Enflasyon, fiyatlar ve döviz kurları

Enflasyonun fiyatlar üzerinde yarattığı tahribat yanı sıra kurlara müdahale edilerek ekonomideki dengelerin iyice bozulması insanların ve firmaların önündeki belirsizlikleri daha da artırdı.

Türkiye, 2021 Eylül’ünde, enflasyonun yukarı doğru kıpırdanmaya başladığı bir dönemde, beklenmeyen bir kararla faizleri düşürmeye başlayınca çok hızlı ve ciddi bir enflasyon sarmalına girdi. O günden bugüne fiyatlarda inanılmaz artışlar yaşandı. O hale geldi ki fiyat konusundaki “normal”i kaybettik, kafamızda bir “referans fiyatı” kavramı kalmadı, neyin ucuz neyin ne kadar pahalı olduğu konusunda bir kaos yaşamaya başladık.

Bundan yararlanan bazı sektör ve firmalar,  girdilerindeki artıştan bağımsız olarak sattıkları mal ve hizmetlere fahiş fiyatlar koyarak bu kaos ortamından çıkar sağladı. Bazıları hala bunu sürdürüyor. İnsanların enflasyon ortamında bir nebze olsun korunmak için kendilerini adeta bir alış-veriş çılgınlığına kaptırmaları da bu eğilimi güçlendirdi. Vatandaşların büyük çoğunluğu ise, bu dönemde bir yandan ciddi bir reel gelir kaybı yaşarken, diğer yandan da bu fiyat karmaşasını yaşadı ve bu durum da hala devam ediyor. İnsanların kafasında yıllar boyunca oluşmuş olan fiyat dengesi tamamen ortadan kalktı. Bunun nasıl ve ne zaman yerine konacağı ise belirsiz. Ama net olan nokta şu ki, bu referansları yeniden oluşturmak epeyce bir zaman alacak.

Hükümet, faiz indirimleriyle gelen enflasyon dalgasıyla mücadelede çaresiz kaldı. Enflasyonla mücadelenin en önemli aracı olan faizin artırılması söz konusu değildi çünkü “faizler enflasyonu indirmek amacıyla düşürülmüştü” ve zaten yaşanan sorunun nedeni buydu. O kadar büyük ve hızlı gelen bir enflasyon dalgasıydı ve Hükümet o kadar hazırlıksızdı ki, algı yönetiminden başka bir çare bulunamadı. Bu yaklaşımın önemli bir parçası olarak enflasyon oranını gösteren endekslere “masaj” yapılmaya başlandı. Bu çerçevede TÜİK büyük önem kazandı. TÜİK’in hazırlayıp ilan ettiği endekslerdeki şeffaflık, Nisan 2022’de enflasyon sepetindeki ürün ve hizmetlerin ayrıntılı fiyatlarının açıklanması uygulaması terk edilerek ortadan kaldırıldı. Aynı dönemde bölgesel fiyat endekslerinin yayımlanması da durduruldu. Fiyat endekslerine müdahale edilmesi sadece enflasyon oranının olduğundan daha düşük gösterilmesine değil, bu endeksler baz alınarak hesaplanan asgari ücret ve memur-emekli maaşlarının reel olarak erozyona uğramasına yol açtı. Konuyla ilgili bir başka tutarsızlık ise, kamu ürün ve hizmetlerine ya da harçlara zam yapılırken bu endekslerin hiç dikkate alınmaması oldu.

Döviz kurları

Döviz kurları, yabancı paraların ülke para cinsinden ifadesidir. Örneğin, Dolar kuru dediğimizde, 1 ABD Doları satın almak için ne kadar TL ödememiz gerektiğini ifade ederiz. Döviz bulundurmak ve alım-satımını yapmakla ilgili yasaklar 1980’li yıllarda Turgut Özal tarafından kaldırıldığından beri başta ABD Doları ve Euro (Euro öncesinde Alman Markı) olmak üzere döviz, altın ve gayrimenkul gibi Türk halkının geleneksel yatırım araçlarından birisi haline geldi. Dövizin kolayca ve çok düşük tasarruf miktarıyla bile alınıp-satılabilmesi cazibesini artırdı. Uzun yıllardır bankalardaki mevduat içerisinde döviz mevduatı toplamın yüzde 35-65’i arasında değişiyor. Elbette düşük enflasyon ve TL’nın istikrar içerisinde değer kazandığı dönemlerde döviz mevduatı azalırken, enflasyon ve öngörülmezlik dönemlerinde artıyor. Ağustos 2024 itibarıyla bu oran KKM dahil yüzde 47 civarında.

Döviz kurları esas olarak arz-talebe bağlı olarak piyasada belirlenir. Ülkeye döviz girişinin yüksek olduğu dönemlerde arz arttığından kurlar düşer, yani ülke parası değer kazanır. Tersi durumda kurlar artar, ülke parası değer kaybeder. Bu arz-talep yapısının arkasında elbette birçok faktör vardır. Döviz arz-talebini doğrudan etkileyen turizm hareketleri ve uluslararası ticaret faaliyetleri (ihracat-ithalat) yanı sıra enflasyon ve faiz oranları gibi çeşitli ekonomik veriler, ülkedeki siyasi gelişmeler ve yatırımcı beklentileri bunlar arasında sayılabilir.

Bununla birlikte zaman zaman hükümetler döviz kurlarına müdahale ederek kendilerince dengede olmadığını düşündükleri piyasa kurlarını dengeye getirmeye çalışır. Bunlar genellikle kısa vadeli müdahalelerdir. Bu müdahalelerin en doğrudan ve hızlı sonuç vereni döviz alım-satımı yapmaktır. Hükümet, Merkez Bankası kanalıyla döviz satarak ya da alarak kurlara müdahale edebilir. Bu amaçla kullanılan bir diğer etkili yöntem faiz oranlarıdır. Dövize talebi düşürmek ve arzı artırmak isteyen bir Hükümet faizleri yükselterek de bu hedefe ulaşmaya çalışabilir. Son dönemde Türkiye’de yaşandığı gibi, yükselen faizler özellikle yabancı yatırımcıların yurt içine döviz getirmesini sağlayarak, döviz arzını artırıp yerel para biriminin değer kazanmasına yardım edebilir.

Diğer yandan, ülke içindeki bireyler ve şirketler ise yükselen faiz ortamında döviz taleplerini düşürüp ülke parası cinsi varlıklara yatırım yapmaya başlar. Hatta ellerindeki dövizleri satarak yerel para cinsi mevduat ve tahvil gibi araçlara yönelirler. Böylece faiz oranları kullanılarak döviz arz-talebi ve bunun sonucunda kurlar etkilenebilir.

Türkiye’nin 2021’den bu yana yaşadığı ekonomik krizden çıkış için yenilenmiş politikayı, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan liderliğindeki ekip uyguluyor.

2021’den itibaren enflasyon ve kurlar

Eylül 2021’de faiz indirimlerinin başlaması ve ardından enflasyonun kontrolden çıkmasıyla birlikte dövize talepte ciddi bir artış oldu. Enflasyona karşı kendisini korumak isteyen bireyler ve şirketler, önceki yıllardaki refleksleriyle, yine dövize koştu. Öyle ki, 2021 Aralık ayının ilk yirmi gününde kurlar yüzde 30 civarında artarak 20 Aralık tarihinde dolar kuru 17.50 TL, Euro kuru 19.71 TL seviyelerine yükseldi. Bu artışı frenlemek için 21 Aralık’ta KKM olarak adlandırılan kur korumalı bir mevduat hesabı Hükümet tarafından devreye sokuldu. Buna göre, vatandaşlara ve şirketlere döviz mevduatlarını bozdurarak ya da mevcut TL mevduatlarını kullanarak döviz varlıklarını vadeli KKM hesabına yatırmaları halinde TL mevduatlarını döviz alış kuru üzerinden dövize sabitleme, böylece kur artışı nedeniyle oluşabilecek zararlardan korunma imkanı verildi. (KKM’nin TCMB ve Hazine üzerinden ülkeye yüklediği inanılmaz boyuttaki maliyetin ve gelir dağılımında yarattığı uçurumun detaylarına burada girmeyeceğim. Bunlar ayrı bir yazı konusu.)

KKM’nin devreye girmesiyle birlikte dövizdeki artış bir ölçüde frenlendikten sonraki yaklaşık 3 yıllık dönemde de döviz kurlarına müdahale çeşitli şekillerde devam etti. Bunların sonucunda toplumda döviz kurlarındaki artışın enflasyon oranının altında kaldığına dair bir kanaat oluştu. Özellikle ihracatçı firmalar ve turizm sektöründeki firmalar bunu en çok dile getiren kesimler oldu. Girdi maliyetleri ciddi bir şekilde artarken, döviz cinsinden satışlarından sağladıkları gelirin TL karşılığı reel olarak gittikçe düşüyordu. Bu durumun “sürdürülemez” olduğunu defalarca dile getirdiler. Dövize müdahale ederek kurların düşük oranda artmasını sağlamak enflasyonun düşmesi ve dövize olan talebi frenlemek bakımından olumlu etkiler yaratırken turizmciler ve ihracatçılar üzerinde çok olumsuz etkiler yaratıyor, ayrıca ithalatı ve yurt dışına turizmi teşvik ediyordu. Bunlara rağmen kur üzerindeki kontrol sürdürüldü.

Yukarıda özetlediğim gözlemlerin veri ile desteklenmesi önemli. Aşağıda yer alan kendi hazırladığım tabloda 2021 Eylül – 2024 Temmuz arasındaki fiyat hareketleri ve döviz kurları hem endeks değeri olarak hem de dönemsel yüzde artışlar olarak veriliyor. Fiyat hareketleri TÜİK ve ENAG’ın TÜFE değerleri olarak tabloya kondu. Dolar ve Euro döviz kurları ise TCMB döviz satış kuru olarak ifade edilmiş durumda. Kur bazının daha sağlıklı olması için belirli bir günün kuru veya kısa bir dönemin ortalaması yerine 2021 yılı ilk 9 ayının ortalaması alınarak hesaplara dahil edildi. Endeks değerleri, okuyucuya dört farklı seriyi aynı bazda değerlendirme imkanı vermek amacıyla tabloya konuldu.

Tablonun verdiği mesajlar oldukça açık. Öncelikle, enflasyon artışında TÜİK endeks değerleri, ENAG’ın oldukça altında kalıyor. Dönem sonunda TÜİK endeksi 278.2’ye yükselirken, ENAG endeksi 441.2’ye ulaşıyor. Arada yüzde 60’a varan bir fark oluşuyor. İkinci olarak, döviz kurlarındaki artış, biraz altında olmakla birlikte, yaklaşık olarak TÜİK enflasyonu oranında gerçekleşiyor. Son olarak, döviz kurlarındaki artışta Euro ABD Dolarının biraz altında kalıyor.

Yukarıdaki tablo referans alındığında, yazının ilk kısmındaki tartışma ışığında yaşanan enflasyon oranını daha gerçekçi yansıttığını düşündüğüm ENAG TÜFE endeksi, Eylül 2021-Temmuz 2024 arasında TÜİK TÜFE endeksine göre yüzde 59 daha yüksek gerçekleşmiş durumda. Diğer her şey aynıyken, kurlar da ENAG TÜFE endeksi kadar yükselmiş olsaydı, Temmuz 2024 sonu itibarıyla Dolar kurunun 33.1TL yerine 53.1TL, Euro kurunun ise 35.9TL yerine 60.1TL olması söz konusu olurdu. Elbette bu hipotetik (varsayımsal) bir durum. Ama bu tablo, döviz kurlarındaki artışın fiyat artışlarının altında kaldığını net olarak ortaya seriyor.

Enflasyondaki olağanüstü artışa karşın, yıllardır enflasyon karşısında bir korunma aracı olarak görülen döviz kurlarının düşük tutulması ekonomik birimler üzerinde yukarıda özetlediğim farklı etkileri yarattı. Aynı zamanda, yazının başında belirttiğim fiyatlarla ilgili referansların ortadan kalkmasına benzer bir durum döviz kurları için de oluştu. Enflasyonun fiyatlar üzerinde yarattığı tahribat yanı sıra kurlara müdahale edilerek ekonomideki dengelerin iyice bozulması insanların ve firmaların önündeki belirsizlikleri daha da artırdı. TÜİK gibi önemli bir kamu kurumu da bu süreçte oldukça yara alarak kendisine duyulan güveni ciddi ölçüde sarstı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

EN ÇOK OKUNANLAR