Gezi Parkı (4) – AKP’nin doğa ile imtihanı

Gezi Parkı’nda başlayıp, tüm Türkiye’ye yayılan hareketin çıkış noktası Gezi Parkı’nın ağaçları olunca; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve AKP’nin (ve doğal olarak her şeyin) başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın harekete verdikleri tepkinin tonu da ilk başlarda çevrecilik üzerinden gelişti. Çevrecinin daniskasıyım ile zaten başlamış olan bir söylev dizisi “biz çevreyi çok sevdik ama bunlaaar%&%! olmasa” konuşmalarından geçip “Çevreci bir başbakan var, gelsinler işbirliği yapsınlar”a kadar vardı. Bu sözlerini rakamlarla da desteklemeyi ihmal etmediler.

Bu çevreci çıkışlara yanıt vermek gerek ama AKP’liler bir noktadan sonra bu mücadele yönteminin işe yaramadığını gördüler ve başka bir noktaya çekmeye çalıştılar mücadelenin genel platformunu. Yaşananlar hakkında fikirlerinin değiştiği anın aslında kendi çevre karnelerinin akıllarına geldiği an olduğunu düşünüyorum. Bakanlar Kurulu ya da AKP MKYK’sında olduğumuzu düşünelim. Gezi Parkı’nda 5 ağaca bir dozerle dalmış bizimkiler ve ilk önce İstanbul, sonra Türkiye ayağa kalkmış Almanya’da gazeteler “Barbar dediğimiz Türkler, doğa için savaşıyor” diye manşetler atmışlar. Ne düşünürsünüz? Ben olsam “Yahu biz binlerce ağaç kestik, milyonlarcasını kesmek için de temeller attık. Doğayı yok ettik kimse ses çıkarmadı. Şimdi 5 ağaç için bu kadar ses çıkıyorsa, demek ki meselenin arkasında büyük bir komplo var. Hemen bizim gazeteci arkadaşları arayalım da, ortak manşeti hazırlasınlar” diye düşünürüm. Fakat çok doğal ki hata yaparım.

Çünkü, bugün mücadele ağaçları Veysel Eroğlu gibi “odun serveti” olarak görenlerle, doğayı bir yaşam alanı olarak görenler arasında zaten vardı. Sadece toplumsallaştı. (Odun serveti nedir diye düşünenler için: Gerçekten de olayların başında Veysel Eroğlu insanların kesilmesin diye sarıldıkları ağaçları odun serveti olarak nitelendirdi. Gölgesini satamadıkları ağacın odununu servete çevireceklerini de itiraf etmiş oldu.)

AKP’nin çevreci çıkışlarına dönecek olursam, AKP’nin en büyük iddiası kendilerinin tarihin gördüğü en çevreci parti olduğuydu. Tabii mesele çevre olduğunda, eğer siz standardınızı doğru yerden çizmezseniz nükleer santral de, HESler de çevreci olabiliyor. Ya da yol kenarına diktiğiniz ağaçlar da size çevreci sıfatı kazandırabiliyor. Fakat gerçekte öyle mi?

AKP’nin artık kendilerinin de inanmadığı 2.8 milyar ağaç diktik ya da 27 bin okula 5.5 milyon ağaç diktik (Sizin çevrenizde bahçenizde 200 ağaç olan ama tarihi olmayan bir okul var mı? Varsa söylemeyin, çünkü AKP’nin o okulları da satıp, AVM’ye çevirme planı olduğu artık bilinen bir gerçek!) iddialarını bir kenara bırakalım. Bunlar hem söyleyenin de inanmadığı, hem de zaten rasyonel olmayan cümleler. Fakat bir süs olarak ağaç dikmeyi çevrecilik olarak görmeleri üzerinde durmak gerekir.

Yol kenarlarının, viyadük çevrelerinin eskiye oranla daha yeşil olduğu bir gerçek. Yani insanların geçtiği, günlük olarak kullandığı ve dolayısıyla gördükleri alanların daha yeşil olduğu bir gerçek. Bu yüzden de insanları kandırmak daha kolay. (Aslında Gezi Parkı özelinde olayların toplumsallaşması da aynı nedene dayanıyor.) Fakat doğa, ağaç, orman bir süs malzemesi değil, bir peyzaj nesnesi değil. Yaşamın kaynağı neredeyse. Binlerce canlının evi. Belki binlerce yılda oluşmuş bir ekosistemden bahsediyoruz ve bu ekosistemi ekonomik ömrü 100 yıl bile olmayan “yatırımlar” için yok etmeyi gelişmişlik, bir ekosistemi dağıtıp, tek tek ağaçlar dikmeyi de çevrecilik sayıyoruz.

Bu yüzden, şehirler arasına, üç metre mesafeyle dikilen ağaçlar ile örneğin 3. Köprü ve 3. Havaalanı için yok edilecek olan 2.6 milyon ağaç niceliksel olarak eşit olsa dahi niteliksel olarak asla eşit olamaz.

Fakat sonuç olarak yaşadığımız ve bize gerçek diye dayatılan tam da bu. AKP’nin çevre imtihanında verdiği yanıt kısa ve net: “O da odun, bu da odun”. O da odun, bu da odun diye bakarak bu ülkenin çevre politikasını yönetenler içinse, ne yazık ki bir orman ile peyzaj aynı şeyi ifade ediyor.

* Gezi Parkı (1) – Mesele sadece ne?

** Gezi Parkı (2) – Yalanlar

*** Gezi Parkı (3) – Sosyal medyanın yükselişi, anaakımın çöküşü

 

Yeşil Gazete yazıları ve diğer yazılar için: http://www.urbarli.net

https://twitter.com/#!/Urbarli

 

Koray Doğan Urbarlı
Koray Doğan Urbarlıhttp://urbarli.net
İzmir’de doğdu. İzmir Kız Lisesi’nden sonra Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. İlk önce Ege Üniversitesi Sosyoloji’de, sorasında da Ankara Üniversitesi Sosyoloji’de yüksek lisans yapmaya başladı. İkincisine devam ediyor. Bir kamu belediyesinin Dış İlişkiler Müdürlüğü’nde beyaz yakalı işçi olarak hayatına devam ediyor. Yeşil Gazete ekibine köşe yazıları, Türkiye, spor ve Dünya haberleri ile katkı sunuyor.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Otoban

Otoban yapılmaya başlanmasıyla birlikte şehrin küçük nüfusunu oluşturan otomobil sahipleri yayalara değil, yayalar onlara tabi kılınmaya başlandı.

Kazdağlarını savunmak ve kurumların sessizliği: Yeni toplumsallık

'Üzerinde düşünülmesi gereken, neoliberal pratiklerle frenlenmiş toplumsal dinamik ve mekanizmaların baskı ve zor araçlarıyla kuşatıldığı şartlarda nasıl bir direnişin örülebileceğidir.'

Tanrı ve şiddet

İlahi şiddetin amacı hukuksal bir yaptırım ya da düzen değil, aksine kurbandır.

Açık Radyo’dan mesaj var: Buradayız, hazırız, neşemiz daim!

'Kainatın tüm seslerine açık' Açık Radyo,, sesini kesmek isteyenlerine inat cıvıl cıvıl, hareketli, ziyaretçi akınından başını kaldıramadan 30. yaş gününe ve dinleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor.

Kazdağları, yeniçeriler, madenler: Enter! – Gizem Kastamonulu

Cengiz Holding, hukuku da yanına alarak bakır madeni için Kazdağları'nda ağaç kıyımına başladı. Bu talanı durdurmak için Kirazlı'daki sesi yeniden yükseltmekten başka çaremiz yok.

EN ÇOK OKUNANLAR