Ana Sayfa Blog Sayfa 1027

Metro saldırganından güvenliğe suçlama: Görüntüler beni zor duruma düşürdü

İstanbul’da Kadıköy-Tavşantepe metrosunda iki kadına bıçak çekip, tehdit ve hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklanan Emrah Yılmaz, görüntülerin yayılması nedeniyle kendisinin ve ailesinin zor durumda kaldığını söyledi.

Anadolu 27’nci Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Yılmaz, saldırdığı kadınlar; Senanur Damgacı ile annesi Nilgün Damgacı ve avukatları katıldı.

Savunma yapan Yılmaz, olay tarihinde işten dönerken tamir için ayakkabıcıya gittiğini ancak ayakkabısının işinin bitmediğini, bilemesi için bıraktığı bıçağını aldığını söyledi. Hava yağışlı olduğu için metroya bindiğini dile getiren Yılmaz şöyle devam etti:

‘Onlar bana saldırdı’

“Bir kadını maskesini takması için uyardım. Ancak takmayacağını söyledi. Bir rahatsızlığı olduğunu düşünmedim. Keyfe keder takmadığını düşündüm. Annemin ciddi rahatsızlıkları var. Covid sebebiyle işlerini ben hallederim. Bu sebeple sağlığıma dikkat etmem gerekiyordu. Kadını uyarırken kaba konuşmuş olabilirim. Ancak kesinlikle küfür etmedim. Müşteki bana, ‘Düzgün konuş. şeklinde toplum içinde bağırdı. Karın boşluğuma bir tekme attı. Daha sonra vatandaşlar araya girdi. Annesiyle birlikte bana saldırdı.”

Olayın başında küfür etmediğini ancak sona doğru öfke kontrolünü kaybettiğini anlatan Yılmaz, küfürlü konuştuğunu söyledi.

‘Zor duruma düştük’

Öfkesine hakim olamadığını ancak davacı Nilgün Mihdiye Damgacı’yı itmediğini savunan Yılmaz, müştekinin aldığı adli tıp raporunu kesinlikle kabul etmediğini belirtti.

Yılmaz, olay esnasında birçok kişinin üzerine geldiğini, kendisinin de ne olduğunu anlamadığını ifade ederek Damgacı’nın kızını uyarmadığını, ikisinin kendisine saldırdıklarını öne sürdü.

Kamera kayıtlarının haklı olduğu yönleri ispatlayacağını belirten Yılmaz, “Olaya ilişkin görüntüler sosyal medyada yayıldığı için ben ve ailem zor duruma düştük. Metroda çalışan güvenlikler hakkında soruşturma açılmıştır. Onlar görevinin gereğini yerine getirmemiştir. Ben bu hususların incelenmesini istiyorum. Tahliyemi istiyorum” dedi.

Senanur Damgacı ise şikayetçi olduğunu, sanığın kendisine yönelik suçlamalarını kabul etmediğini belirterek,“Şahsa tekme atmadım, küfretmedim, hakarette bulunmadım. Annem keza hiç bir şey yapmadı, tamamen mağduruz. Sosyal medya olmasaydı kanıtlarımız olmayacaktı. Delilimiz olduğu için mutluyuz” diye konuştu.

Akıl sağlığının tespiti için Adli Tıp’a sevk edilecek

Savcı, akıl sağlığına ilişkin rapor hazırlanması için sanığın Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmesini ve tutukluluğunun devamını istedi.

Mahkeme heyeti, sanık Yılmaz’ın tahliye talebini reddederek, adli emanetten gelen CD’lerle müşteki avukatlarınca sunulan CD’ler ve flash belleklerin ayrıntılı ve fotoğraflı bir şekilde çözümü için dosyanın bilirkişiye gönderilmesine karar verdi. Tıbbi evrak geldikten sonra sanığın akıl sağlığı yönünden Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmesine hükmeden mahkeme, duruşmayı erteledi.

Emrah Yılmaz, 24 Kasım 2021’de Kadıköy-Tavşantepe hattındaki metroda tartıştığı Senanur Damgacı ve annesi Nilgün Mihdiye Damgacı’ya bıçak çekip hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediği gerekçesiyle gözaltına alınmış, çıkarıldığı hakimlikçe tutuklanmıştı.

Anadolu Başsavcılığı, Yılmaz hakkında, yukarıda belirtilen suçlarından toplam 18 yıl üç aya kadar hapis istemiyle iddianame hazırlamıştı.

İmamoğlu’dan AKP grubuna zam tepkisi: İSKİ’yi batırmak istiyorsunuz, yaptığınız suç

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın su faturalarında indirim yapılmasına yönelik sözlerine İSKİ Genel Müdürlüğü‘nde bugün düzenlenen basın toplantısında yanıt verdi.

BÜ’de uzaklaştırılan akademisyenler derslere başlıyor: Dersler uluslararası alanda tanınacak

Boğaziçi Üniversitesi’nde görevden alınıp ders vermeleri engellenen akademisyenler Can Candan, Feyzi Erçin, Mohan Ravichandran ve Özcan Vardar engellenen derslerine devam edeceklerini duyurdu.

Boğaziçi Üniversitesi’nde atanmış rektör Naci İnci‘nin isteğiyle görevden uzaklaştırılan Can Candan, derslerin aynı zamanda öğrencilere verilecek uluslararası alanda geçerli bir belgeyle transkripte ekleneceğini söyledi. Atanmış rektör tarafından engellenen dersler böylece uluslararası alanda da geçerliliği sağlanabilecek bir hale gelecek.

‘Dersler uluslararası transkripte eklenebilecek’

Öğrencilere başka okullara başvurdukları zaman referans mektubu yazdıklarını ve imzaladıklarını belirten Candan, bu mektupların öğrencilerin başvuruları için önemli bir unsur olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Şu anki gayrimeşru durum ortadan kalkana kadar da derslerimi alan öğrencilere imzalı bir ders değerlendirme yazısı veriyorum. Bu yazıda dersin nasıl bir ders olduğu (ECTS kredisi de dahil), öğrencinin bu dersteki kazanımları/notu ve neden bu yazıya ihtiyaç doğduğu oluyor. Bu yazı akademik camiada imzam ile geçerli olan bir belge oluyor. Öğrenci bunu transkriptine ekleyebiliyor. Benim akademisyenliğimi teyit edecek olanlar kayyımlar değil ne de olsa.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atamasıyla başlayan protestolar 411. gününe girdi. 59 haftadır nöbet tutan akademisyenler, bugün bir kez daha #KabulEtmiyoruzVazgeçmiyoruz diyerek 269. kez rektörlük binasına arkalarını döndüler. Akademisyenler nöbet boyunca ellerinde “Kabul Etmiyoruz” “Vazgeçmiyoruz”, “Özerk, Özgür, Demokratik Üniversite”, “Dekanıma Dokunma” yazan dövizler, üzerlerinde #Kabul EtmiyoruzVazgeçmiyoruz” yazan Can Candan fotoğrafları ile derslerine son verilen Feyzi Erçin ve Seda Binbaşgil fotoğrafları taşıdı.

‘Derslerin açılmamasını kabul etmiyoruz’

Akademisyenler Bahar 2022 döneminde derslerinin açılmamasını kabul etmediklerini ve bu dersleri, birlikte yaratacakları özgür bir akademik ortamda vermeye devam edeceklerini duyuran akademisyenler, Boğaziçi Üniversitesi müfredatında yıllardır bulunan altı dersi açarak öğrencilerle çalışmaya ve birlikte öğrenmeye devam edeceklerini söylediler.

Öğrencilerin eğitim hakkına ve kendilerinin akademik pozisyonlarına yapılmakta olan haksız saldırılara karşı yılmayan akademisyenler, derslere devam etmenin, her koşulda Boğaziçi Üniversitesi’ne ve daha genelde ülkedeki özgür akademi ve eğitim hakkına sahip çıkmanın bir yöntemi olduğuna inandıklarını aktardılar.

Öte yandan 411 günlük Boğaziçi Direnişi süresince her ayın ilk cuma günü öğrenci ve mezunların da katılımıyla Güney Meydanı’nda gerçekleştirilen nöbetleri devam ediyor.

Ne olmuştu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın atadığı ilk rektör Melih Bulu‘nun görevden alınmasıyla yerine geçen Mehmet Naci İnci, geçen mayıs ayında Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nde ders veren hukukçu ve akademisyen Feyzi Erçin’in yaz okulundaki dersini “uygun bulunmadığı” gerekçesiyle onaylamamış; aynı bölümde on dört yıldır ders veren öğretim görevlisi Can Candan hakkında soruşturma açtığını iddia ederek, temmuz ayında görevden almıştı.

İklim Şurası başlıyor: Sivil toplumdan 10 talep

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından düzenlenen ve 21 Şubat’ta başlayacak İklim Şurası öncesinde bir araya gelen sivil toplum ve düşünce kuruluşları öncelikli taleplerini açıkladı.

Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon ve Yeşil Kalkınma hedefi doğrultusunda kısa, orta ve uzun vadeli strateji, eylem, politika ve mevzuatların altyapısını oluşturacak İklim Şurası, 21-25 Şubat tarihlerinde Konya‘da gerçekleştirilecek.

Şura öncesinde Bakanlık tarafından düzenlenen çevrimiçi komisyon toplantıları tamamlandı. Sera gazı azaltımı, yeşil finansman ve karbon fiyatlama, iklim değişikliğine uyum, yerel yönetimler, göç ve adil geçiş ile bilim ve teknoloji konularında toplanan komisyonlarda, iklim ve çevre alanında çalışan kurumların temsilcileri Türkiye’nin net sıfır hedefine ulaşması için gerekli politika önerilerini sundu.

İklim ve çevre alanında çalışan kurumlar, 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşabilmek için, 2030 yılına yönelik iklim hedeflerinin belirleyici olacağına dikkat çekiyor. İmzacı kurumlar, İklim Şurası’nda alınacak kararların aşağıdaki talepleri içermesi gerektiğini belirtiyor:

‘Yeni termik santral kurmayın, fosil yakıtları teşviki bırakın’

  1. Kömürden elektrik üreten yeni termik santrallerin kurulmaması; kömür madeni açma ve maden genişletme faaliyetlerinin gerçekleştirilmemesi
  2. Kömür başta olmak üzere, fosil yakıtlara yönelik teşviklerin derhal sonlandırılması
  3. 2030 yılına kadar kömürden elektrik üretiminin kademeli olarak sona erdirilmesi
  4. 2030 yılına kadar elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının en az %75’e çıkarılması
  5. Emisyon üst sınırlarının 2053 net sıfır vizyonuyla uyumlu şekilde belirlendiği ve sektörleri emisyon azaltımına teşvik edecek seviyede bir karbon fiyatlandırma mekanizmasının devreye alınması
  6. 2030 yılına kadar denizlerde ve karada korunan alanların koruma niteliğinin artırılarak ülke yüzölçümündeki payının %30’a çıkarılması, bu kapsamda ormanların madencilik, turizm, enerji ve yapılaşma gibi faaliyetler için tahsis edilmesine son verilmesi ve özellikle kuraklık riski olan alanlarda artan ağaç kesimine son verilmesi
  7. İklim değişikliğiyle mücadele ve kentlerin uyumu için kentsel politikaların ve imar planlarının revize edilmesi, kentsel hizmetlerin karbonsuzlaştırılması
  8. Net sıfır bir ekonomiye geçişin sağlayacağı faydaların geniş kesimlere dağılmasını ve yeşil iş olanaklarının yaratılmasını sağlayacak, geçişten ekonomik olarak etkilenecek toplum kesimlerini geride bırakmayacak bir adil dönüşüm mekanizmasının tasarlanması
  9. Gıda sistemlerinin bir bütün olarak ele alınması, bu çerçevede 2030 yılına kadar, toprak sağlığını iyileştiren ve ekosistemi destekleyen uygulamalarla  gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması ve tarım kaynaklı emisyonların azaltılması
  10. İklim değişikliği ile mücadele ve enerji yatırımlarının planlanması süreçlerinde halk sağlığının gözetilmesi ve önceliklendirilmesi.

İmzacı kurumlar şöyle:

Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe)
Greenpeace Akdeniz
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği
Kömürün Ötesinde Avrupa (Europe Beyond Coal)
Sağlık ve Çevre Birliği (HEAL)
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA)
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)
Yuva Derneği
350 Türkiye

 

 

Cıva kullanımını sınırlayan kanun Meclis’ten geçti: Türkiye Minamata Sözleşmesi’ne resmen taraf

Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesinin Beyan ile Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi” 15 Şubat 2022 Salı günü TBMM Genel Kurulu’nda onaylanarak kanunlaştı.

Böylece Türkiye Cumhuriyeti 24 Eylül 2014 tarihinde imzaladığı Minamata Sözleşmesine taraf olacak. Kanun bugün itibariyle (18 Şubat) henüz Resmi Gazete’de yayımlanmadı.

Minamata, Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) liderliğinde hazırlanıp, 2013 yılında kabul edilen çevre ve sağlık konusundaki en son küresel anlaşma.  Adını, 20. yüzyılın ortalarında cıva bulaşmış endüstriyel atık suyun binlerce insanı zehirleyerek, ‘Minamata hastalığı’ olarak adlandırılan hastalığa ve ciddi sağlık sorunlara yol açtığı Japonya’daki körfezden aldı.

Sözleşmeyi 128 ülke imzaladı, 12 ülkede ise yürürlüğe girdi. 16 Ağustos 2017’de yürürlüğe girdiğinden bu yana da taraflar, cıva arzını ve ticaretini kontrol etmek, cıva kullanımın ve emisyonunu, kamuoyunu bilinçlendirmek ve gerekli kurumsal kapasiteyi oluşturmak için birlikte çalışıyor.

Minamata Sözleşmesi genel olarak, yeni cıva madenlerini yasaklamak, mevcut cıva madenlerini durdurmak, bir dizi ürün ve süreçte cıva kullanımını durdurmak ve aşamalı olarak azaltmak, havaya ve toprağa yapılan salımlar için kontrol önlemlerini ve küçük ölçekli altın madenciliğinin kayıt dışı sektörünün düzenlenmesi içeriyor. Civanın geçici olarak depolanmasına ve atık haline geldiğinde bertaraf edilmesine, cıva ile kirlenmiş alanların yanı sıra sağlık sorunlarına değinen Minama Sözleşmesi, cıva kullanılan, salınan ya da yayılan ürünler, prosesler ve endüstriler ve bunların cıva içeren atıkları için bazı kontrol ve azaltım tedbirlerini de içeriyor.

Buna göre, taraf ülkelerin;

  • 2020 yılına kadar bazı cıva içeren ürünlerin üretim, ithalat ve ihracatını yasaklamaları ve bunlara ilişkin atıklarını etkin bir şekilde bertaraf etmeleri,
  • Kullanılan cıva miktarını ve salımlarını azaltmaya yönelik stratejiler oluşturmaları
  • Büyük endüstriyel tesislerden kaynaklanan emisyonları ve salımları azaltmak için belirli zamanlar dahilinde yeni açılacak tesislerde Mevcut En İyi Teknolojileri kullanmaları ve mevcut tesisler için ise belirli bir plan çerçevesinde emisyonlarını azaltmaları zorunlu hale getiriliyor.

Kömürlü termik santraller ilk sorumlu

Sözleşme Ek D’de çevreye cıva salımı gerçekleştiren nokta kaynaklar arasında kömürlü termik santrallere ilk sırada yer veriyor.

2015 yılında yayınlanan Türkiye geneli için yapılmış bir madde akışı analizine göre Türkiye’de yıllık bazda 34,61 ton cıva insan faaliyetlerinden kaynaklı olarak çevreye salındı. Bu salımların %74’ü atmosfere, daha az miktarlarda karaya (yüzde 21) ve suya (yüzde 5)  yapılıyor. Tüm ortamlara (hava, su, toprak) gerçekleşen cıva salımlarının %30’u ise kömür yakıtlı elektrik santrallerinden kaynaklanıyor. Söz konusu santrallerin neden olduğu yıllık 10.551 kg cıvanın %88’i ise havaya salınıyor.

Türkiye’nin yükümlülükleri ne olacak?

Sözleşmenin hayata geçmesiyle birlikte Türkiye’nin de yerine getirmesi gereken yükümlülükler şöyle olacak:

Cıva madenciliği yasaklanacak: Birincil cıva madenciliğine son verilecek.
Cıva içeren ürünlere yasak: İnsan ve çevre sağlığına zarar veren bazı cıva içeren ürünlerin üretim, ithalat ve ihracatını yasaklanacak. Bunlara ilişkin atık ve stokların etkin bir şekilde bertaraf edilecek.
Kapsam dışı ürünler: Bazı ölçüm cihazlarının alternatifi olmadığı için cıva kullanımı sürecek. Dini veya geleneksel uygulamalarda cıva kullanımı ve cıvalı koruyucu içeren aşılar da sınırlama kapsamı dışında.
Termik santraller civa emisyonunu önleyecek: Kömür yakıtlı enerji santralleri ve endüstriyel buhar kazanlarından çinko ve altın gibi demir dışı metal endüstrisinde kullanılan bazı türden tasfiyelere kadar birçok büyük endüstriyel tesisten kaynaklanan cıva emisyon ve salımını kontrol altına alınacak. Cıva emisyonlarını azaltılacak, mümkünse tamamen ortadan kaldırılacak.
Küçük ölçekli altın madenleri: Küçük ölçekli altın madenciliğinde kullanılan cıva miktarı ve salımı azaltılacak.

Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden itibaren üç yıl içerisinde ülkelere bu uygulamalardaki cıva kullanımını azaltmak üzere ulusal plan hazırlama zorunluluğu da getiriliyor. Bu planlar içerisinde, halkın bilinçlendirilmesi ve cıvasız alternatiflere ilişkin bilgiler de yer alıyor.

Geçen yıl nisan ayında kanun taslağının kabul edildiği Dışişleri Komisyonu’nda Çevre Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü Eyyüp Karahan, Türkiye’de altın madenciliğinde cıva kullanılmadığını belirtmiş ve  “Emisyonlarda da bizim Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü yönetmeliğimizde de cıvayla ilgili düzenlememiz, sınır değerlerimiz var ve bu sınır değerlerimizi biz Bakanlık olarak ciddi anlamda takip ediyoruz ve bu konuda da bir kontrolümüz var” demişti.

Komisyonda, aktif durumda olan 1 adet cıva işletme izni bulunduğunu, bunun da en son on yıl önce üretim ve satış yaptığını, onun dışında cıva üretimi ile ilgili faaliyet bulunmadığı belirtilmişti.

Gürültü kirliliği Avrupa’da 12 bin erken ölüme sebep oluyor

Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı kapsamında hazırlanan raporda, kentlerde artan gürültü kirliliğinin, orman yangınlarının iklim değişikliğine etkisi sorunlarına dikkat çekildi. Dün yayınlanan rapora göre şehirlerin giderek büyümesi sonucu artan gürültü kirliliği, ciddi bir çevresel sağlık riskine dönüşüyor.

BM’nin Çevre Raporu’nda orman yangınlarının daha şiddetli ve sık gerçekleşmesinin ekolojik sonuçlara sebep olduğu belirtilirken özellikle dikkat çeken kritik çevre sorunları arasında  iklim değişikliği, kirlilik ve biyolojik çeşitlilik kaybından’ kaynaklanan kentsel gürültü kirliliği’, ‘orman yangınları’ ve ‘fenolojik döngüler’e yer verildi.

Rapor: Gürültü insan sağlığını bozuyor

BM Çevre Programı‘nın (UNEP) yönetici direktörü Inger Andersen raporun hükümetlerin ve genel olarak halkın dikkatini ve eylemini gerektiren üç çevresel sorunu tanımladığını ve bunlara çözümler sunduğunu belirtti.

Raporda uzun süreli ve yüksek seviyeli seslerin ruh sağlığını bozduğuna değinilerek bunun ciddi kalp rahatsızlıklarına, işitme kaybına, zihinsel sağlık sorunlarına sebebiyet verebilecek  kronik rahatsızlık ve uyku bozukluğuna neden olduğuna yer verildi.

AB’de 12 bin gürültü kaynaklı ölüm

UNEP raporuyla birlikte gürültü kirliliğinin halihazırda Avrupa Birliği’nde (AB) her yıl 12 bin erken ölüme yol açtığı ortaya koyuldu. Her beş AB vatandaşından birini etkilediği belirtilen gürültü kirliliğinin, Cezayir, Bangkok, Şam, Dakka, Ho Chi Minh City Ibadan, İslamabad ve New York dahil olmak üzere dünya çapında birçok şehirde kabul edilebilir seviyeleri aştığı bildirildi.

Tokat’taki gürültü kirliliği: 86 desibel

Türkiye’den gürültü kirliliği sıralamasına giren şehir ise 86 desibel ile Tokat oldu. Bangladeş’in başkenti Dakka 119 desibel, New York 95 desibel, Londra‘da ortalama gürültü 86, Vietnam‘ın Ho Chi Minh kentinde 103 ve Pakistan‘ın başkenti İslamabad‘da 105 desibel olarak ölçüldü.

Gürültü kirliliğinden özellikle çok genç, yaşlı ve trafiğin yoğun olduğu yolların ve sanayi bölgelerinin yakınında ve yeşil alanlardan uzakta olan marjinal toplulukların etkilendiği belirtildi. Büyük şehirlerde gürültü oranının düşürülmesi gerektiğine dikkat çekilen raporda, otoyol kenarlarına ses bariyeri inşası ve bina çatılarının yeşillendirilmesi tavsiyesi yapıldı.

Tüm canlıları etkiliyor

Gürültünün ayrıca kuşlar, böcekler ve amfibi türlerinin davranışlarını değiştirdiği için hayvanlar için de bir tehdit olduğu belirtildi.

Şehirlerde gürültünün kaynağında azaltılmasına öncelik vermelisi gerektiğine değinilen raporda COVID-19 karantinalarının, yeşil alanlar ve kentsel trafik gürültüsünün azaltılması için yeni bir anlayış oluşturduğuna dikkat çekildi.  Ek olarak ‘Daha iyi bir şekilde yeniden inşa etmeyi’ amaçlayan programların, şehir plancıları ve topluluklar için ek yeşil alanlar yaratma konusunda yeterince kullanılmayan bir fırsatı temsil ettiği bildirildi.

AB büyüklüğünde bir alan yandı

2002 ile 2016 yıllarında, her yıl, yaklaşık Avrupa Birliği büyüklüğünde bir alanın, ortalama 423 milyon hektarın yandığına dikkat çekilen raporda yangınların karma orman ve savan ekosistemlerinde daha yaygın hale geldiği belirtildi.

Yanan alanları çoğu Afrika’da

Orman yangınları da dahil olmak üzere küresel çapta yanan alanların tahmini olarak yüzde 67’sinin Afrika kıtasında olduğu aktarıldı. Orman yangınlarından çıkan duman ve partikül maddenin, rüzgar yönündeki yerleşim yerlerinde, bazen kaynaktan binlerce kilometre uzakta, sağlık için önemli sonuçlar doğurduğuna ve etkilerinin genellikle önceden hastalığı olanlar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve yoksullar arasında şiddetlendiğine değinildi. Ayrıca raporda iklim değişikliğinin bitkilerde ve hayvanlarda doğal ritimleri bozduğuna yer verildi.

Kuran kursunda çocuk istismarı!

Erzurum’da küçük çocuklara yönelik cinsel istismarla gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı yatılı Kuran kursunda, çocukların suça teşvik edildiği ve işkenceye maruz bırakıldığı da öğrenildi. Yaşları küçük 7 oğlan çocuğunu aylar boyunca taciz eden belletmenin, 3 çocuğu hırsızlık yapmaları için markete gönderdiği iddia edildi.

Kuran kursundaki çocuklar için yürütülen üç ayrı soruşturmayı yakından takip eden Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı, Av. Müjde Tozbey Erden, “Bu dosyaların üzerinin kapatılmasına izin vermeyeceğiz” dedi.

Birgün’den Mustafa Bildircin’in aktardığına göre; Palandöken’deki Hacı Bahattin Evgi Yatılı Erkek Kuran Kursu’nda 7 çocuğu istismar eden belletmen hakkında, “12 yaşından küçük mağdurların nitelikli cinsel istismarı, çocuğu müstehcen yayınları okumaya ve seyretmeye teşvik, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak, müstehcen yayınların üretiminde çocukları kullanmak, hakaret, sarkıntılık yapmak suretiyle çocuğun cinsel istismarı, eziyet, işkence ve suça teşvik” suçlamalarıyla iddianame hazırlandı. İddianame kapsamında Erzurum 4’üncü Ceza Mahkemesi’nde dava açılırken ilk duruşma tarihi 31 Mayıs olarak belirlendi.

Konuyla ilgili ikinci bir dosya da Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı’nda işleme alındı. Bu kapsamda yurttaki çocukların ve ailelerin şikâyetleri alınırken Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği avukatları tüm ifadelere katıldı. Derneğin, avukatların ve ailelerin şikâyetleri üzerine soruşturmalar başlatıldı.

Kuran kursunda işkence

Şikâyetlerin alındığı görüşmelere katılan Avukat Müjde Tozbey Erden’in BirGün’e anlattıkları, Kuran kursunda kamuoyuna yansıyanların dışında da birçok skandalın yaşandığını ortaya koydu. Erden, belletmenin sınıftaki 13 çocuğa da ayrı ayrı işkence uyguladığını söyleyerek, “ Çocuklarda korku yaratıp taleplerini kabul ettiriyormuş” dedi.

Üç ayrı soruşturma

Av. Erden, yine derneğin, ailelerin ve avukatların şikâyeti üzerine Kuran kursu yetkilileri hakkında üçüncü bir soruşturma dosyası hazırlandığını aktardı. Buna göre, çocukların sekiz ay boyunca istismara, şiddete maruz kalmasına rağmen diğer yetkililerin durumu fark etmemesi ya da göz yumması nedeniyle “görevi kötüye kullanma ve ihmal” suçlamalarıyla Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bir soruşturma yürütülüyor. Erden, “Yine Erzurum’da avukatlarımız ile ifadelere katılarak, çocuklarımız ile ailelerimizin yanlarında yer aldık” diye konuştu.

Aileler ikna edildi

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin desteği ile beş aileyi daha şikâyetçi olmaya ikna ettiklerini belirten Erden, şunları kaydetti:

“Aslında bazı aileler çocuklarının bedenlerindeki izleri görmüş. Ancak öğretmenlerinin, ödevlerini yapmayan çocuklarını cezalandırdığını düşünüp müdahale etmemiş ve çocuklarını korumamışlar. Aylar sonra bir çocuğumuzun cinsel istismarı ailesine anlatması üzerine olaylar ortaya çıkmış. Ailelerin öncelikle çocuklarına sevgi ve güveni aşılamaları gerekiyor. Çocuğun ailesinden korkmaması, ailesine güvenmesi, her şeyi anlatabileceği hissine sahip olması gerekiyor. Bu olayda çocuklarımız, ailelerinden utandıkları ve korktukları için aylarca her şeyi saklamışlar.”

‘Denetim yapılmalı

Erzurum’da yaşanılan olayda denetimin öneminin ortaya çıktığını da vurgulayan Erden, “Bu kuran kursunda denetim yapılmadığı gibi; aylarca kameralar tavana döndürülmüş vaziyette olmasına rağmen hiçbir yetkili, öğretmen kameraların neden dönük olduğunu sormuyor. Bu durum dahi yetkililerin şiddeti bildikleri ve göz yumdukları anlamına geliyor maalesef” dedi. Erden şu ifadeleri kullandı:

“Aynı zamanda kendileri de çocuklara farklı zamanlarda şiddet uyguladıkları için, kendi içlerinde şiddeti normalleştirdikleri anlamına geliyor. Denetimler, her zaman devlet organları tarafından yapılmalı. Maalesef ülkemizde iktidar tarafından Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan laiklik ortadan kaldırıldığı için din eğitimi veren kurumlarda denetim yapılmadığı gibi, karanlığın yayılması devlet eliyle mümkün oluyor.”

Yedi personel ve müftü açığa alındı

Erzurum’da çocukların cinsel istismara maruz bırakıldığı Kuran kursunda görevli yedi personel ile Palandöken İlçe Müftüsü, “Soruşturmanın selameti” açısından görevlerinden uzaklaştırıldı. Açığa alınan personel ile müftüye yönelik daha önce Diyanet soruşturma başlatmış ancak bu soruşturma cezasızlıkla sonuçlanmıştı.

Meteorolojiden sağanak ve kar uyarısı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM)tarafından yapılan son değerlendirmelere göre; ülke genelinin parçalı ve çok bulutlu, Marmara, Ege, Batı ve Orta Karadeniz, İç Anadolu, Batı Akdeniz ve Mersin çevreleri ile Doğu Karadeniz‘in batı, Doğu Anadolu‘nun güneydoğu ve Güneydoğu Anadolu‘nun doğu kesimlerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Ankara’da kar, İzmir ve İstanbul’da sağanak yağış bekleniyor.

Yağışların akşam saatlerine kadar genellikle yağmur ve sağanak, akşam saatlerinden sonra iç kesimlerde karla karışık yağmur ve zamanla kar şeklinde görülmesi bekleniyor. Batı Karadeniz Bölümü ile Ordu il geneli ve Antalya’nın doğu, Tokat‘ın batı, Amasya‘nın doğu çevrelerinde yer yer kuvvetli olacağı tahmin ediliyor.

Çığ riskine dikkat!

Akdeniz Bölgesi‘nin yüksek kesimlerinde, İç Anadolu‘nun güneyinde ve doğusunda Karadeniz Bölgesi‘nin iç ve yüksek kesimleri ile Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüksek kar örtüsü bulunan eğimli yerlerde çığ riski bulunuyor.

Sel, su baskını ve heyelan riskine karşı uyardı

Meteoroloji, Batı Karadeniz’de bu sabah saatlerinde yağmur şeklinde başlaması beklenen yağışların; kıyı kesimlerde kuvvetli yağmur(21-50 kg/m2), iç ve yüksek kesimlerde ise kuvvetli kar (10-25cm) yağışına dönüşeceği ve sebep olabileceği kıyı kesimlerde sel, su baskını, iç kesimlerde tipi şeklinde yağış, buzlanma ve don olayı ile beraber ulaşımda aksamalar, dik yamaçlarda heyelan riski gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerektiği yönünde vatandaşlara uyarılarda bulundu.

Germiyan’ın bilirkişi incelemesi tarihe geçti

İzmir‘in Çeşme ilçesinde bulunan Germiyan Köyü’nde 57 dönüm orman ve antik eserin olduğu bölgede Güral Porselen tarafından yapılacak Rüzgâr Enerji Santralı (RES) için açılan iptal davası için bilirkişi incelemesi 526 gün sonra, bugün gerçekleşecek.

Birgün’den Aycan Karadağ’ın aktardığına göre; Avukat Şehrazat Mercan, sürecin hukuk tarihine geçtiğini belirterek “Süreç usulsüzlüklere ve bölge tahribatıyla dolu. Açtığımız iptal davası sonucunda 526 gün sonra bilirkişi incelemesi olacak. Hukuk tarihine geçti. Biz bölge halkıyla beraber incelemeyi takip edeceğiz. Doğanın korunması için mücadelemiz sürecek” dedi.

‘ÇED gerekli değildir’ kararı

Şirket ilk olarak 2016’da proje için başvurarak ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu gerekli değildir’ kararı aldı. Bölge halkının itirazları sonrası açılan iptal davasında karar iptal edilerek 2017’de Danıştay 14. Dairesi tarafından onaylandı.

Yaşanan sürecin ardından şirket 2020 yılında tekrar harekete geçti. Bu sefer şirket ÇED kapsam dışı belgesi alarak projeye başlarken çevre savunucularının bölgeye giderek tepki göstermesi üzerine çalışmalar kısa süreli durduruldu.

Antik dönem Roma eserleri de tahrip edilmişti

Çalışma sırasında başlatılan orman yolu açılma çalışmaları üzerine alanda bulunan antik dönem Roma eserleri de tahrip edilmişti. Bölge halkı ise ÇED kapsam dışı kararı iptali için 9 Eylül 2020 tarihinde dava açtı. Bir buçuk yıl sonunda İzmir 2. İdareme Mahkemesi tarafından bilirkişi incelemesi bugün yapılacak. Hukukun aksaması ise şirkete yaradı. Şirket projenin bir bölümünü tamamlamış oldu.

2020’de durdurulmuştu

İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun kararı ile Germiyan Mahallesinde Kasım 2020’de RES projesi kısmen durdurulmuştu. Kurul tarafından santralin bir ünitesinin kurulacağı alan Birinci Derece Sit Alanı olarak tescillenmişti. Türkiye’de kurulan ilk RES 1984’te yine Çeşme’de bir otelin bahçesinde kurulmuştu

Avustralya’nın dev kömür madeni Narrabri genişletiliyor: Ülkenin ‘en kirli’ madeni olacak

Avustralya‘nın Yeni Güney Galler (NSW) eyaleti hükümetince onaylanan Narrabri kömür madeninin genişletme projesi, ülkenin “en kirli” kömür projesi olarak tanımlanıyor.

Çevre grubu Lock the Gate, pazartesi günü NSW Bağımsız Planlama Komisyonu‘na (IPC) verdiği demeçte, Whitehaven Coal’a ait Narrabri madeninin genişletilmesinin, eyalet hükümetinin 2030 iklim hedefleriyle uyumlu olmadığını ve reddedilmesi gerektiğini söyledi.

Hükümet temsilciler ve Whitehaven Coal’ın yetkililerinin de komisyona hitap etmesi planlanıyor.

Maden genişletme projesi 400 milyon dolara mal olacak. Proje, madenin ömrünü 13 yıl daha; 2044’e kadar uzatacak ve çıkarılan toplam kömür miktarını 170 milyon tondan 280 milyon tona çıkaracak.

Lock the Gate’den Nic Clyde, komisyon üyelerine Whitehaven’ın uzantısının güneydeki bir yeraltı alanına doğru olduğunu ve bunun yüksek seviyelerde, güçlü sera gazı metan gazı salacağını kaydetti. Clyde, projenin yılda 1,36 milyon ton CO2 eşdeğeri salacağını ve bunun onu Avustralya’daki en kirli termal kömür madeni haline getireceğini söyledi.

Madenden çıkan emisyonların neredeyse tamamı, kömür çıkarılırken oluşan  metan salımından kaynaklanıyor. Kömür satıldıktan ve yakıldıktan sonra da 456 milyon ton CO2 daha salınacak.

Komisyon üyelerini projeyi reddetmeye çağıran Clyde, “Bu saha yeni bir kömür madeni genişletmesi için uygun bir yer değil… kamu yararına değil, ekolojik olarak sürdürülebilir değil ve nesiller arası eşitliğe aykırı” dedi.

Lock the Gate ile birlikte çalışan Londra merkezli iklim düşünce kuruluşu Ember‘de görev yapan metan analisti Anatoli Smirnov da metan gazının ilk 20 yılda CO2’den yaklaşık 86 kat daha güçlü olduğunu söyledi.

İklim üzerindeki bu çok yüksek kısa vadeli etki, metan seviyelerinin düşürülmesi ve emisyon azaltma hedeflerine ulaşmak için çok önemli.  Smirnov, Avrupa Komisyonu‘nun kömür madenlerinden metan gazı tahliyesi ve alevlenmesinin yasaklanmasını önerdiğini hatırlattı.

Yeni Güney Galler hükümeti, ocak ayında yayımladığı bir raporda, madeni desteklediğini ancak Whitehaven’dan metan emisyonlarını azaltmak için bir plan hazırlamasını isteyeceğini ve performans hedefleri belirleyeceğini belirtmişti.

IPC oturumunda, NSW Planlama, Sanayi ve Çevre Bakanlığı‘ndan yetkililer, projenin departmanın mevcut politikalarına göre onaylanabileceğini tavsiye ettiklerini kaydetti. Ancak devletin iklim politikalarının “hızla değiştiğini” ve NSW danışma konseyinin yeraltı madenciliği konusundaki çalışmalarının, dünya küresel sıcaklık artışını sınırlamaya çalışırken sera gazı emisyonlarını daha iyi kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini de kabul ettiler.

Bakanlık’tan Clay Preshaw, projenin gazlı bir maden olduğunu; olası kaçak emisyonlar ve habitatın temizlenmesini gerektirecek kapsamlı havalandırma altyapısının inşasını gerektireceğini söyledi. Pershaw, bakanlığın madenin yaydığı emisyonları düzenli olarak gözden geçirmek için bir mekanizma kurmayı önerdiğini ve böyle bir yaklaşımın mevcut eyalet hükümeti politikasına uygun olarak emisyonların “düşürülmesine” izin verebileceğini de kaydetti. 

20 Mayıs’ta nihai karar verilecek

Yerel sakinler ve çevre aktivistleri, projenin su kaynakları üzerindeki etkisi ve çökme riskiyle ilgili endişeli.

Whitehaven Coal’dan yapılan açıklamada ise “NSW hükümetinin küresel enerji geçişinin bir parçası olarak kömür üretiminin devam eden rolünü dikkate aldığını açıkça belirttiği” kaydedildi.  Şirket, emisyonları azaltmada “rollerini oynayacağını”; federal hükümetin net sıfır emisyonla ilgili planlarının “Avustralya’nın kömür ve gaz ihracat endüstrilerinin 2050 ve ötesine devam etmesini içerdiğini, net sıfır emisyonun sıfır emisyon anlamına gelmediğini kabul ettiğini” bildirdi.

Komisyonun en geç 20 Mayıs’ta karar vermesi bekleniyor.

Avustralya Koruma Vakfı‘na göre NSW yetkilileri, altı yıl önce Paris Anlaşması‘nın başlangıcından bu yana 3 milyar ton sera gazı salma potansiyeli olan 23 yeni kömür ve gaz projesini onayladı.