İstifa Ahlakı ve Beden Algısı

1960’larda gelişen gençlik muhalefetinin içinden. Kızılay’da yürüyen dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in yakasına yapışıp “özgürlük istiyorum, özgürlük” diye bağıran hırçın delikanlı. 1982 Anayasasının 5 yıl siyaset yasaklısı. Askeri cezaevinin gözetim altında tutulan ismi.SHP içinde  Erdal İnönü’ye parti içinde meydan okuyan tek cengaver. Deniz Baykal.

CHP Genel Başkanlığını kısa kesintilerle 1992’den beri sürdüren, sürdürmesi konusunda herkesin, ısrarını/isteğini/sevdasını bildiği Baykal, geçtiğimiz günlerde yayınlanan video görüntüleri sebebiyle beklenmedik bir şekilde istifa etti.

Video’nun montaj-sahte olduğu tartışmasına girmeden, Baykal’ın istifa sonrası gelip gelmeyeceği, CHP’nin ahvali,ve bunlar gibi halihazırda tonlarca makale yazılan konulardan ve ilk paragrafta yazılan “özgürlük isteyen”  Baykal’ın siyaseten geri evrimininin ifşasından uzaklaşarak, Türkiye siyasetindeki siyasi ahlak ve istifa ahlakı ve beden algısı üzerinde biraz kafa yoralım.

Ahlak ve geleneksel kültür yapısı nedeniyle Türkiye halkının ortalamanın üstünde bir muhafazakar yapıya sahip olması, değişen ve şuan devam eden iktidarlarca daha da muhafazakarlaştığı, kamuoyu yoklamaları ve genel ülke atmosferinden hissedilişi dikkate alındığı takdirde, CHP gibi resmi ideolojinin desteklenmesi politikası yapan bir partinin, dahası AKP karşısında, iktidar-medya-toplum tarafından son dönemde tek seçenek/daha doğrusu tek muhalefet olarak gösterildiği düşünüldüğünde,   son yayınlanan video nedeniyle, bu muhafazakar toplumun  partiye olan güveninin sarsılacağını, büyük bir ciddiyetle öngören Baykal, bırakması pek düşünülmeyen koltuğunu; yıllar yılı kendisiyle bütünleşen Genel Başkanlık koltuğunu bir çırpıda, fakat etkili bir konuşma ile bıraktı.

İddia edildiği üzere Milletvekili Nesrin Baytok’la cinsel bir paylaşımı olan Baykal, konuyu siyasi ahlakın dışında “komplo” olarak değerlendirmeyi tercih etti. Bu seçimini de, taraftar kitlesinin desteğini duygusal bir boyutla almak için yaptığı aşikardır. Bu “açık-seçik” görüntüleri internet sitesinde yayınlayan gazetenin, Türkiye’nin muhafazakarlıkta başı çeken bir gazetesi olması, iktidar ve nefret kavgalarının, toplumun ahlak değerleri üzerinden, insanların/kurumların kendi ahlak değerlerini nasıl da hiçe sayabileceklerini göstermiş oldu. Bu ahlak anlayışı aslında, geleneksel ahlak kavramının dışında siyasi bir ahlak kavramının yeniden gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Malum gazetenin internet devamlı kullanıcıları herhangi bir çekince gözetmeksizin kendi gözlerindeki “rezilliği”, sitede bu görüntünün bulunmasıyla  meydana gelen “rezilliği” hiçe sayarak izlediler. Ama görüntünün altında “ bu sitede …. gördük ya, artık Bir şey diyemeyeceğim” yorumları gerçekten çok anlamlıdır.

Görüntüde yer aldığı iddia edilen kadın milletvekilinin, parti lideriyle olan bu ilişkisinden dolayı bulunduğu mevkiye geldiğini söylemek, siyasi arenada  çok klasik bir söylemdir. Ve söylendi. Ama burda da kaçırılan nokta, Türkiyedeki mevcut sistem partileri, buna CHP de dahil olmak üzere, milletvekillerini seçerken, bu seçimi bin bir türlü “alış-veriş” ilişkisi üzerinden kurduğudur. AKP, CHP veya bu sabit siyasi ahlaka göbekten bağlı  bilmem ne partisi, doğudaki aşiret reislerinden aşiret üyelerinin oylarını “bedel” karşılığı almakta, kamuoyunu etkileyebilecek organlara rant ve peşkeşlerle kendi taraflarına çekme uğraşlarına girmekte, hiçbir siyasi etkinliği, yetkinliği ve üreticiliği olmayan kişileri sadece “çevresi” sebebiyle milletvekili adayı gösterebilmekte iken, tıpkı yukarıda sayılanlar gibi bir “alış-veriş”in ürünü olduğu iddia edilen bir milletvekilliği neden bu kadar göze batmaktadır. Bunun gerçekliği olup olmamasından öte, böyle bir politika yürütülmesi Türkiye’deki siyasetin, “beden algısı”nın diğer algılarının yanında farklı bir boyutta olduğunu göstermektedir. Cinsel alışveriş, onur alışverişinden, para-oy alışverişinden ne kadar farklıdır? Bu beden algısı neden bu kadar farklı bir mertebeye konmaktadır. Diğer alış verişler tıpkı bu alış veriş gibi neden ifşa edilmiyor? Tabii ki, Meclis çatısı altına girecek bireylerin, parti içi demokrasi sonucunda gelmesi gerekmektedir. Ama bunun olmadığı ve diğer “alış-veriş”lerden bahsetmeden, kadın milletvekili üzerine, sadece Baykal’ın konumu yüzünden farklı bir boyuta taşımak ne kadar doğrudur? Ya da siyasi ahlak anlayışı içerisinde, diğer “alış-veriş” ilkelerinin yanında ne kadar ahlaksızlıktır. Sonuçlara/yorumlara ve siyasi partilerin ve siyasilerin geneline bakıldığında bunun farklı bir noktaya konulduğunu görmemiz, siyasi ahlakın diğer saydığımız alış-verişi kendi normlarına yerleştirdiği ve bunları ne  kadar “sıradan”laştırdığını görüyoruz. Yani yıllar yılı, tüm kanallarıyla meşru olan bu siyasi ahlak,  farklı bir “rant” türünü, çekinmeden ahlaksızlıkla suçlamaktadır. Aslında ahlaksızca işleyen, şuanda vücut bulan ve siyaset arenasında kanlı canlı dolaşan, mevcut siyasi ahlakın ta kendisi iken.

Öte yandan, konuşmalarda “o kadın” diye söz edilen, belki de Baykal’ın gururlu ve onurlu konuşmasından sonra, kötü kadın rolü üstüne tamamen oturtulan Nesrin Baytok’a ilişkin her hangi bir cümle kurulmamaktadır. Ne Baykal, ne partili milletvekiilleri ne de daha dar kapsamda “partili kadın dayanışması” çerçevesinden bir açıklama gelmemektedir. Bu kötü rol aslında, nesrin Baytok’a , Baykal’ın bulunduğu koltuğun yanı sıra genel geçer kadın ve kadın bedeni algısından ötürü olduğu pek şaşırtıcı olmayacaktır.. Tabii ki tüm eleştiriler ve açıklamalar yapılırken, yukarıda sayılan, bu dahil “alış-veriş” ürünleri tamamen teşhir edilmesi gereken ürünlerdir. Ama bu teşhir yapılırken, erkek erki üzerinden şekillenmemelidir.

Türkiye’de siyasi ahlak, genel anlamda “Kemalist” “Muhafazakar”  damarın; yani yılladır egemenliğini koruyan, statükonun  uzlaştığı normlar üzerinden ilerlemektedir. Cinsel bir “alış-veriş” siyaseten, diğer “alış-veriş”lerden çok ahlaksızca algılanmakta. Bunu yanında savaş edebiyatı yapmak, halkın inançları üzerinden bir sömürü siyaseten ahlaklı bir olgu olarak algılanmakta. Deniz Feneri gibi bir yolsuzluk, yerli kurumların  yabancı sermaye satılması, yakın çevreye peşkeş çekmek,  siyasi ahlakta, Türkiye siyasetinin pek alışmış olduğu bir durum olduğu için çok büyük bir yaygara koparmaktadır. Ya da, yine CHP’nin söylemi olan Kürt sorumunun çözümünü Dersim Katliamını çözüm göstererek “savaş-kan edebiyatı” yapmak, ayrımcılığın dibine vurmak siyaseten ahlaklıdır.

Bu noktada, CHP gibi içerisinde daha çok “entelektüel” barındırdığı kabul gören bir partinin aslında kurulan bu yanlış siyasi ahlakı bazı noktalardan eleştirirken, kendi ekeştirisini verme gereksinimi duymamasından ve konvansiyonel söylemin dışına çıkmaktaki siyasi çekincesinden ötürü, Türkiye siyasetindeki norm kabul edilen siyasi ahlak, kendi içerisinde ahlaksızlık üretmeye devam edecektir. Diğer siyasiler ve siyasetler de hakeza.

Bayram Şahin

[email protected]

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Radikalizm ve uzlaşmacılık arasında

Kent yoksullarının adaletsiz ve acı verici konumunun değişip iyileşmesi yerel yönetimlerin toplumla demokratik ve katılımcı bir ilişki kurmasıyla mümkün olabilir mi? 

Gürcistan Tiyatro Festivali’nde distopik bir geleceğe bakış – Seda Elhan

Distopyanın kapsülünde sergilenen bir gelecek sorgulaması olan 'Home, To Zero' çevre bilinci üzerine kafa yoran herkesin ilgisini çekecek bir yapım. Tiflis'e yolunuz düşerse mutlaka izleyin.

Doyranlılar, nehirlerine HES yapılmasına karşı kararlı: İzin vermeyeceğiz!

Suyu ancak bölge halkının ihtiyaçlarını giderebilen Doyran Nehri 'ne HES projesinin ÇED toplantısı, halkın güçlü itirazlarına sahne oldu.

Kardeşimi kim öldürdü?

Ne Reşit Kibar cinayeti ne Narin Güran cinayeti ne de Ayşenur Ezgi Eygi cinayeti münferit ve tesadüf cinayetler değil. Hepsinin tetikçisi aynı.

Barış

Barış sözcüğünü dünyanın pek çok bölgesindeki savaş ortamlarıyla yan yana getirildiğinizde 'nasıl, ne pahasına ve ne kadar sürdürülebilir' barış sorularıyla karşılaşıyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR