Ana Sayfa Blog Sayfa 1647

Burdur’un ‘fahri hemşerisi’ arkeolog Prof. Dr. Marc Waelkens yaşamını yitirdi

Belçika’da yer alan Leuven Katolik Üniversitesi’nde arkeoloji bölümünde görev yapan ve Türkiye’de yürüttüğü çalışmalarıyla da bilinen Prof. Dr. Marc Waelkens yaşamını yitirdi.

Brüksel’deki evinde 21 Şubat tarihinde hayata veda eden ünlü arkeolog öldüğünde 73 yaşındaydı. Waelkens uzun süredir pankreas kanseri tedavisi görüyordu.

‘Arkeolojiye büyük katkı sağladı’

Kültür ve Turizm Bakanlığı da arkeoloğun ölümü üzerine bir paylaşım yaptı. Paylaşımda “Sagalassos Antik Kenti’nde yürüttüğü çalışmalarla ülkemiz ve dünya arkeolojisine büyük katkılar sağlayan, 2010 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi Prof. Dr. Marc Waelkens’in hayatını kaybettiğini üzüntüyle öğrendik. Yakınlarına ve tüm bilim camiasına başsağlığı diliyoruz” denildi.

21 sezon boyunca birlikte çalıştıklarını ve üzüntüsünü dile getiren Burdur Müzesi eski Müdürü Hacı Ali Ekinci, ise “1992 yılında Burdur Müze Müdürü olarak atandığımda tanıdım. 21 sezon Sagalassos kazısında beraber olduk. Ağlasunluların büyük küçük herkesin Mark bey diye tanıdığı ve bütün arkeoloji camiasınında aynı isimle yad ettiği hocamızı 21.02.2021 tarihinde uzun süredir mücadele ettiği hastalıktan dolayı bu dünyadan ayrıldı.Ruhu Şad Olsun” dedi.

Arkeoloji ve Sanat Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Yazar Nezih Başgelen, ölüm haberini sosyal medya hesabından paylaştı. Paylaşımda “Klasik arkeolojinin büyük kaybı. Ardından saygıyla, sevgiyle ve özlemle…” ifadeleri kullanıldı.

Burdur’daki çalışmalarıyla biliniyor

Burdur halkı tarafından ‘Mark Bey’ olarak bilinen Waelkens, 2012 yılında kente yaptığı katkılardan dolayı Burdur Belediyesi tarafından ‘Fahri Hemşerilik Beratı’ ile onurlandırılmıştı.

Waelkens, Burdur’un Ağlasun ilçesindeki Sagalassos antik kenti arkeolojik kazıların başkanlığını yürütmüştü. Arkeolog Waelkens burada önemli antik yapıları gün yüzüne çıkarmıştı. Kazılarda ortaya çıkan bilgileri uluslararası konferanslarla dünyaya tanıtmıştı.

Kanada, Çin’in Uygurlara yaptıklarını ‘soykırım’ olarak tanıdı

Kanada Federal Parlamentosu, Çin‘in Uygur Türklerine yaptıklarını “soykırım” olarak tanımlayan “Çin’deki Dini Azınlıklar” başlıklı yasa tasarısını onayladı.

Tasarı, ana muhalefetteki Muhafazakar Parti Wellington Milletvekili Michael Chong tarafından genel kurula sunulmuştu. Oylama yerel saatle akşam saatlerinde gerçekleştirildi.

Oy birliğiyle alındı

Oylamaya bağımsız ve muhalefet partilerine mensup 184, iktidardaki Liberal Parti’den de 82 milletvekili olmak üzere toplam 266 milletvekili katıldı.

Katılan milletvekillerinin tamamı tasarıya evet oyu verdi ve böylece Kanada Federal Parlamentosu, Çin’in Uygur Türklerine yönelik uygulamalarını “soykırım” olarak tanımlamış oldu.

338 sandalyeli Kanada Federal Parlamentosu’ndaki oylamaya, iktidardaki Liberal Parti’den 72 milletvekili ise katılmadı.

Fotoğraf: AA

‘Derinden rahatsızlık duyuyoruz’

AA’nın haberine göre Dışişleri Bakanı Marc Garneau, parlamentodaki oylamanın hemen ardından söz konusu kararla ilgili yazılı bir açıklama yaptı.

Bakan Garneau, açıklamasında, “Keyfi gözaltı, yeniden eğitim, zorla çalıştırma, işkence ve zorla kısırlaştırma gibi Sincan’daki insan hakları ihlallerine dair korkunç raporlardan derinden rahatsız olmaya devam ediyoruz.’’ ifadesini kullandı.

Konunun parlamentoda ele alınıp görüşülmesini değerlendiren Garneau, “Parlamenterlerin birlikte çalışmalarını ve bu kritik konuyu tartışmalarını memnuniyetle karşılıyoruz. Kanada Hükümeti soykırım iddialarını son derece ciddiye alıyor. Bu tür iddiaların bağımsız bir uluslararası hukuk uzmanları organı tarafından soruşturulmasını sağlamak için uluslararası toplumla birlikte çalışmak gerektiğine inanıyoruz” yorumunu yaptı.

Organik ürünlere ilgi rekor kırdı: Küresel pazar 129 milyar doları aştı

Organik Tarım Araştırma Enstitüsü (FiBL) ve Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu (IFOAM) 2019 verilerini kapsayan 340 sayfalık Organik Tarım Dünyası – İstatistikler ve Gelişen Trendler 2021 raporunu yayınladı.

Dünya çapında organik tarım üzerine yapılan en güncel FiBL anketine göre, organik tarım arazileri 800 bin hektar arttı ve organik perakende satışlar büyümeye devam ederek, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı.

Birincilik ABD’de

Bloomberg’ten İrfan Donat’ın haberine göre küresel organik ürün pazarı 2019 yılında yüzde 23 gibi rekor bir büyüme ile 129.2 milyar dolar seviyesine çıktı. Geçen yıl bu rakam 105 milyar dolar düzeyindeydi.

129.2 milyar dolarlık organik ürün pazarına ülke bazında baktığımızda ABD, 54.3 milyar dolar ile lider durumda. Ardından 14.6 milyar dolar ile Almanya ve 13.7 milyar dolar ile Fransa geliyor.

En çok harcayan ülke Danimarka

Dünyada kişi başına yıllık organik gıda harcaması 17 dolar seviyesinde. Ortalamayı yükselten ülkelere baktığımızda, organik gıda için kişi başına en fazla harcama yapan ilk üç ülke olarak karşımıza Danimarka, İsviçre ve Lüksemburg çıkıyor.

Danimarka’da 2019 yılında kişi başına organik ürün harcaması 418 dolar seviyesinde gerçekleşti. Kişi başı yıllık organik ürün harcamasında İsviçre 410 dolar ile ikinci sırada yer alırken, Lüksemburg 322 dolar ile üçüncü sırada bulunuyor.

Türkiye’de yıllık kişi başı organik gıda harcaması 1.2 dolar seviyesinde.

Yeşil İpuçları: Evde 5 dakikada hazırlayabileceğiniz doğal diş macunu tarifi

Kişisel temizliğimiz için kullandığımız pek çok ürün, içerisinde bulunan kimyasallar nedeniyle kendi sağlığımıza olduğu gibi doğaya da geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Bunlardan bir tanesi ise her gün kullandığımız diş macunları.

Diş macunları hem satıldıkları plastik ambalajlar yüzünden hem de içerdikleri kimyasallar nedeniyle doğaya oldukça zararlı. Markadan markaya çeşitlilik gösterse de diş macunları içerisinde farklı türde aşındırıcı, temizleyici, nemlendirici, aroma verici ve koruyucu maddeler yer alıyor.

Sağlığa zararlı kimyasallar

Örneğin temizleyici maddeler arasında yer alan sodyum lauril sülfat hücrelerde tahribata ve ağız içinde aft oluşumuna sebep olabiliyor. Koruyucu madde olarak eser miktarda kullanılan formaldehit birçok yan etkisinin yanı sıra kansere yol açmasıyla da tanınıyor.

Diş çürüklerinin önüne geçmek için kullanılan ve vücutta birikme özelliği olan florür maddesinin ise tiroit hormonunda azalma, IQ düşüklüğü gibi sorunlara yol açtığı biliniyor.

Doğal diş macunu tarifi

Hayatından bu kimyasalları uzaklaştırmak isteyen kişiler için alternatifi de elbette mümkün. Siz de evde kolayca hazırlayabileceğiniz bu doğal diş macunu tarifini deneyebilirsiniz. Gerekli malzemeler ise şu şekilde:

  • İki yemek kaşığı karbonat
  • İki yemek kaşığı hindistancevizi yağı
  • On damla esans yağı (bergamot yağı, nane yağı veya limon özü)

İki yemek kaşığı karbonat tozunu bir kap içerisine koyun. Üzerine hindistancevizi yağı ve seçeceğiniz esans yağını ilave edin. Bütün malzemeleri macun kıvamına gelecek kadar süre karıştırın.

Sonrasında karışımınızı temiz ve ağzı kapalı bir şekilde küçük bir kavanoza koyabilir ve dişlerinizi fırçalayacağınız zaman bu karışımdan kullanabilirsiniz. Bu karışımı üzerinde küf oluşuncaya kadar güvenle kullanabilirsiniz.

Neden bu malzemeler?

Yediğimiz besinler sayesinde dişlerimiz ve ağzımız sürekli asit altında. Bu asitlerin nötralize edilmesi ve dişleri çürümekten korumak için uygun pH’ın olması gerekir. Kabartma tozu, ağız boşluğunun pH’ını dengeleme özelliğine sahip. Ayrıca dişlerde lekeleri çıkartmak ve beyazlatmak için hafif aşındırıcı özellikleri bulunuyor.

Hindistancevizinde bol miktarda bulunan laurik asit; antibakteriyel, antifungal ve antiviral aktivite gösterir. Bu nedenle başta ağız olmak üzere sindirim kanalı florasının temizlenmesi ve düzenlenmesinde etkilidir. Ayrıca ağız kokusunu önler ve dişleri çürüklere karşı korur.

Kullanacağınız esans yağlar ise nefesinizin güzel kokmasını ve diş macununuzun güzel bir tatta olmasını sağlayacak. Esans yağ seçiminde kendi zevkiniz doğrultusunda yeni denemeler de yapabilirsiniz.

Plastik fırçalar yerine doğal fırçalar

Doğal bir yaşamdan bahsetmişken son olarak diş fırçası seçimlerinizde de farklı tercihlerde bulunabilirsiniz. Hayatımızda birçok kere satın aldığımız diş fırçaları çoğunlukla sert plastik maddeden yapılmış oluyor.

Halbuki bu plastik diş fırçaları yerine benzer fiyatlarda sapı tahtadan yapılmış pek çok model bulunuyor. Alışverişlerinizde bu modelleri tercih etmek plastik ayak izinizi azaltmada bir adım olabilir.

 

 

Belçika’da bir grup polisten meslektaşları hakkında ‘gözaltında kötü muamele’den suç duyurusu

Belçika‘nın başkenti Brüksel‘de bir grup polis, “polis şiddetini protesto gösterisi” sırasında gözaltına alınan kişilere kötü muamelede bulundukları gerekçesiyle, bazı meslektaşları hakkında suç duyurusunda bulundu.

Polis sendikası da bir açıklama yaparak, gözaltında kötü muameleden rahatsız olan polis memurlarının, “vicdanlı, iyi polisler” olduğunu söyledi.

BBC Türkçe‘den Yusuf Özkan‘ın haberine göre, Brüksel Savcılığı, aralarında reşit olmayan kişilerin de bulunduğu gözaltındaki göstericilere yönelik muamelesi nedeniyle, polislerle ilgili soruşturma başlattı. Polis örgütü de kendi soruşturma sürecini yürütecek.

Brüksel’de son aylarda iki kişinin gözaltında hayatını kaybetmesi ve polisin toplumsal olaylara müdahale ederken orantısız güç kullanması, “polis şiddeti” tartışmasını gündeme getirmiş; bu nedenle 24 Ocak’ta bir gösteri düzenlenmişti.

Polis sendikasından ‘vicdanlı polisler’ tanımlaması

Pandemi nedeniyle izinsiz olduğu belirtilen “polis şiddetini protesto gösterisine” polis müdahale etti. O gün aralarında 18 yaşından küçük 86 kişinin de bulunduğu toplam 230 kişiden bazıları gözaltında polis tarafından darp edildi.  Hücreye konan kişilerin tuvalete gitmesine ve reşit olmayanların ebeveynleriyle iletişime geçmesine izin verilmedi.

Polisin, gözaltındaki protestoculara yönelik kötü muamelesi, Belçika Polis Sendikası‘nın (ACOD), “vicdanlı polisler” diye tanımladığı bir kısım memur tarafından suç duyurusu yoluyla savcılığa bildirildi.

 

Brüksel polisi, son 1 yılda Adil, Mahdi ve son olarak İbrahim Barrie adlı göçmen kökenli gençler ile birkaç yıl önce de Slovak iş insanı Jozef Chovanec‘in kovalamaca veya gözaltı sırasında ölmesi nedeniyle zaten eleştirilerin hedefindeydi.

Kentte 24 Ocak’da düzenlenen protesto gösterisinde, bir mülteci ailenin 2 yaşındaki kız çocuğu Mawda’nın da polis kurşunuyla öldürülmesi tepki yaratmış, “polis şiddetine son verilmesi ve sorumluların cezalandırılması” yolunda çağrılar yapılmıştı.

Erdoğan’dan ‘damat savunması’: Kuduruyorlar, çıldırıyorlar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin Halkapınar Spor Salonu‘nda düzenlenen AKP İzmir 7. Olağan İl Kongresi’nde konuştu. 

Kamuoyu tarafından çokça eleştirilen kalabalık görüntülerinin yine sergilendiği kongrede Erdoğan önceki Hazine ve Maliye Bakanı, damadı Berat Albayrak‘a yönelik kampanyasını sürdüren CHP’yi eleştirdi. “Albayrak’ın en büyük talihsizliğinin damat sıfatının gayretinin, başarısının önüne geçmiş olması” olduğunu ileri süren Erdoğan Türkiye’nin pek çok başarısında Albayrak’ın da imzasının bulunduğunu belirterek “Bunu başardığı için kuduruyorlar, çıldırıyorlar” ifadesini kullandı.

Erdoğan özetle şunları söyledi: 

‘Berat Albayrak kampanyasını görmezden geldik’

“Son zamanlarda CHP ve şürekâsının Hazine ve Maliye Eski Bakanı Berat Albayrak’ı ve onun nezdinde tüm ailemle birlikte şahsımı hedef alan bir kampanya yürütüyor. Ülkenin ve milletin hayrına en küçük bir sözlerine ve duruşlarına şahit olmadığımız CHP yöneticilerin hezeyanlarınla uğraşmayı zul addettiğimiz için önce bu kampanyayı görmezden geldik.

Ancak bu iş artık siyaset boyutunu aşıp bir insan olarak sahip olduğumuz temel haklara ve özgürlüklere özellikle de ailemize saldırı boyutuna da gelince ağızlarının payını vermeye üzerimize vacip oldu.

“Buharlaşan bir para söz konusu değil’

Kemal Kılıçdaroğlu orada bir proje olarak bulunmaktadır. Yanındakiler de o projenin diğer başlıklarıdır. Buharlaşan bir para ya da istismar söz konusu değil. Piyasa ve hukuk kurallarıyla döviz işlemleri yapıldı. Berat Bey herhangi bir siyasetçi olarak görev yapsaydı kendisiyle ilgili değerlendirmeler daha objektif olabilirdi.

Türkiye ekonomisini daha da güçlü kılmak için pek çok alanda tarihinde öneme sahip uygulamaları da Berat Bey’in bakanlığı döneminde hayata geçirdik. Bizim akıl hocamız batı değil. CHP’nin akıl hocaları orada bizim akıl hocalarımız kendi içimizde. Berat Bey de tabii yargı önünde bugün itibarıyla hakkını arayacaktır.”

Merkez Bankası’nın döviz rezervi

Erdoğan, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) döviz rezervlerinin eridiği yönündeki iddialara da tepki gösterdi. Bunu ileri sürenlere ‘sahtekarlar’ diye seslenen Erdoğan, şunları söyledi: 

“Bunlar, ‘Şu anda Merkez Bankası’nın döviz rezervi sıfırlandı, sıfırın altına düştü’ diyorlar. Göreve geldiğimizde 27,5 milyar dolar döviz rezervi vardı. Şimdi, 95 milyar dolar döviz rezervimiz var. Başbakanlığım döneminde bu döviz rezervi 132 milyar dolara kadar çıktı. Ondan sonra bir düşüşle 95’e indik. Biz yine 132’ye de 200’e de çıkarız. Çünkü biz bu işi biliyoruz.”

‘Kayyım atamaya devam edeceğiz’

Kayyım uygulamasına da değinen Erdoğan, Devletimizin şehrimize hizmet edilsin diye gönderdiği kaynağı terör örgütüne peşkeş çekilmesine göz mü yumacaktık? Kayyum kayyum diye inleyenlerin bu çarpıklığa karşı tek laf ettiklerini duydunuz mu? Üretimin durduğu, Kandil‘e devletin parasının gönderildiği, hizmetin olmadığı yerlere bugün de yarın da kayyum atamaya devam edeceğiz diye konuştu. 

AVM’yi yıkıp park yapmak mümkün mü? – Cem Erciyes

İngiltere’de ana caddelerdeki büyük mağazalar birbiri ardına kapanıyor. Zincir mağazaların alışveriş yapılan caddeleri terk etmesi çokça konuşulan bir mesele. Gündelik hayatın parçası olan bu büyük mağazaların kapanmasının temel sebebi pandemi. 118 Debenhams, 70 Arcadia mağazası kapanmış. Sonuçta online alışveriş sitesi Asos ünlü İngiliz markaları Topshop ve Miss Selfridge’i, bir başka site Booho ise Debanhams’ları satın almış. Şimdi her biri birer AVM niteliğindeki o büyük mağaza binalarının ne olacağı konuşuluyor. Durum pek çok Avrupa ülkesi için böyle. Almanya’nın ünlü Kaufhof-Galeria zincirleri de geçen yılı 40 mağaza kapatıp yüklü bir kredi alarak iflastan kurtuldu. Zara ise dünya çapında 1200 mağaza kapatacağını duyurdu.
 
Sadece AVM’ler değil çarşıdaki irili ufaklı dükkanlar ve bağımsız mağazalar da kapanıyor. Avrupa şimdi kentlerde ‘perakende sonrası’ dönemi konuşmaya başladı. Türkiye’de iktidar çevreleri kötü haber sevmediği için yeterince gündem olmuyor ama bir soru önergesine Ticaret Bakanlığı’nın verdiği yanıttan biliyoruz ki 2020 yılında bizde de 99 bin dükkan 40 bin şirket kapandı.

Kapanan mağazaların devasa binaları ne olacak?

Türkiye ekonomisi nereye gidiyor, pandemi bu iflaslarda ne kadar etkili? Bilmiyorum. Zaten benim konum ekonomi değil. Onu Bahadır Özgür değerlendirsin. Ama AVM’lerin Türkiye’de ve dünyada zorda olduğunu, pandemi bittikten sonra bile pek çoğunun tekrar aynı işleve kavuşamayacağını herkes kadar ben de görüyor ve bu devasa binaların ne olacağını merak ediyorum.

İngiltere’de bir daha eskisi gibi olmayacağı anlaşılan alışveriş caddelerindeki mağazaların kimisini konuta kimisini kamusal kullanıma tahsis etmek üzere çalışmalar başlamış. Ama daha ilginci ülkenin kuzeyindeki 80 bin nüfuslu küçük bir kentin, Stocton on Tees’in aldığı karar olmuş. Stocton belediyesi şehir merkezindeki devasa AVM’yi yıkıp yeşil alana dönüştürüyor.

1973’te yapılan Castlegate Alış Veriş Merkezi ana cadde üzerinde 300 metre genişliğinde bir bina. Oteli ve katlı otoparkıyla bu bina, garip bir şekilde kentin merkeziyle hemen yanında akan Tees Nehri arasında devasa bir duvar gibi uzanıyor. Yerel bir blogcu bunu “İç savaşta Oliver Cromwell’in Stocton kalesini yıkmasından bu yana en büyük vandallık” diye nitelemiş. Nitekim Castlegate, kent merkezinden nehir kenarına kadar inen Victoria dönemi yapılarını ve onların oluşturduğu sokakları yutarak yapılmış. Bu projenin mimarı John Poulson da kısa süre sonra Kuzey İngiltere’deki bir takım rüşvet ilişkileri nedeniyle hapse atılmış; ‘kötü şöhretli’ birisi olarak hatırlanıyor. Fakat tabii AVM günümüze kadar kullanılmış. Onu tamamen yıkma kararını alan Belediye Meclisi’nin üyelerinden Nigel Cook bir zamanlar şehrin nehre sırtını dönmesini normal karşılıyor. Çünkü 1960’lardan itibaren nehir sanayi atıkları nedeniyle simsiyah akan, kimsenin yanına inmek istemediği bir su yoluna dönüşmüş. ‘Ama artık nehrimizden utanmıyoruz, orada balık tutup kürek çekebiliyoruz” diyor.

Kent merkezinde ticari alanın sonuna gelindi

Bir kentin geleceğinin daha fazla dükkan ve mağazada değil kültürel, kamusal, yeşil alanlar yaratmakta olduğuna karar veren belediye AVM’yi yıkmaya başlamış. Trafalgar Meydanı’nın üç katı büyüklüğünde, nehir boyunca uzanacak bu alanda bir pazar meydanı, amfitiyatro, restoran ve kafeler ile çocuk parkı ve insanların istediği gibi kullanabileceği geniş yeşil alanlar olacak. Küçük bir kısmına da yeni bir kütüphane ile belediyenin kullanacağı yeni bir bina yapılacakmış. Konuyla ilgili yazıda “Stocton on Tees’in bu vizyoner yaklaşımı ülkede bir devrimi tetikleyecek mi?” diye soruluyor. Tabii herkesin AVM’leri yıkıp yeşil alan yapmaya başlaması İngilizler için bile pek olacak iş değil. Ama herkes artık kent merkezlerinde ticari alanlara yatırım yapmanın sonuna gelindiği konusunda hem fikir.

Türkiye ise malum AVM sayısıyla dünya klasmanına giriyor, toplam 436 AVM’miz var. Pandemi yüzünden epey zorlanan bu AVM’lerden bazıları kaçınılmaz olarak kapanacak gibi görünüyor. Özellikle kent merkezindekilerin neye dönüşeceği önemli bir soru. İstanbul’un sıralamada neredeyse dünya sonuncusu olduğu yeşil alanları artırmaya hizmet edeceklerini hayal etmek güzel olurdu. Aslında bu o kadar da imkansız değil; işin aslı bir dünya görüşü meselesi.

Ben çocukluğumun kenti Çanakkale’nin iskele meydanındaki otelin 2014’te yıkılıp bir daha yapılmamasına ve arsasının kent meydanına katılmasına çok şaşırmıştım, “Türkiye’de böyle şeyler olur mu?” diye… Geçenlerde de Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Odabaşı Kadıköy Belediye Binası’nı yıkıp yeşil alan yapacaklarını açıkladı. Hemen yanında bir başka kamu kuruluşu TCDD, Söğütlüçeşme’deki yeşil alanlara bir AVM yapmayı planlarken bu çok anlamlı ve umut verici bir gelişme oldu. Hem de akılcıl. Çünkü Kadıköy’ün gittikçe artan cazibesini AVM’lerine değil, sokaklarındaki cafelerine, sahil boyunca uzanan geniş ve bakımlı yeşil alanına borçlu olduğunu hepimiz görüyoruz.

Stockton ya da Kadıköy, bir devrimi ateşlerler mi bilmem; ama içine kapanacağımız devasa ticari binalar yerine rüzgara ve güneşe kendimizi bırakacağımız büyük açık alanlara önümüzdeki yıllarda her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacak; bu kesin.

(Bu yazı ilk olarak Gazete Duvar’da yayımlanmıştır.)

İran’ın dini lideri Hamaney’den çizgi film kahramanları için başörtüsü fetvası

İran‘ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, çizgi film ve animasyon filmlerdeki kadın karakterlerin başörtüsü takması gerektiği yönünde bir fetva verdi.

İran’ın yarı resmi haber ajansı Tasnim’in haberine göre Hamaney, Telegram kanalında kendisine yöneltilen “Animasyon filmlerdeki karakterler için başörtüsü gerekli mi?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Aslında bu tür bir varsayımsal durumda başörtüsü takmak şart olmasa da, başörtüsü takmamanın sonuçları düşünüldüğünde animasyonda da bunun yerine getirilmesi gerekir.”

Devrimden bu yana zorunlu

İran’da 1979’dan bu yana kadınların kamusal alanda başörtüsü takması zorunlu. ‘Ahlak polisi’ de sık sık sokaklarda başörtüsü denetimi yapıyor.  Geçtiğimiz ekim ayında, başı açık bir şekilde bisiklete binerken çekilmiş videosunu paylaşan bir kadın gözaltına alınmıştı.

Mart ayındaysa bir kadının başın ‘doğru’ örtmediği gerekçesiyle bir erkeğin saldırısına uğradığı görüntüler sosyal medyada tepki çekmişti.

Ancak İranlı kadınlar hem başörtüsünü saçlarının bir bölümü görünecek şekilde, gevşek takarak hem de saçlarını açtıkları çeşitli eylemler yaparak, tutuklanma pahasına bu zorunluluğu deliyor. 

Anamur’da yalancı baharın ardından gelen soğuk hava arıların ölmesine neden oldu

Mersin‘in Anamur ilçesinde yaklaşık 20 gün önce kendisini gösteren ve meyve çiçeklerinin açmasına neden olan yalancı baharın ardından havaların tekrar soğuması nedeniyle çiçeklerden bal toplamaya çalışan çok sayıda arı donarak yaşamını yitirdi.

Havaların sıcak olmasından etkilenen arılar erken yavrulamaya başladı ve polen toplamak için doğadaki çiçeklere dağıldı. Ancak bir anda bastıran soğuk hava ve Toros Dağları’nın eteklerine yağan kar nedeniyle kovanlarından çıkan arılar dondu.

‘Yüzde 30 civarında kayıp var’

30 yıldır arıcılık yapan Abdurrahman Cengiz, DHA’ya yaptığı açıklamada zamansız yavrulama yapmak için polen toplamaya giden arıların çoğunun kovanlarına geri dönemediğini söyledi.

Böyle bir durumun yaklaşık 10 yıl önce başlarına geldiğini kaydeden Abdurrahman Cengiz, bu yıl arıcılarının yüzde 30 civarında kayıplarının olduğunu söyledi.

Geçen sezonun kurak gitmesinden dolayı arıların bu yıl kışa zayıf girdiğini kaydeden Abdurrahman Cengiz, “Kovandan zamansız çıkan arı, çiçeğin üzerinde uyuşup kalıyor, gece de donup ölüyor” ifadelerini kullandı.

CHP’li başkana ‘Las Tesis dansı’ yaparak Cumhurbaşkanına hakaret cezası

CHP Aydın Kadın Kolları Başkanı Ayşe Özdemir‘in yaptığı ‘Las Tesis’ eylemi sonrası hakkında açılan ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davası görüldü. Kadına yönelik şiddeti protesto etmek için eylem yapan Özdemir’e 11 ay 20 gün hapis cezası verildi.

Aydın 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bugün yapılan karar duruşmasının ardından konuşan CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, “Bizi değil, katilleri yargılayın” diyerek karara tepki gösterdi.

‘Sözleri çarpıtıp Cumhurbaşkanına hakaret tutanağı tuttular’

Nazlıaka, Özdemir’in yaptığı dansın kadın cinayetlerini protesto etmek için Şili’de başladığını ve bütün dünyaya yayıldığını vurgulayarak şunları söyledi: 

“Herhalde kadınların şiddete karşı ses çıkarmasından; tacize, tecavüze ve cinayete kurban gitmeden yaşamak istemesinden rahatsızlar. Şarkının orijinal sözlerinin Türkçe çevirisi ile dans edildi. Las Tesis dansının sözleri diyor ki; kadına yönelik cinsel saldırı ya da şiddet kadınların giyimlerinden kuşamlarından değil, ataerkil toplum düzeninin ve yargı sisteminin kadınlara reva gördüğü yerden kaynaklı. Bu sözleri çarpıtarak ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ diye tutanak tutan polisler, kovuşturmaya izin veren savcılar ve ‘suç’ olduğuna kanaat getiren hakimler; bugün burada bütün dünya kadınlarını yargılıyor.”

 

Nazlıaka, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan kadınların darp edilerek gözaltına alındığını, dava açılarak para cezalarına çarptırıldığını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı: 

“Çocuğunun babası tarafından istismar edildiğini kamu kurumlarından defalarca aldığı raporlarla kanıtlayan annenin akıl sağlığı sorgulandığı; istismarcı baba ise hâkimlik görevine devam ettiği; kadınlar kendi kanlarıyla katillerin adı yazarak adalet aradığı; başörtü özgürlüğünü savunurmuş gibi yapıp; kendisiyle aynı görüşten olmayan bir başörtülü kadının hedef gösterildiği; çıplak aramaya maruz kalan kadınların; yapılan akla ziyan açıklamalarla utancına utanç eklenildiği; katiller sırtları okşanarak ‘iyi hal’ ve ‘tahrik’ indirimleri ile ödüllendirildiği ve ‘Benim ölümüm gerçekleşince mi yardım edeceksiniz?’ diyerek çantasında 23. şikâyet dilekçesiyle katledilen Ayşe Tuba Arslan’ı korumak yerine işini yapmayan kamu görevlileri korunduğu için isyandayız. Bu nedenle dans ettik.” 

‘Dayanışma sizi sandığa gömecek’ 

“Susmayacağız, sinmeyeceğiz, korkmayacağız. Sesimiz daha da gür çıkacak” diyen Nazlıaka, “Bizler dayanışma, örgütlenme, kazanılmış haklarımıza sahip çıkma ve eşit yaşam talebimizden asla geri adım atmayacağız. Hiçbir kız kardeşimizin feryadı havada asılı kalmasın diye, hiçbir kardeşimizin kirpiğini yere düşmesin diye mücadelemizi günden güne büyüteceğiz. Sözümüz söz: 2021 yılı kadın cinayetleriyle değil, kadın dayanışmasıyla anılan bir yıl olacak ve bu dayanışma, ilk seçimlerde sizi sandığa gömecek” diyerek sözlerini sonlandırdı.