Köşe Yazıları

Özerklik meselesi – 2

0

Önceki hafta sonu Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından düzenlenen özerklik konulu toplantıya katıldım. İstanbul Şehir Üniversitesi’nden sosyoloji öğretim üyesi, yazar Prof. Dr. Mesut Yeğen’in ve Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın konuşmacı olduğu toplantı, özerklik meselesi samimi ve eleştirel bir şekilde ele alındığı için çok faydalıydı.

Mesut Yeğen, öncelikle Türkiye’de demokratik özerkliğin tarihsel bir temeli olup olmadığı konusunu tartışmaya açtı. Kuşkusuz ilk bakışta Bizans’ın ve Osmanlı’nın merkeziyetçi yapısı yerinden yönetimin veya özerkliğin Türkiye tarihinde örneği bulunmayan bir şey olduğunu düşündürüyor. Ancak Yeğen’e göre başlı başına tarihsel Kürdistan mefhumunun kendisi Kürt olan ve olmayan elitler için bin yıldır bir tür özerklik referansı.

Mesut Yeğen’e göre Osmanlı’nın idari mantığında da,  Tuna’nın doğusu ve Fırat’ın batısındaki voyvodalıklar, hanlıklar ve şeriflikler özerklik için başlı başına tarihsel bir referans. Yani Osmanlı İmparatorluğu, özellikle de klasik çağında en geniş topraklarına, tımar ve sancak sistemine dahil etmediği özerk yönetimlerle ulaşmıştı. Tabii bu dönemdeki idari yapıların modern öncesi bir anlayışın ürünü olduğunu unutmamak gerekiyor. Yerel beylerle anlaşarak “onlara” verilen özerklik, yani yöneticiler/elitler arasındaki bir anlaşma, hatta alışveriş durumu, yöneticilerin seçimlerle belirlendiği bugünün dünyası için bire bir örnek olmayabilir. Yine de bu tarihsel referanslar Türkiye’nin zihniyet dünyası için merkezden görece bağımsız yönetimlerin hiç de ithal idari yapılar olmadığını göstermesi açısından önemli.

Üstelik Mesut Yeğen sadece Osmanlı’nın klasik çağında değil, Tanzimat döneminde ve 1876 Anayasası’nda da, hatta Cumhuriyet’in kurucu kadrosu için de güçlü yerel yönetim fikrinin önemli olduğunu vurguluyor. Peki mevcut güçlü merkezi idari yapı nereden çıkmış? Herhalde bunun için sadece Osmanlı’ya değil, belki ondan da çok Türkiye’nin yakın tarihine bakmak lazım.

Tarihsel vurguların ötesinde Yeğen’in dünyadan verdiği örnekler de önemli. Tüm dünyada iktisadi anlamda  bölgeselleşme ve havzalaşmanın yaygınlaştığını söyleyen Mesut Yeğen, havzaların ortak iktisadi çıkara sahip ulusaşırı bölgeler de olabileceğini belirterek, Avrupa’nın sınır bölgelerinde farklı ülkelere bağlı kentlerde yeni ekonomik işbirliği alanlarının oluşmasının önemini vurguluyor. Tabii bu da ulus devletin merkezlerinden kopma, en azından eskisinden çok daha fazla bağımsızlaşma yoluna girmek demek. Ademi merkezileşmeyi asıl sağlayacak şey belki de bir zihniyet devriminden çok, küreselleşirken bölgeselleşen yeni ekonomik ilişkilerin belirleyiciliği olacak.

Demokratik özerklik

Mesut Yeğen toplantıdaki konuşmasında BDP’nin ve genel olarak Kürt siyasi hareketinin demokratik özerklik önerisine de eleştirel bir yaklaşımla değindi. Mesut Yeğen’e göre demokratik özerklik fikrinin müellifi olan Öcalan, 2004’te ortaya attığı demokratik konfederalizm gibi oldukça belirsiz bir öneriden 2007’de demokratik özerklik fikrine ulaştı, ama bu fikrin de içeriği ve sınırları net değildi. Demokratik özerkliğin altı BDP (o zamanki DTP) ve sonradan DTK tarafından farklı şekillerde dolduruldu. Ancak bu önerilerin hiçbirinde demokratik özerkliğin nasıl bir tüzel kişiliğe denk düştüğü ve hukuki karşılığı belli değildi.

Burada demokratik özerklik önerilerinin etnisiteye dayalı olmaması gibi bir önemli noktayı not etmek gerek. Üstelik tartışmaya açılan, hele ki böyle yeni ve “riskli” fikirlerin sürekli değişime açık olması da normal. Ancak yine de Mesut Yeğen’in eleştirdiği gibi yolda belirsizliği artıran adımlar atıldı. Özellikle 19 Aralık 2010 tarihli DTK metni BDP’nin daha derli toplu önerisinin üzerini örttü. Mesut Yeğen’in buradaki en önemli eleştirisi BDP’nin önerisinde bütün Türkiye için demokratik özerklik (yani Türkiye’nin tamamını bölgelere ayırarak tümüne özerklik) vurgulanırken, DTK metninde “Demokratik Özerk Kürdistan”dan bahsediliyor olmasıydı.

Mesut Yeğen konuşmasının sonunda mevcut Kürt siyasi hareketinin tüm unsurlarının üzerinde ortaklaştığı üç noktanın altını çizdi: Türkiye sınırlarının içinde kalma isteği, Kürtçe eğitim vurgusu ve yerinden yönetim talebi. Yeğen’in demokratik özerklik talebinin içeriğinde en fazla itiraz ettiği şey ise özellikle DTK metninde vurgulanan diplomasi ve özsavunma maddeleriydi (yani özerk yönetimin bu işleri de üstlenmesi talebi). Mesut Yeğen bunun önerinin sınırlarını daha da belirsizleştiğini söylerken bence de çok haklı. Yeğen’in önerisi yerinden yönetimi il bazında gerçekleştirmeye ve Kürtçe eğitime vurgu yapmak. Bir de elbette özerkliğin sadece Kürtlerin değil, herkesin ihtiyacı olduğunu söylemek.

Kürt siyasi hareketinin demokratik özerklik önerisi üzerinde Mesut Yeğen’in yaptığı gibi detaylı analizler yapmanın, zaten sürekli değişen ve yolunu arayan bu talebin gelişmesine büyük katkısı olacağı aşikar.

Ama bu eleştirileri ve okumaları yapıcı bir şekilde yapabilmek için önce”Türkler”in, ya da daha politik doğrucu bir dille söylersek daha çok Batı’da yaşayan ve Kürt kökenli olmayan (ya da kökenlerinde bir şekilde Kürtlük olsa da Kürt siyasi hareketinin talepleriyle alakası olmayan) Türkiyelilerin kendi kendileriyle ve çevreleriyle ilkesel bir anlaşma yapmaları gerekiyor.

Bence bu anlaşmanın temeli resmi ideolojinin damarlarımıza zerk ettiği önyargılardan arınmak ve gittikçe yaygınlaşan Türkiye tipi zenofobiye/yabancı düşmanlığına (yani farklı dozlarda Kürt düşmanlığına) karşı uyanık olmak olmalı.

Aynı toplantıda Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın birkaç kez vurguladığı bir şey vardı: “Kürtler, ulus devlet mantığının yarattığı bir sorunu yine ulus devlet mantığıyla çözmek istemedikleri konusunda ve birlikte yaşama iradesi göstermekte kararlılar.”

Bu kararlılığın bugün sivil siyasette BDP ile kendini gösteren Kürt siyasi hareketinin ana kanadı için geçerli olduğuna kuşku yok. Yani hareket bugün “ayrılıkçı” değil, “çoğulcu” bir dile sahip olma iddiasında. “Türk” tarafı bu kararlılıktan memnun olmak yerine “yabancı düşmanlığına” mı yatırım yapacak?

Yapmayacaksa özerklik konusunu çok daha cesur bir şekilde tartışabiliriz.

Özerklik meselesi – 1 yazısını okumak için TIKLAYIN

You may also like

Comments

Comments are closed.