Bugünkü gazetelerde Ulaştırma Bakanlığı’nın 2023 yılına kadar 4.773 kilometre uzunluğunda 12 yeni otoyol yapılması için bir plan hazırladığı, böylece Türkiye’nin her yanının otoyollarla sarılacağı, batıdan doğuya uzanacak otoyollarla Türkiye’nin kim bilir kaçıncı kez Doğu’yla Batı arasında bir köprü haline geleceği haber veriliyordu. Mevcut otoyol ağımız halen 228 kilometresinin yapımı devam etmek kaydıyla 2.238 kilometreymiş. Demek ki var olanın iki katından uzun yeni otoyollar yapılacak.
Ben iyi haber diye buna derim. Bu 12 yeni otoyol projesini Batı Karadeniz üzerinden İstanbul’a bağlanacak olan Karadeniz sahil yolu (ona otoyol demiyorlar), Boğaz’a üçüncü köprü ve İstanbul içindeki 7 tünel projelerinin yanına ekleyebilirsiniz. Akkuyu’ya ve Sinop’a yapılmaya çalışılan nükleer santrallar, 47 yeni kömürlü termik santral yapma planları, 12 yeni çimento fabrikası, İzmir’den Niğde’ye kadar çalışmaları süren yeni altın madenleri, Ilısu, Munzur, Çoruh gibi dev barajlar, kentsel dönüşüm adı altında devam eden hızlı betonlaşma ve artan havaalanı ve yeni uçuş hatlarıyla birlikte hükümetin çok önem verdiği 2023’de, yani cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’nin muhtemel durumu oldukça “gelişmiş” olacak.
Bu “gelişmişlik” sayesinde yeşil politikanın önünün iyice açılacağını, hatta önümüzdeki 10-15 yıl içinde Yeşiller’e iktidar yolunun da açılacağını söyleyebiliriz. Onun için “gözümüz aydın!”
Bu kalkınma hamlesinin ana fikrinin Meclis’te bulunan ve belediyeleri yöneten bütün partiler tarafından paylaşıldığını, CHP ve MHP’nin bu projelere olsa olsa ihaleyi kimin aldığı açısından karşı çıkabileceğini bildiğimiz için, “kötü adam” olma şerefi yine bize düşüyor. O nedenle habire her şeyi eleştireceğimiz yerde bir sefer de bu yapılanların kıymetini bilelim demek istiyorum.
Doğa üzerinde yaratacağı yıkımı, yatırımların yapıldığı yerlerdeki halkların karşı çıkışını falan bir yana bırakın, tek bir açıdan, küresel ısınmaya katkı bakımından bakmak bile yeter. Hedef 2023 olduğuna göre sadece 14 yılımız var demektir. Bu kadar çok otomobil ve enerji yoğunluğu kömür ve petrol kullanımını, dolayısıyla da önümüzdeki 14 yıl içinde yapılacak karbondioksit emisyonunu bugünkünden de hızlı artıracak demektir.
Unutmayalım, son birkaç yıldır yılda %12’ye varan yıllık karbon emisyonu artışını başarıyoruz, ama bu “başarı” açılan yeni termik santral ve otoyol sayısı ile endüstriyel büyüme sınırlı olduğu halde sağlanabildi. Demek ki önümüzdeki yıllarda bu projeler de hayata geçerse emisyon artış hızı daha da artacaktır.
Bu durumda kötü durum senaryosunun gerçekleşme ihtimali yükselir. Bu senaryoya göre, yani Türkiye karbondioksit emisyonu artış hızını her yıl %10-12 civarında tutarsa, 2020’de Türkiye’nin kişi başı emisyon miktarı 20 tonun üzerine çıkıyordu. Detaylı hesabı merak edenler geçen Nisan ayında yazdığım bir yazıma bakabilir.
Diyeceksiniz ki ABD’de de kişi başı emisyon 24 ton, orada Yeşiller iktidar olabiliyor mu?
Suimisal emsal olmaz, arkadaşlar…