Hafta SonuHaftasonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Hamidiye Suyu vakası ve neo-liberalizmin entipüften dünyasının ideolojik sembolleri

0

‘Hamidiye Suyu olayı ve felaket bir çevre kirliliği yaratan plastik ambalajlı içme suyu sorunu, kamu modelini yeniden düşünmek ve iyileştirmek için harika bir örnek.’

Tuhaf zamanlarda yaşıyoruz. Belki de onun yerine “komik zamanlarda yaşıyoruz” demek daha doğru olurdu. Tartıştığımız en ciddi konular bile karikatür konusu olabilecek nitelikte. Karikatür konusu olabilecekler de tersine.

Son günlerin siyasal tartışma gündemini belirleyen konusu Hamidiye Suyu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini İmamoğlu kazandıktan sonra  Türk Hava Yolları dahil, içlerinde bakanlıklar, bankalar da olmak üzere kamu kuruluşları Hamidiye Suyu alımından vazgeçmiş. Buna karşılık İmamoğlu’nu destekleyen geniş bir kitle de Hamidiye Suyu’na sahip çıkmak için kampanya başlatmış. Bayilikler almak, dağıtmak, kullanmak için sıraya girmiş. Şu işe bir bakın!

Hamidiye Suyu, söylemeye bile gerek yok, geçmişte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazanan ve şehrin kamusal alanını Yeni-Osmanlıcı unsurlarla şekillendirmeye çalışan siyasal İslam’ın gündelik hayatımızda inşa ettiği bir sembol. Geçmişte bir kamu hizmeti iken özelleştirildikten, üstelik de Rekabet Kanunu’na aykırı olarak tıpkı diğer kamu hizmetleri gibi imtiyazlı şirketlere devredildikten sonra gündelik hayatımıza zorla sokulan, suyu metalaştıran bir uygulama. Seçme şansımız yok: Nasıl kamu alanlarında, hava limanlarında bazı gazeteleri bulamıyorsanız, örneğin vapurlarda, uçaklarda, Beltur tesislerinde, kamu kuruluşlarında Hamidiye Suyu içmek zorundasınız. Ancak seçimler sonrası siyasal İslam’ın bu nadide ideolojik sembolü ve dayatması karşı tarafın, CHP’nin eline geçti. Bu sembolü CHP’nin değiştirmeye çalışmasını beklersiniz, değil mi? Hayır, bu defa AKP değiştirmeye, kamusal alanlardan dışlamaya çalışıyor!

Sultan 2. Abdülhamit’in emriyle hayata geçirilen Hamidiye Suyu, Cendere Dağıtım Fabrikası.

Süreç içinde değişen siyasi kodlar  

Ne günler görüyoruz, ona “Yüce Hakan” adını verdikleri Sultan 2. Abdülhamid’e düşman olmuş; “Kızıl Sultan” diyenler sahip çıkıyor. Hayrola diyeceksiniz, geçmişten bugüne bu semboller üzerinden kutuplaşan tarafların siyasal kodları mı değişti?

Hiç öyle değil. Neo-liberal dünyanın cilvesi. Neo-liberalizmin entipüften dünyasında bütün ideolojik sembolllerde, fetişleştirilen konularda olduğu gibi Hamidiye Suyu hikayesinin ve Sultan 2. Abdülhamit meselesinin de yerli yerinde durduğu, geçmişteki işlevini gördüğü pek söylenemez. Hamidiye Suyu tartışmasının gösterdiği gibi, bu tür semboller bu entipüften dünya içinde yer değiştirip, başlangıçta olmayan bambaşka değerler, görünümler kazanabiliyor ya da başka amaçlar için kullanılabiliyor.

2. Abdülhamit, gerçekte İmparatorluğun modernleşmesinde en büyük rolü oynamış bir padişah. Öyle sunulduğu gibi muhafazakar falan hiç değil. Hazret sarayına özel opera yaptırmış, izliyor. Avrupa ülkelerini örnek alıp, kızları okullaştırıyor. Üstelik siyasal planda da modernleşmenin bir önderi. Bir tür bugünkü Avrupa Birliği gibi olan bir siyasal tasarımı, modern millet sistemini kurumsallaştırmaya çalışan da o. Ama onun karşısında duranların, özellikle ulus-devletleşme sürecinin dinamiklerini yaratanların, özellikle de Alman genelkurmayının cin fikirli kurmaylarının etkisindeki asker kökenli yöneticilerin empoze ettikleri “milletin kapsamında yalnızca Müslümanlar olacak” düsturu sayesinde, tek milletçi bir perspektiften okunuyor ve ister istemez “İslamcı padişah” olarak anılıyor.

Diğer taraftan şehirdeki kamu hizmetlerinin modernleşmesinde yer alan Hamidiye Suyu da, tıpkı özel bir şirket olan Terkos Suları İdaresi’nin şehrin bir bölümünde evlere bağladığı basınçlı su sistemi gibi endüstriyel bir sistem. Yani klasik imparatorluklar dönemindeki gibi şehre yerçekimine bağlı olarak, kanallar içinden akıtılarak gelmiyor. Avrupa’dan ithal edilen buhar makineleri pompalanarak ve çelik borular ile basınçlı bir su sistemi olarak getiriliyor. 50’den fazla membadan akıtılarak kaynağına yakın su, bir maslakta toplanarak Cendere istasyonundan şehre pompalanıyor. Kullanıcıları arasında kışlalar, kamu binaları, okullar da var. Ancak satılmıyor. Beyoğlu ve Şişli sınırları içinde bazı kamusal alanlarda halka dağıtılıyor. Projeyi hazırlayan, sunan, geliştiren, uygulayanlar bugünün TRT yapımı dizilerinde söylendiği gibi “yerli ve milli” değil.

Fatih/Gülhane’de yer alan Hamidiye Çeşmesi ve sebili.

İmtiyazcı tekellerin ettiği…

Halkın borulardaki metal kokusundan dolayı bu suyu pek beğenmediği, kaynağından tuğla ve taş kanallarla gelen suları daha kaliteli bulduğu söylentiler arasında. Hamidiye Suyu’nin şehir hizmetlerinin modernleşmesinde yer alan önemli bir uygulama olduğunu söylemek gerekiyor. Tıpkı tarifeli vapur seferleri gibi, toplu taşıma sistemi gibi. Buna karşılık 2. Abdülhamit’e sahip çıktığını iddia edenler onu bir kamu sistemi olmaktan çıkarıp çevreyi kirletecek şekilde, plastik ambalajlar içinde halka satıyorlar. Oysa 30 sene öncesine kadar Hamidiye suyu bilenler bilir, çeşmelerden akardı. Ancak 80’lerden sonra bu kamu sistemini geliştirmeyi beceremeyen, piyasa tekelleri ile yandaşlarına çıkar sağlamaya çalışan yönetimler bunu neo-liberal modelde dönüştürdüler ve kamusal niteliğini yok ettiler.

Ayrıcalıklı bir piyasa kuruluşu olarak zorla ve seçeneksiz olarak kamusal alanlarda satılmaya/sunulmaya başlandı.

Kamusal alanı imtiyazlı bir tekel haline dönüştüren her yönetim modeli kamusal niteliğini kaybeder ve yolsuzluklara boğulur. Ayrıca Hamidiye Suyu yalnızca küçük bir örnek. Asıl büyük sorun o değil. Şehrin kamusal hayatını iğdiş eden Beltur, Bimtaş, Kültür AŞ gibi şirket kılığındaki imtiyazcı tekeller. Bunlar her alanda şehrin kamusal alanların sekülerleşmesini, katılıma açılmasını, bağımsız fikirlere açılmasını engelliyorlar. Bir bakıma onlar fikir üretimini milletler sistemi içine hapseden neo-klasik Hamidyen sistemin günümüzde karikatürleşmiş kalıntıları. Şehrin düşünce, üretim, özgürlükler alanını çürütüyorlar. Umudum başarıya odaklanan bir yeni yönetimin bu kamusal hizmetlerin yeniden kamusal bir nitelik kazanması için yeni bir deneyim geliştirmesi.

Münasebetsizce fetişleştirilen bu entipüften konuların gerçekte neo-liberal işleyişi perdeleyen bir işlevleri olduğunu görüyoruz.  Şunu söylemek isterim: Hamidiye Suyu olayı ve felaket bir çevre kirliliği yaratan plastik ambalajlı içme suyu sorunu, kamu modelini yeniden düşünmek ve iyileştirmek için harika bir örnek. İmamoğlu’nun bu fırsatı kullanmasını ve yönetimsellik meselesini yeni bir deneyime dönüştürmek için bu fırsatı kullanmasını diliyorum.

(Yeşil Gazete)

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.