İşte açılım buna denir!

Biraz önce Silopi'den Türkiye'ye giriş yapan bütün PKK'lilerin serbest bırakıldığı haberi geldi. Bu harika bir haber... İşte açılım diye buna denir! Bugün hem Kürt sorunu, hem Türkiye devletinin gelenekleri, hem de Kürt hareketinin alışkanlıkları açısından yeni bir gündür. Gelin bugünün keyfini çıkaralım...

Biraz önce Silopi’den Türkiye’ye giriş yapan bütün PKK’lilerin serbest bırakıldığı haberi geldi. Bu harika bir haber… İşte açılım diye buna denir!

Bu olayın neden bu kadar büyütüldüğü, gelenlerin örgüt üyesi oldukları belli olduğu halde nasıl serbest bırakıldıkları, devletin nasıl olup da örgüte propoganda imkanı sağladığı, bugün bu militanları bırakan devletin yarın kimbilir kimleri serbest bırakacağı gibi yorumlar uçuşup duruyor etrafta.

Bu son olay kamuoyunun barışa devletten daha hazırlıksız olduğunu ortaya koyan ilginç bir örnek oluşturdu. Medya, yorumcular ve sokaktaki insan (en azından büyük bir bölümü diyelim) olup bitene bir anlam veremiyor. Ezberler fena halde bozuldu. Bugün MGK’den süreci destekleyen bir bildiri çıkınca ezberleri iyice bozulacak insanların, ama sonra devletin bu yeni duruşuna alışacaklar.

Bu noktada söylenmesi gereken şey, bugün yaşanan olayın neden bu kadar önemli olduğu. Bunu anlayabilirsek arkası daha hızlı gelebilir.

Kürt sorununun 30 yıllık haline dönüp bir bakın. Kürt hareketine teslim olmakla savaşmak dışında bir seçenek bırakılmıyordu. Üstelik her şey bir karşılıklı dezenformasyon ve propoganda bulutunun ardında yaşanıyordu. Bugüne dek olup biten bütün görüşmeler, daha önce sürece tanık olmuş gazetecilerin aktardığı gibi, bugünkünden farklı olarak tamamen kapalı kapılar arkasında oldu.

Devlet önceden de PKK ile görüştü, önceden de pazarlık yaptı, ateşkesler ve benzeri gelişmeler rastgele yaşanmadı. Ama bütün bu pazarlık süreci hep kamuoyuna yanlış bilgiler verilerek ve her an her şey yalanlanabilir bir şekilde yapıldı. Nitekim bütün bu girişimler hep bir yerlerden sabote edildi.

Şu anda olanlar ise herkesin gözünün önünde yaşanıyor. Yani bütün taraflar bundan sonra olabilecek aksi bir durumda kamuoylarına hesap vermek durumunda kalacak ve yalan söyleyemeyecekler.

Çünkü devlet bir grup PKK militanının özel bir proje kapsamında ve örgüt liderinin talimatı doğrultusunda “silahları bırakıp” gelmesine tüm gözler kendilerine dönükken “evet” dedi. Üstelik bir grup bağımsız gözlemcinin de tanıklığında saatlerce süren bir sorgu süreciyle bu kişilerle “masaya oturdu”. Herşey kameraların ve kamuoyunun “rahatsız nazarlarının” altında gerçekleşti. Devlet önceden sadece ölü ele geçirebildiği veya işkence ederken diyalog kurduğu insanları bu kez suçunu itiraf ettirmek için değil barış adına “sorguladı”.

PKK militanları da kendi yurttaşı oldukları ülkenin devlet görevlileriyle ilk kez savaşmak veya teslim olmak dışında bir seçenekle, barış hakkında konuşmak için ve silahlarını kendi istekleriyle bırakarak karşı karşıya geldiler. Pazarlıklar oldu, geri adımlar, ileri adımlar, gerilimler yaşandı, ama en sonunda 30 yıldır hayal edilemeyen bir durum ortaya çıktı.

Dolayısıyla bugün hem Kürt sorunu, hem Türkiye devletinin gelenekleri, hem de Kürt hareketinin alışkanlıkları açısından yeni bir gündür.

Yani kim ne derse desin, bu büyük bir adımdır. Şimdi bize düşen, bu tür somut adımların arkasını getirecek her kim olursa olsun, arkasında olmaktır.

Komplo teorileriyle oyalanmadan, ideolojik ezberlerimizi tekrarlamadan, işin arkasında dış güç aramaca oyunuyla kendimizi tatmin etmeden, bunu yapan iktidar bizden değil, o zaman muhalefet etmeliyiz deyip kendi zekamıza hakaret etmeden, şiddeti reddetmeyen ve asker üniformasıyla gelen bir grubun yapabileceği propagandadan hiç mi hiç rahatsız olmadan, barış için atılan her adımı kayıtsız koşulsuz desteklemeliyiz.

Şimdi sıra Kürtçe’nin önündeki bütün engellerin kaldırılmasında… Siz bir de yer isimlerini geri verin, Kürtçe eğitime başlayın, belediyelerde Kürtçe hizmetin önünü açın, bakın arkası nasıl çorap söküğü gibi gelecek.

Çok uçuyorsun demeyin lütfen. Bu ülkede iyimser bir yazı yazmak, hele ki bu iyimserliğin bir tarafında muhafazakarlığın ve militarizmin felç ettiği Türkiye devleti varsa, hiç alıştığımız bir şey değil.

Gelin bugünün keyfini çıkaralım…

Ümit Şahin
Ümit Şahinhttp://umitsahin.blogspot.com/
Yeşil Gazete’de iklim değişikliği başta olmak üzere ekoloji ve yeşil politika alanlarında yazar ve editör. Halen Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nde uzman ve iklim değişikliği çalışmaları koordinatörü olarak çalışan Ümit Şahin 1991’de Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Halk Sağlığı doktorası yaptı, Çevre Sağlığı alanında yoğunlaştı. Çevre İçin Hekimler Derneği, Üç Ekoloji dergisi ve Yeşiller Partisi’nin kurucularındandır. Bir dönem Yeşiller Partisi Eşsözcülüğü yaptı, yeşil politika ve ekoloji üzerine seminerler düzenledi. Halen Açık Radyo’da Ömer Madra ile birlikte Açık Yeşil’i hazırlayıp sunuyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR