edilen konu röleve projesi değildir. Restorasyon projesidir. Mimarın varislerinin onayı olmadan restorasyon projesini, özgün değerini bozarak projeye onay veremezsiniz. Bu telif hakları kanuna aykırıdır. Avukatlarımız bu ilk olacak davaya hazırlanıyorlar. Bu arada Ankara Kültür Varlıkları Koruma Kurulu’na ve ruhsatları veren Çankaya Belediyesine de resmi yazıyla başvuracağız. Koruma kurulu kararını acilen geri çekmeli, hukuksuzluğa ortak olmamalıdır.’’
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hazırlanan İnsani Gelişme Raporları’nın 30’uncusu “Önümüzdeki Sınır: İnsani Gelişme ve Antroposen” başlığıyla yayınlandı.
Raporda, insanlığın ve gezegenin yeni bir jeolojik çağa girdiği bir dönemde tüm ülkelerin, insanların gezegene yaptıkları tehlikeli baskıları göz önüne alarak, kendi ilerleme yollarını yeniden tasarlamaları ve değişimi önleyen fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmaları gerektiği belirtiliyor.
“Bu yeni çağa nasıl tepki vermeliyiz? Gezegensel baskıları hafifletirken insani gelişmeyi sürdürmeye çabalayan cesur yeni yollardan mı çıkacağız? Yoksa her zamanki gibi işimize geri dönmeyi ve tehlikeli bir bilinmezliğe sürüklenmeyi denemeyi (ve nihayetinde başarısız olmayı) mı seçeceğiz?” sorularına yanıt aranan raporda, ülkelerin karbondioksit emisyonu ve madde ayak izlerinden oluşan iki yeni unsuru hesaplamalara katarak yeni bir insani gelişme endeksi de oluşturulmuş: Gezegensel Baskılara Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi (GİGE).
Bu sene ilk defa ülkelerin doğaya uyguladığı baskıları ortaya koyan bu endekse göre, dünyada hiçbir ülke gezegen üzerinde ağır baskı yaratmadan çok yüksek insani gelişmeyi başaramadı.
Ayrıca, koronavirüs salgını, dünyanın karşı karşıya olduğu en yeni kriz olmasına rağmen insanların doğa üzerindeki baskısı son bulmazsa, krizlerin sonuncusu olmayacak. Türkiye bu sıralamada 169 ülke arasında 44. sırada yer aldı.
Türkiye, 54’üncü sırada
Öte yandan, 2020 İnsani Gelişme Raporu’nda yayımlanan İnsani Gelişme Endeksi‘ne göre ise, Türkiye 0,820 puan ile 189 ülke arasında 54’üncü sırada yer aldı.
Böylece üst üste ikinci kez çok yüksek insani gelişme kategorisine girmiş oldu. Endekste, Türkiye son 29 yılda yüzde 40,7’lik bir artış kaydetti. Türkiye, geçtiğimiz yıl 59’uncu sıradaydı.
İnsani Gelişme Endeksi, Eşitsizliğe Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi, Toplumsal Cinsiyete Dayalı Gelişme Endeksi, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi, Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi ve bu yıl ilk kez hazırlanan Gezegensel Baskılara Uyarlanmış İnsani Gelişme Endeksi Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından 2019 yılı verileri baz alınarak hazırlanıyor.
Ülkelerin resmi istatistik kurumları ve güvenilir uluslararası kurumlardan elde edilen verilerle hazırlanan endeks, uzun ve sağlıklı yaşam, bilgiye erişimle kabul edilebilir bir yaşam standardı gibi üç temel konu üzerinde uzun vadeli takip sonucunda oluşturuluyor.
Norveç yine zirvede
İnsani Gelişme Endeksi’ne göre, 0,957’lik puanla Norveç yine ilk sırada yer alarak zirvedeki yerini de korudu. Norveç’i 0,955’lik puanla İrlanda ve İsviçre, 0,949’luk puanla Hong Kong ve İzlanda takip etti.
Endekste listenin en altında kalan ülkeler 0,394’lük değerle Nijer, 0,397’lik değerle Orta Afrika Cumhuriyeti, 0,398’lik değerle Çad, 0,433’lük değerle Güney Sudan ve 0,433’lük değerle Burundi oldu.
Çok yüksek insani gelişme kategorisindeki ülkelerin ortalama endeks değeri 0,898 olarak hesaplanırken Avrupa ve Orta Asya ülkelerinin ortalama endeks değeri ise 0,791 olarak hesaplandı.
Türkiye gelişim gösteriyor
Endeks’e göre Türkiye önemli bir gelişim gösteriyor. Endeks, Türkiye’nin 1990-2019 arasında beklenen yaşam süresi 13,4 yıl artarak 77,7’ye, ortalama öğrenim süresi 3,6 yıl artarak 8,1’e, beklenen öğrenim süresi ise 7,7 yıl artarak 16,6’ya ulaştığını söylüyor. Ayrıca, bu dönemde ülkede kişi başına Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) yaklaşık yüzde 121,4’lük bir artış göstererek 27.701 Dolara yükseldiği belirtiliyor.
İnsani gelişme dağılımındaki eşitsizliğe uyarlanmış endekste ise Türkiye’nin değeri boyut endekslerinin dağılımındaki eşitsizliğe bağlı olarak yüzde 16,7’lik kayıpla 0,683’e düştü. Çok yüksek İnsani Gelişme Endeksi değerine sahip ülkelerin eşitsizlik nedeniyle kaybı ortalama yüzde 10,9 olurken, Avrupa ve Orta Asya’da bu oran yüzde 11,9 olarak kaydedildi.
2020 İnsani Gelişme Raporu hakkında daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB), halk ekmek büfelerinin sayısını arttırma girişimi ikinci kez Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) grupları tarafından reddedildi. İBB Meclisi‘nde görüşülen belediyenin 142 yeni halk ekmek büfesi teklifini AKP ve MHP grupları hemen oylanmasını (teklif karar) kabul etmeyerek, komisyona havale etti. Ayrıca, iki grup yeni halk ekmek büfelerinin HDP’lilere verileceği imasında bulundu.
Teklif yine reddedildi
İBB Meclisi’nin 2020 Aralık ayı toplantısında gruplar adına yapılan konuşmaların ardından tekliflerin görüşülmesine geçildi. Bu arada söz alan CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı, meclise 142 adet yeni halk ekmek büfesi açılmasıyla ilgili teklif sundu. Ayrıca, Balyalı teklifin ‘teklif karar’ olarak oynanmasını yani komisyona havale edilmeden oylanmasını istedi. Fakat, meclis çoğunluğunu elinde bulunduran AKP grubu bu teklife karşı çıktı.
Daha önce de yeni halk ekmek büfelerinin açılmasıyla ilgili teklifi yine AKP ve MHP grubunun oylarıyla reddedilmişti.
Büfe kimlere verilecek?
AKP Grup sözcüsü Faruk Gökkuş, teklifin hukuk komisyonunda incelenmesini talep ettiklerini belirterek şunları söyledi:
Biz bu teklifin ‘teklif karar’ olarak değil, komisyonlara havale edilmesi ve kimlere büfe verileceğinin hukuk komisyonunda incelenmesini teklif ediyoruz.”
Göksu, dün yaptığı konuşmada daha önce meclise sunulan teklifte yeni halk ekmek büfesi olmadığını iddia etti. AKP ve MHP grupları daha önce İBB Meclisi’ne yeni büfelerin listesinin sunulmasını istemişti.
CHP’nin meclise sunduğu teklif
CHP tarafından meclise sunulan, İstanbul’un çeşitli ilçelerine 142 adet yeni büfe kurulmasıyla ilgili verilen teklif ise şöyle:
İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ne. Halk Ekmek büfelerinde yaşanan yoğun talebin karşılanması için yeni büfelerin açılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Ekteki listede adresleri bulunan 142 adet nokta için ihtiyaç sahipleri olan üçüncü kişiler tarafından çalıştırılmak üzere yeni Halk Ekmek büfe yerlerinin İstanbul Halk Ekmek A.Ş’ye tahsisi konusunda yetki verilmesi hususundaki teklifimizin gündeme alınarak ‘teklif karar’ olarak oylanmasını arz ederiz.”
Hukuk Komisyonu’na havale edilen teklifin komisyondan meclise ne zaman geleceği ise henüz belli değil.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Olağanüstü Hal döneminde 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) dayanan idari kararla Ankara Kalkınma Ajansı‘ndaki işinden atılan Hamit Pişkin‘in başvurusunu sonuçlandırdı. Yüksek Mahkeme’nin kararında Pişkin’in adil yargılanma hakkı ile özel hayatın ve ailenin korunması haklarının ihlal edildiğine hükmedildi.
Karara, Mahkemenin Türk hukukçusu Saadet Yüksel‘in karşı oy kullandığı öğrenildi.
Hukukçu Kerem Altıparmak kararla ilgili “AİHM’in Pişkin kararı tahmin ettiğimiz gibi ne şiş yansın ne kebap kıvamında bir karar. İhraç kararnamesini ceza hükmü olarak görmüyor. Yasal öngörülebilirlik açısından iltisak, irtibat kavramlarında sorun görmemiş. İhlal kararının devam eden sürece hiçbir ciddi etkisi olmayacak” yorumu yaptı.
AİHM'in Pişkin kararı tahmin ettiğimiz gibi ne şiş yansın ne kebap kıvamında bir karar. İhraç kararnamesini ceza hükmü olarak görmüyor. Yasal öngörülebilirlik açısından iltisak, irtibat kavramlarında sorun görmemiş. İhlal kararının devam eden sürece hiçbir ciddi etkisi olmayacak.
Altıparmak karar öncesinde AİHM’nin vereceği kararın, esastan vereceği ilk OHAL ihraç kararı olduğuna dikkat çekmiş; “Başvurucu KHK’li değil. Ankara Kalkınma Ajansından 667 KHK uyarınca idari kararla ihraç edilmiş. Başvuruda kanunsuz suç ve ceza olmaz (md.7) ilkesinin de ihlal edildiği ileri sürülüyor. Bakalım AİHM ihraç kuralını (iltisaklı, irtibatlı olma) bir ceza hükmü sayacak mı? Sayarsa bu kuralın geri yürütülmesini ihlal sayacak mı? Bunu yaparsa tüm OHAL ihraç rejimi çöker” demişti.
Bir başka hukukçu Benan Molu ise, AİHM’nin ihlal kararı vermesini olumlu buldu:
İHAM ihraçlarla ilgili ilk ihlal kararını verdi. Kalkınma Ajansı'nda çalışan kişinin 667 s. KHK'yle 'üye, irtibatlı ya da iltisaklı' denilerek hiçbir usuli güvence sağlanmadan işine son verilmesini adil yargılanma ve özel hayata saygı hakkına aykırı buldu. https://t.co/DVXhtD4oiS
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink‘in öldürülmesine ilişkin yeniden görülmeye başlanan ve kamu görevlilerinin yargılandığı davanın 112’nci celsesi Çağlayan‘daki İstanbul Adliyesi 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi‘nde görüldü.
bianet’ten Hikmet Adal’ın haberine göre yaklaşık 10 dakika süren duruşmada savcı Muhammed İkbal Anar, dün dosyaya sunduğu mütalaayı tekrar etti. Mahkeme başkanı Akın Gürlek de sanık ve taraf avukatlarından esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanları olup olmadığını sordu.
Mütalaa incelemek için süre talebi reddedildi
Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, davanın dört yıldan beri sürdüğünü hatırlatarak dosyanın kapsamlı olması nedeniyle beyanda bulunabilmek için 2-2,5 aylık süre talep etti.
Mahkeme başkanı Akın Gürlek, Bakırcıoğlu’nun bu talebini dikkate almayarak bir sonraki duruşmanın iki gün sonra yani 17 Aralık Perşembe günü yapılmasını kararlaştırdı.
Mütalaada 53 sanık için ceza istendi
Duruşmanın bir gün öncesinde sunulan 68 sayfalık mütalaada savcı, firari 13 sanığın dosyasının ayrılmasını, 1 sanığın ölüm nedeniyle davasının düşmesini, 11 sanığın tüm suçlardan beraatını 53 sanığın ise çeşitli suçlardan cezalandırılmasını istedi. Mütalaada, Dink cinayetinin FETÖ tarafından işlendiği savunuldu.
Tutuklu yargılanan dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek hakkında “insan öldürmeye iştirak” suçundan müebbet, İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer hakkında da “tasarlayarak insan öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası talep etti. Yine dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz‘ün de ağırlaştırılmış müebbet hapsini istedi.
Savcı mütalaasında yurtdışında (firari) bulunan sanıklardan Adem Yavuz Arslan, Coşgun Çakar, Ekrem Dumanlı, Fetullah Gülen, Halil İbrahim Koca, Mehmet Akif Yılmaz, Mehmet Faruk Mercan, Metin Canbay, Ömer Faruk Kartın, Serkan Şahan, Yılmaz Angın, Yunus Yazar ve Zekeriya Öz’ün dosyasının tefrik edilerek haklarındaki yargılamanın ayrı bir esas numarasıyla yapılmasını talep etti.
12 sanık hakkında beraat talebi
12 Mart’ta Düzce’de uğradığı silahlı saldırıda ölen emekli jandarma istihbaratçı astsubay Şeref Ateş’in üzerine atılı “Kasten öldürme, silahlı terör örgütüne üye olma, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlarından açılan kamu davasının düşürülmesini istedi.
Abdullah Dinç, Ahmet Çetiner, Ahmet Faruk Aydoğdu, Ahmet İlhan Güler, Birol Ustaoğlu, Engin Dinç, Eyüp Temel, Hacı Ömer Ünalır, Hasan Durmuşoğlu, Hüseyin Yımaz, Mikdat Özbek, Murat Bayrak, Musa Yıldırım, Mustafa Küçük, Önder Araz’ın bazı suçlardan beraatını isterken bazı suçlardan da cezalandırılmasını talep etti.
Ali Öz, Ali Poyraz, Ali Barış Sevindik, Ali Fuat Yılmazer, Bekir Yokuş, Celalettin Cerrah, Ecevit Emir, Emre Cingöz, Ercan Demir, Ercan Gün, Ergün Yorulmaz, Faruk Sarı, Gazi Günay, Hacı Şefik Şimşek, Hamdi Egbatan, Hamza Celepoğlu, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Mehmet Ali Özkılıç, Metin Balta, Metin Yıldız, Muharrem Demirkale, Muhittin Zenit, Okan Şimşek, Onur Karakaya, Osman Gülbel, Özkan Mumcu, Ramazan Akyürek, Reşat Altay, Sabri Uzun, Şükrü Yıldız, Tamer Bülent Demirel, Veysal Şahin, Volkan Şahin, Yakup Kurtaran, Yavuz Karakaya, Yusuf Bozca, Yüksel Avan’ın ise üstlerine atılı suçlardan cezalandırılmasını istedi.
Kars‘ın Sarıkamış ilçesinde verici takılan Arkadaş isimli bozayı, yazın yiyecek bulabilmek ve üremek için Karadeniz’e göç etti. 141 günde bin 33 kilometre yol kat eden boz ayının halen Karadeniz’de olduğu ve kış uykusuna yatmadığı belirlendi.
Sarıkamış ilçesinde göç eden bozayıları takibe alan KuzeyDoğa Derneği, 5 yaşındaki dişi boz ayıyı, taktıkları vericiyle aylarca takip etti. Uysal tavırlarından dolayı ‘Arkadaş’ ismi takılan 86 kilogram ağırlığındaki boz ayı, yaz mevsiminde Sarıkamış’tan Karadeniz Bölgesi’ne geçti.
Kış uykusuna yatamadı
141 gün boyunca bin 33 kilometre yürüyen Arkadaş, Artvin‘in Ardanuç ilçesi kırsalına ulaştı. Bölgede yaşamını sürdürdüğü belirlenen boz ayının hâlâ kış uykusuna yatmadığı da tespit edildi.
KuzeyDoğa Derneği Bilim Koordinatörü Emrah Çoban, Sarıkamış’taki boz ayıların göç ettiğini önceki yıllarda yaptıkları araştırmalarla tespit ettiklerini söyledi. Ayıların göç sebebini araştırmayı sürdürdüklerini belirten Çoban, bu konuda yaşam alanlarını incelemeye aldıklarını kaydetti:
“Sarıkamış’ta bu yıl uydu vericisi taktığımız bozayı 141 günde Artvin Ardanuç’a gitti. Boz ayıların göç ettiğini daha önce dünyaya duyurmuştuk. Araştırmalar devam ettikçe göç eden boz ayıların sayısının daha fazla olduğunu gördük. Bu göç eden Arkadaş isimli bozayı 7,8 kilometre yürümüş. Verici taktıktan sonra zamanının küçük bir kısmını Sarıkamış’ta geçirdikten sonra Ardanuç yolculuğuna başlamış, 70 günde tamamlamış. Bu sayede dünyaya Sarıkamış’taki boz ayıların göç ettiklerini göstermiş oldu.”
Küresel ısınma yüzünden dengeleri bozuldu
Geçtiğimiz yüzyılda, küresel ortalama sıcaklık neredeyse bir derece arttı ve hala hızlı bir oranda artıyor. Küresel ısınma yüzünden canlıların çevresiyle kurduğu milyonlarca yıldır devam eden ve hassas bir dengede yürüyen ekosistem bozulduğundan, türler de tehlikeye giriyor.
Kış uykusuna yatan hayvanların döngülerinin bozulması da bu etkenlerden biri. Bu hayvanlar, mevsim döngülerinin bozulması yüzünden daha geç kış uykusuna yatıyor, daha erken uyanıyor; göç ve üreme takvimleri de bozuluyor.
2019’da yapılan bir çalışmaya göre, kışın minimum sıcaklıkların arttığı her bir santigrat derece için, ayılar yılda altı gün daha az kış uykusuna yatıyor. Çalışma, küresel sıcaklıklar artmaya devam ederken, yüzyılın ortalarında siyah ayıların yılda 15 ila 39 gün daha uyanık kalabileceğine işaret ediyor.
Uzmanlar, iklim değişikliği ayıların uyanık geçirdiği zamanı uzatabileceği ve doğal gıda kaynaklarını bozabileceğini belirterek, insanlar ve ayılar arasındaki ilişkinin daha da gerginleşebileceği uyarasında bulunuyor.
Rize‘de yer alan İkizdere’de hidroelektrik santral (HES) ve taş ocaklarının ablukası devam ediyor. 26 HES projesinin olduğu, 6 HES’in aktif çalıştığı ve iki taş ocağının bulunduğu koruma altındaki vadiye bu kez de Cengiz Holding göz dikti.
Cengiz tarafından başlatılan inşaata köy halkının tepki göstermesi üzerine Trabzon 11’inci Bölge Müdürlüğü şirketin taş ocağı için ruhsat aldığını açıkladı.
Mahkeme daha önce iptal etmişti
Gürdere (Ethone) ile Cevizlik (Pakorom) köyleri arasında yer alan İşkencedere Vadisi’ndeki (Eskenci) taş ocağı projesi ilk olarak SR Tarım Turizm İnşaat Yatırım Sanayi ve Ticaret Limited Şirket tarafından yapılmak istenmişti.
Şirketin ruhsat almasının ardından 2019 yılında köylülerin açtığı davada Rize İdare Mahkemesi bölgede taş ocağı açılmasına izin vermeyerek ruhsatın iptaline karar vermişti.
Cengiz, inşaata başladı
Mahkemenin iptal kararı verdiği ayni alanda geçen ay Cengiz İnşaat elamanları bölgede çalışmalar başlatmış ancak köy muhtarı ve yurttaşlar şirketin bölgede çalışma yapmasına tepki göstermiş ve alandan uzaklaştırmıştı.
Yaşanan bu gelişimlerin ardından İkizdere Dernekler Federasyonu İstanbul’da bir basın açıklaması yaparak ‘İkizdere vadisinin SİT alanı ve koruma altında olan bir vadi olduğuna dikkat çekerek İkizdere halkıyla dayanışma çağrısına bulunmuştu.
İkizdere halkının artan tepkisi sonrası Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanlığı’na bağlı Trabzon 11’inci Bölge Müdürlüğü koruma altında olan vadide Cengiz inşaatın dolgu için talep ettiği Taş ocağı için ruhsat aldığı açıklandı. İkizdere Dernekler Federasyonu ise taş ocağı ruhsatının iptali için dava hazırlıklarına başladı.
‘Vadideki türler yok olma tehlikesinde’
2019 yılında ODTÜ Üniversitesi’nden Prof. Dr. Can Bilgin ve yaban hayatı uzmanı Ümit Malkoçoğlu tarafından gönüllü olarak hazırlanan rapor, İşkencedere Vadisi’nde taş ocağı açılması durumunda vadinin yok olacağına dikkat çekiyor.
Rapor, ruhsat alanı içerisinde nadir ve hassas türleri içeren zengin bir ekosistem ve tür çeşitliliğinin olduğunu ortaya koyuyor ve böyle bir projenin geri dönüşü mümkün olmayan tahribat yaratacağı konusunda uyarıyor.
İlk etapta SR tarafından yapılmak istenen aş ocağı projesi için sunulan Çevresel Etki Değerlendirme dosyasındaki bilgiler ile bölgede yapılan incelemelerin karşılaştırılmasının sunulduğu ve ÇED’in yeterliliğinin sorgulandığı raporda öne çıkan başlıklar ise şu şekilde:
Kayaç alımı için patlatma yapılacak
Şirketin ÇED başvuru dosyasında yer alan bilgilere göre İkizdere ilçe merkezinin 5,5 km kuzeybatısında, Cevizlik köyü mülki sınırları içinde kalan 92,43 hektar büyüklüğünde ruhsat alanında yılda 100 bin metreküp tüvenan mermer üretilmesi planlanıyor.
Bazalt mermerin kayaçtan alınması öncesinde patlatma ile yan kayaç alımı sonrasında ise elmaslı tel ilke keserek belli boyutlara kesileceği ve kamyonlar ile kesim fabrikalarına sevk edileceği belirtiliyor.
Şirket, mermer ocağında yıl boyu toplamda 30 kişinin ayda 26 gün, günde 8 saat çalışmasını öngörüyor. Ayrıca ruhsat alanı içerisinde kırma-eleme tesisi, şantiye ve bitkisel toprak depolama tesisinin yer alacağı belirtiliyor.
Mavi çizgi ruhsat sınırını, pembe çizgi ÇED alanını, sarı çizgi ise yapılacak yolu gösteriyor.
‘Şirket gerçekte olmayan fotoğrafları koymuş’
2019 yılında hazırlanan raporda şirketin ÇED dosyasında gerçekte olmayan fotoğrafları da koyduğu ortaya konuluyor. Dosyada verilen fotoğrafın paylaşıldığı raporda şu ifadeler yer alıyor:
Projenin ÇED alanı yüksek yağışlı, ılıman bir bölgede olup ağaç, ağaççık ve otsu bitkilerin oluşturduğu yoğun yeşil bir örtüyle kaplıdır. Hali hazırda içinde herhangi bir araba yolu bulunmadığı gibi düz (eğimsiz) böyle bir parçası da yoktur. Söz konusu fotoğraf kuşkusuz tamamen farklı bir konuma aittir.
Rapor, yörenin tipik görüntüsünü de paylaşıyor ve “Bu örnek fotoğrafta OGM tarafından proje ruhsat alanının tamamında baskın olduğu belirtilen kayın ve diğer ağaçların oluşturduğu yeşil örtü rahatça görülmektedir. Raporun ilerideki sayfalarında verilen fotokapan görüntülerinde de bu durum belirgindir” ifadelerini kullanıyor.
‘Omurgalı türler proje dosyasında yer almıyor’
İkizdere’nin Öncelikli Alan olduğu belirtilen raporda “Bu özelliği kazanmasında önemli sayıda endemik ve tehlike altında türe ev sahipliği yapması başrolü oynamaktadır” ifadeleri yer alıyor.
Raporun ortaya çıkardığı bir başka eksiklik ise şirketin bölgedeki omurgalı türlerin varlığından söz etmemesi. Bölgenin birçok omurgalı türe ev sahipliği yapmasına rağmen Proje Tanıtım Dosyası’nda “Tablolar oluşturulurken evrimsel olarak ilkelden gelişmişe doğru (İkiyaşamlılar, Sürüngenler, Kuşlar ve Memeliler) bir sıra izlenmiştir” deniliyor.
‘Endemik türlerden bahsedilmemiş’
Omurgalı türlerin yanı sıra rapor, bölgedeki endemik bitki türlerinin de şirket tarafından söylenmediğini belirtiyor. Kırmızı listede yer alan ve dosyada da sunulması gereken ancak ‘atlanan’ endemik bitki türleri ise şu şekilde:
Glyceria lazistanica Endemik CR
Glyceria lithuanica var pontica Endemik CR
Silene scythicina Endemik EN
Hieracium lazistanum Endemik CR
Alchemilla basakii Endemik CR
Alchemilla ikizdereensis Endemik EN
Erysimum ikizdereense Endemik CR
Symphyandra lazica Endemik DD
Sempervivum ekimii Endemik EN
Bölgedeki 118 kelebek türü es geçilmiş
Doğu Karadeniz’de bölgeye özgü birçok kelebek türü yaşıyor. Rize ilinde ise şu ana kadar 118 kelebek türü kaydedildi. Bu türlerden bazılarının neslinin tükenme tehlikesinde olduğunu hatırlatan rapor, şirketin gene bu türlere dosyada yer vermediğinin altını çiziyor.
Proje Tanıtım Dosyası’nda listelenmiş omurgalı grupların sadece ikiyaşayışlı ve sürüngenlerden oluştuğunu belirten rapor, bu listelerin de oldukça eksik olduğunu söylüyor. Buna göre dosyada, Rize ilinden bilinen en az 9 ikiyaşayışlı türünden sadece ikisi, en az 15 sürüngen türünden sadece dördü potansiyel mevcut olarak belirtildi.
Amphibia Kafkas Kurbağası (Pelodytes caucasicus )
Amphibia Kafkas Semenderi (Mertensiella caucasica)
Amphibia Kafkas Siğilli Kurbağası (Bufo verrucosissimus)
Amphibia Gece Kurbağası (Bufotes variabilis)
Amphibia Uludağ Kurbağası (Rana macrocnemis )
Amphibia Çevik Kurbağa (Rana dalmatina)
Amphibia Ova Kurbağası (Rana ridibunda)
Bu türlerden Kafkas Semenderi bölgesel endemik. Yaklaşık 800-2800 m yükseklikler arasındaki orman, çalılık ve alpin çayırlardan akan dereciklerin yakınında yaşıyor ve küresel ölçekte Duyarlı (VU) bir tür.
Sürüngen türleri
Bölgedeki sürüngenlerin listesi de paylaşılıyor. Sürüngen türlerinin arasında Klark Kertenkelesi‘nin Tehlikede (EN) kategorisinde olduğu belirtiliyor.
Reptilia Artvin Kertenkelesi (Darevskia derjugini )
Reptilia Kafkas Burunlu Engereği (Vipera transcaucasica)
Reptilia Baran Engereği (Vipera barani)
‘Kuş türleri ve memeliler yer almıyor’
Raporda kuş türlerinin ve memeli hayvan türlerinin de yer almadığı belirtiliyor. Taş ocağı işletmeciliği gibi faaliyetlerden en çok etkilenen grupların başında memelilerin geldiği belirtilen raporda “Memeli türleri aynı zamanda ekolojik, ekonomik ve hatta sosyo-kültürel önem taşıyan bir gruptur” deniliyor.
Yaban hayatı araştırmacısı Ümit Malkoçoğlu tarafından bölgeye yerleştirilen üç adet fotokapan ile elde edilen görüntülerin de paylaşıldığı raporda şu ifadeler yer alıyor:
Fotokapana en sık yakalanan memeli türü Kaya Sansarı (Martes foina) olmuş, onu Yaban Domuzu (Sus scrofa) izlemiştir. Her iki tür de geniş habitat toleransı olan, besin açısından oportünist bir özellik gösterirler. Ülkemizin neredeyse her tarafında yaygın olarak rastlanırlar. Karaca (Capreolus capreolus) ve Porsuk (Meles canescens) orta sıklıkta kaydedilmiştir.
‘Bozayı koruma altında olmalı’
Raporda bu türleri yine hepçil özellikte, ancak Türkiye’nin en iri memeli türlerinden olan Bozayı’nın (Ursus arctos) izlediği ve birden fazla Bozayı türünün fotokapana yakalandığı belirtiliyor. Türkiye’nin de taraf olduğu Bern Sözleşmesi’ne göre bu türün Mutlak Koruma Altında olması gerekiyor.
Raporda “Kaydedilen türler arasında belki en ilginci, ülkemizde bu yükseklikte ve yaprak döken ormanda varlığı daha önce nadiren saptanmış Çengel Boynuzlu Dağ Keçisidir” deniliyor.
IUCN listesine göre küresel risk sınıfında olduğu belirtilen bu türün de Bern Sözleşmesi gereğince korunması gerektiğinin altı çiziliyor.
‘Yer yer heyelan ve sel oluşacak’
Rapor, inşaat aşamasında tesislerin kurulmasının yanı sıra yapılması planlanan yolun ciddi bir risk oluşturduğunu da ortaya koyuyor ve “Son derece sert eğimli bu topoğrafyada yapılacak her türlü yol inşaatının, yolun altındaki yamaca ve derenin içine moloz ve toz-toprak dökülmesi sonucu yamaç boyunca akarak dereyi doldurmasına, şiddetli erozyona ve hatta yer yer heyelanlara yol açması kaçınılmazdır” bulgusunda bulunuyor.
Aynı sorunların iletim hattı inşaatında da söz konusu olduğunu söyleyen rapor, “Dere yatağına olumsuz etkiler, derenin su rejiminin değişmesine ve su kirlenmesine yol açabilir” diyor.
‘300 ağaç kesileceği iddiası doğru değil’
Dereye dökülecek moloz ve toz-toprağın, dere yatağını dolduracağı ve akış hızını azaltacağını söyleyen rapor, “Bununyanı sıra suda askıdaki katı madde miktarını da arttıracak, yer yer olağanın üzerinde millenmeye (siltasyon) yol açacaktır. Sucul ekosisteme olağanın üzerinde besin tuzları yükleyecektir. Bu değişimlerin hedef türlerden alabalığın yaşam ortamı üzerinde ciddi etkileri olması beklenir. Akışı kontrol edilemeyen moloz, hattın altında kalan yamaçtaki vejetasyonu da olumsuz etkileyecektir” tespitini yapıyor.
Bunlara ek olarak Proje Dosyası’nda “sadece 300 ağacın kesileceği” iddiasının da inanılır bir yanı olmadığı öne sürülüyor. Bu sayının çok daha yüksek olacağı, sert eğimli alanda orman örtüsünün yok edilmesinin de ciddi toprak ve ekolojik işlev kaybına yol açacağı belirtiliyor.
‘Şirket tedbirleri yetersiz ve geçersiz’
Rapor, proje sahibinin bu olumsuz etkileri atlama veya ortadan kaldırma yönündeki taahhüt ve önerilerinin de yetersiz ve geçersiz olduğunun altını çiziyor.
Proje tanıtım dosyasında “Proje alanı çevresindeki yaban hayatının etkilenmemesi için tozuma ve gürültü değerlerinin minimum seviyede bulundurulmasını sağlayan sistemler oluşturulacaktır. Tesis alanı çevresindeki ekosistemin korunması açısından gerekli tedbirler alınacaktır” denildiği hatırlatılan raporda bu sistemlerin ya da tedbirlerin ne olacağının da belirsiz olduğu aktarılıyor.
Rapor “Öne sürülen sistem ve tedbirlerin ne olduğu bilinmeden ekosistemin ve hassas türlerin korunup korunamayacağı hususunda emin olunamaz” ifadelerine yer veriyor ve şu tespitte bulunuyor:
Ayrıca ‘Üretim sırasında canlıların üreme dönemleri boyunca patlatma yapılmayacak’ ifadesi canlıların türüne göre değişen üreme dönemlerinde, yani Şubat ile Temmuz ayları arasında, yani yılın yarısında üretim yapmamayı gerekli kılmaktadır. Öne sürülen koşulun tesisin ekonomik olarak yaşamasını olanaksız kılacağı, dolayısıyla böyle bir taahhüdün yerine getirilemeyeceği açıktır.
‘İnşaat geri dönüşü olmayan zarara sebep olacak’
Raporun sonuç kısmında ise bütün bu etkiler değerlendirildiğinde projeye ilişkin gözlemlerinin şu şekilde olduğu aktarılıyor:
Söz konusu projenin tanıtım dosyasında biyolojik ve ekolojik yönlerden ciddi eksik ve hatalar vardır. Bu eksik ve hataların varlığı kamu kurumlarının dosyaya dayanarak verdikleri izinleri tartışmalı kılmaktadır.
Proje ruhsat alanında nadir ve hassas türleri de içeren zengin bir ekosistem ve tür çeşitliliği vardır. Kaydedilen ve muhtemel türlerin birçoğu yasalarla koruma altında olup yaşam ortamlarının ortadan kaldırılması söz konusu olamaz.
İnşaat ve işletme süreçleri kaçınılmaz olarak (bir kısmı geriye dönüşü olmayacak) doğal yapıya zarar verecektir. Verilecek zararı en aza indirecek, ortadan kaldıracak veya telafi edecek öneriler ve önlemler sunulmamıştır.
ATV, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli‘nin ‘kapatma’ çağrısıyla başlayan tartışmayı işlediği haberde HDP‘nin parti logosundaki yaprak ve yıldızları mermi ve bombayla değiştirerek verdi. HDP, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’na (RTÜK) şikâyette bulundu.
ATV’nin 12 Aralık tarihli yayınında MHP liderinin HDP’nin kapatılmasına yönelik sözlerini konu alan haber sunulurken, HDP’nin logosu ekrana yansıtıldı. Ancak gövdesi iki adet mor elden oluşan, yeşil yapraklar ile çeşitli yıldızlar olan ağaç tasvirli olan logo değiştirilmiş biçimde ekrana verildi.
Yaprak ve yıldız yerine el bombası ve mermi
ATV’nin kullandığı görselde yaprak ve yıldız yerine el bombası ve mermi yerleştirildi. Kanal ayrıca bu oynanmış logonun üzerine kapatma mührü yerleştirdi. HDP Grup Başkanvekilleri Meral Danış Beştaş ve Saruhan Oluç, RTÜK’e bu konu dolayısıyla şikâyette bulundu.
HDP’nin dilekçesi şu şekilde:
“ATV logosu ile yayın yapan Kuruluşun 12.12.2020 tarihli Ana Haber Bülteni’nde yere alan, “KAPATMA TARTIŞMASI” başlıklı haberde, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, yargıya talimat niteliği taşıyan HDP’nin kapatılması yönündeki sosyal medya paylaşımlarına yer verilmiştir.
HDP’nin Amblemi, gövdesi iki adet mor elden oluşan, yeşil yapraklar ile birlikte meyveleri çeşitli yıldızlar olan ve toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bir ağaç tasviridir.
ATV Yayın Kuruluşu, saat 18:08’de yayınladığı söz konusu haberde bu amblemi değiştirerek kullanmıştır. Amblemde toplumun tüm kesimlerinin ve renklerinin kucaklaşmasını simgeleyen yapraklar ve yıldızlar “el bombaları”, “mermi” ve “molotof kokteylleri”yle haberin fonunda gösterilmiştir.
Bununla da yetinmeyen Yayın Kuruluşu, sanki parti kapatılmış gibi izlenim vererek logonun üzerine bir de kapatma mührü yerleştirmiştir.
Genel seçimlerde 6 milyon oy alan, Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan HDP’nin logosunu şiddet/ölüm materyalleriyle tasvir etmek bir yayıncılık faaliyeti olamaz. Gerçek amacı yayıncılık olan, yayın etiği ve ahlakına sahip, hukuka, demokrasiye ve seçmen iradesine saygılı bir yayın kuruluşu, demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin isimlerini, logolarını, sembollerini partinin açıklamalarını, mesajlarını çarpıtmadan yayınlama ve kamuoyuna objektif olarak yansıtma sorumluluğundadır.
Adı geçen ve gerçek amacının yayıncılık faaliyeti olmadığı yaptığı yayınlardan açıkça anlaşılan söz konusu kuruluş, HDP’nin logosunu kendi ahlak ve etik dışı kurgusuyla ekranlarından kamuoyuna yansıtarak, yine kırmızı mühürle kapatmayı savunarak kendisini yargının yerine koymak suretiyle açıkça Anayasal ve yasal suç işlemektedir. Kuruluş bu yayınıyla HDP’yi ve oy veren seçmenlerini açıkça hedef göstermiş, yayıncılık adı altında nefret suçu işlemiş, şiddet yanlısı yayın yapmıştır.
ATV Logolu Yayın Kuruluşu bu yayınıyla, 6112 Sayılı Yasanın 8. Maddesinin Birinci Fıkrasının;
(b) bendinde ifade edilen, “Yayın hizmetleri; Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz”,
(c) bendinde belirtilen, “Yayın hizmetleri; Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz”,
(ı) bendinde yer alan, “Yayın hizmetleri; Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur”,
(i) bendinde ifade edilen, “Yayın hizmetleri; Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe hiç kimse suçlu ilân edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz”,
(k) bendinde yer alan, “Yayın hizmetleri; Siyasî partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz” ve
(ş) bendinde ifadesini bulan, “Yayın hizmetleri; Şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz” ilkelerini açıkça ihlal etmiştir.
ATV Yayın Kuruluşu’nda yer verilen bu görüntüler ve yorumların yukarıda belirttiğimiz Yasa maddeleri çerçevesinde değerlendirilerek, gerekli yaptırımların uygulanması ve sonucun tarafımıza bildirilmesi hususlarını rica ederim.”
Fransa, anayasasını çevreye ve iklim değişikliğiyle mücadeleye atıfta bulunacak şekilde revize etmeye hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron pazartesi günü yaptığı açıklamada bu konuda referanduma gitme sözü verdi.
Macron, Yurttaş İklim Konseyi’ne yaptığı açıklamada Anayasa’nın birinci maddesinde biyolojik çeşitlilik ile çevre ve iklim değişikliğiyle mücadeleden bahsetmeye istekli olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı bu madde değişikliğinin referandum ile karar verileceğini söyledi. Ancak referandumun gerçekleşmesi için öneriyi Parlamento’nun alt ve üst meclislerinin de kabul etmesi gerekiyor.
Hükümet eleştiri altında
Macron hükümeti iklim krizine ilişkin hızlı ve etkili adımlar atmaması sebebiyle büyük bir eleştiri altındaydı. Cumartesi günü Paris Anlaşaması’nın beşinci yıldönümünde düzenlenen sanal iklim zirvesine katılan Macron’un konuşması da büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı.
Macron 2025’te petrol, 2035’te doğalgaza yönelik ihracat finansmanını sona erdirme sözü verdi. Ancak bu taahhüt pek çok çevre grubu tarafından yeterli görülmedi.
Fotoğraf: Xinhua/Wang Ying
Fransa’da Yeşiller yükselişte
Hükümetin yetersizliğine karşı Fransa’da yükselen bir yeşil hareket var. Fransa Yeşiller Partisi yazın başında yapılan bölgesel seçimlerde büyük bir ivme kazandı.
Macron taraftarları, Yeşiller Partisi’nin 2022 Başkanlık seçimlerinde Macron’a soldan gelen desteği aşındırabileceği endişesini taşıyor.
Mahkemeden baskı
Geçtiğimiz ay, Fransa’nın en yüksek idari mahkemesi hükümete sera gazı emisyonlarını azaltma taahhütlerini yerine getirmesini sağlayacak iklim politikalarını yürürlüğe koyduğunu göstermesi için üç ay süre vermişti.
Macron, 2018’in sonlarında ortaya çıkan hükümet karşıtı “sarı yelek” protestolarına yanıt olarak Yurttaş İklim Konseyi‘ni kurdu. Ancak bu da göstermelik bir konuşma alanı olarak tasarlandığı düşünülerek oldukça eleştiri topladı.