Köşe YazılarıKültür-SanatManşetYazarlar

Gerçek bir Don Kişot: İlhan İrem’in ardından bir eskiz

0

İlhan İrem’in en ilginç şarkılarından biri 1994 yılında çıkan Koridor albümünde yer alan “Don Kişot”tur. Rock altyapılı da olsa 90’lar tarzı ritmik pop şarkısı gibidir, ama aslında İlhan İrem’in popüler müzik dünyasından kopuşunu haber verir:

Sesleriniz cılızlaştı dostlar,
Yankılanmıyor
Yollarımız gitgide uzaklaşıyor.

Mavi kubbeli bir odada
Koro halinde
Bağırıp durmayın yeter!
‘Daha çok ver’ diye.

Veremem
Bir kalbim kaldı
Veremem
Onu aşk aldı
Veremem
Adresim saklı
Veremem

Gelmediğiniz orası kaldı (!)

 

Müzik endüstrisine, magazin basınına, günübirlik hayran kitlesine, yazılarında da çokça dile getirdiği ucuzluğa, bayağılaşmaya bir isyandır bu şarkı. Sonra, meşhur nakaratı gelir:

Yel değirmenlerine karşı
Don Kişot muyum?
Uçuyorum durmadan
ben pilot muyum?

Yel değirmenlerine karşı
Don Kişot muyum?
Dilimde hep aynı şarkı
İdiot muyum?

İlhan İrem gerçekten de hep aynı şarkıyı yazdı, hep aynı şarkıyı söyledi. Bütün büyük sanatçılar gibi, kendi hayatını eserinde geliştiren, yazarken kendini kuran, yaşarken kendini yazan bir insandı. Herkesi sarıp sarmalayan hakikiliği, samimiyeti en çok buradan gelir. Bir gün en politik şarkıyı yapıp ertesi gün ucuz pop şarkılarını piyasaya dağıtan akranlarına karşı gerçek bir Don Kişot oldu. Müzik endüstrisinin ana akımını karşısına aldı, popüler kültür alanını terk etti ve yapmak istediğini yaptı; kendi dinleyici kitlesini yarattı ve onlara sadık kaldı.

Bir yeşil…

Türkiye’de yeşil hareketin en uzun soluklu ve önemli dergisi Ağaçkakan’ın kapaklarında da yer alan, 90’lardaki nükleer karşıtı hareketin sembolü Don Kişot’tur. (Özel olarak da Picasso’nun Don Kişot’u)

Son zamanlarda Don Kişot koleksiyonunu büyüten, nükleer karşıtı hareketin kurucularından Arif Künar’ın hareketin tarihiyle ilgili yazdığı ilk kitap da Don Kişot’lar Akkuyu’ya Karşı başlığını taşır. İlhan İrem’in popüler kültür içinden çıkan, popüler kültüre karşı bir Don Kişot olmasıyla, 1988’de kurulan ilk Yeşiller Partisi’nin içinde kuruluşundan itibaren yer alması, hayatı boyunca da çevre yıkımına karşı ses çıkarması, eylemlere katılması, destek olması örtüşüyor. Yeşiller ve ekolojistler de sol hareketlerin içinden çıksalar da hep kalkınmacı siyasetin ve ana akım muhalefetin karşısındaki Don Kişot’lar oldular. Sürekli yel değirmenleriyle savaşma duygusu oradan gelir.

“Yeşiller Partisi’nin Olmayan Tarihi” kitabından (Melih Ergen, 1994), İstanbul’da Ali Kocatepe’nin ofisinde yapılan (1988 yılı olsa gerek) ilk MYK toplantısına katıldığını, hatta uzun saçları, küpesi ve zıpırlığıyla dikkat çektiğini ve toplantıyı Melih Ergen’le birlikte yere oturarak izledikleri için İstanbul ekibinin ağırbaşlı politikacılarını biraz yadırgattığını da biliyoruz.

Ancak İlhan İrem’in Yeşiller Partisi içinde neler yaptığını, neler yaşadığını pek bilmiyoruz, çünkü anlatmadı. Ancak AKM’deki cenaze töreninde Ali Kocatepe’nin de söylediği gibi siyasetin pek ona göre olmadığını çabuk anlamış olsa gerek, hele ki iç tartışmaları gürültülü ve zamanla gruplar arası çatışmaların parçaladığı bir partide olmak muhtemelen onu pek mutlu etmemiştir. Yine de yeşil düşünceyi herkesten önce benimsemişti. Ekoloji mücadelesinin içinde yer aldığını, özellikle 1990 Aliağa eylemlerine katıldığını biliyoruz.

Zaten birinci Yeşiller Partisi 1991’de dağılmaya başlamıştı bile. O da doğal süreci içinde partiden kopmuş olsa gerek. Aslını ve ayrıntısını bilen çıkıp anlatırsa yeşil siyasetin tarihine dair bir boşluğu doldurmuş olur.

İlhan İrem, insanların yozlaşmasını ve düzenin bozulmasını, doğanın yıkıma uğratılmasından ayırmayan bir yeşildi. “Şampiyon” isimli, az sayıdaki doğrudan politik şarkılarından birinde (Uçun Kuşlar Uçun, 1989) dünyadaki bütün insanların bu yıkıma karşı el ele verme çağrısı yaptığı bir anı dile getirir. İlhan İrem’in büyük izleğindeki kolektif bilinci değiştirme ve kainata açılma çağrısının bir parçasıdır bu:

 

“Atmosfer yavaşça deliniyor, gökyüzü küskün üstümüzde
Makinalar bir dünya kuruyor; radyasyon, hastalık peşimizde
Dünya insanları sesleniyor; sarı, beyaz, siyah insanlar
El ele verin diyorlar ve değişsin manzaralar…”

İlhan İrem’in son yıllarda da gündemi yakından izlediğini, ekoloji mücadelelerine destek vermeye devam ettiğini biliyoruz. Yeşil Gazete’nin ölümünün ardından yaptığı haberin yanı sıra, Evrensel’de Özer Akdemir’in İlhan İrem’in ardından yazdığı yazıyı  ve on yıl kadar önce kendisiyle yaptığı söyleşiyi  okumanızı öneririm. Express dergisindeki 1995 tarihli söyleşisi de sanatçının politik görüşlerini öğrenmek, çevre ve insan hakları hareketlerini nasıl ve hangi saikle desteklediğini görmek için çok değerli.

Türkiye’deki yeşiller, insan hakları ve ekoloji mücadelesi verenler, ülkenin en iyi ve duruşu en sağlam pop-rock şarkı yazar-yorumcularından birinin (objektif olmaya çalışmasam “-dan biri” kısmını yazmazdım tabii) yoldaşı olmakla ne kadar övünseler azdır.

İlhan İrem’in müziğinde popüler kültürden kopuş

Ne yazık ki çok erken kaybettik İlhan İrem’i, genç yaşta başladığı müzik hayatının 50. yılını maalesef göremedi.

İlhan İrem’in müziğini, yarattığı dünyaya açık yürekle girerek, şarkılarındaki yoğun soyutlamalara ise, çözmeye çalışmadan, şiirsel bir kavrayışla yaklaşarak dinlemek gerekiyor. O zaman sözüyle, müziğiyle en iyi çalışmalarının tadına varılabilir. İlhan İrem in en iyi bilinen eski şarkılarındaki sembolizmden uzak duygusal şiirsellikle, “Pencere” sonrası albümlerinde giderek yoğunlaşan soyut biçim farklıdır. Tabii, “Anlasana”dan, “Yazık Oldu Yarınlara”dan, “Ayrılık Akşamı”ndan, “Sensiz de Yaşanıyor”dan veya “Ben Değilim”den vazgeçemeyiz. Ama Bezgin (1981) albümündeki “Olanlar Olmuş” ile başlayıp progresif rock tarzı konsept albümler üçlemesi “Pencere” (1983), “Köprü” (1985), “Ve Ötesi” (1987) ile süren ve “Uçun Kuşlar Uçun” (1989) ve “Koridor”daki (1994) bazı şarkılarında yoğunlaşan yeni dönemini göz ardı etmek İlhan İrem’i uzaklaşmaya çalıştığı pop yıldızlığına sıkıştırmak olur.

İlhan İrem’in en iyi şarkılarından birkaçını kronolojik sırayla dinlemek serüvenini de ortaya koyuyor aslında.

Bir pop yıldızı olmaktan kurtulma serüvenini başlatan ve Esin Engin’in dahiyane düzenlemesiyle parlayan “Bir Yıldız”da (Sevgiliye, 1979) şöyle söylüyor İlhan İrem:

 

“Akşamüstleri insanlar
Yorgun eve dönerken
Zaman sevmek için çok geç
Uyumak içinse erken

Siyahlaşan maviliklerde
Bir sarılık
Bir yıldız görürüm
Boşlukların ortasında
Ağır ağır yanıp sönerken

Işıltılar içinde
Tutsaklığı yaşarlar
Bana benzer göklerde
Çivilenmiş yıldızlar

Işıltılar içinde
Tutsaklığı yaşarlar
Sanatçılara benzer
Göklerdeki yıldızlar”

Ardından, “Olanlar Olmuş’ta (Bezgin, 1981) yıkımın farkındalığı başlar:

 

“Giderken bıraktığım
Gökyüzü toprak olmuş
Yıldızlar çakıl taşı
Güneş bir yaprak olmuş

Ben mi yaşlandım?
Yoksa dünya mı alt-üst olmuş?
Ben gideli buralara
Olanlar olmuş…”

“İlk Gülücükler’de (Pencere, 1983) geleceğe dair umut filizlenir:

 

“Güzel gelecek günlerin
Gecesi sisli olurmuş
Yarının güzelliğini
Örüyor gözyaşların senin…

Soğumuş bir gecenin
Sabaha karşısında
Ürkek bir bahar dalının
Tomurcuklarını göreceksin…

O zaman aç pencereni
Uçup gitsin hüzünler
Soğuk memleketlere
Karanlığı götürsünler…

İlk gülücüklerle
Kucak aç mevsimlere
Yürü… yürüyebildiğince…”

“Samanyolu” (Ve Ötesi, 1987) ile kainatın ışığını ve sevgiyi kavrayış başlar:

 

“İçimde ışıklı bir yağmur yağıyor
Ve gözümde mutluluk, bardaktan boşalıyor
Odamda anılar, gitgide büyüyor
Ve düşüncem usulca seninle buluşuyor

Açılıyor bulutlar, uçuşuyor yıldızlar
Ve başlıyor sonsuz yolculuklar
Samanyolu, sevgi dolu…”

Ve nihayet (hep Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’sine bir gönderme olarak anladığım) bence en güzel şarkısı “Gemiler Döner Geriye”deki (Uçun Kuşlar Uçun, 1989) evrensel ama ikircikli umuda ulaşırız:

 

“Yerlere düşen damlalar yine, yağmur oluyor mu
Ve sevgi ölüp de gitse, yine canlanıyor mu
Sorular türlü çeşitli, yanıtları yine öyle
Dalından düşen yürekler, yerlerine konuyor mu
Birbirinin aynı günler, birbirine benziyor mu
Sorular türlü çeşitli, yanıtları yine öyle

Ola ki günün birinde, gemiler döner geriye
Yolcular aynı yolcular ve biz aynı sahilde
Ola ki günün birinde, gemiler döner geriye
Kimin için yolculuklar ve kalan kim geride

Benimkisi hayal işte, ümit katarım her işe
Yüzümde yapay bir neşe, ardında bin bir bilmece
Sorular türlü çeşitli, yanıtları yine öyle
Beni anlayan sen oldun, seninle gerçeği buldum
Sonra birden sır oldun, çık ortaya gizlice
Anılar türlü çeşitli, yarınlar da yine öyle

Ola ki günün birinde, gemiler döner geriye
Yolcular aynı yolcular ve biz aynı sahilde
Ola ki günün birinde, gemiler döner geriye
Kimin için yolculuklar ve kalan kim geride”

İlhan İrem, yanına biz sevecenleri de alarak kendi fırça darbeleriyle oluşturduğu o esrarengiz koridordan geçti.

Ama kendi demişti:

“Yeniden doğar her şey,
‘Her şey bitti’ dediğin anda bir gül kök salar damarlarında,
Her şey biter bir şey bitmez.”

 

You may also like

Comments

Comments are closed.