Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

Borsa: Krizle boğuşan halkın umudu (mu?)

0

[email protected]

Ülke ekonomisinin 2018’den itibaren içine düştüğü çukur, 2021 Eylül’ünden itibaren fırlayan enflasyonla iyice içinden çıkılmaz hale gelince herkes kendince bir çözüm arama telaşına düştü. Bir felaketle karşılaşan insanların can havliyle bireysel çözümlere yönelmesi son derece anlaşılabilir bir durum. İnsanlar kendilerini ve yakınlarını kurtarmak veya en az zararla o durumdan çıkmak için bir şeyler yapmak zorunluluğu hissederler. İnsanın doğasındaki “ayakta kalma” güdüsünün getirdiği doğal bir tepkidir bu. Hele kendilerini kimsenin düşünmediğini ve korumadığını, yapayalnız kaldıklarını hissettiklerinde tam anlamıyla “yılana sarılma” bile gündeme gelebilir.

Yaşanan ekonomik kriz ortamında zaten günü gününe veya haftalık, aylık gelirleriyle uç uca yaşamak durumunda olanların pek seçenekleri yoktu. Tasarruf imkanları olmayınca paralarını nereye yatıracaklarını düşünmelerine de gerek kalmadı. Belki bunlardan küçük miktarlarda ve kısa süreli döviz alanlar ya da biraz şeker ve yağ stoklayanlar olmuştur ama işte o kadar. Büyük para sahipleri gayrı menkule, arabaya, dövize ve ardından KKM’a yönelerek, iş insanları mal stoklayarak, orta halli tasarruf sahipleri ise dövize-KKM’ye yatırım yaparak veya erteledikleri dayanıklı tüketim malı alımlarını öne çekerek enflasyon karşısında eriyen tasarruflarının değerini korumaya çalıştılar. Anlaşılır nedenlerle kimse komik bir faiz getirisi sağlayan Türk Lirasında kalmak istemiyordu.

Bu süreçte bir gelişme daha oldu. Uzun yıllardır yatırımcıların pek bilmediği veya rağbet etmediği borsa keşfedildi. Gittikçe artan sayıda insan yaşanan kriz ortamında kendini korumak için borsada yatırıma başladı. Hükümetin dolaylı-açık yöntemlerle verdiği destek ve gittikçe artan halka arzlar da borsaya yönelimi pekiştirdi. 1980-90’lı yıllardaki kuruluş ve gelişme dönemlerinde Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (Bugünkü BİST) gibi bu konuyla doğrudan ilgili kurumlarda çalışmış birisi olarak borsa konusunda bir şeyler yazmamın zamanı geldi diye düşünüyorum.

Kriz ortamında Borsa keşfediliyor

Önce rakamlara ve gelişmelere bakalım. Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) verilerine göre son 5 yılda yurt içi bireysel hisse/pay senedi yatırımcı sayısı 1,2 milyondan 5,1 milyona yükselmiş. Ağustos 2023 rakamları bu sayının 6 milyonu aştığını gösteriyor. Özetle son 5 yılda yatırımcı sayısı altı misli artarak 1 milyondan 6 milyona ulaşıyor. Burada altı çizilmesi gereken nokta, yatırımcı sayısının 1990’ların başından 2019’a kadar, neredeyse 30 yıl boyunca 1 milyon civarında sabit kaldıktan sonra son 5 yılda bu inanılmaz gelişmenin ortaya çıkması. Asıl artışın ise 2021’den sonra başladığı tabloda açıkça görülüyor.

Pekiyi, neden Türk halkı birden bire borsayı ve hisse senedini keşfediyor? Bunun, hepinizin çok iyi bildiği iki nedeni var: Birincisi artan enflasyona rağmen faizlerin düşürülmesi, ikincisi de yapılan sürekli satışlarla döviz kurlarının kontrol altında tutulması. Bu durumda halka şu mesaj verilmiş oldu: “Yatırım yapabilecek paranız varsa faize yatırmayın ama döviz de almayın, ilk hedefiniz borsadır.” Bu mesaj faizler düşük tutularak ve kurlar kontrol edilerek sadece üstü örtük bir şekilde verilmedi. En üst düzeyde yetkililerin açıklamaları ve bazı kamu finans kuruluşlarının işlemleriyle de bu mesaj desteklendi. Öyle olunca da halkımız gereğini yaparak tasarruflarını hisse senetlerine yönlendirmeye başladı.

Şimdi ikinci soruyu da soralım. İnsanlar hisse senedine yönelerek gerçekten doğru mu yaptılar, yani daha fazla getiri elde ederek kendilerini enflasyon karşısında koruyabildiler mi? Bu soruya TÜİK’in yayınladığı verilerle yanıt arayalım. Aşağıda 2022 yılına ve 2023’ün ilk altı ayına ilişkin TÜİK reel getiri grafikleri var.

TÜİK’in enflasyon verilerinin gerçekleri ne kadar yansıttığı konusunu bir kenara bırakarak grafiklere bakarsak, 2022 yılında Borsa getirisinin tek reel getiri olduğunu, 2023’ün ilk altı ayında ise dövizdeki seçim sonrası artıştan dolayı reel getirinin altın ve dövizin altında olduğunu görüyoruz. Fakat temmuz ve ağustos aylarındaki performansla hisse senetlerinin pozitife geçtiği görülüyor. Dönemin önceki yıllarına baktığımızda 2019’da döviz hariç diğer bütün enstrümanların pozitif getiri sağladığını, 2020 yılında, mevduat ve tahvil dışında bütün araçların pozitif reel getiri getirdiğini, 2021 yılında ise ÜFE ve TÜFE’ye göre karışık bir getiri yılı olduğunu görüyoruz. (Lütfen bir noktayı gözardı etmeyelim: Buradaki hisse senedi getirisi BİST 100 endeksinin getirisidir. Bireysel hisse senetlerinin getirisi bu ortalama getirinin üzerinde veya altında olabilir.)

Yukarıda sorduğumuz ikinci soruya bu veriler ışığında net bir yanıt vermek gerekirse, özellikle 2021’den itibaren borsanın getirisinin faizlerin oldukça üzerinde olduğu ama zaman zaman döviz getirisiyle başa baş gittiği söylenebilir. Kısaca, yatırımcı Borsa yönelimiyle doğru bir iş yapmış ve kendisini özellikle negatif reel faiz getirisinden korumuştur. Ancak…. Evet burada kocaman bir “ANCAK” meselesi var. Bunu da sonraki bölümde irdeleyelim.

Borsa ve ‘ANCAK’ meselesi

Sermaye piyasalarında yatırımcı sayısının artması, yani “sermayenin tabana yayılması” birçok ülkede çok arzulanan ve desteklenen bir konudur. Halkın ülkenin şirketlerine ortak olması, onların büyümesine katkıda bulunması, kardan pay alarak refahını artırması, böylece demokrasinin ve sosyal adaletin gelişmesine katkıda bulunması gibi onlarca fayda sayılabilir. Biz SPK ve İMKB’de çalışırken üzerinde durduğumuz konuların en önemlilerinden birisi buydu. Eminim şu anda da aynı şekilde düşünülüyordur. Bu açıdan bakınca, yatırımcı sayısının artması çok istenen bir gelişme. “ANCAK” meselesine gelince, bu rakamların ve getirilerin gerisindeki bazı önemli noktaların anlaşılması ve  vurgulanması şart:

  1. Öncelikle piyasadaki 6 milyon yatırımcının profiline bakıldığında bunların çok önemli bir kısmının küçük yatırımcı olduğu görülüyor. Kabaca, yatırımcıların yarısının portföy büyüklüğü 10 bin TL’nin altında. Portföy büyüklüğü 250 bin TL’nin üzerinde olan yatırımcılar toplamın yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, birçok insanın biraz para kazanmak umuduyla sınırlı parayla piyasaya geldiğini, aslında büyük bir sermaye tutarının borsaya aktarılmadığını görüyoruz. Sürekli işlem yapılarak işlem hacimleri şişirildiğinden borsadaki para çok sanılıyor, ama değil. Ayrıca, sınırlı tasarrufu olan milyonlarca insanın büyük umutlarla borsaya geldiklerini, umutları söndüğünde yıkılacak hayallerin de büyük olacağını iyi görmek gerekiyor.
  2. Borsada fiyatların artmasına, dolayısıyla getirilerin yükselmesine yol açan önemli bir unsurun, yukarıda saydığım nedenlerle borsaya yeni gelen ve gelmeye devam eden bu yeni yatırımcılar olduğu açık. Faiz ve döviz getirilerinin düşük kalması da bu süreci destekliyordu. Seçim sonrasındaki dönemde faizler artırılmaya, döviz ise daha hızlı değer kazanmaya başladı. Bunun sonucunda yeni yatırımcı sayısındaki azalma (hatta durma) ya da var olan yatırımcıların piyasadan çıkması talebi düşürüp hisse senedi getirilerini farklı bir yöne çekebilir. Bunun sonuçları yukarıda belirttiğim küçük yatırımcı profili üzerinde çok istenmeyen bir hal alabilir. Burada olumlu olarak altı çizilmesi gereken bir nokta, yurt içi kurumsal yatırımcıların (özellikle BES fonları) toplam portföy içerisindeki ağırlığının artması olgusu. Yerli bireysel yatırımcıların portföyü toplamın yaklaşık yüzde 38’i iken, yerli kurumsal yatırımcıların payı yaklaşık yüzde 21. Yabancı kurumsal yatırımcıların yüzde 16 olan payıyla birlikte düşünüldüğünde, bireylerin heyecanla atabilecekleri adımlara karşılık kurumsal yatırımcıların piyasaya istikrar getirici bir unsur olabileceğini belirtmekte fayda var. Kurumsal yatırımcı ağırlığının artması da çok uzun zamandır arzulanan bir gelişmeydi ve BES’le birlikte bu konuda önemli bir eşik aşıldı.
  3. Yatırımcı sayısının arttığı bu dönemde, daha önceki yıllarda da yaşandığı gibi, şirketlerin halka açılma eğilimlerinin de arttığı net bir şekilde görülüyor. Aşağıdaki grafikte son 5 yıldaki halka arz verisi yer alıyor. Buna göre, 2019’da sadece 6 ve 2020’da yalnızca 8 şirketin halka arzı yapılırken, borsanın coştuğu ve yatırımcı sayısının arttığı izleyen üç yılda halka arzlarda bir patlama yaşanıyor. 2021’de 52, 2022’de 40 ve 2023’ün ilk yedi ayında 22 halka arz gerçekleşiyor. Halka arz tutarları itibarıyla bakınca, biraz da enflasyonun etkisiyle,  2023’deki 22 halka arzın büyüklüğünün 30 milyar TL ile bir önceki yılın 40 halka arzının toplamından daha yüksek olduğu görülüyor. Toplam olarak son 2 yıl 7 ayda 70 milyar TL tutarında bir halka arz gerçekleştirilmiş durumda. Geçtiğimiz dönemlerdeki halka arz furyalarından sonra bu şirketlerden bazılarının iflas ettiklerini ve yatırımcılarını zarara uğrattıklarını biliyoruz. SPK bu halka arzları kayda alan (bir anlamda izin veren) kamu kurumu. Dolayısıyla halka arzedilen şirketler belli bir süzgeçten geçiyor. SPK tarafından uygun görülmese bu kadar halka arz olmazdı zaten. Ama son kertede sorumluluk yatırımcının ve doğru şirketlere yatırım yapmak çok önemli. Son dönemde hisse senetlerini halka arz eden şirketlerin yatırımcılara uzun vadeli bakan, onlara sahip çıkacak ve her yıl karından belirli bir temettü dağıtarak yatırımcıların gelir sağlamalarına imkan verecek, kısa vadeli spekülatif ve manipülatif işlemlerle hisse fiyatlarını artırmaya prim vermeyecek kalıcı şirketler olmalarını ümid ediyorum.

4. Borsa’da işlem yapan aracı kurumlar da bu süreçte işlem hacimlerinde ciddi artışlar gördüler ve karları arttı. Borsanın ve sermaye piyasasının gelişmesi için bu durum son derece olumluyken, aracı kurumların yatırımcılarla ve şirketlerle ilişkilerinde dikkatli olmaları ve onları gerçek bilgilerle ve riskleri anlayarak yatırım yapmaya veya halka arza yönlendirmeleri beklenir. Kısa vadeci bir yaklaşımla yatırımcılara ve halka açılmak isteyen şirketlere yaklaşmak, bu piyasanın risklerini ve uzun vadeli özelliğini vurgulamamak, ileride telafisi zor sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca, yatırımcıları sürekli alım-satım yapmaya sevkederek kısa vadede yüksek karları hedeflemek de tercih edilmemesi gereken bir davranış biçimi. Geçmişte bunlar yaşandı ve umarım bu sefer yaşanmaz. Yaşandığı takdirde bundan en fazla zararı maalesef yatırımcılarla birlikte aracı kurumlar görecektir.
5. Son olarak, yatırımcılar açısından bakınca öne çıkan bazı önemli noktaların da altını çizmekte fayda var. Biliyorum ki birçok yatırımcı sosyal medyada, basında veya başka yerlerde inanılmaz kazanç hikayeleri duyuyor ve onlar da bu akan sudan testilerine su doldurmak istiyorlar. Bu “inanılmaz” hikayelerin tamamına yakını gerçekten “inanılmaz”. İnanmayın. Kısa vadede zengin olma hayaliyle borsaya geldiyseniz, bilin ki bu bir hayal olarak kalacaktır. Buna rağmen, hisse senetlerini bir piyango bileti gibi gören yatırımcılar maalesef vardır ve olacaktır. Bu insanlara söyleyecek fazla bir şeyim yok. Ama böyle bakmıyorsanız, kendi bilginiz ve sağ duyunuzla, ayrıca araştırma yaparak ve çeşitli kaynaklara başvurarak yatırım yapın. Kısa vadeli düşünmeyin. Bir süre kazansanız bile sonra kaybedersiniz. Bütün paranızı veya sizin için önemli bir miktarı hisse senedine yatırmayın. Hisse senedi piyasasının risklerini iyi anlayın, hisselerini aldığınız şirketleri iyi araştırın ve aracı kurumunuzdan bilgi ve destek alın. Birilerinin yönlendirmesine kendinizi kaptırmayın. Çok büyük olasılıkla bu kişiler, öncelikle kendilerine menfaat sağlayacak belli bir amaç için sizi belli bir şekilde yönlendiriyorlardır. Bu temel ilkelere uyarsanız, hisse senedi yatırımı eğlenceli, kazançlı ve öğretici bir deneyim olabilir.

Borsa yaraya merhem olur mu?

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden vatandaşı borsaya yönlendirerek ve onların borsada kazanç sağlamasıyla çıkmamız mümkün değil. Borsada kar kadar zarar da vardır. Ayrıca unutmayın, birisinin karı, diğerinin zararıdır. Üstelik, yeni halka arzlar nedeniyle artan hisse senedi arzından ve alternatif yatırım araçlarında seçim sonrasında görülen gelişmelerden dolayı son yıllarda görülen borsa kazançlarının sürdürülmesi de pek mümkün görünmüyor. Borsa yatırımlarından epey kazanç sağlayan bazı insanlar olabilir ama bunlar istisnadır ve ülkenin ekonomik düzlüğe çıkması için çok çok daha ciddi adımlar atılması gerekir. Bu konuda neler yapılması gerektiğini önceki Yeşil Gazete yazılarımda ayrıntılı olarak yazdım.

Dolayısıyla, ne siyasilerin ne de vatandaşların borsa yoluyla ülkenin devasa ekonomik sorunlarına bir çözüm bulmaları mümkün değil. Makro ekonomik politikalarda doğru adımları atmak, para ve maliye politikalarını buna uygun belirlemek, hukuk sistemini çalıştırmak, orta-uzun vadeli bir bakış açısıyla ve ortak aklı kullanarak yol almak dışında bir mucize çözüm yok. Gerisi sadece bir illüzyondur. Dikkatli olun derim.

 

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.