Kapı tokmağı, akaryakıt zamları ve emekliye müjdeli haber

Enerji fiyatlarında arka arkaya gelen artışların, enflasyon hesaplarında yerini bulamaması açıklanabilir değil. Biz, ekonomistler olup biteni hayretle izliyoruz

Ben küçük bir çocukken, saat başı haberler pille çalışan radyolardan verilirdi. TRT’nin siyah beyaz tek kanal olarak belli saat aralıklarında yayın yaptığı zamanlar. Radyo yayınları, daha uzun saat dilimlerinde yapılırdı. Belki de yirmi dört saat. Hatırlamıyorum. Haberler, spiker tarafından “ajans” diye duyurulurdu radyodan.

Yıllar… Zamanın gerisine düşen yıllar… Babam, hiçbir zaman ticarette iddialı değildi, romantik ve şair ruhlu bir adamdı. Evde şiir okurdu. Özellikle Attila İlhan’ın “Cinayet Saati” ve “Sisler Bulvarı”nı. Ortaokul öğrencisi iken bana, Tevfik Fikret’in “Rübab-i Şikeste”sini armağan etmişti. Edebiyat sevdam, ondan bana mirastır. Dedemden kalan mülk ve toprak geçimimizi sağlamaya rahatlıkla yeterdi. Yine de babam beyaz eşya ve tüpgaz bayiiliği yapardı. Hukuk tahsilini yarıda bırakıp dedemin yanına dönmüş, annem ile evlendikten bir süre sonra bu işlere başlamış. Ahşap evimiz, ana caddenin üzerinde, dükkanlarımızın yanında idi. Ahşap sokak kapısının üzerinde demirden yapılma bir tokmak vardı ve dışarıdan gelenler zil niyetine o tokmağı vururlardı. Evimiz; o dönemin ahşap, güzide binalarından idi, annem ve babam evlenmeden önce dedem kaymakamlığa lojman olarak kiralarmış.

Şafak vakti sayım

Gece ajansında akaryakıta zam geldiği haberi biz uyuduktan sonra verilse bile, maliyecilerden sonra sanırım ilçede ilk bizim ailenin haberi olurdu. Dört koldan kuşatılırdık. Ahşap evin avlusu, LPG tüpleri için depo olarak kullanılırdı. Güvenlik gibi konular pek ciddiye alınmazdı o yıllarda. Saatli bomba bizim avluda idi. Bir patlama olsa sadece biz değil, bütün cadde havaya uçabilirdi. Kaderimize razı idik. O meşhur tokmak, bazı sabahlar daha şafak sökmeden sert bir şekilde bir iki defa vurulurdu. Ve biz, birkaç saniye içinde ne olduğunu tahmin ederdik. Derken maliye memurları, tahminimizi yüksek sesle dile getirirlerdi. “Yaşar Abi, Yaşar Abi, kapıyı açın, biz maliyeden sayıma geldik.”

Tabii aynı zamanda ilçenin Maraş tarafından girişi de diğer maliye memurları tarafından tutulurdu. Dayımın işlettiği benzinlik için akaryakıt taşıyan tanker, Mersin’e doluma gitti ve yükünü sırtlayıp ilçeye girmek üzere ise, maliyeciler tarafından durdurulurdu. Dedim ya, akaryakıt zamları sonrası bizim aile dört bir taraftan maliyeciler tarafından kuşatılırdı diye. Elbette, sadece bizim aile değil akaryakıt işi ile uğraşan diğer birkaç aile de bu gelişmelerden nasibini alırdı. Zaten ana cadde üstünde üç banka hariç, tüpgaz bayiiliğine ev sahipliği yapan dükkanların önünde o renkli ve ışıklı reklam levhaları olurdu. Kışın çok ağır geçtiği ilçede insanın içini ısıtan levhalardı onlar: İpragaz, Mobilgaz ve Aygaz. Ben, bizim levha ne zaman yanacak diye heyecanlanırdım. Babamın dükkanın kapısını çekip kilitlemeden önce yaptığı en son iş, levhayı ışıklandıran elektrik düğmesine dokunmaktı.

Sonra, Avrupa Birliği’ne girme hazırlıkları ile Katma Değer Vergisi, bizim vergi sistemimize girdi ve zamlar sonrası maliye memurları tarafından koyun sayar gibi LPG tüplerinin sayılması usulünden ve ilçenin Maraş tarafından girişinin tutulmasından vazgeçildi. Biz de bu arada annem ve babamın büyük özenle yaptırdığı yeni evimize taşındık. Yanımıza kapıdaki tokmağı da alarak, yeni kapıya asılması için. Orada bırakmaya annemin ve babamın gönlü razı olmamıştı. Tokmak yıllardır bizimle. O tokmakta bir ailenin ve belki de bir ilçenin söze dökülmemiş gizli tarihi vardı. Bizden önce o evde yaşayan kaymakamların kapısı da belki şafaktan önce haberleri getirmek için çalınmıştı. İyi veya kötü haberleri. Kim bilir… Gelişmeler, bizim yeni eve taşınmamızla kalmadı. Güvenlik nedeni ile LPG depolarının ilçe dışında olması şart koşuldu. Babam da daha sonra bu işini devretti.

O gün bugün, ne zaman akaryakıta zam geldi haberini duysam, beynimde bu sisli puslu anılar canlanırdı. Babam, dayım, çocukluk ve şimdi yerinde olmayan ahşap evimiz. Nedense zamların benim için romantik yanı vardı, bütün bu anıları bellekte canlandırdığı için. Son zamlara kadar… Bir süredir açıklanan enflasyon verilerine kadar… Bir süredir “memura, emekliye müjde, çifte bayram edecekler” diye atılan gazete başlıklarına kadar…

Enerji fiyatlarındaki artış enflasyona yansımıyor

Türkiye’de biz ekonomistlerin deyimi ile satın alma gücünde eşi benzeri görülmemiş bir düşüş yaşanıyor. Yoksulların yoksulluğunu derin yoksulluğa dönüştüren, orta sınıf diye bir sınıf bırakmayan bir düşüşten bahsediyorum. Enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmaması memur ve emeklilerin maaşlarında yapılan düzeltmenin, dikkat edin zam demiyorum düzeltme diyorum, zira zam reel anlamda artış demektir, artan fiyatların çok geride kalmasına neden oluyor. Zaten bu zam furyası öncesi zar zor geçinen, herhangi bir sosyal faaliyete katılamayan, katıldığı zaman bütçesinde büyük delik açılan ve kendilerini bu nedenle evlerine hapseden milyonlardan bahsediyorum. Sadece yaşlılar mı? Toplumun her kesimi, her yaştan insanı daha önce bu ülkede eşi benzeri görülmeyen hayat pahalılığından nasibini alıyor. İyi eğitimli birçok insan, yoksulluk sınırında yaşar hale geldi maalesef.

Hayata dair birçok isteklerden, hayallerden, planlardan vazgeçilmesinden bahsediyorum.  Borsa gibi, gıda fiyatlarının sürekli değiştiği, ama maalesef artış yönünde sadece yukarıya doğru değiştiği bir ülke haline geldik. Enerji fiyatlarında arka arkaya gelen artışların, enflasyon hesaplarında yerini bulamaması açıklanabilir değil. Biz, ekonomistler olup biteni hayretle izliyoruz. Enerji fiyatlarındaki artış diğer fiyatlara yansıyor, ama enflasyon hesaplarına tam olarak yansıtılamıyor. Diğer taraftan, ekonomideki büyümenin yüksek olduğu söyleniyor. Büyümenin gelir dağılımına yansıması önemlidir, gereklidir. Yansımıyor ise, sorun büyük. Ekonomide veriler ile oynayabilirsiniz, ama sonuçlarını saklamanız imkansız. Hani deriz ya, mızrak çuvalda saklanmaz diye. Gidişat iyi değil hem de hiç iyi değil. Yazımı baştan sona okurken buralarda içimdeki kararmanın yazıya da yansıdığını görüyorum. Kim, hangi yürek ve akıl ile “memura ve emekliye çifte bayram, yüzleri gülecek” diye manşet atar, onu da bilemiyorum. Üstelik bir de yaşlı, benli, lekeli buruşuk ellerin para sayarken ki resmini koyarak!

 

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Göç sonrası ‘yeniden çiçeklenenler’ İstanbul’da buluşuyor

Galata Postane'de düzenlenecek 'Rebloom: İstanbul'da Göç Sonrası Mekanlar ve Sanatsal karşılaşmalar' festivali, 5-7 Aralık tarihlerinde izleyicilerle buluşacak.

Gözaltına alınan gazetecilerden ikisi tutuklandı, 10 haberci ‘adli kontrol’ şartıyla serbest

Eskişehir merkezli operasyonlarda gözaltına alınan gazetecilerden Bilge Aksu ve Mehmet Uçar tutuklandı. Gözaltına alınan diğer haberciler adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Botsvana’da ölen 350 filin iklim kaynaklı su zehirlenmesine maruz kaldığı düşünülüyor

Uydu veri analizleri, 2020'deki kitlesel ölümlerin ardında yosun patlamalarının olabileceğini gösteriyor.

‘Yurttaş İnisiyatifi’, ekokırımın suç sayılması için açılan davaya destek bekliyor

Ekokırımın suç olarak yasalaşması için Ankara 4. İdare Mahkemesi'nde yurttaşların açtığı davanın duruşması 5 Aralık'ta, saat 11.00'da görülecek.

İspanya’dan aşırı hava olaylarına karşı işçilere dört günlük ‘iklim izni’

Yeni yasaya göre, olası bir iklim veya meteorolojik tehdit durumunda insanlardan evde kalmaları istenirse, işçiler dört gün ücretli izin alabilecek.

EN ÇOK OKUNANLAR