Antarktika‘daki Filchner-Ronne Buz Sahanlığı‘nda deniz dibi tarama çalışmaları sırasında, Güneş ışığının ulaşmadığı yerlerde de canlıların yaşadığı keşfedildi. Araştırmalarda, henüz tanımlanamayan 22 deniz canlısı ve 16 deniz süngeri belirlendi.
New Scientist dergisinde yayınlanan makaleye göre Birleşik Krallık‘tan bilim insanları, deniz yüzeyini kaplayan 900 metre kalınlığındaki buzda açılan delikten kamerayla görüntüleme yaptı. Buz tabakasının altında, güneş ışığının ulaşamadığı noktadan elde edilene görüntülerde, bu noktada bile yaşam olduğu keşfedildi.
Güneş ışığından 600 km. uzakta
Ekipte yer alan Huw Griffiths, tespit edilen canlıların orada yaşamaması için birçok neden olduğunu söyledi. UK’nin Antarktika çalışmalarını yürüten British Antarctic Survey‘de (BAS) çalışan Griffiths, canlıların besin kaynaklarına erişebilecekleri bölgeden yaklaşık 260 kilometre, güneş ışığından ise 600 kilometre uzakta olduklarını aktardı.
Filchner-Ronne’de görüntülenen canlıların ne sıklıkta beslendiği ve ömürlerine dair açıklama yapılmadı. Biyologlara göre görüntüler, daha uzun süreli hayatın varlığına dair ipuçları sunuyor. Antarktika’daki suda hayatın düşünülenden daha fazla biyolojik çeşitliliğe sahip olduğunu tahmin ediliyor.
Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak Melih Bulu’nun atanmasına yönelik protestolar sonucunda yüzlerce kişi gözaltına alındı, onlarca kişi darp edildi, tutuklandı veya eve hapsedildi.
Öğrenciler ve öğretim üyeleri bu süreç boyunca defalarca hükümet yetkilileri ve medya organları tarafından ‘terörist’ olmak ile itham edildi. Ancak bütün bu müdahalelere rağmen bir ayı aşkın süredir devam eden protestolarda kullanılan taktikler bize bir gerçeği tekrar hatırlatıyor: Yaratıcılığa kelepçe vurmak mümkün değil.
Metallica şarkıları Melih Bulu için çaldı
Kendisine yönelik protestolar sürerken ‘havalı bir rektör’ olduğunu kanıtlamak isteyen Melih Bulu’nun kendisini “Hard-rock dinleyen bir rektörüm, Metallica dinleyen bir rektörüm” diye tanıtması yeni bir protesto fikrine ilham oldu.
Güney Kampüs’te eylem yapan öğrenciler son ses açtıkları Metallica’nın Master of Puppets (Kukla Ustası) şarkısı eşliğinde dans ederek Melih Bulu’yu istifa etmeye çağırdı.
‘Teknocu rektör istiyoruz’
Metallica’ya yapılan atıf öğrencilerin eylemlerde kullandığı pankartlarda da yer aldı. Öğrenciler Güney Meydan yokuşunu çıkarken hep birlikte şu sloganı bağırdı: “Teknocu rektör istiyoruz!”
Hatta Boğaziçili Müzisyenler, grubun For Whom The Bell Tolls şarkısını yeniden yorumladı. Şarkıya eşlik eden öğrenciler Melih Bulu’ya “Gecenin yarısı o haber geldi. Demokrasiye darbe! Durur mu, haykırır tüm Boğaziçi. Hazırlan, bu söz sana, şimdi bak dinle: Boyun eğmeyiz biz kayyuma!” diye seslendi.
‘Kelepçe’ eylemlerin sembolü oldu
Bazen ise polisin öğrenci protestolarını dağıtmak için uyguladığı taktikler yeni sloganların doğuşuna yol açtı. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi 4 Ocak günü polisin kampüs içerisindeki ve dışarısındaki eylemcilerin birleşmesini engellemek için kampüs kapısına kelepçe takması.
Her ne kadar tepkilerin ardından kelepçeyi takan Güvenlik Şube Müdürlüğü‘nde görevli bir polis memuru hakkında soruşturma başlatılsa da bu müdahale ile birlikte birçok kişi için üniversite kapısında duran kelepçe fotoğrafı Boğaziçi protestolarını anlatan bir sembole dönüşerek hafızalara kazındı.
Potato, patato
İkinci bir örneği ise protestolarda gözaltına alınan arkadaşlarının serbest bırakılması için 1 Şubat günü düzenlenen eylemde polisin üniversiteye doğru yürüyen grupta bir kişiye “aşağı bak” diyerek bağırması oldu.
Bunun üzerine “aşağı bakmayacağız” diyen yüz binlerce kişi bu sözü iki gün boyunca Twitter’ın en çok kullanılan etiketlerinden biri haline getirdi.
Her ne kadar daha sonra Türk Polis Teşkilatı tarafından yapılan paylaşımda polisin orada aslında “aşağı bak” değil “aşağıdan” dediği öne sürülse de “aşağı bakmayacağız” kısa sürede eylemlerin en çarpıcı sloganlarından birisi haline geldi.
Yalan’dan bir Slogan…
Aşağı bak ❌ YALAN Aşağıdan 👉 DOĞRU
Polisimiz pandemi ortamında sadece yasadışı göstericilerle değil, yalan virüsüyle de mücadele ediyor 🦠
Daha önceden kullanılan eylem pratikleri de yeni stratejiler için bir repertuar oluşturuyor. Boğaziçi Üniversitesi’nin bir önceki rektörü Mehmet Özkan’ı protesto eden öğrenciler mezuniyet töreninde rektör konuşma yaparken sırtlarını dönüşlerdi.
Birçok üniversite ve lisede de kullanılan bu taktik şu anda Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından yepyeni bir forma ve sürekliliğe dönüştürüldü. Kurumlarının özerk kalmasını isteyen ve rektörlerinin demokratik bir seçim ile gelmesini talep eden öğretim üyeleri her gün kar, yağmur dinlemeden sırtlarını rektörlük binasına dönerek Melih Bulu’nun istifasını talep ediyor.
Fotoğraf: Can Candan
Üniversite’ye seçim sandığı
Üniversitenin rektörlük binasının da bulunduğu Güney Kampüs meydanında bir araya gelen öğrenciler, kendi rektörlerini seçemeyince Güney Meydan’da seçim sandığı kurdular.
Oy pusulalarında ise “Boğaziçi Üniversitesi rektörü demokratik seçimle belirlensin mi?” sorusu yer aldı. Seçim sonucunda oy birliğiyle ‘demokratik seçim’ tercihi öne çıktı.
Aynı gün içerisinde ‘Rektörlük Binası’nın ismi de ‘Kayyımlık’ olarak değiştirildi. Güvenlik görevlilerinin her gün çıkardığı tabela öğrenciler tarafından tekrar tekrar yenilendi.
Fotoğraf: Boğaziçi Dayanışması
Birbirinden yaratıcı Twitter hesapları
Bütün bu bir aylık süre zarfında sosyal medya da protestoların bir kolu haline geldi. Polisin gazetecilerin erişimini kısıtladığı, görüntü almayı engellediği dönemde Türkiye’nin birçok yerinden insanlar yaşananları öğrencilerin açtığı canlı yayın hesaplarından takip etti.
Protestolar sırasında açılan bazı hesaplar ise yüzlerde gülümseme oluşturdu. Bunlardan bir tanesi aslında milyonlarca kişinin aklındaki sorudan ilham alan bir hesap: Melih Bulu Bugün İstifa Etti Mi?
İkincisi ise “Boğaziçi student holding your favorite albüm” (Boğaziçi öğrencisi favori albümünüzü tutuyor) isimli hesap. Metallica albümünü bir pankart olarak taşıyan öğrenciden esinlenen hesapta insanların favori albümleri bu fotoğraf üzerinden paylaşılıyor.
— boğaziçi student holding your favorite album (@bounstudenthold) January 6, 2021
Seçilmiş rektör isteyenlerin hesabı
Bir başka hesapta ise mizah yoluyla kimlerin atanmış değil seçilmiş rektör istediğine yer veriliyor. Paylaşımlarda Michelangelo, Safinaz gibi çizgi film karakterleri ve Ross Galler gibi dizi karakterlerinin yanı sıra birçok ünlü isim de seçilmiş rektör isteyenler kategorisinde sunuluyor.
— Kimler Seçilmiş Rektör İstiyor? (@KimlerIstiyor) January 18, 2021
Kim demiş ev hapsinin sloganları susturabileceğini?
Protestolar sırasında gözaltına alınan öğrencilerin 25’i hakkında ev hapsi cezası uygulandı. Ancak kişilerin eylemlere katılmasını engellemek ve özgürlüklerinden mahrum etmek için verilen bu karar yeni bir eylem stratejisini doğurdu.
Öğrencilerin evden çıkmalarını engelleyen elektronik bileklikler yeni bir pankart malzemesi haline dönüştü. Ev hapsi alanların bir kısmı bilekliklerine özerk kalması için mücadele verdikleri Boğaziçi Üniversitesi’nin logosunu bir kısmı da müdahaleler sırasında hedef gösterilen LGBTİ+ bayraklarını yerleştirdi.
Elbette müziksiz direniş de olmaz. Protestoların başladığı ocak ayından itibaren birçok protestolara destek olmak için birçok şarkı bestelendi, bu şarkılara birbirinden yaratıcı video klipler de eşlik etti.
Gizli Özneler tarafından hazırlanan Bundan Sonrası Bizde isimli parça bunlardan birisi. Ancak daha fazla şarkı için Hayat için Akademi Spotify çalma listesini takip edebilirsiniz.
Karbon ayak izinin artmasında en büyük pay fosil yakıt şirketlere ait. Bireylerin de ulaşım ve yeme içme konulardan gündelik alışkanlıklarına kadar yaptıkları tercihlerle karbon ayak izinin artışında sorumluluğu var.
Peki bu sorumluluğun ve karbon ayak izinin artmasının doğaya verdiği zararın farkında olan bireyler olarak karbon ayak izinin azaltılması için neler yapabiliriz? Yanıtlar, mini animasyonumuzda…
Ağrı, Diyarbakır, Urfa, Van, Mardin, Şırnak, Siirt ve Elazığ’da yapılan ev baskınlarında aralarında HDP üye ve yöneticilerinin de bulunduğu onlarca kişi gözaltına alındı.
Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde sabah saatlerinde eş zamanlı ev baskınları düzenlendi. Savcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı verilen 13 kişiden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) üyesi Talha Kaya, HDP yöneticisi Ahmet Yaşmiş, Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TUHAY-DER) Temsilcisi Cemil Koç ve Doğubayazıt Belediyesi Meclis üyesi Rahim Gönen’in de aralarında bulunduğu 12 kişi gözaltına alındı.
Gözaltı gerekçesi öğrenilemeyen 12 kişi ilçe emniyet müdürlüğüne götürüldü.
Diyarbakır’da da birçok adrese baskın düzenlendi. Evi basılan isimler Mikail Yaman’ın, hakkında 2010-2020 yılları arasında tutuklu olan ağabeyi İbrahim Halil Yaman’a para gönderdiği gerekçesiyle “örgüte finans sağlamak” iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında gözaltına alındığını öğrenildi.
Yaman’ın Kayapınar İlçe Jandarma Karakolu’na götürüldüğü belirtildi. Kentte yapılan ev baskınlarında iki kişi daha gözaltına alınarak, Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.
Urfa’nın Suruç ilçesinde Abdi Binici, Elazığ’da da HDP Karakoçan İlçe Eşbaşkanı Veysi Sarıtağ evine düzenlenen baskınla gözaltına alındı.
Şırnak’ta ise kent merkezi ile Cizre, İdil ve Uludere ilçelerinde yapılan ev baskınlarında HDP yöneticisi Agit Yiğit’in de aralarında olduğu 10 kişi gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar emniyet müdürlüklerinde tutulurken, kentte gözaltı sayısının artabileceği belirtildi.
Van’da gözaltı sayısı 28 oldu
Eski HDP Van İl Eşbaşkanı Ökkeş Kava da evine yapılan baskınla gözaltına alınan isimlerden. Gözaltı gerekçesi öğrenilemeyen Kava, İl Emniyet Müdürlüğü’nde tutuluyor.
Kava’nın gözaltına alınmasıyla kentte son iki günde gözaltına alınanların sayısı 28’e çıktı. Ayrıca gözaltına alınanlar hakkında getirilen avukat kısıtlılığı da sürüyor.
Manisa’da ise sabah saatlerinde düzenlenen ev baskınlarında HDP Gençlik Meclisi üyesi yedi kişi gözaltına alındı.
Mardin’in Nusaybin ilçesinde de sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında dört kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Siirt’te ise HDP’li Belediye Meclis üyeleri Hasret Aslan ve Haydar Çağli gözaltına alındı. Kurtalan ve Baykan ilçelerinde de dört kişi evlerine yapılan baskınla gözaltına alındı.
HDP’nin Siirt Belediyesi Meclis Üyesi Emin Çeçen hakkında gözaltı kararı bulunduğu, yapılan baskında evde olmadığı belirtildi.
Ankara’nın Keçiören ilçesindeki Şehit Ahmet Kabukçu İlkokulu’nda okuyan birinci sınıf öğrencisi 7 yaşındaki Mert Yağız Köksal’ın kantinden aldığı şırınga şeklindeki çikolatanın kapağının boğazına kaçması sonucu boğularak ölmesi ile ilgili soruşturma tamamlandı.
Altı kamu görevlisi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosu’nun hazırladığı iddianamede beş kamu görevlisi hakkında ‘taksirle ölüme neden olma, görevi kötüye kullanma’ suçlarından 2,5 yıldan 8 yıla kadar, okul müdürü Abdülkadir P. hakkında ise bu suçların dışında ‘suç delillerini yok ettiği’ iddiasıyla 3 yıldan 13 yıla kadar hapis cezası istendi.
İddianamede Keçiören Kaymakamlığı’nın okul müdürü Abdulkadir P., okul müdür yardımcısı Ebubekir Ç., sınıf öğretmeni Ali Osman D., sınıf öğretmeni Apaydın A., Keçiören İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü Gıda Kontrolörü Koray H., Keçiören İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü Gıda Kontrolörü Fatma Ş. hakkında soruşturma izni verildiği belirtildi.
İddianame kabul edildi
Gıda Kontrolörleri ve okul müdürünün de yer aldığı komisyonun okul kantininde rutin denetimler yapması gerekirken, bu görevi ‘gerekli şekilde yerine getirmediklerinin anlaşıldığı’ kaydedilen iddianamede, şunlara dikkat çekildi:
“…. görevlerinin gereklerine aykırı hareket ettikleri kanaatine varıldığı, şüphelilerin söz konusu görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu, şüphelilerin görevlerine aykırı hareket ile Mert Yağız Köksal’ın ölümü arasında illiyet bağı bulunduğu konusunda yeterli şüphenin hasıl olduğu, bu durumda şüphelilerin eylemlerinin taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu, deliller ve illiyet bağı hukuki değerlendirmesinin mahkemenin takdirinde bulunduğu, şüpheli Abdülkadir P.’nin delilleri yok etme yönündeki eylemlerinin TCK 281/1 son fıkrası gereği değerlendirilmesi gerektiği, dosyada bulunan tüm delil, bilgi ve belgeler bir bütün olarak dikkate alındığında şüphelilerin eylemlerinin görevi kötüye kullanma ve taksirle ölüme neden olma suçlarını oluşturduğu yönünde kovuşturma yapılmasını gerektirir düzeyde yeterli şüphenin oluştuğu anlaşılmıştır.”
Ankara 22. Asliye Ceza Mahkemesi, Başsavcılığın kamu görevlileri hakkında hazırladığı iddianameyi kabul ederek davaya dönüştürdü.
Mert Yağız Köksal‘la ilgili açılan davanın iddianamesine giren bilirkişi raporunda asli kusur çocuğa verilirken, kantin işletmecisi ve ürünü dağıtan firma yetkilisinde tali kusur bulunmuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Şubat’taki kabine toplantısının hemen ardından yaptığı basın toplantısında dile getirdiği “yeni anayasa” önerisi Türkiye’yi yeni bir tartışma içine soktu. Söz konusu konuşmasında 2021’in bir “reform ve şahlanma” yılı olduğunu söyleyen Erdoğan, daha önceki anayasa değişikliği girişimlerinde kendilerini CHP’nin engellediğini belirterek şunları söyledi:
Esasen sorunların kaynağının 1960’tan beri hep darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu açıktır. Ne kadar değiştirirsek değiştirelim bu vesayet izini silmek mümkün olmuyor….Cumhur İttifakı’ndaki ortağımızla bu konuda bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz.”
Erdoğan’ın 2023’e kadar yeni bir anayasanın hazırlanarak hayata geçirilmesi önerisi, ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından hemen destek buldu. Bahçeli, Erdoğan’dan bir gün sonra bir açıklama yayımlayarak, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 9 Temmuz 2018 tarihi itibariyle resmen uygulanmaya başlamış, yönetim hayatımız bu haliyle güçlenmiş, kuvvetler ayrımı arasındaki çizgiler netleşmiştir. Elbette yeni sisteme müzahir ve müstahak bir anayasanın yazılması mecburiyet olmasının yanı sıra demokratik bir mükellefiyettir” dedi.
‘Yeniden kuruluş’
İki lider ve küçük ortakları arasında görüşmeler konuyla ilgili görüşmeler başlatılırken, AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan, katıldığı bir Tv programında yeni anayasanın adının “Yeniden Kuruluş Anayasası” olacağını söyledi. Türkiye’nin kurucu değerlerinden uzaklaştığını öne süren Özkan, iki yıllık bir süre içinde anayasayı temellendirip hayata geçirmek istediklerini, bunun için oluşturulacak Bilim Kurulu ile Cumhur İttifakı’ndan hukukçuların hazırlayacağı taslağı Meclis’e getireceklerini, ardından da referandumda halk oylamasına sunacaklarını anlattı.
Ancak Özkan’ın “yeniden kuruluş” ifadesi pek çok çevre tarafından tepki ve eleştiriyle karşılandı. Bunun üzerine yeni bir açıklama yapan Grup Başkanvekili, ”Yeniden kuruluş anayasa ile kastımız; yenileyici bir ruhla, geçmişin birikimini dikkate alarak ve o kuruluşumuzda bizi bir arada tutan maddi ve manevi değerleri yeniden hayata geçirmek suretiyle, geniş katılımlı yeni anayasa yapma talebidir. Amacımız, cumhuriyetimizi elbirliği ile modern geleceğe daha güçlü bir şekilde taşımaktır. Böylesi bir anayasa, aziz milletimize olan bir borcumuzdur ve inşallah 83 milyon hep birlikte yerine getireceğiz” ifadelerini kullandı.
AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan.
8 Şubat’ta Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı. Gaziantep’e gazilik unvanı verilişinin 100. Yıldönümü dolayısıyla Birinci Meclis’te düzenlenen törende konuşan Bakan Gül, yeni anayasa için ‘1921 Anayasası ruhunu’ hedef olarak göstererek şunları söyledi:
Bugün 1921 Anayasasının ruhuyla, cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken yeni bir toplumsal sözleşmeyi yine Gazi Meclisimizin iradesiyle, milletimizin iradesiyle yeni anayasayla taçlanacağına olan inancımız tamdır.”
Konuşmasında, Kurtuluş Savaşı sonrasında tarihte yeni bir sayfa açıldığını ve Birinci Meclis binasında tam 100 yüz önce 1921 Anayasası’nın kabul edildiğini hatırlatan Gül, “1921 Anayasası, Türkiye’de yaşayan herkesin her düşüncenin, her inancın, her anlayışın yansıdığı bir toplumsal sözleşme metnidir. Yine aynı anlayışla, 100 yıl sonra aynı ruhla bunun yine gerçekleşeceğine, 83 milyonu kuşatan, insan onurunu koruyan, hak ve özgürlükleri teminat altına alan yeni Anayasa’nın yapılacağına olan inancımız tamdır” ifadelerini kullandı.
Anayasa tartışmalarına Ayasofya Camisi’nin baş imamı Prof. Mehmet Boynukalın da Twitter’dan katıldı. #AnayasadaİslamOlsun” etiketini kullanan Boynukalın, 10 Şubat’ta paylaştığı mesajda, laikliğin yeni anayasada yer almamasını istedi:
“1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün”
Bir önceki TBMM Başkanı, AKP’li İsmail Kahraman da 2016’da aynı görüşü savunmuş; 1982 Anayasası’nın herhangi bir yerinde Allah ifadesinin geçmediğini belirterek şu görüşleri dile getirmişti:
Anayasa inanca göre tasnif edildiğinde, bu 82 Anayasası da, 61 Anayasası da dindar anayasalardır. Neden? Resmi tatiller, Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’dır. Din dersleri mecburidir ve inanca dayalı bir yapısı vardır. Yani seküler değildir, dindar anayasadır. Laiklik tarifi de ona göre olmalıdır. Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır.”
Anayasa tartışmaları yeni değil. AKP’nin daha önce de birkaç kez değiştirme niyetini beyan ettiği 82 Anayasası’nın değiştirilmesini pek çok kesim talep ediyor. AKP ise bu kez yeni bir anayasa konusunda “2023 hedefleri” doğrultusunda kararlı görünüyor. Ancak hukukçular ve uzmanlar sıfırdan yeni bir anayasa yapılmasının o kadar da kolay olmadığı kanısında.
TBMM yeni bir anayasa yapabilir mi?
Askeri darbenin hemen ardından, cunta tarafından Danışma Meclisi’ne yazdırılan 1982 Anayasası, kabul edildiğinden bu yana, 13’ü AKP iktidarınca olmak üzere 21 kez değiştirildi; 2001’de 33, 2010’da 26 maddesi yeniden düzenlenlendi. Yani, bugünkü anayasanın şu andaki maddelerinin yarısından fazlası, 1982’de kabul edilenler değil, değiştirilmiş olan maddeler.
Ancak uzman hukukçular, iktidarın anayasal tanımı ile “tali kurucu iktidar” olarak maddeleri değiştirebilse de sıfırdan yeni bir anayasayı ancak “asli kurucu iktidar”ın yapabileceğini söylüyor. Bunun için de öncelikle var olan anayasayı “ilga etmek”, yani ortadan kaldırmak, önce bir “hukuksal boşluk” yaratıp ardından bu boşluğu yeni bir anayasayla doldurmak gerekiyor. Bunun darbe ya da devrim dışında nasıl yapılabileceği ise, daha önce denenmediği için bilinmiyor.
Anayasa Hukukçusu Prof. Kemal Gözlerşunları söylüyor: “Tali kurucu iktidarın yeni bir anayasa yapamayacağını, sadece mevcut bir anayasada, yine o anayasanın öngördüğü usûle uyarak değişiklik yapabileceğini söyleyebiliriz. Uzun lafın kısası, tali kurucu iktidar, anayasa tarafından kurulmuş bir iktidar olarak anayasayı ilga edip, yerine yeni bir anayasa yapamaz.”
Meclis’in kendisini kuran anayasayı ilga etmesinin bizzat kendisini ortadan kaldırması anlamına geleceğini kaydeden Gözler, birinin yürürlükteki anayasa ve onunla kurulmuş yasama, yürütme ve yargı organlarını ortadan kaldırmaya veya bunların görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmesinin ceza hukuku bakımından da suç teşkil edeceğine işaret ediyor.
Gözler, iktidarın, darbe kanunlarına benzer bir kanun çıkarmasının da anayasaya aykırı olduğunu hatırlatarak, bu uygulama hakkında iptal davası açılması halinde Anayasa Mahkemesi’nden döneceğini; dönmemesi halinde ise hukuken Türkiye’de bir darbenin yapıldığı anlamına geleceğini, asli kurucu iktidarın zor gücüyle ele geçirildiği anlamına geleceğini anlatıyor.
1921 Anayasası tartışmaları ne anlama geliyor?
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışı ve yerine kurulacak Cumhuriyet’in sancılı doğumu sırasında İlk Meclis’in meşruiyet arayışıyla 1921’da kabul edilen Teşkilat-ı Esasi, yani Birinci Anayasa, ilk maddesinde hakimiyeti kayıtsız şartsız millete bırakıyordu. Dönem itibarıyla güçlü bir halkçılık düşüncesinin hakim olduğu anayasanın yapım sürecinin en çoğulcu ve demokratik anayasa süreci olduğu konusunda genel bir görüş birliği bulunuyor.
Üç yıl hayatta kalan 1921 Anayasası’nda bugünkü tartışmalara zemin hazırlayan en önemli iki madde, icra gücünün Meclis’e verilmesi, güçler birliği anlayışı ve “devletin dini İslam’dır” maddesi:
“1921 Anayasası İcra kudreti ve teşri selahiyeti; milletin yegane ve hakiki mümessili olan TBMM’de tecelli ve temerküz eder. (m. 2) Türkiye Reisicumhuru Devletin Reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye riyaset eder.”
Madde 3’te Türk değil, Türkiye halkından bahseden ve ayrıca bir devlet başkanlığı makamı bulunmayan anayasanın 10. Mmddesinde de yerel özerkliğe denk düşen “Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir” ifadesi de yer alıyor.
AKP’nin gönderme yaptığı “ruh”un daha ziyade ziyade “devletin dini İslam”dır maddesini içerdiğine dikkat çeken Anayasa uzmanları, bir geçiş anayasası olan 1921’in koşullarının bugün bulunmadığını vurguluyor. Ancak siyaset kulislerinde, AKP’nin rejim inşa eden bir parti oluşu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendini koyduğu konum dolayısıyla İslam ve muhtariyet maddelerinin muhafazakar ve Kürt seçmenin oylarını almaya yönelik bir manevra olduğu konuşuluyor.
Bunlar ise bütün cumhuriyet anayasalarında değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddeden özellikle ikincisindeki “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” ifadesine aykırılık teşkil ediyor.
Yasama ve yürütme erklerinin Meclis’te toplandığı, yani Meclis hükümetinin dünyada en başarılı ve şu andaki tek örneği İsviçre. Genelde olağanüstü ve krizli dönemlerde uygulanan sistem, Fransa’da 1792-1795 yıllarında Konvansiyon döneminde de uygulanmıştı. İsviçre’deki halen süren sistemde ise parti hiyerarşisi bulunmuyor. Siyasi partiler Meclis’te temsil edildiği oranda hükümette de aşağı yukarı aynı oranda temsil ediliyor, böylece sürekli bir koalisyon hükümetleri iktidarı söz konusu oluyor.
AKP’nin öngördüğü yeni anayasada neler var?
Hükümete yakın isimlerden Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi yeni “kuruluş anayasası” anlayışını şöyle anlatıyor:
“AK Parti reformlarla büyüyen bir parti. Ama bir süredir kitleleri heyecanlandıracak yeni bir hikâye yazamıyordu. Yeni anayasa ve reformlarla birlikte buna kavuştu.”
Selvi’ye göre yeni anayasanın iki kırmızı çizgisi; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve Anayasa’nın ilk dört maddesi.
Erdoğan’ın yeni anayasa önerisi ile siyaseti yeniden şekillendirmeyi amaçladığını yazan Selvi, ilk hamlesiyle muhalefetin parlamenter sisteme dönüşle ilgili kurgusunu bozduğunu öne sürüyor. Buna göre, yeni anayasa bir süre tartışılarak “anayasa siyaseti” oluşturulacak, muhalefet partileri bir tavır almaya zorlanacak, ilk altı ayın ardından ise anayasa çalışmalarını yapmak üzere Meclis zemininde bir çağrı yapılacak.
Selvi, Erdoğan’ın “yeniden kuruluş anayasası”nı Cumhuriyet’in 150, 200’üncü yılları kutlanırken tarihi dönüm noktalarından biri olarak gösterilmesini istediğine de vurgu yapıyor
AKP’nin yol haritasıyla ilgili medyaya yansıyanlara göre, yeni anayasa için öncelikle akademisyenlerden görüş alınacak; ardından başta 2012’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda sundukları kendi önerileri ve üzerinde uzlaşılan düzenlemeler olmak üzere daha önce yapılan anayasa çalışmaları incelenecek; Meclis grubunda bir komisyon ya da çalışma grubu oluşturarak, teklifin altyapısını oluşturulacak ve Cumhurbaşkanlığında görevli bir hukuk profesörünün koordine edeceği bu ön çalışmaların ardından destek vermek isteyen siyasi partilerinden öneri alınacak.
Ancak teklif metninin MHP ile birlikte şekillendirileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Parlamentodaki diğer partiler destek vermese bile yol haritasına göre, MHP ve destek verebilecek diğer partilerin imzasıyla teklif Meclis Başkanlığı‘na sunulacak.
Anayasa değişikliğinin doğrudan Meclis’ten geçmesi için 600 milletvekilinden 400’ünün oyunu almak gerekiyor. Referandum içinse 360 vekilin oyuna ihtiyaç var. AKP’nin 291, MHP’nin 49, yeni anayasa için destek vereceğini açıklayan Büyük Birlik Partisi’nin 1 milletvekili bulunuyor, yani yeterli çoğunluğa sahip değiller.
Muhalefet ne diyor?
Yeni anayasa çağrısının muhalefet partilerinde karşılık bulmadığını söylemek mümkün.
CHP “oyalama ve gündem değiştirme taktiği” olarak değerlendirirken, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden vazgeçip güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmesi yer almadığı sürece, yeni anayasa çalışmalarına katkı vermeyeceklerini bildirdi. Güçlendirilmiş parlamenter sistem arayışına güçlü bir destek de AKP’den kopan DEVA ile Gelecek partilerinden geldi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile DEVA lideri Ali Babacan ortak bir çalışma için müzakere yürütme konusunda karar aldı.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da yeni bir anayasa hazırlamanın hayati bir mesele olduğunu belirterek “HDP’nin bu konuda tavrı açıktır. Eğer amaç toplumu oyalamaksa, iktidar bu sıkışıklıktan bir parça kurtulmak istiyorsa, hesap iktidara bir parça nefes aldıracak bir manevra ise HDP buna karşı tavrını açıkça ortaya koyar ve böyle bir oyunun parçası olmaz” dedi.
Hükümetin yeni anayasa için içerik ve yöntem konusunda önerilerini Meclis’e getirmesini, ona göre bir değerlendirme yapacaklarını belirten Sancar, 2Biz, yeni anayasanın toplumun bütün kesimlerinin katılımı ile şeffaf ve demokratik bir ortamda yapılmasını savunuyoruz” diye konuştu.
Muhalefet partilerinin neredeyse tamamı, ülkenin yoksullaşma, işsizlik, koronavirüs salgını ve benzeri önemli sorunlarının sıkıştırdığı iktidarın erken seçim çağrılarından kaçınmak için bu gündemi yapay olarak ortaya attığı görüşünde ortaklaşıyor. Erdoğan’ın hukuk ve yargı reformu sözlerinin üzerinden geçen üç aylık sürede somut tek bir adım atılmadığına da vurgu yapan muhalifler, “doğaz gaz rezervi, uzay projesi, yeni anayasa gibi sanal projelerle 2023’ü garantilemek istediği kanısında.
Pek çok kişi tarafından dile getirilen bir diğer görüş de başta AYM ve AİHM kararlarının yerel mahkemelerce uygulanması, halihazırdaki Anayasa’ya aykırı “izinsiz gösteri” gerekçesiyle hoşa gitmeyen her toplantının polis zoruyla dağıtılması, katılanların tutuklanmasının önüne geçilmesi, temel hak ve hürriyetlerin güvence alınması, hukukun üstünlüğü ilkesinin hayata geçirilmesi gibi “reformlar” yerine, yeni ve “kurucu” olduğu ifade edilen bir anayasanın gündeme getirilmesi, “güçlendirilmiş dikta” niyetinden başka bir şey değil.
Yeni anayasa tartışması, 2023’e veya bir erken seçim gündeme gelirse bu tarihe kadar gündemdeki yerini koruyacağa benziyor. İktidarın yanına yeni ortaklar araması veya referandumu zorlaması bekleniyor, ancak muhalif kesimin bundan sonra alacağı tavır, tartışmanın hangi yöne evrileceğini büyük ölçüde belirleyecek.
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin yöneticilerinin yargılandığı ana davada karar çıktı.
İstanbul 23’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, gazetenin Eş Genel Yayın Yönetmeni Eren Keskin, Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ve İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı’ya ‘silahlı terör örgütüne üyelikten’ 6 yıl 3 ay, Eş Genel Yayın Yönetmeni Zana Bilir Kaya‘ya ise ‘örgüt propagandasından’ 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi.
Özgür Gündem, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından, İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği kararla 16 Ağustos 2016 tarihinde “terör örgütü propagandası yaptığı” iddiasıyla geçici olarak, 29 Ekim 2016’da yayımlanan 675 sayılı KHK ile ise tümden kapatılmıştı.
‘Hiçbir yere gitmeyeceğim, buradayım’
Kararla ilgili sosyal medya hesabından bir açıklama yapan Av. Eren Keskin, “30 yıldır, İnsan Hakları hareketinin içindeyim. Çok yargılandım, düşüncelerim nedeniyle cezaevinde kaldım. Ancak ilk kez, ‘silahlı örgüt üyesi’ sayılarak, ceza aldım. 6 yıl 3 ay. Hiç bir yere gitmeyeceğim. Buradayım” dedi.
30 yıldır, İnsan Hakları hareketi içindeyim. Çok yargılandım, düşüncelerim nedeniyle cezaevinde kaldım. Ancak ilk kez, ‘silahlı örgüt üyesi’ sayılarak, ceza aldım. 6 yıl 3 ay. Hiç bir yere gitmeyeceğim. Buradayım. https://t.co/qqOn6CW2YZ
Özgür Gündem’in KHK ile kapatılması üzerine 3 Mayıs 2016’da Nöbetçi Genele Yayın Yönetmenliği kampanyası başlatılmıştı.
Kampanyaya katılan 56 nöbetçi yayın yönetmeninden 49’una soruşturma açıldı, 11 takipsizlikle sonuçlandı, 38 dosya, terör örgütü propagandası yapmaktan davaya dönüştü, 7 kişi beraat etti.
27 kişi için toplam 67 bin TL ve 293 ay 15 gün hapis cezası verilirken, Can Dündar, Said Sefa ve Veysi Altay‘ın davaları sürüyor.
Ana davada Özgür Gündem Yayın Danışma Kurulu Üyeleri Necmiye Alpay, Aslı Erdoğan, Ragıp Zarakolu, Filiz Koçali, Eren Keskin, yazıişleri müdürleri Zana Kaya, İnan Kızılkaya, Kemal Sancılı ve Bilge Oykut yargılanıyordu.
Danıştay, Dipsiz Göl’ün define kazısıyla kurutulmasına ilişkin Gümüşhane Valisi Kamuran Taşbilek’e soruşturma izni vermeyen İçişleri Bakanlığı kararını iptal etti.
Taşbilek hakkında “Dipsiz Gölde mera niteliğindeki alanda define arama ve kazı çalışması yapılmasına göz yummak ve gölün kurumasına, meranın tahribine neden olma” suçlamasıyla soruşturma başlatılacak.
Neler yaşandı?
12 bin yıllık Dipsiz Göl, Gümüşhane’nin Dumanlı Köyü Yaşköprü Yaylası’nda kent merkezine 50 kilometre uzaklıkta ve deniz seviyesinden 2 bin 140 metre yükseklikte yer alıyor.
Trabzon Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu ve Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün olumlu görüşleri üzerine Gümüşhane Müze Müdürlüğünce 2019 yılında 2 kişiye define araması için izin verilmişti.
Göl taş ve toprakla dolduruldu
Gölün suyu jandarma eşliğinde boşaltılarak, tabanı iş makineleriyle kazıldı. Kaynağı ve akarı olmayan Dipsiz Göl’de, 4 gün sürdürülen kazı çalışmaları, define bulunamayınca sonlandırıldı.
Yol seviyesi ile birleştirilen göl alanı taş ve toprakla dolduruldu. Tepki üzerine de sorumlular hakkında soruşturma açılırken Gümüşhane Valiliği de gölü eski haline getirmek için dışarıdan su takviye etti ancak 12 bin yılda oluşan doğal göl eski haline gelmedi.
Soruşturma izni verilmedi
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) ve Ankara Barosu, Gümüşhane Cumhuriyet Başsavcılığına Dipsiz Göl’ün kurutulmasına karşı sorumluluğu olduğu gerekçesiyle Gümüşhane Valisi Kamuran Taşbilek, Gümüşhane Valiliği Kültür ve Turizm İl Müdürü, Gümüşhane Arkeoloji Müzesi Müdürü, Gümüşhane Çevre ve Şehircilik İl Müdürü ve diğer yetkililer hakkında görevi kötüye kullandıkları gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.
Ancak İçişleri Bakanlığı savcılığa Vali Taşbilek hakkında soruşturma izni vermedi.
Bakanlık kararı iptal edildi
Avukat Metin Bayyar ve Ankara Barosu Başkanlığı Vekili Avukat Mehtap Aykaç, İçişleri Bakanlığı’nın 02.06.2020 tarihli kararına karşı Danıştay 1’inci Dairesi’ne itiraz etti.
Danıştay 1’inci Dairesi, “Dipsiz Gölde mera niteliğindeki alanda define arama ve kazı çalışması yapılmasına göz yummak ve gölün kurumasına, meranın tahribine neden olma” soruşturulması için Tetkik Hâkimi T.K’yı görevlendirdi.
Sözcü’den İsmail Akduman’ın haberine göre hakim görüşünü dinleyen Danıştay 1’inci Dairesi, Gümüşhane Valisi Kamuran Taşbilek hakkında İçişleri Bakanlığı’nın soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararına yapılan itirazı oybirliği ile kabul etti.
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı‘nı (TÜİK) yürüten Cahit Şirin görevden alındı. Şirin‘in yerine Başkan Yardımcılığı görevini sürdüren Ahmet Kürşad Dosdoğru vekaleten atandı.
Şirin, 22 Mayıs 2020 tarihinde TÜİK Başkanlığı’na atanmıştı.
7 Kasım 2020’de Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Uysal’ın görevden alınıp yerine Naci Ağbal’ın ve 8 Kasım’da Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası sonrasında yerine Lütfi Elvan’ın atanması sonrasında TÜİK’te de başkan değişimi olabileceği iddia edilmişti.
TÜİK, özellikle işsizlik ve enflasyon hesaplamalarında manipülasyon yapmakla eleştiriliyor.
Melih Bulu‘nun Boğaziçi Üniversitesi‘ne rektör olarak atanmasından sonra başlayan protestolar yurtdışında da destek bulmaya devam ediyor.
Birleşik Krallık‘ta bulunan Oxford Üniversitesi’ndeki bir grup akademisyen Boğaziçi eylemlerine destek vererek, protestoların şiddetle bastırılmaya çalışılmasını kınadı.
‘Direnişleri ilham verici’
Oxford Üniversitesi Felsefe bölümünden Prof. Timothy Williamson, eylemlerle ilgili “ilham verici” diyerek şu açıklamalarda bulundu:
Boğaziçi’ndeki arkadaşlarımız ve meslektaşlarımız eğitimin çoğulcu, kapsamlı, özgür ve açık bir ortamda devam etmesi için mücadele veriyorlar. Birçok öğrenci ve akademisyenin, büyük kişisel risk taşımasına rağmen, direnişleri ilham verici. Bu direnişin uluslararası akademik camia tarafından en güçlü ve yaygın şekilde destekleneceğini umuyorum.”
‘Bulu’nun şöhreti Türkiye’yi komik duruma düşürmektedir’
Oxford Üniversitesi Emeritus Profesörü Sir Chris Llewellyn Smith, 2014 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Türkiye’deki üniversitelerin düşüşe geçtiğini hatırlatarak şu açıklamalarda bulundu:
Bulu’nun homofobik ve intihalci şöhreti, Boğaziçi’ni olduğu kadar Türkiye’yi de komik duruma düşürmektedir. Daha da önemlisi, bu atama Boğaziçi’nin kırk yıldır korumakta ve geliştirmekte olduğu akademik özgürlüklere ve demokratik değerlere de bir darbedir. Özgürlüklere ve ayrıcalıklara sahip olma şansına sahip bizlerin görevi, Türkiyeli meslektaşlarımızdan esirgenen bu haklar için sesimizi yükseltmek ve Erdoğan’ın Türkiye’deki eğitim sistemine yapmış olduğu bu son saldırıyı protesto etmektir.”
‘Türkiye, paha biçilemez bir varlığını kaybedecek’
Oxford Üniversitesi Erken Modern Osmanlı Tarihi Doçenti Doç. Dr. Aslı Niyazioğlu ise Boğaziçi’nde yaşanan olaylarla ilgili şu açıklamalarda bulundu:
Melih Bulu rektör olarak kalırsa liyakat ilkesi ve düşünce özgürlüğü yok edilecek, Türkiye paha biçilemez bir varlığını kaybedecek. Temel insan haklarını, öğrencilerin sağlığını ve ülkenin eğitim kaynaklarını kendi çıkarları için hiçe sayanlara Türkiye bu servetini emanet edemez.”
‘Seyirci kalmayacağız’
Aynı üniversitenin İslam Sanat ve Mimarisi Bölümü’nde Öğretim Görevlisi olan Dr. Umberto Bongianino, yaşananlara seyirci kalmayacaklarının altını çizerek şunları söyledi:
Öğrencilerimiz değişim programlarıyla Boğaziçi’nde okuyor, güçlü akademik donanım ile dönüyorlar. Ayrıca Oxford’daki birçok hoca, doktora öğrencisi ve araştırmacı Boğaziçi mezunu. Boğaziçi’nin uzun yıllar içinde, büyük özveriyle oluşturulmuş akademik birikiminin bir gecede yok edilmeye çalışılmasına seyirci kalmayacağız.”
Oxford Üniversitesi, Politika Bölümü, Prize Research Fellow Dr. Melis Laebens ise “Boğaziçi, dünya standartlarında eğitim vermenin yanı sıra özgür eleştirel düşünceyi de yeşertiyor. Siyasi çıkarlar ve ideolojik baskılar Boğaziçi’nin dünya çapında verdiği eğitimi kısıtladığı gibi Türkiye’yi de entelektüel çöllüğe sürüklemektedir” açıklamasını yaptı.
Boğaziçi’ne Almanya’dan da destek
Almanya’nın Schwenningen şehrinde, Sol Parti Üniversite Grubu, Yeşiller Partisi Gençler Birliği, Young Strugle, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) üyelerinin olduğu bir grup, Boğaziçi Üniversitesi protestolarına destek vermek amacıyla toplandı ve “Aşağı bakmayacağız” pankartı açtı.
Grup, Boğaziçi’yle ilgili şunları kaydetti:
Boğaziçi Üniversitesini yürekten destekliyorum çünkü bilimin özgür olması gerektiğine inanıyorum. Şahsım hükümeti gençlerin aşağı bakmasını istiyor, aşağı bakmayacağız. Atanmış rektörü kabul etmiyoruz. Haksızlığı ve adaletsizliği kabul etmiyoruz. Adaletsizliğin, hukuksuzluğun, zulmün ve baskının olduğu her yerde başkaldırı haktır.”