Hafta SonuKitapKöşe YazılarıManşetYazarlar

[Feminizm-LGBTİ+ kitaplığı] ‘Cinsiyetçilik hem kız hem oğlan çocukları için bir savaş’

0

“Bir öykü anlatacağım. Ama bu öykü herkese göre değil. Görmek isteyenlere, büyüteci gözüne dayayıp sıra dışı olanı izlemeye cesaret edebilenlere göre bir öykü. Bu tür şeylere karşı körsen, sana göre bir öykü değil. Ama gözlerin açıksa dikkatle dinle! Öykü, köknar gövdelerinin kızıl bir kor gibi ışıdığı ormanda, küçük bir açıklıkta başlıyor. Gökyüzü alacakaranlık mavisi, orman sessiz, sakin. Eski evin ince pencerelerinden tiz, ısrarcı bir telefon sesi geliyor.“ (Jessica Schiefauer, Oğlanlar)

 

2018 yılında o yıl okuduğumuz kitaplar arasından bizi en çok etkileyeni seçtiğimiz bir seçki yaptığımızda şöyle demiştim: Bir yıl boyunca okuduğun kitaplar arasından seni en çok etkileyeni seçmek kolay değil. Herkesin bu seçimi yaparken farklı kriterleri olabiliyor. Belki de bu seçim sürecinin kendisi de “o kitap” kadar önemli. Neden o kitabı değil de bu kitabı taşımalıyım bu sayfalara? Buraya taşıdığım kitap nasıl bir yerden dokundu da bana o kadar kitap arasından sıyrıldı?

Listeye Jessica Schiefauer’ın o yıl Güldünya Yayınları tarafından yayımlanan Oğlanlar’ı eklemiştim. Benim için o yılın en heyecan verici karşılaşmasıydı. Sonradan Epik ne okuyor? üzerinden bir araya geldiğimiz kitap okuma gruplarında da bu kitabı tekrar okuduk. Okuyan neredeyse herkes kitapta kendi ergenliğinden bir şeyler buldu.

Oğlanlar’ın başkarakterleri 14 yaşında üç kız, Kim, Momo ve Bella. İsveç’in küçük bir şehrinde, cinsiyet rollerinin onlara dayattığı “kızlar” olmakla cinsiyetlerden bağımsız bir dünyada sadece kendileri olmak arasında sıkışmışken olayın içine biraz sihir karışıyor ve olaylar gelişiyor. İsveç’te küçük bir şehirde yaşayan üç kız arkadaş, bir bitkinin özünden içtikleri damlalarla oğlana dönüştüklerini keşfediyor ve bu keşif sonrası ikili bir hayat başlıyor onlar için.

İsveç’te bile..

İsveçli yazar Schiefauer, kendi deyimiyle “son derece gerçekçi bir hikâyeyi masalsı bir kılıfla” anlatıyor Oğlanlar’da. Toplumsal cinsiyetleri sebebiyle kendisi olamamış, kendisi olması ailesi, öğretmenleri ve toplum tarafından engellenmiş tüm genç kızların sesi olan bir hikâye bu. Kız çocuğuysan bunları ve bunları yapabilirsin, bunları ve bunları yapamazsın. Aynı şekilde oğlan çocuklarının da sert olmaları, ağlamamaları ve nedense kızlara kötü davranmaları gerekir. Toplumsal cinsiyetin deli gömleği herkesin elini kolunu bağlamıştır yani. Bazı kurallar daha sen doğmadan yazılmıştır. Jessica Schiefauer, kitapta okulun bahçesinde kızlardan birine yaşadığı tacize kendi ortaokul yıllarında gerçekten tanık olduğunu söylediğinde “İsveç’te bile mi” demiştim, İsveç’te bileydi.

Bugün biz dünyayı Batı üzerinden tanımlarken bile nelerin eksik kaldığını, ikili cinsiyet sisteminin her yerde hâlâ bir baş belası olduğunu görmek için de önemliydi Oğlanlar’ı okumuş olmak. Kitabı yanlış hatırlamıyorsam iki ya da üç günde bitirmiştim. Bir solukta okumuştum Kim, Momo ve Bella’nın başına gelenleri, içinde sıkıştıkları kalıpları ve hissettikleri baskıyı. Schiefauer’ın kızların bununla mücadele şekillerini masalsı bir zemine oturtmasını sevmiştim. Her şeyi gerçekte olduğu gibi değil de işin içine biraz sihir katarak anlatması konunun ağırlığını azaltmış, bir yandan da çok daha net bir bakış açısı kazanmamızı sağlamıştı.

‘Derinin altına asıl işleyenler okulda değil, okul koridorlarında öğrendiklerin’

Yazarın kendisiyle Türkiye’ye geldiğinde tanışma ve söyleşi yapma fırsatı da bulmuştum. Şöyle demişti Schiefauer: “Cinsiyetçilik hem kız çocukları hem oğlan çocukları için bir savaş. Okula gidersin ve derslerde bir şeyler öğrenirsin ama asıl derinin altına işleyen okul koridorlarında öğrendiklerindir.” Söyleşi bittikten sonra dakikalarca dünyada yükselen sağ popülist politikalar ve bunun karşısında feminizmin olanakları üzerine de konuştuk, özellikle #MeToo hareketinin İsveç’teki etkilerine dair söyledikleri benim için çok yeni ve heyecan vericiydi.

Bugün Türkiye’nin toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık konusunda da LGBTİ+ kimliklere karşı artan nefret konusunda da kendi tarihinin en utanç verici zamanlarından birini yaşadığı aşikâr. Kız çocukları ve kadınlar bir savaş ortamındaymışçasına her gün şiddete maruz kalıyor, istismara uğruyor ve öldürülüyor. Oğlanlar, tam da böyle bir dönemde toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmaya dair çok kolay okunan, genç yetişkin tarzında yazılmış, okuduğunuzda kendinizden çok şey bulacağınız bir roman.

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.