Hafta SonuKöşe YazılarıKültür-SanatManşetYazarlar

Merhaba Canım: Arkadaş’ın filmi

0

 “ama şimdi kim kandırabilir sizi/ bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için”

Arkadaş Z. Özger sağlığında kitap yayımlayabilseydi adı “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” olacaktı. Bunu Arkadaş’ın yakın arkadaşları biliyordu. Ama şairin şiirleri ölümünün hemen ardından, 1974’te kitap haline getirilip Nadas Yayınları tarafından basıldığında kitabın başlığı “Şiirler” oldu. Hatta on yıl sonra, Mayıs Yayınları kitabı tekrar yayımladığında kitabın adı bu kez “Sevdadır” olmuştu. Bizim kuşağımız şairi şiirlerinin bu baskısıyla tanıdı. (Ben de üniversite yıllarında, Sevdadır’ın 1988’de yapılan 4. baskısıyla tanıdım Arkadaş’ı.) Peki neden bir türlü şairin dileği (bir anlamda vasiyeti) yerine getirilmemişti? Bunun cevabını Arkadaş’ın arkadaşı şair Sina Akyol, Sevdadır’a yazdığı önsözde şöyle veriyor:

“İlk yayımlayacağı kitabının adı Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası olacaktı. ‘Ne zaman yayımlarsam yayımlayayım, adı bu olacak!’ derdi. Bu bilgiye sahip olmama karşın T. Sönmez’e yazdığım mektupta, ‘Arkadaş böyle isterdi’ demedim. Daha sonra Nadas Yayınları’nca kitabının yayımlanacağını öğrendiğimde de bu noktayı dile getirmedim. Nedeni mi? İşte söylüyorum: O zamanki kafamla, doğrusu, yakıştıramamıştım bu adı Arkadaş’ın şiirlerine. Bu baptan olmak üzere; şu anda giriş yazısını yazmakta olduğum bu kitabın adı ne olacak? Sahi, ne olacak? Kitabı yayımlayan arkadaşlara iki önerim var: -Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası, – Arkadaş’ın Kitabı.”

Anlaşılıyor ki Mayıs Yayınları da 1984 yılında kırmızı bir kapakla ve kapağına Arkadaş Z. Özger’in soluk, siyah beyaz bir fotoğrafını koyarak yayımladıkları kitaba yine şairin istediği ismi koymayı “yakıştıramamışlardı”.

Bu olay, Ulaş Tosun’un, 25 yaşında ölen ve Türk şiirinin esaslı şairlerinden biri olan Arkadaş Z. Özger’i anlattığı yeni belgeseli “Merhaba Canım”ın kısa özeti sayılabilir. Gerçi filmde Sina Akyol olayı tam olarak böyle anlatmıyor, ama zaten mesele bu olaydan ibaret değil. Arkadaş’ın arkadaşlarının çoğu, şairin “kendisini” ve bazı şiirlerini “kendisine”, kendi varoluşuna yakıştıramamışlardır. Bu durum filmde o kadar güzel anlatılıyor ki, şairin zamanında kendi hayatına, herhalde şair sezgisiyle olacak, en doğru teşhisi koyduğunu fark ediyorsunuz. Çünkü “tragedya” tam da budur.

Arkadaş Z. Özger’le Sevdadır vasıtasıyla tanıştığımda kitabın kıpkırmızı tasarımı nedeniyle 70’lerin toplumcu gerçekçi şiiri tarzında yüksek sesli, slogancı bir şiirle karşılaşacağımı düşünmüş ve ilk başta biraz uzak durmuştum. (Üstelik henüz Grup Yorum “Aşkla Sana” şiirini bestelememişti.) Oysa kitabı açtığınızda sizi “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” ve “Sığıntı Kuşu” karşılar. (“yoruldum/ değiştirmekten kanını yüreğimin/ hergün yeniden başlayan/ çığırtkan bir şarkıyı söylemekten/ hergün/ yeni bir şarkı bestelemekten” diyen bir şair!) Sonra Oyun Mat: “körebeyi bilir misiniz siz biz hep körebe oynarız/ ve de hep ebe biz oluruz hep kör hep kör”. Bu şiirleri yazan, 1948 doğumlu, genç yaşta arkasında epey bir giz bırakarak ölen, 68 kuşağından, SBF’li, solcu ve eşcinsel bir şairdir. Sadece zamanının ilerisinde değil, epey de dışında bir şairdir Arkadaş, aşılması konu edilemeyecek türde.

 

Bugün bir kült haline gelen (duysa ne derdi buna?) Arkadaş Z. Özger’in takipçileri, Ulaş Tosun’un “Merhaba Canım” adını taşıyan belgeselini uzun süredir bekliyordu. Kestirmeden söyleyeyim: Ulaş Tosun olağanüstü bir iş çıkarmış. Film hem Arkadaş’ın hayatını çocukluğundan 1973’te bilinmez bir nedenle ölümüne kadar çok iyi anlatıyor hem de ve belki de daha önemlisi, Arkadaş’ın trajedisini (daha doğru bir deyişle bir tragedya kahramanı olarak şairi) özenli bir dille ortaya koyuyor. Arkadaş Z. Özger’in şiirinin belirdiği dönemi gençlik hareketinin ve devrimci mücadelenin simge (ve bazılarını belki de ilk kez izlediğimiz) görüntüleriyle hatırladığımız filmde, şairin arkadaşları onu kendi süzgeçlerinden geçirerek ya da hem onu hem de dönemi hatırladıkları şekilde yansıtarak (ki 50 yıl geçmiş aradan) anlatıyorlar. Bu hatıralar ve biraz da itiraflar toplamına Arkadaş’ın dizeleri bir derinlik ve gerçeklik katıyor. Yönetmenin şiirleri “şairin hayatına dâhil edişi” övgüye değer. Böylece film Arkadaş’ın hikayesini katmanlarını soyarak veriyor. (Sonra “işte yeniden giyiniyor çocuk/ bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymayan yanlarını”). O katmanlardan rüzgârın esişine uymayan “yakışıksız” ve gerçek bir şair beliriyor. Şiirde büyük seslerin, özgüven patlamalarının, yumrukları sıkılı tutan dizelerin hâkim olduğu bir dönemde “adı konulmamış bir düşten geldim” diyen bir şair…

Ulaş Tosun, Arkadaş Z. Özger’in dönemine ve ortamına bir türlü “tam uymayan”, bazen görmezden gelinen, bazen yakıştırılamayan bazen kınanan, bazen de utangaç bir sıkıntıyla kabul edilen cinsel yönelimini ve dahası bu “aykırılığın” şairin hayatındaki etkisini (ayrıca umutsuz aşkını da) açık, cesur ve zarif bir anlatımla veriyor. Bu bir yandan bir kuşağın politik sosyolojisi için önemli bir kaynak oluşturuyor. Ama bence daha önemlisi “dolayıp öfkemi sakallarıma/ sakallarımı dolayıp öfkeme/ sevişmeyi kendime göre seçicem” diyen şairin hayatına ve şiirine dair biraz da klişeleşmiş örtüyü kaldırması.

Belki bir dönem en çok Tamirat (“vur gülüm vur gülüm vur gülüm/ vur sen de burjuva ayakkabılarının altına”), Aşkla Sana (“başını omzuma yasla/ göğsümde taşıyayım seni/ gövdem gövdene can olsun”) veya Adak (“üçyüz açılmış çiçek aşkına/ iyi dayandık üçbin düşmana”) gibi şiirleriyle hatırlanan Arkadaş Z. Özger, Ulaş Tosun’un filminde hakikaten Merhaba Canım’ın şairi oluyor. (“güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum/ düşüvericek ellerinizden ve/ bir gün elbette/ zeki müreni seveceksiniz/(zeki müreni seviniz)”).

Tıpkı bir gün genç yaşında sokakta düşüp ölen Orhan Veli gibi bir gün genç yaşında sokakta düşüp ölür Arkadaş Z. Özger. Tıpkı Orhan Veli gibi ve genç yaşında düşüp ölen başka şairler gibi yarım kalmış ve bu yüzden erkenden tamamlanmış bir şiir bütünü bırakır. Bir trajik kahraman olmasının verdiği bütün acıya rağmen, Arkadaş Z. Özger’in yarım kalan hayatı ve şiiri bize hayata ve şiire dair çok şey söylüyor. Bunca yıl şaşırtıcılığını kaybetmeyen bir şiir kalmıştır Arkadaş’tan bize. Onun çevresinde dönen hayaletler, o giz, o efsaneler, o “kült oluş” bu hayatı ve şiiri belki de görünmez kılıyordu. Ulaş Tosun’un filmi bu gizi aralıyor şimdi ve Arkadaş Z. Özger’in şiirini de anısını da serbest bırakıyor. Çünkü zaten demişti: “siz inanmayın bir gün değişir elbet/ güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü”.

*

Anlatıcılar

Ahmet İnam, Akın Evren, Ali Özpalanlar, Cavit Kürnek, Deniz Ziya Temeltaş, Ertuğrul Kürkçü, Eşber Yağmurdereli, Halit Özboyacı, Hüseyin Peker, İsmet Tokgöz, Necla Zarakol, Mehmet Savaş Dizdar, Ramiz Bilgin, Raşit Önal, Sina Akyol, Suat Çelebi, Şadiye Çetin, Şükran Tekin, Tuğrul Eryılmaz

Ekip

Ulaş Tosun (Yönetmen): İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden mezun oldu. Aralarında Nokta Dergisi, Hürriyet, Agos ve Radikal gazetelerinin de olduğu yayınlarda muhabir, foto muhabir ve editörlük yaptı. Havana Üniversitesi’nde İspanyolca Eğitimi aldı. Dezavantajlı grupların belgesel fotoğraf tekniğiyle hayatlarını anlatmalarına dayanan dört projede koordinatörlük yaptı. Bu çalışmalar Öteki İstanbul adıyla kitaplaştırıldı. Suriyeli savaş mağdurlarının İstanbul’unu anlatan ilk fotoğraf sergisi “Permanently Temporary” 2015’de Avusturya Konsolosluğu‘nda açıldı. İlk belgeseli olan Afganistanbul’u 2018’de tamamladı. 

M. Kaan Karataş (Yardımcı Yönetmen): 2014’te Kadir Has Üniversitesi‘nde Radyo, Televizyon ve Sinema bölümüne girdi. Erasmus programıyla Çek Cumhuriyeti‘ne gitti ve 1 yıl Masaryk University‘de Sinema eğitimi gördü. Afganistanbul adlı belgeselde yardımcı yönetmenlik yaptı,  O Saatte Orada Ne İşi Varmış adlı bir kısa filmi bulunmaktadır.  Halen Kadir Has Üniversitesi’nde öğrenciliğini sürdürmektedir. 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.