Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Hatay/Erzin Polipropilen Tesisi Projesi: Tarım alanlarına ve denize kast etmek!

0

Geçen hafta karbon sıfır bir gelecekte plastiğe yer yok demiş ve sadece kömürden çıkmanın yeterli olamayacağını, beraberinde plastik üretiminin de azaltılması gerektiğini ifade etmiştik. Ancak gelinen noktada birbiri ardına gelen plastik ham madde üretim fabrikası kurma ya da başvuru haberleri ile plastik ürün üretimi için belirlenmiş organize sanayi bölgeleri planlamaları bu bahsin üzerinde daha fazla durulması gerektiğini zorunlu kılıyor. Üstelik sadece bunlar da değil, çöp yakma, çöp gazlaştırma, siyah karbon ünitesi, plastik kimyasal geri dönüşüm işletmeleri ya da kimya vadisi gibi ne olduğu belirsiz planlama haberleri de birbiri ardına gelince geleceğin öyle karbon sıfır olmaya değil, karbon ve zehir pozitif olmaya doğru hızla ilerlediğini ortaya koyuyor.

Tüm bu saydıklarım bir yana, kendi başına plastik ham madde üretim fabrikaları önemli bir sorun. Çünkü bu tesisler sadece karbon pozitif bir karanlık gelecek yaratmıyor aynı zamanda tarımsal ve denizel üretimi de ciddi anlamda tehdit etme potansiyeli taşıyor. Bunun yanında mesela Adana/Ceyhan’da kurulması planlanan polipropilen tesisi örneğinde olduğu gibi, kilometrelerce öteden borularla su taşınması gibi planlamalar, tehdidin su bütçesi üzerinde de önemli bir baskı oluşturacağını ortaya koyuyor. Benzer bir durum Hatay/Erzin’de kurulum başvurusu yapılan tesis için de geçerli. Bu tesis de su ihtiyacının bir kısmını üzerinde kurulacağı,  bölgenin tek tatlı su rezervinden karşılamayı planlıyor. Kalan su ihtiyacını de denizden çekme niyetinde. Neyse ki ÇED bilgilendirme toplantısı bölge insanı tarafından engellenmiş. Darısı projenin iptaline! Adana/Ceyhan’da kurulması için temeli atılan benzer tesiste var olan sessizliğin burada olmaması bölge için sevindirici.

Hatay/Erzin bölgesi halkı yıllardır termik santrale karşı mücadele veriyor. Bu mücadele birçok iptali beraberinde getirse de bazı alanlarda yetersiz kalabiliyor çünkü her yere aynı anda enerji harcamak bazen mümkün olamayabiliyor. Ancak yine de önemli bir direnç noktası olduğunu söylemek mümkün. Üstelik çok önemli gerekçeleri mevcut! Çünkü bölge bir narenciye cenneti ve çok önemli bir de kumul sahile sahip. Bölgede bir de çok önemli İssos antik kenti bulunuyor. Tüm bu değerlerin olması ise kirli sanayi tesislerinin bölgeye kurulmasına engel teşkil etmiyor. Bölgede daha önce yapılması planlanan dört tane kömürlü termik santral, halkın karşı koyması sonucu iptal edildi. Ancak Burnaz sahilindeki doğalgaz çevrim tesisinin kurulmasına engel olunamadı çünkü tesis Ali Cengiz oyunlarıyla faaliyete geçirildi. Bölge o kadar büyük bir kirli sanayi baskısı altında ki yakınında bir çimento fabrikası, üç termik santral, asit fabrikaları ve daha nice ağır sanayi tesisleri mevcut.

Yıllık 200 ton zehirli gaz salma potansiyeli var

İşte bunlara ek olarak bir de zehirli plastik ham madde fabrikası kurulma planı, bölgenin kimyasal bir alana dönüşme sürecini daha da hızlandıracak. Bu plastik fabrikası önemli miktarda zehirli gazların salındığı bir üretim sürecine sahip! Bu zehirli gazlar arasında partiküler madde, karbon monoksit, azot oksit gibi gazlar başı çekmektedir. Erzin’de kurulması planlanan boyutta bir tesisten yıllık 200 tona kadar bu gazlardan salınması mümkün! Hal böyle olunca da hali hazırda yeterince kirli bir havaya sahip olan Erzin’in denizden esen hâkim rüzgârların da etkisiyle daha fazla zehirli gaza maruz kalması kaçınılmaz hale geliyor. Bunun yanında tesisteki prosesler esnasında ortaya çıkması muhtemel olan uçucu organik kimyasallar da önemli bir çevre ve halk sağlığı riski yaratma potansiyeline sahiptir.

Bu tür tesislerin özellikle asetaldehit, aseton, benzen, toluen, trikloroetilen, triklorotoluen, ve ksilen benzeri kimyasalları bir ton popipropilen üretimi başına 10 kg’a kadar üretip salması mümkündür. Üstelik bu kimyasalların filtrelenmesi oldukça masraflı olduğu için firmalar tıpkı termik santrallerde olduğu gibi bunları filtrelenmesinden kaçınmaktadır. Bunun yanında filtrelemenin de bu kimyasalların salımını tam olarak engelleyemediği bilinmektedir. Dolayısıyla bu kimyasalların salındığı bir alanda yer alan bitkisel üretim önemli oranda zarar görebilecek, bu kimyasalları soluyan bölge halkının önemli sağlık sorunlarıyla karşılaşması oldukça olasıdır.

Petrokimya birimleri, proses operasyonlarından (buhar yoğuşması gibi), soğutma kulesi blöfünden ve yağmur suyu akışından kaynaklı olarak atık su üretirler. Proses atık suları saatte yaklaşık 15 metreküp (m3/saat) (yılda 500.000 metrik ton üretimine dayalı olarak) miktara kadar çıkabilmektedir. Bu atık suların içerisinde yağ, gres, fenol ve benzen gibi zehirli kimyasallar ve maddeler yoğun olarak bulunabilmektedir. Bu tür tesislerin en önemli harcama kalemlerinden biri olan arıtma tesislerine bu düzeyde bir yatırımdan kaçındıkları yaygın olarak bilinmektedir. Bu atık sular da çoğunlukla ve “yanlışlıkla” gece saatlerinde en yakın sucul ortama boşaltılmaktadır. Bu durum da hem yer üstü hem de yeraltı sularını önemli ölçüde kirletme riskine sahiptir. Nitekim bölgedeki yeraltı suyu rezervinin önemi düşünüldüğünde önemli bir halk sağlığı ve çevre felaketi yaşanması işten bile değildir. Petrokimya tesisleri ayrıca toksik organikler ve ağır metallerin varlığı nedeniyle bazıları tehlikeli kabul edilebilecek katı atıklar ve çamurlar da üretir. Asetaldehit, asetonitril, benzil klorür, karbon tetraklorür, kümen, ftalik anhidrit, nitrobenzen, metil etil piridin, toluen diizosiyanat, trikloroetan, trikloroetilen, perkloroetilen, hidranilin, diizosiyanat, etilen dibromid, toluendiamin, epiklorohidrin, etil klorür, etilen diklorür ve vinil klorür gibi son derece zehirli kimyasallardan önemli miktarlarda üretilebilir. Bir de işin mikroplastik kirliliği boyutu söz konusu.

Birçok araştırıcı, Akdeniz’in önemli bir plastik çöp birikim noktası olduğunu hatta öyle ki dünya okyanuslarındaki beş çöp girdap bölgesine ek olarak altıncı girdap noktası olarak tanımlanabileceğini belirtilmektedirler. Dahası Akdeniz’in plastik kirliliği açısından en kirli bölgesinin Kilikya alt havzası olduğu da ayrıca belirtilmektedir. Bu bölgeye kıyı olan Türkiye’nin Levantin kıyıları, Akdeniz’in, plastik açısından, en kirli bölgelerinden biri olduğunu belirtmekte fayda var. Öyle ki bu bölgeye özellikle Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin ve İsrail gibi Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan ülkeler orijinli birçok çöpün de geldiği birçok çalışmada belirtilmiştir. Bunun yanında endüstriyel ve gemicilik faaliyetlerinden kaynaklı makro ve mikroplastik çöpler de özellikle İskenderun Körfez bölgesinde yoğun olarak bulunmaktadır.

Bu mikroplastik çöpler içerisinde plastik ham peletler oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Daha önce yaptığımız bir çalışmada, Mayıs 2018 döneminde, Hatay/Dörtyol ve Erzin bölgesindeki kumul sahillerde kg kum başına ortalama olarak 33 adet pelet mikroplastik olduğunu tespit etmiştik. Bu tesisle birlikte bu miktarların artacağı şüphesiz! Nitekim bu tür tesislerin ciddi bir mikroplastik pelet sızdırdığı tüm dünyada yaygın olarak bilen bir gerçek.Daha proje alanının iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek alanlardan biri olduğuna değinmedik bile. Ayrıca tesisle beraber günde nereden bakarsanız 50’ye yakın tır bu plastik ham maddeleri ülkenin çeşitli illerine taşıyacak ve bu taşıma esnasında da ciddi bir kirlilik söz konusu olacak. Üstelik kamyonların geçeceği güzergâh narenciye bahçelerinin ortası! Sonuç olarak Hatay/Erzin polipropilen üretim fabrikası tarımsal ve denizel alana kast etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.