Hafta SonuKöşe YazılarıKültür-SanatManşetYazarlar

Mezarlık: Artık işler değişsin…

0

Uzun zaman sonra Netflix Türkiye dijital ekranında heyecan ve ilham verici bir yapımla karşılaşıyoruz: Mezarlık!

Senaryosunu Özden Uçar, Onur Böber ve Evren Oğuz‘un kaleme aldığı bu polisiye dizi, dört bölümünde de ilgi çekici bir tekrarla Matthew Arnold‘un Empedocles on Etna şiirinden şu dizelerle açılıyor:

“Her şey, vücut bulduğu köklere geri döner, bedenimiz toprak olur, kanımız su, ısımız ateş, soluğumuz hava. Ahenkle doğanlar, ahenkle ölürler.”

Her bölüme girişte senaryosundaki sırasına göre büyük harfle yazılan ateş, hava, su ve toprak, o bölümde islenecek kadın cinayetinin yöntemi hakkında izleyiciye ipucu veriyor.

‘Erkekliğin’ binbir yüzü

Dizide, Emniyet’te kadın cinayetlerini çözmek için yeni bir birim kurulur: Özel Suçlar birimi! Bu birimin başına da başkomiser Önem Özülkü (Birce Akalay) getirilir.

Mezarlık ilk bölümünün ilk dakikalarında kamusal ve resmi alanda olup bitenle kişisel alanda biriktirilen bilginin farklılığını ortaya koyuyor. Erkeğin toplum içinde medeni görünen, uzlaşılabilir, mantık çerçevesinde neden sonuç ilişkisiyle ortak noktada buluşulabilir, takım elbiseli halinin, yine erkeğin ancak kaba kuvvetle güç merkezi olduğu özel kapalı mekanlarda, nasıl tam tersine dönüştüğünü, hatta canice benzinle insan yakabilecek köşelerini gösteriyor.

Acaba senaristlerin bu olay örgüleri nereden akıllarına geldi diye sormuyoruz elbette. Artan kadın cinayetleri nedeniyle bu vakalara Türkiye gündeminden ne yazık ki aşinayız. Ancak belki de ilk kez bu gerçekliğin öznesini güçlendirici bir şekilde kurmacayla buluşturmasına şahit oluyoruz ve biliyoruz ki bu buluşma her zaman iyi sonuçlar vermiyor.

Kurmaca dünyanın ardındakiler

Örneğin, Özel Suçlar biriminin açılış gününde Önem Özülkü’nün önceden hazırlanmış ve kendisine okuması için verilmiş konuşma metnini basın toplantısında okuyamaması, okumaya içinin el vermemesi, kürsüde durakladığı dakikalarda hemen emniyet müdür yardımcısının devreye girerek kâğıdı okumaya devam etmesi bu resmi bilginin kurmaca/gerçek dışı doğasını ve onun kırılganlığını ve güçsüzlüğünü gösteriyor.

Paralel kurgulanmış bu sahnelerde kendi özel mekânında, evinde, kızı Sude (Elif Sevinç) ile bu içi boş metni tartışan Önem de her şeyin farkında. Klikleşmiş resmi ilişki ağının içinde kadın cinayetlerini çözmek, failleri bulup adalete teslim etmek demek, bu dünyada cambazlık yapmak ya da ince bir buzun üstünde yürümek demek, yani Önem’in biraz politik olmayı öğrenmesi gerekiyor.

Mezarlık’ın ilk bölümüyle ileri sürülen bu ikili bilgi, yani emniyetin basında övünerek ve göstere göstere kurduğu özel suçlar biriminin gerçek hayatta emniyet binasının bodrum katına, arşiv dairesine, yani bir nevi çözülememiş ve faili meçhul kalmış dosyaların mezarlığına atılmaları, gerçekle ekranlarda gösterilen kurmaca dünya arasındaki farkı ortaya koyuyor. Ev içlerinin bas köşesinde duran televizyon, ekranından parlak, bol aksiyonlu bir dünya gösterirken bir yandan da kadın cinayetlerinin vahşetinden reyting aşırmaya çalışıyor. Böylece dizi garabetlerin fırsata dönüşme girdabını görünür kılıyor.

Bu açılardan aslında polis procedural yani polis prosedürü türünün hiç de kötü olmayan örneklerinden birini izledik. Yani sadece Önem ve ekibinin olayları çözmesini değil, yozlaşmış bir medya, yargı ve polis teşkilatıyla nasıl başa çıktıklarına, cinayetleri teşkilatın karmaşasıyla ve yozluğuyla mücadele ederek nasıl çözdüklerine şahit olduk. Ve çözülen dört olayda da katilin kim olduğunu polisten önce tahmin etmeden oldukça sürükleyici bir polisiye izledik.

‘Serileşen’ kadın cinayetleri

Yine şaşırtıcı bir şekilde dizideki ayrıntılı otopsi sahneleri failin beden üstündeki her darbesinin anatomisini çıkarıyor. Bu sahnelerin uzunluğu, görsel çarpıcılığı, araştırma yöntemlerinin ve bilgi birikiminin derinliği aslında tüm vakalar bu hassasiyetle araştırılsa çözümlenebilecekleri, katillerin yakalanabileceğiyle ilgili umut vadediyor. Bir yandan da bu kayıpları gazetelerde ya da sosyal medyada dolasan sansasyonel haber olmaktan çıkarıp vahşetin görünürlüğünü, ona hafifletici indirimler uygulamadan, süreci ve ayrıntılarıyla ekrana taşıyor.

Diğer bir yandan da bir kadın cinayeti olay örgüsü izlerken aynı zamanda dizideki kadın karakterlerin zaman içinde nasıl güçlendiklerine de şahit oluyoruz. Önem’in kızı Sude’nin potansiyel kurban değil, uyuşturucu batağına ya da kötü arkadaşlara kurban olmamış, adeta melek gibi hatta kendisine söylenen her şeye inanan alık bir kız çocuğu klişesinin dışına çıkan güçlü hali, otopsi uzmanı Feriha’nın (Sezgin Uzunbekiroğlu) işindeki titizliği ve üçüncü bölümdeki seri katille Sude ile birlikte mücadele edişi, Sofia’nın(Berna Öztürk) teknoloji bükücülüğü, Önem’in soğukkanlılığı, sakinliği ve zaman içinde tüm ekibini motive eden kararlılığı ve cesareti… Tüm bu kadın karakterler zorlukları atlatıp güçlendikçe bunun dönüştürücü ilham verici etkisi bize de geçiyor.

Ve son olarak evet, Türkiye’de seri katillere az rastlanıyor ama başka bir serilik söz konusu. Kadının yakınındaki erkeklerin seri bir şekilde katile dönüştüğüne tanık oluyoruz. Yani serilik aynı katilin süreklilik içinde cinayet işlemesinde değil, kadına yakın olan erkeklerin seri bir şekilde kadınları katletmesinde…

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.