Fenerbahçe taraftarına mektup

Ben Fenerbahçeli değilim. Ama tepkinizi paylaşıyor, sizle birlikte "Emniyet Müdür İstifa!" diyorum. Aynı, bir kürt olmamama rağmen, Newrozlarını pazar günü kutlamak isteyenlerin karşısına "Olmaz!" diye dikilen devlete karşı sesimi çıkardığım gibi.

Hepinize selam olsun.

Bugün twitter #istanbulemniyetmuduruistifa etiketiyle çalkalandı. Siz kadın ve erkek, sağcı ve solcu, dindar ve ateist, türk ve kürt ve ermeni, heteroseksüel ve LGBT, genç ve yaşlı tüm Fenerbahçeliler, aranızdaki tüm farklılıkları bir kenara bırakıp ortak bir değer için sesinizi yükselttiniz.

Ne iyi yaptınız… “Fenerbahçe taraftarı” kimliği etrafında birbirinize destek oldunuz, tanımadığınız bir insanın, bir Fenerbahçelinin yediği tekmeye tepkinizi verdiniz.

Çünkü polis ve ona “orada dur, Fenerbahçelilerin Avrupa şampiyonluğunu kutlamalarını engelle!” emri veren emniyet müdürü haksızdı. Bir grubun kutlama yapmasını engellemek nasıl bir bahaneyle engellenebilir ki? Bırakın düşünce ve ifade özgürlüğünü, en basitinden insanın varoluş hakkına bile uymayan, gaddarca bir emirdi bu.

Bir insanın mutlu olma ve mutluluğunu diğerleriyle paylaşma, kutlama hakkını kim nasıl engelleyebilir? Kim sana “mutluluğunu şimdi yaşama, sonra yaşa.. Orada değil, burada yaşa… Kutlamanı bugün değil yarın yap!” diyebilir ki?

“Sen şimdi kutlama yaparsan sorun çıkabilir, Galatasaraylılar saldırır, Beşiktaşlılar saldırır, o yüzden kutlama yapamazsın” diyebilir mi devlet sana? Polisin görevi değil midir zaten kutlamasını yapan, ifade özgürlüğünü kullanan, meydanlara inen insanları “diğerlerinin” saldırılarından korumak? Kamu güvenliğini, kutlama yapmak isteyenleri onlara saldırma ihtimali olanlardan korumak yerine kutlama yapılmasını engellemek olarak gören bir devlet olabilir mi?

Ya da şöyle düşünelim, bir Galatasaraylı ya da Beşiktaşlı çıkıp “Sonuçta halkın çoğu Fenerbahçeli değil. Ben Fenerbahçelilerin şampiyonluk kutlamasını sevmiyorum, o yüzden polis saldırmakla iyi yaptı” diyebilir mi? Şükürler olsun ki ben daha böyle diyene rastlamadım, umarım da rastlamam. Çok saçma, çok anlamsız olurdu öylesi… Hem bugün sizlerin başına gelen, ya yarın da bir başka taraftar grubunun başına gelirse?

Ben Fenerbahçeli değilim. Ama tepkinizi paylaşıyor, sizle birlikte “Emniyet Müdür İstifa!” diyorum.

Aynı, bir kürt olmamama rağmen, Newrozlarını pazar günü kutlamak isteyenlerin karşısına “Olmaz!” diye dikilen, topla tüfekle saldıran devlete karşı sesimi çıkardığım gibi.

Bir insanın, bir taraftar grubunun, bir halkın, bir sınıfın, kendini ne şekilde tanımlarsa tanımlasın, hiç bir grubun kutlama hakkı gasp edilemez. “Bugün değil yarın kutlama yap”, “orada değil burada kutla” denemez. Sizlerin “Fenerbahçelilik” ortak kimliği etrafında birleşerek atılan o tekmeye karşı sesinizi yükseltmeniz gibi, ben de insanlık ortak kimliğinde buluşarak Newroz’da Hacı Bayram’ın polis tarafından öldürülmesine, milletvekili Ahmet Türk’ün gözünde yumruk patlatılmasına karşı sesimi çıkarıyorum.

BDP’li değilim. BDP’nin söylemlerinden bazılarına katılıyorum, bazılarına katılmıyorum. Ama katılsam da katılmasam da, BDP nezdinde kürtlerin kutlamak, söylemek, protesto etmek istedikleri herşeyi özgürce seslendirebileceği bir Türkiye istiyorum.

Aynı Fenerbahçelilerin şampiyonluklarını özgürce kutlayabildikleri, lezbiyen-gay-biseksüel ve transların “Onur Yürüyüşü”nü istedikleri gibi gerçekleştirebildikleri, nükleer karşıtlarının Akkuyu santralini dilediklerince protesto edebildikleri, HES’lere karşı çıkanların haklarında dava açılmadığı, sendikalaşan işçilerin işten atılmadıkları, gazetecilerin tutuklanmadıkları, solcuların coplanmadıkları, öğrencilerin yıllarca tutuklu yargılanarak ömürlerinin çürütülmediği bir Türkiye istediğim gibi.

Fenerbahçeliler, sizlerinki bir özgürlük mücadelesidir. Yargılanan başkanınızın tüm yargı sürecinin adil, hakkaniyet içinde, delillere dayanarak ve meşru biçimde yürütülmesini istemeniz bir özgürlük arayışıdır.

Bu ülkede özgürlüklere ulaşmak için daha çok yolumuz var. Bunun için ilk yapmamız gereken de, haksızlığa uğrayan, özgürlükleri kısıtlanan, şiddete uğrayan, öldürülen, işkenceden geçirilen, demokratik biçimde ilettikleri taleplerine biber gazıyla cevap verilen tüm insanların birbirlerinin davasına destek olmaları.

Bu destek için her birimizin aynı düşüncede olması da gerekmiyor.

Bir Beşiktaşlı, Fenerbahçe’nin şampiyonluk kutlamasından zevk almasa da (hatta kıskansa bile!) bu kutlamanın yapılabilmesi için Fenerbahçelileri savunmalı…

Aynı Mısır’daki Tahrir Devrimi’nde namaz kılan müslüman Mısırlıların etrafında çember olarak onları polis müdahalesinden koruyan hristiyan Mısırlılar gibi.

Bir Türk, Kürtlerin taleplerini (hiçbirine katılmasa, hatta karşı olsa bile!) özgürce dile getirebilmesi için vücudunu siper edebilmeli polisin tazyikli suyuna…

Aynı Voltaire’in “Söylediklerinize hiç katılmıyorum, ama bunları dile getirme hakkınız için gerekirse canımı bile veririm” dediği gibi.

Bir AKP’li, tutuklu yargılanan CHP’li milletvekilinin tahliye edilmesi ve yargı sürecinin öyle devam etmesi için sesini çıkarabilmeli…

Aynı, MHP’nin de milletvekillikleri gasp edilen BDP’li vekillerin uğradığı haksızlığa karşı “BDP benim politik olarak düşmanım, ama düşmanım bile olsa haksızlığa uğramasına göz yumamam” demesi gerektiği gibi.

Uzun yıllar boyunca “devlet her ihtimalde haklıdır” sandık. Dün bacağı kırılan Fenerbahçeli arkadaş gibi, Güneydoğuda küçücük kürt çocuklarının kolları kameralar önünde kibrit gibi kırıldıkça (videosu burada, daha net kalitelisi de burada, ama yüreğiniz kaldırmayabilir, uyarayım…), Maraş’ta aleviler katledikçe, solcuların nedensizce alındıkları gözaltılardan cesetleri çıktıkça…

Yani haksızlık “bize” uğramadıkça ses çıkarmadık. Aynı nazi dönemindeki gibi, “önce çingeneleri aldılar, sonra ibneleri. Komünistleri götürdüler sonra, ardından da Yahudileri. Hiçbirine ses çıkarmadık. Sonra bizi almaya geldiklerinde karşı koymak istedik, destek bekledik; ama gördük ki bize destek verecek kimse kalmamış”.

Artık biliyoruz ki, devlet hep haklı değil. İnsanlara haksızca, nedensizce, gaddarca saldırabiliyor, özgürlüklerini kısıtlayabiliyor. Siz Fenerbahçeliler olarak bunu dün gece bir kez daha yaşadınız.

Bu şiddeti sizden önce yaşayan ve sizden sonra da yaşayacak diğerlerine de devlet belki haksızlık, gaddarlık yapmıştı?

Bu ihtimalin varlığını akıldan kovalamak, söylediklerine katılmasak bile bir mücadele verenlerin ağızlarının kapatılması, kollarının kırılmasına sessiz kalmak, az önce paylaştığım o videoda “like”ları toplamış yorumların yazarları gibi kalpsiz, nefret dolu, zavallı yaratıklara dönüştürür bizi.

İnsan kalabilmek için, “o ihtimali” aklımızdan hiç çıkarmayalım. Sen ki artık haksızlığa uğramanın ne demek olduğunu iyi biliyorsun Fenerbahçeli, n’olur sen çıkarma aklından, en azından.

Gelecek sefer, devlet bir yerlerde birilerini susturmaya kalktığında yine, senin izin verilmeyen kutlamanı düşün bir kez daha.

Sonra gidelim beraber, söylediğine hiç katılmıyorsak bile, destek verelim ağzı kapatılana, haksızlığa uğrayana.

Etraflarında etten bir duvar örelim, sıra bize geldiğinde etrafımızı örecek birileri olsun diye.

 

Durukan Dudu
Durukan Dudu

Ekoloji editörü, haberci.

Olduğundan yaşlı gösterir (Sakalı var, ondan). Blues’a aşık. İsveç’te Kırsal Kalkınma yüksek lisansının ardından TEMA ve Buğday gibi STK’larda çalıştı, bu süreç içinde Ormanevi Kolektifi’yle kırsala göçtü, bi’ ekoköy kurmaya çabalıyorlar. Çiftçilik, marangozluk ve ekolojik restorasyon denemelerinden kalan boş zamanlarında koordinatörlük, eğitmenlik, proje yönetimi falan yapıyor. Yaşlanıp emekli olunca bir şehre yerleşmeyi düşünüyor. Mektep, 136.

İLGİLİ HABERLER

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Radikalizm ve uzlaşmacılık arasında

Kent yoksullarının adaletsiz ve acı verici konumunun değişip iyileşmesi yerel yönetimlerin toplumla demokratik ve katılımcı bir ilişki kurmasıyla mümkün olabilir mi? 

Gürcistan Tiyatro Festivali’nde distopik bir geleceğe bakış – Seda Elhan

Distopyanın kapsülünde sergilenen bir gelecek sorgulaması olan 'Home, To Zero' çevre bilinci üzerine kafa yoran herkesin ilgisini çekecek bir yapım. Tiflis'e yolunuz düşerse mutlaka izleyin.

Doyranlılar, nehirlerine HES yapılmasına karşı kararlı: İzin vermeyeceğiz!

Suyu ancak bölge halkının ihtiyaçlarını giderebilen Doyran Nehri 'ne HES projesinin ÇED toplantısı, halkın güçlü itirazlarına sahne oldu.

Kardeşimi kim öldürdü?

Ne Reşit Kibar cinayeti ne Narin Güran cinayeti ne de Ayşenur Ezgi Eygi cinayeti münferit ve tesadüf cinayetler değil. Hepsinin tetikçisi aynı.

Barış

Barış sözcüğünü dünyanın pek çok bölgesindeki savaş ortamlarıyla yan yana getirildiğinizde 'nasıl, ne pahasına ve ne kadar sürdürülebilir' barış sorularıyla karşılaşıyoruz.

EN ÇOK OKUNANLAR